Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Hani geçtiğimiz genel seçimlerde ve anayasa değişikliklerinde meşhur bir slogan vardı, 'Evet, ama yetmez!' şeklinde.

Maliye’nin muhasebecilerin ölmesi halinde müşterilerinin beyan sürelerinin uzayıp uzamayacağı ile ilgili yaptığı son düzenlemeye karşı da biz aynı sloganı kullanıyoruz: "Evet, ama yetmez!"

Ölüm kaçınılmaz bir son, hayatın bir gerçeği. Bunu son zamanlarda meslek camiamızda kalp krizi ve beyin kanaması ağırlıklı hatta masa başında yaşanan sık ölüm olayları nedeniyle iyice öğrendik. Yaptığımız iş son derece zahmetli ve bir o kadar da sıkıntılı ve stresli. Bunu kimseye anlatamıyoruz, anlatsak da zaten kimse anlamıyor, anlamak istemiyor. Biz de bu nedenle anlatmaktan vaz geçtik. Ama derdimizi çözüm ortaklarımız TÜRMOB ve Maliye’ye doğru ve tam anlatabilmemiz lazım.

Düzenlemeye konu olan sorun neydi?   

YMM ve SMMM’lerin ölmesi halinde, kendilerinin beyan ve bildirim sürelerinin uzaması ile ilgili bir belirsizlik ve herhangi bir sorun yok. Çünkü, Kanunda bununla ilgili bir düzenleme var, meslek mensubunun ölümü halinde kendisine ait beyanname verme ve bildirim sürelerine 3 ay ekleniyor (VUK. Mad. 16). Bu beyan ve bildirimleri, mirasçıları tarafından yerine getiriliyor. 

Sorun, YMM ve SMMM’lerin ölmesi halinde, müşterilerinin beyan ve bildirim sürelerinin uzayıp uzamayacağı ile ilgili. Nedeni ise oldukça basit, çünkü mükellefler beyanname ve bildirimlerini 3568 sayılı Kanun uyarınca yetki almış Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler (meslek mensubu) aracılığıyla göndermek zorunda. Meslek mensupları aracılığıyla gönderilen beyannameler mükellef tarafından verilmiş kabul ediliyor. Beyanname ve bildirimlerini meslek mensubu aracılığıyla veren mükellefler, meslek mensubunun vefatından geç haberdar olabilmekte ya da yakını  vefat eden meslek mensupları, defin işlemleri ve vefatla ilgili diğer vecibelerin yerine getirilecek olması nedeniyle süreye ihtiyaç duyabilmekte, bu nedenlerle beyanname ve bildirimlerin verilme süreleri aşıldığında da vergi cezaları ile muhatap olmaktalar. YMM ve SMMM’lerin ölmesi halinde, mirasçılarının veya ilgili diğer kişilerin cenaze faslını bırakıp da, müşterilerine ölüm haberini vermesi beklenmez, beklenemez.

Bu soruna gerçek anlamda bir çözüm bulunması şarttı ve çeşitli platformlarda bu konu dile getiriliyordu.

Maliye, sorunu zor durum haline sokarak geçici ve kısmi olarak çözdü!

Maliye, yayınladığı 15 Ekim 2019 tarihli ve 118 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile tüm beklentileri aksine ama tüm iyi niyetiyle kısmi olarak çözerek, olayı vergideki "zor durum" kapsamında değerlendirdi.

Söz konusu Sirkülerle, Maliye; meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat etmesi ve vefat tarihi itibarıyla beyanname/bildirimin verilme süresinin bitimine 7 gün veya daha az süre kalmışsa, beyanname/bildirimleri verilen mükelleflerin beyanname/bildirim verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 7 gün uzattı. Vefat tarihi itibariyle beyanname/bildirimin verilme süresinin bitimine 7 günden fazla süre kalmışsa, geçmiş olsun, herhangi bir uzatma yok. Bu uygulamada, eşi ve çocuğu ile kendisinin veya eşinin ana, baba ve kardeşi meslek mensubunun yakını olarak kabul ediliyor.

Peki, zor durum hali nedeniyle nasıl ek süre verilebiliyor?

İçinde bulundukları zor durum nedeniyle vergiye ilişkin yükümlülüklerini yerine getiremeyecek olanlara gerekli şartların oluşması halinde ek süre verilebiliyor. Buna ilişkin düzenleme Vergi Usul Kanununun 17. Maddesinde yer alıyor. “Mühlet verme” başlıklı söz konusu 17. Maddeye göre, zor durumda bulunmaları nedeniyle vergiye ilişkin yükümlülüklerini  süresi içinde yerine getiremeyecek olanlara, kanunî sürenin bir katını, kanunî sürenin bir aydan az olması halinde bir ayı geçmemek üzere, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca münasip bir süre (mühlet) verilebiliyor. Bu sürenin verilebilmesi için:

  1. Ek süre isteyenin, sürenin bitmesinden evvel yazı ile istemde bulunması,
  2. İstemde gösterilen mazeretin, mühlet verecek makam tarafından kabule layık görülmesi,
  3. Ek sürenin verilmesi halinde verginin alınmasının tehlikeye girmemesi.. gerekiyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı mühlet verme yetkisini tamamen veya kısmen mahalline devredebileceği gibi bölgeler, iller, ilçeler veya sektörler ile iş kolları ya da mükellef grupları itibarıyla yazılı başvuru şartı aramaksızın da kullanabiliyor.

Maliye sirküler ile konuyu nasıl çözdü?

- Maliye, söz konusu Sirkülerle olayı VUK 17. Maddesinde düzenlenen “zor durum” kapsamında değerlendirdi.

- Meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat etmesi ve vefat tarihi itibarıyla beyanname/bildirimin verilme süresinin bitimine 7 gün veya daha az süre kalmışsa, yakını veya kendisi vefat eden meslek mensubu tarafından beyanname/bildirimleri verilen mükelleflerin beyanname/bildirim verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin son günü, bunların verilmesi gereken sürenin son gününü takip eden günden itibaren 7. güne uzatıldı.

- Meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat etmesi ve vefat tarihi itibarıyla beyanname/bildirimin verilme süresinin bitimine 7 günden fazla kalmışsa, herhangi bir ek süre verilmesi söz konusu değil.

- Beyanname/bildirim verme ve ödeme sürelerinin uzatılması, vergi dairelerince yukarıda belirtilen şartların oluştuğunun anlaşılması durumunda re’sen yapılabileceği gibi ilgililerin yazılı başvurusuna istinaden de yapılabilecek.

- Vergi dairesince re’sen uzatma yapılmadığı durumlarda, bu sürelerin dolmasından önce veya sonra beyanname/bildirimleri veren meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat ettiğinin ve vefat tarihinin ispat ve tevsik edilmesi gerekiyor.

Maliye'nin bu çözüm yöntemi uygun mu? Ne yapılması lazım?

Maliye, mevcut mevzuat hükümleri çerçevesinde sorunu tüm iyi niyetiyle çözdü. Bugüne kadar yapılmayan söz konusu düzenleme ve konuya gösterdikleri hassasiyet için Gelir İdaresi Başkanlığı’ndaki tüm Üstad ve arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. Ama bu çözüm şekli olayı kısmen rahatlattı ancak tam olarak çözmedi. Bir kere, zor durumda bulunmaları nedeniyle vergiye ilişkin yükümlülüklerini  süresi içinde yerine getiremeyecek olanlara, kanunî sürenin bir katını, kanunî sürenin bir aydan az olması halinde bir ayı geçmemek üzere ek süre verilebiliyorken, söz konusu sirküler ile 7 gün gibi dip bir süre verilmesini doğru bulmuyoruz. Geleneklerimize göre bile ölenin 7’si, 40’ı ve 52’si var. Şaka bir yana, ek 7 gün çok az bir süre. O da beyanname ve bildirim süresinin bitimine 7 gün kalmışsa geçerli, 7 günden fazla ise ek 7 gün de yok. 

