Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Çarşamba, 08 Aralık 2021 11:16

Enflasyon Muhasebesi 17 Yıl Sonra Yeniden

En son 2001 krizinin ardından devreye giren, işletme bünyesindeki parasal olmayan kıymetler üzerinde enflasyonist etkinin ortadan kaldırılarak değerinin güncellenmesini sağlayan “enflasyon muhasebesi” 17 yıl aradan sonra yeniden gündeme geldi. Enflasyon muhasebesi uygulanabilmesi için Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi’nin (Yİ-ÜFE) son yıl yüzde 10, son üç hesap yılında ise yüzde 100 artmış olması gerekiyor. Yİ-ÜFE’de 35 aylık artış yüzde 103 oldu.

Pandemi sebebiyle emtia fiyatlarındaki artışa, döviz kurundaki yükselişin de eklenmesi işletme maliyetlerini olağanüstü yükseltti. Yİ-ÜFE kasım ayı sonu itibarıyla yüzde 51 oranında artarken, yıllık artış oranı yüzde 54,62’ye çıktı. Bu artışla birlikte 2018 yılını 422.94 ile kapatan endeks, kasım sonunda 858.43’e yükseldi. Böylece 35 aylık artış yüzde 103’e ulaştı. İçinde bulunduğumuz aralık ayında Yİ-Ü- FE yüzde 1,5 ve üzerinde düşüş sağlanmazsa işletmeler için enflasyon muhasebesi uygulanması imkânı doğacak. Gelir İdaresi E. Strateji Geliştirme Daire Başkanı ve Yeni Ekonomi AŞ kurucularından Nazmi Karyağdı, enflasyon muhasebesini oluşturan koşulları ve DÜNYA’ya değerlendirdi.

İşletmelerin sermayelerini vergilendirmemek ve enflasyondan doğan kârları vergi dışı bırakmak için vergi mevzuatında kısmi enflasyon düzenlemeleri getirildiğini belirten Karyağdı, 2004’te enflasyon muhasebesi yürürlüğe girince, yeniden değerleme müessesesinin yürürlükten kaldırıldığını hatırlattı.

Enflasyon muhasebesinden yararlanmak için aktif büyüklük veya net satış kriteri belirlenerek açıklanacağını kaydeden Karyağdı, ilk uygulamadaki sınırlar göz önünde bulundurularak, net satışta 11 milyar lira aktif büyüklükte ise 5.5 milyar liralık sınır olabileceğini bildirdi.

Enflasyon düzeltmesi nedir?

Enflasyon muhasebesi, parasal olmayan değerlerin, enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak tutarlarının düzeltme katsayısı ile çarpılması sonucunda, finansal tablonun ait olduğu tarihteki satın alma gücü cinsinden hesaplanması olarak tanımlanıyor.

Aktifte yer alan düzeltmeye tabi parasal olmayan kalemler:

■ Mali duran varlıklar ve menkul kıymetler

■ Maddi duran varlıklar

■ Özel tükenmeye tabi varlıklar

■ Stoklar, ilk madde ve malzeme, ticari mallar

■ Verilen avanslar, depozito ve teminatlar

■ Reel olmayan finansman maliyetleri

■ Birikmiş amortismanlar

■ Maddi olmayan duran varlıklar, haklar ve şerefiyeler Pasifte yer alan düzeltmeye tabi parasal olmayan kalemler:

■ Özsermaye kalemleri

■ Borçlar

■ Düzeltilmiş kâr/zarar

■ Pasifte yer alan fonlar

■ Karşılıklar

UZMANLAR NE DİYOR?

YÜZDE 2 VERGİ ÖDEYEREK YAPILANDIRMAYA BAŞVURMAYA İHTİYAÇ KALMADI

● Gelir İdaresi E. Strateji Geliştirme Daire Başkanı ve Yeni Ekonomi AŞ kurucularından Nazmi Karyağdı, enflasyon düzeltmesi uygulamasıyla birlikte 7326 sayılı Yapılandırma Kanunu'nda öngörülen amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yüzde 2 vergi ile yeniden değerlemesine gerek kalmadığını söyledi. Enflasyon düzeltmesinin 2021 yılı son çeyreğinde devreye gireceğini ifade eden Karyağdı, “Bugüne kadar %2 vergi ödeyerek düzeltme yapan işletmelerse yıl sonunda vergisiz yapabilecekleri bir işlem için vergi ödemiş duruma düşecekler” dedi. Enflasyon düzeltmesinin ilk uygulanmasında birçok kurumda eksik, fazla veya hatalı yapıldığını hatırlatan Karyağdı, “Sonrasında bir daha uygulanmaması ve Maliye’nin bu konuda pek fazla inceleme yapmaması nedeniyle firmalar tarafından eksik ya da fazla Kurumlar Vergisi ödendi ve Enflasyon Düzeltmesi uygulaması devreden çıkmış oldu” dedi.Fazla vergi ödenmemesi ve olası vergi incelemesinde cezai yaptırımla karşılaşılmaması için dikkatli davranılması gerektiğini söyleyen Karyağdı, küçük işletmelerin uyum maliyetiyle karşılaşmayacağını ancak büyük ölçekli işletmelerin profesyonel yardım almalarının yerinde olacağını anlattı.

Enflasyon muhasebesi kimin için gerekli? Karyağdı, enflasyon muhasebesinin duran varlıkları ve stok kalemleri güçlü olan işletmelerle, özkaynağı güçlü olup az yabancı kaynak kullanan işletmelerde olumlu sonuç doğuracağını söyledi. Buna karşılık, öz sermayesinin üzerinde yabancı kaynak kullanan işletmelerle, duran varlıkları az, stokları düşük olan işletmeler, yabancı kaynak kullanan ve gayri faal durumda olup tasfiyeye girmemiş işletmeler için ise enflasyon muhasebesi çok olumlu sonuç doğurmayacak.

TÜRMOB İADE İÇİN UYARDI

● Düzenlemeye ilişkin DÜNYA’ya açıklamada bulunan TÜRMOB Başkanı Emre Kartaloğlu, mükellefl erin mali tablolarla yer alan parasal olmayan kıymetlerini ilgili maddede belirtilen hükümlere göre enflasyon düzeltmesine tabi tutması gerektiğini söyledi. Her iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde düzeltme uygulamasının sona erdiğini belirten Kartaloğlu, Cumhurbaşkanına; söz konusu maddede yer alan %100 oranını %35’e kadar indirmeye veya tekrar kanunî seviyesine kadar yükseltme, %10 oranını ise %25’e kadar çıkarma veya tekrar kanunî seviyesine kadar indirme yetkisi verildiğine dikkat çekti. Herhangi bir yasal düzenleme yapılmaması halinde 31 Aralık 2021 tarihli bilançoların enflasyon muhasebesi hükümlerine göre düzeltileceğini ifade eden Kartaloğlu, yapılandırma düzenlemesi uyarınca yüzde 2 vergi ödeyerek yeniden değerlemeye tabi olan mükellefl erin, yaptıkları ödemeyi geri alıp alamayacaklarının netleştirilmesi gerektiği konusunda uyardı.

“MALİYE İDARESİ ZORDA KALABİLİR”

● Enflasyon muhasebesini, vergisiz yeniden değerleme olarak tanımlayan Güncel Grup Yönetim Kurulu Başkanı YMM Yılmaz Sezer, günümüz koşullarında bunun son derece yerinde bir uygulama olduğunu söyledi. Maliye’nin 7144 ve 7326 sayılı kanunlar ile vergi isteyerek düzeltme imkanı getirdiğini hatırlatan Sezer, “7338 sayılı kanun ile de zaten yeniden değerleme vergi karşılığı olmak üzere ihtiyari hale getirildi. Bize göre Mali tablolar için zorunluluk olan bir işlemin takdir yetkisine bağlanması ve vergi karşılığı yapılması son derece yanlıştı. Enflasyon muhasebesine geçiş ile zorunluluk olacağı ve vergisiz olacağı için son derece doğru ve yerinde bir uygulama olacaktır” diye konuştu. Enflasyon muhasebesine geçişle Maliye’nin vergi gelirinin azalacağını kaydeden Sezer, “Bu durum maliye idaresi tarafından istenmeyen bir uygulama olarak karşımızda duruyor. Dolayısıyla, bu uygulamadan vegi toplamak için yakın zamanda düzenleme yapan, bu konuda bütçeye gelir kalemi oluşturan Maliye idaresi; enflasyon muhasebesi uygulanması ile zorda kalabilir” dedi. Hüseyin Gökçe

https://www.guncelgroup.com.tr/post/enflasyon-muhasebesi-17-y%C4%B1l-sonra-yeniden

T.C.

YARGITAY

9. Hukuk Dairesi

Esas No: 2016/21421

Karar No: 2019/22781

Tarih: 19/12/2019

» İbranamenin Geçerlilik Koşulları

ÖZET: İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; müvekkilinin davalı işyerinde 01/04/2004 tarihinde işe başladığını, 28/02/2009 tarihine kadar kesimhane bölümünde kesici olarak çalıştığını, aylık 1.400-TL ücret aldığını, iş akdinin davalı işveren tarafından haksız şekilde feshedildiğini iddia ederek; fark kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.

İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.

Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.

Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.

İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:

a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).

b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).

c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.

Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.

İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.

d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).

e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.).

f)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).

g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).

h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.

İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K.; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.).

Somut uyuşmazlıkta davacı, 28/02/2009 tarihinde sona eren iş akdinden sonra 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde 30/03/2009 tarihinde imzaladığı ibraname ile davalı işvereni yıllık ücretli izin, kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının tamamını aldığı beyanıyla ibra etmiştir.

Davacı bu ibranameyi imzaladığını kabul etmekle birlikte, baskı altında imzaladığı şeklinde irade fesadı iddiasında bulunmuş ancak ispat külfeti üzerinde bulunan davacı, irade fesadı iddiasını ispat edememiştir. Fesih ve ibraname tarihi itibariyle somut uyuşmazlığa, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. Maddesinin de uygulanması imkânı yoktur.

Diğer taraftan fesih tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımına tabi olan yıllık ücretli izin alacağı, davanın açılış tarihi olan 04/05/2015 tarihi itibariyle davalının davaya karşı zamanaşımı def’i de gözetildiğinde tamamen zamanaşımına uğramıştır.

Sonuç itibariyle yıllık ücretli izin alacağı bakımından zamanaşımına uğradığı anlaşılan ve savunmayla çelişmeyen geçerli ibranameye konu edilen alacağın bu nedenle, kıdem ve ihbar tazminatı talepleri açısından ise ibranameye değer verilerek her üç talebin de reddi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile kabulü hatalıdır.

F) SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 19.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Salı, 07 Aralık 2021 16:04

Vergi Usulde Neler Değişiyor?

Ekim başında Meclis Başkanlığına sunulan yasa teklifi aynı ayın 26’sında Resmî Gazete’de yayımlanmıştı. 7338 numaralı bu yasayla gelir ve kurumlar vergisinde gerçekleştirilen değişikliklere daha önceki yazımızda değinmiştik. Bu yazımızda ise söz konusu yasanın Vergi Usul Kanunu’ndaki (VUK) değişiklikleri içeren önemli bazı hükümleri üzerinde duracağız.

