Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Emeklilikle ilgili doğru bilinen en büyük yanlış, malulen emeklilik şartları. Pek çok kişi malulen emekli olmak için 10 yıl sigortalılığın tek başına yeteceğini düşünüyor. Halbuki yeterli değil.

Aynı zamanda 1.800 gün yani 5 yıl prim ödenmiş olması da gerekiyor. Ayrıca malullük aylığı için işten ayrılmış olmak şart. Kişi malulen emekli olduktan sonra çalışırsa aylığı kesiliyor.

Malulen emekli olabilmek için gerekli ilk ve en önemli şart, çalışma gücünde en az yüzde 60 kayıp olduğuna dair sağlık kurulu raporudur. Bu raporun alınabilmesi için kişilerin ilk olarak bulundukları il veya ilçedeki SGK merkezlerine başvurmaları ve yetkili hastanelere sevk edilmeleri gerekir. Kişiler doğrudan hastaneye başvurarak rapor almak yerine SGK’ya başvurarak sevklerini gerçekleştirmelidirler. Sevkin SGK üzerinden yapılmasının nedeni, yalnızca sağlık kurulu raporunun malullük aylığı almak için yeterli olmamasıdır. Kişi, çalışma gücünde en az yüzde 60 kayıp olduğunu belgelese bile en az 1.800 gün prim ödemesi yoksa veya prim ödemesini borçlanma ile 1.800 güne tamamlayamıyorsa malullük aylığı alamaz. Yani, malul sayılmak, malullük aylığı almaya yetmez. Ancak kişinin çalışma gücünde en az yüzde 60 kaybın olması, bu kişinin engellilik oranının da en az yüzde 40 olacağını gösterir. Bu nedenle her malul engellidir. Ancak her engelli malul sayılmayabileceği gibi, her engelli de malullük aylığı alamaz. Çünkü yüzde 40 engelli olan bir kişinin çalışma gücünde en az yüzde 60 kayıp olmayabilir.

5 yıl prim şartı

Malullük aylığı alabilmek açısından ikinci şart, kişinin malullük için gerekli sağlık kurulu raporunu almak üzere SGK’ya başvurduğu tarihte en az 1.800 gün ödenmiş priminin olmasıdır. Yani, malullük aylığı talep eden kişilerin SGK’ya başvurdukları tarihte en az 5 yıl prim ödemiş olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde, sevk işlemleri yapılamaz ve bu kişiler malullük aylığı da alamazlar.

Borçlanma ile tamamlanır

Malulen emekli olma talebinde bulunan kişinin başvuru tarihinde 1.800 gün primi yok fakat borçlanabileceği bir süre varsa ve bu süreyi borçlanması halinde prim günü sayısı 1.800’e ulaşıyorsa, bu durumda SGK sevk işlemini gerçekleştirmektedir.

Malulen emeklilikte 1.800 gün prim şart

Malullük aylığı alamayan engelli emekliliğinden yararlanabilir

Malulen emekli olamayan bir kişi engelli hakkıyla emekli olabilir. Malulen emeklilikte sigortalılık süresi ve prim koşulunu yerine getiremeyen kişiler, engellilik tespiti yaptırarak engelli emekliliğinden yararlanabilirler. Engelliler, engellilik oranı ve ilk kez sigortalı oldukları tarihe göre emeklilikte farklı koşullara tabidirler. İlk kez 1 Ekim 2008 ve sonrasında sigortalı olan engelliler, SGK’dan alacakları sevk ile yetkili hastanelerden aldıkları sağlık raporlarındaki çalışma gücündeki kayıp oranına göre emekli olurlar. Bu açıdan, sağlık kurulu raporuna göre çalışma gücü kaybı;

Yüzde 50 ila yüzde 59 arasında olan sigortalılar 16 yıllık sigortalılık süresi ve en az 3.700 gün, Yüzde 40 ila yüzde 49 arasında olanlar ise 18 yıllık sigortalılık süresi ve en az 4.100 gün şartlarını yerine getirdiklerinde emekli olabilirler.

1 Ekim 2008 ila 1 Ocak 2015 arasında ilk kez sigortalı olan engelliler için kademeli geçiş ile belirlenen emeklilik koşulları tablodaki gibidir. İlk kez sigortalı olunan tarih ilerledikçe emeklilik için geçerli koşullar ağırlaşmaktadır.

‘10 yıl’ koşulu herkes için geçerli değil

SGK’dan aldığı sevk ile birlikte başvurduğu sağlık kurulu tarafından çalışma gücü kaybı belirlenen sigortalının raporunda “başka birisinin sürekli bakımına muhtaç” ibaresi yer alıyorsa, bu durumda malullük aylığı bağlanması için en az 10 yıldır sigortalı olma koşulu aranmamaktadır. Yani, malullük aylığı alınabilmesi için 10 yıldır sigortalı olma koşulu bütün maluller için gerekli değildir. Malul kişi eğer başka birisinin sürekli bakımına muhtaç durumda ise 10 yıldır sigortalı olma koşuluna tabi olmaksızın malullük aylığı alabilir. Ancak sağlık kurulu raporunda bu yönde bir ibare bulunmuyorsa, bu durumda sigortalının malul sayılabilmesi için hem 5 yıl ödenmiş priminin olması, hem de en az 10 yıldır sigortalı olması gerekir.

Örnek olarak ilk kez 30 Ağustos 2005 tarihinde sigortalı olmuş bir kişi, 30 Ağustos 2015 tarihine kadar 1.800 gün prim ödemiş ve çalışma gücünü en az yüzde 60 oranında kaybetmişse malul sayılır ve malullük aylığı alabilir. Bu nedenle, işverenlerin sigorta girişlerini yapması çok önemlidir. Çalışmaya başladığı halde sigorta girişi yapılmayan kişiler bir sağlık sorunu ile karşılaştıklarında sigortalılık süreleri tamamlanmadığı için malullük aylığı alamayabilirler. Cem Kılıç

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/malulen-emeklilikte-1-800-gun-prim-sart-6049235

01-AVCILIK, BALIKÇILIK, TARIM VE ORMANCILIK
02-GIDA SANAYİİ
03-MADENCİLİK  VE TAŞ OCAKLARI
04-PETROL, KİMYA, LASTİK, PLASTİK VE İLAÇ
05-DOKUMA, HAZIR GİYİM VE DERİ
06-AĞAÇ VE KÂĞIT
07-İLETİŞİM
08-BASIN, YAYIN  VE GAZETECİLİK
09-BANKA, FİNANS  VE SİGORTA
10-TİCARET, BÜRO, EĞİTİM VE GÜZEL SANATLAR
11-ÇİMENTO, TOPRAK  VE CAM
12-METAL
13-İNŞAAT
14-ENERJİ
15-TAŞIMACILIK
16-GEMİ YAPIMI VE DENİZ TAŞIMACILIĞI, ARDİYE VE ANTREPOCULUK
17-SAĞLIK  VE SOSYAL HİZMETLER
18-KONAKLAMA  VE EĞLENCE İŞLERİ
19-SAVUNMA VE GÜVENLİK
20-GENEL İŞLER

Başlık

Vergi mükellefi olmayan kişilerden, satmak üzere satın alınan gayrimenkuller için gider pusulası düzenlemesi ve Ba Bs formu düzenlenmesi hk.

