Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

26/10/2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7338 sayılı “Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Gelir ve Kurumlar Vergisi’ne yönelik olarak yapılan düzenlemeler 11 Kasım 2021 tarihli DÜNYA Gazetesi’nde yayımlanan yazımızda açıklanmıştı. Bu yazımızda ise Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) yapılan bazı önemli değişiklikler ele alınmış olup, anılan önemli düzenlemeleri aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:

  • Gider pusulasına ilişkin düzenleme:

Vergi Usul Kanun’un 234’üncü maddesinde yer alan hükmün önceki hali uyarınca, gider pusulası;

- birinci ve ikinci sınıf tüccarların,

- kazancı basit usulde tespit edilenler ile

- defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve

- çiftçilerin,

vergiden muaf esnafa (ki, vergiden muaf esnafın kimler olduğu Gelir Vergisi Kanunun 9. maddesinde tek tek sayılmıştır); yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim etmek zorunda oldukları belgedir.

1 Kasım 2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 7338 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerle gider pusulasının düzenlenme zorunluluğunun kapsamı genişletilmiş ve yukarıda sayılan kişilerin, sadece vergiden muaf esnafa değil, Vergi Usul Kanunu’nda sayılan belgeleri düzenleme zorunluluğunda bulunmayanların tümüne yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları mallar (gerçek usulde vergilendirilmeyen çiftçilerden satın aldıkları mallar hariç) için işi yapana veya malı satana imza ettirecekleri gider pusulası düzenlemek zorunda oldukları belirtilmiştir.

Keza, maddeye ilave edilen hüküm uyarınca, gider pusulası, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenecektir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen gider pusulası hiç düzenlenmemiş sayılacaktır.

Ancak, işin mahiyeti, emtianın cins ve nev'i ile miktar ve bedelini ve iş ücretini ve işi yaptıran ile yapanın veya emtiayı satın alan ile satanın adlarıyla soyadlarını -Tüzel kişilerde unvanlarını- ve adreslerini ve tarihi bilgilerini ihtiva etmeleri kaydıyla bu 7 günlük süre dâhilinde satıcıya;

a)- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda tanımlanan banka,

- 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun kapsamında yetkilendirilmiş ödeme kuruluşları veya

- 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu’na göre kurulan Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi

aracılığıyla ödenmesi halinde, bu kurumlarca düzenlenen belgeler,

  1. b) 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında satın alınan malların gider pusulası düzenlemek zorunda olanlara iade edilmesinde iade edilecek tutarların, (a) bendinde yer alan kurumlar aracılığıyla iadesinde bu kurumlarca düzenlenen belgeler,
  2. c) Vergi Usul Kanuna göre belge düzenleme zorunluluğu bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarının, tabi oldukları ilgili mevzuat dâhilinde, yaptıkları işler veya sattıkları mallar için düzenledikleri belgeler,

gider pusulası yerine geçecektir. 

  • Amortismanlarla İlgili Düzenlemeler: 

  • Günlük amortisman ayrılabilmesi

 7338 sayılı Kanunla Vergi Usul Kanununun 320. maddesinde yapılan değişiklikle; kıst amortismana tabi binek otomobiller hariç olmak üzere, maddenin yürürlüğe girdiği 26 Ekim 2021 tarihinden itibaren işletme aktifine yeni kaydedilecek amortismana tabi iktisadi kıymetler için mükellefler, dilerlerse, anılan kıymetlerin kullanıma hazır oldukları tarihte başlayıp ve her bir hesap dönemi için kıymetin aktifte kaldığı süre kadar günlük esasa göre amortisman ayırabileceklerdir. Sürenin gün olarak hesaplanmasında Hazine ve Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilen faydalı ömür süreleri üçyüzaltmışbeş ile çarpılarak bulunacak gün sayısı dikkate alınarak işlem yapılacaktır. 

  • Amortisman süresinin daha uzun belirlenebilmesi

Yapılan değişiklik uyarınca;  mükellefler, Hazine ve Maliye Bakanlığının iktisadi kıymetler için tespit ve ilan ettiği faydalı ömürlerden kısa olmamak üzere amortisman süresini, her yıl için aynı nispet olmak kaydıyla, belirlemekte serbesttir. Ancak belirlenecek bu süre Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen sürenin iki katını ve elli yılı aşamayacaktır. Mükellefler bu tercihlerini iktisadi kıymetin envantere alındığı geçici vergi dönemi sonu itibarıyla kullanacaklardır. Bu şekilde belirlenen amortisman süresi ve oranı izleyen dönemlerde değiştirilemeyecektir.

Önceki düzenlemeye göre amortisman ayrılan iktisadi kıymetler için ise, süre uzatımı yapılamayacak ve aynı uygulama sürdürülecektir. 

  • Yeni makine teçhizat alımında amortisman uygulaması

 17 Mayıs 2018 tarihli DÜNYA Gazetesi’nde yayımlanan  “Teşvik Belgesiz Makina ve Teçhizat Alımlarında KDV İstisnası ve Amortisman Teşviki” başlıklı yazımızda açıklandığı üzere; 7103 sayılı Kanun ile 01.05.2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, Katma Değer Vergisi Kanunu^’na eklenen Geçici 39. ve Vergi Usul Kanunu’na eklenen Geçici 30. madde hükümleri ile teşvik belgesi alınmaksızın bazı makina ve teçhizat alımlarında katma değer vergisi istisnası uygulanması ve alınacak makine ve teçhizat için uygulanacak amortismanın normal sürenin yarısı kadar zamanda ayrılmasına imkan tanınmıştı.

24 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7201 sayılı Kanun’n 8’inci maddesi ile; 3065 sayılı Kanun’un geçici 39’uncu maddesinde yer alan ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’na göre sanayi sicil belgesini haiz KDV mükelleflerine münhasıran imalat sanayiinde kullanılmak üzere yapılan yeni makina ve teçhizatın teslimlerinde uygulanan KDV istisnasının süresi 31/12/2022 tarihine kadar uzatılmıştı. Ancak, anılan yasal düzenlemede, amortismanla ilgili süre uzatımı yapılmamıştı. Bu kez, Vergi usul Kanun’un geçici 30. maddesinde yapılan düzenleme ile 26 Ekim 2021 tarihinden 31.12.2023 tarihine kadar bu madde kapsamında iktisap edilecek yeni makine ve teçhizatlar için de uygulanacak amortismanın normal sürenin yarısı kadar zamanda ayrılmasına imkan tanınmıştır. 

  • Sürekli Yeniden Değerleme İmkanı (ve Enflasyon Muhasebesi):

Bilindiği üzere; Vergi Usul Kanunu’nun “Enflasyon Düzeltmesi ve Yeniden Değerleme Oranı” başlığı altında yer alan mükerrer 298. maddesinde enflasyon düzeltmesine ve yeniden değerleme oranının tespitine ilişkin hükümler yer almış olup, anılan düzenleme uyarınca, son 3 hesap döneminde TEFE(Yİ-ÜFE)’deki artışın % l00’den ve içinde bulunulan hesap döneminde % l0’dan fazla olması halinde, cari dönem sonu itibariyle mali tabloların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması gerekmekteydi. En son enflasyon düzeltmesi de 31.12.2004 tarihinde sona eren hesap dönemlerine ilişkin bilançolar üzerinden yapılmıştı.

7338 sayılı Kanunun 31. maddesiyle Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298’inci maddesine eklenen (ç) fıkrası ile; enflasyon düzeltmesi yapma şartlarının gerçekleşmediği hesap dönemlerinin sonu itibarıyla, bilançolara dahil bulunan amortismana tabi iktisadi kıymetlerin (bu niteliklerini korudukları müddetçe sat-kirala-geri al işlemine veya kira sertifikası ihracına konu edilenler hariç) ve bunlar üzerinden ayrılmış olup bilançoların pasifinde gösterilen amortismanların anılan maddede belirtilen şartlar doğrultusunda yeniden değerlenebilmesine imkân tanınmaktadır. Anılan düzenlemeler 01.01.2022 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olup, o tarihten itibaren bu imkan kullanılabilecektir.

(28 Ekim 2021 tarihli DÜNYA Gazetesi'nde yayımlanan “Sürekli Yeniden Değerleme İmkanı” başlıklı yazımızda 01.01.2022 tarihinden sonraki gerek cari dönemde, gerekse ilk kez yeniden değerleme yapacakları hesap döneminden önceki hesap döneminin sonu itibarıyla yapılabilecek yeniden değerleme uygulaması ayrıntılı olarak açıklanmış olup, anılan yazımıza bakılabilir.)

Önemli NOT : Öte yandan, 2021 yılı Kasım ayı itibariyle, TEFE (Yİ-ÜFE) endeksindeki son üç hesap dönemine ilişkin artış %100’ü ve cari yıl 2021’de %10’u aşmış durumdadır. 2021 Aralık ayı itibariyle de bu durumun tersine dönmesi beklenmemektedir. Dolayısıyla, yasal bir değişiklik yapılmadığı takdirde, 2021 yılı sonu mali tablolarında enflasyon düzeltmesi yapmak gerekecektir. Enflasyon düzeltmesi yapıldığı takdirde, takip eden hesap döneminden itibaren amortismanlar ve itfa paylarıdüzeltilmiş değerler üzerinden hesaplanır. Enflasyon düzenlemesi nedeniyle doğacak değer artış tutarları üzerinden, şartlara uyulduğu sürece, vergi ödenmesi söz konusu değildir.

Öte yandan, 10 Haziran 2021 tarihli DÜNYA Gazetesi’nde yayımlanan “Yeni Af Kanunuyla Tanınan Yeniden Değerleme İmkanı” başlıklı yazımızda açıkladığımız üzere; 7326 sayılı Kanunun 11. maddesiyle Vergi Usul Kanunu’nun geçici 31. maddesine ilave hüküm eklenmiş ve gerek taşınmazlar için gerekse diğer amortismana tabi iktisadi kıymetler için, Yeniden değerleme neticesinde pasifte özel bir fon hesabında gösterilen değer artışı tutarı üzerinden %2 oranında vergi ödenmek şartıyla yeniden değerleme yapılması olanağı tanınmıştı. Bu kapsamda yeniden değerleme 31/12/2021 tarihine kadar yapılabilecek olup, bu düzenlemeden yararlanılıp yararlanmamaya karar verilirken, 31.12.2021 tarihinde sona eren hesap dönemine ilişkin mali tabloların enflasyon düzeltmesine tabi tutulabilecek olması da göz önünde bulundurulmalıdır.

  • Şüpheli alacaklara ilişkin düzenleme:

Vergi Usul Kanunu’nun 323.maddesi hükmü uyarınca; ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile

- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar,

şüpheli alacak sayılmaktadır. Dava ve icra takibine değmeyecek alacakların tutarının ne olduğu belli değilken, uygulamaya açıklık getirmek amacıyla, 26 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme ile üst sınır belirlenmiştir. Buna göre; 2021 yılı için; yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan 3.000 TL’yi aşmayan küçük alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecektir.

