Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

T.C. 

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Gelir ve Kurumlar Vergileri Grup Müdürlüğü

GÜNLÜDÜR

Sayı

:

62030549-120[23-2019/1673]-681474

01.09.2021

Konu

:

Yabancı uyruklu kişinin Hollanda mukimi kurumdan elde ettiği ücretin istisna olup olmadığı

İlgi

:

09/12/2019 tarih ve 3987905 sayılı özelge talep formu.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; Hollanda uyruklu olduğunuz, 01/04/2019 tarihinde TC vatandaşı ile evlendiğiniz ve yaşamınızı Türkiye'de sürdüreceğiniz, Hollanda mukimi … Holding BV şirketinde yazılım geliştiricisi olarak online/çevrimiçi yazılım sistemlerinin geliştirilmesi ve bakımı görevi ile ücretli olarak çalıştığınız, Türkiye'ye yerleştikten sonra da bu görevinizi evden sürdüreceğiniz, ücretinizi ödemekte olan Hollanda mukimi firmanın Türkiye'de herhangi bir kanuni merkezi veya iş merkezi bulunmadığı, söz konusu dar mükellef şirketin ücretinizi döviz olarak ödeyeceği ve doğrudan doğruya yurt dışından Türkiye'deki banka hesabınıza gönderileceği, ikamet izni belge tarihinin 15/05/2019 ve fiili göç tarihinizin 17/10/2019 olduğu ile ikamet adresinizin Kadıköy/İstanbul olduğu belirtilerek Hollanda mukimi … Holding BV şirketinden elde ettiğiniz ücretin Gelir Vergisi Kanununun 23/14 üncü maddesi uyarınca gelir vergisinden istisna olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 3 üncü maddesinde; Türkiye'de yerleşmiş olan gerçek kişilerin Türkiye içinde ve dışında elde ettikleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden vergilendirilecekleri hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanunun 4 üncü maddesinde;

"Aşağıda yazılı kimseler Türkiye'de yerleşmiş sayılır.

1. İkametgahı Türkiye'de bulunanlar (İkametgah, Kanunu Medeninin 19'uncu ve müteakip maddelerinde yazılı olan yerlerdir);

2. Bir takvim yılı içinde Türkiye'de devamlı olarak altı aydan fazla oturanlar (Geçici ayrılmalar Türkiye'de oturma süresini kesmez.)",

6 ncı maddesinde de;

"Türkiye'de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler sadece Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve iratlar üzerinden vergilendirilirler."

hükümlerine yer verilmiştir.

Gelir Vergisi Kanununda "Türkiye'de yerleşme" ikametgah ve oturma süresi olarak iki ayrı esasa göre belirlenmiştir.

İkametgah esasında yerleşmenin tespitinde; ikametgahı Türkiye'de bulunanlar yerleşmiş sayıldığından bunların tam mükellefiyete tabi olmaları yönünden başkaca hiçbir şart aranmayacaktır. Anılan maddenin parantez içi hükmünde ise, ikametgahın Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre tespit edileceği belirtilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 19 uncu maddesinde; "Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz.

..." hükmü yer almıştır.

Oturma süresi esasında yerleşmenin tespitinde ise; Türkiye'de bir takvim yılı içinde 6 aydan fazla oturanlar Türkiye'de yerleşmiş sayılır. Anılan Kanunun "Yerleşme sayılmayan haller" başlıklı 5'inci maddesinde yazılı yabancılar hariç olmak üzere bir kimsenin ikametgahının, Türkiye dışında olduğu kesinlikle belli olsa bile, bir takvim yılı içinde Türkiye'de altı aydan fazla oturması, tam mükellefiyet esasında vergilendirilmesi için yeterlidir.

Öte yandan, Aynı Kanununun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (14/a) bendine göre, kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan dar mükellefiyete tabi işverenlerin yanında çalışan hizmet erbabına, işverenin Türkiye dışında elde ettiği kazançları üzerinden döviz olarak ödediği ücretlerin gelir vergisinden istisna edileceği hüküm altına alınmıştır.

147 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin "Kanuni ve İş Merkezi Türkiye'de Olmayan Dar Mükellefiyete Tabi İşverenlerce Hizmet Erbabına Döviz Olarak Ödenen Ücretler" başlıklı 1-c bölümünde;

"İstisna hükmünün uygulanmasında, aşağıdaki hususlara dikkat edilecektir.

- İşveren sıfatıyla ücret ödemesinde bulunan kurumların, Türkiye'de herhangi bir kanuni merkezinin veya iş merkezinin bulunmaması gerekir. Türkiye'de kanuni ve iş merkezi olmayan kurumların ise tam mükellef oldukları devlette hangi statüyü taşıdıkları, tüzel kişiliklerinin bulunup bulunmadığı herhangi bir iktisadi işletmelerinin varlığı ya da yokluğu önem taşımayacaktır.

- Türkiye'de hizmet arzeden gerçek kişinin işveren sıfatıyla bağlı olduğu dar mükellef kurum, söz konusu kişiye döviz olarak ödediği ücretleri, doğrudan doğruya yurt dışında elde ettiği gelirinden ayırıp vermeli, hiç bir zaman için Türkiye'de elde ettiği kazanç ile ilgilendirmemelidir. Bu çerçevede hizmet erbabının Türkiye'de tam mükellef veya dar mükellef statüsünü taşıması hiçbir önem taşımayacaktır. Ödeme, yurt dışında elde edilen gelir üzerinden yapılacağı için, Türkiye'deki faaliyetler nedeniyle bu ücretler Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesi hükmüne göre gider olarak dikkate alınmayacaktır..."

açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre, kanunî ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan dar mükellefiyete tâbi kurumların bünyesinde çalışan hizmet erbabına ödenen ücretlere istisna uygulanabilmesi için;

1- Türkiye'de hizmet arzeden gerçek kişinin bağlı olduğu işverenin dar mükellef kurum olması, bu kurumun da Türkiye'de hiçbir şekilde kazanç elde edecek şekilde faaliyette bulunmaması,

2- Dar mükellef kurumda çalışan kişinin hizmet erbâbı ve yapılan ödemenin de ücret niteliğinde olması,

3- Dar mükellef kurumun Türkiye'deki personeline yapılacak ödemenin bu kurumun yurtdışı kazançlarından karşılanması,

4- Ücretin döviz olarak ödenmesi,

5- Ödenen ücretin dar mükellef kurumun Türkiye'deki hesaplarına gider olarak kaydedilmemesi şartlarının bir arada taşıması gerekmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61'inci maddesinde,

"Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez." hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında tevkifat yapmak zorunda olan mükellefler sayılmış, birinci bendinde de hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) Kanunun 103 ve 104 üncü maddelerine göre gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği hükmüne yer verilmiş olup, 95 inci maddesinde ise ücretlerini yabancı bir memleketteki işverenden doğrudan doğruya alan hizmet erbabının gelirlerini yıllık beyanname ile bildirecekleri hüküm altına alınmıştır.

Yabancı ülkede bulunan işverenlerce Türkiye'de mukim şahıslara (veya Türkiye'nin de bu geliri vergileme yetkisi olduğu durumlarda) bu hizmetleri karşılığında yapılacak ödemelerin Türkiye'de vergi tevkifatına tabi tutulması mümkün değildir. Bu nedenle, yabancı ülkelerde bulunan işverenden alınan ücretler (varsa Türkiye dahilindeki kazanç ve iratlarıyla birlikte) bir beyanname ile ikametgâhının bulunduğu yerin vergi dairesine ertesi yılın mart ayında bildirilir ve vergilendirilir.

"Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması" 01.01.1989 tarihinden itibaren uygulanmakta olup, söz konusu anlaşmanın "Mukim" başlıklı 4 üncü maddesinin 1 ve 2 nci fıkralarında;

"1. Bu Anlaşmanın amaçları bakımından, "Devletlerden birinin mukimi" terimi, o Devletin mevzuatı gereğince ikametgah, ev, kanuni merkez, iş merkezi veya benzer yapıda diğer herhangi bir kriter nedeniyle vergi mükellefiyeti altına giren kişi anlamına gelir.