Bize göre, bu sürenin beyanname ve bildirim süresinin bitimine kaç gün kalıp kalmadığına bakılmaksızın en az 1 ay olması lazım. Bir de bu gibi konularda süre olayını idarenin inisiyatifi dışına çıkarılması şart. Sorunun tam olarak çözülebilmesi bakımından, Vergi Usul Kanununun 16. Maddesinde, meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat etmesi halinde, vefat tarihi itibarıyla beyanname/bildirim verilme sürelerine 1 ay ekleneceği hususunda bir değişiklik yapılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz. Hatta değişikliğe, ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk hali de eklenmeli.

17 Ekim’de Kayseri SMMM Odası'nda 'Varlık Barışı' seminerimiz var!

Yarın Kayseri’de, Kayseri SMMM Odası’nın düzenlediği, benim de konuşmacı olduğum Varlık Barışı konulu bir seminerimiz var. Orada, Varlık Barışı uygulamasını ve sağladığı avantajları detaylı olarak anlatacağız.Abdullah Tolu

https://ogunhaber.com/yazarlar/abdullah-tolu/maliyeden-muhasebecisi-olen-sirketlere-ek-sure-jesti-100115m.html

SGK’nın 30.09.2019 tarihli ve E.14405354 sayılı Genel Yazısında:

7161 sayılı Kanun ile 4735 sayılı Kanuna eklenen “Sözleşmelerin tasfiyesi veya devri” başlıklı Geçici 4.Maddede;

  • 31.08.2018 tarihinden önce ihalesi yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği 18.01.2019 tarihi itibarıyla devam eden sözleşmelerin, imalat girdilerinin fiyatlarında beklenmeyen artışlar meydana gelmesi nedeniyle, yüklenicinin 60 gün içinde idareye yazılı olarak başvurması şartıyla Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşü alınarak idarenin onayına bağlı olarak feshedilip tasfiye edilebileceği veya devredilebileceği,
  • Bu durumda devir alacak kişilerde ilk ihaledeki şartların aranacağı, devirden veya fesihten kaynaklanan kısıtlama ve yaptırımlar uygulanmayacağı ve yüklenimi ortak girişim tarafından yürütülen sözleşmelerde ortaklar arasında devir veya hisse devirlerinde ilk ihaledeki yeterlik şartları aranmayacağı, sözleşmesi feshedilen veya sözleşmeyi devreden yüklenicinin teminatının iade edileceği,
  • Bu kapsamda devredilen sözleşmeler ile bu kapsama girmekle birlikte devredilmeyen sözleşmelerde, bu maddenin yürürlüğe girdiği 18.01.2019 tarihinden sonraki 60 gün içinde idareye yazılı olarak başvurulması kaydıyla süre uzatımına ilişkin kısıtlama ve şartlara tabi olmadan Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşü alınarak idare tarafından süre uzatılabileceği,
  • Sözleşmenin bu madde kapsamında feshi veya devri durumunda yüklenicinin fesih veya devir tarihine kadar gerçekleştirdiği imalatlar dışında idareden herhangi bir hak talebinde bulunamayacağı, düzenlenecek fesihnamelerden ve devredilecek sözleşmelerden damga vergisi alınmayacağı,

Düzenlemelerinin yapıldığını belirterek SGK işyeri tescil işlemleri açısından:

1-) 60 gün içinde (en geç 19.03.2019 tarihine kadar) yükleniciler tarafından idarelere yazılı olarak başvurulan ve Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşü alınarak idarenin onayına bağlı olarak devri yapılan ihale konusu işlerde SGK’da yeni bir işyeri dosyası tescil ettirilmeyeceği, işyeri devri yapılarak işlemlerin ilk açılan işyeri dosyası üzerinden yerine getirilebileceği,

2-) 31.08.2018 tarihinden önce ihalesi yapılmasına rağmen en geç 19.03.2019 tarihine kadar yükleniciler tarafından idarelere yazılı olarak başvurulmayan veya maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki 60 gün içinde başvurulmasına karşın Hazine ve Maliye Bakanlığının olumsuz görüşü sebebiyle idarece devri uygun görülmeyen sözleşmeler için ise “İlişiksizlik Belgesi” konulu 2011/13 sayılı Genelgesinin 9.13 başlıklı bölümünde belirtildiği şekilde ayrı işyeri dosyası tescil edileceği,

Açıklamıştır.

Buna göre; 4735 sayılı Kanunun Geçici 4.Maddesi kapsamında devir alınan ihaleli işler için yeni işyeri dosyası tescil edilmeyeceği için, SGK tarafından işyeri tesciline bağlı olarak idari para cezası uygulanmış olması durumunda, bu cezaların iptali konusunda SGK müdürlüklerine  başvuru yapılabilecektir.

Söz konusu genel yazı metnine aşağıdaki bağlantı aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

30/09/2019 tarihli ve E 14405354 sayılı SGK Genel Yazısı

Çarşamba, 16 Ekim 2019 10:18

Kimler Toptan Yaşlılık Ödemesi Alabilir

Sosyal güvenlik sistemine ödenen primler emekli olmaya ve maaş bağlanmasına yetmiyorsa, yaşlılık toptan ödemesi adı altında primleri iade alabilirsiniz. Bunun için erkek çalışanların 60, kadın çalışanları ise 58 yaşını doldurması gerekiyor.

OKUYUCULARDAN sıklıkla gelen sorular arasında Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) ödenen primlerin iade alınıp alınamayacağı geliyor. Kimileri, primlerin topluca geri ödenip ödenmediğini merak ediyor, kimileri de hangi şartlarda iade alabileceğini soruyor. Öncelikle şunu belirteyim, bu konuda maalesef kamuoyunda yanlış bir kanı hakim. Sanılıyor ki, her isteyen SGK’ya başvurup, ödediği primleri iade alabilir.

KADINLAR İÇİN 58 YAŞ

Primler geri alınabilir mi? Evet, alınabilir. Buna da yaşlılık toptan ödemesi deniyor. Bu ödemeden yararlanılabilmesi için de bazı şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Bu şartların başında da yaş şartı geliyor. Kadınlar için 58, erkekler için 60 yaşını doldurduğu halde emekli aylığı bağlanmasına hak kazanamayanlar, geçen süre içinde ödedikleri primleri yaşlılık toptan ödemesi adı altında iade alabiliyor. Özetle, kişilerin askerlik ve doğum borçlanması bile prim gün sayısını doldurmaya yetmiyorsa ve yaşı da artık çalışmaya imkan tanımıyorsa ödediği primleri geri alabilir. Altını bir kere daha çizeyim, ‘SGK’ya şu kadar prim ödedim, başvurup bunları geri alayım’ diye bir şey söz konusu değil. Emeklilik yaşı doldurulmasına rağmen ödenen primler emekli aylığı alınmasına yetmiyorsa toptan ödeme alınıyor. Yani, erkekse 60, kadınsa 58 yaşından küçük olanlara böyle bir iade yapılmıyor. Prim iadesi imkanından işçi statüsünde çalışanlar, kendi adına Bağ-Kur’lu olarak çalışanlar ve memurlar

yararlanabilir. Bunun için SSK’lı olarak çalışanlar ile memurların işten ayrılması, Bağ-Kur’lu çalışanların da işyerini kapatması gerekiyor. Bu şartlarda geçmişte adlarına yatan primleri toptan ödeme yoluyla alabiliyorlar.

NASIL HESAPLANIYOR?

Örneğin, 7 bin gün prim gün sayısını doldurup, 60 yaşında emekli olacak bir erkek çalışan 60 yaşını doldurmuş ve sadece 1.500 gün prim ödemişse emekli aylığı almaya hak kazanmadığı için 1.500 günlük primini geri iade alabilir. Aynı şartlarda 58 yaşını tamamlamış bir kadın sadece 1.750 gün prim ödemişse, ödediği bu prim emekli aylığı almaya yetmeyeceğinden, 58 yaşında SGK’ya başvurup, 1.750 günlük primini iade alabilir.