Keza aynı tarihte yürürlüğe giren ilave düzenleme uyarınca;  işletme hesabına göre defter tutan mükelleflerin de bu uygulamadan yararlanması sağlanmaktadır. Buna göre; söz konusu mükellefler şüpheli alacaklarını defterlerinin gider kısmına kaydederek karşılık ayırabilmiş olacaklar ve bunlardan sonradan tahsil edilen miktarları ise tahsil edildikleri dönemde defterlerinin gelir kısmına, hangi alacaklara ait olduğunu gösterecek şekilde kaydedeceklerdir. 

  • Yenileme Fonuna İlişkin Düzenlemeler:

 Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satılması halinde, satıştan doğacak kazanç, Vergi Usul Kanunu’nun 328. maddesi hükmü uyarınca, satılan iktisadi kıymetin yenilenmesinde kullanılmak üzere pasifte geçici bir hesapta “Yenileme Fonu” olarak ayrılabiliyor ve yeni alınacak iktisadi kıymetin amortismanları bu yenileme fonundan karşılanıyor ve 3 yıllık süre zarfında Yenileme Fonunda amortismanlara ayrılan tutarlardan sonra hala bir değer kalmışsa bu tutar 3. Yılın sonunda vergilenecek kara ekleniyordu. 3 yıllık sürenin başlangıcı Mali İdarece, iktisadi kıymetin satışının yapıldığı yıldan başlatılıyordu. Yargı da ise çoğunlukla, bu sürenin başlangıcının iktisadi kıymetin satıldığı yılı izleyen yıldan başlaması kararları veriliyordu. Yapılan ve 26 Ekim 2021 tarihinden itibaren yürürlüğe giren düzenleme ile yargı kararlarına uyulmuş ve 3 yıllık sürenin iktisadi kıymetin satıldığı yılı izleyen yıldan başladığı hüküm altına alınmıştır. Akif Akarca/Dr. Mehmet Şafak

https://www.dunya.com/kose-yazisi/7338-sayili-kanunla-vergi-usul-kanununda-yapilan-bazi-onemli-duzenlemeler/642231

9/12/2021 tarihli ve 31684 sayılı Resmi Gazete’de “2022 Yılında Motorlu Taşıtlar Vergisi Tutarlarına Uygulanacak Yeniden Değerleme Oranının Belirlenmesine İlişkin Karar (Karar Sayısı: 4892)” yayımlandı.

Motorlu taşıtlat vergisi kanunu uyarınca, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda uygulanan taşıt değerleri ve vergi miktarları o yıl için tespit ve ilan olunan yeniden değerleme oranında artırılmaktadır.

Yeniden değerleme oranı ise 2021 yılı için %36,20 (otuz altı virgül yirmi) olarak tespit edilmişti. 

Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı, (1) yeniden değerleme oranının %50 fazlasını geçmemek, %20'sinden az olmamak üzere yeni oranlar tespit etmeye, (2) taşıt değerlerini ayrı ayrı veya birlikte yeniden belirlemeye, (3) EURO normlarını sağlayan katalitik konvertör sistemi ile teçhiz edilmiş taşıtlarda tespit edilen bu oranı veya vergi miktarlarını % 50 nispetine kadar indirmeye yetkili kılınmıştır.

Bu Karar ile Cumhurbaşkanı söz konusu yetkisini kullanarak, 2022 yılında uygulanacak MTV tutarlarını %36,20 yerine %25 oranında artırılmasını kararlaştırmıştır.

1/1/2022 tarihinden itibaren uygulanacak motorlu taşıtlar vergisi tutarları Hazine ve Maliye Bakanlığınca yayımlanacak tebliğ ile tespit ve ilan edilecektir.

Diğer taraftan, %25 oranı dikkate alındığında 2022 yılında uygulanacak bazı MTV tutarlarının aşağıdaki şekilde olması beklenmektedir.

1.1.2018 tarihinden itibaren kayıt ve tescil edilen bazı taşıtlar için;

Motor Silindir Hacmi (cm³)

Taşıt Değeri (TL)

Satır Numarası

Taşıtların Yaşları ile Ödenecek Yıllık Vergi Tutarı (TL)

1 - 3 yaş

4 - 6 yaş

7 - 11 yaş

12 - 15 yaş

16 ve yukarı yaş

1- Otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri

1300 cm³ ve aşağısı

70.625’i aşmayanlar

1

1.314

916,25

512,5

386,25

136,25

70.625’i aşıp 123.750’i aşmayanlar

2

1.444

1007,5

562,5

426,25

150

123.750’yi aşanlar

3

1.576

1098,75

615

465

162,5

1301 - 1600 cm³ e kadar

70.625’i aşmayanlar

4

2.288

1.715

995

703,75

270

70.625’i aşıp 123.750’i aşmayanlar

5

2.518

1.888

1095

771,25

295

123.750’yi aşanlar

6

2.746

2.059

1192,5

842,5

322,5

1601 - 1800 cm³ e kadar

177.000’i aşmayanlar

7

4.445

3.476

2.044

1247,5

483,75

177.000’I aşanlar

8

4.851

3.790

2.233

1.363

527,5

1801 - 2000 cm³ e kadar

177.000’i aşmayanlar

9

7.004

5.394

3.170

1.888

742,5

177.000’I aşanlar

10

7.641

5.886

3.459

2.059

810

2001 - 2500 cm³ e kadar

221.000'i aşmayanlar

11

10.506

7.628

4.765

2.846

1126,25

221.000'I aşanlar

12

11.463

8.320

5.198

3.106

1228,75

2501 - 3000 cm³ e kadar

442.375'i aşmayanlar

13

14.649

12.745

7.961

4.283

1.570

442.375'i aşanlar

14

15.983

13.903

8.686

4.673

1.714

3001 - 3500 cm³ e kadar

442.375'i aşmayanlar

15

22.310

20.075

12.093

6.036

2.211

442.375'i aşanlar

16

24.340

21.899

13.191

6.584

2.415

3501 - 4000 cm³ e kadar

708.000’i aşmayanlar

17

35.079

30.291

17.839

7.961

3.170

708.000’i aşanlar

18

38.270

33.044

19.464

8.686

3.459

4001 cm³ ve yukarısı

840.750'yi aşmayanlar

19

57.415

43.054

25.499

11.460

4.445

840.750'yi aşanlar

20

62.634

46.969

27.818

12.501

4.851

 

Taşıtların Yaşları ile Ödenecek Yıllık Vergi Tutarı (TL)

1 - 3 yaş

4 - 6 yaş

7 - 11 yaş

12 - 15 yaş

16 ve yukarı yaş

2- Motosikletler

  100 - 250 cm3’e kadar

245

183,75

135

83,75

32,5

  251 - 650 cm3’e kadar

506,25

383,75

245

135

83,75

  651 - 1200  cm3’e kadar

1.306

776,25

383,75

245

135

  1201 cm3 ve yukarısı

3.169

2.094

1.306

1037,5

506,25

31/12/2017 tarihinden (bu tarih dahil) önce kayıt ve tescil edilen bazı taşıtlar için;

Motor Silindir Hacmi (cm³)

Taşıtların Yaşları ile Ödenecek Yıllık Vergi Tutarı (TL)

1-3 yaş

4-6 yaş

7-11 yaş

12-15 yaş

16 ve yukarı yaş

Otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri

1300 cm³ ve aşağısı

1.314

916,25

512,5

386,25

136,25

1301-1600 cm³ e kadar

2.288

1.715

995

703,75

270

1601-1800 cm³ e kadar

4.043

3.158

1.860

1132,5

438,75

1801-2000 cm³ e kadar

6.369

4.904

2.883

1.715

676,25

2001-2500 cm³ e kadar

9.550

6.934

4.333

2.588

1023,75

2501-3000 cm³ e kadar

13.319

11.585

7.238

3.891

1.429

3001-3500 cm³ e kadar

20.283

18.250

10.993

5.486

2.013

3501-4000 cm³ e kadar

31.891

27.538

16.218

7.238

2.883

4001 cm³ ve yukarısı

52.195

39.140

23.180

10.416

4.043

09 Aralık 2021 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31684

Karar Sayısı: 4892

2022 yılında motorlu taşıtlar vergisi tutarlarına uygulanacak yeniden değerleme oranının belirlenmesine ilişkin ekli Kararın yürürlüğe konulmasına, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesi gereğince karar verilmiştir.

8 Aralık 2021

Recep Tayyip ERDOĞAN

CUMHURBAŞKANI

8/12/2021 TARİHLİ VE 4892 SAYILI CUMHURBAŞKANI KARARININ EKİ KARAR

MADDE 1– (1) 2021 yılı için tespit edilen yeniden değerleme oranı, 18/2/1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinde yer alan (I) sayılı tarife, 6 ncı maddesinde yer alan (II) ve (IV) sayılı tarifeler ve geçici 8 inci maddesinde yer alan (I/A) sayılı tarifede bulunan taşıtlar için, 2022 yılında motorlu taşıtlar vergisi tutarlarına uygulanmak üzere % 25 olarak belirlenmiştir.

MADDE 2– (1) Bu Karar, 1/1/2022 tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3– (1) Bu Karar hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.

 

Tablo, verginet.net

 

 

Danıştay 9. Daire

Tarih : 17.09.2020

Esas No : 2019/274

Karar No : 2020/3808

VUK Md. 107/A

VERGİ İNCELEME RAPORUNUN ELEKTRONİK ORTAMDA TEBLİĞİ

Davaya konu vergi ve ceza ihbarnameleri ile dayanağı vergi inceleme raporunun, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 107/A maddesi uyarınca elektronik ortamda usulüne uygun tebliğ edilmesine karşın, tebliğ tarihinden itibaren başlayan yasal dava açma süresinde açılmayan davanın süreaşımı nedeniyle esasının incelenemeyeceği hk.

İstemin Konusu: Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. Vergi Dava Dairesi’nin kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı adına düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2013/Ocak-Aralık dönemleri için re’sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istenilmektedir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Vergi Mahkemesinin kararıyla; davacıya dava konusu vergi ve ceza ihbarnameleri ile dayanağı vergi inceleme raporunun elektronik ortamda usulüne uygun tebliğ edildiği, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 107/A maddesi uyarınca tebligatın muhatabın adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağı hükmüne istinaden tebliğ tarihi olan 03.11.2016 tarihinden itibaren otuz günlük yasal dava açma süresinin son günü 05.12.2016 tarihine kadar açılması gerekirken bu süre geçirildikten sonra 20.04.2018 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle dava süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti: İstinaf başvurusuna konu Vergi Mahkemesi kararının usul ve Yasa’ya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusu reddedilmiştir.

Temyiz Edenin İddiaları: e-Tebliğ yoluyla tarafına tebliğ edilen belgeler arasında dava konusu cezalı tarhiyatın dayanağı olan vergi tekniği raporu bulunmadığından tebliğin usule aykırı olduğu, usulsüz tebliğ nedeniyle dava açma süresinin başlamayacağı, hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunun varsayıma, yoruma ve eksik incelemeye dayandığı iddialarıyla kararın bozulması istenilmektedir.

Karşı Tarafın Savunması: Savunma verilmemiştir.

Karar: Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; davacının temyiz isteminin reddine, davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Vergi Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. Vergi Dava Dairesinin kararının onanmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. Vergi Dava Dairesi’ne gönderilmesini teminen dosyanın Vergi Mahkemesine gönderilmesine, kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.