2.1 inci fıkra hükümleri dolayısıyla bir gerçek kişi her iki Akit Devlette de mukim olduğunda, bu kişinin statüsü aşağıdaki kurallara göre belirlenecektir:

a) Bu kişi, daimi olarak kalabileceği bir meskenin bulunduğu Devletin mukimi kabul edilecektir. Eğer bu kişinin her iki Devlette de daimi olarak kalabileceği bir meskeni varsa, bu kişi kişisel ve ekonomik ilişkilerinin daha yakın olduğu Devletin mukimi kabul edilecektir (hayati menfaatlerin merkezi);

b) Eğer kişinin hayati menfaatlerinin merkezinin yer aldığı Devlet saptanamazsa veya kişinin her iki Devlette de daimi olarak kalabileceği bir meskeni yoksa, bu kişi kalmayı adet edindiği evin bulunduğu Devletin mukimi kabul edilecektir;

c) Eğer kişinin her iki Devlette de kalmayı adet edindiği bir ev varsa veya her iki Devlette de böyle bir ev söz konusu değilse, bu kişi vatandaşı bulunduğu Devletin mukimi kabul edilecektir;

d) Eğer kişi her iki Devletin de vatandaşıysa veya aksine her iki Devletin de vatandaşı değilse, Devletlerin yetkili makamları sorunu karşılıklı anlaşmayla çözeceklerdir."

hükümleri öngörülmektedir.

Yukarıdaki hükümlerden de görüleceği üzere, mukimliğin belirlenmesinde öncelikle her ülkenin kendi iç mevzuat hükümleri dikkate alınmaktadır. Dolayısıyla, bir kişinin yukarıdaki kriterlerden herhangi biri dolayısıyla Türkiye'de vergi mükellefiyeti altına girmesi durumunda bu kişinin Türkiye'de mukim olduğu kabul edileceğinden, tam mükellef statüsünde Türkiye'de vergilendirilmesi gerekmektedir. Ancak, bu kişinin Hollanda'da da benzer kriterler dolayısıyla tam mükellef addedilmesi halinde ortaya çıkacak çifte mukimlik durumu, Anlaşmanın yukarıda yer alan 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen kriterlerden önce yer verilene öncelik tanınmak suretiyle çözümlenecektir.

Anlaşmanın "Bağımlı Faaliyetler"i düzenleyen 15 inci maddesinin 1 inci ve 2 nci fıkraları;

"1. 16, 18, 19 ve 20 nci Madde hükümleri saklı kalmak üzere, Devletlerden birinin bir mukiminin bir hizmet akdi dolayısıyla elde ettiği ücret, maaş ve diğer benzeri menfaatler, bu hizmet diğer Devlette ifa edilmedikçe, yalnız ilk bahsedilen Devlette vergilendirilecektir. Eğer hizmet diğer Devlette ifa edilirse, buradan elde edilen gelir diğer Devlette vergilendirilebilir."

2.1 inci fıkra hükümlerine bakılmaksızın, Devletlerden birinin bir mukiminin diğer Devlette ifa ettiği hizmet dolayısıyla elde ettiği gelir, eğer:

a) Gelir elde eden kişi, bu diğer Devlette bir takvim yılı içinde bir veya birkaç seferde 183 günü aşmamak üzere kalırsa, ve

b) Ödeme, bu diğer Devletin mukimi olmayan bir işveren tarafından veya böyle bir işveren adına yapılırsa, ve

c) Ödeme, işverenin diğer Devlette sahip olduğu bir işyerinden veya sabit yerden yapılmazsa,

yalnızca ilk bahsedilen Devlette vergilendirilebilecektir."

hükümlerini öngörmektedir.

Bu hükümler uyarınca, Türkiye mukimi kabul edilmeniz halinde, tarafınıza Ekim 2019 itibariyle yapılan ücret ödemeleri Hollanda kaynaklı olsa dahi 15'inci maddenin 1'inci fıkrası uyarınca vergilemenin Türkiye'de, iç mevzuat hükümlerimiz çerçevesinde yapılması gerekmektedir.

Hollanda mukimi kabul edilmeniz halinde ise, Türkiye'de ifa ettiğiniz hizmetler karşılığında Hollanda tarafından ödenen ücretlerin yalnızca Hollanda'da vergilendirilmesi için 15 inci maddenin 2'nci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan her üç koşulun bir arada sağlanması gerekmektedir. Bu koşullardan birinin ihlali halinde, diğer bir ifadeyle;

- Türkiye'de bir takvim yılında 183 günden fazla kalma veya

- ücretin Türkiye mukimi olan bir işveren tarafından ödenmesi veya

- ücretin, işverenin Türkiye'de sahip olduğu bir işyerinden ödenmesi

koşullarından birinin gerçekleşmesi durumunda Türkiye'nin de bu geliri vergileme yetkisi olacaktır. Dolayısıyla, Hollanda mukimi kabul edildiğinizde ve son iki koşulun gerçekleşmediği varsayımı altında 2019 yılında Türkiye'de 183 günden fazla bulunmanız durumunda Türkiye'nin vergileme yetkisi olacaktır.

Anlaşmanın Türkiye'ye vergi alma hakkı tanıdığı durumda Türkiye'de vergilendirilen ücret geliri "Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi" başlıklı 23 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (b) bendi gereğince Hollanda vergi matrahından istisna edilmek suretiyle aynı gelir üzerinden iki defa vergi alınması önlenmiş olacaktır.

Anlaşma hükümlerinin iç mevzuata göre değişiklik getirdiği durumlarda, Anlaşma hükümlerinden yararlanabilmek için Hollanda'da yerleşik sayılan kişinin Hollanda'da tam mükellef olduğunun ve tüm dünya kazançları üzerinden bu ülkede vergilendirildiğinin Hollanda yetkili makamlarından alınacak bir belge (mukimlik belgesi) ile kanıtlanması ve bu belgenin aslı ile birlikte Türkçe tercümesinin noterce veya Hollanda'daki Türk konsolosluklarınca tasdik edilen bir örneğinin vergi sorumlularına veya ilgili vergi dairesine ibraz edilmesi gerekmektedir.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, Türkiye'de mukim olarak, Türkiye'nin de bu geliri vergileme yetkisi olduğu değerlendirildiğinde (Anlaşmanın 15 inci maddenin 2 nci fıkrası gereği), dar mükellef kuruma bağlı olarak çalışmanız karşılığında anılan kurumun doğrudan doğruya yurt dışından elde ettiği kazanç üzerinden tarafınıza döviz olarak ödediği ücret, yukarıdaki şartların da sağlanması halinde Gelir Vergisi Kanununun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının 14/a bendine göre gelir vergisinden müstesna olacaktır.

Ancak, bağlı olduğunuz dar mükellef işvereninizin Türkiye'de kazanç elde edecek şekilde faaliyette bulunması halinde elde etmiş olduğunuz ücret geliriniz için söz konusu istisnadan yararlanmanız mümkün olmayacaktır. Bu durumda, söz konusu ücret gelirinizin Gelir Vergisi Kanununun 95/1 inci maddesi gereğince yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi gerekeceği tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

İmza                           

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

T.C. 

OSMANİYE VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

GÜNLÜDÜR

Sayı

:

54451858-045-22752

01.09.2021

Konu

:

Youtube kanalından elde edilen reklam gelirinin vergilendirilmesi.

İlgi

:

07/12/2020 tarihli ve 61834 sayılı özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden; Youtube kanalınızın bulunduğu, bu kanala yüklenilen içerik/içeriklerin yayınlanması nedeniyle reklam geliri olarak size ödeme yapıldığı, devlet lisesinde öğretmen olarak görev yaptığınız ve gelir kaynağınızın Youtube olmadığı belirtilerek bu gelirinizin vergiye tabi olup olmadığı, vergi mükellefiyeti tesis edilip edilmeyeceği ve yapılacak işlemlere ilişkin hususlarda görüş talep ettiğiniz anlaşılmış olup Başkanlığımız görüşüne aşağıda yer verilmiştir.

1-GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun "Mevzu" başlıklı 1 inci maddesinde "Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır." hükmüne yer verilerek gelire giren kazanç ve iratlar anılan Kanunun 2 nci maddesinde bentler halinde sayılmıştır.

Mezkur Kanunun "Ticari Kazancın Tarifi" başlıklı 37 nci maddesinde ise "Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır.

..."

hükmü yer almaktadır.

Ticari faaliyet, bir tür emek-sermaye organizasyonuna dayanmakta olup kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması, böyle bir organizasyon tarafından icra edilen faaliyetin "ticari faaliyet" olma niteliğine etki etmemektedir. Ancak, bir faaliyetin "ticari faaliyet" sayılabilmesi için kazanç sağlama niyet ve kastı gerekmemekle birlikte, faaliyeti icra eden organizasyonun bütün unsurları ile birlikte değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan, anılan Kanunun "Gelirin Toplanması ve Beyan" başlıklı 85 inci maddesinde "Mükellefler 2 nci maddede yazılı kaynaklardan bir takvim yılı içinde elde ettikleri kazanç ve iratları için bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça yıllık beyanname verirler. Bu Kanuna göre beyanı gereken gelirlerin yıllık beyannamede toplanması zorunludur." hükmüne yer verilmiştir.