Tarih

29/03/2011

Sayı

B.07.4.DEF.0.15.10.00-001-4

Kapsam

 T.C.

BURDUR VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.4.DEF.0.15.10.00-001-4

29/03/2011

Konu

:

Gayrimenkul alım-satım faaliyetinde Gider Pusulası ve Ba Bs formu düzenlenmesi.

İlgide kayıtlı dilekçenizde; Defterdarlığımız .... Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, şirketinizin vergi mükellefi olmayan şahıslardan tapu senedi ile satın aldığı gayrimenkulleri Ba-Bs formları ile bildirip bildirmeyeceği, ayrıca bu alışlarınızda gider pusulası düzenlenip düzenlenmeyeceği hususunda Defterdarlığımız görüşünün bildirilmesi istenilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun "İspat Edici Kağıtlar" başlıklı 227'nci maddesinde; "Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir..." hükmüne, "Gider Pusulası" başlıklı 234'ncü maddesinde; "Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin: Vergiden muaf esnafa; Yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulası vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmündedir. Bu belge, birinci ve ikinci sınıf tüccarların, zati eşyalarını satan kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi kıymetli eşya için de tanzim edilir. Gider pusulası, işin mahiyeti, emtianın cins ve nev'i ile miktar ve bedelini ve iş ücretini ve işi yaptıran ile yapanın veya emtiayı satın alan ile satanın adlarıyla soyadlarını (Tüzel kişilerde unvanlarını) ve adreslerini ve tarihi ihtiva eder ve iki nüsha olarak tanzim ve bir nüshası işi yapana veya malı satana tevdi olunur. Gider pusulaları, seri ve sıra numarası dahilinde teselsül ettirilir." hükmüne yer verilmiştir. 

Diğer yandan, aynı kanunun 229'ncu maddesinde fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış, 230'ncu maddesinde ise faturanın şekli belirtilerek içermesi gereken asgari bilgiler sayılmıştır. Anılan Kanunun 231'nci maddesinde de fatura düzenlenmesinde uyulacak kaidelere, 232'nci maddesinde ise fatura kullanma mecburiyetine ilişkin esaslara yer verilmiştir.

Öte yandan, 04/02/2010 tarih ve 27483 sayılı resmi gazetede yayımlanan 396 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin "1.2. Bildirime Konu Alış/Satışlar Ve Hadler" başlıklı bölümünde; "1.2.1.    Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir. 1.2.2.    Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" nun Tablo II alanında bildirilecektir." açıklamasına yer verilmiştir.

Buna göre, şirketinizin vergi mükellefi olmayan kişilerden, satmak üzere satın aldığı gayrimenkuller için yukarıda belirtildiği şekilde gider pusulası düzenlemesi ve gider pusulasının bu gayrimenkulleri satan kişiye imzalatılarak bir nüshasının satan kişiye verilmesi, vergi mükellefi olmayan kişilerden gider pusulası düzenlenerek satın alınan gayrimenkullerin satılması durumunda ise gerçek satış bedeli üzerinden fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

Ayrıca, 396 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirtilen dönem ve sürelerde şirket faaliyet konunuz itibariyle ticari mal niteliğinde bulunan gayrimenkullere ilişkin alış ve satışlarınızın Ba ve Bs bildirim formlarıyla bildirilmesi gerekmektedir.

Bilgilerinize rica ederim.

Defterdar

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er, yakın zamanda meydana gelen Marmara depremi sonrası İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Er, Marmara Denizi’nde meydana gelebilecek depremin sadece İstanbul’u değil, bütün Marmara Bölgesini etkileyeceğini belirtti.

Vatandaşların Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) sitesine girerek evlerinin altından fay hattı geçip geçmediğini kolaylıkla öğrenebileceğini belirten Er, zemin etüdü ile de evlerin sağlıklı olup olmadığının belirlendiğini söyledi.

FAY HATTI NASIL ÖĞRENİLİR?

Fay hattı sorgulama ekranına MTA'nın resmi internet sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz. http://www.mta.gov.tr/v3.0/ adresine girip MTA Yerbilimleri Portalı'nı http://yerbilimleri.mta.gov.tr/anasayfa.aspx tıklayarak harita üzerinden bulunduğunuz konumu girebilirsiniz. Yan tarafta bulunan Faylar kısmını ve Depremler kısmını ise Son 24, son 7 gün ve Son 30 gün şeklinde bulunan kutucuklara tıklayarak hangi zaman diliminde evinizin altından fay geçtiğini öğrenebilirsiniz. 

NOT, İnternet sitesinde yoğunluktan dolayı giriş zorluğu yaşanabilir.

Pazartesi, 07 Ekim 2019 11:25

Vergilerde Pişmanlık Uygulaması

Bu Broşürde; mükelleflerin Pişmanlık ve Islah hükümlerinden hangi şartlarla yararlanacağı ile bu uygulamanın sonuçları hakkında açıklamalar yer almaktadır.

Pişmanlık ve Islah Nedir?

Pişmanlık ve ıslah, beyana dayanan vergilerde, vergi ziyaı cezasını gerektiren fiilleri işleyen mükelleflerle bunların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin kanuna aykırı hareketlerini, Vergi İdaresine kendiliğinden haber vermeleri halinde, belli şartlarla vergi ziyaı cezası kesilmemesini esas alan bir uygulamadır.

Bu düzenleme ile vergi kanunlarına aykırı hareket etmek suretiyle vergi ziyaına sebebiyet veren mükelleflere yeni bir fırsat tanınarak, belli şartlarla ceza uygulamasından vazgeçilmektedir. Ayrıca, mükellefler vergi ziyaına neden olan kanuna aykırı eylemlerini vergi dairesine bildirmeye özendirilmekte ve vergi kayıp ve kaçaklarının azaltılması amaçlanmaktadır.

Pişmanlık Hükümlerinden Kimler Yararlanabilir?