Danıştay 4. Daire

Tarih : 17.09.2020

Esas No : 2020/603

Karar No : 2020/3044

KVK Md. 1, 2

KDVK Md. 1

FATURA DÜZENLENDİĞİNE VE KATMA DEĞER VERGİSİNİN ÖDENDİĞİNE İLİŞKİN İBRAZ KÜLFETİ

Davacı derneğin iktisadi işletmesinin fatura düzenlediği ve katma değer vergisini beyan ederek ödediğine ilişkin ibraz ettiği belgelerin aksini gösteren bir belge idarece sunulmadığından mahkeme kararının redde ilişkin kısmında isabet bulunmadığı hk.

İstemin Konusu: Vergi Mahkemesinin kararının temyizen incelenerek taraflarca aleyhlerine olan hüküm fıkralarının bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı adına, Ankara Şubesinin bazı faaliyetlerinin vergiye tabi olduğu ileri sürülerek 2008/12. dönemi için re’sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Danıştay bozma kararı üzerine Vergi Mahkemesi’nce verilen kararda; davacı derneğin Ankara şubesi tarafından TRT Genel Müdürlüğü’ne yapılan kiralama nedeniyle düzenlenen 30.000,00 TL’lik faturanın davacı dernek tarafından Bs formu ile beyan edildiği, bu nedenle cezalı tarhiyatin bu kısmında hukuka uyarlık görülmediği, diğer kiralamalara ilişkin olarak Bs formu ile herhangi bir beyanda bulunulmadığından cezalı tarhiyatın kalan kısımlarında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiştir.

Temyiz Eden Davacının İddiaları: Anılan kiralamaların TRT Genel Müdürlüğü’ne yapılanlar haricindekilerin Ba-Bs bildirimleri için belirlenen 8.000,00 TL’lik limitin altında kaldığı için Bs formu ile bildirilmediği, söz konusu kiralamalar için düzenlenen faturaların tamamının beyan edilerek vergilendirildiği, inceleme elemanı karşıt inceleme yaparak bu durumu tespit edebilecekken karşıt inceleme yapmadığı ileri sürülmektedir.

Temyiz Eden Davalının İddiaları: Dava konusu cezalı tarhiyatlarda hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülmektedir.

Karar: Davalı idarenin temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, yerinde ve Vergi Mahkemesi kararının davanın kabulüne ilişkin kısımlarının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmamıştır.

Davacının temyiz istemine gelince;

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde, dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmelerin kurumlar vergisine tabi olduğu, 2. maddesinde, dernek veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan ticari, sınai ve zirai işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmelerin, dernek veya vakıfların iktisadi işletmeleri olduğu, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde de, ticari faaliyet çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacı derneğin Ankara Şubesinin 2008 yılında kira, reklam, yayın gelirleri gibi çeşitli gelirlerinin bulunduğu, bu faaliyetlerin ticari nitelikte olduğu ve katma değer vergisine tabi olduğu, ancak davacı derneğin 29.04.2013 tarihli dilekçesi ekinde sunmuş olduğu belgelere göre dernek genel merkezi tarafından, Gençlik ve Spor Bakanlığı Ankara İl Müdürlüğü, TRT Genel Müdürlüğü ve ... Medya Planlama ve Dağıtım A.Ş. adına fatura düzenlendiği ve faturalarda gösterilen katma değer vergilerinin beyan edilerek ödendiğinin belgeleri ile ortaya konulduğundan ve davalı idarece bu belgelerin aksini gösterir herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığından, cezalı tarhiyatın TRT Genel Müdürlüğü haricindeki kurumlara yapılan kiralamalara ilişkin kısımlarında da hukuka uyarlık bulunmadığından Vergi Mahkemesi kararının bu kısımlarının bozulması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle; Davacının temyiz isteminin kabulüne, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Temyize konu Mahkemesinin kararının davanın kabulüne ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına, Mahkeme kararının davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş (15) gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi(*)

(*)         KARŞI OY: 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 1/ç maddesinde; dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerin kazançlarının kurumlar vergisine tabi olduğu belirtildikten sonra, aynı Kanun'un 2/5. fıkrasında; dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler kurumlar vergisi mükellefi olarak tanımlanmış, 2/6. fıkrasında; iktisadi kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmelerin kazanç amacı gütmemeleri, faaliyetlerinin Kanunla verilmiş görevler arasında bulunması, tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya iş yerlerinin bulunmaması mükellefiyetlerini etkilemeyeceği, mal veya hizmet bedelinin sadece maliyeti karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesi bunların iktisadî niteliğini değiştirmeyeceği, ifade edilmiştir.

             Öte yandan 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun  1/3.g maddesinde; “….dernek ve vakıflara, ….ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile …bunlara ait veya tabi diğer müesseselerin ticarî, sınaî, ziraî ve meslekî nitelikteki teslim ve hizmetlerinin de KDV'ye tabi” olduğu, belirtildikten sonra sadece; 17/1. maddesinde sayılan “kamuya yararlı derneklerin” 17/1-(a) maddesinde belirtilen “... güzel sanatları ... teşvik etmek ... amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetler”, 17/1-(b) maddesinde belirtilen “tiyatro, konser salonu.... işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kültür ve eğitim faaliyetlerine ilişkin teslim ve hizmetler”i istisna kapsamında sayılmıştır.

             Şu halde, derneklerin devamlılık arz eden ticari, sınai veya zirai nitelikte olup bir organizasyon dahilinde mal alım-satımı, imalatı ya da hizmet ifası gibi bir faaliyetinin bulunması durumunda, iktisadi işletmenin oluştuğu kabul edilerek söz konusu faaliyetleri ifa eden bu işletmeler için kurumlar vergisi ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi gerekecektir.

             Olayda da, ... Derneği İktisadi İşletmesi adına ayrı bir katma değer vergisi mükellefiyeti mevcut iken, anılan derneğin Ankara şubesi hesaplarının incelenmesi neticesinde ticari, sınai veya zirai nitelikte faaliyet içinde olduğu belirtilen dernek iktisadi işletmesi adına tarhiyat yapılması gerektiği halde hakkında yasal anlamda doğrudan kurumlar vergisi ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi mümkün bulunmayan davacı dernek adına katma değer vergisi tarh edilmesinin ve vergi ziyaı cezası kesilmesinin yasal mesnedinin bulunmadığı anlaşılmakla, Vergi Mahkemesi kararının davanın kabulüne ilişkin hüküm fıkrasının yukarıda açıklanan gerekçeyle onanması, davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının ise yine aynı gerekçeyle bozulması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına gerekçe yönünden katılmıyorum.

Danıştay 4. Daire

Tarih : 21.09.2020

Esas No : 2016/9410

Karar No : 2020/3109

KVK Md. 1, 2

OTOPARK VE GARAJ İŞLETMECİLİĞİ YAPTIĞI BELİRLENEN ODANIN VERGİ MÜKELLEFİYETİ

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu tarafından teslim edilen makbuzları otopark ve garaj işletmeciliği faaliyetinde kullandığı belirlenen odanın, kendi adına gelir sağlayıcı faaliyeti nedeniyle tesis edilen vergi mükellefiyeti ve tarh edilen cezalı vergide hukuka aykırılık bulunmadığı hk.

İstemin Konusu: Vergi Mahkemesinin kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı adına 2009 ve 2010 yıllarına ait hesap ve işlemlerinin incelenmesi neticesinde düzenlenen vergi tekniği raporuna istinaden otopark ve kamyon garajı işletmeciliği faaliyetinde bulunduğundan bahisle, 01.01.2009 tarihinden itibaren Kurumlar Vergisi ve Katma Değer Vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi işlemi ile 2009 yılı için re’sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve 10/2009-12/2009 dönemi kurum geçici vergisine ait vergi ziyaı cezasının kaldırılması istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; anılan faaliyetin yürütülmesi için ... Odası Yönetim Kurulu tarafından herhangi bir kararın alınmadığı, hizmet makbuzlarında Odanın kaşesinin bulunmadığı, kamyon garajında bekçi olarak çalışan kişinin 10.02.2015 günlü ifadesinde, garaj ve lokalden toplanan paraları ...’nın ayak işlerini yapan elemanlarına verdikleri, bu paraların cemiyetin kasasına girmediği, ayakçılar ve ... tarafından harcandığı, ayrıca garajda günlük giriş çıkış yapanların dışında uzun süreli kalan kamyonların bulunduğu, ...’nın bunlara makbuz kestirmediği, paralarını elden aldığının beyan edildiği, söz konusu ticari faaliyetin davacı odanın değil, bizzat ...’nın şahsi faaliyeti olduğu, bu faaliyete yönelik kazancın da yine bizzat ... tarafından elde edildiği, dolayısıyla anılan faaliyet nedeniyle davacı oda adına kurumlar vergisi ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis edilmesinde ve davacı odanın otopark ve kamyon garajı işletmeciliği faaliyeti nedeniyle adına tesis edilen vergi mükellefiyetinin hukuka aykırı bulunması karşısında anılan faaliyetten kaynaklı yapılan tarhiyatlarda da hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz Edenin İddiaları: Davacı oda adına vergi tekniği raporunun düzenlendiği, istenilmesine rağmen defter ve belgelerin ibraz edilmediği gibi vergi müfettişi ile de irtibata geçilmediğinden, kurum yetkilisi nezdinde gıyabında tanzim edildiği, davacının 2008, 2009, 2010 yıllarında otopark ve kamyon işletmeciliği faaliyetinde bulunduğu, üyeler dışındaki araç sahiplerine de belirli bir ücret karşılığı otopark hizmeti verildiği, karşılığında mali değeri olmayan makbuz verildiği hususlarının tespit edildiği, bu haliyle de Oda Başkanlığı’nın 2008, 2009 ve 2010 yıllarında otopark ve kamyon garajı işleten iktisadi işletmesinin bulunduğunun anlaşıldığı, dosyaya sunulan 12.01.2015 tarih ve 74 sayılı yazıya binaen Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’nun söz konusu belgeleri davacı odaya teslim ettiği, eski başkana değil bizzat odaya teslim edildiği, bu nedenle iddia edildiği gibi gelir elde edenin eski oda başkanı değil odanın kendisi olduğu, takdir komisyonu tarafından da tüm araştırma ve incelemelerin yapıldığı, kullanılmış olan bütün makbuzların tamamının tarih gözetilerek tasnif edildiği, aylar itibariyle hesaplamalar yapıldığı, hala da muhafaza edildiği, söz konusu faaliyeti eski oda başkanının değil odanın yürüttüğünün açık olduğu, oda adına mükellefiyet kaydı açılmasında ve takdir komisyonu kararlarına istinaden yapılan tarhiyatlarda hukuka aykırılık bulunmadığından kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

Karşı Tarafın Savunması: Cevap verilmemiştir.

Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı ve iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu kurala bağlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinde sayılan re’sen vergi tarhını gerektiren sebeplerin varlığı halinde vergi inceleme elemanlarınca ilgili dönem matrahı re’sen tarh edilebileceği gibi takdir komisyonuna sevk edilerek de söz konusu işlemin yapılabileceği kurala bağlanmıştır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinin (1/ç) bendinde, dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmelerin kazançları, kurumlar vergisine tâbi tutulmuş, 2. maddesinin (5) numaralı fıkrasında, dernek veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmelerin, dernek veya vakıfların iktisadî işletmeleri olduğu, bu Kanun’un uygulanmasında sendikaların dernek; cemaatlerin ise vakıf sayıldıği, (6) numaralı fıkrasında da, iktisadî kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmelerin kazanç amacı gütmemeleri, faaliyetlerinin Kanunla verilmiş görevler arasında bulunması, tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya iş yerlerinin bulunmamasının mükellefiyetlerini etkilemeyeceği, mal veya hizmet bedelinin sadece maliyeti karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesinin bunların iktisadî niteliğini değiştirmeyeceği kurala bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı odanın 2009 ve 2010 yıllarına ait hesap ve işlemlerinin sahte belge kullanımı ve vergi mükellefiyeti yönünden incelenmesi neticesinde 21.08.2014 tarih ve 2014-A-752/35 sayılı Vergi Tekniği Raporu’nun düzenlendiği, rapora göre davacı odanın “Çepni Mah. Hıdırlık Kamyon Garajı mevkii”nde otopark ve kamyon garajı işletmeciliği yaptığının tespit edilmesi üzerine 01.01.2009 tarihinden itibaren kurumlar vergisi ve katma değer vergisi yönünden mükellefiyet tesis edildiği ve takdir komisyonu kararları uyarınca tarhiyatlar yapıldığı anlaşılmıştır.

Olayda, davacı Oda hakkında düzenlenen Vergi Tekniği Raporundaki tespitlerde kurumun otopark işletmeciliği yaptığı yönündeki ihbar ve şikayetler de dikkate alınarak kurum nezdinde yapılan yoklamalar sırasında düzenlenen 18.07.2008, 31.08.2009 ve 30.07.2010 tarihli yoklama tutanaklarının da tetkik edilmesi neticesinde, davacı Odanın Çepni Mah. Hıdırlık Kamyon Garajı mevkiinde otopark ve kamyon garajı işletmeciliği faaliyetinde bulunduğu, otoparkta alınan ücretlere karşılık Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu tarafından düzenlenen hizmet karşılığı makbuzların düzenlendiği, bu haliyle Oda Başkanlığının 2009 ve 2010 yıllarında otopark ve kamyon garajı işleten iktisadi işletmesinin bulunduğunun anlaşıldığı tespitlerine yer verilmiştir.

Buna göre, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu tarafından, ... Odasına talepleri üzerine hizmet karşılığı makbuz düzenlendiği ve cilt halinde odaya teslim edildiği, bu makbuzları da otopark ve garaj işletmeciliği faaliyetinde kullandıklarının belirlendiği, bu durumda geliri elde eden ve faaliyette bulunanın odanın kendisi olduğu anlaşılmıştır. Davacı Oda adına tesis edilen mükellefiyet işlemi ile dosyaya sunulan ilgili garaj faaliyeti esnasında düzenlenen hizmet makbuz listesindeki bedel esas alınarak takdir komisyonu tarafından re’sen yapılan tarhiyatlarda hukuka aykırılık bulunmadığı görüldüğünden, davanın kabulü yönündeki Vergi Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulüne, temyize konu Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş (15) gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi(*).

(*)         KARŞI OYTemyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyoru

 

ÖZET

  • Sosyal Güvenlik Kurumuna süresi içinde yapılandırma başvurusu yapmak,
  • Taksitle ödeme yolunu tercih etmiş olmak,
    şartıyla

7326 sayılı Kanunun öngördüğü SGK ilk taksit ödemesini gerçekleştiremeyenlerce talepte bulunulması halinde yapılandırılan borcun tamamının geç ödeme zammıyla birlikte peşin olarak 31/12/2021 tarihine kadar ödenmesi halinde yapılandırma geçerli sayılacaktır.

 
SGK YAPILANDIRILMASINDA İLK TAKSİTİ ÖDEYEMEYENLER İÇİN GETİRİLEN KOLAYLIK:

Sosyal Güvenlik Kurumuna olan borçlar nedeniyle yapılandırmaya başvuran işverenlerin ilk taksit ödemesi 30/11/2021 tarihinde sona ermişti. Değişik nedenlerle ilk taksiti ödeyemeyenlerin SGK yapılandırmasının bozulması durumu ortaya çıkmıştır. SGK, 2021/20 sayılı yapılandırma genelgesinde taksitli ödeme seçeneğini tercih edenlerin plan değişikliği yaparak yapılandırmanın geçerli sayılmasını sağlayacak düzenleme yapmıştır.

İlgili mevzuat bölümünde belirtilen genelge ile, 7326 sayılı yapılandırmaya yasal süre içerisinde başvurmak kaydıyla, taksitle ödeme yolunu tercih etmiş olanların, ilk taksiti ödeyip ödemediği göz önünde bulundurulmaksızın 31/12/2021 tarihine kadar (bu tarih dâhil) peşin ödeme talebinde bulunması ve peşin olarak hesaplanan borcu 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranı üzerinden hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte 31/12/2021 tarihine (bu tarih dâhil) kadar ödemesi halinde peşin ödeme hükümlerinden yararlandırılarak yapılandırmanın geçerli olması sağlanmıştır.

Yapılan bu düzenlemeden yararlanmak isteyenlerin yapılandırma başvurusunda bulundukları Sosyal Güvenlik İl Müdürlüklerine/Sosyal Güvenlik Merkez Müdürlüklerine başvurarak taksitli ödeme planlarını peşin ödeme planı olarak değiştirmeleri gerekmektedir.

 SGK Genelgesi 2021/20 "7326 sayılı Kanun Uyarınca Alacakların Yapılandırması"...>>>

Kaynak, TÜRMOB

I – SAHTE VE MUHTEVİYATI İTİBARİ İLE YANILTICI BELGE

 I/a- Muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge

Vergi Usul Kanunun 359/a-2 maddesinde “gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir” şeklinde düzenlenmiştir.

 Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge iki şekilde meydana gelir:

  • Gerçek bir işlem veya durumu mahiyet itibariyle gerçeğe aykırı yansıtmak suretiyle,

Örneğin; Deri pantolon satıldığı halde faturada kumaş pantolon satılmış gösterilmiş olması.

Örneğin; Bu yıl satılan bir malı önceki yıl gibi satılmış gösterilmiş olması.

  • Gerçek bir işlem veya durumu miktar itibariyle gerçeğe aykırı yansıtmak suretiyle

Örneğin; altmış adet satılan bir yapı elemanının otuz adet olarak gösterilmiş olması.

Örneğin; 600 Liradan satılan bir malın 220 Liradan satılmış olarak gösterilmesi

 I/b- Sahte Belge

Vergi Usul Kanunun 359/b maddesinde “ Gerçek bir işlem veya durum mevcut olmadığı halde bunlar varmış gibi sahte belge düzenlenmesi veya kullanılmasıyla oluşan bir vergi suçudur” şeklinde düzenlenmiştir.

Örneğin, satın alınmayan mal veya hizmetin alınmış gibi fatura düzenlenmesi faaliyeti sahtecilik, düzenlenen fatura da sahte belgedir

Sahte fatura kullanma” ve “sahte fatura düzenleme” suçları birbirinden ayrı ve bağımsız suçlar olup biri diğerinin unsuru olmadığı gibi her iki suçun birbirine dönüşmez.

Vergi Kaçakçılığı Suçunu Oluşturan Haller

Vergi Usul Yasasının 359. maddesinde sayılan ve kaçakçılık suçu oluşturan fiilleri icra edenler kaçakçılık sucu işlemiş sayılırlar

Bu suç ve durumlar şu şekilde ifade edilmiştir:

  1. Defter, Kayıt ve Belgelerin Tahrif Edilmesi: Vergilemeye dair bilgiler içeren, saklanması ve gerektiğinde ibraz edilmesi zorunlu kılınan defterdeki yazıların tahrif edilmesi yani silinmesi veya rakamların karalanması suretiyle vergi matrahının belirlenmesini güç ya da imkânsız hale getirmek, vergi kaçakçılığı suçu kapsamında değerlendirilir.
  2. Defter, Kayıt ve Belgeleri Saklama: Vergi incelemesi sürecinde noterce onaylanmış vergiye dair bilgilerin mevcut olduğu kayıtlar ya da herhangi bir biçimde varlığını belirlenen defter ve belgelerin ilgili kişilere ibraz edilmemesi halinde ve söz konusu belge, kayıt ve defterlerin saklanması durumunda vergi kaçakçılığı suçu oluşur.
  3. Yanıltıcı Belge Düzenleme ve İşlem Yapma: Vergiye dair durumların belgelenmesi esnasında doğru bilgilerin değiştirilerek farklı bilgiler eklenmesi ve değiştirilen belgelerin kullanılması da vergi kaçakçılığı suçu kapsamında değerlendirilir.
  4. Muhasebe Hileleri: Genellikle gayri yasal işlemler yapılırken söz konusu yasa dışı faaliyetleri saklamak gayesiyle muhasebe hilelerine başvurulur. Gerçek matrahın belirlenmesine mani olmak suretiyle düşük vergi ödemek maksadıyla yapılan muhasebe hileleri, vergi kaçakçılığı suçuna konu teşkil eder.
  5. Gerçeği Aykırı Hesap Açma: Gerçekte var olmayan kimseler üzerine hesap açmak vergi kaçakçılığı suçunun meydana gelmesini sağlar.
  6. Çift Defter Tutmak: Vergi kayıtlarını konu alan defter tutmak bazı durumlarda zaruri bazı durumlarda da gereklidir. Fakat yasaca ifade edilen haller haricinde ticari hesap ve işlemlerin kaydedildiği bir başka defterin tutulması, çift defter tutmak başlığı altında değerlendirilen ve vergi kaçakçılığı suçuna sebebiyet veren bir başka durumdur.
  7. Defter Belge ve Kayıtlarda Sahtecilik: Vergilendirmeye ilişkin bilgilerin kaydedildiği defter, belge ya da kayıtların imha edilmesi, imha edilen sayfaların farklı sayfalar ile değiştirilmesi de vergi kaçakçılığı suçu kapsamında değerlendirilmektedir.

Vergi kaçakçılığını konu alan suçlarda uzlaşma imkânı VUK 359 hükmü gereği mümkün değildir. Ayrıca vergi zıyaı suçu yetkili merciler eliyle resen soruşturmaya tabidir.

 Zamanaşımı

 VUK 359 zamanaşımı, sekiz yıldır. Suça neden olan fiillere göre zamanaşımı başlangıcı farklı tarihlerdedir.

 Açıklayıcı bilgiler aşağıda verilmiştir.

  •  Sahte hesap açmak suretiyle vergi kaçakçılığı suçu işlenirse zamanaşımı, sahte hesabın açıldığı tarihten başlar.
  • Sahte belge düzenleme ve bu belgeyi kullanma halinde zamanaşımı sahte belgenin düzenlendiği tarihten başlar.
  • Saklanması ve gerektiğinde ibraz edilmesi zorunlu tutulan belgelerin imha edilmesi durumunda belgelerin yok edilmesine yönelik işlemin gerçekleşmesi ile zamanaşımı başlar.
  • Defter, belge ve kayıtların tahrif edilmesi ile işlenen vergi kaçakçılığı suçunda söz konusu tahrifin yapıldığı tarih baz alınarak zamanaşımı başlar.

