Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

IGİRİŞ

Kıdem tazminatı, Kanun’da gösterilen fesih hallerinde en az bir yıllık kıdeme sahip işçiye veya işçinin ölümü halinde hak sahiplerine işveren tarafından kanun gereği ödenmesi icap eden, miktarı işçinin kıdemine ve son brüt kazancına göre belirlenen bir miktar paradır.

Bu yazımızda, kıdem tazminatının öngörülen süre içerisinde ödenmemesi durumunda ne gibi sonuçlar doğuracağını açıklayacağız.

II- MEVZUATTA KIDEM TAZMİNATI

Kıdem tazminatı, hizmet sözleşmesi kanunda öngörülen hallerden biri ile sona eren ve yine kanunda öngörülen asgari sürenin üstünde çalışmış olan işçiye veya ölümü halinde mirasçılarına, işveren tarafından ödenen ve miktarı işçinin çalışma süresi ve ücretine göre belirlenen paradır. Diğer bir anlatımla, kıdem tazminatı işçinin yıllarca birikmiş emeğinin yıpranmasının karşılığı olmasının yanı sıra emekli ikramiyesi niteliğindedir. Şeklinde ikinci bir tanımına yer verdiğimiz kıdem tazminatı 4857 sayılı İş Kanunu’nda düzenlenmemiştir. Şöyle ki; 4857 sayılı yeni İş Kanunu’nun 120. maddesi, 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun “kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesi hariç” diğer maddelerini yürürlükten kaldırmıştır. Yeni İş Kanunu’nun geçici 6. maddesi “Kıdem tazminatı fonunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri eski İş Kanunu’nun 14. maddesi hükümlerine göre saklıdır.” hükmüne yer vermiştir.

1475 sayılı eski İş Kanunu’nun bugün yürürlükte olan 14. maddesine göre, bir işyerinde çalışan işçilerin işten ayrılmaları durumunda kıdem tazminatı alabilme koşulları;

● İş Kanunu’na tabi olarak bir işte çalışmak,

● Aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde en az bir yıl çalışmış olmak ve

● İş sözleşmesinin İş Kanunu’nda belirtilen biçimde sona ermesi

olarak üç madde altında toplanabilir.

Halen yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrasında kıdem tazminatına hak kazandıran fesih halleri sayılmıştır. Başka bir anlatımla, işçinin kıdem tazminatını isteyebilmesi için iş sözleşmesinin aşağıda belirtilen nedenlerden biriyle feshedilmiş veya son bulmuş olması gerekir. Bu maddeye göre iş sözleşmesi:

● İşveren tarafından 1475 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesinin II numaralı bendinde (yeni İş Kanunu’nun 25/II. maddesi) gösterilen ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenler dışında haklı nedenle iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,

● İşçi tarafından 1475 sayılı İş Kanunu’nun 16. maddesinde (yeni İş Kanunu’nun 24. maddesi) sayılan nedenlerden dolayı iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmesi durumunda,

● Muvazzaf askerlik dolayısıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,

● İşçinin bağlı bulunduğu kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veyamalûllükaylığı yahut toptan ödeme alması amacıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,

● 506 sayılı Kanun’un 60. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanun’un geçici 81. maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları durumunda,

● Kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi rızası ile iş sözleşmesini sona erdirmesi durumunda ve işçinin ölümü sebebiyle iş sözleşmesinin son bulması durumunda, işçi kıdem tazminatı almaya hak kazanır.

III- KIDEM TAZMİNATININ SÜRESİNDE ÖDENMEMESİNİN BİR YAPTIRIMI VAR MIDIR?

Öncelikle kıdem tazminatının ödenmesi ile ilgili olarak bir süre öngörülmüş müdür? Sorusunun cevabını vermek gerekmektedir. Bu doğrultuda kıdem tazminatının, genel olarak hizmet sözleşmesinin sona erdiği tarihte ödenmesi gerekmektedir. Ancak, kıdem tazminatı bazı nedenlerden dolayı ödenmesi gereken zamanda ödenmemekte veya ödenememektedir. 1475 sayılı İş Kanunu’nda, 2869 sayılı kanunla yapılan değişiklikle kıdem tazminatının ödenmesinde gecikme yaşanması halinde uygulanacak faiz özel olarak belirlendiği görülmektedir. Bu bağlamda, 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 11. fıkrasında kıdem tazminatının gününde ödenmemesi durumunda bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiziyle birlikte ödemesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Kıdem tazminatına uygulanması gereken faizi düzenleyen ilgili hükümde özel banka ile kamu bankası ayrımı yapılmamıştır. Kanun’da, “uygulanan en yüksek faiz” ifadelerine yer verilmiş olması nedeniyle sözü edilen faiz oranının uygulanıp uygulanmadığı tespit olunmalıdır. Bankaların belli dönemlerde T.C. Merkez Bankası’na uygulayabileceklerini bildirdikleri faiz oranı fiilen uygulanmış olmadıkça dikkate alınmamaktadır. 

Dolayısıyla, kıdem tazminatının süresinde ödenmemesi halinde ise, mahkemece faize hükmedilmektedir. Bu kapsamda, işe iade davası sonrasında işçinin süresi içinde başvurusuna rağmen işverence işe başlatılmadığı tarih fesih tarihi olmakla, kıdem tazminatı bakımından faiz başlangıcı da, işçinin işe alınmayacağının açıklandığı tarih ya da bir aylık işe başlatma süresinin sonudur.

Öte yandan mahkemece, İhbar ve diğer işçilik hakları için temerrüt tarihinden veya (temerrüdün ispat edilememesi halinde) davanın açıldığı tarihten itibaren kanuni faize hükmedilmektedir. Ancak bu faiz oranı kıdem tazminatı için akdin feshinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz olarak belirlenmektedir. 

Bu minvalde, mevduata uygulanan en yüksek faizin tespiti önem arz etmektedir. Buna göre, kıdem tazminatının süresinde ödenmemesi halinde, işçinin iş mahkemesinde dava açması gerekmektedir. İş mahkemesinde, hakimin fesih tarihinden veya işçinin ölüm tarihinden itibaren kıdem tazminatının gecikme süresi için mevduata uygulanan en yüksek faizle birlikte ödenmesine karar vermesi gerekir (İş K. 14/XI). Mevduata uygulanan en yüksek faizin tespiti de Merkez Bankası ve diğer bankalardan yazılı bilgi talebiyle yapılmaktadır. 

Söz konusu gecikme faizi hesaplanırken, işçiye sanki kıdem tazminatı derhal ödenmiş de, işçi bu parayı o anda en yüksek faizi veren bankaya yatırmış gibi işlem yapılacaktır. Kıdem tazminatı için faiz başlangıcı iş sözleşmesinin fesih tarihidir. Bu hak türü için ayrıca temerrüde düşürme söz konusu değildir. 

Sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malûllük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla iş akdini fesheden işçinin kendisine aylık bağlanması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaatta bulunduğunu işverene belgelemesi şarttır. İşverenin kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü fesihten itibaren geriye gitmemek kaydıyla, bu belgenin kendisine verildiği tarihten başlar. Faiz ödeme yükümlülüğü de anılan belgenin verildiği tarihten itibaren geçen süre için söz konusudur.

Emeklilik nedeniyle işçinin, kıdem tazminatı isteğinde bulunabilmesi için, SGK’ya başvurmuş olduğunu ve emekliliğe hak kazandığını belgelemiş olması gerekir. Bu prosedür izlenmeden ve işveren gelişmelerden haberdar edilmeden kıdem tazminatı istenemeyeceği gibi, işten ayrıldığı tarihten itibaren de faize hak kazanamaz. Faiz hesabı için, emekliliğin belgelendirildiği tarih esas alınır. 

Konuya dair diğer bir ihtimal de işçi ve işverenin uzlaşmaları durumudur. Bu durumunda, kıdem tazminatının taksitler halinde ödenmesi mümkündür Kıdem tazminatının taksitlendirilerek ödenmesi halinde, gecikme faizleri ödeme tarihleri dikkate alınarak hesaplanır. İşçi taksitler halinde ödenen kıdem tazminatı için geçmiş günler faizi isteyebilir. Ancak, bu istemde bulunabilmek için ödemelerin ihtirazi (çekince) kayıt konularak alınmış olması gerekir. 