Gider pusulası

VUK’ta, vergiden muaf esnafa yaptırılan işler veya onlardan satın alınan emtia için gider pusulası düzenlenmesi gerektiğine ilişkin hüküm bulunuyordu. Yeni yasayla bu hükümde 1 Kasım’dan itibaren geçerli olmak üzere bazı değişiklikler yapıldı ve gider pusulasının kullanım alanı genişletilerek, mevzuat fiili duruma yaklaştırılmış oldu. Artık sadece vergiden muaf esnaftan değil, VUK kapsamındaki belgeleri düzenleme zorunluluğu bulunmayanlardan alınan mal ve hizmetler için de gider pusulası düzenlenebilecek.

İkinci olarak gider pusulasının düzenlenmesine ilişkin hükümden bahsedebiliriz. Eskiden yasada bu belgenin düzenlenmesine ilişkin bir süre sınırı yoktu. Artık malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami 7 gün içinde düzenlenmesi gerektiği yasaya eklenmiş oldu. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen gider pusulası hiç düzenlenmemiş sayılacak ve tespiti halinde özel usulsüzlük cezası kesilecek.

Üçüncü olarak da gider pusulası yerine kabul edilen belgelere ilişkin düzenlemeden söz edebiliriz. Buna göre, gider pusulasında bulunması gereken bilgileri ihtiva etmek şartıyla, satıcıya yapılan ödemenin banka, ödeme kuruluşu ve PTT tarafından düzenlenen belgeler (dekont, alındı vb.) ile belgelendirilmesi durumunda, bu belgeler gider pusulası yerine kabul edilecek.

Aynı şekilde belge düzenleme yükümlülüğü bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarının tabi oldukları diğer ilgili mevzuat dahilinde düzenledikleri belgeler de yine gider pusulasında bulunması gereken bilgileri içermek şartıyla gider pusulası yerine geçecek. Bu hallerde mükellefler tarafından ayrıca gider pusulası düzenlenmeyecek.

Şüpheli alacaklar

VUK’ta, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile

- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar,

şüpheli alacak sayılmaktaydı.

Yeni yasayla yukarıdaki hükümde yer alan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için üst sınır belirleniyor. Buna göre yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan 3.000 TL’yi aşmayan alacaklar, dava ve icra yoluna gidilmeksizin şüpheli alacak olarak kabul edilebilecek.

Aynı madde ile ayrıca işletme hesabına göre defter tutan mükelleflerin de bu uygulamadan yararlanması sağlanıyor. Buna göre söz konusu mükellefler şüpheli alacaklarını defterlerinin gider kısmına ve bunlardan sonradan tahsil edilen miktarları ise tahsil edildikleri dönemde defterlerinin gelir kısmına, hangi alacaklara ait olduğunu gösterecek şekilde kaydedecekler.

Günlük amortisman

Kıst amortismana tabi binek otomobiller hariç olmak üzere, işletme aktifine yeni kaydedilecek amortismana tabi iktisadi kıymetler için mükelleflere, günlük esasa göre amortisman ayrılabilme imkânı tanınıyor. Bu durumda gün olarak faydalı ömür süresi, Hazine ve Maliye Bakanlığınca yıl olarak tespit ve ilan edilen faydalı ömür sürelerinin 365 ile çarpılması suretiyle hesaplanacak.

Amortisman süresi uzatılabiliyor

Amortisman süreleri Hazine ve Maliye Bakanlığının 333 sıra numaralı VUK Tebliği ile belirlenmiş durumda. Yeni yasayla mükelleflere bu tebliğdeki faydalı ömür süresinin 2 katını ve 50 yılı aşmamak, her yıl için aynı nispet uygulanması şartıyla, daha uzun faydalı ömürler dikkate alınarak amortisman sürelerini uzatabilme hakkı tanınıyor.

Mükellefler bu tercihlerini iktisadi kıymetin envantere alındığı geçici vergi dönemi sonu itibarıyla kullanacaklar. Bu şekilde belirlenen amortisman süresi ve oranı izleyen dönemlerde değiştirilemeyecek.

Pişmanlık

Pişmanlık uygulamasını kısaca, vergi ziyaı cezasını gerektiren fiilleri işleyen mükelleflerin kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara kendiliğinden dilekçe ile haber vermesi olarak tanımlayabiliriz. Bu konudaki talebin kabul edilmesi durumunda pişmanlık talebinde bulunan mükellefe vergi ziyaı cezası kesilmiyor.

Şartlardan en önemlisi de dilekçe verilmeden önce mükellef nezdinde herhangi bir vergi incelemesine başlanmamış olması veya olayın takdir komisyonuna intikal ettirilmemiş olmasıydı. Bu hüküm kapsamında herhangi bir vergi türünden incelemeye alınmış olan mükellef, diğer vergi türleri için de pişmanlık hükümlerinden yararlanamıyordu.

Yeni yasayla devam etmekte olan vergi incelemesinin ilgili olduğu vergi türünden farklı vergi türü için pişmanlıkla beyanname verilebilmesine olanak sağlanıyor. Buna göre örneğin; özel tüketim vergisi yönünden incelenmekte olan bir mükellef, kurumlar vergisi ile ilgili pişmanlık talepli beyanname verebilecek. Başka bir deyişle mükellefin özel tüketim vergisi açısından incelemede olması kurumlar vergisi açısından pişmanlık hükümlerinden yararlanmasını engellemeyecek.

Usulsüzlük cezaları

Usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları uzlaşma kapsamına girmiyordu. Yeni yasayla 5 bin lirayı aşan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları uzlaşma kapsamına alındı. Ceza tutarının tespitinde cezayı gerektiren fiil bazında kesilmiş olan toplam ceza tutarı dikkate alınacak.

5 bin lirayı aşmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları içinse VUK 376. maddede yer alan yüzde 50’lik indirim oranı yüzde 75’e çıkarıldı. Yani kesilen 5 bin liradan az usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarını 30 gün içinde VUK 376’dan yararlanarak ödemek isteyen mükellefler cezanın sadece yüzde 25’ini ödeyecekler.

Vergi incelemeleri

Vergi incelemelerinin mükellefin işyerinde yapılması esası vardı. İş yerinin inceleme yapmaya müsait olmaması durumunda incelemenin dairede de yapılabileceği belirtiliyordu. Yeni yasayla, genel kural olarak incelemenin dairede yapılması esasına geçildi. Ancak mükellef ve vergi sorumlusunun talep etmesi ve iş yerinin müsait olması halinde inceleme iş yerinde de yapılabilecek.

Vergi incelemeleriyle ilgili bir başka düzenleme de incelemeye başlama tutanağının kaldırılmasıdır. Önceki uygulamada incelemeye başlanmadan önce inceleme elemanı tarafından hazırlanan incelemeye başlama tutanağı karşılıklı olarak imza altına alınıyordu. Onun yerine, incelemenin konusunu içeren bir yazının mükellefe tebliğ edilmesiyle vergi incelemesinin başladığı kabul edilecek. Bu düzenlemeler 2022’nin Temmuz başından itibaren uygulanacak.

YMM rapor ibrazında ek süre ve ceza uygulaması

Yararlanılması yeminli mali müşavirlerce düzenlenmiş tasdik raporu ibrazı şartına bağlanmış bazı konular var. Örneğin kurumlarca gayrimenkul satış kazancına ilişkin istisnadan yararlanılabilmesi için (tam tasdik sözleşmesi yoksa) konuya ilişkin yeminli mali müşavir (YMM) tasdik raporunun ibraz edilmesi gerekiyor. Süresinde bu raporun ibraz edilmemesi durumunda tasdike konu haktan yararlanılamıyordu.

Bu konuyla ilgili iki değişiklik söz konusu. İlki, zamanında söz konusu raporların ibraz edilmemesi durumunda mükellef adına özel usulsüzlük cezası kesilmesi. Bu ceza, 50 bin liradan az ve 500 bin liradan fazla olmamak üzere, yararlanılması tasdik raporunun ibrazı şartına bağlanan tutarın yüzde 5'i nispetinde kesilecek.

Ayrıca tasdik raporunun zamanında ibraz edilmemesi durumunda mükellefe ek süre verilmesi de yeni yasayla getirilen bir diğer düzenleme. Ek süre 60 gün olacak ve tasdik raporu bu süre içinde de ibraz edilmezse mükellefler tasdike konu haktan yararlanamayacaklar. M. Fatih Köprü

Bu yazı Ekonomist dergisinin 28 Kasım 2021 tarihli 2021/24. sayısında yayınlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu;

“Pişmanlık ve Islah

Madde 371:

(Değişik: 23/1/2008 – 5728/281 md.) Beyana dayanan vergilerde vergi ziyaı cezasını gerektiren fiilleri işleyen mükelleflerle bunların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara kendiliğinden dilekçe ile haber vermesi hâlinde, haklarında aşağıda yazılı kayıt ve şartlarla vergi ziyaı cezası kesilmez.”

1. Mükellefin keyfiyeti haber verdiği tarihten önce bir muhbir tarafından her hangi resmi bir makama dilekçe ile veya şifahi beyanı tutanakla tevsik edilmek suretiyle haber verilen husus hakkında ihbarda bulunulmamış olması (Dilekçe veya tutanağın resmi kayıtlara geçirilmiş olması şarttır.).

2. Haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde (7338 sayılı kanunun 42’nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 26.10.2021) haber verilen olayın ilgili olduğu vergi türüne ilişkin bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın ve ilgili olduğu vergi türünün takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması.

3. Hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin mükellefin haber verme dilekçesinin verildiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde tevdi olunması.

4. Eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının mükellefin keyfiyeti haber verme tarihinden başlayarak onbeş gün içinde tamamlanması veya düzeltilmesi.

5. Mükellefçe haber verilen ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51’inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında bir zamla birlikte haber verme tarihinden başlayarak onbeş gün içinde ödenmesi.

Bu madde hükümleri, emlak vergisi ile ilgili olarak uygulanmaz.

(7338 sayılı kanunun 42’nci maddesiyle eklenen fıkra; Yürürlük: 26.10.2021) Hazine ve Maliye Bakanlığı maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

I. VERGİ HUKUKUNDA PİŞMANLIK

Mükelleflerin kendi iş ve işlemlerini üzerinden hesaplanacak verginin beyanı esasken buna riayet edilmemesi de mümkün olabilir. Kanuna riayet edilmemesi nedeni ile vergi ziyaına sebebiyet verenlerin daha sonra pişmanlık duyması halinde izlenecek prosedür 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 371’inci maddesinde düzenlenmiştir.