 II- SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER HAKKINDA VERGİ MÜFETTİŞLERİ TARAFINDAN SORUMLULUK RAPORU DÜZENLENMESİNDE UYULACAK USUL VE ESASLARA İLİŞKİN YÖNERGE

 Bu yönergede meslek mensuplarının sorumluluğu üç bölümde ele alınmıştır.

  1.  Disiplin Yönünden Sorumluluk

Vergi Müfettişleri, yaptıkları vergi incelemeleri sırasında,

3568 sayılı Kanunun 48’inci maddesine tabi olan bir durumun tespiti halinde Disiplin Yönetmeliği hükümlerine göre gerekli araştırma ve incelemenin yapılmasını teminen, meslek mensubu hakkında ayrı bir Görüş Öneri Raporu düzenlerler.

  1.  Mali Sorumluluk

Kanunun 12’nci maddesinde yer alan tasdikten kaynaklanan sorumluluk hükümleri ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 227’nci maddesi de dikkate alınarak, imzalanan belgelerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmaması durumunda, İncelemede tespit edilen hususlar ile meslek mensubunun davranışı arasındaki;

 İlliyet bağını delilleri ile birlikte açık bir şekilde belirlenmesi ve bu belirlemenin yapıldığı hallerde ortaya çıkan vergi zıyaına bağlı olarak salınacak vergi, kesilecek ceza ve hesaplanacak gecikme faizlerinden meslek mensuplarının da mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği hususunu içeren ayrı bir Görüş ve Öneri Raporu düzenlenmesi gerekmektedir.

  1.  Cezai Sorumluluk

Anılan Yönergede bu konuda “Vergi müfettişleri, yaptıkları vergi incelemeleri sırasında, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359’uncu maddesinde sayılan suçların işlendiğini tespit etmeleri halinde, meslek mensubunun bu suça iştirak edip etmediğini belirler. Vergi Müfettişleri, meslek mensubunun bu suça iştirak ettiğini net bir şekilde tespit ettiği durumda, tanzim edilecek vergi suçu raporunda bu hususa yer verirler.” denilmektedir.

Konumuz olan cezai sorumlulukta, meslek mensubunun suça iştirak edip etmediğinin belirlenmesinde “iştirakin net bir şekilde ortaya konulması” son derece önem taşımaktadır. Bu nedenle, suç ve unsurları ile ilgili olarak Türk Ceza Kanununda belirtilen düzenleme ve ilkeler dikkate alınmadan meslek mensubu hakkında suça iştirakin tespit edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

 III – SUÇA İŞTİRAK DÜZENLEMESİ

İştirak, bir tek kişi tarafından işlenebilen bir suçun birden çok kişi ile bir işbirliği içinde işlenmesidir.

 Vergi mevzuatında iştirak suçunun tanımı, türleri ve unsurları düzenlemediğinden, ayrıca yukarıda sözü edilen yönergede de konuya ilişkin bir belirleme bulunmadığından, vergi inceleme elemanlarının hangi kıstaslara göre suça iştirak halinin varlığına karar verecekleri belirsizdir.

Vergi Usul Kanunu’nda konuya ilişkin düzenlemeler 344 ve 360. maddede yer almaktadır.

 Konumuza ilişkin olarak VUK’da sadece 360. maddede;

“… 359. Maddede yazılı suçların işlenişine iştirak eden suç ortaklarının bu suçların işlenmesinde menfaatinin bulunmaması halinde, TCK’nın suça iştirak hükümlerine göre hakkında verilecek cezanın yarısı indirilir…” hükmü yer almıştır. Görüldüğü üzere VUK’un bu düzenlemesinde dahi konuyla ilgili unsurlar belirlenmemiş, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa (TCK) atıf yapılmış ve sadece ceza indirimine ilişkin bir özel hal açıklanmıştır.

 Vergi kaçakçılığı suçuna iştirakin unsurları ve uygulanacak yaptırım TCK’nın 37 ila 41. maddelerine göre belirlenecektir. Sonrasında 360. Maddesindeki özel hüküm (suçun işlenmesinde menfaat bulunmaması halinde TCK’ya verilecek cezanın yarısının indirileceği)göz önünde tutulacak ve iştirakte menfaat gözetildiğinde cezada indirim yapılmayacaktır.

 III/a- İŞTİRAK HALİNİN UNSURLARI

 Suçun unsurlarından bir ya da bir kaçı olmadığı takdirde suç oluşmaz. Suçun unsurları, kanuni unsur, maddi unsur, manevi unsur olarak ortaya konulabilir.

 ·      KANUNİ UNSUR = YASAL UNSUR = TİPİKLİK

Yasanın açıkça suç saymadığı bir eylem için ceza verilemez. Buna göre bir eylemin suç sayılabilmesi için her şeyden evvel yasanın özel hükümleri arasında ya da ceza hükümlü özel bir yasada yer alan belli

Bu husus Anayasanın 38. Maddesinde de ifadesini bulan “kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin” doğal bir sonucudur. Bir fiilin, kanunun yorumu(genişletici yorum veyahut kıyas yolu ile) suç olarak nitelendirilebilmesi mümkün değildir. Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi kaçakçılık suçunu oluşturan hareketleri ve bu suça verilecek cezayı açıkça göstermiştir. Dolayısıyla bir fiilin suçu oluşturabilmesi için tipikliğe uygun olması yani kanuni tarife uygun olması gerekir.

·      MADDİ UNSUR

Maddi unsur hareket, netice ve illiyet bağından oluşur. Vergi kaçakçılığı suçu serbest hareketli suçlardandır. Kanunda tanımlı olan hareketin (ibraz etmeme, sahte kişiye hesap açma, düzenleme, kullanma vb.) yapılmış olması suçun gerçekleşmesi için yeterlidir. Bu suçlar ayrıca neticesi harekete bağlı olan suçlardandır.

·      MANEVİ UNSUR

Manevi unsur isnat kabiliyeti ve kusurluluk olmak üzere iki kısımda incelenir. Failin kusurlu hareket edebilme ehliyetine isnat kabiliyeti denir. TCK’nın 5. maddesi göz önüne alınırsa, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir” şeklindeki 21.madde hükmünün VUK md. 359’da yazılı suçlar için de geçerli olacağı söylenebilir. Ancak 359. maddede yazılı bazı fiillerin hareket unsuru, kast ile birleşiktir. Bu husus suçun neticesi harekete bitişik olma halinin bir sonucudur. Buna örnek olarak ibraz etmeme veya sahte veya yanıltıcı belge düzenleme fiilleri gösterebilir.

 III/b- TCK’DA İŞTİRAK VE TÜRLERİ

İştirak, bir tek kişi tarafından işlenebilen bir suçun birden çok kişi ile bir işbirliği içinde işlenmesidir. Nitekim TCK md. 37’ye göre; “Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” TCK’nın md. 40’a göre de “suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı bir fiilin işlenmiş olması yeterlidir.

İştirak halinde işlenen suçlarda ise üç kavram karşımıza çıkmaktadır. Bunlar, faillik, azmettirme ve yardım etmedir.

·      FAİLLİK

TCK’nın 37/1 maddesinde müşterek faillik düzenlenmiş ve suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her birinin fail olarak sorumlu olacağı belirlenmiştir. Yine aynı maddeye göre; suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu olur.

Vergi kaçakçılığı suçunda da müşterek faillikten söz edilebilmesi için TCK’nın 37. maddesine bakılması gerekmektedir. Müşterek failliğin söz konusu olabilmesi için suç teşkil eden fiilin birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi gerekir. Müşterek faillliğin bir başka özelliği de müşterek failler arasında birlikte suç işleme kararının bulunmasıdır. Buna göre, VUK’un 359. maddesindeki fiili birlikte gerçekleştiren, fiil üzerinde ortak hâkimiyet kuran, suçun icrasında doğrudan doğruya hareketi yapan kimseler de fail olarak sorumlu tutulacaktır.

Örneğin, VUK’un 359/c maddesinde, Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgeleri, Bakanlık ile anlaşması olmadığı halde basanlar veya bilerek kullananların iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir. Bu suçun işlenmesinde, tasarımı gerçekleştiren kişi ile siparişi alarak bu belgeyi basan kişi müşterek fail olarak vergi kaçakçılığı suçundan sorumlu olacaklardır. Zira bu kişiler suçu oluşturan fiili birlikte ve işbölümüne dayalı olarak gerçekleştirmiş olan ve suçun icrasında doğrudan hareketi yapan kimselerdir.

Müşterek faillikten söz edilebilmesi için VUK madde 359’da tanımlanan fiilin doğrudan birlikte ve işbölümüne dayalı olarak icra edilmesi (objektif unsur) ve birlikte vergi kaçakçılık suçunu işleme kararının olması (sübjektifunsur) gerekmektedir.

·      AZMETTİRME

Manevi nitelikte iştirak olan azmettirmeyi düzenleyen TCK’nın 38. maddesine göre, “başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır”. Azmettirme, belli bir suç işleme konusunda fikri olmayan bir kişinin başkası tarafından bu suçu işlemeye karar verdirilmesidir. Azmettirme ancak kasten hareket etme ile mümkün olur. Bu işlemi yapan kişiye “azmettiren” denir.

Azmettiren konumundaki iştirakçi suçu oluşturan hareket unsuruna ilişkin fiillere katılmaz. Azmettiren yaptığı yoğun manevi ve psikolojik telkin ve baskılarla suçu işleyenin, suç işleme niyet ve boyutu üzerine etki ederek suçun işlenmesine sebep olan kişidir. Ancak azmettirenin cezalandırılabilmesi için suçun işlenmiş olması gerekir.

Örneğin, mali müşavirin ödeme sıkıntısı içerisindeki bir müşterisine o ay çıkabilecek KDV yükünün “sahte veya yanıltıcı belge kullanmak yoluyla yok edilebileceği, aksi halde iflasa kadar gidebileceği veya makinelerinin haczedileceği” yolundaki telkini sonucu bu yola başvuran mükellefin fiilinde müşavirin azmettiren olarak cezalandırılması mümkündür.

· YARDIM ETME

TCK md. 39’da bir fiilin işlenmesine yardım eden kişinin de belli indirimlerle de olsa cezalandıracağı hükme bağlanmış ve aşağıdaki hareket tarzları “yardım etme” olarak nitelendirilmiştir.

 a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek. (manevi yardım).

b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak (maddi yardım).

c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak (maddi yardım).

Suçun işlenmesine yardımdan söz edilebilmesi için bu yardımın en geç suçu oluşturan hareketlerin tamamlanmasından önce yapılmış olması gerekir. Yardım da kasten yapılabilecek niteliktedir.

Vergi Kaçakçılığı suçuna yardım etme şeklinde iştirak halinin belirlenmesinde de, TCK’nın aktardığımız 39.Maddesi önem taşımaktadır.