IV- SONUÇ

Kıdem tazminatının gününde ödenmemesi durumunda bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiziyle birlikte ödemesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Mevduata uygulanan en yüksek faizin tespiti de Merkez Bankası ve diğer bankalardan yazılı bilgi talebiyle yapılmaktadır. Diğer taraftan, işçi ve işverenin konu hakkında uzlaşma sağlayarak kıdem tazminatının taksitler halinde ödenmesi mümkündür Kıdem tazminatının taksitlendirilerek ödenmesi halinde, gecikme faizleri ödeme tarihleri dikkate alınarak hesaplanır. İşçi taksitler halinde ödenen kıdem tazminatı için geçmiş günler faizi isteyebilir. Ancak, bu istemde bulunabilmek için ödemelerin ihtirazi (çekince) kayıt konularak alınmış olması gerekir. http://www.y-akademi.com/ik/201907_EG.htm

Ertuğrul GEZEN*

E-Yaklaşım / Temmuz 2019 / Sayı: 319

Müjdat ŞAKAR, İş Hukuku, Sosyal Güvenlik Hukuku ve Vergi Hukuku Açısından İşçiye Ödenecek TazminatlarYaklaşım Yayıncılık, 2011, s.18

Mustafa ÇOLAK, Tüm Yönleriyle Çalışma Hayatındaki Toplu Ödeme, Tazminatlar ve Vergilendirilmesi, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2012, s. 70.

10.06.2003 tarih ve 25134 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

Bu köşeden ilk defa memur, subay, yedeksubay, astsubay, adli personel olarak görev yapmaya 15 Ekim 2008’den önce başlayanlarla sonra başlayanlar arasında emeklilik hakları bakımından birçok fark bulunduğundan defaatle bahsetmiştik.

Ne var ki anladığımız kadarıyla bu konuda kafa karışıklığı sürüyor ve sigortalılar çoklukla haklarını ve içinde bulundukları durumun farkında bulunmuyorlar.

İnsanımız aradaki farkı hala anlayamadan yaşam planını derinden etkileyecek kararları bilinçsizce verebiliyor. Aradan geçen 11 yıla rağmen hala insanımız memur olmayı çok kuvvetli bir sosyal güvence kaynağı sanmaya devam ediyor. Özellikle bu işsizlik ortamında çalışma yaşamı boyunca belli bir kesim için iyi görülebilir nitelikte olmayı sürdürüyor. Ancak emeklilik sonrası için öyle mi? Ne yazık ki hayır.

15 Ekim 2008’den önce Emekli Sandığı’na bir şekilde iştirakçi olmuş olanlar 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında 5434 sayılı Kanundan kaynaklanan korunmuş haklara sahip bulunuyorlar.

Elbette genellikle bu fark Ekim 2008’den önce Emekli Sandığı olmuşlardan yana. Örneğin yeni 4/1-c sigortalılarında aylık bağlama hesabı bakımından tamamen SSK’nın uyguladığı yöntem uygulanacak olup, bir memurdan kesilen kesenek ve karşılıklarla SSK aylık hesabı mantalitesine göre bağlanacak aylık her hal u kârda zaman unvan, sınıf derece ve kademeye göre bağlanan Emekli Sandığı aylık bağlama sistemine göre hesaplanacak aylıktan daha düşük oluyor.

Örneğin yeni memurun özel sektörde geçen hizmetleri kazanılmış hak aylığında değerlendirilse bile emeklilik yönünden eski memur gibi değerlendirilmiyor. Zira yeni memurun emekli aylığı derece ve kademesine bağlı olmadığından bu intibak işlemi emeklilikte bir değer taşımıyor.

İşte bu nedenle de çeşitli durumlarda memurun 5434 sayılı Kanuna tabi olup olmadığı ya da bu Kanundan kaynaklanan haklarının olup olmadığı merak konusu oluyor. Bugünkü yazımızın konusu da bu farklı durumlar.

Ekim 2008’den önce mesela 2005 yılında Emekli Sandığı iştirakçisi olan bir memur Ekim 2008’den itibaren 4/1-c sigortalısı sayılsa da 5434 sayılı Kanundan kaynaklanan korunmuş hakları bulunuyor.

Örneğin 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı Kanuna tabi bir göreve giren ancak, aylığından tam kesenek kesilmeden bu görevinden ayrılan ve Kanunun yürürlük tarihinden sonra yeniden bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında göreve başlayan sigortalılar hakkında da 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacaktır. Yani bir memur 03.10.2008’de göreve başlayıp 13.10.2008’de görevden istifaen ayrılmışsa bu kişiden hiç kesenek kesilmemiş olsa bile fiilen memuriyet yaptığı için 5434 sayılı Kanundan kaynaklanan korunmuş hakları var sayılması gerekiyor.

Bunlara karşın Ekim 2008 ayından önce 5434 sayılı Kanuna tabi hizmeti bulunmayan ve 15.10.2014 tarihinde ilk defa memur olarak göreve başlayan sigortalı hakkında 5434 sayılı Kanun uygulanmamakta olup tamamen 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekiyor.

Borçlanma Anlam ve Öneminde Farklılık

15 Ekim 2008 öncesi veya sonrası başlayan memur olsun, memurlarda hizmet borçlanması öncelikle hizmet süresini artırarak aylık bağlama oranını yükseltiyor.

15 Ekim 2008 öncesinde iştirakçi olmuş memurlarda borçlanmanın Emekli Sandığı matrahına etkisi olamayacağından onlarda etki ABO ile sınırlı kalıyor. Mamafih 15 Ekim 2008 sonrasında kamuya geçmiş 4/c sigortalılarında ise pozitif veya negatif olabilecek bir ikinci etki söz konusu olabiliyor.

4/c sigortalılarında aylık kıdeme, unvana, sınıfa ve bunlara bağlı ek göstergeye göre değil prime esas kazanç matrahına göre belirlendiğinden aylık 819 TL ila 6142 TL arasında seçilebilecek borçlanma rakamı bağlanacak aylık üzerinde ikinci bir etkiyi yapabiliyor.

Seçilecek kazanç rakamına ve fiili olarak gerçekleşen prime esas kazanç matrahına göre aylık borçlanma sonucu artabiliyor veya azalabiliyor. İşte borçlanma işlemi emeklilik tarihi bakımından gerekliliği, ödenecek tutar ve meydana gelecek artış veya azalış üzerinde kafa yormayı gerektiriyor.

Altı Ay Bekleme Kuralı Yeni Memurlarda Yok

Bir başka fark da T.C. Emekli Sandığı iştirakçiliğinden emeklilikte geçerli olan saçma altı ay bekleme kuralında söz konusu.  15 Ekim 2008 ve sonrasında kamuda çalışmaya başlamış 4/c sigortalıları işin bu yönünde avantajlılar, zira onlar 5434 sayılı Kanuna tabi olmadıklarından bu kanundan kaynaklanan birçok hakka sahip olamazken altı aylık bekleme kuralından da kurtulmuş oluyorlar.

Oysa 15 Ekim 2008’den önce iştirakçi olmuş 4/c sigortalıları ise 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunun 102 nci maddesi hükmü nedeniyle;

İstekle emekli olmak amacıyla ayrılanların istek tarihinden en az altı ay önce,

  • Kurumlarınca re’sen emekliye sevk edilenlerle maluliyet veya yaş haddi sebebiyle emekliye ayrılanların görevleri ile ilişkilerinin kesildiği tarihten itibaren altı ay içinde,
  • Ölüm nedeniyle görevleri sona erenlerin dul ve yetimlerinin ise ölüm tarihinden itibaren altı ay içinde,

Borçlanma talep dilekçelerinin SGK kayıtlarına girmesi şart bulunuyor.