Youtube başta olmak üzere çeşitli sosyal platformlara yüklenilen içerikler, bu platformlardan silinmediği müddetçe, takipçi ve izlenme oranları gibi çeşitli kriterlere göre belirli periyodlar itibariyle içerik sahibine gelir sağlamaktadırlar. Bu bakımdan şahsınıza ait Youtube kanalınıza yüklediğiniz içeriklerin Youtube kanalınızda halen yüklü olması, bu içerikler nedeniyle gelecek dönemlerde de kazanç elde etme potansiyelini barındırmaktadır.

Öte yandan, Youtube başta olmak üzere çeşitli sosyal platformlarda benzer şekilde içerik/içerikler üretmek, ticari kazancın tespitinde aranılan devamlılık kastı ve bir organizasyonun varlığına karine teşkil etmektedir.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, Youtube kanalınıza yüklediğiniz içerikler nedeniyle tarafınıza yapılan ödeme/ödemelerin Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesine göre "ticari kazanç" kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olup adınıza gelir vergisi yönünden mükellefiyet tesis edilmesi ayrıca söz konusu gelirin Gelir Vergisi Kanununun 85 inci maddesine göre yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi gerekmektedir.

2-KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

-1/1 inci maddesinde, Türkiye'de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti kapsamında yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu,

-4/1 inci maddesinde, hizmetin, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu, bu işlemlerin; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi, şekillerde gerçekleşebileceği,

-6 ncı maddesinde, işlemlerin Türkiye'de yapılmasının; malların teslim anında Türkiye'de bulunmasını, hizmetin Türkiye'de yapılmasını veya hizmetten Türkiye'de faydalanılmasını ifade ettiği,

-11/1-a maddesinde, ihracat teslimlerinin ve bu teslimlere ilişkin hizmetlerin, yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetlerin KDV'den istisna olduğu,

-12/2 nci maddesinde ise, bir hizmetin hizmet ihracı kapsamında değerlendirilebilmesi için hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurt dışında faydalanılması gerektiği

hüküm altına alınmıştır.

KDV Genel Uygulama Tebliğinin "İstisnanın Kapsamı" başlıklı (II/A-2.1.) bölümünde,

"3065 sayılı Kanunun (11/1-a) maddesi kapsamında bir hizmetin KDV'den istisna olabilmesi için, aynı Kanunun (12/2) nci maddesine göre;

-Hizmetin yurtdışındaki bir müşteri için yapılması,

-Hizmetten yurtdışında faydalanılması, gerekir. Hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapıldığı, yurt dışındaki müşteri adına düzenlenen fatura ve benzeri belge ile tevsik edilir.

Hizmetten yurt dışında faydalanılmasından kasıt, Türkiye'de yurt dışındaki müşteri için yapılan hizmetin, müşterinin yurt dışındaki iş, işlem ve faaliyetleri ile ilgili olması; Türkiye'deki faaliyetleri ile ilgisi bulunmamasıdır."

açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre, Youtube'da video içeriği yayımlama hizmetiniz ticari faaliyet kapsamında değerlendirilmekte olup yayımlanan video içeriklerinizin münhasıran yurt dışında izlenme karşılığında sunulan bir video gösterim hizmeti olması halinde, söz konusu hizmet KDV Kanununun 11/1-a maddesine göre (hizmet ihracına ilişkin diğer şartların da sağlanması koşuluyla) hizmet ihracı kapsamında değerlendirilecek ve bu hizmet bedeli üzerinden KDV hesaplanmayacaktır.

Ancak, Youtube'da yayımlanan video içeriklerinizin yurt dışının yanı sıra yurt içinde de izlenmesinin mümkün olması durumunda, münhasıran yurt dışındaki müşteriler için yapılmayan söz konusu hizmete ilişkin elde ettiğiniz gelirlerin, hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamakta olup, bu hizmetler için genel hükümlere göre KDV hesaplanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

GİB İzmir VD Başkanlığı Özelgesi

Tarih : 01.09.2021

Sayı : E-84098128-120[74-2021/1]-278022

GVK Md. 74, 88

YIKIM KARARI VERİLEN GAYRİMENKULÜN NET DEĞERİNİN KİRA GELİRİNDEN İNDİRİLMESİ

Deprem nedeniyle ağır hasar gören ve yıkım kararı verilen gayrimenkullerin amortisman sonrası net değerinin GMSİ beyanında gider olarak indirim konusu yapılamayacağı hk.

Özelge talep formunuzda; gayrimenkul sermaye iradı mükellefi olduğunuzu, depremde ağır hasar gören … ada … parsel 14 bağımsız bölüm numaralı üç adet gayrimenkulünüz için … Belediyesi Yapı Kontrol Müdürlüğü’nün … talebine istinaden 6306 sayılı Kanun gereğince söz konusu gayrimenkulleriniz için riskli yapı kararı alınması üzerine anılan Belediye tarafından yıkım kararı verildiği öte yandan, 2020 takvim yılında ilgili gayrimenkullerden dokuz ay kira geliri elde etmeniz nedeniyle beyanname verdiğinizi belirterek, söz konusu gayrimenkullerin amortisman sonrası kalan net değerinin zarar olarak beyan edilip edilmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Gayrimenkul Sermaye İradının Tarifi” başlıklı 70. maddesinde; binaların sahipleri, mutasarrıfları, zilyedleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu hüküm altına alınmış olup, maddenin 71. maddesinde; “Gayrimenkul sermaye iradında safi irat, gayrisafi hasılattan iradın sağlanması ve idamesi için yapılan giderler indirildikten sonra kalan müspet farktır.” hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanun’un 74. maddesinde de safi iradın bulunması için 21. maddeye göre istisna edilen gayrisafi hasılata isabet edenler hariç olmak üzere gayrisafi hasılattan  indirilecek giderler anılan maddede bentler halinde sayılmış, (6) numaralı bentte; kiraya verilen mal ve haklar için ayrılan amortismanların gider olarak indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Yine aynı Kanun’un 88.  maddesinde; “Gelirin toplanmasında gelir kaynaklarının bir kısmından hasıl olan zararlar (80. maddede yazılı diğer kazanç ve iratlardan doğanlar hariç) diğer kaynakların kazanç ve iratlarına mahsup edilir. Bu mahsup neticesinde kapatılmayan zarar kısmı, müteakip yılların gelirinden indirilir. Arka arkaya beş yıl içinde mahsup edilmeyen zarar bakiyesi müteakip yıllara naklolunamaz.

Menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarında, gider fazlalığından doğanlar hariç, sermayede vukua gelen eksilmeler zarar addolunmaz.”  hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre; kira gelirinizin beyanında gerçek gider usulünü seçmeniz halinde, istisna edilen gayrisafi hasılata isabet edenler hariç olmak üzere; Gelir Vergisi Kanunu’nun 74. maddesinin (6) numaralı bendine göre kiraya verilen gayrimenkulleriniz için ayrılan amortismanları indirim konusu yapmanız mümkün bulunmaktadır.

Ancak, deprem nedeniyle hasar gören söz konusu gayrimenkullerin amortisman sonrası kalan net değerinin, Gelir Vergisi Kanunu’nun 74. maddesi kapsamında gider olarak indirim konusu yapılması mümkün bulunmamakta olup; ayrıca deprem nedeniyle hasar gören gayrimenkuller için anılan Kanun’un 88. maddesi gereğince sermayede vukua gelen eksilmelerin zarar olarak beyan edilemeyeceği de tabiidir.

Cumartesi, 11 Aralık 2021 22:52

SGK e-Tebligat Süresi Uzatıldı

SGK e-TEBLİGAT BAŞVURU SÜRESİNİN UZATILMASINA İLİŞKİN DUYURU

11.12.2021

24.9.2021 tarihli 31608 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan “Sosyal Güvenlik Kurumunca Elektronik Ortamda Yapılacak Tebligata İlişkin Yönetmelik” ‘ in 7 inci maddesine göre elektronik tebligat adresi almak zorunda olan işverenler, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden üç ay içinde başvuru yapmakla yükümlü tutulmuştur. Yönetmeliğe göre bu süre 31.12.2021 tarihinde sona ermektedir.

Kurumumuzca, elektronik ortamda yapılacak tebligata İlişkin usul ve esasları açıklayan genelgenin 10.12.2021 tarihinde yayımlanması ve e-tebligat sisteminin aynı tarihte açılması nedeniyle sistem üzerinde aşırı yoğunluk meydana getirmiştir.