Buna göre, faili VUK m. 359’daki fiilleri işlemeye teşvik eden, suç işleme kararını kuvvetlendiren, fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat eden, yol gösteren, kullanılan araçları suçun icrasından önce sağlayan, suçun işlenmesini kolaylaştıran kişiler yardım eden olarak sorumlu olacaklardır. Buna karşılık fiilin suç teşkil ettiğini bilmeden yapılan hareketler yardım olarak nitelendirilemez.

Mali müşavirin yaptıkları mesleki işler doğası gereği mükellefe yardım niteliğindedir. Ancak mükellefin hareketinin suç olduğunu bilmeden yapılan hareketler suça yardım olarak nitelendirilemez.

Örneğin bir avukatın cübbe satın alımına ilişkin makul fiyatlı bir faturayı, cübbe satın almadan temin ederek defterine işlenmesi için muhasebecisine vermesi halinde, muhasebecisinin bu faturayı deftere işlemesi yardım fiilini oluşturmaz. Yardım fiili ile suçlama için, muhasebecisinin bu cübbenin satın alınmadığını bilerek hareket ettiğinin veya bu faturayı onun temin ettiğinin ileri sürülmesi ve kanıtlanması gerekir.

Ancak, uygulamada meslek mensuplarının, mükelleflerin işlediği vergi kaçakçılığı suçuna yardımda bulunduğu her zaman iddia edilebilirse de kanuni ödevini yapan bir meslek mensubuna iştirakçi denmesi mümkün değildir.

Yargıtay da sahte faturaları düzenleyen mükellefin muhasebecisi veya mali müşavirinin beyanname vermesini, vergi kaçakçılığı suçuna iştirak için yeterli saymamış ve mali müşavir/muhasebeci açısından iştirakin ne şekilde gerçekleştiğinin ortaya konması gerektiğine hükmetmiştir.

Yargıtay 19. Ceza dairesi 11.11.2015 gün ve E 2015/2905, K 2015/6994 sayılı Kararında; “muhasebeci olan sanığın, muhasebecilik hizmeti verdiği A… Sentetik Elyaf Amb. San. Tic. Ltd. Şti’nin yetkilisi olan diğer sanık Y…Ş…’nun sahte fatura düzenlemek suçlarına iştirak ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında;

Sanığın suçlamayı kabul etmemesi ve sanık hakkında düzenlenen vergi inceleme ve vergi suçu raporlarında mesleği gereği olarak verilen hizmet kapsamında mükellef şirketin beyannamelerini vermek dışında sahte fatura düzenleme suçuna ne şekilde iştirak ettiğinin belirtilmemesi karşısında, tebliğ namedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.” şeklinde hüküm kurmuştur.

 Yukarıda sözü edilen Karara göre; iştirak halinin unsurları ile meslek mensubunun durumu tam açıklanmadan yine meslek mensubunun sahte belge ticaretine müşterek ya da dolaylı iştirakine, azmettirmesine, yardım vb. gibi fillere kolaylık gösterdiğine dair somut delillere dayalı tespit yapılmadan meslek mensubunun sorumluğundan bahsedilemez.

Nitekim Yargıtay 19. Ceza Dairesi 21.10.2015 tarih 2015/ 875 E. 2015 / 5932 K. sayılı kararında; “… Serbest muhasebeci olan sanık… Hakkında 2008 takvim yılında, muhasebecilik hizmeti verdiği… Ltd. Şti. yetkilisinin sahte fatura düzenlemek suçuna iştirak ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında;

 Sanığın suçlamayı kabul etmemesi ve sanık hakkında düzenlenen vergi inceleme ve vergi suçu raporlarında sanığın sahte fatura düzenleme suçuna ne şekilde iştirak ettiğinin belirtilmemesi karşılığında,

3568 sayılı SMMM ve YMM Kanunu uyarınca, muhasebecilik gereği olarak verilen hizmet kapsamında mükellef şirketin beyannamelerini vermek dışında ne şekilde sahte belge düzenlemek suçuna iştirak ettiği açıklanıp, iştirakin niteliği tartışılmadan ve VUK’nun 360. Maddesine göre suçtan menfaat elde edip etmediği araştırılmadan hüküm tesisi…” uygun görülmemiştir.

Görüldüğü gibi Yargıtay’ın haklı ve pek yerinde anlayışına göre; meslek mensubu hakkında somut delillerle tespit yapılmadan iştirak suçlamasıyla ceza verilmesi mümkün değildir.

IV-    ZİNCİRLEME CEZA VERİLMEYECEK

Zincirleme ceza yüz binlerce kişiyi ilgilendiriyor. Artık tek suç sayılacak. Henüz Meclis'e gelmedi ancak detayları açıklandı, konu Yargıtay'da tartışıldı.

Vergi suçlarında (Vergi kaçakçılığı suçu, sahte belge düzenleme, sahte fatura kullanma vb.), vergilendirme açısından da geçerli olan dönemsellik ilkesi dikkate alınarak suçun zincirleme suç olup olmadığı değerlendirilir. Aynı takvim yılına ait sahte fatura kullanma eylemleri tek bir suç oluşturur, sahte faturaların birden fazla olması halinde zincirleme suç hükümleri uygulanır. Örneğin, 2019 vergi yılında farklı aylarda 10 adet sahte fatura, 2020 yılında ise 1 adet sahte fatura kullanan mükellef; 2019 yılında kullandığı 10 adet sahte fatura için tek bir sahte fatura kullanma suçu ile cezalandırılacak, ancak cezası TCK 43 gereği zincirleme suç hükümleri uygulanarak arttırılacaktır. 2020 yılında kullandığı bir adet sahte fatura ise, ayrı bir vergi yılında işlenen ayrı bir suç olarak değerlendirilerek zincirleme suç hükümleri uygulanmadan faile tek bir ceza verilecektir.

 Vergi Usul Kanunu'nun 359'uncu maddesinde yapılacak. Üzerinde düşünülen formüle göre, sahte faturaya zincirleme ceza verilmeyecek. Suçu işleyenler aynı zamanda etkin pişmanlıktan da yararlanabilecek.

Suçun caydırıcılığının ortadan kalkmaması için verilen hapis cezalarının ise yükseltilmesi üzerinde duruluyor. Bu düzenlemenin özellikte petrol ve enerji sektöründe yüksek bedelleri içeren sahte fatura ve vergi kaçakçılığı anlamına gelen büyük sonuçlarının olduğu belirtiliyor.

YMM/BD HASAN SANCAK

https://www.linkedin.com/pulse/vergi-ka%25C3%25A7ak%25C3%25A7ili%25C4%259Fi-su%25C3%25A7larina-i%25C5%259Ftirak-halinde-smmm-ile-ymm-hasan-sancak/?trackingId=pSYd1jtH7cX9sMPePAwkOg%3D%3D

Kaynakça:

  • 5237 Sayılı TCK
  • 213 Sayılı VUK
  • Vergi Müfettişleri Yönergesi
  • TÜRMOB
 
Çarşamba, 08 Aralık 2021 12:52

A.Ş.'nin Borcundan Ötürü Ortağın Haczi

Anonim şirket, ortaklarından ayrı bağımsız bir tüzel kişiliğe sahiptir ve borçlarından dolayı malvarlığı ile birinci derecede sorumludur. Anonim şirket ortaklarının, şirket borçlarından dolayı bir sorumlulukları söz konusu değildir. Bu genel kurala rağmen, bazı hallerin varlığında anonim şirketin ödenmeyen borçlarından dolayı ortakların sorumluluklarına gidilmesi mümkündür.                  

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 89’uncu maddesinde, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, hak ve alacaklarının haczi düzenlenmiştir. Buna göre, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, hak ve alacakları da borçlunun malvarlığı kapsamında kabul edilmekte ve İİK’nun 89’uncu maddesi uyarınca, alacaklı, borçlunun üçüncü kişideki alacak, hak ve taşınır mallarının haczini isteme hakkına sahip bulunmaktadır. Yargıtay’ın ilgili Hukuk Dairesi, şirket ortağının üçüncü şahıs konumunda olmadığı, bu nedenle şirketin borçlarından dolayı ortağa haciz ihbarnamesi gönderilemeyeceği görüşünde iken, Hukuk Genel Kurulu’nun 11/05/2016 tarihli ve K.2016/600 sayılı Kararı doğrultusunda içtihat değişikliğine gitmiştir.                

Hukuk Genel Kurulu, önüne gelen uyuşmazlığı şirket ortağının borçlu şirket yönünden üçüncü şahıs sayılıp sayılamayacağı, buradan varılacak sonuca göre de şirket ortağına haciz ihbarnamesi gönderilip gönderilemeyeceği noktasından değerlendirmiş ve şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumunda olduğuna, şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağından mal, hak ve sermaye alacağı ile diğer alacaklarının bulunması halinde, bu alacak kalemlerinin, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İİK’nın 89’uncu maddesi uyarınca haczedilebileceğine, dolayısıyla şirket alacaklılarının şirket ortağına bu alacaklar için üçüncü kişi sıfatıyla haciz ihbarnamesi gönderebileceklerine hükmetmiştir.           

Dolayısıyla, anonim şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine karşı ödenmemiş sermaye taahhütlerinin bulunması veyahut şirket kasasından para çekmesi vesair yollarla şirket tüzel kişiliğine karşı borçlu olması durumunda, şirketin alacaklıları tarafından ortağa, bu borçları için, İcra ve İflas Kanunu uyarınca haciz ihbarnamesi gönderilmesi mümkündür.                

Bu nedenle, anonim şirket ortaklarının şirket borçlarından dolayı kendilerine rücu edilemeyeceği şeklinde bir kanıya kapılmamaları, özellikle şirkete olan sermaye taahhüt borçlarını tam olarak ifa etmeyen yahut şirket kasasından borç para çekerek şirkete karşı borçlu konumda olan ortakların, şirket alacakları tarafından kendilerine haciz ihbarnamesi gönderilebileceğini ve haciz işlemi uygulanacağını her daim hatırlarında tutmaları menfaatlerine olacaktır. SONER ALTAŞ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/asnin-borcundan-oturu-ortagin-haczi/642137

ÖZET:

Birliğimizce Gümrük Beyannamelerinde “Gümrük Beyannamelerinde Mali Sorumlu” başlığı altında YMM ve SMMM’lerin adı, soyadı ve vergi numaralarının yazılması gerekliliği ile ilgili olarak yapılan bilgi edinme taleplerine verilecek cevaplara dayanak teşkil etmesiyle ilgili görüş talebimize, Gümrükler Genel Müdürlüğünden alınan cevabı yazıda

― 1 Ocak 996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tesis edilen gümrük birliği kapsamında tüm gümrük beyanları için tek bir beyan formatının kullanıldığı,

― Mali sorumlu kişisine ait bilgilerin beyan edilmesinin “Tek İdari Belge” uygulamasının gereği olduğu,

― Beyannamenin 9 no.lu kutusunda YMM veya SMMM’nin adı, soyadı ve vergi numarasının yazılmasının zorunlu olduğu,

― 9 no.lu kutunun eksik ya da hatalı doldurulması kabahat fiili olarak nitelendirildiğinden bu kabahat karşılığında, beyan sahibi ve/veya temsilcisine Gümrük Kanunu’nun 241 inci maddesine göre ceza uygulanması gerektiği,

― 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun dolaylı temsil hükümleri çerçevesinde temsil görevi bulunmayan YMM veya SMMM’lerin eksik ya da hatalı beyan nedeniyle Gümrük Kanunu’na göre cezai sorumluluğunun bulunmadığı belirtilmiştir.