Aksi halde emekli/ölüm aylığı başvurusunda bulunamıyorlar.

Görülüyor ki sadece borçlanma hakkında bile önemli nüanslar taşıyan bu iki kesimde emeklilik hakları birbirinden çok farklı bulunduğundan özellikle 15 Ekim 2008 ve sonrasında ilk defa kamuya 4/c sigortalısı olarak atananlar bu kararlarının emeklilik hakları bakımından ne anlama geldiğini muhakkak sorgulamalarında kendileri için büyük fayda bulunuyor.

Şevket TEZEL

Fahrettin Kerim Gökay Cad. No:21/1

Hasanpaşa-Kadıköy/İSTANBUL

Tel: 216-5506009

Faks: 216-5506007

Gsm: 551-1008282

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://alitezel.com.tr/eski-ve-yeni-memurlarin-borclanma-haklarinda-onemli-noktalar-9464/

Hemen her gün Maliye’nin dijitalleşmede yeni bir adım attığını görüyoruz.

Hepsi de vergi mükelleflerinin ve vergi mükellefi olmayan vatandaşların vergi dairesine yönelik beyan ve bildirimlerini kolayca yapabilmelerine yönelik. İnanıyoruz ki, kısa bir zaman sonra kimsenin vergi dairesine gitmesine gerek kalmayacak. Ödemeden sonra bildirim ve beyannameler de dijital ortama taşındı. Vergi mükellefi olsun olmasın hemen herkes İnteraktif Vergi Dairesine girerek, kendi ile ilgili iş ve işlemlerini yapabiliyor. Buradaki sıkıntı, sağlanan bu imkandan, vatandaş ve vergi mükelleflerinin büyük bir kısmının haberi yok. Bunun yanında, sistemi kullananlar ise son derece memnun.

İnteraktif Vergi Dairesi Nedir?

İnteraktif Vergi Dairesi Uygulaması; vergiye uyum maliyetlerinin azaltılması, gönüllü uyumun teşvik edilmesi ve geri bildirimde bulunabilmesi amacıyla mükelleflerin Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından elektronik ortamda sunulan vergisel işlemlerini zaman ve yer koşulu aranmaksızın kolay, hızlı ve etkin bir şekilde yapabilmesine imkan sağlayan güvenilir, etkileşimli bir sistem. İnteraktif Vergi Dairesi uygulamasına ivd.gib.gov.tr adresinden erişiliyor. Sistemden; hâlihazırda kullanıcı kodu ve şifresi bulunan, e-Devlet şifresi bulunan, ivd.gib.gov.tr adresi üzerinden şifre edinen gerçek ve tüzel kişiler yararlanabiliyor. Bu sistem, GİB tarafından mükelleflere kolaylık sağlamak amacı ile oluşturuldu. Sistemin kullanılması zorunlu değil.

İnteraktif Vergi Dairesinden Neler Yapabiliyorsunuz?

İnteraktif Vergi Dairesinden; sicil bilgilerinize erişebiliyorsunuz, borç detayı ve ödemelerinizi görebiliyorsunuz, beyanname, bildirim ve tahakkuklarınızı görüntüleyebiliyorsunuz, vergi/ceza ihbarnamelerinize erişebiliyorsunuz, e-(yoklama, tebligat ve haciz)lerinizi görebiliyorsunuz Ayrıca; iş yeri kira kontratı damga vergisi beyannamesi verilmesi, harç ve değerli dağıt bedeli iade talebinde bulunulması, eczane bilgi formu talebinde bulunulması, bilanço-gelir tablosu veya işletme hesabı özetinin onayı talebinde bulunulması, malul ve engelliler adına kayıt ve tescilli taşıtlarda motorlu taşıt vergisi istisna talebinde bulunulması, hisse devrine ilişkin dilekçe verilmesi, unvan değişikliğine ilişkin dilekçe verilmesi, yönetici değişikliğine ilişkin dilekçe verilmesi, ek faaliyete başladığına ilişkin dilekçe verilmesi, faaliyet konusu değişikliğine ilişkin dilekçe verilmesi, muhtasar beyanname dönem değişikliğine ilişkin dilekçe verilmesi, kesinti bulunmayan cari dönem için muhtasar beyanname verilmeyeceğine dair dilekçe verilmesi, meslek mensupları ile imzalanan ve geçerli olan e-beyanname sözleşme listelerinin görüntülenmesi ve iptali, ödeme emri sorgulaması yapılması ve mal bildiriminde bulunulması, emanette yer alan tutarlar için iade/mahsup talebinde bulunulması, yönetici ve ortaklık bilgilerinin görüntülenmesi, belge basım bilgilerinin sorgulanması, hazır beyan sistemine erişim, vergi türü değişikliğine ilişkin dilekçe verilmesi, kasko değerine göre MTV düzeltme talebinde bulunulması, iletişim bilgilerinin güncellenmesi, sermaye artırımına ilişkin dilekçe verilmesi, engelli vergi indirimi başvurusunda bulunulması, mukimlik belgesi talebinde bulunulması, mahkeme kararına istinaden trafik para cezası tahakkukunun kaldırılması talebinde bulunulması, gayrimenkul sermaye iradına konu malın elden çıkarılması ile gelirin son bulmasına ilişkin dilekçe verilmesi, vergi ceza ihbarnamesinin düzeltilmesi/kaldırılması talebinde bulunulması, adınıza düzenlenen e-Arşiv faturalarının sorgulanması, veraset ve intikal vergisi beyannamesinin verilmesi, defter beyan sistemine erişim, şirketlerdeki ortaklık ve yöneticilik bilgilerinin sorgulanması, araç bilgilerinin sorgulanması, plastik poşet beyan sistemine erişim vs. uzayıp gidiyor.

Çok İlginç ve Güzel Bir Uygulama: Adınıza Düzenlenen E-Arşiv Faturalarını Sorgulayabilirsiniz

Hani bazen kendi kendimize adımıza düzenlenen faturaları merak ederiz ya, arar arar bulamayız. Çünkü, faturaların saklanması ve muhafaza edilmesi ayrı bir sorun. İşte Maliye bu sorunu çözdü, adımıza düzenlenen e-Arşiv faturalarını İnteraktif Vergi Dairesinden sorgulayabiliyoruz. İsterseniz siz de bir deneyin. Çok güzel bir uygulama.

Yurt Dışı Çıkış Harcı Nasıl Ve Nereye Ödeniyor? Yaşanan Sorun Neydi?

Yurt dışı çıkış harcı, vizeli veya vizesiz yurt dışı seyahat yapabilmek için Türkiye’den çıkış öncesinde ödenmesi gereken bir harç. Bazı istisnalar hariç yurt dışına çıkış yapan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu harcı ödemekle yükümlü. 2013 yılından bu yana 15 TL olan yurt dışı çıkış harcı (pulu), 1 Ağustos 2019 tarihinden itibaren 50 TL'ye yükseltildi. Yurtdışı çıkış harcından alınan 50 TL'nin 15 TL'si TOKİ’ye, 35 TL'si ise Hazine’ye gidiyor. Yurt dışına çıkış yapacak kişiler hava yolu ile seyahat edecekler ise hava alanlarının dış hat terminallerinden; kara yolu veya deniz yolu ile çıkış yapılacaksa gümrük kapılarından çıkış pullarını alabiliyorlar. Ayrıca yurt dışı çıkış harç pulu ödeme dekontu bankalar veya vergi dairelerinden de temin edilebiliniyor. Son dönemde, havalimanlarında konulan otomatik makinelerden de harç pulu alınabiliyor.

Pasaport kontrolü sırasında harç pulunuzu veya banka dekontunuzu göstermeniz gerekiyor. Ülkeden çıkış esnasında pasaport kontrolünden geçerken görevli polis yurt dışı çıkış harç pulu olmayan kişilerin gümrükten geçişine izin vermiyor. Yurtdışı harç pulunu kaybetme korkusu yaşayanlar pulu uçak biletine veya pasaportuna yapıştırıyor. Ayrıca havalimanında bagaj işlemleri, güvenlik kontrolleri, bilet alma sırası derken uğraşacağınız pek çok işin içine bir de pul sırası ekleniyor. Nerden bakarsan bak, sıkıntı ve problem had safhada.