Tüm primler iade alınabiliyor mu? Kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası primleri toptan ödeme yoluyla geri iade edilmiyor. İşçi ve memurlar, kendi adlarına yatırılan; Bağ-Kur’lular ise kendi adlarına ödedikleri malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerini iade alabiliyorlar. Sigortalı vefat etmişse, geride kalanlar da yaşlılık toptan ödemesi imkânından yararlanabiliyor. İade tutarı ise SGK’nın her yılın gerçekleşen güncelleme katsayısı uygulamasına göre yapılıyor. Çalışanın doğum ya da askerlik borçlanması hesaplamanın dışında tutuluyor.

PRİM İADESİNDEN NASIL YARARLANACAKSINIZ?

· Belirli yaşı tamamlamış, belirli süre prim ödemeniz gerekiyor.
· Ödediğiniz primlerin emekli aylığı almaya yetmiyor olması gerekiyor.
· İşçi ve memur olarak çalışanların işten ayrılmış olması gerekiyor.
· Bağ-Kur’luların ise işyerini kapatması gerekiyor. Noyan Doğan

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/noyan-dogan/kimler-toptan-yaslilik-odemesi-alabilir-41351442

 

21/02/2019 tarihinde ”MUHASEBECİ ÖLDÜ DİYELER ÜÇ GÜN SONRA DUYALAR” adlı yazımda

https://www.ozdogrular.com.tr/v1/component/k2/item/2805-muhasebeci-%C3%B6ld%C3%BC-diyeler-%C3%BC%C3%A7-g%C3%BCn-sonra-duyalar

sorunlara kısaca değinmiştim.

Son yıllarda bir çok meslek mensubu periyodik sürelere bağlanan evrakların GİB ,SGK ve diğer Kamu kurumlarına süreli verilmesi karşısında mücbir halleri olsa da mazeretsiz bu görevlerini mükellefleri adına yerine getirmek zorundalar.

Meslek Mensuplarının Odaları/Üst Kuruluşları var.Bu konularda komisyon oluşturmak suretiyle meslek mensuplarına ;

a.)Hastalık,

b.)Analık-Doğum,

c.)Yakınlarının vefatı,

ç.)Evlenme,

d.)Tabi ve Doğal Afet(Deprem,sel,yangın) gibi,

Buna benzer mücbir sebeplerde orta da varlığını sürdürse bile,meslek mensubu evlendiğinde mutlu gününde işi,Anne olduğunda işi,Eşi çocuk dünya getirdiğinde işi,Anası-babası ve yakını vefat ettiğinde cenaze de işi,İş yeri yansa da,Deprem de yerle bir olsa da,sel götürse de işi ile birlikte yaşıyor.

VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/118

Konusu: Kendisi veya yakını vefat eden meslek mensuplarının beyanname/bildirimlerini verdiği mükelleflerin zor durum hükümlerinden faydalandırılması

Birçok mükellef beyanname ve bildirimlerini 3568 sayılı Kanun uyarınca yetki almış Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler (meslek mensubu) aracılığıyla göndermek zorunda olup, meslek mensupları aracılığıyla gönderilen beyannameler mükellef tarafından verilmiş kabul edilmektedir.

Öte yandan, beyanname ve bildirimleri meslek mensubu aracılığıyla verilen mükellefler, meslek mensubunun vefatından geç haberdar olabilmekte ya da yakını  vefat eden meslek mensupları, defin işlemleri ve vefatla ilgili diğer vecibelerin yerine getirilecek olması nedeniyle süreye ihtiyaç duyabilmekte, bu nedenlerle beyanname ve bildirimlerin verilme süreleri aşıldığından vergi cezaları ile muhatap olunabilmektedir.

Bu itibarla, 213 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden, meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat etmesi ve vefat tarihi itibarıyla beyanname/bildirimin verilme süresinin bitimine 7 gün veya daha az süre kalmış olması durumunda, yakını veya kendisi vefat eden meslek mensubu tarafından beyanname/bildirimleri verilen mükelleflerin mezkûr beyanname/bildirim verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin son günü, bunların verilmesi gereken sürenin son gününü takip eden günden itibaren 7 nci güne uzatılmıştır.

Beyanname/bildirim verme ve ödeme sürelerinin uzatılması, vergi dairelerince yukarıda belirtilen şartların oluştuğunun anlaşılması durumunda re’sen yapılabileceği gibi ilgililerin yazılı başvurusuna istinaden de yapılabilir. Vergi dairesince re’sen uzatma yapılmadığı durumlarda, bu sürelerin dolmasından önce veya sonra beyanname/bildirimleri veren meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat ettiğinin ve vefat tarihinin ispat ve tevsik edilmesi şarttır.

Bu Sirküler uygulamasında; eşi ve çocuğu ile kendisinin veya eşinin ana, baba ve kardeşi meslek mensubunun yakını kabul edilir.

a.)Hastalık,

b.)Analık-Doğum,

ç.)Evlenme,

d.)Tabi ve Doğal Afet(Deprem,sel,yangın) gibi,

Bunlar içinde kapsamlı bu düzenlemeye de ihtiyaç vardır.

Umarız ilerleyen günlerde bu konuda düzenlemelere yer verilir.

VEDAT İLKİ

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

05415161962 whatsapp

https://alitezel.com.tr/turmob-secimleri-ardindan-mucbir-sebeb-duzenlemesi-eksik-mi-oldu-9462/

T.C

YARGITAY

22. Hukuk Dairesi

Esas No: 2016/1514

Karar No: 2018/27868

Tarihi: 20.12.2018

• DAVA AÇILDIKTAN SONRA DİĞER KİŞİLERİN DAVAYA DAHİL EDİLEREK DAVALI SIFATI KAZANMASININ OLANAKLI OLMADIĞI

• KISMİ DAVADA SAKLI TUTULAN HAKLAR İÇİN ZAMANAŞIMIN KESİLMEYECEĞİ

• ISLAHTAN SONRA ZAMAN AŞIMI DEFİ’NİN SÜRESİ İÇİNDE İLERİ SÜRÜLEBİLECEĞİ

• HAFTA TATİLİNDE ÇALIŞTIĞINI İLERİ SÜREN İŞÇİNİN BU İDDİASINI İSPATLAMASININ GEREKMESİ

ÖZETİ: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, dava açıldıktan sonra diğer kişilerin davaya dahil edilmek suretiyle davalı sıfatını kazanması ve husumetin bu kişilere yöneltilmesi konusunda bir düzenleme yer almamaktadır. Bu nedenle alacak davalarında, davaya zorunlu dava arkadaşlığı dışında dahili dava yolu ile davalı olarak taraf eklenmesi mümkün değildir. Davalı şirket ve asıl işveren arasında zorunlu dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır. Bu itibarla, mahkemece hakkında usulüne uygun dava açılmayan asıl işveren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davaya, dahili dava yoluyla, katılımı sağlanarak davalı kabul edilmek suretiyle onun yönünden hüküm kurulması isabetsizdir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir

Hafta tatili gününde çalıştığını iddia eden işçi, norm kuramı uyarınca bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Hafta tatillerinde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. Hafta tatili çalışmalarının yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkân dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.

DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A. Balkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Davacı vekili, davalı şirketin Rıfat Kartal Huzurevi Müdürlüğünde ihale yolu ile yaşlıların bakım ve temizliği ile huzurevinin bakım ve temizlik işlerini devraldığını, davacının şirket işçisi sıfatı ile Rıfat Kartal Huzurevinde hizmetli olarak çalıştığını, davacının haksız olarak işten çıkartıldığını beyanla kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin, fazla mesai, genel tatil, hafta sonu ile ücret alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevaplarının Özeti:

Davalı …………………….. İnş. Tur .Temz. Sp. Gıda Reh. San. Tic. Ltd. Şti. vekili, davacının 01.01.2009 tarihinde müvekkili şirkette çalışmaya başladığını, davacının iş akdinin müfettiş raporu doğrultusunda haklı nedenle fesih edildiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili, usul ve yasaya aykırı olarak davaya dahili davalı olarak dahil edilemeyeceklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporuna göre yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Hüküm davalılar vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle temyiz edenin sıfatına ve temyiz nedenlerine göre, davalıların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Somut olayda dava sadece alt işveren ……………… İnşaat Turizim Tem. Spor Gıda Rehabilitasyon San. Tic. Ltd. Şti. ’ye karşı açılmış, yargılamanın devamı sırasında dahili dava dilekçesi verilmek suretiyle asıl işveren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı taraf haline getirilmiş ve hüküm altına alınan alacaklardan sorumlu tutulmuştur.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, dava açıldıktan sonra diğer kişilerin davaya dahil edilmek suretiyle davalı sıfatını kazanması ve husumetin bu kişilere yöneltilmesi konusunda bir düzenleme yer almamaktadır. Bu nedenle alacak davalarında, davaya zorunlu dava arkadaşlığı dışında dahili dava yolu ile davalı olarak taraf eklenmesi mümkün değildir. Davalı şirket ve asıl işveren arasında zorunlu dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır. Bu itibarla, mahkemece hakkında usulune uygun dava açılmayan asıl işveren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davaya, dahili dava yoluyla, katılımı sağlanarak davalı kabul edilmek suretiyle onun yönünden hüküm kurulması isabetsizdir.

3- Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.

Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Somut olayda, dava kısmi alacak davası olarak açılmış ve sonuçlandırılmıştır. Davalı şirket vekili, davacının ıslah dilekçesine karşı kanuni süre içerisinde zaman aşımı definde bulunmuştur. Bu durumda, davacının hak kazandığı alacaklarının miktarının yöntemine uygun biçimde ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı defi değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.

Davalı vekilinin ıslah dilekçesine karşı süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı defi değerlendirilmeksizin hüküm kurulması hatalı olup bozma sebebidir.

4-Davacının hafta tatillerinde çalışıp çalışmadığı taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.

Hafta tatili gününde çalıştığını iddia eden işçi, norm kuramı uyarınca bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Hafta tatillerinde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. Hafta tatili çalışmalarının yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkân dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.

Somut olayda dosya kapsamı ve tanık beyanlarına göre davacının hasta bakım ve temizlik elemanı olarak davalı işyerinde gece ve gündüz olmak üzere 2’li vardiya sistemi ile çalıştığı, gündüz vardiyasında çalıştığı dönemde haftada bir gün izin kullandığı, gece vardiyasında ise her bir vardiyadan sonra iki gün izin kullandığı anlaşılmaktadır. Bu halde Mahkemece hafta tatili talebinin reddi yerine kabulü hatalıdır.

SONUÇ: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Sirküleri / 53

Konusu: Geçici Vergi Dönemlerinde Yeniden Değerleme Oranı

Tarihi: 14/10/2019

Sayısı: KVK-53 / 2019-3 / Yatırım İndirimi – 39

İlgili Olduğu Maddeler:

– Vergi Usul Kanunu Mükerrer Madde 298

– Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 32/A

– Gelir Vergisi Kanunu Geçici Madde 69

İlgili olduğu kazanç türleri: Ticari Kazanç, Zirai Kazanç

213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasına istinaden yıllık olarak hesaplanan ve Bakanlığımızca ilan edilen yeniden değerleme oranına, vergi kanunlarından kaynaklanan nedenlerden dolayı geçici vergi dönemlerinde de ihtiyaç duyulmaktadır.

2019 yılı üçüncü geçici vergi döneminde uygulanacak yeniden değerleme oranı % 16,97 (yüzde onaltı virgül doksan yedi) olarak tespit edilmiştir.

Duyurulur.

Bekir BAYRAKDAR

Gelir İdaresi Başkan V.

15.10.2019 tarihli ve VUK-118/2019-8 sayılı Sirkülerle, meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat etmesi ve vefat tarihi itibarıyla beyanname/bildirimin verilme süresinin bitimine 7 gün veya daha az süre kalmış olması durumunda, yakını veya kendisi vefat eden meslek mensubu tarafından beyanname/bildirimleri verilen mükelleflerin mezkûr beyanname/bildirim verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin son günü, bunların verilmesi gereken sürenin son gününü takip eden günden itibaren 7 nci güne uzatılmıştır. Sirküler uygulamasında; eşi ve çocuğu ile kendisinin veya eşinin ana, baba ve kardeşi meslek mensubunun yakını kabul edilecektir.

Tarih: 15/10/2019
Sayı: VUK-118/2019-8

T.C.

HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/118

Konusu: Kendisi veya yakını  vefat eden meslek mensuplarının beyanname/bildirimlerini verdiği mükelleflerin zor durum hükümlerinden faydalandırılması

Tarihi: 15/10/2019

Sayısı: VUK-118/2019-8

  1. Giriş

Kendisi veya yakını vefat eden meslek mensuplarının beyanname ve bildirimlerini verdikleri mükelleflerin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 17 nci maddesinde yer alan zor durum hükümlerinden faydalandırılması hakkında açıklamalar işbu Sirkülerin konusunu teşkil etmektedir.

2. Mevzuat

213 sayılı Kanunun “Mühlet verme” başlıklı 17 nci maddesine göre, zor durumda bulunmaları hasebiyle vergi muamelelerine müteallik ödevleri süresi içinde yerine getiremeyecek olanlara, kanunî sürenin bir katını, kanunî sürenin bir aydan az olması halinde bir ayı geçmemek üzere, Hazine ve Maliye Bakanlığınca münasip bir mühlet verilebilir. Bu mühletin verilebilmesi için:

1. Mühlet isteyen, sürenin bitmesinden evvel yazı ile istemde bulunmalıdır.

2. İstemde gösterilen mazeret, mühlet verecek makam tarafından kabule layık görülmelidir.

3. Mühletin verilmesi halinde verginin alınması tehlikeye girmemelidir.

Mezkûr maddenin üçüncü fıkrasına göre Hazine ve Maliye Bakanlığı mühlet verme yetkisini tamamen veya kısmen mahalline devredebileceği gibi bölgeler, iller, ilçeler veya sektörler ile iş kolları ya da mükellef grupları itibarıyla yazılı başvuru şartı aramaksızın da kullanabilir.

Aynı Kanunun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan düzenleme ile vergi beyannameleri ve bildirimlerin şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları konulmak suretiyle internet de dâhil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında verilmesi ile beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye Bakanlığımız yetkili kılınmıştır.

Öte yandan aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre Bakanlığımızın beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususunda izin vermesi veya zorunluluk getirmesi halinde, (mükellef veya vergi sorumlusu ile gönderme işini yapacak kişiler arasında özel sözleşme düzenlenmek kaydıyla) elektronik ortamda gönderilen beyanname ve bildirimler, mükellef veya vergi sorumlusu tarafından verilmiş addolunur.

Bakanlığımıza verilen yetkiye istinaden yayımlanan 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiş olup, muhtelif Genel Tebliğlerde de beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesine ilişkin diğer açıklamalara yer verilmiştir. Durumları belirlenen kriterlere uyan mükelleflerin, istemeleri halinde kendi beyannamelerini kullanıcı kodu, parola ve şifre almak suretiyle elektronik ortamda göndermeleri uygun görülmüş olup belirtilen şartları taşımayan mükelleflerin beyannamelerini, 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirtilen açıklamalar doğrultusunda,  elektronik beyanname gönderme aracılık yetkisi almış bulunan gerçek veya tüzel kişiler vasıtasıyla anılan Tebliğ ekinde yer alan sözleşmelerden durumlarına uyan sözleşmeyi düzenlemek suretiyle elektronik ortamda göndermeleri gerektiği açıklanmıştır. Ayrıca elektronik ortamda gönderilme zorunluluğu getirilen beyannameler için belirlenen usul ve esaslar, elektronik ortamda gönderilme zorunluluğu getirilen bildirimler için de geçerlidir.