Vergi Usul Kanununun 371’inci maddesinde getirilmiş olan pişmanlık müessesesinin amacı, mükellefler için vergi ödevi olan işlemlerin herhangi bir biçimde hiç yapılmaması, eksik veya hatalı yapılması suretiyle vergi zıyaına neden olunması durumunda, ilgili vergi mükellefine, yeni bir fırsat tanınarak, kimi koşullarla, ceza uygulamasından vazgeçilmesi ve böylece, vergi mükelleflerinin vergi zıyaına neden olan kanuna aykırı eylemlerini vergi dairesine bildirmeye özendirerek, vergi verimliliğini korumaya çalışmaktır.[1]

Kanun koyucunun ceza uygulamasından vazgeçme karşılığında getirmiş olduğu koşullardan biri ve en önemlisi, kanuna aykırı davranışın ilgili makamlara kendiliğinden bildirilmiş olmasıdır. Burada kastedilen, mükellefin, dıştan gelen herhangi bir korku, baskı veya tehdit olmaksızın, yapmış olduğu davranışın vergi kanunlarına aykırılığının farkına kendiliğinden vararak, dürüst bir vergi mükellefi gibi davranma bilinç, istek ve istenci ile hareket etmiş olmasıdır.[2]

Mükellefin içinde bulunduğu bu durum, Ceza Hukukundan Vergi Ceza Hukukuna geçen “faal nedamet hali”nden başka bir şey değildir. Hukuk düzeninde, “nedamet” duygusunun sonuç doğurabilmesi, koşulsuz olmasına bağlıdır. Hiç kimse, yapmış olduğu kanuna aykırı davranışı, belli bir koşulun gerçekleşmesi halinde kabul ve bundan nedamet duyacağını söyleyerek, bu bildirim dolayısıyla hukuk düzeninin sağlamış olduğu avantajlardan yararlanamaz.

Bu nedenle pişmanlık müessesesinin temelinde yatan ilke, vergi dairesinin ıttılasına girmemiş olayın ilgililerce pişmanlık duygusuyla kendiliğinden idareye bildirilmesidir. Her ne şekilde olursa olsun idarenin bilgisi dâhiline girmeyen kanuna muhalif işlemlerin idareye bildirilmesi halinde vergi ziyaı cezası kesilmemekte, 359’uncu madde kapsamında fiiller ise savcılığa bildirilmeyecektir. Bu sayede sonradan duyulan pişmanlıkların vergi idaresince sulh yoluyla halli sağlanırken hazinenin gelir kaynaklarının da güvence altına alınması sağlanmaktadır.

II. 7338 SAYILI KANUNLA GETİRİLEN VERGİ TÜRÜ KOLAYLIĞI

7338 Sayılı Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 26.10.2021 tarihli ve 31640 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

İlgili Kanunun 42’nci maddesiyle yapılan değişiklikle[3], haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde  haber verilen olayın ilgili olduğu vergi türüne ilişkin bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın ve ilgili olduğu vergi türünün takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması gerekmektedir.

Yapılan bu düzenleme ile vergi incelemesi veya takdir komisyonuna sevk edilen mükellefin ilgili vergi türü dışında başka bir konudan pişmanlık müessesesinden yararlanmasına imkân tanırken ilgili resmi kayıtlara geçirilmiş olan vergi türü veya vergi türleri için pişmanlıktan yararlanmasına imkân bulunmamaktadır.

Değişmeden Önceki Hali (7338 sayılı kanunun 42’nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 26.10.2021) Yeni hali
Haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde her hangi bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması. Haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde  haber verilen olayın ilgili olduğu vergi türüne ilişkin bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın ve ilgili olduğu vergi türünün takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması.

II.1.  Kanun metninde geçen kavramlar

II.1.1. Resmi makam ve resmi kayıttan ne anlamak gerekir?

Pişmanlık talebinin vergi idaresince kabul edilebilmesi için vergi ziyaına sebebiyet verilen konunun daha önce herhangi bir yoldan (muhbir, şikâyetçi) tarafından ilgili makamlara bildirilmemiş olması gerekir.

Mükellefin keyfiyeti haber verdiği tarihten önce bir muhbir tarafından herhangi resmi bir makama dilekçe ile veya şifahi beyanı tutanakla tevsik edilmek suretiyle haber verilen husus hakkında ihbarda bulunulmamış olması gerekir. İhbar edilen konunun kaynağı olan dilekçe veya tutanağın resmi kayıtlara geçirilmiş olması şarttır.

Kanun koyucu “herhangi resmi” bir makama demek suretiyle yetkili makam konusunda sınırlama getirmemiştir. Örneğin; muhbir tarafından vergi kaçırıldığından bahisle Mali Suçlar ve Suç Gelirleriyle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yapılan ihbar pişmanlık müessesesinden yararlanmayı engelleyecektir. İhbarın pişmanlık hükümlerine olumsuz etkisinden bahsedebilmek için herhangi bir resmi makama yapılmış olması yeterli olup illa vergi idaresine ihbar edilmesi gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır[4].

Gelir İdaresi, ihbarın vergi incelemesi sırasında veya yapılan araştırmalar sonucunda hasbelkader ortaya çıkmış olması olayın vergi idaresinin ıttılasına girmiş olarak kabul etmek gerektiğinden bahisle mükelleflerin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılamayacağına,[5] mali polisin ihbar niteliği taşıyan yazısından sonra yapılan pişmanlık başvurusunun kabul edilemeyeceğine karar verilmiştir.[6]

213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 371’inci maddesine göre, pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmek için pişmanlık dilekçesinin verildiği tarihten önce bir muhbir tarafından resmi mercilere ihbarda bulunulmamış olması gerektiğinden pişmanlık dilekçesi verilmeden önce mali polis tarafından mali idareye tahkikat konulu yazı ile konuyu bildirmesi pişmanlık hükümlerinden yararlanmasına engel teşkil eder.[7]

Resmi makamlara ihbar veya şikâyet edilen konu hakkında pişmanlık başvurusu yapılamaz.

II.1.2. Dilekçenin vergi incelemesine başlanılması veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden evvel verilmesi

Haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde  haber verilen olayın ilgili olduğu vergi türüne ilişkin bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın ve ilgili olduğu vergi türünün takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması gerekir.

Bu bağlamda belirtmek gerekir ki vergi incelemesine başlanılmış olması veya olayın takdir komisyonuna sevki vergi türü veya türleri itibariyle pişmanlık talebini engelleyen bir unsurdur. Vergi mevzuatımızda vergi incelemesine başlama ile ilgili kriterler getirilmiştir.

4811 Sayılı Vergi Barışı Kanununun 5’inci maddesinin 8 numaralı bendi ile 6111 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre incelemeye başlama;

» Mükellef nezdinde işe başlama tutanağının düzenlenmesi,

» Mükellefe davet veya defter ve belgelerin istenmesi yazısının tebliğ edilmiş olması,

» Matrah tesisine yönelik tutanak düzenlenmesi,

» Defter ve belgelerin incelenmek üzere vergi incelemesine yetkili olanlara ibraz edilmiş olması hallerini kapsar.

Diğer kanunlarda incelemeye başlama ile ilgili dağınık bulunan mevzuat Vergi Usul Kanununun 140’ıncı maddesinin 2 numaralı bendinde tek çatı altında toplanmıştır. Buna göre, 7338 sayılı kanunun 18’inci maddesiyle değişen bent; Yürürlük: 1.7.2022) İncelemeye tabi olana, vergi incelemesinin konusunu ve incelemeye başlanıldığı hususunu bir yazıyla bildirirler. Ayrıca, yazının bir örneğini bağlı olduğu birime ve ilgili vergi dairesine gönderirler.

Değişmeden Önceki Hali (7338 sayılı kanunun 18’inci maddesiyle değişen bent; Yürürlük: 1.7.2022) Yeni Hali
Vergi incelemesine başlanıldığı hususunu bir tutanağa bağlayarak bir örneğini nezdinde vergi incelemesi yapılana verirler. Ayrıca, tutanağın bir örneğini bağlı olduğu birime, diğer örneğini de ilgili vergi dairesine gönderirler. İncelemeye tabi olana, vergi incelemesinin konusunu ve incelemeye başlanıldığı hususunu bir yazıyla bildirirler. Ayrıca, yazının bir örneğini bağlı olduğu birime ve ilgili vergi dairesine gönderirler.

7143 Sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun [8] 7’inci maddesine göre de, ‘incelemeye başlama tarihi’, 213 sayılı Kanunun 140’ıncı maddesine göre tayin olunur’ denilmektedir.

Dolayısıyla aralıklarla çıkan ve mükellefler için büyük kolaylıklar getiren AF Kanunlarından ve gerekse diğer olanaklardan yararlanabilmek için incelemeye başlanmamış olması büyük önem taşımaktadır. Pişmanlık beyannamesinin kabulü de bu şarta bağlanmıştır.

Haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde  haber verilen olayın ilgili olduğu vergi türüne ilişkin bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın ve ilgili olduğu vergi türünün takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel verilmesi halinde pişmanlıktan yararlanabilir.

Örnek: Vergi Müfettişi, mükellef kurum hakkında 2017 yılı ile ilgili KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden vergi incelemesi yapmakta olup vergi incelemesinin konusunu ve incelemeye başlanıldığı hususunu bir yazıyla bildirmiş ve yazının bir örneğini bağlı olduğu birime ve ilgili vergi dairesine göndermiştir.

İnceleme elemanının 2017 yılı ile ilgili vergi türü itibariyle incelemenin konusunu bir yazı ile bağlı olduğu vergi dairesine bildirmesi nedeniyle, KDV ve Kurumlar vergisi yönünden pişmanlık müessesesinden yararlanılamaz. Ancak 2017 yılı ile ilgili başkaca vergi türü/türleri yönünden (damga vergisi, stopaj gelir vergisi vb.) pişmanlık beyanında bulunulmasına engel bulunmamaktadır.

Örnek: Vergi Müfettişi, mükellef kurum hakkında 2017 yılı ile ilgili KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden vergi incelemesi yapmakta olup vergi incelemesinin konusunu ve incelemeye başlanıldığı hususunu bir yazıyla bildirmiştir. Mükellef kurum, 2018 yılı ile ilgili KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden pişmanlık hükümlerinden yararlanabilir mi?

Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükmünün ‘Vergi inceleme görevinin verilmesi’ başlıklı 6’ncı maddesine göre, “Vergi inceleme görevi yazı ile verilir. İnceleme görevi yazılarında; nezdinde inceleme yapılacak kişilere ve konulara ilişkin bilgilere, incelemenin türüne, gerekçesine, dönemine ve süresine ilişkin hususlara yer verilir. İnceleme, bir veya birden fazla vergi türüne ilişkin olarak yaptırılabilir” denilmektedir.

Bu nedenle vergi inceleme görev yazısında münhasıran 2017 yılı yer aldığından mükellef kurumun 2018 yılı için Katma Değer Vergisi ve Kurumlar Vergisi türü yönünden pişmanlık hükümlerinden yararlanmasına mani durum olmadığı kanısındayım.

Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
E. Defterdar
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynak, https://www.alomaliye.com/2021/12/07/pismanlik-muessesinde-vergi-turu-kolayligi/

Dip Notlar:

[1] Danıştay 7. Dairesinin 27.11.2002 tarih ve Esas No:2002/248, Karar No:2002/3792

[2] ÖZDEMİR Muharrem. E. Defterdar. Vergi Tekniği Kitabı. 2021 baskı. Sayfa.412

[3] 7338 sayılı kanunun 42’nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 26.10.2021

[4] Muharrem ÖZDEMİR. https://www.alomaliye.com/2009/03/31/pismanlik-zammi/

[5] Gelirler Genel Müdürlüğünün 02.07.1999 tarih ve 1999/4 Sayılı VUK İç Genelgesi

[6] Danıştay 11.Dairesinin 2.3.1999, E:1997/4417, K:1999/896 kararı

[7] Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulunun 13.10.2000 tarih ve Esas No:2000/160, Karar No: 2000/297

[8] 18.05.2018 tarih ve 30425 Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Anonim şirket ortaklarınca son günlerde yoğun olarak sorulan bazı sorular da;

“1-Anonim Şirketlerin aktiflerinde yer alan A.Ş. veya Ltd.Şti. hisselerinin(iştirak hisselerinin) satışı nedeniyle Kurumlar Vergisi ve KDV hesaplanması şart mı?