Maliye, Yurt Dışına Çıkanların İşini Kolaylaştırdı: Yurt Dışı Çıkış Harcını İnteraktif Vergi Dairesi’den Öde, Çıkış Kapısında Makbuz, Dekont Veya Pul Gösterme!

Maliye, yurt dışı çıkış harcında yaşanan ödeme problemini ve çıkış harç pulu saklamada yaşanan sorunu kökten çözdü. İnteraktif Vergi Dairesi WEB ve MOBİL (Android ve IOS) uygulamaları aracılığı ile Yurtdışı Çıkış Harcı ödenebilmesine ilişkin gerekli geliştirmeleri yaparak 7 EKİM 2019 tarihi itibariyle tüm vatandaşların hizmetine sundu.

Vatandaşlar, İnteraktif Vergi Dairesi WEB uygulamasına https://ivd.gib.gov.tr adresinden erişerek ve ana sayfada yer alan "Hızlı Ödeme" bölümünde "Yurt Dışı Çıkış Harcı Ödeme" menüsü aracılığıyla yurt dışına çıkış harcını elektronik ortamda ödeyebilecekleri gibi, bu işlemleri Android veya IOS işletimine sahip cep telefonu veya tabletler üzerinden İnteraktif Vergi Dairesi veya GİB Mobil aracılığı ile de yapabilecekler. İnteraktif Vergi Dairesinden yapılan yurt dışı çıkış harcı ödemeleri anında elektronik ortamda Emniyet Genel Müdürlüğüne aktarılacak, ödeme bilgisi doğrudan pasaporta işlenecek. Yurt dışına çıkış harcı ödemelerinin bu şekilde yapılması halinde, vatandaşlar çıkış kapılarında görevli memurlara artık makbuz, dekont veya pul göstermeyecekler. Harç pulu bedelini gider olarak yazmak isteyenler elektronik ortamda dekont oluşturabilecekler. Yurt dışına çıkış harcı ödeme bilgisinin Emniyet Bilgi İşlem Sistemine aktarılıp aktarılmadığını https://ivd.gib.gov.tr adresi üzerinden sisteme T.C. kimlik no ve şifreniz (şifreniz yok ise Kayıt Ol ekranından anında şifre alabilir veya e-Devlet şifreniz ile giriş yapabilirsiniz.) ile giriş yaparak "Bilgilerim" menüsü altında yer alan "Yurt Dışı Çıkış Harcı Sorgulama" sayfasından kontrol edebilirsiniz.

ÖNEMLİ UYARI: Bankalarla yapılan mutabakat nedeniyle 22:00 ile 02:00 saatleri arasında İnteraktif Vergi Dairesi uygulamaları üzerinden ödeme yapılamadığından, harç ödemesinde bulunacakların sadece  bu hususa dikkat etmelerinde yarar var! gerekmektedir.

Bu üretken ve faydalı çalışmaları nedeniyle Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı'nı ve onun değerli çalışanlarını özellikle Veri Yönetimi Ve Uygulama bölümünde görev yapan arkadaşlarımızı tebrik ediyorum. Abdullah Tolu

https://ogunhaber.com/yazarlar/abdullah-tolu/yurt-disi-cikis-harcini-interaktif-vergi-dairesinden-ode-cikis-kapisinda-makbuz-dekont-veya-pul-gostermeden-gec-100125m.html

19.10.2019 tarih 30923 sayılı Resmi gazetede, yapılan değişiklik ile, 

3.2.1. Aşağıda sayılan mükelleflerin e-Defter uygulamasına dâhil olmaları zorunludur.

1- e-Fatura uygulamasına geçiş zorunluluğu bulunan mükellefler.

2- Türk Ticaret Kanununun 397 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca bağımsız denetime tabi olan şirketler.

3.2.2. Başkanlık, yapılan analiz veya inceleme çalışmaları neticesinde riskli ya da vergiye uyum düzeyi düşük olduğu tespit edilen mükellefleri veya mükellef gruplarını faaliyet, sektör ve ciro tutarına bağlı olmaksızın, yazılı bildirim yapmak ve geçiş hazırlıkları için en az 3 ay süre vermek suretiyle e-Defter uygulamasına geçme zorunluluğu getirmeye yetkilidir. Kendisine yazılı bildirim yapılan mükelleflerin, yazılı bildirimde belirtilen süreler içinde e-Defter uygulamasına dâhil olması gerekmektedir.

3.2.3. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli cetvellerde yer alan idare, kurum ve kuruluşlar ile iktisadi kamu kuruluşlarının e-Defter uygulamasından yararlanma zorunluluğu bulunmamakla birlikte isteğe bağlı olarak uygulamaya dâhil olabilirler.

3.2.4. Bu Tebliğ ile belirlenen zorunluluk kapsamına girmeyenlerden 17/12/2017 tarihli ve 30273 sayılı Resmî  Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 486) ile usul ve esasları belirlenen Defter Beyan Sistemi kapsamı dışında kalan mükelleflerin de istemeleri halinde e-Defter uygulamasına dâhil olması mümkündür. e-Defter uygulamasına isteğe bağlı olarak dâhil olanlar, başvurularını izleyen ayın başından itibaren defterlerini e-Defter olarak tutabilirler.

3.2.5. e-Defter uygulamasına geçme zorunluluğu olduğu belirtilen mükellefler; tam bölünme, birleşme (devralma şeklinde birleşme ve yeni kuruluş şeklinde birleşme) veya tür (nev’i) değişikliğine gitmeleri halinde devrolunan veya birleşilen tüzel kişi mükellefler ile tam bölünme veya tür (nev’i) değişikliği sonucunda ortaya çıkan yeni tüzel kişi mükellefler elektronik defter uygulamasına geçmek zorundadır. Uygulamalara geçme süresi hiçbir koşulda işlemin ticaret siciline tescil tarihini izleyen ayın başından itibaren 3 ayı geçemez.

3.2.6. e-Defter uygulamasına dâhil olma zorunluluğu bulunan mükelleflerden;

1- e-Fatura uygulamasına geçiş zorunluluğu bulunan mükellefler, e-Fatura uygulamasına geçiş süresi içinde (e-Fatura uygulamasına yıl içinde zorunlu olarak geçen mükellefler bakımından izleyen yılın başından itibaren),

2018 hesap dönemi brüt satış hasılatı 10 Milyon TL ve üzeri olan mükellefler 1/1/2020 tarihinden itibaren,

2018 veya 2019 hesap dönemleri brüt satış hasılatı (veya satışları ile gayrisafı iş hasılatı) 5 Milyon TL ve üzeri olan mükellefler 1/7/2020 tarihinden itibaren e-fatura uygulamasına geçmek zorundadırlar. 01.01.2021 tarihinden itibaren e-deftere geçmek zorundalar

2- Bu Tebliğ yayım tarihi itibarıyla Türk Ticaret Kanununun 397 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca bağımsız denetime tabi olan şirketler 1/1/2020 tarihinden itibaren, 2020 ve müteakip yıllarda bağımsız denetime tabi olma şartlarını sağlayan mükellefler ise şartların sağlandığı yılı takip eden yılın başından itibaren,

e-Defter uygulamasına geçmek ve edefter.gov.tr adresinde format ve standardı belirlenen defterleri e-Defter olarak tutmak zorundadırlar.

3.2.7. Zorunluluk getirildiği halde e-Defter uygulamasına süresi içinde geçmeyen mükellefler hakkında Vergi Usul Kanununda öngörülen cezai hükümler uygulanır.

Sayı: 96620903-120-E.101608
Tarih: 23/08/2019T.C. 

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Muğla Vergi Dairesi Başkanlığı

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

96620903-120-E.101608

23.08.2019

Konu

:

Arsanın kat karşılığı müteahhide verilmesi ve karşılığında alınan dairelerin çocuklarınıza satılması halinde vergilendirilip vergilendirilmeyeceği

İlgi

:

28.11.2017 tarihli özelge talep formu.