Bu nedenle 31.12.2021 tarihinde sonra erecek olan başvuru süresi 31.01.2022 tarihine kadar uzatılmıştır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

T.C.

YARGITAY

9. Hukuk Dairesi

Esas No: 2017/8728

Karar No: 2019/19263

Tarihi: 06/11/2019

» Emeklilik Sonrası Çalışmaya Devam Eden İşçinin Haklı Neden Olmadan İş Sözleşmesini İstifayla Sona Erdirmesi

» Son Dönem Çalışması İçin Kıdem Tazminatı Hak Edemeyeceği

» Emeklilik Nedeniyle Sona Eren İlk Dönem İçin Kıdem Tazminatı Hak Edeceği

ÖZET: Davacı davalı işyerinde çalışırken 28.02.2008 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanarak emeklilik nedeniyle iş akdini sona erdirmiş ancak davalı işyerinde çalışmaya devam etmiş 18.02.2011 tarihinde de işyerine verdiği el yazılı “18.02.2011 tarihinde özel nedenlerden dolayı kendi isteğimle işten ayrılmak istiyorum, istifamın kabulünü rica ediyorum” içerikli haklı neden içermeyen istifa dilekçesi ile iş akdini sona erdirmiştir. Son istifa dilekçesi haklı neden içermediğinden davacı kıdem tazminatını talep edemez ise de emeklilikle sona eren ilk dönem çalışması için kıdem tazminatına hak kazanıldığından davacının 01.08.1996-28.02.2008 tarihleri arasındaki çalışması için belirlenecek kıdemi üzerinden ve 28.02.2008 tarihindeki ücreti baz alınarak hesaplanacak kıdem tazminatının hüküm altına alınması gerekirken hesaplamanın 01.08.1996-24.12.2010 tarihleri arası için yapılması hatalıdır.

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A) Davacı isteminin Özeti:

Davacı vekili, müvekkilinin davalı işverende 01/11/1993-24/12/2010 tarihleri arasında aralıksız fasılasız uluslararası tır şoförü olarak çalıştığını, çalışırken 28/02/2008 tarihinde emekli olduğunu, tazminat almaksızın ve ara vermeksizin fesih tarihine kadar çalışmaya devam ettiğini, asgari ücret yanında sefer primi sistemi ile anlaşıp işbaşı yaptığını, İtalya-Avrupa arası dorseci olarak istihdam edildiğini, aylık ortalama 3-4 seferi yaptığını, sefer başına 350-400 euro sefer primi verildiğini, 01/01/2009 tarihinden itibaren asgari ücretin haklı bir gerekçe olmaksızın ödenmediğini, son 6 dorse seferi nedeniyle adına tahakkuk eden dorse sefer primlerinden haksız ve mesnetsiz şekilde 700 euro sefer primi kesintisi yapıldığını, hemen hemen tüm din ive milli bayram-genel tatillerde aralıksız fasılasız istihdam edilmesine rağmen adına tahakkuk eden bayram-genel tatil çalışması alacağının ödenmemesi, sefer prim kazancının sigorta matrahına yansıtılmaması karşısında iş akdinin devamının davacı açısından çekilmez hale geldiğini, iş akdini 4857 sayılı yasanın 24. Maddesi mucibince haklı nedenlerle ve eylemli olarak sona erdirildiğini, çalıştığı dönemde yıllık izinlerinin kullandırılmadığını iddia ederek, kıdem tazminatı, bayram ve genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti, ücret alacağı ve sefer prim ücreti kesintisi alacağının faizleri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, yetki itirazında bulunduklarını davanın müvekkilinin şirket merkezinin bulunduğu Mersin ya da işin yapıldığı Gaziantep illerinde açılması gerektiğini, davacının 12.08.2008 tarihinden 18.02.2011 tarihine kadar çalıştığını, bu tarihte kendi özel sebepleri ile ayrılmak istediğine dair istifa dilekçesi verdiğini, müvekkilini ibra ettiğini, bu istifa ve ibra üzerinden uzun yıllar geçmekle açılan davanın iyiniyetli olmadığını, kendi isteği ile ayrılan davacının kıdem tazminatı talep edemeyeceğini, ulusal bayram genel tatillerde çalışılmadığını, çalışırsa ücretinin ödendiğini, davacının yıllık izinlerini kullandığını, davacının imzalı bordroları karşısında ücret alacağı bulunmadığını, imzalı bordrolar karşısında davacının sefer primi talebinin de yerinde olmadığını, kaldı ki müvekkilini ibra ettiğini, savunarak davanın reddini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı davalı işyerinde çalışırken 28.02.2008 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanarak emeklilik nedeniyle iş akdini sona erdirmiş ancak davalı işyerinde çalışmaya devam etmiş 18.02.2011 tarihinde de işyerine verdiği el yazılı “18.02.2011 tarihinde özel nedenlerden dolayı kendi isteğimle işten ayrılmak istiyorum, istifamın kabulünü rica ediyorum” içerikli haklı neden içermeyen istifa dilekçesi ile iş akdini sona erdirmiştir. Son istifa dilekçesi haklı neden içermediğinden davacı kıdem tazminatını talep edemez ise de emeklilikle sona eren ilk dönem çalışması için kıdem tazminatına hak kazanıldığından davacının 01.08.1996-

28.02.2008 tarihleri arasındaki çalışması için belirlenecek kıdemi üzerinden ve 28.02.2008 tarihindeki ücreti baz alınarak hesaplanacak kıdem tazminatının hüküm altına alınması gerekirken hesaplamanın 01.08.1996-24.12.2010 tarihleri arası için yapılması hatalıdır.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06/11/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

22. Hukuk Dairesi

Esas No: 2019/8292

Karar No: 2019/22126

Tarihi: 02/12/2019

» İş Sözleşmesi Devam Ederken Ödenen Kıdem Tazminatının Avans Niteliğinde Olduğu

» Avans Niteliğinde Ödenen Kıdem Tazminatının Yasal Faizleriyle Birlikte Hak Edilen Kıdem Tazminatından Düşülmesinin Gerektiği

ÖZET: İşçinin iş sözleşmesi feshedilmediği halde çeşitli nedenlerle kıdem tazminatı adı altında yapılan ödemler avans niteliğinde sayılmalıdır.

İşçinin iş sözleşmesinin feshinde kıdem tazminatına hak kazanılması durumunda, işyeri ya da işyerlerinde geçen tüm hizmet sürelerine göre kıdem tazminatı hesaplanmalı, daha önce avans olarak ödenen miktar yasal faiziyle birlikte mahsup edilmelidir. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu doğrultudadır.

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, davalıya ait yurtiçi ve yurtdışı şantiyelerinde aralıklarla boya ve kumlama ustası olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ve haklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile izin alacaklarını istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, zamanaşımı def’ini ileri sürmüş, ayrıca husumet itirazında bulunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraflarca temyizi üzerine Dairemizce, davacının aralıklı olan ve farklı şekillerde sona eren çalışmalarının tasfiye edilmiş mi kabul edileceği yoksa son dönem hizmet süresine eklenmesi mi gerektiği yönünde sunulan belgeler de dikkate inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Mahkemece, bilirkişiden ek rapor aldırılmış ve aldırılan rapor doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraflarca temyizi üzerine Dairemizce sair temyiz itirazlarının reddine karar verilerek; davacının 03.11.2006 – 29.07.2008 tarihleri arasındaki son dönem çalışmasına 17.08.1989 -05.03.1990, 03.10.1990 – 22.01.1992, 10.01.1995 – 10.04.1995, 25.04.1995 – 25.07.1996, 10.09.1996 – 09.03.1997, 17.01.2001 – 31.08.2001 ve 25.03.2003 – 26.03.2004 tarihleri arasındaki çalışma sürelerinin eklenmesi, dava konusu alacakların buna göre son ücret üzerinden hesaplandıktan sonra davacıya son dönem çalışması için 29.07.2008 tarihli ibraname ile yapılan ödemelerin mahsup edilmesi, 25.07.1996 tarihli “ibraname-feragatname” başlıklı belge ile yapılan ödemelerin ise faiziyle birlikte mahsup edilerek, bakiye alacakların hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Mahkemece, bilirkişiden ek rapor aldırılmış ve aldırılan rapor doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

1. Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2. Taraflar arasında iş sözleşmesi devam ederken 25.07.1996 tarihinde yapılan kıdem tazminatı ödemesinin mahsubu konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