2-Şahısların(gerçek kişilerin) elinde bulunan A.Ş. hisselerinin satışı nedeniyle Gelir Vergisi ve KDV hesaplanması şart mı?

Şeklindedir.

A-Hangi Şirketlerin Hisse Satışları Vergisel Yönden Daha Avantajlıdır?

Açıklama A.Ş. Ltd.Şti.
Şirketin Nevi Avantajlı Dezavantajlı

B-Hisse Sahibinin Gerçek veya Tüzel Kişi Olması Hisse Satışında Hangi Avantajlar Sağlar?

Açıklama Gerçek Kişiler Tüzel Kişiler
Hisse Sahibi Avantajlı Dezavantajlı

C-Hissenin Bastırılıp Bastırılmamış (Senede veya İlmuhabere Bağlanıp Bağlanmamış) Olması Hisse Satışında Hangi Avantajlar Sağlar?

Açıklama Senetli veya İlmuhaberli Senetsiz
Hisse Senetli veya Senetsiz Avantajlı Dezavantajlı

D-Anonim Şirket Aktiflerinde Yer Alan Şirket Hisse Satışlarında Hangi Hallerde Kurumlar Vergisi Doğmaz?

1-5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5/e Maddesi uyarınca Kurumların, en az 2 tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisselerinin satışından doğan kazançların %50'lik kısmı Kurumlar Vergisinden istisnadır.

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80'inci Maddesinin (4) Numaralı Bendi uyarınca tam mükellef kurumlara ait olan ve 2 yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin satışından elde edilen kazançların tamamı Gelir Vergisinden istisnadır.

Buna göre şirketlerce yapılan anonim şirket hisselerinin satışı ile ilgili vergilendirme tablosu şöyledir:

Hisse Satışları Kurumlar Vergisi KDV  Yasal Dayanak
A.Ş. Hisse Senedi Satışı  (2 Yıl İçinde) Var( Var KVK.5-1/e-KDV 17-4/r
A.Ş. Hisse Senedi Satışı  (2 Yıl Sonra) %75 İstisna Yok KVK.5-1/e-KDV 17-4/r
A.Ş. Hisse Satışı(Senetsiz  2 Yıl İçinde) Var Var KVK.5-1/e-KDV 17-4/r
A.Ş. Hisse Satışı(Senetsiz 2 Yıl Sonra) %75 İstisna Yok KVK.5-1/e-KDV 17-4/r

E-Şahısların Anonim Şirket Hisse Satışlarında Hangi Hallerde Gelir Vergisi Doğmaz?

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80'inci Maddesinin (4) Numaralı Bendi uyarınca tam mükellef kurumlara ait olan ve 2 yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin satışından elde edilen kazançların tamamı Gelir Vergisinden istisnadır.

Buna göre şahsılarca yapılan anonim şirket hisselerinin satışı ile ilgili vergilendirme tablosu şöyledir:

Hisse Satışları Gelir Vergisi Stop.Gelir Vergisi KDV Yasal Dayanak
A.Ş. Hisse Senedi Satışı (Borsada Kayıtlı+1 Yıl İçinde) Yok Var Yok GVK.Geç.67
A.Ş. Hisse Senedi Satışı (Borsada Kayıtlı+1 Yıl Sonra) Yok Yok Yok GVK.Geç.67
A.Ş. Hisse Senedi Satış ı(2 Yıl İçinde) Var Yok Yok GVK.Mük.80/1
A.Ş. Hisse Senedi Satışı (2 Yıl Sonra) Yok Yok Yok GVK.Mük.80/1
A.Ş. Hisse Satışı (Senetsiz 2 Yıl İçinde) Var Yok Yok GVK.Mük.80/4
A.Ş. Hisse Satışı (Senetsiz 2 Yıl Sonra) Var Yok Yok GVK.Mük.80/4

Zekeriya Aslan
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

06.12.2021

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Bu gün tekrar, kişilerin hukuki güvenliği açısından son derece önemli gördüğüm  “habersiz tebligat” konusuna döneceğim. Vergi Usul Kanunu’na ilişkin 511 sayılı Genel Tebliğ ile getirilen “mükellefe, kendisine tebligat yapıldığının SMS veya mail yoluyla bildirilmemesi halinde dahi tebligatın geçerli olacağına” ilişkin düzenlemenin hukuka aykırılığını 3.12.2019 günlü DÜNYA Gazetesindeki köşemde yazmıştım. Konu tekrar Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun, Bölge İdare Mahkemeleri Arasındaki Aykırılıkların Giderilmesi kapsamında konuyu ele alması ve E. 2021/2 K.2021/4 sayı ve 22.9.2021 tarihli kararı ile “Vergi Usul Kanunu’nun 107/A maddesi uyarınca yapılan elektronik tebligat sistemine başvuru sırasında veya daha sonra bildirilen telefon numarasına ve/veya e-posta adresine bildirme mesajı gönderilmesinin tebligat süresini ve geçerliliğini etkilemeyeceği”ne oy birliği ile karar vermesi ile tekrar herkesin dikkatini çekti.

Söz konusu Danıştay Kararı, tamamen Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nden hareket etmiş, 456 sayılı Vergi Usul Genel Tebliğinde bu konuda bir açıklık olmamakla birlikte 511 sayılı Genel Tebliğ ile bu Genel Tebliğde yapılan değişiklikle kendisine elektronik tebligat gönderilen kişiye sms veya e-mail yoluyla bilgi verilmemesinin tebligatın geçerliliğini etkilemeyeceğinin açıklığa kavuşturulduğu, nitekim Vergi Usul Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde Tebligat Kanunu’nun 51 ve 7/a maddesine göre çıkartılmış Elektronik Tebligat Yönetmeliğinin 10. Maddesinde de aynı yönde düzenleme bulunduğu gerekçelerine dayanmıştır. Kısacası, Danıştay Genel Tebliğ düzenlemesini, hukukiliğini ve temel haklarla ilişkisini dikkate almaksızın, geçerli norm kabul ederek karar vermiştir. Bu karara ilişkin görüşlerimi 25.11.2021 günü Dünya Gazetesindeki köşemde yazmıştım.

Konu sadece vergi idaresinin yapacağı tebligatları ilgilendirmemektedir. Zira Gelir İdaresi’nin yanı sıra trafik para cezaları, Ticaret Bakanlığı tebligatları, Vergi Denetim Kurulunun tebligatları da Maliye Bakanlığının elektronik tebligat sistemine göre yapılmaktadır. Gümrük İdaresi de Maliye Bakanlığının sistemini kullanmaktadır. Hepsi, habersiz tebligat konusu olabilmektedir. 1.1.2022’den itibaren SGK’da elektronik tebligat sistemini kullanacaktır. Kuvvetle muhtemel ki Kanunun 88/23. maddesine göre Maliye Bakanlığının sistemini kullanacaktır. Üstelik SGK’nın bu konuda yayınladığı Yönetmelikte, kişilerden haber verilmesi için mail adresi ve SMS için telefon numarası bildirilmesi dahi istenmemektedir. Demek ki SGK’da hebersiz tebligat yapacaktır.

Hiç haberiniz olmadan vergi idaresinden, trafik idaresinden, Ticaret Bakanlığı’ndan, Gümrük İdaresinden ve en önemlisi SGK’dan size tebligat yapılabilecek ve siz haberiniz olmadığı için dava açma süresini kaçıracaksınız. Vergi denetim kurulundan defter ve belgelerinizi ibraz etmeniz için habersizce size yazı tebliğ edilecek. Haberiniz olmadığı için ibraz yükümlülüğünü ifa edemediğinizden doğru Asliye Ceza Mahkemesine sevk edileceksiniz.

Bu arada Gelir İdaresi Başkanlığı web sitesinde Mükellef hakları Bildirgesi’nde “Mükellef odaklı yaklaşımdan söz ederek, mükelleflerin vergi mevzuatından doğan hak ve ödevleri konusunda bilgilendirilmesi, hizmetler ile iletişim kanallarının hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi, mükellef haklarının korunması için gerekli alt yapının hazırlanması” vaadinde bulunacak.

Yabancı sermayeye Türkiye’de yatırım yapması için yalvaracağız, yatırımlarının hukuki güvenlik içerisinde yapabileceklerini söyleyeceğiz. Sonra size haber bile vermeden tebligat yapar, yargıya erişim hakkını yok eder, mülkiyet hakkınızı zedeleriz diye Genel Tebliğ yazacağız, Yönetmelik çıkartacağız. Bu düzenlemeler neticesinde vergi mükelleflerinin yanı sıra, trafiğe çıkan, gümrükte işlem yapan, işçi çalıştıran herkes risk altındadır.

Bu nedenle 511 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği’nin 10. maddesinde yer alan, kişilere mail yolu ile ve sms ile haber vermeksizin yapılan tebligatların da geçerli olacağına ilişkin yasal dayanağı olmayan ve tamamen idarelerin ihmalkârlığını kusur olmaktan çıkartmayı amaçlayan, ancak neticede yargıya erişim hakkını ortadan kaldıran düzenlemeler kaldırılmalı, hatta tam tersine “haber vermeden yapılan tebligatın geçerli olmayacağı” şeklinde değiştirilmelidir. 

Konuya ilişkin geçen yazımdan bu yana önemli bir gelişme yaşandı. 1.12.2021 tarihli Resmi Gazete’de bir Anayasa Mahkemesi kararı yayınlandı. Bu karar, doğrudan habersiz tebligatla ilgili olmamakla birlikte, konumuza ilişkin çok önemli saptamalar içermektedir. Bu nedenle konuya bir de Anayasa Mahkemesi’nin gözü ile bakmakta yarar olduğu inancındayım. O da gelecek yazımda. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/habersiz-tebligat-herkesin-basindaki-demoklesin-kilici/641982

Evet, Danıştay yine yıllarca tartışması devam eden ihtilaflı bir konuyu daha açıklığa kavuşturdu, ancak kimse bunun farkına bile varmadı! İnşaat sektörü açısından bu kadar önemli sonuçlar doğuran bu karardan hemen hiç kimsenin haberdar olmaması da bir o kadar şaşırtıcı. Tabi bunun çeşitli nedenleri var, en büyük nedeni de, önemli yargı kararlarının yayınlanmıyor olması. Diğer nedeni ise, kararlardan bilgisi olanların maalesef çeşitli gerekçelerle bu kararları kamuoyu ile paylaşmamaları. Bize göre her ikisi de yanlış, kamuoyunu, ilgili sektörü ve uygulamacıları yakından ilgilendiren yargı kararlarının, yaşanan sorunların çözümü ve yeni ihtilafların yaratılmaması bakımından paylaşılması lazım. En azından biz böyle düşünüyor ve bilgimiz dahilindeki kararları ve konuları kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Danıştay’ın kararı tam olarak ne ile ilgili?