Pişmanlık hükümlerinden, mükellefler ve vergi sorumluları ile vergi ziyaı cezasını gerektiren fiillerin işlenişine iştirak eden diğer kişiler yararlanabilir.

Pişmanlık ve Islah Kapsamına Giren Vergiler Hangileridir?

Pişmanlıktan yararlanabilmek için vergi ziyaına neden olunan fiilin beyana dayanan bir vergiyle ilgili olması gerekir. Bu çerçevede;

  • Gelir vergisi
  • Kurumlar vergisi
  • Katma değer vergisi
  • Özel tüketim vergisi
  • Banka ve sigorta muameleleri vergisi
  • Gelir stopaj vergisi
  • Veraset ve intikal vergisi gibi beyana dayanan vergilerde pişmanlıktan yararlanılabilir.

Bir vergi beyannamesi verilmese bile beyana dayanan vergi ve harçlar (örneğin tapu harcı) için de pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilir.

Emlak vergisi ve beyana dayanmayan vergiler için pişmanlık ve ıslah hükümleri uygulanmaz.

Pişmanlık ve Islah Hükümlerinden Yararlanmanın Şartları Nelerdir?

Pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, vergi ziyaının doğmuş olması ve ayrıca aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekmektedir.

  • Mükellef tarafından, kanuna aykırı davranışını üçüncü bir şahıs tarafından resmi bir makama ihbar edilmeden önce, kendiliğinden haber verilmiş olması, (Dilekçe veya tutanağın resmi kayıtlara geçirilmiş olması şarttır.)
  • Haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde her hangi bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması,
  • Hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin mükellefin haber verme dilekçesinin verildiği tarihten başlayarak 15 (on beş) gün içinde verilmesi,
  • Eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının mükellefin bu durumu haber verme tarihinden başlayarak 15 (on beş) gün içinde tamamlanması veya düzeltilmesi,

Mükellefçe haber verilen ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında bir zamla (pişmanlık zammı) birlikte haber verme tarihinden başlayarak 15 (on beş) gün içinde ödenmesi, gerekmektedir.

Yukarıdaki şartlardan birinin gerçekleşmemesi halinde pişmanlık hükümlerinden yararlanılamaz.

Pişmanlıkla Beyanname Nasıl Verilir?

Elektronik ortamda pişmanlık ve ıslah hükümlerine göre gönderilen beyannameler sistem tarafından kabul edilir. Kabul edilen bu beyannameler için tahakkuk fişi düzenlenir. Düzenlenen tahakkuk fişinde; vergi aslı, ödeme süresi geçmiş vergiler için hesaplanan pişmanlık zammı ve beyannamenin gönderildiği günden itibaren 15 günlük ödeme müddetinin son günü vade tarihi olarak yer alır.

Elden verilen veya posta yoluyla gönderilen beyannameler için ise;

  • Hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin mükellefin haber verme dilekçesinin verildiği tarihten başlayarak 15 (on beş) gün içinde verilmesi,
  • Eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının mükellefin keyfiyeti haber verme tarihinden başlayarak 15 (on beş) gün içinde tamamlanması veya düzeltilmesi, gerekir.

Kaçakçılık Suçunu İşleyenler Pişmanlıkla Beyanname Verebilir mi?

Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde belirtilen kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün bulunmaktadır.

Kaçakçılık suçlarından birini işlemek suretiyle neden oldukları vergi ziyaı için pişmanlık talebiyle beyanname veren ve belirtilen şartları taşıyan mükellefler hakkında bu suçlarından  dolayı  suç  duyurusunda  bulunulmaz ve adlarına vergi ziyaı cezası kesilmez.

Hazır Beyan Sistemi Üzerinden Pişmanlıkla Beyanname Verilebilir mi?

Hazır Beyan Sistemi üzerinden beyanname veren, gelirleri sadece gayrimenkul sermaye iradı (GMSİ-kira geliri), ücret, menkul sermaye iradı ve diğer kazanç ve iratlardan ibaret olan mükellefler sistem üzerinden pişmanlıkla beyanname verebilirler.

Pişmanlık Zammı Oranı Nedir ve Nasıl Hesaplanır?

Pişmanlık zammı, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında hesaplanır.

01/10/2019 tarihli ve 1592 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla, gecikme zammı oranı her ay için ayrı ayrı uygulanmak üzere % 2 (02.10.2019 tarihinden itibaren) olarak belirlenmiş olduğundan, pişmanlık zammı % 2 olarak uygulanacaktır.

Mükellefin, tahakkuk fişinde yer alan vade tarihinden önce ödemede bulunması hâlinde fazla tahakkuk ettirilen pişmanlık zammı düzeltme hükümlerine göre düzeltilir.

Vergisi kanuni süresinde ödenmiş olmakla birlikte beyannamenin ödeme süresi geçtikten sonra pişmanlıkla verilmesi halinde pişmanlık zammı hesaplanmaz

Pişmanlık ve Islah Hükümlerine Göre Verilen Beyannamelere Hangi Cezalar Kesilir?

Pişmanlık hükümlerinden yararlanan mükelleflere vergi ziyaı cezası kesilmez. Ancak pişmanlıkla beyanname vermek usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezasının kesilmesini engellemez.

Pişmanlıkla verilen beyannamenin elektronik ortamda gönderilmesinin zorunlu olup olmadığına göre usulsüzlük veya özel usulsüzlük cezası kesilir.

Pişmanlık hükümlerine göre gönderilen Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi ile ilgili olarak 5510 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası kesilmesinin gerekmesi durumunda aynı fiillerden dolayı ayrıca usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları kesilmez.

Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ek olarak pişmanlık talebi ile verilen ek beyannameye süresinde verilmediği gerekçesiyle usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezası kesilmez.

Pişmanlık Kapsamında Yapılan Kısmi Ödemeler Kabul Edilir mi?

Vergi ve pişmanlık zammı ile ilgili olarak yapılan kısmi ödemeler kabul edilmez ve verilen 15 günlük süre içinde vergi aslı ve pişmanlık zammının tamamı ödenmez ise pişmanlık hükümleri ihlal edilmiş sayılır.

Pişmanlıkla Ödenmesi Gereken Vergi Aslı ve Pişmanlık Zammı Tecil Edilebilir mi?

Ödenmesi gereken vergi aslı ve pişmanlık zammı tecil edilemez.  Ancak, vergi aslının vadesi daha sonra gelecek taksitleri varsa bu taksitler için 6183 sayılı Kanuna göre tecil uygulaması yapılabilir.