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden; … İlçesi … Mahallesinde bulunan; …pafta, … parsel numaralı arsanız için 01.10.2013 tarihinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlediği, müteahhit tarafından inşa edilen ve arsa sahibi olarak uhdenizde kalan 3 adet mesken vasıflı gayrimenkulün bedelsiz olarak çocuklarınıza devredildiği, tapuda devir işlemlerinin satış şeklinde yapıldığı, satış bedeli olarak emlak vergi değerlerinin esas alındığı ve bu işlemler karşılığında gerçekte herhangi bir bedel alınmadığı belirtilerek, ticari kazanç yönünden gelir vergisi mükellefi olup olmayacağınız hususunda Başkanlığımız görüşü  talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmış, anılan maddenin ikinci fıkrasının (4) numaralı bendinde, gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden elde ettikleri kazancın ticari kazanç olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca, aynı Kanunun 38 inci maddesinde; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir.

2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur. Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur." hükümleri yer almaktadır.

Ticari faaliyet emek-sermaye organizasyonuna dayanmakta olup, kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması, böyle bir organizasyon tarafından icra edilen faaliyetin ticari faaliyet olma niteliğine etki etmemektedir. Ancak, bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için kazanç sağlama niyet ve kastı gerekmemekle birlikte, faaliyeti icra eden organizasyonun bütün unsurlarıyla birlikte değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip olması, şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşması gerekmektedir.

Gayrimenkul alım satımı ticari bir organizasyon içinde yapıldığında alım satımın ticari faaliyetin bir unsuru sayılması, ancak ticari organizasyonun şekli ve maddi unsurları ile açıkça belli olmadığı hallerde faaliyetin devamlılık kasıt ve niyeti ile yapıldığını belirleyen objektif ölçü olarak, muamelede çokluk olup olmadığına bakılması gerekmektedir.

Buna göre, gayrimenkullerin iktisap tarihinden sonra aynı kişiye farklı tarihlerde veya farklı kişilere aynı tarihte veya birbirini izleyen tarihlerde satılması durumunda yapılan satışlar devamlı olarak gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil edeceğinden, elde edilen kazancın Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesine göre ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan, aynı Kanunun "Değer Artışı Kazançları" başlıklı Mükerrer 80 inci maddesinin 1 inci fıkrasının 6 ncı bendinde, iktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak (01/01/2007 tarihinden geçerli olmak üzere) beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançların (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolaysıyla tahsisi ettikleri gayrimenkullerin tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.) değer artışı kazancı olduğu hükme bağlanmıştır.

Aynı maddenin ikinci fıkrasında, bu maddede geçen "elden çıkarma" deyiminin, maddede yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade ettiği belirtilmiş, üçüncü fıkrasında da bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, 285 Seri No'lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 01/01/2014 tarihinden itibaren 9.700 Türk Liralık kısmının gelir vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır.   

Öte yandan, 25/03/2011 tarihli ve 76 sıra numaralı Gelir Vergisi Kanunu Sirkülerinin, "Gayrimenkullerde İktisap Tarihinin Belirlenmesi" başlıklı dördüncü bölümünde,

"Gayrimenkullerde iktisap, Türk Medeni Kanununun 705 inci maddesi uyarınca, tapuya tescille olmaktadır. Buna göre, kat karşılığı müteahhide veya kooperatiflere verilen arsa karşılığında alınan gayrimenkuller dahil, iktisap edilen gayrimenkullerin elden çıkarılması halinde, değer artışı kazancının tespiti yönünden iktisap tarihi olarak, gayrimenkulün tapuya tescil edildiği tarih esas alınacaktır.

Ancak, gayrimenkulün tapuya tescil tarihinden önce sahibinin fiilen kullanımına bırakıldığı bazı özel haller de iktisap tarihi olarak tapuya tescil tarihi yerine fiilen kullanıma bırakılma tarihinin kabul edilmesi gerekir.

..."

açıklamalarına yer verilmiştir.

Konuyla ilgili yapılan sorgulamalarda, gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi karşılığında elde ettiğiniz mesken vasfındaki daireleri 2014 takvim yılı içinde … ile çocuklarınız … , … ve …'a satış şeklinde devrettiğiniz anlaşılmıştır.

Bu itibarla, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 3 üncü maddesinin (B) bendi uyarınca; kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile tarafınıza verilen dairelerin herhangi bir bedel alınmaksızın çocuklarınıza devredildiğinin ispatı halinde gelir vergisi yönünden vergilendirme yapılamayacak olup, ivazsız intikal şeklinde gerçekleşen söz konusu işlemlerin veraset ve intikal vergisi kapsamında vergilendirmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, aynı takvim yılında …'a satılan gayrimenkulden elde edeceğiniz kazanç, Gelir Vergisi Kanununun değer artış kazancı hükümleri  kapsamında vergilendirilecektir.

 Öte yandan, gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında iktisap edilen gayrimenkullerin altsoy dahil farklı kişilere bedel mukabili satışı halinde, yapılan satışlar devamlı olarak gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil edeceğinden, elde ettiğiniz kazanç, Gelir Vergisi Kanunu'nun 37 nci maddesine göre ticari kazanç olarak vergilendirilecektir.

     Bilgi edinilmesini rica ederim.

Bilindiği üzere 1 Ocak 2018 tarihi itibariyle çalışma hayatında yeni bir dönem başladı ve bazı istisnai haller hariç işçi – işveren uyuşmazlıklarında iş mahkemesinde dava açmadan önce arabulucuya başvuru zorunlu hale geldi.

Önce Arabulucuya Başvurulması Zorunlu Olan Konular

– Ücret, fazla mesai, kullanılmayan izin ücreti gibi işçilik alacakları.

– İhbar tazminatı, kıdem tazminatı, kötü niyet tazminatı gibi tazminat alacakları.

– İşe iade talepleri 

Arabulucu Başvurusu Nereye Yapılır ?

Dava açmada olduğu gibi arabulucuya başvuruda da başvurunun adliye de yapılması gerekir. Arabulucuya başvurmak isteyen kişi; karşı tarafın (işveren), karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki adliyede veya işin yapıldığı (işyerinin bulunduğu) yerdeki adliyede bulunan arabuluculuk bürosuna başvurması gerekir. Arabuluculuk bürosu bulunmayan yerlerde başvuru arabuluculuk bürosu sıfatıyla görevlendirilen sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne yapılır.

Arabulucuya Nasıl Başvuru Yapılır ?

Arabuluculuk başvurusu yazılı olarak yani dilekçe ile yapılır. Arabulucuya başvuruda kullanılabilecek örnek dilekçeye BURADAN ulaşabilirsiniz.

Başvuru Sırasında Ne Kadar Ücret Ödenir ?

Arabuluculuk başvurusu sırasında herhangi bir ücret ödenmez. Arabuluculuk sürecinin tamamlanma şekline göre ücreti kimlerin ödeyeceği ve ne kadar ücret ödeyeceği belli olur.

Arabulucuya Başvuru İçin Bir Süre Var mı ?

İşe iade taleplerinde, fesih bildiriminin tebliği tarihinden yani işçiye işten çıkarıldığının tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde arabulucuya başvurulması gerekir.