YMM ve SMMM’lerin Gümrük Kanunu’na Göre Eksik ya da Hatalı Beyan Nedeniyle Cezai Sorumluluğu Bulunmuyor

Birliğimizce Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğüne gönderilen 1.11.2021 tarihli ve 12090 sayılı yazıda İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa Gümrük Müşavirleri Dernekleri tarafından yayımlanan 19.10.2021 tarihli bildiride. Gümrük Müfettişleri tarafından yapılan denetimlerde eleştiri konusu yapılan hususlara dikkat çekildiği; SMMM ve YMM’lerin işlerini yürüttükleri müşterilerinin ithalat ve ihracat işlemlerinde, Gümrük Yönetmeliğinin EK-14 Gümrük Beyannamesi Kullanma Talimatının II no.lu bölümünde “II- Beyanname Kutularına İlişkin Açıklamaları” kısmında yer alan “Gümrük Beyannamelerinde Mali Sorumlu” başlığı altında YMM ve SMMM’lerin adı, soyadı ve vergi numaralarının yazılmasının gerekmekte olduğu; bu işlem yapılmadığı takdirde işleri görülen müşterilerin ithalat/ihracat işlemlerinin tamamlamalarının mümkün olmayacağının belirtildiğinden bahisle konu hakkında Birliğimize yapılan bilgi edinme taleplerine verilecek cevaplara dayanak teşkil etmesini teminen görüş talep edilerek beyannamede yer alan bu bilginin e-devlet sistemi üzerinden kayıt yöntemi dışında başka yollarla alınmasının da mümkün olduğu belirtilerek konunun kurumlar arası görüşme suretiyle ele alınmasının faydalı olacağı ifade edilmiştir.

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nce Birliğimize cevaben yazılan: 03/12/2021 tarihli ve E-20117910-00069679889 sayılı Yazıda,

― Gümrük beyannamesinde yükümlü ve dolaylı temsilci olmayan yeminli mali müşavir veya mali müşavir ya da serbest muhasebecilerin, beyan sahibi ve/veya temsilcisi adına yetkisi olmadığından Gümrük Kanunu‘na göre yükümlülüklerinin bulunmadığı,

― 01.01.1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tesis edilen gümrük birliği kapsamında Topluluk Gümrük Kodunu oluşturan (EEC) 2913/92 sayılı ve 12 Ekim 1992 tarihli Konsey Yönetmeliğinin “gümrük beyanı” da dahil ana müesseselerinin milli mevzuatımıza yansıtılmasının gerekli görülmüş olup 1996 yılından beri, ülkemizde, tüm gümrük beyanları için tek bir beyan formatının kullanılmasına imkan veren ve AB ülkeleri tarafından da kullanılan “Tek İdari Belge” gümrük beyannamesi olarak kullanıldığı, diğer bir deyişle, gümrük mevzuatımızın AB mevzuatına uyumlaştırılması zorunluluğu çerçevesinde; gümrük beyannamesinin 9. kutucuğunda mali sorumlu kişisine ait bilgilerin beyan edilmesinin “Tek İdari Belge” uygulamasının gereği olduğu,

― AB mevzuatına uyumlu olarak revize edilen gümrük mevzuat: ve “Tek İdari Belge” kapsamında; beyannamenin Gümrük Yönetmeliği EK-14’e uygun doldurulması, buna göre, beyannamenin 9 no.lu kutusunda yeminli mali müşavirin veya mali müşavirin ya da serbest muhasebecinin adı, soyadı ve vergi numarasının yazılması zorunlu olup beyannamenin 9 no.lu kutusunun eksik ya da hatalı doldurulması kabahat fiili olarak nitelendirildiğinden bu kabahat karşılığında, beyan sahibi ve/veya temsilcisine Gümrük Kanununun 241 inci maddesine göre ceza uygulanması gerektiği,

― Dolayısıyla, 4458 sayılı Kanunun dolaylı temsil hükümleri çerçevesinde temsil görevi bulunmayan yeminli mali müşavir veya mali müşavir ya da serbest muhasebecilerin, eksik ya da hatalı beyan nedeniyle Gümrük Kanunu’na göre cezai sorumluluğunun bulunmadığı belirtilmiştir.

Gümrükler Genel Müdürlüğünün söz konusu Yazısı aşağıya alınmıştır.

Kaynak: TÜRMOB

T.C.

TİCARET BAKANLIĞI

Gümrükler Genel Müdürlüğü

Sayı : E-20117910-00069679889

Tarih: 3/12/2021

Konu : Mali Sorumlu Bilgisi

TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ BAŞKANLIĞINA

İlgi: 01.11.2021 tarihli ve 12090 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınızda; İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa Gümrük Müşavirleri Dernekleri tarafından yayımlanan 19.10.2021 tarihli bildiride. Gümrük Müfettişleri tarafından yapılan denetimlerde eleştiri konusu yapılan hususlara dikkat çekilmiş; SMMM ve YMM’lerin işlerini yürüttükleri müşterilerinin ithalat ve ihracat işlemlerinde, Gümrük Yönetmeliğinin EK-14 Gümrük Beyannamesi Kullanma Talimatının II no.lu bölümünde “II- Beyanname Kutularına İlişkin Açıklamaları” kısmında yer alan “Gümrük Beyannamelerinde Mali Sorumlu” başlığı altında YMM ve SMMM’lerin adı, soyadı ve vergi numaralarının yazılması gerekmekte olduğu: bu işlem yapılmadığı takdirde işleri görülen müşterilerin ithalat/ihracat işlemlerinin tamamlamalarının mümkün olmayacağının belirtildiğinden bahisle konu hakkında Birliğinize yapılan bilgi edinme taleplerine verilecek cevaplara dayanak teşkil etmesini teminen görüş talep edildiği; beyannamede yer alan bu bilginin e-devlet sistemi üzerinden kayıt yöntemi dışında başka yollarla alınmasının da mümkün olduğu belirtilerek konunun kurumlar arası görüşme suretiyle ele alınmasının faydalı olacağı ifade edilmektedir.

04.11.1999 tarihli 23866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4458 sayılı Gümrük Kanununun “Temsil Hakkı ve Yetkilendirilmiş Yükümlü” başlıklı 5 inci maddesinde, bütün kişilerin gümrük mevzuatı ile öngörülen tasarrufları ve işlemleri gerçekleştirmek üzere gümrük idarelerindeki işleri için bir temsilci tayin edebileceği; bu temsilin doğrudan veya dolaylı olabileceği; Kanununun 225 inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen kişilerin gümrük idarelerinde dolaylı temsilci olarak iş takip edebileceği belirtilmektedir.

Gümrük Kanununun 181 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre; ithalatta gümrük yükümlülüğünde yükümlü beyan sahibi olup dolaylı temsilde, temsilcinin yükümlülüğü, beyanda kullanılan verilerin yanlış olduğunu bildiği veya mesleği icabı ve mutat olarak bilmesi gerektiği durumlarla sınırlıdır.

Yukarıdaki mevzuat hükümleri çerçevesinde; gümrük beyannamesinde yükümlü ve dolaylı temsilci olmayan yeminli mali müşavir veya mali müşavir ya da serbest muhasebecilerin, beyan sahibi ve/veya temsilcisi adına yetkisi olmadığından Gümrük Kanununa göre yükümlülükleri bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, 31.03.2005 tarihli ve 25772 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 2 nci maddesindeki kabahat tanımına göre; gümrük idaresine eksik ya da hatalı beyanda bulunmak suretiyle Gümrük Kanununa aykırı davranılması bir kabahat fiili olup bu kabahatin cezası Gümrük Kanununun 241 inci maddesinde geçen idari para cezasıdır.

4458 sayılı Kanunun 241 inci maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunda ayrı bir ceza tayin edilmiş haller saklı kalmak üzere, bu Kanuna ve bu Kanunda tanınan yetkilere dayanılarak çıkarılan ikincil düzenlemelerle getirilen hükümlere aykırı hareket edenlere süz konusu düzenlemelerde açıkça öngörülmüş olması kaydıyla altmış TL usulsüzlük cezası uygulanır ” diye belirtilmekte olup 07.10.2000 tarihli ve 27369 I. Mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gümrük Yönetmeliği EK-82’de Gümrük Kanununun 241. maddesinin birinci fıkrası uyarınca usulsüzlük cezasını gerektiren fiillerden biri (7. satırdaki fiil) “Ceza gerektiren başkaca bir durum bulunmaması kaydıyla, Gümrük Beyannamesinin EK-14‘e uygun olarak doldurulmaması.” fiilidir.

1.1.1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tesis edilen gümrük birliği kapsamında Topluluk Gümrük Kodunu oluşturan (EEC) 2913/92 sayılı ve 12 Ekim 1992 tarihli Konsey Yönetmeliğinin “gümrük beyanı” da dahil ana müesseselerinin milli mevzuatımıza yansıtılması gerekli görülmüş olup 1996 yılından beri, ülkemizde, tüm gümrük beyanları için tek bir beyan formatının kullanılmasına imkan veren ve AB ülkeleri tarafından da kullanılan “Tek İdari Belge” gümrük beyannamesi olarak kullanılmaktadır. Diğer bir deyişle, gümrük mevzuatımızın AB mevzuatına uyumlaştırılması zorunluluğu çerçevesinde; gümrük beyannamesinin 9. kutucuğunda mali sorumlu kişisine ait yukarıda sayılan bilgilerin beyan edilmesi, “Tek İdari Belge” uygulamasının gereğidir.

Sonuç itibarıyla, AB mevzuatına uyumlu olarak revize edilen gümrük mevzuatı ve “Tek İdari Belge” kapsamında: beyannamenin Gümrük Yönetmeliği EK-14’e uygun doldurulması, buna göre, beyannamenin 9 no.lu kutusunda yeminli mali müşavirin veya mali müşavirin ya da serbest muhasebecinin adı, soyadı ve vergi numarasının yazılması zorunlu olup beyannamenin 9 no.lu kutusunun eksik ya da hatalı doldurulması kabahat fiili olarak nitelendirildiğinden bu kabahat karşılığında, beyan sahibi ve/veya temsilcisine Gümrük Kanununun 241 inci maddesine göre ceza uygulanması gerekmektedir. Dolayısıyla, 4458 sayılı Kanunun dolaylı temsil hükümleri çerçevesinde temsil görevi bulunmayan yeminli mali müşavir veya mali müşavir ya da serbest muhasebecilerin, eksik ya da hatalı beyan nedeniyle Gümrük Kanununa göre cezai sorumluluğu bulunmamaktadır,

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kadir TURSUN

Bakan a.

Genel Müdür Yardımcısı V.

Sosyal güvenlik uygulamaları kapsamında kısa vadeli sigorta hükümleri çerçevesinde sigortalılara iş kazası, meslek hastalığı, analık ve hastalık hallerinde belirli şartların yerine getirilmesi kaydıyla bazı haklar sağlanmakta olup, bunlardan biri de istirahatli olduğu sürelerde sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği verilmesidir.