Pişmanlık Talebiyle Verilen Beyannamelerde Matrah veya Ödenecek Vergi Olmaması Durumunda Pişmanlık Talebi Kabul Edilir mi?

Pişmanlık talebiyle verilen beyannamelerde zarar beyanı veya mahsuplar gibi nedenlerle ödenecek verginin bulunmaması veya matraha ilişkin bilgilerin olmaması durumunda, pişmanlık talebi vergi dairesince kabul edilmez. Bununla birlikte, verginin haksız yere iadesine sebebiyet verilmesi nedeniyle vergi ziyaına neden olunması durumunda pişmanlıktan yararlanılabilir.

Pişmanlık talebinde bulunabilmek için vergi ziyaının meydana gelmiş olması ve buna bağlı olarak vergi ziyaı cezasının kesilecek olması gerekir.

Pişmanlık Şartlarının İhlalinin Sonuçları Nelerdir?

Verilen 15 günlük süre içinde vergi aslı ve pişmanlık zammının tamamı ödenmez ise pişmanlık hükümleri ihlal edilmiş sayılır. Bu durumda bu mükelleflerin verdiği beyannameler kanuni süresinden sonra verilen beyanname olarak kabul edilir.

Pişmanlık şartlarının ihlali halinde; pişmanlık zammı terkin edilir, bunun yerine gecikme faizi tahakkuk ettirilir ve tahakkuk fişindeki vade 15 günden 1 aya tamamlanır.

Elektronik ortamda pişmanlıkla gönderilen beyannameler kanuni süresinden sonra verilen beyanname olarak kabul edildiği için ziyaa uğratılan verginin %50’si oranında vergi ziyaı cezası kesilir.

Elden veya posta yoluyla verilen beyannamelerde ise 1. derece 2 kat usulsüzlük cezası ile vergi ziyaı cezasının %50’si kıyaslanarak tutar itibariyle ağır olanı kesilir.

Vergilerde Pismanlik Pişmanlık Broşürü

Kaynak: GİB

İş kazasının tespiti ve soruşturulması süreçleri ve istirahatli olan sigortalılara ödenen geçici iş göremezlik ödeneğine ilişkin 2016/21 sayılı Genelgede değişiklik yapan 23/09/2019 tarihli ve 2019/20 Sayılı SGK Genelgesi yayınlanmıştır.

Söz konusu Genelge ile yapılan değişiklerden öne çıkan bazı hususlara bu sirkülerimizde yer verilmiştir. 

  • İş kazaları, İş Kazası Tespit Komisyonunca karar verilememesi halinde, denetim talebi ile Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili Grup Başkanlığına iletilebilmekteydi. Yapılan değişiklik ile iş kazaları, ölümlü olmayan vakalar ile ölümlü vakalar şeklinde ikiye ayrılmış; ölümlü olmayan vakalar sosyal güvenlik denetmenlerine, ölümle sonuçlanan vakalar ise Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili Grup Başkanlığına iletilecektir.

  • İşveren tarafından Kuruma sigortalılık bildirimi yapılmamış olanların kaza geçirmesi halinde sigortalılık ve iş kazası tespiti; ölümlü olmayan vakalarda sosyal güvenlik denetmenlerince, ölümle sonuçlananlarda ise Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili Grup Başkanlığınca yapılacaktır.

Örnek-1: 27/08/2019 tarihinde bir işyerinde meydana gelen kazada, sigortasız çalışan bir kişi ölmüştür. Bu durumda hazırlanacak dosya sigortalılık ve iş kazası tespiti amacıyla Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili Grup Başkanlığına gönderilecektir.

Örnek-2: 19/08/2019 tarihinde bir işyerinde çıkan yangın neticesinde üç sigortalı ile sigortasız bir kişi yaralanmış, bir sigortalı ise vefat etmiştir. Söz konusu olay ölümlü vaka olduğundan ve sigortasız çalışma bulunduğundan kazaya dahil olanların tamamı için dosya incelenmek üzere Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili Grup Başkanlığına iletilecektir.

Örnek-3: 01/08/2019 tarihinde bir işyerinde meydana gelen kazada iki sigortalı ile sigortasız üç kişi yaralanmıştır. Söz konusu olay ölümlü olmadığından ve sigortasız çalışma bulunduğundan kazaya dahil olanların tamamı için dosya sosyal güvenlik denetmeni tarafından incelenecektir.

  • İş kazası veya meslek hastalığı soruşturmaları sonucu düzenlenen denetim raporlarında, işveren, sigortalı ve üçüncü kişi/kişiler hakkında kusur oranları belirtilecek ve sigortalının ağır kusuru varsa “ağır kusur" ifadelerine yer verilerek sigortalının kusur derecesi tespit edilecektir.

  • İstirahatli olduğu halde, ilgili ay için aylık prim ve hizmet belgesinde 30 günlük prim bildirilmiş ve ayrıca çalışılmadığına dair bildirim yapılmamışsa, bu durumda sigortalı adına “çalışmadı” şeklinde bildirim yapılmadığı sürece geçici iş göremezlik ödeneği ödenmeyecektir.

  • Çalışılmadığına dair bildirim girişinde, bildirim süresinin geçmiş olması; ancak herhangi bir yöntemle bildirim yapılmamış olması durumunda ise gerekli müstahaklık şartlarının varlığı halinde, sigortalı adına 30 gün veya istirahat süresi ile uyumlu olmayacak şekilde fazla prim ödeme gün sayısı bildirilmesi durumu hariç olmak üzere geçici iş göremezlik ödenekleri ödenecektir. 

Örnek-4: 03/06/2019 – 12/06/2019 tarihleri arasında istirahatli olan sigortalı adına Haziran/2019 ayı için aylık prim ve hizmet belgesinde 30 günlük prim bildirilmiş ve ayrıca çalışılmadığına dair bildirim yapılmamıştır. Bu durumda sigortalı adına “çalışmadı” şeklinde bildirim yapılmadığı sürece geçici iş göremezlik ödeneği ödenmeyecektir. 

Örnek-5: 06/05/2019 – 15/05/2019 tarihleri arasında istirahat raporu bulunan sigortalı adına aylık prim ve hizmet belgesi ile Mayıs/2019 ayı için 25 günlük prim bildirilmiş ve eksik gün nedeni olarak “12-Birden Fazla” seçimi yapılmıştır. Bu durumda eksik gün süresi ile istirahat süresi uyumlu olmadığından ve eksik gün nedeni “1-İstirahat” olarak bildirilmediğinden, sigortalı adına “çalışmadı” şeklinde bildirim yapılmadığı sürece geçici iş göremezlik ödeneği ödenmeyecektir. 