Danıştay’ın yazımıza konu bu önemli kararı, en az iki tam yıl süreyle şirket aktifinde kayıtlı bulunan arsaların hasılat paylaşımıyla müteahhitlere verilmesi halinde, kurumlar vergisi ve KDV istisnalarının uygulanıp uygulanamayacağı ile ilgili. Bu konu uzunca bir süredir Maliye ile mükellefler arasında ciddi tartışmalara ve ihtilaflara neden oldu ve olmaya da devam ediyor. Bu karar sonrasında, Yargı’nın konuya yaklaşımı da netleşmiş oldu.

Hasılat paylaşımı modeli nedir?

Hasılat paylaşımı, son yıllarda kat karşılığı inşaat modeline alternatif olarak ortaya çıkan ve giderek yaygınlaşan bir bina inşaat modeli. Başlangıçta sadece TOKİ ve Emlak Konut tarafından kullanılmakta iken, son dönemlerde özel inşaat işlerinde de sıkça kullanılmaya başlanmış bulunuyor.

Hasılat paylaşımı esası, kişi ya da kurumların arsalarını, müteahhit firmalara arsa üzerine inşa edilecek bağımsız bölümlerin satış bedellerinin belirli bir yüzdesi karşılığı devretmeleri olarak tanımlanıyor. Hasılat paylaşımı sözleşmesi ile, arsa sahibi arsasını müteahhide satacağını, müteahhit ise inşa ettiği binadaki bağımsız bölümlerin satış bedelinin belli bir yüzdesini arsa sahibine arsa satış bedeli olarak ödeyeceğini karşılıklı olarak taahhüt ediyorlar. Hasılat paylaşımı modelinin aslında para karşılığı arsa satışından bir farkı bulunmuyor. Yapılan sözleşme, bir nevi gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi. İşin başında arsanın satış bedeli henüz belli değil ve inşa edilecek bağımsız bölümlerin satışı gerçekleştikçe ortaya çıkıyor. Müteahhit inşaatın yapımından, inşaatın projelendirilmesi, izin ve ruhsatların alınması, tanıtım, pazarlama, müşteri bulma, müşteriye satış vb. projeyle ilgili tüm iş ve işlemleri üstleniyor. Hasılat paylaşımı esasına göre inşa edilen konut ve işyerlerinin satışında fatura müteahhit tarafından düzenleniyor, tapu devirleri arsa sahibi şirket tarafından yapılıyor. Hasılat paylaşımı modelinde, inşa edilen konut ve/veya işyerlerinin satışından elde edilen hasılatın arsa sahibine kalan kısmı, arsa satış bedeli olarak değerlendiriliyor.

Konu hakkında ilgili yasalar ne diyor?

Konu hakkında birisi Kurumlar Vergisi Kanunu ve diğeri de KDV Kanunu’nda olmak üzere iki düzenleme bulunuyor.

Şirketlerin en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazancın yüzde 50’si kurumlar vergisinden istisna bulunuyor. Ancak, taşınmaz ticareti ve kiralamasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamına girmiyor (KVK. Mad.5/1-e). Ayrıca, istisna uygulanabilmesi için taşınmazların satılması ve bu işlemden bir kazanç elde edilerek, satan şirketin mali yapısında bir iyileşmenin olması gerekiyor. Bu nedenle, taşınmazların para karşılığı olmaksızın devir ve temliki, trampası gibi işlemler istisna kapsamına girmiyor. Kat karşılığı arsa devrinde olduğu gibi, bir mal veya hakkın başka bir mal veya hak ile değiştirilmesini ifade eden trampa işlemlerinde de, bu istisna uygulanmıyor (1 Sıra No.lu KVK Genel Tebliği).

Öte yandan, şirketlerin aktifinde en az iki tam yıl süreyle kayıtlı bulunan taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimleri KDV’den de istisna bulunuyor. Yine, kurumlar vergisinde olduğu gibi, taşınmaz ticareti ve kiralamasıyla uğraşan şirketlerin bu amaçla iktisap ettikleri taşınmazların satışında KDV istisnası uygulanmıyor (KDVK. Mad.17/4-r). Ancak, kurumlar vergisinden farklı olarak, arsanın kat karşılığı müteahhide verilmesi işlemi KDV açısından trampa kapsamında teslim sayıldığından, şirketlerin faaliyetlerinin taşınmaz ticareti kapsamına girmemesi kaydıyla kat karşılığı arsa teslimleri KDV’den istisna bulunuyor. Burada belirtilmesi gereken hususlardan birisi de, KDV istisnası, kurumlar vergisi istisnası ile birbirine paralel veya birbirine bağlı olarak uygulanmıyor.

Hasılat paylaşımının vergilendirilmesiyle ilgili yasal bir düzenleme var mı?

Hayır, gerek KVK’da ve gerekse KDV Kanunu’nda, hasılat paylaşımı ile ilgili özel bir düzenleme bulunmuyor. Sadece Maliye’nin yayınladığı 60 Sıra No.lu KDV Sirkülerinde, “hasılat paylaşımı”, “gelir paylaşımı” vb. adlarla yapılan işlerin, “arsa karşılığı inşaat işi” kapsamında değerlendirileceği açıklanmış bulunuyor.

Maliye: Hasılat paylaşımında istisna uygulanamaz!

Maliye, uzun yıllardan bu yana “şirket aktifine kayıtlı arsaların hasılat paylaşımı yöntemiyle müteahhitlere tesliminin taşınmaz ticareti olarak kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle söz konusu satıştan doğan kazancın kurumlar vergisinden ve satış işleminin de KDV’den istisna tutulmasının mümkün bulunmadığı” görüşünde (GİB. Büyük Mükellefler VDB’nin, 18.04.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.02-KVK-5/1-e-102 sayılı Özelgesi). İnanır mısınız, hala da aynı görüşte, uygulamada bu doğrultuda yürütülüyor!

2013 yılında bu konuyu gündeme getirmiştik!

Maliye’nin şirketlerin hasılat paylaşımı yöntemiyle yaptıkları arsa satışlarını taşınmaz ticareti olarak değerlendirerek, bu satışları KDV istisnası, satıştan doğan kazancın yüzde 50’sini ise kurumlar vergisi istisnası dışında tutan görüşü, esas itibariyle hasılat paylaşımını arsa karşılığı inşaat işi olarak kabul etmesinden kaynaklanıyor.

Şirket arsalarının hasılat paylaşımı yöntemiyle müteahhitlere verilmesi halinde bu işlemin kurumlar vergisi ve KDV istisnaları karşısındaki durumu ile ilgili görüşümü Yaklaşım Dergisi’nin Nisan 2013 sayısında yayınlanan yazımda şu şekilde ifade etmiştim:

“Kişisel görüşümüze göre, faaliyet konusu taşınmaz ticareti ve kiralanması olmayan şirketlerin aktifinde en az iki tam yıl süreyle kayıtlı bulunan arsaların hasılat paylaşımı yöntemi ile satışının, normal usulle yapılan bir arsa satışından nitelik olarak herhangi bir farkı bulunmamaktadır. Her iki satış şekli arasında, sadece arsa satış bedelinin tespit edilme şekli bakımından bir farklılık söz konusudur. Arsa satış bedeli, normal yolla yapılan satışta genellikle pazarlıkla belirlenirken, hasılat paylaşımı yönteminde arsa üzerine inşa edilen bağımsız bölümlerin toplam satış bedelinin belli bir oranı olarak tespit edilmektedir. Hasılat paylaşımı modelinde arsa bedelinin, inşa edilecek bağımsız bölümlerin satış bedelinin belli bir kısmı olarak belirlenmesi, bu yöntemin temel özelliğinden kaynaklanmaktadır.  Sadece satış bedeli tespit usulü esas alınarak, bu yöntemle yapılan arsa satışlarının taşınmaz ticareti olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla, VUK’un 3/B maddesinde hükme bağlanan “İşlemlerin Gerçek Mahiyetinin Esas Olması İlkesi”nden hareketle, faaliyet konusu taşınmaz ticareti ve kiralanması olmayan şirketlerin aktifinde en az iki tam yıl süreyle kayıtlı bulunan arsaların hasılat paylaşımı yöntemiyle satışının diğer koşullarında sağlanması kaydıyla KDV Kanunu’nun 17/4-r maddesine göre KDV’den, satıştan doğan kazancın  yüzde 75’lik (şimdi yüzde 50)kısmının ise KVK’nın 5/e maddesi uyarınca kurumlar vergisinden istisna tutulması gerektiği görüşündeyiz.”

Danıştay, hasılat paylaşımında istisnanın uygulanabileceği görüşünde!

Danıştay, faaliyet konusu taşınmaz ticareti olmayan şirketlerin en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde kayıtlı bulunan arsalarının hasılat paylaşımıyla müteahhitlere verilmesi halinde, kurumlar vergisi ve KDV istisnalarının uygulanabileceği görüşünde. Bu konuda verdiği bir Kararın özeti ise şu şekilde:

“En az iki tam yıl şirket aktifinde yer alan taşınmazın hasılat paylaşımı usulüyle müteahhide verilmesi, hasılat payı karşılığı arsa satışı olup, bu satışta trampa bulunmadığı gibi, arsa sahibinin arsa karşılığında bağımsız bölüm alması da söz konusu değildir. Burada arsa sahibi şirket sadece satmış olduğu arsanın parasını tahsil etmektedir. Bu nedenle, iştigal konuları arasında taşınmaz ticareti olmayan şirketin hasılat paylaşımı modeliyle yaptığı bu arsa satışının kurumlar vergisi istisnasından faydalandırılması gerekir.” (Danıştay 4. Dairesi’nin 29.12.2020 tarihli ve E.2016/18590, K.2020/6633 sayılı Kararı).

Peki, şimdi ne olacak?

Bu konuda da, Maliye ve Danıştay maalesef farklı görüşte!

Maliye, mevcut görüşünde hala ısrarlı ve uygulamayı da bu görüşü doğrultusunda devam ettiriyor. Danıştay ise, esas faaliyeti taşınmaz ticareti olmayan şirketlerin en az iki tam yıl süreyle aktifinde yer alan arsaların hasılat paylaşımıyla müteahhitlere verilmesi işleminin arsa satışı olduğu ve taşınmaz ticareti kapsamında değerlendirilemeyeceği, kurumlar vergisi ve KDV istisnasından faydalanmaları gerektiği görüşünde.

Bu da, şirketleri ister istemez düşünmeye ve bir karar vermeye zorluyor!

Şirketler bu durumda ne yapmalı?

Bu konuda şu an Maliye’ye başvurulup özelge alınmak istense, cevap yüzde yüz olumsuz olacak!