İşçilik alacaklarıyla ilgili olarak ise; iş sözleşmesi 25 Ekim 2017 tarihinden önce sona ermişse ücret alacaklarında 5 yıl, kıdem – ihbar tazminatı ve diğer tazminat alacaklarında 10 yıl içerisinde arabulucuya başvurulması gerekir. İş Sözleşmesi 25 Ekim 2017 tarihi veya sonrasında sonra sona ermişse; ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti alacağı, kıdem tazminatı gibi tüm tazminat alacaklarıyla ilgili konularda arabulucuya 5 yıl içerisinde başvurulması gerekir.

https://www.isvesosyalguvenlik.com/en-basit-sekliyle-arabulucuya-basvuru-ve-ornek-dilekce/

15 Ekim 2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 27 seri numaralı Tebliğ ile KDV Genel Uygulama Tebliği’nde aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır:

1. Yatırım teşvik belgesi kapsamında makine ve teçhizat teslimlerinde KDV istisnası uygulaması

KDV Kanunu’nun (13/d) maddesinde, yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflere belge kapsamındaki makine ve teçhizat teslimleri ile yazılım ve gayri maddi hak satış ve kiralamalarının KDV’den istisna olduğu hükme bağlanmıştır.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin (II/B-5.1) bölümünde, yukarıdaki istisna hükmünün kapsamına ilişkin açıklamalar yer almaktadır. Söz konusu bölümün altıncı paragrafında, taşıt araçlarının makine ve teçhizat kapsamına girmeyeceği belirtildikten sonra parantez içi hükümde; Belediyeler ve İl Özel İdareleri ile bunların bağlı kuruluşları ve hisselerinin tamamına sahip oldukları şirketlerce şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılmak üzere iktisap edilecek olan otobüslerin hariç olduğu yani istisnadan faydalanabileceğine ilişkin düzenleme bulunmaktadır.

27 seri numaralı Tebliğ’le söz konusu parantez içi düzenlemeye minibüsler de ilave edilmiştir.

Buna göre Belediyeler ve İl Özel İdareleri ile bunların bağlı kuruluşları ve hisselerinin tamamına sahip oldukları şirketlerce şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılmak üzere yatırım teşvik belgesi kapsamında iktisap edilecek olan minibüsler de KDV Kanunu’nun 13/d maddesindeki KDV istisnasından yararlanabilecektir.

2. Ulusal güvenlik amaçlı teslim ve hizmetlere ilişkin KDV istisnası

KDV Kanunu’nun 13. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi uyarınca, ulusal güvenlik kuruluşlarına (Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğü) yapılan ulusal güvenlik amaçlı teslim ve hizmetler KDV’den istisnadır.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin (II/B-7.1) bölümünde yukarıdaki istisna hükmünün kapsamına ilişkin açıklamalar yer almaktadır.

27 seri numaralı Tebliğ’le ilgili bölüme aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Diğer taraftan ulusal güvenlik kuruluşlarınca milli savunma ve iç güvenlik ihtiyaçları için kullanılan kent güvenlik ve plaka tanıma sistemleri dahil tarama, tanıma ve takip sistemleri, radar sistemleri ile istisna kapsamındaki araç, silah ve sistemlerine ilişkin araştırma-geliştirme ve test faaliyetlerine yönelik zorunlu olarak kullanılması gereken tesislerin teslimi de bu istisna kapsamında değerlendirilir.”

Bu değişiklikle, ulusal güvenlik kuruluşlarına yapılan yukarıdaki teslimler de KDV Kanunu’nun 13/f maddesindeki istisnadan yararlanabilecektir.

3. Yabancılara konut satışlarında KDV istisnası

KDV Kanunu’nun 13. maddesine 6824 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle 1 Nisan 2017 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, dar mükellefler ile Türkiye’de yerleşik olmayan Türk vatandaşlarına yapılan işyeri ve konut teslimlerine KDV istisnası getirilmişti.

Buna göre konut veya iş yeri olarak inşa edilen binaların ilk tesliminde uygulanmak ve bedeli döviz olarak Türkiye’ye getirilmek kaydıyla, çalışma veya oturma izni alarak altı aydan daha fazla yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları, Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişiler ile kanuni ve iş merkezi Türkiye’de olmayan ve bir iş yeri ya da daimi temsilci vasıtasıyla Türkiye’de kazanç elde etmeyen kurumlara yapılan konut veya iş yeri teslimleri KDV’den istisnadır.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin (II/B-12.2.2) bölümünde bedelin Türkiye’ye getirildiğinin nasıl tevsik edileceğine (belgelendirileceğine) ilişkin açıklamalar yer almaktadır.

27 seri numaralı Tebliğ’le söz konusu bölüme, alıcılar dışındaki kişiler tarafından yapılan döviz transferlerinin tevsikine ilişkin aşağıdaki düzenleme eklenmiştir.

“Alıcılar dışındaki gerçek veya tüzel kişiler tarafından bankalar aracılığıyla satıcıların hesabına yapılan döviz transferleri;

- Döviz transferine ilişkin banka dekontunda alıcıya ve teslime konu konut veya iş yerine ilişkin bilgilere (proje adı, adresi, bağımsız bölüm numarası) yer verilmesi veya

- Dövizi transfer eden gerçek veya tüzel kişiler tarafından, transfere konu tutarın alıcı adına gönderildiğine dair satıcıya, alıcı ve teslime konu konut veya iş yerine ilişkin bilgileri (proje adı, adresi, bağımsız bölüm numarası) içeren bir muvafakatname verilmesi,

kaydıyla istisna uygulamasında Türkiye’ye getirilen döviz olarak kabul edilir.”

4. Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan tesislerin inşasına ilişkin istisna

KDV Kanunu’nun 13. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendine göre, genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanmak üzere yapılan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak) kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezi, mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi ibadethaneler, Diyanet İşleri Başkanlığı denetimine tabi yaygın din eğitimi verilen tesisler, Gençlik ve Spor Bakanlığına ait gençlik merkezleri ile gençlik ve izcilik kamplarının inşası dolayısıyla bağışta bulunacaklara yapılan teslim ve hizmetler 1 Haziran 2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere KDV’den istisnadır.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin (II/B-15.1.3) bölümünde yukarıdaki istisna kapsamına giren işlemlerle ilgili açıklamalar yer almaktadır.

27 seri numaralı Tebliğ’le söz konusu bölüme aşağıdaki cümle eklenmiştir:

“Mülkiyeti Türkiye Diyanet Vakfında bulunmakla birlikte, anılan Vakıf tarafından karşılıksız, süresiz ve geri dönüşsüz olarak Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen madde kapsamındaki ibadethane ve din eğitimi verilen tesislerin inşası dolayısıyla bağışta bulunan söz konusu Vakfa yapılan teslim ve hizmetler de istisna kapsamındadır.”

5. İndirimli Teminat Uygulaması Sistemi (İTUS) ve Hızlandırılmış İade Sistemi (HİS) sertifikalarının iptal edilmesi

KDV Uygulama Tebliği’nin (IV/B-3.) bölümünde İndirimli Teminat Uygulaması Sistemi (İTUS) sertifikasının, (IV/C-3.) bölümünde ise Hızlandırılmış İade Sistemi (HİS) sertifikalarının iptal edilmesine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.

Bu bölümlerde; vergi borçlarını vadesinde ödemediği anlaşılan mükellefler ile haklarında sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlediği veya kullandığı konusunda vergi dairesine “olumsuz rapor” bulunan mükelleflerin sertifikalarının iptalinden sonra, nihai yargı kararları çerçevesinde bu belgelerin tekrar verilmesi ve iade işlemlerinin yine söz konusu sertifikalar kapsamında yürürtülmesine ilişkin usul ve esaslar açıklanmaktadır.

27 seri numaralı Tebliğ’le bu bölümlerdeki “nihai” ibareleri tebliğ metninden çıkarılmıştır. Bu değişiklik ile söz konusu sertifikaların (İTUS ve HİS) yukarıdaki nedenlerle iptalinden sonra, nihai yargı kararı beklenmeden yargı kararına istinaden mükellefe tekrar sertifika verilebilecek veya bu sertifikalar kapsamında işlem yapılacaktır.