Örnek-6: 08/07/2019 – 17/07/2019 tarihleri arasında istirahat raporu bulunan sigortalı adına aylık prim ve hizmet belgesi ile Temmuz/2019 ayı için 5 günlük prim bildirilmiş ve eksik gün nedeni olarak “12-Birden Fazla” seçimi yapılmıştır. Bu durumda sigortalı adına bildirilen prim gün sayısı, istirahat süresine uyumlu kabul edilecek ve bildirim süresinin geçmiş olması ancak herhangi bir yöntemle çalışılmadığına dair bildirim yapılmamış olması halinde geçici iş göremezlik ödeneği ödenecektir.

  • Bu Genelgenin yayım tarihi olan 23/09/2019 tarihinden önce meydana gelen vakalar dahil olmak üzere (görevlendirme yapılmış olanlar hariç) sigortalılık, iş kazası ve kusur oranına dair işlemler Genelgede yapılan değişikliklere göre yürütülecek; 11 inci maddesinde yer alan "6.7.Çalışılmadığına Dair Bildirim Girişi" başlıklı bölümünde yapılan değişiklik ise henüz ödeme işlemi yapılmamış istirahat raporları için uygulanacaktır.

Söz konusu Genelgeye aşağıdaki bağlantı yoluyla ulaşabilirsiniz.

04/09/2019 Tarihli E.12737458 Sayılı SGK Genel Yazısı

I- GİRİŞ

Gerek, 2577 sayılı İYUK ve gerekse Anayasamızın ilgili hükümlerinde idarenin bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Vergi yargısında da idarenin mükellefler üzerinde yapacağı bütün işlem ve eylemlerin yargısal denetime tabi olacağı açıktır. Uygulamada vergi mükellefleri kendi haklarında yapılan işlemler ile ilgili vergi yargısında açtığı davaları kazansalar bile vergi idaresi çoğu zaman mahkeme kararlarını ya uygulamamakta ya da kararı farklı yorumlayarak mükelleflerin lehine sonuçlanan mahkeme kararlarını infaz etmemektedir.

Sonuçta mükellefler haklı oldukları bir çok konuda vergi yargısında kendi lehlerine karar alsalar bile uygulamada bu kararların hiçbir etkisi olmamaktadır. Nitekim, Anayasamızın 125. maddesinde de aynı vurgu yapılmıştır.

II- YARGI KARARLARINA UYMA ZORUNLULUĞU

2577 sayılı İYUK’un 28/1. madde hükmünde yer alan yasal düzenleme gereği olarak, “Kararların Sonuçları” madde başlığında idari yargı yerlerince verilen kararların gereklerinin yerine getirilmesi zorunludur. Bu zorunluluk, hem 2577 sayılı Yasa’nın 28. maddesi hükmünde olup ve hem de TC Anayasasının 138. maddesinin temel bir hükmüdür. Anayasamızın 138. maddesine göre; “yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” bu ana kanun hükmü gereği hukuk devleti ilkesi ve hukuka bağlılık idare anlayışının anayasal bir buyruğudur. Bu anayasal buyruk gereği 2577 sayılı İYUK’un 28. maddesinde, idari yargı kararları bakımından kanun hükmü olarak yerini almıştır (Bkz: Anayasa mad. 125).

Her idari yargı kararı, bir gereğin yerine getirilmesi için verilir. Ancak, her idari yargı kararının gereklerinin yerine getirilmesi, 2577 sayılı İYUK’un 28. maddesine göre mümkün olmayabilir. Madde, 1. fıkrasında, Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin icaplarına göre idare tarafından işlem tesis edilmesi veya eylemde bulunulması zorunlu kararlarının, esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlar olduğu belirtmektedir. O halde, her şeyden önce, idari yargı yerlerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının tanımlanması ve bu kararlardan hangilerinin icaplarının 28. maddenin öngördüğü biçimde yerine getirilmesinin gerekli olduğunun belirlenmesi gerekmektedir(1).

İhtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk uygulamalarında mükelleflerin açtıkları davalarda kararın yerine getirilmesi durumunda vergi mahkemesi kararı yeterli görülmemekte, ancak bu kararların kesinleşmesi ve Danıştay tarafından verilecek son karara göre işlem yapılmaktadır. Bu uygulama şekli esasen hukuka uyarlı bir uygulama biçimi değildir. Zira, idarenin nihai merci kararını beklemesi uygulamada zaman almaktadır. Dolayısıyla sürecin uzaması halinde mükellefler çoğu zaman mağdur olmaktadırlar. Böylece mükellefler, vergi mahkemesindeki kazandıkları davalar dolayısıyla vergi daireleri mükellefin teminatlarını iade etmemekte veya Danıştay nihai kararına göre gayrimenkul üzerindeki daha evvelce koydukları hacizleri çözmemektedir. İYUK’un 28. maddesinde ısrarla ihtiyati haciz veya normal haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında 28. maddenin getirdiği düzenleme esasen mükellef haklarına aykırılık teşkil etmektedir. Yine aynı şekilde mahkeme kararlarının infaz edilmeyişi haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda mükellefin kazanmış olduğu ve lehine verilen hükmün bu aşamada hiçbir etkisi olmamaktadır. Dolayısıyla, Danıştay tarafından verilecek kesin karara göre işlem tesisi uygulamada mükellefleri mağdur etmekte ve gayrimenkulleri üzerindeki hacizlerin kaldırılması uzunca ve yıllarca devam etmektedir. Bu durum davasını kazanan mükellef yönünden esasen Danıştay kararının gelmesi veya beklenilmesi mükellef hakları açısından sakıncalı bir durumdur(2).

Nitekim, yukarıda yer verilen düzenleme Anayasa mahkemesine intikal ettirilmiş olup, Anayasa mahkemesince verilen kararda kesinleşme konusu beklenilmeden ilk Vergi Mahkemesi kararına göre gerekli işlemler tesis edilecektir. Böylece Danıştay’dan kesin karar beklenilme zarureti hasıl olmayacaktır. Sonuçta yasal eksiklik giderilerek 6526 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile düzenleme yapılmış olup bu tarihten itibaren kesin karar beklenilmesi gerekmeyecektir.

Özet olarak, vergi mahkemesi kararı gereğince 30 gün içerisinde işlem tesis edilmesi yeterli görülmektedir.