Bu nedenle, aktiflerinde en az iki tam yıl süreyle bulunan arsalarını hasılat paylaşımı modeliyle müteahhitlere veren şirketler kurumlar vergisi ve KDV istisnalarından faydalanmak istiyorlarsa hiç riske girmelerine gerek yok, bunların ihtirazı kayıtla beyannamelerini verip, dava açmaları yeterli! Yalnız dava süreci biraz uzun, bunu da gözönüne almalarında fayda var. ABDULLAH TOLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/hasilat-paylasiminda-kv-ve-kdv-istisnasina-yargi-onayi/642023

30 Nisan 2021 Tarihli ve 31470 Sayı Resmi Gazete ile yayımlanan Gelir Vergisi (Seri No: 314) Genel Tebliği Elektronik Ticaret Gümrük Beyannamesiyle Mal İhracatı Kapsamında Elde Edilen Kazançlarda İndirim Sağlanmıştır. 1/1/2021 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere,

7256 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi ile 193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.

“16. Tam mükellef gerçek kişilerin, 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanununun 225 inci maddesi kapsamında dolaylı temsilci olarak yetkili kılınan Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler tarafından düzenlenen elektronik ticaret gümrük beyannamesiyle gerçekleştirdikleri mal ihracatı kapsamında elde ettikleri kazancın %50’si. Bu indirimden yararlanılabilmesi için bu kapsamda sayılan;

a) İhracattan kaynaklanan hasılatları toplamı yıllık 400.000 Türk lirasına kadar olanların, ilgili yılda kendilerinin sigortalı olması,

b) İhracattan kaynaklanan hasılatları toplamı yıllık 800.000 Türk lirasına kadar olanların, ilgili yılda kendilerinin sigortalı olması ve en az ortalama bir tam zamanlı ya da eş değer kısmi zamanlı işçi çalıştırması,

c) İhracattan kaynaklanan hasılatları toplamı yıllık 1.600.000 Türk lirasına kadar olanların, ilgili yılda kendilerinin sigortalı olması ve en az ortalama iki tam zamanlı ya da eş değer kısmi zamanlı işçi çalıştırması,

d) İhracattan kaynaklanan hasılatları toplamı yıllık 2.400.000 Türk lirasına kadar olanların, ilgili yılda kendilerinin sigortalı olması ve en az ortalama üç tam zamanlı ya da eş değer kısmi zamanlı işçi çalıştırması,

şarttır. (Bu bentte geçen sigortalı olma ibaresi 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılanları ifade eder.)

Cumhurbaşkanı bu bentte yer alan oran, tutar ve sayıları yarısına kadar indirmeye ve iki katına kadar artırmaya, Hazine ve Maliye Bakanlığı maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

Söz konusu hükmün 1/1/2021 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.

Tanımlar

MADDE 9 – (1) Bu bölümde geçen;

a) Elektronik ticaret gümrük beyannamesi: 4458 sayılı Kanunun 225 inci maddesi kapsamında dolaylı temsilci olarak yetkili kılınan Posta İdaresi veya hızlı kargo taşıma hizmeti veren şirketler tarafından miktar ve değer itibarıyla Ticaret Bakanlığınca belirlenen sınırı geçmeyen eşyanın ihracatı kapsamında elektronik ortamda düzenlenen beyannameyi,

b) Hızlı kargo taşımacılığı yapan şirket: Ticaret Bakanlığınca belirlenen koşulları taşıyan ve 4458 sayılı Kanunun 225 inci maddesi kapsamında dolaylı temsilci olarak yetkili kılınan şirketi,

c) Mal ihracatı: Bir malın, yürürlükteki ihracat mevzuatı ile gümrük mevzuatına uygun şekilde Türkiye gümrük bölgesi dışına veya serbest bölgelere çıkarılmasını,

ifade eder.

İndirimden yararlanabilecek mükellefler ve yararlanma şartları

MADDE 10 – (1) İndirimden, 4458 sayılı Kanunun 225 inci maddesi kapsamında dolaylı temsilci olarak yetkili kılınan Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler tarafından düzenlenen elektronik ticaret gümrük beyannamesiyle mal ihracatı gerçekleştiren tam mükellef gerçek kişiler yararlanabilecektir.

(2) 10/3/2013 tarihli ve 28583 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gümrük Genel Tebliği (Posta ve Hızlı Kargo Taşımacılığı) (Seri No: 4) uyarınca, miktarı brüt 300 kilogramı ve değeri 15.000 Avro’yu geçmeyen mallar için dolaylı temsilci olarak yetkili kılınan Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler tarafından elektronik ticaret gümrük beyannamesi düzenlenebileceğinden, miktar veya değer itibarıyla bu sınır içerisinde yer alan malların ihracatından elde edilen kazançlar beyanname üzerinden indirim konusu yapılabilecektir.

(3) İndirim şartı olarak belirtilen işçi çalıştırma sayısının tespitinde, mükelleflerin ilgili takvim yılında aylık ya da üç aylık olarak verdikleri muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde bildirdikleri çalışan sayılarının ortalaması dikkate alınacaktır.

(4) Mezkûr bent kapsamında yapılan mal ihracatından kaynaklanan döviz cinsi hasılatların Türk lirasına çevrilmesinde, satış hasılatının fiili ihraç tarihi itibarıyla tahakkuk ettiği kabul edilerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının o gün için tespit ve ilan ettiği döviz alış kuru dikkate alınacaktır.

(5) Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler tarafından düzenlenen elektronik ticaret gümrük beyannamesiyle gerçekleştirilen mal ihracatı dışında, mükelleflerin başka şekillerde ihracat gelirlerinin olması, söz konusu indirimden yararlanmalarına engel teşkil etmeyecektir. Ancak anılan mükellefler tarafından diğer şekillerde yapılan ihracat kazançları beyanname üzerinden indirim konusu yapılamayacak olup, yalnızca Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı aracılığıyla bent kapsamında yapılan mal ihracatından elde edilen kazançlar indirime konu edilebilecektir.

Örnek 4: Tam mükellef Bay (F), büro mobilyalarının imalatı faaliyetinin yanında mobilya aksesuarlarının perakende ticareti faaliyetiyle de iştigal etmektedir. Mükellefin bu faaliyetlerine ilişkin ihracat gelirleri de bulunmaktadır. Bay (F)’nin 2021 takvim yılında elde etmiş olduğu gelirler aşağıdaki gibidir:

Bay (F), ihraç etmiş olduğu mobilya aksesuarlarını hızlı kargo taşımacılığı yapan şirket aracılığıyla büro mobilyalarını ise lojistik tırlar vasıtasıyla yurtdışındaki alıcılarına teslim etmektedir.

Buna göre Bay (F), Kanundaki diğer şartların da oluşması halinde, sadece mobilya aksesuarlarının ihracından elde ettiği kazanç için indirimden faydalanabilecek olup, lojistik tırlar vasıtasıyla yaptığı büro mobilyalarının ihracatından elde ettiği kazanç için indirimden faydalanamayacaktır. İndirim şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitinde hızlı kargo taşımacılığı yapan şirket aracılığıyla yapılan mobilya aksesuarlarından elde edilen ihracat hasılat bedeli dikkate alınacak olup, Bay (F) tarafından bu kapsamdaki ihracat faaliyetinden 900.000 TL ihracat hasılatı elde edildiğinden, ilgili dönemde mükellefin kendisinin sigortalı olması ve en az ortalama iki tam zamanlı ya da eş değer kısmi zamanlı işçi çalıştırması koşuluyla söz konusu indirimden faydalanılabilecektir.

(6) Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler tarafından düzenlenen elektronik ticaret gümrük beyannamesiyle gerçekleştirilen mal ihracatı yanında, başka şekillerde de ihracatları bulunan mükelleflerin, faaliyetlerine ilişkin hasılat, maliyet ve gider unsurlarını ayrı ayrı izlemeleri gerekmektedir. Bu mükelleflerin indirim konusu yapılabilecek ihracat faaliyetine ait hasılat, maliyet ve gider unsurlarını diğer faaliyetlerle ilişkilendirmemeleri ve kayıtlarını da bu ayrımı sağlayacak şekilde tutmaları şarttır.

(7) Mezkûr bent kapsamında belirtilen şartlar dâhilinde yapılan ihracat faaliyetleri ile bu kapsama girmeyen diğer faaliyetlerin birlikte yapılması halinde müşterek genel giderler, indirim konusu yapılabilecek ihracat faaliyetlerinden elde edilecek hasılatların toplam hasılat içindeki oranı dikkate alınarak dağıtılacaktır. İndirim kapsamında kabul edilen faaliyetler ile bu kapsamda değerlendirilmeyen faaliyetlerde müştereken kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma vasıtalarının amortismanları ise bunların her bir işte kullanıldıkları gün sayısına göre dağıtımının yapılması gerekmektedir. Hangi işte ne kadar süreyle kullanıldığı tespit edilemeyen sabit kıymetlere ilişkin amortismanlar ise, müşterek genel giderlerle birlikte dağıtıma tabi tutulacaktır.

(8) Hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler ve Posta İdaresine dolaylı temsil yetkisi verilerek yapılan mal ihracatlarına yönelik 193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesine eklenen  (16) numaralı bendin alt bentlerinde yer alan tutarlar, indirimden yararlanabilmek için bu kapsamda elde edilebilecek azami ihracat hasılatlarını göstermektedir. Bu bağlamda, bir takvim yılı içerisinde söz konusu bendin (a), (b) ve (c) alt bentlerinde yer alan hasılat tutarlarının aşılması halinde, indirimden yararlanabilmek için bir sonraki alt bentte yer alan istihdam şartlarının sağlanması gerekmektedir. Diğer taraftan, (d) alt bendinde yer alan hasılat tutarından daha fazla ihracat hasılatı elde eden mükellefler, sigortalı olma ve işçi çalıştırma şartlarını sağlasalar bile söz konusu indirimden yararlanamayacaklardır.

Örnek 5: Tam mükellef Bay (G), oltu taşından tespih ve süs eşyaları üretmekte olup, söz konusu ürünleri hem yurtiçine hem de yurtdışına satmaktadır. Mükellef yurtdışındaki alıcılara, hızlı kargo taşımacılığı yapan şirket aracılığı ile ürünlerin teslimini gerçekleştirmektedir. Mükellefin 2021 yılında söz konusu ürünlerin ihracatından elde ettiği hasılatı 3.000.000 TL’dir.

Buna göre Kanundaki diğer şartlar sağlansa dahi, bir takvim yılında hızlı kargo taşımacılığı yapan şirket tarafından düzenlenen elektronik ticaret gümrük beyannamesi aracılığıyla elde edilen ihracat hasılatı, Kanunda belirtilen ihracat hasılatının azami tutarı olan 2.400.000 TL’yi aştığından, mükellef Bay (G) söz konusu indirimden faydalanamayacaktır.

Örnek 6: Tam mükellef Bay (H), 2021 takvim yılında kendisine ait tekstil atölyesinde üretmiş olduğu bebek giyim ürünlerini, hızlı kargo taşımacılığı yapan şirket tarafından düzenlenen elektronik ticaret gümrük beyannamesiyle ihraç etmiştir. Mükellef 2021 takvim yılı içerisinde gerçekleştirilen ihracat kapsamında 1.650.000 TL hasılat elde etmiş olup, ihracat kazancı 500.000 TL’dir. İlgili takvim yılında mükellef sigortalı olup, iki tam zamanlı da işçi çalıştırmaktadır. Buna göre Bay (H) 2021 takvim yılında üç tam zamanlı işçi çalıştırmadığından söz konusu indirimden faydalanamayacaktır.