3. Meslek mensuplarının kendisinin veya yakınının vefatı durumunda beyanname ve bildirimini verdikleri mükelleflerin zor durum hükümlerinden faydalandırılması

Yukarıda yer verilen düzenlemeler çerçevesinde hâlihazırda birçok mükellef beyanname ve bildirimlerini 3568 sayılı Kanun uyarınca yetki almış Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler (meslek mensubu) aracılığıyla göndermek zorunda olup, meslek mensupları aracılığıyla gönderilen beyannameler mükellef tarafından verilmiş kabul edilmektedir.

Öte yandan, beyanname ve bildirimleri meslek mensubu aracılığıyla verilen mükellefler, meslek mensubunun vefatından geç haberdar olabilmekte ya da yakını  vefat eden meslek mensupları, defin işlemleri ve vefatla ilgili diğer vecibelerin yerine getirilecek olması nedeniyle süreye ihtiyaç duyabilmekte, bu nedenlerle beyanname ve bildirimlerin verilme süreleri aşıldığından vergi cezaları ile muhatap olunabilmektedir.

Bu itibarla, 213 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden, meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat etmesi ve vefat tarihi itibarıyla beyanname/bildirimin verilme süresinin bitimine 7 gün veya daha az süre kalmış olması durumunda, yakını veya kendisi vefat eden meslek mensubu tarafından beyanname/bildirimleri verilen mükelleflerin mezkûr beyanname/bildirim verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin son günü, bunların verilmesi gereken sürenin son gününü takip eden günden itibaren 7 nci güne uzatılmıştır.

 Beyanname/bildirim verme ve ödeme sürelerinin uzatılması, vergi dairelerince yukarıda belirtilen şartların oluştuğunun anlaşılması durumunda re’sen yapılabileceği gibi ilgililerin yazılı başvurusuna istinaden de yapılabilir. Vergi dairesince re’sen uzatma yapılmadığı durumlarda, bu sürelerin dolmasından önce veya sonra beyanname/bildirimleri veren meslek mensubunun kendisinin veya yakınının vefat ettiğinin ve vefat tarihinin ispat ve tevsik edilmesi şarttır.

Bu Sirküler uygulamasında; eşi ve çocuğu ile kendisinin veya eşinin ana, baba ve kardeşi meslek mensubunun yakını kabul edilir.

Örnek 1: Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Keçiören Vergi Dairesi Müdürlüğü mükelleflerinden SMMM Bay (A) 20.11.2019 tarihinde vefat etmiştir. Bay (A)’nın vefat ettiği tarih itibarıyla, beyannameleri Bay (A) tarafından verilen mükelleflere ait KDV ve muhtasar beyannamelerin verilme süresinin bitimi olan 26.11.2019 tarihine 7 günden az kalmış olması nedeniyle, 26.11.2019 tarihine 7 gün eklenecek ve söz konusu beyannameler 03.12.2019 tarihine kadar verilecek, tahakkuk eden vergiler yine 03.12.2019 tarihine kadar ödenecektir.

Örnek 2: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Üsküdar Vergi Dairesi Müdürlüğü mükelleflerinden SMMM Bayan (B)’nin kardeşi 25.11.2019 tarihinde vefat etmiştir. Bayan (B)’nin kardeşinin vefat ettiği tarih itibarıyla, bildirimleri Bayan (B) tarafından verilen mükelleflere ait Ba-Bs bildirimlerinin verilme süresinin bitimi olan 02.12.2019 tarihine 7 gün kalması nedeniyle, 02.12.2019 tarihine 7 gün eklenecek ve söz konusu bildirimler 09.12.2019 tarihine kadar verilecektir.

Örnek 3: Gaziantep Vergi Dairesi Başkanlığı İslahiye Vergi Dairesi Müdürlüğü mükelleflerinden SMMM Bay (C)’nin kayınvalidesi 19.10.2019 tarihinde vefat etmiştir. Bay (C)’nin kayınvalidesinin vefat ettiği tarih itibarıyla, beyannameleri Bay (C) tarafından verilen mükelleflere ait KDV ve muhtasar beyannamelerin verilme süresinin bitimi olan 28.10.2019 tarihine, 7 günden fazla kalması nedeniyle, bu Sirküler kapsamında zor durum hükümlerinden faydalanılmayacak, söz konusu beyannameler 28.10.2019 tarihine kadar verilecek ve tahakkuk eden vergiler de 28.10.2019 tarihine kadar ödenecektir.

Duyurulur.

    Bekir BAYRAKDAR

  Gelir İdaresi Başkan V.

I- GİRİŞ

4/b kapsamındaki sigortalılıkta 5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 24 ve 25. maddelerine göre sigortalının müracaatı sonucu tescil işlemi yapılmaktaydı. Bu anlamda 1479 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılması gerekenlerin tescili ile ilgili kurum ve kuruluşlardan Bağ-Kur Müdürlüklerine bilgi akışı zorunluluğu bulunmadığından tesciller re’sen ya da otomatik bir şekilde gerçekleşememekteydi. Bu nedenle de sigortalıların talepleri neticesinde sigortalılık sağlanmış, beyanda bulunmayan ya da talep etmeyenlerin ise sigortalılıkları sağlanmamıştır.

Kanun’un 4/b (Bağ-kur) sigortalısı sayıldığı halde 01.10.2008 tarihinden önce tescil işlemini gerçekleştirmeyenlere 5510 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesi ile 01.10.2008 tarihinden sonra belirli bir süre tanınmış ve bu süre içinde başvuranların 01.10.2008’den önceki sigortalılıkları sağlanmıştır. Başvurmayanların ise 01.10.2008 tarihinden önceki hizmetleri geçersiz sayılmış ve 01.10.2008 tarihinden itibaren sigortalılıkları re’sen tescil edilmiştir.

5510 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesinde “Bu Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç diğer alt bentlerine göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanun’un yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüğü bu Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendine göre sigortalı sayılanların hak ve yükümlülüğü ise 7. maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre başlar.

Ancak, bu Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) ve (3) numaralı alt bentlerine göre sigortalı sayılanlardan bu Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren sigortalılıkları başlatılanların, bu Kanun’un yürürlük tarihi ile 04.10.2000 tarihi arasında geçen vergi mükellefiyet süreleri bulunmak kaydıyla, sigortalının bu Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talepte bulunması halinde, vergi mükellefiyet sürelerinin tamamı için 80. maddenin ikinci fıkrasının (a) bendine göre talep tarihindeki prime esas kazancının % 32’si üzerinden borçlanma tutarı hesaplanır ve sigortalıya tebliğ edilir. Sigortalının kendisine tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içinde ödemesi halinde, bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Sigortalıya tebliğ edilen borç tutarının bu süre içerisinde tam olarak ödenmemesi halinde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve ödenen tutar bu Kanun’un 89. maddesine göre iade edilir.” denilmektedir.

5510 sayılı Kanun’un 53. maddesinin 2. fıkrasında şirket ortakları hakkında “Kanun’un 4/b sigortalısı sayılanlar, kendilerine ait ya da ortak oldukları işyerinden Kanun’un 4/a sigortalısı bildirilemezler” şeklinde 01.10.2008 tarihi itibariyle hüküm altına alınmıştır. Fıkrada belirtilen durum 01.10.2008 tarihinden önce bulunmadığından şirket ortakları ya da kendi nam ve hesabına çalışanların kendi ya da ortak oldukları işyerlerinden 4/a sigortalısı ihtimalini ortaya çıkarmıştır.

5510 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesiyle düzenlenmeye çalışılmış ve 2019/09 sayılı genelge ile 2013/11 sayılı genelgede değişiklik yapılmış ve bu değişiklik sayesinde şirket ortaklığıyla ilgili birçok tereddütler ortadan kaldırılmıştır.