Yukarıdaki değişiklik ve düzenlemeler, Tebliğ’in yayım tarihinde (15 Ekim 2019) yürürlüğe girmiştir. E&Y

Cumartesi, 19 Ekim 2019 13:16

Cezalandıran Vergi Teşvik Ve Korumaları

Teşvik kavramı, belirli ekonomik faaliyetlerin veya işlemlerin gerçekleşmesini veya başka faaliyet ve işlemlere oranla daha fazla yapılmasını sağlamak amacıyla, çeşitli yöntemlerle verilen ayrıcalıklar ve özendirmeler olarak tanımlanabilir. Koruma da çeşitli istisna ve mauaflıklar yoluyla sağlanan ayrıcalıktır. Koruma düzenlemesinden amaç, herhangi bir konuyu teşvik etmek değil, genel düzenlemeleri uygulamayarak veya çeşitli vergi avantajları sağlayarak mükellefin çeşitli gerekçelerle korunmasını sağlamaktır. Engellilik indiriminde olduğu gibi.

Günlük hayatımızda vergiler alanında teşvikleri genel olarak indirimler, istisnalar ve muaflıklar şeklinde görüyoruz. İstisnalar veya muaflıklar yoluyla, çeşitli faaliyetler veya ekonomik birimler için ayrıcalık sağlanıyor.

İstisna ve muaflıklar yoluyla faaliyetlere veya mükelleflere çeşitli ayrıcalıklar sağlanıyor ama zaman zaman bu teşvik ve korumalar istenerek veya istenmeyerek ceza haline dönüşebiliyor. Bazen oluşturulan sistem gereği, bazen kötüye kullanıma engel olmak amacıyla, bazı durumlarda da doğrusu bu şekilde olduğu için teşvik düzenlemeleri teşvik olmaktan çıkıp ceza niteliğine dönüşebiliyor.

Vergi sisteminde, özellikle de istisnaların çok olması nedeniyle katma değer vergisinde bu tür uygulamalar karşımıza çıkıyor. Bu vergiyle ilgili konuları bir kenara bırakıp, bugün bir kurumlar vergisi istisnası, bir damga vergisi muafiyeti ve bir de koruma düzenlemesiyle ilgili üç teşvik ve korumadan bahsetmek istiyorum.

Taşınmaz ve iştirak hissesi satışından doğan zararlar, diğer kazançlardan mahsup edilemiyor

İki yıldan fazla elde tutulan taşınmaz satışından doğan kazançların %50’si ve iştirak hissesi satışından doğan kazançların yüzde 75’i kurumlar vergisinden müstesna. Kalan tutarlar üzerinden vergi ödeniyor.

Yasal düzenleme gereği, istisna kapsamındaki faaliyetlerden doğan zararlar, istisna dışı kurum kazancından indirilemiyor. Kanun diyor ki, yaptığınız faaliyetten elde edeceğiniz kazanç için kurumlar vergisi ödemeyecekseniz, zarar ederseniz de bu zararınızı diğer kazançlarınızdan indiremezsiniz.

Zarar mahsubunu sınırlayan bu düzenleme, sürekli faaliyetler için sorun olmayabilir. Faaliyetin zararla sonuçlandığı yıllarda bu zarar mahsuba konu olmaz, faaliyetin kârla sonuçlandığı yıllarda kazançtan vergi ödenmez. Faaliyeti yapan kurum, yaptığı faaliyetten kazanç olursa vergi ödemeyeceğini, zarar olursa da bu zararı diğer kazançlardan indiremeyeceğini bilir.

Bir faaliyet sonucu oluşmayan, taşınmaz ve iştirak hissesi satışı gibi tek bir işlemden doğan zararların mahsubunda önemli bir sorun çıkıyor ortaya, faaliyet zararlarından farklı olarak. Bu işlem sonucunda zarar doğarsa bu zararı mahsup edememenin telafisi yok. İstisna nihai olarak kurumu cezalandırıyor.

Daha da önemlisi Kanun’un amacı açısından zararlı satışla kârlı satış arasında bir farklılık yok. İstisnanın genel olarak kabul edilen amacı işletmeye nakit girişi sağlanması, kurumun likiditesinin güçlendirilmesi, duran varlıklarının nakde çevrilerek işletmenin daha verimli çalışmasının sağlanması olarak özetlenebilir. Bir başka ifadeyle amaç işlemden kazanç elde edilmesi değil işletmeye nakit girişi sağlanması.

Varlığın zararına satışında da amaç gerçekleştiğine göre, bu işlemi cezalandırmak yerine teşvik etmek gerekmez mi? Oysa bugünkü uygulanan haliyle teşvik edilmesi gereken bir işlem teşvik edilmediği gibi ayrıca da cezalandırılmış oluyor.

Muaf kurumun damga vergisini diğer taraf ödüyor

Damga Vergisi Kanunu’na göre damga vergisinin mükellefi kâğıtları imzalayanlar. Birden fazla kişi tarafından imzalanan kâğıtların damga vergisinin tamamından imza edenler müteselsilen sorumlu. Bunlar arasında vergiden müstesna olanların (Kanun muaf olanların demek istiyor zannediyorum) bulunması verginin eksik ödenmesini gerektirmiyor. Kanun’da ayrıca, damga vergisinden muaf kuruluşlarca kişilerin işlemleriyle ilgili olarak düzenlenen ve sadece bu kurumların imzasını taşıyan kâğıtlara ait verginin tamamının kişiler tarafından ödeneceği belirtilmiş. Özet olarak düzenleme diyor ki; çeşitli amaçlarla damga vergisinden muaf tutulmuş bir kurumla yaptığınız işlem nedeniyle bir kâğıt düzenlenirse, mükellef kâğıdı imzalayanlar olsa da muaf kurumun vergisini de siz ödersiniz. Bir kuruma sağlanan ayrıcalık, bir başka kuruma ceza oluyor.

Vazgeçilen alacakların üç yılda gelir yazılması

Vergi Usul Kanunu düzenlemeleri gereği, değersiz hale gelen alacak, alacaklı tarafından zarar kaydedilirken, ödemekten kurtulduğu borç tutarı borçlu tarafından gelir kaydediliyor. Vazgeçilen alacak için borçlunun, ödemekten kurtulduğu alacak tutarını bir defada gelir yazmayıp, özel bir karşılık hesabına koyması gerekiyor. Bu tutarın, üç yıl içinde çıkacak zararla mahsup edilmesi, bu mümkün olmazsa kâr hesabına alınması söz konusu. Bu düzenlemeyle Kanun koyucunun borcunu ödemekten kurtulan kurumun zor durumda olma olasılığını dikkate alarak, ödemekten kurtulduğu borcu bir defada gelir kaydettirmek istemediğini, üç yıla yaydığını zannediyorum. Yani bu düzenleme bir koruma düzenlemesi. Farklı görüşler de olmakla birlikte, Mali İdare, vazgeçilen alacak nedeniyle doğan gelirin bir defada gelir kaydedilemeyeceği, bir karşılık hesabına alınıp üç yılda çıkacak zararla mahsup edileceği görüşünde. Bu görüş ve uygulama genel olarak mükellefi korumakla birlikte, zamanaşımına uğramak üzere olan geçmiş yıl zararları bulunan kurumların zarar mahsup haklarını zaman zaman fiilen ortadan kaldırıyor. Sonuçta koruma düzenlemesi cezalandırma düzenlemesine dönüşüyor. Sonuçta, yukarıda özetlediğim üç örnek düzenlemeden hareketle şunu söyleyebilirim. Hangi faaliyetin teşvik edileceği, hangi kurumun bir vergiden muaf tutulacağı, hangi durumlarda mükellefleri korunacağı bir tercihtir. Ancak teşvik ve koruma düzenlemeleri cezaya dönüşmemelidir. En kötü olasılıkla teşvik ve koruma olmasaydı ne olacak idiyse, o olmalıdır. Recep Bıyık https://www.pwc.com.tr

Bu değişiklikler aşağıdaki gibidir.

1- 27 seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile KDV Tebliğinin II/B - 5.1 bölümünde yapılan değişiklik şu şekildedir;

Yatırım teşvik belgesi kapsamında makine ve teçhizat teslimleri ile yazılım ve gayri maddi hak satış ve kiralamalarında belediyeler ve il özel idareleri ile bunların bağlı kuruluşları ve hisselerinin tamamına sahip oldukları şirketlerce şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılmak üzere iktisap edilecek olan minibüslerde istisna kapsamına alınmıştır.