(9) Mezkûr bent kapsamında ihraç edilen malların sonradan çeşitli nedenlerle tamamen veya kısmen geri gelmesi halinde, geri gelen mallara tekabül eden tutarlar indirim konusu yapılamayacaktır.

(10) Yazılım, tasarım, mimarlık, mühendislik başta olmak üzere her türlü hizmet ihracı kapsamında elde edilen kazançlar düzenleme kapsamında yer almamaktadır.

Uygulanacak indirim oranı

MADDE 11 – (1) 193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesine eklenen (16) numaralı bent kapsamında, Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler tarafından düzenlenen elektronik ticaret gümrük beyannamesiyle gerçekleştirilen mal ihracatından kaynaklanan kazancın %50’si (bentte yer alan diğer şartlar dâhilinde) kazancın elde edildiği takvim yılına ait verilecek yıllık gelir vergisi beyannamesi üzerinden indirim konusu yapılabilecektir.

(2) Mezkûr bent kapsamında elde edilen kazançların indirim konusu yapılabilmesi için yıllık gelir vergisi beyannamesinde vergiye tabi gelirin bulunması gerekmekte olup, zarar halinde indirim söz konusu olmayacaktır. İndirim konusu yapılamayan tutarların gelecek yıllara devri mümkün değildir.

Örnek 7: Türkiye’de yerleşik Bay (I), üretmiş olduğu kalem ve anahtarlıktan oluşan set şeklindeki ürünleri hem yurtiçinde satmakta hem de yurtdışına ihraç etmektedir. Malların yurtdışındaki alıcılara teslimi, hızlı kargo taşımacılığı yapan şirket aracı kılınarak elektronik ticaret gümrük beyannamesiyle gerçekleştirilmektedir. Mükellefin 2021 takvim yılında bu ihracattan elde ettiği hasılatı 450.000 TL, ihracat kazancı ise 200.000 TL’dir.

Mükellef Bay (I) 2021 takvim yılındaki faaliyetleri nedeniyle 5.000 TL zarar beyan etmiştir.

Buna göre Bay (I), Kanunda belirtilen diğer şartları taşımış olsa bile 2021 takvim yılında zarar beyan etmesi nedeniyle söz konusu indirimden faydalanamayacaktır. Ayrıca ilgili takvim yılında faydalanılamayan indirim tutarı (200.000 x %50=100.000 TL) gelecek yıla devredilemeyecektir.

İndirimden geçici vergi dönemlerinde yararlanılması ve kur farklarının indirim tutarında dikkate alınmaması

MADDE 12 – (1) Mükellefler geçici vergi dönemlerinde de anılan indirimden faydalanabileceklerdir. İndirimden yararlanılabilmesi için Posta İdaresi ya da hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler aracılığıyla yapılan mal ihracatından elde edilen hasılatlara ve çalıştırılan işçi sayılarına ilişkin Kanunda belirtilen şartların sağlanıp sağlanmadığı her bir geçici vergi dönemi için ayrı ayrı değerlendirilecektir. Geçici vergi dönemlerinde aranılacak azami hasılat tutarı, alt bentlerde yer alan ve bir takvim yılı için belirlenen hasılat tutarlarının geçici vergi dönemine tekabül eden kısmı olacaktır.

Örnek 8: Tam mükellef Bayan (İ)’nin kendisi sigortalı olup, mükellefin 2021 takvim yılında hızlı kargo taşımacılığı aracılığıyla mal ihracatından elde ettiği hasılat tutarları ile aylık olarak verdiği muhtasar beyannamelerinde bildirimde bulunduğu işçi sayılarına ilişkin bilgiler aşağıdaki gibidir:

Yukarıdaki tabloya göre Bayan (İ)’nin birinci geçici vergi döneminde hasılatı 90.000 TL ve bu dönemde çalıştırdığı işçi sayısı ortalama 1,33 (4/3)’tür. Mükellef birinci geçici vergi döneminde (a) alt bendinde yer alan ve ilk geçici vergi dönemine tekabül eden [(400.000/(12/3))= 100.000 TL] hasılat sınırını geçmediğinden indirimden yararlanabilmesi için yalnızca kendisinin sigortalı olması yeterli olup, bu şart sağlandığından mükellef indirimden faydalanabilecektir.

İkinci geçici vergi döneminde Bayan (İ)’nin hasılatı 290.000 TL (90.000+200.000) ve bu dönemde çalıştırdığı işçi sayısı ortalama 1,66 (10/6)’dır. Mükellef ikinci geçici vergi döneminde (a) alt bendinde yer alan ve ikinci geçici vergi dönemine tekabül eden [(400.000/(12/6))= 200.000 TL] hasılat sınırını geçmiş olmakla birlikte (b) alt bendinde yer alan ve ikinci geçici vergi dönemine tekabül eden [(800.000/(12/6))=400.000 TL] hasılat sınırını geçmediğinden, Bayan (İ)’nin indirimden yararlanabilmesi için kendisinin sigortalı olması ve en az ortalama bir tam zamanlı işçi çalıştırması yeterli olup, mükellef bu şartları sağladığından indirimden faydalanabilecektir.

Üçüncü geçici vergi döneminde Bayan (İ)’nin hasılatı 790.000 TL (90.000+200.000+500.000) ve bu dönemde çalıştırdığı işçi sayısı ortalama 2 (18/9)’dir. Mükellef üçüncü geçici vergi döneminde (c) alt bendinde yer alan ve üçüncü geçici vergi dönemine tekabül eden [(1.600.000/(12/9))=1.200.000 TL] hasılat sınırını geçmediğinden, indirimden yararlanılabilmesi için mükellefin sigortalı olması ve en az ortalama iki tam zamanlı işçi çalıştırılması yeterli olup, adı geçen bu şartları sağladığından indirimden faydalanabilecektir.

Dördüncü geçici vergi döneminde Bayan (İ)’nin hasılatı 1.400.000 TL (90.000+200.000+500.000+610.000) ve bu dönemde çalıştırdığı işçi sayısı ortalama 3 (36/12)’tür. Mükellef dördüncü geçici vergi döneminde (c) alt bendinde yer alan ve dördüncü geçici vergi dönemine tekabül eden (1.600.000 TL) hasılat sınırını geçmediğinden, Bayan (İ)’nin indirimden yararlanabilmesi için kendisinin sigortalı olması ve en az ortalama iki tam zamanlı işçi çalıştırması yeterli olup, mükellef bu şartları sağladığından indirimden faydalanabilecektir.

(2) Mükellefler tarafından söz konusu kapsamda yapılan mal ihracatından kaynaklanan döviz cinsinden hasılatların fiili ihraç tarihinden ileriki bir tarihte tahsil edilmesi durumunda; tahsilatın yapıldığı tarihteki kur farkından dolayı oluşan kar veya zarar hasılat hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır.

I. GİRİŞ

7103 sayılı Kanun ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na eklenilen Geçici 30’uncu madde ile, maddenin yürürlüğe girdiği 01.05.2018 tarihinden 31.12.2019 tarihine kadar;

– Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz mükelleflerce münhasıran imalat sanayiinde kullanılmak üzere,

– 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve 6550 sayılı Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun kapsamında faaliyette bulunan mükelleflerce münhasıran Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde kullanılmak üzere,

– Yatırım teşvik belgesi (YTB) kapsamında iktisap edilen yeni makine ve teçhizat için,

uygulanacak amortisman oran ve süreleri, Hazine Ve Maliye Bakanlığınca aynı Kanun’un 315’ inci maddesine göre tespit ve ilan edilen faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle, daha kısa sürede itfa etme imkanı sağlanmıştır.

Bu defa; 7338 sayılı Kanun ile yukarıda belirtilen geçici maddeye yapılan ekleme ile, bu değişikliğin yürürlüğe girdiği 26.10.2021 tarihinden 31.12.2023 tarihine kadar, aynı şartlar dahilinde alınacak yeni makine ve teçhizatlarda da bu avantajlı amortisman uygulamasından yararlanılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Yazımızda; belirtilen şartlar dahilinde 26.10.2021 – 31.12.2023 tarihleri arasında alınacak yeni makine ve teçhizatlarda, tercih edilmesi halinde, ayrılabilecek avantajlı amortisman uygulamasının usul ve esaslarına değinilecektir.

II. UYGULAMA KAPSAMINDA OLAN MAKİNE VE TEÇHİZATLAR

213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesi uygulaması bakımından makine ve teçhizat, amortismana tabi iktisadi kıymet niteliği taşıyan ve mal/hizmet üretimi ile Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde kullanılan her türlü makine ve cihazlar ile bunların eklentileri ve bu amaçla kullanılan taşıma gereçlerini (konveyör, forklift vb.) ifade etmektedir.

Yatırım teşvik belgesi kapsamında iktisap edilen makine ve teçhizatlar bakımından, iktisap edilen kıymetin uygulamadan yararlanabilmesi için, öncelikle yatırım teşvik belgesi eki listede yer alması ve makine-teçhizat niteliğinde olması gerekmektedir. Yatırım teşvik belgesinin düzenlenmesinden önce iktisap edilen makine ve teçhizatlar bakımından uygulamadan yararlanılması mümkün değildir. Yatırım teşvik belgesinde yer almasına karşın Ekonomi Bakanlığı tarafından verilen izin ile devir, satış veya ihraç işlemine konu edilen makine ve teçhizatlar için daha önce bu uygulama kapsamında ayrılmış amortisman tutarları için herhangi bir düzeltme işlemi yapılmaz. Yatırım teşvik belgesinin iptal edilmesi durumunda, iptale konu belgeye dayanılarak iktisap edilen makine ve teçhizat için bu uygulama kapsamında işlem tesis edilemez.

213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesinden, gelir/kurumlar vergisi mükellefleri;

– 6948 sayılı Kanuna göre sanayi sicil belgesini haiz olanlar, münhasıran imalat faaliyetinde kullanmak üzere,

– 4691 sayılı Kanun, 5746 sayılı Kanun ve 6550 sayılı Kanun kapsamında faaliyette bulunanlar, münhasıran Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde kullanmak üzere,

– Yatırım teşvik belgesini haiz olanlar, haiz oldukları yatırım teşvik belgesi kapsamında katma değer vergisinden müstesna olarak iktisap edecekleri yeni makine ve teçhizat için yararlanabilecektir.

– Sanayi sicil belgesini haiz olanlar, kapsamı 5/5/2018 tarihli ve 30412 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2018/11674 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen makine ve teçhizat için Geçici 30’uncu madde uygulamasından yararlanabilecek olup, makine ve teçhizatın iktisap edildiği tarih itibarıyla sanayi sicil belgesini haiz olunması gerekmektedir.