II- 1479 SAYILI KANUNLA ŞİRKET ORTAKLIĞI DURUMUNDA “SİGORTALILIK”

2019/09 sayılı genelgeyle “1479 sayılı Kanun’un Mülga 24. maddesi kapsamında şirket ortağı olması nedeniyle (4/b) kapsamında sigortalı olan şirket ortağının, daha sonraki bir tarihte ortağı olduğu şirketten (4/a)  kapsamında sigortalı bildirilmesi halinde, önce başlayan sigortalılık sona ermediği sürece diğer sigortalılık devreye girmeyeceğinden, (4/a)  kapsamındaki sigortalılık iptal edilecek (4/b) kapsamındaki sigortalılığı geçerli sayılacaktır.” denilmektedir.

Örneğin; X Limited şirketin ortağı olan Ahmet, 15.07.1997 tarihinden itibaren (4/b) kapsamında sigortalı iken 20.04.2007 tarihinden itibaren ortağı olduğu şirketten (4/a) kapsamında bildirilmeye başlanmıştır. Sigortalı Ahmet’in (4/b) kapsamında sigortalılığının daha önce başlaması nedeniyle, 20.04.2007 tarihinde başlatılan (4/a) sigortalılığı geçerli sayılmayacak ve (4/b) kapsamında sigortalılığı devam ettirilecektir.

5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce (01.10.2008’den önce) 4/b sigortalılığında otomatik tescil olmadığından “Şirket ortaklarının Kurum’ca (4/b) kapsamında tescili yapılmamış olanların, ortağı olduğu şirketten daha sonra veya aynı gün (4/a) kapsamında bildirilmesi durumunda”; 5510 sayılı Kanun’un “1479 sayılı Kanun’a İlişkin Geçiş Hükümleri” başlığını taşıyan Geçici 8. maddesinde; tarım sigortalıları hariç olmak üzere, 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) kapsamındaki sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihine kadar (01.10.2008), kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüğünün 5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren başlayacağı öngörülmüştür.

2008/Ekim öncesinde Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında hizmet akdiyle çalışırken,

• Çalıştıkları işyerine veya başka bir şirkete ortak olan,

• Anonim şirkette ise kurucu ortak veya yönetim kurulu üyesi olanlar,

16-60 Ek sayılı Genelge gereğince (4/a) kapsamındaki sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar 4/(b) kapsamına alınmamaktadır.

Ancak, 01.10.2008 tarihinden önce 1479 sayılı Kanun kapsamında tescili yapılması gerektiği halde 506 sayılı Kanun kapsamında tescil yapıldığı söz konusu tarihten sonra tespit edilen sigortalılar, Kanun’un Geçici 8. maddesi kapsamında değerlendirilmeyecek ve (4/a)  kapsamında yapılan tescil kaydı beyan kabul edilerek, (4/b) kapsamında sigortalı olması gereken tarih itibariyle (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacak ve (4/a) kapsamındaki hizmetler (4/b) kapsamında hizmet olarak değerlendirilecektir. (4/a) kapsamındaki hizmetlerin (4/b) kapsamında hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin iş ve işlemler cari usullere göre sonuçlandırılacaktır.

Örneğin; 01.01.1997 tarihinden itibaren (Z) limited şirket ortağı olan ancak, 4/(b) kapsamında tescil edilmeyen sigortalı (S), 01.01.2002 tarihinden itibaren ortağı olduğu  (Z)   limited şirketinden (4/a) kapsamında sigortalı bildirilmeye başlanmış ve bu kapsamda yapılan bildirimler şirket ortaklığının sona erdiği 27.07.2011 tarihine kadar devam etmiştir. Sigortalı (S)'nin (4/a) kapsamında (Z) limited şirketinde 01.01.2002 tarihinde başlatılan tescil kaydı, bildirim olarak kabul edilecek ve 04.10.2000 tarihi itibariyle (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacaktır. (Z) limited şirketinden 01.01.2002 tarihi itibariyle başlatılan (4/a) kapsamındaki sigortalılık süreleri şirket ortaklığının sona erdiği 23.07.2011 tarihine kadar (4/b) kapsamında hizmet olarak değerlendirilecektir.

Yukarıda açıklanan durum, (4/a) kapsamında çalışmaya başladığı tarih ile şirket ortağı olduğu tarih aynı olan sigortalılar için de uygulanacaktır.

Örneğin; 23.05.2003 tarihinde (A) anonim şirketi kurucu ortağı olan ve yine 23.05.2003 tarihinden itibaren kurucu ortağı olduğu (A) anonim şirketinden (4/a) kapsamında sigortalı bildirimi yapılan sigortalı (D), şirket ortaklığından dolayı Kurum’a herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. (A) anonim şirketi ortaklığı halen devam eden sigortalı (D)’nin (4/b) kapsamında şirket ortağı olduğu 23.05.2003 tarihi itibariyle (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacak, 01.10.2008 tarihinden yönetim kurulu üyeliği olmadığından 30.09.2008 tarihi itibariyle (4/b) sigortalılığı sonlandırılarak 01.10.2008 tarihinden sonraki (A) anonim şirketindeki  (4/a) hizmetleri geçerli sayılacaktır.

Burada esas olan, (4/a)  kapsamında çalışma devam ederken (4/b) kapsamında sigortalılığı gerektiren şirket ortaklığının gerçekleşmesidir. Ancak, şirket ortağı olduğu gün diğer bir ifadeyle, (4/b) kapsamında sigortalı olması gerektiği halde aynı gün ortağı olduğu şirketten (4/a)  kapsamında bildirim yapıldığı tespit edilenlerin;

• Şirket ortaklığı nedeniyle (4/b) kapsamında bildirimiYapılanların (4/a) kapsamındaki sigortalılığı iptal edilecek (4/b) kapsamındaki sigortalılığı geçerli sayılacaktır.

• Şirket ortaklığı nedeniyle (4/b) kapsamında bildirimiYapılmayanların ise,(4/a)  kapsamında yapılan tescil kaydı bildirim kabul edilerek, (4/b) kapsamında sigortalı olması gereken tarih itibariyle (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacak ve (4/a) kapsamındaki hizmetler 4/(b) kapsamında hizmet olarak değerlendirilecektir.

Örnek 1: 17.08.1999 tarihinden itibaren (E) limited şirket ortağı olan ancak, (4/b) kapsamında tescil edilmeyen sigortalı (B), 01.02.2000 tarihinden itibaren ortağı olduğu (E)  limited şirketinden (4/a)  kapsamında sigortalı bildirilmeye başlanmış ve şirket ortaklığı halen devam etmektedir. Sigortalı (B)’nin (4/a) kapsamında 01.02.2000 tarihinde başlatılan tescil kaydı beyan kabul edilip, (4/b) kapsamında şirket ortağı olduğu 17.08.1999 tarihi itibariyle (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacak ve (E) limited şirketinden bildirilen (4/a) kapsamındaki hizmet süreleri (4/b) kapsamında hizmet olarak değerlendirilecektir.

Örnek 2: 07.09.2001 tarihinden itibaren (Y) limited şirket ortağı olan ancak, (4/b) kapsamında tescil edilmeyen sigortalı (C), 01.01.2002 tarihinden itibaren ortağı olduğu (Y) limited şirketinden (4/a) kapsamında sigortalı bildirilmeye başlanmış ve bu kapsamda yapılan bildirimler şirket ortaklığının sona erdiği 12.03.2013 tarihine kadar devam etmiştir. Sigortalı (C)’nin (4/a) kapsamında 01.01.2002 tarihinde başlatılan tescil kaydı, bildirim olarak kabul edilecek ve (4/b) kapsamında (Y) limited şirketine ortak olduğu 07.09.2001 tarihi itibariyle (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacak ve (Y) limited şirketinden 01.01.2002 tarihi itibariyle başlatılan (4/a) kapsamındaki sigortalılık süreleri şirket ortaklığının sona erdiği 12.03.2013 tarihine kadar (4/b) kapsamında hizmet olarak değerlendirilecektir.