2- 27 seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile KDV Tebliğinin II/B - 7.1 bölümünde yapılan değişiklik şu şekildedir;

Ulusal güvenlik amaçlı teslim ve hizmetlere ilişkin istisna kapsamına, ulusal güvenlik kuruluşlarınca milli savunma ve iç güvenlik ihtiyaçları için kullanılan kent güvenlik ve plaka tanıma sistemleri dahil tarama, tanıma ve takip sistemleri, radar sistemleri ile istisna kapsamındaki araç, silah ve sistemlerine ilişkin araştırma geliştirme ve test faaliyetlerine yönelik zorunlu olarak kullanılması gereken tesislerin teslimi de dahil edilmiştir.

3- 27 seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile KDV Tebliğinin II/B -12.2.2 bölümünde yapılan değişiklik şu şekildedir;

KDV Kanun’un 13’üncü maddesinin birinci fıkrasına 23/2/2017 tarihli ve 6824 sayılı Kanunun 7’nci maddesi ile yapılan düzenlemeyle 1/4/2017 tarihinden itibaren uygulanmak üzere yabancılara gayrimenkul satışı istisna kapsamına alınmıştır. Bu kapsamda Bedelin Türkiye’ye Getirildiğinin Tevsikinde Alıcılar dışındaki gerçek veya tüzel kişiler tarafından bankalar aracılığıyla satıcıların hesabına yapılan döviz transferlerinin;

⎯ Döviz transferine ilişkin banka dekontunda alıcıya ve teslime konu konut veya iş yerine ilişkin bilgilere (proje adı, adresi, bağımsız bölüm numarası) yer verilmesi veya

⎯ Dövizi transfer eden gerçek veya tüzel kişiler tarafından, transfere konu tutarın alıcı adına gönderildiğine dair satıcıya, alıcı ve teslime konu konut veya iş yerine ilişkin bilgileri (proje adı, adresi, bağımsız bölüm numarası) içeren bir muvafakatname verilmesi kaydıyla istisna uygulamasında Türkiye’ye getirilen döviz olarak kabul edileceği belirtilmiştir.

4- 27 seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile KDV Tebliğinin II/B - 15.1.3. bölümünde yapılan değişiklik şu şekildedir;

Genel ve Özel Bütçeli Kamu İdarelerine, İl Özel İdarelerine, Belediyelere ve Köylere Bağışlanan Tesislerin İnşasına İlişkin İstisna uygulaması kapsamında mülkiyeti Türkiye Diyanet Vakfında bulunmakla birlikte, anılan Vakıf tarafından karşılıksız, süresiz ve geri dönüşsüz olarak Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen madde kapsamındaki ibadethane ve din eğitimi verilen tesislerin inşası dolayısıyla bağışta bulunan söz konusu Vakfa yapılan teslim ve hizmetlerin de istisna kapsamında olacağı belirtilmiştir.

5- 27 seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile KDV Tebliğinin IV/B - 3. ve IV/C - 3. bölümünde yapılan değişiklik şu şekildedir;

İTUS ile HİS Sertifikalarının iptal edilmesi ile olarak olumsuz rapora dayanılarak yapılan tarhiyatın yargı kararları ile terkin edilmesi halinde mükellefe tekrar sertifika verileceği belirtilmiştir. Daha önce bu uygulama için nihai yargı kararı aranılıyordu.[1]Can Türker

https://www.hurses.com.tr/can-turker/katma-deger-vergisi-genel-uygulama-tebliginde-yapilan-degisiklikler/haber-29891

--------------------------

E-Belge ve e-Defter zorunluluğu için öngörülen ciro limitleri 10 milyon liradan 5 milyon liraya düşürüldü. Vergisel açıdan kritik sektör ve mükellef grupları zorunlu olarak kapsama alındı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından, tüm tarafların tek kaynaktan bilgilenmelerinin temin edilmesi ve elektronik belge uygulamalarında bütünlüğün sağlanması amacıyla hazırlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği Resmi Gazete'de yayımlanarak, yürürlüğe girdi.

Buna göre, e-Belge ve e-Defter uygulamalarına zorunlu olarak dahil olacak mükellef gruplarının kapsamı genişletildi. e-Gider Pusulası, e-Dekont, e-Döviz Alım-Satım Belgesi, e-Sigorta Poliçesi ve e-Sigorta Komisyon Gider Belgesi oluşturuldu. e-Belge ve e-Defter zorunluluğu için öngörülen ciro limitleri 10 milyon liradan 5 milyon liraya düşürüldü. Vergisel açıdan kritik sektör ve mükellef grupları zorunlu olarak kapsama dahil edildi.

e-Fatura uygulamasına geçme zorunluluğu bulunan mükellefler, aynı zamanda e-Arşiv Fatura uygulamasına da geçmek zorunda olacak ve mücbir sebepler haricinde tüm faturalarını elektronik ortamda düzenleyecek.

e-Ticaret paydaşı olan internet satış platformları, internet ortamında ilan yayınlayanlar ve internet reklam aracıları e-Fatura ve e-Arşiv Fatura uygulamasına geçecek. e-Arşiv Fatura uygulamasına dahil olmamakla birlikte, vergiler dahil toplam tutarı vergi mükelleflerine yapılan satışlarda 5 bin lirayı, vergi mükellefi olmayanlara yapılan satışlarda ise 30 bin lirayı aşması halinde faturalar, Gelir İdaresi Başkanlığının ücretsiz olarak mükelleflere açtığı portal aracılığıyla düzenlenecek.

Tüm serbest meslek erbapları 2020 yılı haziran ayından itibaren serbest meslek makbuzlarını e-Serbest Meslek Makbuzu olarak düzenleyecek.

Hal kayıt sistemi kapsamında sebze ve meyvelerin ticaretini yapan tüccar ve komisyoncular 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren e-Fatura, e-Arşiv Fatura, e-İrsaliye, e-Müstahsil Makbuzu uygulamaları ile e-Defter uygulamalarına dahil olacak.

Adres değişikliğinde nakil işlemleri kolaylaştırıldı

İş yeri adres değişikliğinde vergi dairesi nakil işlemlerine ait süreçler ise kısaltılarak kolaylaştırıldı. Adresini değiştiren mükelleflerin yeni vergi dairesine müracaat etmesi yeterli olacak, yeni vergi dairesince işlemlerin tamamlanmasıyla eski vergi dairesine ilişkin terk işlemleri elektronik sistemler aracılığı ile otomatik olarak gerçekleştirilecek.

Öte yandan bugün yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğlerle de e-Tebligat uygulaması artık Vergi Denetim Kurulu tarafından da kullanılabilecek ve vergi müfettişlerince gerçekleştirilen inceleme süreçlerine ait tebligat işlemleri de elektronik ortama taşınacak.

Söz konusu düzenlemelerle mükelleflerin işlem süreçlerine ilişkin maliyetlerinin önemli ölçüde azaltılmasına, çevrenin korunmasına yönelik katkılar sunulmasına ve vergi idaresinin elektronik ortamda kayıt dışı ekonomiyle etkin bir şekilde mücadele etmesine imkan sağlanacak.

https://www.dunya.com/ekonomi/vergi-uygulamalarinda-yeni-donem-haberi-455538

 

 

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • BİNEK OTOYA İLİŞKİN ENFLASYON DÜZELTMESİ SONRASI VERGİSEL AÇIDAN GİDER ANALİZİ Binek otomobil; Türk Gümrük Tarife Cetveli’nin (87.03) pozisyonunda yer alan motorlu…
  • SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN SÜRESİNDE ÖDENMEMESİ Türk Ticaret Kanununun 332. Maddesi Uyarınca Anonim Şirketler Asgari 250.000,00…
  • 2023 Yılında Yapılan Enflasyon Düzeltmesi, 2024 Yılında Ortaya Çıkacak "ENFLASYON DÜZELTMESİ KARINI" Etkiler Mi? CEVAP : HAYIR 2- 2023 yılında yapılan enflasyon düzeltmesi, 2024…
Top