İşçinin iş sözleşmesi feshedilmediği halde çeşitli nedenlerle kıdem tazminatı adı altında yapılan ödemler avans niteliğinde sayılmalıdır. İşçinin iş sözleşmesinin feshinde kıdem tazminatına hak kazanılması durumunda, işyeri ya da işyerlerinde geçen tüm hizmet sürelerine göre kıdem tazminatı hesaplanmalı, daha önce avans olarak ödenen miktar yasal faiziyle birlikte mahsup edilmelidir. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu doğrultudadır

Somut olayda, davacıya 25.07.1996 tarihli ibraname ile 499,88 USD kıdem tazminatı ödemesi yapıldığı anlaşılmaktadır. 25.07.1996 tarihi itibari ile 1 USD karşılığı eski Türk Lirası ile 83.372,00 TL’dir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, 499,88 USD ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmiş ve hesaplanan tutardan altı sıfır atılarak 41,79 TL ödeme yapıldığı kabul edilmiş, bu tutara ödeme tarihinden fesih tarihine kadar yasal faiz işletilerek mahsup edilecek tutar 232,65 TL olarak belirlenmiştir. Davacıya yapılan ödemenin, ödeme tarihindeki kur üzerinden TL’ye çevrilmesi ve hesaplanan tutardan altı sıfır atılarak sonuca gidilmesi isabetli olmamıştır. Yapılacak iş, 25.07.1996 tarihinde ödenen 499,88 USD’ye ödeme tarihinden fesih tarihine kadar bankalarca dövize uygulanan faiz uygulanarak mahsup edilecek tutarın belirlenmesi ve fesih tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası’na çevrilerek mahsup işlemi yapılmasından ibarettir. Bu yön gözetilmeden sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 02.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Cumartesi, 11 Aralık 2021 20:41

SGK e-Tebligat Başvuru Sistemi Açıldı

e-Tebligat başvurusu şuan için sadece e-Devlet “masaüstü” sürümünde  görünmektedir. Mobil sürümünde başvuru sistemi henüz açılmamıştır. Dolayısıyla başvuru yapacak olanların masaüstü bilgisayardan e-Devlet’e giriş yapması gerekmektedir. Başvuru sırasında Gerçek Kişi – İşveren ayrımı yapılmaktadır.

SGK e-Tebligat Başvurusu için aşağıdaki linke tıklayınız:

https://www.turkiye.gov.tr/sosyal-guvenlik-sgk-e-tebligat-basvurusu

Önceki yazılarımızda “7326 sayılı Kanun” kapsamında amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yeniden değerlemesiyle ilgili bağımsız denetim anlamında karşılaşılabilecek sorunları ele almıştık. İlgili kanundan bahsedip stok affından ve ortaklar cari hesabından bahsetmemek olmazdı.

Özellikle bağımsız denetim camiasında konuyla ilgili kafalar bir hayli karışık. Denetime tabi olup da kanundan faydalanan şirketler ve bu şirketlerin denetçileri, kanun kapsamında yapılan iş ve işlemlerin denetimden geçmiş finansal tablolara olan etkilerinin nasıl ele alınacağı ve bu etkilere nasıl karşılık verileceği konusunda henüz bir karar verebilmiş değiller.

İsterseniz şirketlerimizin ve bağımsız denetçilerimizin stok affı ve ortaklar cari hesabı kapsamında karşı karşıya kalacakları sorunları nasıl değerlendirebiliriz birlikte ele alalım.

Türkiye muhasebe standartlarına göre stokların faturalı olması şart mı?

Şirketimiz Türkiye Muhasebe Standartlarına göre raporlama yapıyor ve resmi envanterle fiili envanter arasında ciddi farklar söz konusu diyelim. Kayıt dışı olan bu stokları Türkiye Muhasebe Standartları kapsamında finansal tablolarımıza taşıyalım mı? Taşımayalım mı?

“Faturasız, evraksız stok mu olur?” dediğinizi duyar gibiyim. Gelin cevabını birlikte verelim.

Türkiye Muhasebe Standartları söz konusu olduğunda çok fazla takıldığımız ya da fazlaca karmaşık olarak gördüğümüz konularla ilgili olarak basit düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda da basit düşünelim ve finansal raporlamaya ilişkin kavramsal çerçevede yer alan varlık tanımına bir bakalım. Kavramsal çerçevede varlık, “geçmişteki olayların bir sonucu olarak işletme tarafından kontrol edilen mevcut bir ekonomik kaynaktır” şeklinde tanımlanır. Tanımdan yola çıktığımızda faturasız dahi olsa işletme bu stokları kullanma hakkına sahipse, stokları kullanarak bir ekonomik fayda yaratma potansiyeli varsa ve söz konusu stokları kontrol etme imkanına sahipse, varlık tanımını karşılıyor diyebiliriz.

Dolayısıyla denetimden geçmiş finansal tablolarımızda bu şartları karşılayan bir varlığı aktifleştirmek için af çıkmasını beklememize gerek yok.

Kayıtlarda olmayan stokların kayda alınması

Yukarıdaki cevabımızda şirketin bağımsız denetime tabi tutulduğu yıl içerisinde kontrolünde olan ancak kayıtlarında olmayan stokları kayda almasının önünde herhangi bir engel olmadığına değinmiştik. Varsayalım ki denetimden geçen dönemde şirketin kayıt dışı stokları vardı ve o stoklara finansal tablolarda yer verilmedi. Takip eden yılda da şirket geçmiş yıl stoklarında kayıtlı olmayan stoklar olduğu beyanında bulunarak aftan faydalandı. Bu durumda önceki yıl denetçisi olarak ciddi yükümlülüklerimiz söz konusu. Şimdi de “Nasıl yani Şirket devletin verdiği bir haktan yararlandı, neden sorumlusu ben olayım ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki; bağımsız denetçi önceki dönem bağımsız denetimden geçen finansal tablolarda şirketin raporlamış olduğu stokların varlığına, doğruluğuna ve tamlığına ilişkin güvence verdi. Söz konusu stoklar ilgili dönemde zaten şirket bünyesindeyse denetçi olarak biz neden bir tespitte bulunmadık ya da bulunamadık?

Şirket stok affından faydalandı ancak ortada stok yok

2020 yılında olumlu görüş verilen şirket 2021 yılı içerisinde stok affından faydalandı diyelim. Takip eden yılın denetimi de yine tarafınızca üstlenildi. Saha çalışmaları ve yapılan sorgulamalar gösterdi ki beyan edilen stok fiilen yok.

Bu durumda yine gerçeğe uygun sunumdan uzaklaşmamak adına şirketin stoklarının filli duruma yani gerçek duruma getirilmesi ve şirket tarafından yasal kayıtlarda atılan söz konusu stok kaydının iptal edilmesi en doğrusu.

Şirket af kapsamında özkaynakta raporladığı tutarı sermayeye eklerse

Bu durumda yasal kayıtlarda yapılan bu işlemin ters kayıtla iptal edilmesi çok da muhtemel değil. Çünkü Şirket tarafından tescil edilmiş bir sermaye söz konusu, bu sermayeye ilişkin düzeltme yapılması mümkün değil.

Böyle bir durumda şirketin, özkaynak kalemleri arasındaki bu geçişi geçmiş yıl karı/zararı hesabından düzeltmesinin en uygun yöntem olacağı kanaatindeyim. Bunu yapmak içinize sinmedi diyelim o zaman da özkaynakta düzenleyici bir kalem kullanarak sermayeye eklenen bu tutarın ayrı bir başlıkta izlenmesini sağlayacak şekilde raporlayabilirsiniz.

Ortaklardan alacak hesabı kapsamında aftan faydalanılması

Vergi otoritesi, ilgili kanun kapsamında aftan faydalanılacak tutarların esas faaliyet dışındaki işlemlerden, özellikle de ödünç para verme işlemlerinden kaynaklı olması durumunda af kapsamına dahil edilebileceğini ele almış. Bununla da yetinmeyerek mükellefe kolaylık sağlamak adına ortaklar cari hesabının “Diğer Olağan Dışı Gider ve Zararlar” hesabıyla nasıl giderleştirilerek kapatılacağını da düzenlemiş.

Peki, denetimden geçmiş finansal tablolarda bu tutarları gider olarak ele almak ne derece doğru?

Yukarıda da değindiğimiz gibi yine basit düşünelim ve finansal raporlamaya ilişkin kavramsal çerçevede yer alan gider tanımına bir göz atalım isterseniz. Kavramsal çerçevede gider, “özkaynak üzerindeki talep hakkı sahiplerine yapılan dağıtımlar haricinde, özkaynaklarda azalışlara yol açan varlıklardaki azalışlar veya yükümlülüklerdeki artışlardır” şeklinde tanımlanır.