6183 sayılı Kanun’a göre, yapılan haciz işlemlerine karşı idari dava açılıp açılmayacağı da ayrı bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. 6183 sayılı kanunda haciz işlemlerine karşı dava açılacağına dair bir hüküm bulunmamakla birlikte, aynı Kanun’un 15. maddesinde, ihtiyati hacze karşı (7) gün içinde dava açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Amme borçlusu, haciz işlemlerine karşı idari dava açabilir. Ancak bu dava sadece, yapılan haczin usul ve tatbikine yönelik olabilir. Miktar ve mahiyet olarak kesinleşmiş amme borcunun mahiyeti ve tutarını idari dava konusu yapmak mümkün olmamaktadır. Haciz tatbik edilmiş amme borçlusu, sadece haciz işleminin usul ve uygulaması, ödeme emrinin tebliğ edilmemiş olması ile haczedilmeyecek haczedilmiş olması nedeniyle dava açabilecektir(3).

Bu durumda dava açma süresi; haciz işleminin amme borçlusunun huzurunda yapılmış olması durumunda haciz işleminin yapıldığı günden, haciz işlemi amme borçlusunun gıyabında yapılmış ise haciz tutanağının borçluya tebliğ edildiği tarihten, üçüncü kişilerdeki alacak ve haklar ile gayrimenkullerin haczinde ise haciz işleminin borçlu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren 30 gündür(4). Bu gibi durumlarda da mükellefin açacağı davalarda vergi mahkemesinde davasını kazanması haczin kaldırılması için yeterli görülmemektedir. Bu gibi durumlarda da yine vergi mahkemesi kararının Danıştay tarafından tasdik edilerek kesinleşmesi ve bu kesinleşmeye göre de İYUK md. 28/1. hükmüne göre hareket edilmektedir. Bu noktada idarenin hakları ile mükellef haklarının eşit olarak dengelenmediği görmekteyiz. Konu üzerinde ileriki çalışmalarımızda ayrıntılı olarak incelemelerimizi devam ettireceğiz.

Nitekim, yapılan Yasal düzenleme sonucunda İYUK 28. maddesinde yapılan düzenleme sonucunda 01.01.2015 tarih ve 29223 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Anayasa Mahkemesi’nin 02.10.2014 tarih ve E. 2014/144, K. 2014/151 sayılı Kararları gereğince İYUK mad. 28/1 hükmü iptal edilmiş olup, vergi mahkemesi kararı gereğince işlem yapılması yeterli olacaktır. Ayrıca, Yüksek Mahkeme Danıştay’dan kesinleşmiş karar beklenilmesine gereksinim kalmayacaktır.

III- SONUÇ

Gerek, 2577 sayılı İYUK mad. 28 ve gerekse Anayasamızın 138. madde hükmü uyarınca Yürütmenin Durdurulması hakkındaki kararları işlemi en başından itibaren askıya alan bir yargı kararı olması ve Anayasanın 138. maddesinin son fıkrası uyarınca İdareleri bağlaması, yürütmenin Durdurulması kararlarının uygulanması açısından, kararın gereklerine göre yürütmesi durdurulmuş olan işlemlerin tesis edildiği tarihten, bu kararın alınma tarihine kadar, doğan bütün etki ve sonuçlarının idarece giderilmesi gerektiği bilinmelidir(5).

Bu itibarla ödeme emrine karşı açılan davalarda mahkemece yürütmenin durdurulmasına hükmedilmesi durumunda ve söz konusu mahkeme kararı uyarınca yürütülmesi durdurulmuş olan ödeme emrinin tesis edildiği tarihten sonra bu ödeme emrine bağlı olarak yapılan işlemlerin tamamının geri alınması gerektiğinden mükellefler hakkında tatbik edilen hacizlerin kaldırılması ve söz konusu hacizler sonucunda tahsil edilen tutarların mükellefe, bu borçlarından başkaca vadesi geçmiş borcunun bulunmaması halinde iade edilmesi gerektiği bilinmelidir.

Nazlı Gaye ALPASLAN*

Yaklaşım / Ekim 2019 / Sayı: 322

*           Avukat

(1)         Turgut CANDAN, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2. Baskı, Ekim, 2006, s. 665

(2)         Dn. 9. D.’nin, 28.05.1998 tarih ve E.1997/3067, K.1998/2270 sayılı Kararı, Danıştay Dergisi, Sayı:99, 1999, s.456. “Mahkeme kararlarının idarece tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde yerine getirilmemesi durumunda yasal faiz ödenmesi gerekir.

(3)         Zuhal KIZILOT, “Haciz İşlemleri İdari dava Konusu Yapılabilir mi?”, Hürses, Hukuki Yaklaşım, 28.10.2004, s.5

(4)         Cem TEKİN, “6183 Sayılı Kanun Hükümleri Uyarınca Yapılan Haciz İşlemleri İdari Dava Konusu Yapılabilir mi?”, Mükellefin Dergisi, Ocak 2003, Sayı:121, s.66-73

(5)         Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 16.07.2014 tarih ve 75000 sayılı yazılarında Maliye Bakanlığı bütün vergi dairelerine mükelleflerin açtığı davalarla ilgili önceden tahsil edilen paralar hakkında bu paraların mükelleflere geri iadesini emretmiştir.

Toplanan alışveriş fişlerine istinaden vergi iadesi verilmesi uygulamasının 2007 yılından itibaren kaldırılıp bunun yerine Asgari Geçim İndirimi uygulamasının getirilmesiyle Asgari Ücrette önemli bir değişiklik olmuştu.

Değişiklik derken aslında asgari ücret iki ayrı biçimde açıklanmaya başlandı. Aslında Asgari ücretin AGİ eklenmeden önceki hali olan gerçek asgari ücret yerine AGİ eklenmiş asgari ücret net asgari ücret olarak açıklanmaya başlandı. İşte bu durum bu konuda birkaç yönden yanlış anlamaya yol açıyor.

Hükümet 2022 sayılı Kanun kapsamındaki 65 yaş ve engelli aylıkları, 2828 sayılı Kanun kapsamında bakıma muhtaç engelli bakım aylığına hak kazanma gibi muhtelif kanunlarda belirli hak ve yardımların başlaması için öngörülen asgari ücret skalasında AGİ’siz net asgari ücreti esas alırken, “Asgari ücreti şu kadar yaptık” diye belirtmek istediğinde de AGİ’li asgari ücreti dile getiriyor.

Örneğin brüt asgari ücretin 2558,40 TL olduğu 2019 yılında asgari ücret aslında net 1829,02 TL iken bu rakama 191,88 TL tutarındaki AGİ’yi ekliyor.