AVANTAJLI AMORTİSMAN UYGULAMASINDAN YARARLANABİLECEK MÜKELLEF VE KANUNİ DAYANAĞI UYGULAMADAN YARARLANILABİLECEK MAKİNE VE TEÇHİZATIN TÜRÜ UYGULAMADAN YARARLANILABİLECEK MAKİNE VE TEÇHİZATIN SATIN ALMA TARİHİ UYGULANACAK AMORTİSMAN SÜRESİ VE ORANI
Geçici 30’uncu Maddeye Göre 7338 Sayılı Kanun İle Geçici 30’uncu Maddeye Eklenilen Fıkra Hükmüne Göre
Sanayi Sicili Kanununa Göre Makine Ve Teçhizatın Alındığı Tarih İtibariyle “Sanayi Sicil Belgesine” Haiz Mükellefler Münhasıran İmalat Sanayiinde Kullanılmak Üzere Alınan Makine Ve Teçhizatlar İçin (2018/11674 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen makine ve teçhizatlar) 01.05.2018 – 31.12.2019 Tarihleri Arasında Alınan Makine Ve Teçhizatlar 26.10.2021-31.12.2023 Tarihleri Arasında Alınan Makine Ve Teçhizatlar Faydalı Ömür Süresinin Yarısı Dikkate Alınacak. Faydalı Ömür Süresinin Küsuratlı Çıkması Halinde, Bir Üst Tam Sayıya Tamamlanarak, Amortisman Oran Ve Süresi Tespit Edilecek. Belirlenen Oran Ve Süreler Sonradan Değiştirilemez.
4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Kapsamında Ar-Ge, Yenilik Ve Tasarım Faaliyetlerinde Kullanılmak Üzere Alınan Makine Ve Teçhizatlar İçin
5746 Sayılı Araştırma, Geliştirme Ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Kapsamında
6550 Sayılı Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun Kapsamında
Yatırım Teşvik Belgesi (YTB) Kapsamında İktisap Edilen YTB Kapsamında KDV İstisnası Uygulanan Makine Ve Teçhizatlar İçin

Aşağıda sayılan iktisadi kıymetler Geçici 30 uncu madde kapsamında değerlendirilmez.

– Sarf malzemeleri ve yedek parçalar,

– Üretimde doğrudan ve zorunlu olarak kullanılanlar dışındaki masa, sandalye, koltuk, dolap, mefruşat gibi demirbaşlar,

– Otomobil, panel, arazi taşıtı, otobüs, minibüs, kamyonet, kamyon, treyler ve çekici gibi taşıt araçları (yüklü ağırlığı 45 tonu geçen offroadtruck tipi kamyonlar ile karayoluna çıkması mümkün olmayan kaya tipi damperli kamyonlar, madencilikte kullanılan damperli kamyonlar, mikserli kamyonlar (beton pompası, silobas vb. monteli olanlar dahil), frigorifik kamyonlar, semi veya frigorifik treylerler, forkliftler, iş makineleri, vinçler, tarım makineleri ve benzerleri, hastane yatırımlarına ilişkin iktisap edilen ambulanslar, yalnızca havaalanlarında yolcuları terminalden uçağa ve uçaktan terminale taşımak için kullanılan ve trafiğe çıkmayan apron otobüsleri hariç).

III. UYGULAMANIN SÜRESİ

– 213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesi ile getirilen uygulamadan madde kapsamına giren mükelleflerce, maddenin yürürlük tarihi olan 1 Mayıs 2018 tarihinden itibaren 31 Aralık 2019 tarihine kadar iktisap edilen yeni makine ve teçhizat için, ilk kez amortisman ayrılacağı hesap döneminden itibaren tercihen bu yöntemi seçenler, amortisman ayırma işlemi sonuçlanıncaya kadar faydalanmaya devam edeceklerdir.

– Madde kapsamındaki bir makine – teçhizat için ilk kez ayrılan amortismanın genel esaslara göre olması, diğer bir ifade ile bu uygulamadan yararlanma tercihinde bulunulmaması halinde, izleyen dönemlerde mezkûr madde uygulamasından yararlanılabilmesi mümkün olmayacaktır.

– 7338 sayılı Kanun ile geçici maddeye yapılan ekleme sonucunda, bu değişikliğin yürürlüğe girdiği 10.2021 tarihinden 31.12.2023 tarihine kadar, aynı şartlar dahilinde alınacak yeni makine ve teçhizatlarda da bu avantajlı amortisman uygulamasından yararlanılabilecektir.

– Kapsama giren makine ve teçhizatlar için amortisman ayırma işlemi sonuçlanıncaya kadar, bir süre kısıtlaması olmaksızın aynı şekilde amortisman ayrılabilecektir.

– Yukarıda belirtilen tarih aralıkları haricinde alınan makine ve teçhizatlar için, belirtilen diğer şartlar taşınsa dahi bu uygulamadan yararlanılamaz.

IV. LİSTELERDE YER ALMAYAN MAKİNE VE TEÇHİZATLARIN DURUMU

– 213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesi kapsamında iktisap edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlerin 333 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin ekinde bulunan listedeki herhangi bir sınıflamada yer almaması durumunda; iktisadi kıymetlere uygulanacak amortisman oranları, mükelleflerin müracaatları üzerine Bakanlık tarafından belirlenerek, kapsama gider iktisadi kıymetler için de avantajlı amortisman uygulamasından faydalanılması mümkün bulunmaktadır.

V. AMORTİSMAN ORANI VE SÜRESİNİN TESPİTİ

– 213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesiyle, madde kapsamına giren mükelleflerce maddede belirtilen şartlar kapsamında iktisap edilen yeni makine ve teçhizat için uygulanacak amortisman oran ve sürelerinin, Maliye Bakanlığınca 213 sayılı Kanunun 315’inci maddesine göre tespit ve ilan edilen faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle hesaplanabilmesine olanak sağlanmış olup, bu şekilde yapılacak hesaplamada faydalı ömür süresinin küsuratlı çıkması halinde, çıkan rakam bir üst tam sayıya tamamlanmak suretiyle ilgili kıymetlere uygulanacak amortisman oran ve süreleri belirlenecektir.

– Yukarıda belirtildiği şekilde belirlenmiş olan oran ve sürelerin izleyen yıllarda değiştirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

– 10.2021-31.12.2023 tarihleri arasında alınacak yeni makine ve teçhizatlara uygulanmak üzere, amortismanın faydalı ömür süresinin yarısı dikkate alınarak ayrılmaya başlanılması halinde, amortisman ayırma işlemi sonuçlanıncaya kadar bu şekilde avantajlı amortisman ayrılabilecektir.

– İlk amortisman ayırma işleminde bu yöntemin kullanılmaması halinde, sonradan bu yönteme geçilemeyeceği gibi, belirlenen oran ve süreler de sonradan değiştirilemeyecektir.

– 213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesi kapsamında iktisap edilen bir iktisadi kıymetin faydalı ömrünün Maliye Bakanlığınca iki yıl olarak belirlenmiş olması durumunda mükelleflerce söz konusu iktisadi kıymet değeri amortismana tabi tutulmayarak doğrudan gider yazılabilecektir.

VI. NORMAL VEYA AZALAN BAKİYELER YÖNTEMİNE GÖRE AVANTAJLI AMORTİSMAN AYRILMASI

213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesi ile getirilen uygulamadan faydalanacak makine ve teçhizat için, bilanço esasına göre defter tutan mükellefler tarafından normal veya azalan bakiyeler usulü ile amortisman usullerinden biri seçilerek, amortisman ayırma hakkına sahip diğer mükelleflerce de normal amortisman yöntemine göre amortisman ayrılabilecektir.

Örnek: Yatırım teşvik belgesi sahibi (A) A.Ş. 29.10.2021 tarihinde 30.000 TL ye (katma değer vergisinden müstesna olarak) yatırım teşvik belgesi kapsamında cam ürünleri imalatında kullanılan yeni bir makine satın almış olup, söz konusu makinenin faydalı ömrü 333 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği eki amortisman listesinde 5 yıl olarak belirlenmiştir.

Mükellefin 213 sayılı Kanunun Geçici 30’uncu maddesi ile getirilen uygulamadan faydalanmak istemesi durumunda söz konusu iktisadi kıymetin faydalı ömrü (5/2 =) 2,5 yıl olarak hesaplanacak, sürenin küsuratlı çıkması nedeniyle 2,5 sayısı bir üst tam sayıya tamamlanmak suretiyle faydalı ömür 3 yıl olarak belirlenecektir.

a) Mükellefin Normal Amortisman Usulünü Seçmesi:

Amortisman oranı: 1/3 = %33,33

Yıllık amortisman tutarı: 30.000 x %33,33 = 10.000

Normal Amortisman Yöntemine Göre Yıllık Amortisman Tablosu
Yıllar Amortismana Esas Değer (TL) Amortisman Oranı  (%) İlgili Yılda Ayrılacak Amortisman Tutarı (TL)
2021 30.000 33,33 10.000
2022 30.000 33,33 10.000
2023 30.000 33,33 10.000

b) Mükellefin Azalan Bakiyeler Usulünü Seçmesi:

Amortisman oranı: 1/3 = %33,33 x 2 = %66,66 (Azalan bakiyeler usulünde uygulanacak amortisman oranı 213 sayılı Kanunun mükerrer 315’inci maddesi uyarınca %50 oranını geçemeyeceği için amortisman oranının %50 olarak uygulanması gerekmektedir)

Azalan Bakiyeler Yöntemine Göre Yıllık Amortisman Tablosu
 

Yıllar

Amortismana Esas Değer (TL) Amortisman Oranı  (%) İlgili Yılda Ayrılacak Amortisman Tutarı (TL)
2021 30.000 50 15.000
2022 15.000 50 7.500
2023 7.500 7.500

26.10.2021-31.12.2023 tarihleri arasında alınacak makine ve teçhizatlara aynı şekilde amortisman ayrılabilecektir.

VII. SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER

Yukarıda yapılan açıklamalara göre, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin, belirlenen şartlar dahilinde 26.10.2021 tarihinden 31.12.2023 tarihine kadar, alacakları makine ve teçhizatlarda, istenilmesi halinde makine ve teçhizatın satın alındığı yıldan itibaren başlanılmak üzere, Bakanlık tarafından ilan edilen faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınarak, avantajlı amortisman ayırmak suretiyle normal süresinden daha önce itfa etmeleri mümkün hale getirilmiştir.

Tercihe bağlı olarak seçilecek bu yöntemin, makine ve teçhizatın iktisap edildiği ilk yılda uygulanmaya başlanılarak, amortisman ayırma işlemi sonuçlanıncaya kadar değiştirilemeyecek olması ve başta bu yöntemi seçmeyenlerin sonraki yıllarda bu yönteme dönmelerinin mümkün olmadığı hususunun unutulmaması gerekmektedir.

Hamza ERTEKİN
E.Vergi Dairesi Müdür Yrd.
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2021/12/06/avantajli-amortisman-ayrilabilecek-yeni-makine-ve-techizatlar/

KAYNAKÇA

– 213 sayılı Vergi Usul Kanunu,

– 7103 sayılı Kanun,

– 7338 sayılı Kanun,

– 2018/11674 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı

– 497 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği,

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • DEVAMSIZLIK NEDENİYLE FESİHTE, İŞÇİNİN İŞ AKDİ FESİH TARİHİ NE OLMALI? İş Kanunu 25/II-g maddesinde işçinin işverenden izin almaksızın kanunda belirtilen…
  • 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Enflasyon Muhasebesi İle İlgili  Bilanço Dipnot Bilgileri Enflasyon Muhasebesi ile ilgili 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Bilanço…
  • DEVAMSIZLIK SAATLERİNİN TOPLANMASI VE HAKLI FESİH Çalışan ve işveren ilişkisi iş akdinin feshine kadar devam eder,…
Top