Özkaynak üzerinde talep sahibi olanlarla (şirket ortakları) esas faaliyet kapsamı dışındaki borç alışveriş işlemlerinin özü itibarıyla kar dağıtımından farklı olarak değerlendirilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla ilgili tutarın yasal kayıtlardakinden farklı olarak gider olarak raporlanması yerine özkaynakta azalış yaratan bir unsur olarak ele alınması en doğrusu.

Ortaklar carisi kapsamında karşılaştırmalı dönemin düzeltilmesine gerek var mı?

Cari yılda Kanun kapsamında yapılan bu düzeltmenin bir hata düzeltmesi olarak ele alınmaması gerektiği, cari dönemde vuku bulmuş yeni bir olay olarak ele alınarak geçmiş yıla ait karşılaştırmalı tutarların düzeltilmesine gerek olmadığı kanaatindeyim.

Ortaklar carisi için ödenen verginin akıbeti ne olacak?

Şirket yasal kayıtlarında ortaklar cari kapsamında ilave olarak ödediği bu tutarı gider olarak ele aldı. Yasal kayıtlarda gider olarak ele alınan bu tutar gelir üzerinden alınan bir vergi olmaması nedeniyle denetimden geçen finansal tablolarda da vergi gideri tanımını karşılayamayacaktır. Bu sebeple denetimden geçmiş finansal tablolarda söz konusu tutarın esas faaliyetlerden diğer gider olarak raporlanması en doğru yaklaşım olacaktır. Nusret AYYILDIZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/bilanco-barisinin-denetiminden-gecmis-finansallara-etki/642492

Cumartesi, 11 Aralık 2021 19:59

"Yenileme Fonu" Vergi Ertelemesinde Yeni Dönem

Giriş

Vergi erteleme müesseselerinin en önemlilerinden birisi hiç şüphesiz 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) karşılığını bulan “yenileme fonu” uygulamasıdır. Uzun süreden beri vergi sistemimizin bir parçası olan bu uygulamada, 7338 sayılı Kanun’la bazı düzenlemeler yapılmış, birçok tartışmalı konu çözüme kavuşturulmuştur. Bu yazımızda yenileme fonu uygulamasında yapılan düzenlemeler anlatılmış ve Tebliğ bazında yapılabilecek düzenlemelerle ilgili öneriler sunulmuştur.

Genel olarak Yenileme Fonu

İşletmeye kayıtlı amortismana tabi kıymetlerin satılması durumunda ortaya çıkan kârlar prensip olarak işletme kazancının bir parçasıdır ve vergiye tabidir. Vergi Usul Kanunu, koyduğu bu kuralı başka bir kuralla esnetmiş, bazı durumlarda satıştan doğan bu kârların vergilendirilmesini ertelemiştir.

Kanunun 328. maddesine göre işletmeler amortismana tabi kıymetlerinin satılmasından sonra oluşan kârı pasifte özel bir fon hesabına alıp, sattıkları kıymetlerin yerine aynısını veya benzeri almak üzere üç yıl süreyle bekletirler. Üç yıl içerisinde yeni iktisadi kıymet alınırsa, yeni kıymetlerin amortismanı özel fon hesabındaki tutardan mahsup edilir. Böylece satış sonrası çıkan kârlar vergilenmemiş olur. Bu süre içerisinde yeni kıymet alınmazsa fonda bekleyen kâr tutarı vergiye tabi tutulur. Bu durumda da vergi ertelemesi yapılır. Yangın, deprem, sel, su basması gibi afetler yüzünden tamamen veya kısmen değer kaybına uğrayan amortismana tabi kıymetler için alınan sigorta tazminatı fazlaları da aynı şekilde ve şartlarla fon hesabında bekletilebilir.

Yenileme fonunun temel amacı, eskiyen veya miadını dolduran iktisadi kıymetlerin satışından doğan kârların vergilendirilmeyerek benzer kıymetlerin alımında kullanılmasını sağlamaktır. İşletmeler için bu kurumun en önemli faydası ise bu karların vergilendirilmesini erteleyerek ciddi bir vergi planlaması avantajı sağlamasıdır.

7338 sayılı Kanun’la yapılan düzenlemeler

7338 sayılı Kanun’la yenileme fonuyla ilgili birçok düzenleme yapılarak tereddüt edilen konular netleştirilmiştir. Bu konuları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz.

1- Sadece bilanço esasına tabi mükelleflerin yenileme fonundan yararlanabileceği, işletme hesabına göre defter tutanların ise bu uygulamadan yararlanamayacağı konusu açıklığa kavuşturulmuştur.

2- İktisadi kıymet satıldıktan sonra bu kıymetin yerine sadece aynısının değil benzerinin alınması durumunda da vergi ertelemesinden yararlanılabilecektir.

3- Satılan kıymetin yerine bir değil birden fazla kıymet de alınabileceği konusu netleştirilmiştir. Örneğin kapasite artırımına giden firma bir adet iş makinesini satarak aynı işlevi gören iki adet iş makinesi alırsa da bu müesseseden faydalanacaktır.

4- Yeni iktisadi kıymetin finansal kiralama yoluyla alınması durumunda da yenileme fonu uygulanabilecektir.

5- Fonda bekleyen kârın, satın alınan yeni kıymetlerin amortismanından fazla olması durumunda bu fazlalığın üçüncü yılın kârına ekleneceği hususu netleştirilmiştir.

Üç yıllık sürenin hesabı

Yenileme fonu ile ilgili en önemli yenilik ise yeni iktisadi kıymet almak için tanınan sürenin netleştirilmesidir. Eski uygulamada yeni iktisadi kıymetin alınması için tanınan üç yıllık süre, İdare tarafından iktisadi kıymetin satıldığı tarihten itibaren başlatılmakta, yargı kararları ise bu sürenin, satışın yapıldığı yılı takip eden yıldan itibaren başladığını kabul etmekte idi. Yapılan düzenlemeyle üç yıllık sürenin başlangıcı mükellef lehine olacak şekilde değiştirilmiş, bu süre yargı kararlarına benzer şekilde kıymetin satışını takip eden yıla getirilmiştir.

Örnek: İşletme 01.07.2022 tarihinde bir adet iş makinesi satmıştır.

Eski uygulama: Eski uygulamaya göre yeni iş makinesinin alınması gereken son tarih 31.12.2024 tarihidir. 1. Yıl 2022, 2. yıl 2023, 3. yıl 2024 olarak hesaplanmakta, bu süre zarfında yeni iktisadi kıymet alınmazsa elde edilen kâr 2024 yılı kazancına eklenmektedir.

Yeni uygulama: Yeni uygulamaya göre üç yıllık süre, satışı takip eden yıl olan 2023 yılından itibaren başlar. Bu durumda 1. yıl 2023, 2. yıl 2024, 3. yıl 2025 olarak hesaplanmakta, bu süre zarfında yeni iktisadi kıymet alınmazsa elde edilen kâr 2025 yılı kazancına eklenmektedir.

Görüldüğü gibi kâr ertelemesinde işletmeler bir yıllık ilave avantaj sağlamış olmaktadır.

Yeni uygulamada da üç yıl içerisinde iktisadi kıymet alınmazsa fonda bekletilen tutarlar kâr hesabına dahil ettirilerek vergiye tabi tutulur. Üç yıl içerisinde iktisadi kıymet alınması durumunda ise fonda bekletilen tutarlar bu kıymetlerin amortismanına mahsup edilir.

Tebliğle netleştirilebilecek diğer konular

Maddeye ilişkin Hazine ve Maliye Bakanlığı’na usul ve esasları belirleme yetkisi verildiğinden tebliğ bazında düzenleme yapılacağını düşünüyoruz. Bu düzenlemede ele alınması ve netleştirilmesi gereken konularla ilgili bazı önerilerimiz var.

1- Maddenin yayımı tarihi olan 26.10.2021 tarihinden önce yapılan iktisadi kıymet satışlarından dolayı yenileme fonuna alınan tutarlar için üç yıllık sürenin yeni düzenlemeye göre hesaplanması gerektiğini düşünmekteyiz. Örneğin 2021/Haziran’da satılan ve yenileme fonuna alınan tutar, eski görüşe göre 2023, yeni düzenlemeye göre 2024 yılı kârına eklenecek. Kanunun yayımından önce fon hesabına alınmış olsa da bu konunun tebliğ düzenlemesinde belirttiğimiz şekilde yer alması muhtemel ihtilafları önlemek adına çok faydalı olacaktır. Ayrıca 2021 öncesi fon hesabına alınmış ve üç yıllık süresi dolmamış işletmeler için de yeni düzenlemenin uygulanması yerinde olacaktır.