Oysa aşağıdaki tablodan görüleceği üzere asgari geçim indirimi fiks 191,88 TL değil. Medeni durum, ücretli veya işsiz eş veyahut çocuk sayısı durumuna göre farklılık arz ediyor

Asgari Geçim İndirimi Gerçek Net Asgari Ücret AGİ’li Net Asgari Ücret
Bekar 191,88 TL 1.829,02 TL 2.020,90 TL
Evli eşi çalışmayan 230,26 TL 1.829,02 TL 2.059,28 TL
Evli eşi çalışmayan 1 çocuklu 259,04 TL 1.829,02 TL 2.088,06 TL
Evli eşi çalışmayan 2 çocuklu 287,82 TL 1.829,02 TL 2.116,84 TL
Evli eşi çalışmayan 3 çocuklu 326,20 TL 1.829,02 TL 2.155,22 TL
Evli eşi çalışmayan 4 çocuklu 326,20 TL 1.829,02 TL 2.155,22 TL
Evli eşi çalışmayan 5 çocuklu 326,20 TL 1.829,02 TL 2.155,22 TL
Evli eşi çalışan 191,88 TL 1.829,02 TL 2.020,90 TL
Evli eşi çalışan 1 çocuklu 220,66 TL 1.829,02 TL 2.049,68 TL
Evli eşi çalışan 2 çocuklu 249,44 TL 1.829,02 TL 2.078,46 TL
Evli eşi çalışan 3 çocuklu 287,82 TL 1.829,02 TL 2.116,84 TL
Evli eşi çalışan 4 çocuklu 307,01 TL 1.829,02 TL 2.136,03 TL
Evli eşi çalışan 5 çocuklu 326,20 TL 1.829,02 TL 2.155,22 TL

Bu konudaki tek anomali de bu değil. Ülkemizde adaletsiz vergiye örnek olan dolaylı vergiler gün be gün devlet kaynakları içindeki oranını artırırken doğrudan vergiler de de paralel bir adaletsizlik durumu yaşanıyor.

Asgari ücretin gelir vergisinden muaf tutulması zaman zaman dile getiriledursun bu konuda mesafe alınamadığı gibi tam tersi durumlar da yaşanıyor.

Her yıl sonunda izleyen yıl için açıklanan gelir vergisi dilimleri yıllara sari olarak asgari ücrete gelen zamma oranla görece daha az artırıla artırıla 2014 yılından başlayarak asgari ücretlinin de “Çok kazanıyormuşçasına daha üst geliri vergisi dilimine girilmesine” yol açmış bulunuyor.

Buna getirilmesi gereken çözüm en azından asgari ücretlinin AGİ hakkı ne olursa olsun %15’lik gelir vergisi diliminde kalması için gelir vergisi dilimlerini daha insaflı olarak belirlenmesi gerekmekte iken bu yapılmıyor.

Son yıllarda bunun için hep yasa çıkartılıp mahsuplaşma yoluyla asgari ücretli %20 vergiden gecikmeli de olsa korunmaya çalışılıyor.

Sonra bu konuda 2018 yılında bir yasal düzenleme ile bu koruma güya kurumsallaştırılmaya başlandı.

Bakın bu konuda 08.04.2019 tarihli yazımızda ne demişiz?

“11.06.2018 tarihli ve 30448 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7103 sayılı Kanunla 193 sayılı Kanunun 32 nci maddesine eklenen fıkra ile;

Net ücretleri, bu Kanunun 103 üncü maddesinde yazılı tarife nedeniyle bu maddedeki esaslara göre sadece kendisi için asgarî geçim indirimi hesaplanan asgarî ücretlilere, içinde bulunulan yılın Ocak ayına ilişkin ödenen net ücretin (ilgili yılda geçerli asgarî ücretin dönemsel olarak farklı tutarlarda belirlenmiş olması halinde, yeni asgarî ücretin geçerli olduğu aylar için artışın uygulandığı ilk aydaki ücret üzerinden Kanunun 103 üncü maddesinde yer alan tarifenin ilk dilimindeki oran baz alınarak hesaplanan net ücretin) altında kalanlara, bu tutar ile bu tutarın altında kalındığı aylara ilişkin olarak aylık hesaplanan net ücreti arasındaki fark tutar, ücretlinin asgarî geçim indirimine ayrıca ilave edilir. Bu fıkrada geçen net ücret, yasal kesintiler sonrası ücret tutarına asgarî geçim indiriminin ilavesi sonucu oluşan ücreti ifade eder.

Hükmü ile bu koruma genelleştirilmiş oldu.

Ancak düzenlemeden görülmektedir ki korunan bekar asgari ücretli olmaktadır. Evli eşi işsiz ve çocukları da olan asgari ücretli işçi için (örneğin 3 çocuklu) maaşının 1829,02 + 228,32 = 2057,34 TL olan asgari ücreti bu koruma sonucu aynı kalmayacak ve 1829,02 + 191,88 = 2020,90 TL seviyesine düşecektir. Zira Eylül 2019 ayında kısmen yüzde 20 gelir vergisine dahil olacak asgari ücretlinin maaşında gelir vergisinden kaynaklı olarak 108,73 TL düşüş meydana geldikten sonra 1948,61 TL olduktan sonra bekar asgari ücretlinin maaşı olan 2020,90 TL’ye fiksleneceğinden aylığında 36,44 TL düşüş meydana gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Yani 7103 sayılı Kanunla getirilen düzenleme her asgari ücretliyi gelir vergisinden kaynaklı ücret düşüklüğünden korumamakta, evli, eşi işsiz ve çocukları da olan asgari ücretlilerde bu koruma kısmi bir koruma niteliği taşımaktadır.”

İşte bu yazımızda belirttiğimiz gerçek zamanı geldi ve ortaya çıktı. Son günlerde eşi işsiz olan ve/veya 2-3 çocuğu olan asgari ücretliler ücretlerinin düştüğünü görmeye başladılar.

Sorun şu, asgari ücretliyi %20 gelir vergisi dilimine girmekten koruma iddiasındaki yasa bunu başaramıyor, asgari ücretli %20 gelir vergisine bal gibi giriyor.  Anılan düzenleme gereği bekâr asgari ücretlinin ücreti bir çıpa kabul ediliyor. Dolayısıyla bahse konu yasa sadece bekâr veya evli ama eşi ücretli ve çocuksuz olan asgari ücretliyi %20 gelir vergisine girmekten koruyor.

Eşi işsiz ve çocuklu asgari ücretliler bal gibi %20 gelir vergisine giriyorlar.

Yani aslında 2019 yılında gerçek net asgari ücret 1829,02 TL olup, aile durumuna göre bu ücret 2020,90 TL olabildiği gibi 2155,22 TL de olabiliyor.