III- (4/A) KAPSAMINDA SİGORTALI OLUP ÇALIŞTIĞI İŞYERİNE VEYA BAŞKA BİR ŞİRKETE ORTAK OLANLAR

2008/Ekim öncesinde (4/a)  kapsamında hizmet akdiyle çalışırken,

• Çalıştıkları işyerine veya başka bir şirkete ortak olanlar,

• Anonim şirkette ise kurucu ortak veya yönetim kurulu üyesi olanlar,

(4/a) kapsamındaki sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar (4/b) kapsamına alınmayacaktır.

Örneğin; 13.05.2005 tarihinden itibaren (A) anonim şirketi işyerinden (4/a) kapsamında sigortalı iken 20.06.2007 tarihinde, çalıştığı (A) anonim şirketine ortak ve yönetim kurulu üyesi olan ve kesintisiz devam eden (4/a) kapsamındaki sigortalılığı 31.05.2016 tarihinde sona eren sigortalı (B)’nin, (4/a) kapsamında sigortalılığı geçerli sayılarak 01.06.2016 tarihinden itibaren (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacaktır.

NOT: (4/a) kapsamındaki çalışmaları sona erdirip en az bir gün ara vererek ortağı olduğu şirketten yeniden hizmet akdine tabi çalışmaya başlanması durumunda hizmetler kesintiye uğramış kabul edilecektir.

Örnek 1: 19.05.2004 tarihinden itibaren (4/a) kapsamında (F) anonim şirketi işyerinden sigortalı iken, 30.06.2004 tarihinde (Y) limited şirketine ortak olan sigortalının (F) anonim şirketi işyerinden (4/a) sigortalılığı 26.07.2005 tarihinde sona ermiş ve ortağı olduğu (Y) limited şirketi işyerinden 27.07.2005 tarihinden itibaren (4/a) kapsamında işe giriş bildirgesi vererek 07.11.2017 tarihine kadar aralıksız (4/a) kapsamında hizmet bildirimi yapılmıştır. 03.01.2018 tarihinde de (Y) limited şirketindeki ortaklığından ayrılmıştır. Her ne kadar (4/a) kapsamında bildirilen hizmetlerin arasında boşluk olmadığı düşünülse de; H kişisi hizmet akdiyle çalıştığı (F) anonim şirketine değil, (Y) limited şirketine ortak olduğu için; 27.07.2005-07.11.2017 tarihleri arasındaki (4/a) kapsamında bildirilen hizmeti iptal edilecek, 27.07.2005-03.01.2018 tarihleri arası 4/(b) kapsamında tescili yapılarak, iptal edilen primler cari usullere göre aktarılacaktır.

Örnek 2: 20.05.2005 tarihinden itibaren ortağı olmadığı (Y) limited şirketinin işyerinden (4/a) kapsamında sigortalı iken 30.07.2006 tarihinde (S) limited şirketine ortak olan sigortalı (K)’nın (Y) limited şirketi işyerinden (4/a) sigortalılığı 01.02.2009 tarihinde sona ermiş ve 02.02.2009 tarihinden itibaren ortağı olduğu (S) şirketi işyerinden (4/a) kapsamında bildirilmeye başlanmıştır. Hem hizmet akdiyle çalıştığı (Y) limited şirketine ortak olmadığı, hem de 2008 Ekim ayından itibaren ortağı olduğu şirketten (4/a) kapsamında bildirilmesi mümkün olmadığı için; sigortalı (K)’nın 01.02.2009 tarihine kadar bildirilen (4/a) sigortalılığı geçerli sayılacak, 02.02.2009 tarihinden itibaren (4/b) kapsamında sigortalılığı başlatılacaktır.

Örnek 3: (G) limited şirketinin İstanbul'daki işyerinde 20.09.1995 tarihinden beri (4/a) kapsamında çalışmakta olan sigortalı (M) 07.02.2001 tarihinde (G) limited şirketine ortak olmuştur. Sigortalı (M)'nin (X) limited şirketinin İstanbul işyerinden 29.03.2018 tarihinde işten ayrılışı, 30.03.2018 tarihinde de (G) şirketinin Ankara'da faaliyet gösteren işyerinden ise işe giriş bildirgesi verildiği tespit edilmiştir. Öncelikle sigortalı (M) çalıştığı işyerine ortak olduğu için; (4/a) kapsamında 30.03.2018 tarihine kadar bildirilen hizmetleri geçerli sayılacaktır. Sigortalı (M)’nin (G) limited şirketi ile olan hizmet akdi sonlanmadan, aynı şirketin farklı bir işyerinde, her ne kadar 01.10.2008 tarihinden sonra olsa da; geçiş işlemleri arasında tarih olarak bir boşluk olmadığı ve iki işyerinin de aynı vergi numarasına sahip olması nedenleri ile 29.03.2018 tarihinden sonra (G) limited işyerinin Ankara’da faaliyet gösteren işyerinden bildirilen (4/a) kapsamındaki hizmetleri de geçerli sayılacaktır.

Örnek 4: (Z) limited şirketi işyerinde 03.01.1995 tarihinden beri (4/a) kapsamında çalışmakta olan sigortalı (K) 07.11.2003 tarihinde (Z) ve (Y) limited şirketlerine ortak olmuştur. Sigortalı (K)'nın (Z) limited şirketi işyerinden 27.07.2011 tarihinde işten ayrılışı verilmiş, 28.07.2011 tarihinde (Y) limited şirketinden işe giriş bildirgesi düzenlenerek ortaklığının devam ettiği 29.05.2018 tarihine kadar (4/a) kapsamında hizmet bildirilmiştir. Sigortalı (K)'nın (Z) limited işyerinden 27.07.2011 tarihine kadar bildirilen hizmetleri geçerli kabul edilecektir. Ancak, kişinin önceden gelen hizmet akdi (Z) limited şirketi ile olduğu için; ortağı olduğu (Y) limited şirketinden hizmet bildirilmesi mümkün olmadığından, 28.07.2011-29.05.2018 tarihleri arasında (Y) işyerinden bildirilen hizmetleri iptal edilecektir. Sigortalı (K)'nın 28.07.2011 tarihinden itibaren (4/b) kapsamında tescili yapılarak, iptal edilen primler cari usullere göre aktarılacaktır.

IV- SONUÇ

5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle Kanun’un “Sigortalılık Hallerinin Birleşmesi” başlıklı 53. maddesinde sigortalıların aynı anda farklı statüde çalışması halinde hangi sigortalılık halinin geçerli olduğu ve hangi sigortalılık halinin diğerine üstünlük sağladığı konusu açıklığa kavuşmuştur. Bu düzenlemeye bağlı olarak, Kurum bu konuda çıkardığı Yönetmelik, Tebliğ ve Genelgelerle sigortalılık çakışmalarında izlenecek usul ve esasları belirleyerek şirket ortaklarının sigortalılıklarının ne şekilde gerçekleşeceği hususundaki tereddütlere son vermiştir. http://www.y-akademi.com/ik/201908_YU.htm

 Yusuf ÜNLÜ* E-Yaklaşım / Ağustos 2019 / Sayı: 320

Kaynaklar:

• 5510 sayılı Kanun

• 2013/11 sayılı Genelge

• 2019/09 sayılı Genelge

 

15 Ekim 2019 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 30919

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2019/42

Karar Sayısı : 2019/73

Karar Tarihi: 19/9/2019

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:

1. Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2019/42)

2. Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2019/49)

3. Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2019/57)

4. Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2019/66)

5. Antalya 11. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2019/73)

İTİRAZLARIN KONUSU: 21/2/2019 tarihli ve 7166 sayılı Kanun’un;

A. 11. maddesiyle 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 112. maddesine eklenen altıncı fıkranın,

B. 12. maddesiyle 4857 sayılı Kanun’a eklenen geçici 9. maddenin,

Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.

OLAY: Personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı kapsamında alt işveren tarafından çalıştırılan işçiye kamu kurumunca yapılan kıdem tazminatı ödemesi nedeniyle alt işverene karşı açılan rücu davalarında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur.