Yazımızda, geçici iş göremezlik ödeneğinin ne olduğu, bu ödenekten nasıl ve kimlerin yararlanabileceği konusunda merak edilen konulara değinilecektir.

Geçici iş göremezlik nedir?

Geçici iş göremezlik; sigortalının iş kazası geçirmesi, meslek hastalığına tutulması veya hastalık ve analık hallerinde SGK tarafından yetkilendirilen hekim veya sağlık kurulu raporlarında belirtilen istirahat süresince geçici olarak çalışamama halidir.

Geçici iş göremezlik ödeneği nedir?

Geçici iş göremezlik ödeneği, “iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde” kanunda belirtilen geçici iş göremezlik sürelerinde sigortalıların gelir kaybını telafi etmek için SGK tarafından verilen ödenektir.

İş kazası ve meslek hastalığında geçici iş göremezlik ödeneğinden faydalanma şartları nedir?

- İş kazası gerçekleşmesi durumunda; SGK’ ya yapılan bildirimin iş kazası olarak

kabul edilmesi,

- Meslek hastalığı halinde ise, meslek hastalığının SGK Sağlık Kurulunca tespit edilmesi gerekmektedir.

İş kazası ve meslek hastalığına bağlı geçici iş göremezlik ödeneğinden yararlanmak için belli bir süre prim ödenmiş olması gibi bir şart aranmamaktadır.

Örneğin; bir kişi daha önce sigortalı olarak hiç çalışmamış,  işe girdiği gün iş kazası geçirmiş ve iş kazası sonucunda da kendisine hekim tarafından istirahat raporu verilmiş ise, raporlu olduğu günler için SGK’dan geçici iş göremezlik ödeneği alabilecektir.

Hastalık nedeni ile geçici iş göremezlik ödeneğinden hangi şartlarla yararlanılabilir?

Hastalık nedeniyle iş göremezlik ödeneğinden sadece 4/a (SSK) kapsamındaki sigortalılar yararlanabilmektedir.

Geçici iş göremezlik ödeneğine hak kazanabilmek için;

1) İstirahatin başladığı tarihte sigortalılık niteliğinin sona ermemiş olması,

2) İş göremezliğin başladığı tarihten önceki 1 yıl içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi (hastalık, analık, iş kazası ve meslek hastalığı) bildirilmiş olması,

3) İstirahat süresi içinde işyerinde fiilen çalışılmaması,

4) SGK tarafından yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması gerekmektedir.

İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık hallerinde hangi süre aralığı için geçici iş göremezlik ödeneği ödenir?

İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle iş göremezliğe uğrayan, yani yatarak tedavi gören veya ayaktan istirahat raporu alan sigortalıya her gün için, istirahatli olunan ilk günden itibaren geçici iş göremezlik ödeneği ödenmektedir.

Hastalık nedeniyle iş göremezliğe uğrayan, yani yatarak tedavi gören veya ayaktan istirahat raporu alan sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği, istirahatin 3’üncü gününden itibaren ödenmektedir. İlk 2 gün için geçici iş göremezlik ödeneği ödenmemektedir.

Analık halinde geçici iş göremezlik ödeneğinden yararlanma şartları nedir?

Analık sigortası kapsamında sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği ödenebilmesi için;

1) İstirahatın başladığı tarihte sigortalı olması ve sigortalılık niteliğinin sona ermemiş olması,
2) Doğumdan önceki 1 yıl içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olması,

3) İstirahat süresi içinde işyerinde fiilen çalışmamış olması,
4) Doğum olayının (canlı ya da ölü) gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

Analık halinde hangi süre aralığı için geçici iş göremezlik ödeneği ödenir?

Sigortalı kadının doğum yapması nedeniyle, hekimin vereceği istirahate bağlı olarak doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık süre için,

Çoğul gebelik halinde ise doğumdan önceki sekiz haftalık süreye iki haftalık süre ilave edilerek çalışmadığı her gün için,

Sigortalının erken doğum yapması halinde doğumdan önce kullanamadığı çalıştırılamayacak süreler ile isteği ve hekimin onayıyla doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışması halinde, doğum sonrası istirahat süresine eklenen süreler için,

geçici iş göremezlik ödeneği ödenmektedir.

İsteğe bağlı sigortalılar geçici iş göremezlik ödeneğinden faydalanabilirler mi?

Geçici iş göremezlik ödeneğinin kısa vadeli sigorta kollarından (hastalık, analık,iş kazası ve meslek hastalığı)  sağlanan bir yardım olması, isteğe bağlı sigortalılıkta ise kısa vadeli sigorta primi ödenmemesi nedeniyle, isteğe bağlı sigortalılar geçici iş göremezlik ödeneğinden yararlanamamaktadırlar.

Emekli (SGDP’li) çalışan sigortalılara geçici iş göremezlik ödeneği ödenir mi?

Emekli olduktan sora sosyal güvenlik destek primli (SGDP) olarak çalışan sigortalılar hakkında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası hükümleri uygulanmakta, hastalık ve analık sigortası hükümleri ise uygulanmamaktadır.

Buna göre, emekli olarak çalışanlar iş kazası-meslek hastalığı sebebiyle tedavi süresince aldıkları istirahat raporları için SGK’dan geçici iş göremezlik alabilmekte, ancak hastalık ve analık sebebiyle alınan raporlar içinse SGK tarafından emekli çalışana herhangi bir  geçici iş göremezlik ödeneği verilmemektedir.

Bağ-Kur (4/b) kapsamındaki sigortalılar geçici iş göremezlik ödeneğinden yararlanabilir mi?

- Bağ-Kur (4/b) kapsamında sigortalı olanlar, iş kazası ve meslek hastalığı halinde,

- Bağ-Kur (4/b) kapsamında sigortalı olanlardan muhtarlar, ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar ve tarımsal faaliyette bulunanlar ise iş kazası, meslek hastalığının yanı sıra analık halinde de,

geçici iş göremezlik ödeneğinden yararlanabilirler.

Ancak, Bağ-Kur (4/b) kapsamındaki sigortalıların geçici iş göremezlik ödeneğinden yararlanabilmeleri için diğer şartların yanı sıra genel sağlık sigortası dahil prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının da ödenmiş olması gerekmektedir.

Geçici iş göremezlik ödeneğine esas günlük kazanç nasıl hesaplanmakta?

İş kazasının olduğu, meslek hastalığında ise iş göremezliğin başladığı tarihten önceki 12 aydaki son 3 ay içindeki prime esas kazançlar toplamının, bu kazançlara esas prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanmaktadır.

Analık ve hastalık halinde ise iş göremezliğin başladığı tarihten önceki oniki aydaki prime esas kazançlar toplamının, bu kazançlara esas prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanmaktadır.

Ancak, iş göremezliğin başladığı tarihten önceki son bir yıl içerisinde 180 günden az kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olanlara hastalık ve analık halinde ödeneğe esas tutulacak günlük kazanç, iş göremezliğin başladığı tarihteki günlük prime esas kazanç alt sınırının iki katını geçememektedir.

Ödenek tutarı;

- Yatarak tedavilerde günlük kazancının yarısı,

- Ayaktan tedavilerde ise üçte ikisidir.

Geçici iş göremezlik ödeneği ödeme süreci nasıl işlemekte?

Geçici iş göremezlik ödeneğinin hesaplanması ve ödenmesi de dahil tüm işlemler SGK tarafından yapılmaktadır.

Ancak, iş göremezlik ödeneklerinin ödenebilmesi için işverenlerce sigortalının istirahat süresince işyerinde çalışılmadığına dair SGK’ya bildirim yapılması gerekmektedir. Bu bildirim elektronik, manuel veya Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi üzerinden yapılabilmektedir.

SGK tarafından sigortalılara geçici iş göremezlik  ödeneği ödemeleri her ayın 8 - 14 tarihleri aralığında PTT aracılığıyla yapılmaktadır.

Buna göre, raporların işveren tarafından  “istirahat süresince işyerinde çalışmamış” şeklinde bildirim girişi yapıldıktan sonra SGK Müdürlükleri gerekli kontrolleri ve hesaplamaları yaparak en geç 15 gün içinde ödeme yapılması için MOSİP sistemine (SGK'nın kendi içindeki ödeme birimi) kaydetmekte, MOSİP sistemine kaydedilen ödenekler de ertesi günü ödeme yapılması için PTT'ye intikal ettirilmektedir.

Çalışanın telefon numarası SGK kayıtlarında varsa, bu numaraya geçici iş göremezlik ödeneğinin yatıp yatmadığı ile ilgili SMS gönderilmektedir. Çalışan, SMS geldikten sonra istediği zaman PTT’ye giderek, kimliğiyle rapor parasını alabilmektedir.

Bunun dışında, E-Devlet sisteminden veya PTT’den geçici iş göremezlik ödeneğinin gönderilip gönderilmediği de öğrenilebilmektedir.

SGK tarafından PTT’ye gönderilmiş olan geçici iş göremezlik ödeneklerinin sigortalı tarafından 2 ay içerisinde alınmamış olması halinde bu ödenekler SGK'ya tekrar iade edilmektedir.

Geçici iş göremezlik ödenekleri ne kadar sürede SGK’dan alınmazsa zamanaşımına uğrar?

Sosyal güvenlikte kısa vadeli sigorta kollarından kazanılan haklar, hakkın doğduğu tarihten itibaren 5 yıl içinde istenmemesi durumunda düşmektedir.

Geçici iş göremezlik ödeneklerinde ise hakkın doğduğu tarih; geçici iş göremezlik ödeneğine esas istirahat raporunun sona erdiği tarih olarak kabul edilmektedir.

Dolayısıyla, sağlık hizmet sunucuları tarafından istirahatine lüzum görülen sigortalılara ödenmesi gereken geçici iş göremezlik ödeneklerinin istirahat süresinin sona erdiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde sigortalı tarafından talep edilmemesi durumunda ödenek hakkı düşmektedir.

Bu çerçevede, SGK tarafından PTT’ye gönderilmiş olan geçici iş göremezlik ödeneklerinin sigortalı tarafından 2 ay içerisinde tahsil edilmemiş olması halinde bu ödenekler SGK'ya tekrar iade edilmekle birlikte, 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde talep edilmesi halinde geçici iş göremezlik ödenekleri kendilerine veya hak sahiplerine ödenmektedir. Celal ÖZCAN

https://www.dunya.com/kose-yazisi/gecici-is-goremezlik-odenegi-nedir-kimler-yararlanabilir/642113

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • DEVAMSIZLIK NEDENİYLE FESİHTE, İŞÇİNİN İŞ AKDİ FESİH TARİHİ NE OLMALI? İş Kanunu 25/II-g maddesinde işçinin işverenden izin almaksızın kanunda belirtilen…
  • 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Enflasyon Muhasebesi İle İlgili  Bilanço Dipnot Bilgileri Enflasyon Muhasebesi ile ilgili 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Bilanço…
  • DEVAMSIZLIK SAATLERİNİN TOPLANMASI VE HAKLI FESİH Çalışan ve işveren ilişkisi iş akdinin feshine kadar devam eder,…
Top