2155,22 TL asgari ücretle çalışan evli ve çocuklu işçi Eylül ücretini aldığı Ekim ayından itibaren ücretinin 2046,49 TL’ye düştüğünü görmüş bulunuyor. Yılın sonuna kadar 2155,22 TL ücretini 2046,49 TL olarak alacak asgari ücretli %20’den gelir vergisi ödemeye devam edecek.

Koruma çıpasının 2020,90 TL ilan edilmesi onu kurtarmayacak. Evli eşi işsiz ve 1 çocuklular  2088,06 TL yerine 2020,90 TL alacak, evli, eşi işsiz ve 2 çocuklu asgari ücretli ise 2116,34 TL yerine 2020,90 TL almış olacak ve yüzde 20’lik gelir vergisi diliminden güya kurtarılmış olacaklar (!)

Hâlbuki yapılması gereken asgari ücretlinin yıl boyunca hiç gelir vergisi ödememesi gerekirken bırakın vergi ödememeyi, yüzde 20’lik gelir vergisinden vergi ödemek zorunda kalmaktadır.

Sözün kısası ülkemizde “mış gibi yapmak” artık kanıksanan bir moda oldu ya ne yazık ki bunu asgari ücretlinin vergi sorununda da görüyoruz.

Şevket TEZEL

Fahrettin Kerim Gökay Cad. No:21/1

Hasanpaşa-Kadıköy/İSTANBUL

Tel: 216-5506009

Faks: 216-5506007

Gsm: 551-1008282

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://alitezel.com.tr/asgari-ucretliye-vergide-ali-cengiz-oyunu-devam-ediyor-9445/

Pazartesi, 07 Ekim 2019 08:52

Vergi Hukuku Uygulamasında Tanık İfadesi

İdari yargılama hukukunda tanık, beyan ve ifadeleri önem taşımaktadır. Ancak, vergi hukukunda her türlü tanık ifadesinin kanıt olabilme özelliği bulunmamaktadır. Tanığın vergiyi doğuran olay ile doğrudan ve yakın ilişkisinin bulunması zorunludur. Tesadüfi nitelikte bir kişi tanık ifadesinin kanıt olarak kabulü için yeterli değildir. Yargılama konusu olay hakkında 5 duyuları yetisi ile öğrendiklerini hakime anlatan kişilere tanık denilmektedir. Bunların yaptıkları açıklamalara da tanık açıklamaları denilmektedir. Tanıklık davanın tarafları arasındaki üçüncü kişilerin, dava ile ilgili bir olay hakkında, dava dışında bizzat edinmiş oldukları bilgiyi mahkemeye sunmalarıdır.

Özellikle ikrazat ve tefecilik ile ilgili vergi incelemelerinde tanık beyanlarına müracaat edilebilmektedir. Örneğin, bir ödünç para verme işleminde daha sonra para kullanan kişinin ödünç para veren kişiyi vergi dairesine ihbar etmesi halinde vergi incelemesi sırasında tanık ifadeleri önem taşımaktadır.

Tanık beyanlarının delil olma koşulları kısaca şöyledir:

1) Tanığın vergiyi doğuran olayla ilgisi tabi olmalıdır.

2) Tanığın vergiyi doğuran olayla ilgisi açık ve net olmalıdır. (Bkz. Dnş. VDDGK, 23.06.2000 gün ve E:1999/281-K:2000/260 sayılı karar)

3) Vergilemede hukuki değer taşımayan tanık beyanlarına itibar edilemez.

4) Mükellefle aralarında husumet bulunan şahit beyanlarının kanıtlama vasıtası olarak dikkate alınamaz. (Dnş. 4. D., 15.02.1978 gün ve E:1977/3507-K:1978/465)

5) Mükellefi zarara uğratmak maksadı ile verilen tanık beyanlarının ispatlama vasıtası olarak kullanıp kullanılmayacağı tartışmalıdır.

6) Vergiyi doğuran olayla herhangi bir ekonomik ilişkisi olmayan, olaya tesadüfen tanık olan kimselerin beyan ve ifadelerinin kabul edilip edilmeyeceği tartışmalıdır.

7) Para alma ve verme ilişkisinde bankadan yapılan ödemeler önem taşımaktadır.

8) Çiftçilerden ileride mal almak amacıyla önceden verilen avanslar (alivre satışlarda) ödünç para mahiyeti taşımamaktadır. (Bkz. Dnş. 4. D. 17.10.1991 gün ve E:1988/4717-K:1991/3180)

9) Alacaklı ile olan akrabalık ilişkisi hakkında inceleme elemanına gerçek dışı beyanda bulunan borçlunun faiz ödediği yolundaki ifadesinin alacaklıyı zarara uğratmak maksadı taşıdığı anlaşıldığından bu ifadeye itibar edilemez.

SONUÇ YERİNE

Vergi hukuku yargılamasında takdiri delil yönteminin bir neticesi olarak serbest delil sistemi prensip olarak kabul edilmiştir. 213 sayılı VUK md.3/b de ispat bölümünde yemin hariç her türlü kanıt ispat aracı olarak ilke olarak benimsenmiştir. Şahit ifadesine de, vergiyi doğuran olayla tabi ve açık alakasının bulunması koşulu ile ispat vasıtası olarak hukuki değer verilmektedir. Vergi hukukunda vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin esas alınmış olması karşısında, tanık deliline başvurması halinde maddi gerçeğin somut olarak ortaya çıkarılabileceği bilinmelidir. Nazlı Gaye Alpaslan

https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/vergi-hukuku-uygulamasinda-tanik-ifadesi/haber-29649

Pazar, 06 Ekim 2019 11:10

EYT Yasası Çıkarsa Kimlere Yarar?

http://www.milliyet.com.tr/gundem/eyt-yasasi-cikarsa-kimlere-yarar-6047510?page=10

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN, YURT İÇİNDE ÖDENEN VERGİLERİN VE GEÇİCİ VERGİNİN MAHSUP SIRASI  Kurumlar Vergisi Kanununa göre Hesaplanan Kurumlar Vergisinden aşağıdaki sıra dahilinde…
  • Müjde! Birinci Geçicide Enflasyon Düzeltmesi Uygulanmayacak! İsteyen Mükellefler Enflasyon Düzeltmesi Uygulayabilir Mi? 2023 yılı kurumlar vergisi beyannameleri epeyce zaman aldı, 2023 kasım…
  • Reklam Harcaması Sponsorluk Harcaması Farkı * Reklam Harcaması: Şirketin pazarlama ve tanıtımı kapsamında ticari kazancın…
Top