I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ

Kanun’un;

1. 11. maddesiyle 4857 sayılı Kanun’un 112. maddesine eklenen itiraz konusu altıncı fıkra şöyledir:

“ (Ek fıkra: 21/2/2019-7166/11 md.) 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca alt işverenler tarafından çalıştırılan işçilere, 11/9/2014 tarihinden sonra imzalanan ihale sözleşmeleri kapsamında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde 11/9/2014 tarihinden sonra geçen süreye ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemeleri için sözleşmesinde kıdem tazminatı ödemesinden ötürü alt işverene rücu edileceğine dair açık bir hükme yer verilmemişse alt işverenlere rücu edilmez. ”

2. 12. maddesiyle 4857 sayılı Kanun’a eklenen itiraz konusu geçici 9. madde

şöyledir:

‘GeçiciMadde 9- (Ek:21/2/2019-7166/12 md.)

Bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla kamu kurum veya kuruluşları tarafından alt işverene rücu edilmek üzere yürütülen davalarda, 112 nci maddenin altıncı fıkrası kapsamında rücu edilmeyecek kısmı için ihtilafın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilir, yargılama gideri ve vekâlet ücreti taraflar üzerinde bırakılır. İcra takiplerinde rücu edilmeyecek kısma ilişkin olarak harç alınmaksızın düşme kararı verilir, takip giderleri ile vekâlet ücreti taraflar üzerinde bırakılır. Ancak, bu kapsamda alt işverene rücu edilerek takip ve tahsil edilmiş olan tutarlar, alt işverenler lehine hiçbir şekilde alacak hakkı doğurmaz ve tahsil edilmiş tutarlar iade edilmez. ”

II. İLK İNCELEME

1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla E.2019/42 ve E.2019/49 sayılı başvuruların 15/5/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında;

2. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla E.2019/57 sayılı başvurunun 30/5/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında;

3. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla E.2019/66 ve E.2019/73 sayılı başvuruların 26/6/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında;

öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.

4. Anayasa’nın 152. ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.

5. İtiraz yoluna başvuran Mahkemeler, 4857 sayılı Kanun’un 112. maddesinin altıncı fıkrası ile aynı Kanun’un geçici 9. maddesinin iptalini talep etmişlerdir.

Tamamı İçin Tıklayınız

15.10.2019 tarihli ve 30919 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 27 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile;

  • Belediyeler ve İl Özel İdareleri ile bunların bağlı kuruluşları ve hisselerinin tamamına sahip oldukları şirketlerce şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılacak minibüslerin yatırım teşvik belgesine istinaden alımında 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 13/d maddesi kapsamında istisna uygulanacağına yönelik düzenleme yapılmaktadır.
  • 3065 sayılı Kanunun 13/f maddesinde hüküm altına alınan ulusal güvenlik amaçlı teslim ve hizmetlere ilişkin istisna uygulaması kapsamına, kent güvenlik ve plaka tanıma sistemleri dahil tarama, tanıma ve takip sistemleri, radar sistemleri ile istisna kapsamındaki araç, silah ve sistemlerine ilişkin araştırma-geliştirme ve test faaliyetlerine yönelik zorunlu olarak kullanılması gereken tesislerin tesliminin de dahil olduğuna ilişkin açıklama yapılmaktadır.
  • 3065 sayılı Kanunun 13/i maddesinde hüküm altına alınan yabancılara ve Türkiye’de yerleşik olmayan Türk vatandaşlarına konut ve iş yeri tesliminde istisna uygulamasına ilişkin bedelin döviz olarak Türkiye’ye getirilmesinin tevsikine yönelik açıklama yapılmaktadır.
  • 3065 sayılı Kanunun 13/k maddesinde yer alan genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan tesislerin inşasına ilişkin istisna uygulamasında, mülkiyeti Türkiye Diyanet Vakfında bulunmakla birlikte, anılan Vakıf tarafından karşılıksız, süresiz ve geri dönüşsüz olarak Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen madde kapsamındaki ibadethane ve din eğitimi verilen tesislerin inşası dolayısıyla bağışta bulunan söz konusu Vakfa yapılan teslim ve hizmetlerin de istisna kapsamında olduğuna ilişkin açıklama yapılmaktadır.

15 Ekim 2019 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 30919

Hazine ve Maliye Bakanlığından:

MADDE 1 – 26/4/2014 tarihli ve 28983 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin (II/B-5.1) bölümünün altıncı paragrafında yer alan “otobüs (Belediyeler ve İl Özel İdareleri ile bunların bağlı kuruluşları ve hisselerinin tamamına sahip oldukları şirketlerce şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılmak üzere iktisap edilecek olanlar hariç), minibüs,” ibaresi “minibüs, otobüs (Belediyeler ve İl Özel İdareleri ile bunların bağlı kuruluşları ve hisselerinin tamamına sahip oldukları şirketlerce şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılmak üzere iktisap edilecek olan minibüs ve otobüsler hariç),” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 2 – Aynı Tebliğin (II/B-7.1.) bölümünün dördüncü paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

“Diğer taraftan, ulusal güvenlik kuruluşlarınca milli savunma ve iç güvenlik ihtiyaçları için kullanılan kent güvenlik ve plaka tanıma sistemleri dahil tarama, tanıma ve takip sistemleri, radar sistemleri ile istisna kapsamındaki araç, silah ve sistemlerine ilişkin araştırma-geliştirme ve test faaliyetlerine yönelik zorunlu olarak kullanılması gereken tesislerin teslimi de bu istisna kapsamında değerlendirilir.”

MADDE 3 – Aynı Tebliğin (II/B-12.2.2.) bölümünün birinci paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

“Alıcılar dışındaki gerçek veya tüzel kişiler tarafından bankalar aracılığıyla satıcıların hesabına yapılan döviz transferleri;

– Döviz transferine ilişkin banka dekontunda alıcıya ve teslime konu konut veya iş yerine ilişkin bilgilere (proje adı, adresi, bağımsız bölüm numarası) yer verilmesi veya

– Dövizi transfer eden gerçek veya tüzel kişiler tarafından, transfere konu tutarın alıcı adına gönderildiğine dair satıcıya, alıcı ve teslime konu konut veya iş yerine ilişkin bilgileri (proje adı, adresi, bağımsız bölüm numarası) içeren bir muvafakatname verilmesi

kaydıyla istisna uygulamasında Türkiye’ye getirilen döviz olarak kabul edilir.”

MADDE 4 – Aynı Tebliğin (II/B-15.1.3.) bölümünün ikinci paragrafının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Mülkiyeti Türkiye Diyanet Vakfında bulunmakla birlikte, anılan Vakıf tarafından karşılıksız, süresiz ve geri dönüşsüz olarak Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen madde kapsamındaki ibadethane ve din eğitimi verilen tesislerin inşası dolayısıyla bağışta bulunan söz konusu Vakfa yapılan teslim ve hizmetler de istisna kapsamındadır.”

MADDE 5 – Aynı Tebliğin (IV/B-3.) ve (IV/C-3.) bölümlerinde yer alan “nihai” ibareleri Tebliğ metninden çıkarılmıştır.

MADDE 6 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 7 – Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN, YURT İÇİNDE ÖDENEN VERGİLERİN VE GEÇİCİ VERGİNİN MAHSUP SIRASI  Kurumlar Vergisi Kanununa göre Hesaplanan Kurumlar Vergisinden aşağıdaki sıra dahilinde…
  • Müjde! Birinci Geçicide Enflasyon Düzeltmesi Uygulanmayacak! İsteyen Mükellefler Enflasyon Düzeltmesi Uygulayabilir Mi? 2023 yılı kurumlar vergisi beyannameleri epeyce zaman aldı, 2023 kasım…
  • Reklam Harcaması Sponsorluk Harcaması Farkı * Reklam Harcaması: Şirketin pazarlama ve tanıtımı kapsamında ticari kazancın…
Top