2- Eski düzenlemede ihtilaf konusu olan başka bir konu satılan kıymetle ilgili kârın satışın yapıldığı yılda fon hesabına alınıp alınmayacağı hususudur. Fon hesabına alma ve/veya aynı/benzer iktisadi kıymet alımı işleminin satışın yapıldığı yıl içerisinde gerçekleştirilebileceğini düşünmekteyiz. Bu konuda belirleme yapılması uygun olacaktır.

3- Kanun metninde geçen “benzer mahiyetteki iktisadi kıymet”ten ne anlaşılması gerektiğinin örneklerle izah edilmesi uygun olacaktır. Örneğin minibüsle yolcu taşımacılığı yapan bir işletmenin bu minibüsü satarak otobüsle yolcu taşımacılığı yapması durumunda yenileme fonu şartları sağlanmış olacak mıdır? Veya daha da genişletirsek, yolcu taşımacılığı faaliyetiyle iştigal eden mükellefin bu aracını satarak yük taşımacılığına uygun araç alması durumunda yenileme fonu uygulanabilecek midir? Bu gibi soruların cevaplarının örneklerle verilmesi uygun olacaktır.

4- Bir binanın satılıp yerine yeni bir bina alınması yerine, bina inşa edilmesi durumunda yenileme fonu uygulamasından faydalanılabileceği hususunun tebliğde işlenmesi faydalı olacaktır.

5- Özel fondaki tutarların yeni alınan kıymetin amortismanlarından faydalı ömür süresince mahsup edilebileceği hususunun örneklerle izah edilmesi uygun olacaktır.

Yenileme Fonu’yla ilgili 7338 sayılı Kanun’la işletmeler lehine yapılan düzenlemeleri olumlu bulduğumuzu ve yine mevcut gri alanları işletmeler lehine gidermede yayımlanacak tebliğin önemli bir fırsat olduğunu belirtmeliyiz. Mustafa AK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vergi-ertelemesinde-yeni-donem/642458

Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulma İmkanı! 

Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanununa göre tacirler tarafından tutulması gereken kanuni defterler fiziki (kâğıt) ortamda veya elektronik ortamda (e-Defter olarak) tutulması imkânı bulunmaktadır. Defterlerin elektronik ortamda tutulmasına ilişkin usul ve esaslar Ticaret Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca müştereken yayınlanan Elektronik Defter Genel Tebliği ile belirlenmiştir. Bugüne kadar yayınlanan Genel Tebliğlere ve Tebliğin güncel son haline edefter.gov.tr internet adresinden ulaşılabilmektedir.

Elektronik Defter Genel Tebliği’nde yapılan düzenlemelere göre; bilanço esasında defter tutan tüm gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, format ve standardı edefter.gov.tr adresinde yayınlanan defterleri (yevmiye ve defter-i kebir defterlerine ilişkin format yayınlanmış durumdadır) e-Defter olarak tutabilme imkânı getirilmiştir.

Getirilen bu imkândan isteğe bağlı olarak, yararlanmak mümkün olmakla birlikte, özellikle belli büyüklüğü aşan işletmeler ile bağımsız denetime tabi olan şirketlerin e-Defter uygulamasına zorunlu olarak geçmeleri gerektiğine ilişkin özel düzenlemelere de yer verilmiştir.

e-Defter Uygulamasına kimler ne zaman geçmek zorundadır?

Bu sorunun cevabına iki aşamalı yapılan tespit ile ulaşıyoruz:

Aşama: e-Defter Tebliğinde yer alan düzenlemelere göre:

a) e-Fatura uygulamasına geçiş zorunluluğu bulunan mükellefler.

b) Türk Ticaret Kanunu’nun 397’nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca bağımsız denetime tabi olan şirketler,

c) Gelir İdaresi Başkanlığınca yapılan analiz veya inceleme çalışmaları neticesinde riskli ya da vergiye uyum düzeyi düşük olduğu tespit edilen ve yazılı bildirimle kendilerine geçiş hazırlıkları için en az 3 ay süre de verilerek e-Defter Uygulamasına geçiş zorunluluğu getirilen mükellef veya mükellef grupları,

e-Defter uygulamasına aşağıdaki sürelerde geçmek zorundadırlar.

  • e-Fatura uygulamasına geçiş zorunluluğu bulunan mükellefler bakımından e-Fatura uygulamasına geçiş süresi içinde (e-Fatura uygulamasına yıl içinde zorunlu olarak geçen mükellefler bakımından izleyen yılın başından itibaren),
  • 2020 ve müteakip yıllarda bağımsız denetime tabi olma şartlarını sağlayan mükellefler ise şartların sağlandığı yılı takip eden yılın başından itibaren.
  • Riskli ya da vergiye uyum düzeyi düşük olan mükellefler kendilerine yapılan yazılı bildirimde belirtilen tarihten itibaren.

Aşama: e-Fatura uygulamasına geçiş zorunluluğu bulunan mükelleflerin tespiti için 509 Sıra No.lu Vergi Usul Genel Tebliği’ne[1] Bağımsız Denetime tabi mükelleflerin kimler olduğunu tespit için ise 2018/11597 sayılı Bağımsız Denetime Tabi Şirketlerin Belirlenmesine Dair Karara[2] bakmamız gerekmektedir.

a) 509 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ne Göre e-Fatura Uygulamasına Geçmek Zorunda Olanlar:

Brüt satış hasılatı (veya satışları ile gayrisafı iş hasılatı) 5 Milyon TL ve üzeri olan mükellefler izleyen yılın yedinci ayı başından itibaren,

4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli I sayılı listedeki malların imali, ithali, teslimi vb. faaliyetleri nedeniyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)'ndan lisans alan (bayilik lisansı dâhil) mükellefler ile Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa ve/veya ithal edenler, lisans alımı veya imal, inşa veya ithalin gerçekleştirildiği ayı izleyen dördüncü ayın başından itibaren,

  • Mal veya hizmetlerin alınması, satılması, kiralanması veya dağıtımı işlemlerinin gerçekleştirilmesine aracılık etmek üzere internet ortamında 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda tanımlanan başkalarına ait iktisadi ve ticari faaliyetlerin yapılmasına elektronik ticaret ortamını sağlayan gerçek ya da tüzel kişi aracı hizmet sağlayıcıları, internet ortamında gerçek ve tüzel kişilere ait gayrimenkul, motorlu araç vasıtalarının satılmasına veya kiralanmasına ilişkin ilanları yayınlayan internet sitelerinin sahipleri veya işleticileri ile internet ortamında reklamların yayınlanmasına aracılık faaliyetinde bulunan internet reklamcılığı hizmet aracıları işe başlama tarihinden itibaren 3 ay içinde,
  1. 11/3/2010 tarihli ve 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre komisyoncu veya tüccar olarak sebze ve meyve ticaretiyle iştigal eden mükellefler işe başlama tarihinden itibaren 3 ay içinde,
  2. Gelir İdaresi Başkanlığınca yapılan analiz veya inceleme çalışmaları neticesinde riskli ya da vergiye uyum düzeyi düşük olduğu tespit edilen ve yazılı bildirimle kendilerine geçiş hazırlıkları için en az 3 ay süre de verilmek suretiyle e-Fatura uygulamasına geçme zorunluluğu getirilen mükellef veya mükellef grupları kendilerine yazılı bildirimde belirtilen süre içinde,

e-Fatura uygulamasına geçmek zorundadırlar. 

b) Bağımsız Denetime Tabi Şirketler

Bağımsız denetime tabi olan şirketler ilgili Karar uyarınca esas itibariyle 3 ana grupta sınıflandırılmıştır. Bunlardan I. Grup, herhangi bir ölçüte bağlı olmaksızın bağımsız denetime tabi olan şirketlerdir. II. Grup ise; I Grup dışında kalan ancak kararda belirtilen aktif toplamıyıllık net satış hasılatı ve çalışan sayısı kriterlerinden ikisini sağlayan şirketlerdir. III. Grup ise şirketlerin niteliği gereği II. Gruptaki şirketlerden daha düşük ölçekli kriter belirlenen şirketlerdir.

GRUP ŞİRKETLER: Herhangi Bir Ölçüte Tabi Olmaksızın Bağımsız Denetim Kapsamında Olan Şirketler (I sayılı Liste):

a) 6362 sayılı Kanun uyarınca Sermaye Piyasası Kurulunun düzenleme ve denetimine tabi şirketlerden;

Yatırım kuruluşları,

Kolektif yatırım kuruluşları,

  • Portföy yönetim şirketleri,
  1. İpotek finansmanı kuruluşları,
  2. Varlık kiralama şirketleri,
  3. Merkezi takas kuruluşları,
  • Merkezi saklama kuruluşları,
  • Veri depolama kuruluşları,
  1. Derecelendirme kuruluşları,
  2. Değerleme kuruluşları,
  3. Sermaye piyasası araçları bir borsada veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem gören veya işlem görmeleri amacıyla Sermaye Piyasası Kurulunca onaylanmış geçerlilik süresi bulunan izahname veya ihraç belgesi bulunan anonim şirketler,
  • Bir borsada veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem görmemekle birlikte halka arz edilmeksizin pay hariç sermaye piyasası aracı ihraç eden (ihraç ettikleri sermaye piyasası araçlarının itfa edildiği hesap döneminin sonuna kadar) veya bu amaçla Sermaye Piyasası Kurulunca onaylanmış geçerlilik süresi bulunan ihraç belgesi olan anonim şirketler. 

b) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun düzenleme ve denetimine tabi şirketlerden;

Bankalar,

Derecelendirme kuruluşları,

  • Finansal holding şirketleri,
  1. Finansal kiralama şirketleri,
  2. Faktoring şirketleri,
  3. Finansman şirketleri,
  • Varlık yönetim şirketleri,
  • Finansal holding şirketleri üzerinde 5411 sayılı Kanunda tanımlandığı şekliyle nitelikli paya sahip olan şirketler. 

c) 3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ile 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu kapsamında faaliyet göstermekte olan sigorta, reasürans ve emeklilik şirketleri.

ç) Borsa İstanbul Piyasalarında faaliyet göstermesine izin verilen;

  1. Yetkili müesseseler,
  2. Kıymetli madenler aracı kurumları,
  • Kıymetli maden üretimi veya ticaretiyle iştigal eden şirketler. 

d) 10/2/2005 tarihli ve 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanununa göre kurulan lisanslı depo işletmeleri ile 11/8/1982 tarihli ve 2699 sayılı Umumi Mağazalar Kanununa göre kurulan umumi mağazalar.

e) Aşağıdaki hak veya lisanslardan en az birine sahip olan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar:

  1. Karasal ortamdan ulusal televizyon yayını yapma hakkı.
  2. Uydu televizyon yayın lisansı.
  • Birden fazla ile yönelik olarak kablolu televizyon yayın lisansı. 
  1. GRUP ŞİRKETLER: Belirlenen Kriterleri Sağlaması Nedeniyle Bağımsız Denetime Tabi Olan Şirketler: 

Tek Başına veya bağlı ortaklıkları ve iştirakleriyle birlikte aşağıdaki üç ölçütten en az ikisini art arda iki hesap döneminde sağlayan şirketlerizleyen yıldan itibaren bağımsız denetime tabidir(**)

  1. Aktif toplamı 35 milyon Türk lirası.
  2. Yıllık net satış hasılatı 70 milyon Türk lirası.
  • Çalışan sayısı 175 kişi. 

III. GRUP ŞİRKETLER: Daha Düşük Ölçütler Belirlenen Özel Şirketler:

a) Sermayesinin en az %25’i kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, sendikalara, derneklere, vakıflara, kooperatiflere ve bunların üst kuruluşlarına doğrudan veya dolaylı olarak ait olan şirketler için eşik değerler: 

i) Aktif toplamı 30 milyon Türk lirası.

ii) Yıllık net satış hasılatı 40 milyon Türk lirası.

iii) Çalışan sayısı 125 kişi.

b) Yurt çapında günlük olarak gazete yayımlayan şirketler için eşik değerler:

i) Aktif toplamı 30 milyon Türk lirası.

ii) Yıllık net satış hasılatı 40 milyon Türk lirası.

iii) Çalışan sayısı 125 kişi.

c) Çağrı merkezi şirketleri hariç olmak üzere, 15/1/2004 tarihli ve 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu, 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu, 9/5/2013 tarihli ve 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu ve 6102 sayılı Kanunun 1525 inci maddesi kapsamında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu düzenleme ve denetimine tabi olan şirketler için eşik değerler:

i) Aktif toplamı 30 milyon Türk lirası.

ii) Yıllık net satış hasılatı 40 milyon Türk lirası.

iii) Çalışan sayısı 125 kişi. 

ç) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan lisans, sertifika veya yetki belgesi alıp bu Kurum düzenlemelerine tabi olarak faaliyet gösteren şirketler için eşik değerler: 

i) Aktif toplamı 30 milyon Türk lirası.

ii) Yıllık net satış hasılatı 40 milyon Türk lirası.

iii) Çalışan sayısı 125 kişi.

d) Sermaye piyasası araçları bir borsada veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem görmeyen ancak 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında halka açık sayılan şirketler için eşik değerler:

i) Aktif toplamı 15 milyon Türk lirası.

ii) Yıllık net satış hasılatı 20 milyon Türk lirası.

iii) Çalışan sayısı 50 kişi. 

e) (I) sayılı liste kapsamında olanlar hariç olmak üzere; 

  • Gayri faal olan veya faaliyetleri geçici olarak durdurulan veya iptal edilmiş olan (gerekli ana sözleşme değişiklikleri ve benzeri prosedür işlemleri henüz gerçekleştirilmemiş olanlar dahil) iştirak ve şirketler hariç olmak üzere, Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonunun (TMSF) iştirakleri ile mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve 5411 sayılı Kanun kapsamında TMSF tarafından denetimi ve yönetimi devralınan şirketler için eşik değerler: 

Aktif toplamı 30 milyon Türk lirası.

Yıllık net satış hasılatı 40 milyon Türk lirası.

  • Çalışan sayısı 125 kişi. 
  • 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında faaliyet gösteren kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları ile sermayesinin en az %50'si belediyelere ait olan şirketler için eşik değerler: 

Aktif toplamı 30 milyon Türk lirası.

Yıllık net satış hasılatı 40 milyon Türk lirası.

Çalışan sayısı 125 kişi.

Özet ve Hatırlatma !

Yukarıda yer verilen tüm açıklamalarımızı özetlersek;  

a) 1.1.2022 itibariyle e-Fatura uygulamasına geçiş zorunluluğu bulunanlar ile kendilerine getirilen geçiş zorunluluğu nedeniyle 2021 yılı içinde e-Fatura uygulamasına dahil olmuş olan mükellefler,

b) 2021 yılında bağımsız denetime tabi olma şartlarını sağlayan mükellefler ve ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığınca, yapılan analiz veya inceleme çalışmaları neticesinde riskli ya da vergiye uyum düzeyi düşük olduğu tespit edilerek kendilerine yapılan yazılı bildirim ile e-Defter uygulamasına geçiş zorunluluğu olduğu belirtilen mükellefler, 2022 yılında tutacakları defterleri elektronik ortamda ve e-Defter olarak tutmaları zorunluluğu bulunmaktadır. Bu mükelleflerin, 31.12.2021 tarihine kadar gerekli başvurularını elektronik imza veya mali mühür ile Gelir İdaresi Başkanlığı’na elektronik ortamda gerçekleştirerek e-Defter Uygulamasına dahil olmaları gerekmektedir. Zorunluluk getirildiği halde e-Defter uygulamasına süresi içinde geçmeyen mükellefler hakkında Vergi Usul Kanununda öngörülen cezai hükümler uygulanacağından süresinde başvuru önem arz etmektedir. ABDULLAH KİRAZ YMM

Kaynaklar:

[1] 19.10.2020 tarih ve 30923 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

[2] 26/5/2018 tarihli ve 30432 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kanuni-defterlerini-2022-yilinda-e-defter-olarak-tutma-zorunlulugu-bulunanlar/642491

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • DEVAMSIZLIK NEDENİYLE FESİHTE, İŞÇİNİN İŞ AKDİ FESİH TARİHİ NE OLMALI? İş Kanunu 25/II-g maddesinde işçinin işverenden izin almaksızın kanunda belirtilen…
  • 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Enflasyon Muhasebesi İle İlgili  Bilanço Dipnot Bilgileri Enflasyon Muhasebesi ile ilgili 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Bilanço…
  • DEVAMSIZLIK SAATLERİNİN TOPLANMASI VE HAKLI FESİH Çalışan ve işveren ilişkisi iş akdinin feshine kadar devam eder,…
Top