Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Mart ayının biz vergiciler için özelliği gelir vergisi beyannamelerinin verilmesi gereken ay olması. 2021 yılında elde edilmiş ve beyanı gereken gelirlere ait yıllık gelir vergisi beyannamelerinin içinde bulunduğumuz mart ayı sonuna kadar düzenlenmesi ve verilmesi gerekiyor.

Eskiden beyannamelerin vergi dairelerine gidilerek elden verilmesi gerekiyordu. Şimdi çağdaş uygulamalar devreye girdi. Geliri sadece kira, ücret, menkul sermaye iradı veya diğer kazanç ve iratların biri veya birkaçından oluşan mükellefler artık vergi dairesine gitmeden yıllık gelir vergisi beyannamelerini kendileri için önceden hazırlanmış olan Hazır Beyan Sistemi üzerinden kolayca verebiliyorlar.

Gelir İdaresi Başkanlığı Hazır Beyan Sistemi ile ilgili güzel bir broşür hazırladı. Buradan ulaşabilirsiniz.

Özellikle birden fazla gelir türünün elde edildiği durumlarda hangi gelirlerin beyannameye dahil edileceği konusunda hatalar yapılabiliyor.

Bugünkü yazımda, soru-cevaplar yardımıyla, sık yapıldığını gözlemlediğim hatalar konusundaki uyarılarımı sizlerle paylaşacağım.

Soru 1 - Beyan sınırı nedir?

Cevap 1 - Stopaja tabi tutulmuş (yani 2021 yılı içinde üzerinden vergi kesintisi yapılmış) ücret, işyeri kirası, kâr payı, eurobond faiz geliri gibi bazı gelirlerin yıllık beyanname ile beyan edilip edilmeyeceğinin belirlenmesi sırasında kullanılan parasal sınırdır. Yani “beyan sınırı” diye adlandırılan bu tutar aşılmışsa stopaja tabi tutulmuş tüm gelirlerin beyanı gerekir.

2021 için geçerli genel beyan sınırı 53 bin TL'dir. Ücretlere ilişkin beyan sınırları ise 650 bin TL ile 53 bin TL'dir.

Soru 2 - Ücretlere ilişkin beyan sınırı nasıl uygulanır?

Cevap 2 - Ücret gelirlerinin beyan edilip edilmeyeceğini sadece ücret gelirleri belirler. Başka bir ifade ile ücretlere ilişkin beyan sınırının hesabında sadece ücret gelirleri dikkate alınır.

Buna göre, 2021 yılında, kaç işverenden alınmış olursa olsun toplamı 650 bin TL'yi aşan ücretler yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmek zorundadır.

Birden fazla işverenden alınan ücretler toplamı 650 bin TL'yi aşmasa bile birinci işverenden sonraki işverenlerden alınan ücretlerin toplamı 53 bin TL'yi aşarsa yine tüm ücretler (ilk işverenden alınan ücretler dahil) beyan edilir.

Soru 3 - Ücret dışındaki stopaja tabi gelirlerde genel beyan sınırı nasıl hesaplanır?

Cevap 3 - Ücret gelirleri dışındaki stopaja tabi gelirler için genel beyan sınırı topluca uygulanır. Yani ücret gelirleri dışındaki gelir türleri için ayrı ayrı beyan sınırı hesaplanmaz, her kişi için tek bir genel beyan sınırı vardır.

Uygulamada en çok burada hata yapılıyor. Gelir İdaresinin rehberlerinde bile sanki başka hiçbir gelir elde edilmiyormuş gibi açıklamaya konu edilen gelirin beyan sınırını aşıp aşmadığına göre değerlendirme yapılıyor.

Eğer birden fazla gelir türünden gelir elde edilmişse beyan sınırının hesabında mutlaka diğer gelirlerin de dikkate alınması gerekir.

Soru 4 - Beyan sınırının hesabında gelirlerin hangi tutarları esas alınır?

Cevap 4 - Beyan sınırının hesaplanması sırasında, şu hususların göz önünde bulundurulması gerekir:

- Stopaj oranı yüzde 0 (sıfır) olarak belirlenen kazançlar stopaja tabi tutulmuş sayılır.

- Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67'nci maddesi uyarınca banka ve aracı kurumlarca stopaja tâbi tutulmuş olan ve yıllık beyanname ile beyanı gerekmeyen gelirler (mevduat faizi vs.) beyan sınırının hesabında dikkate alınmaz.

- Yıllık beyanname ile beyanı gerekmeyen ücret gelirleri genel beyan sınırının hesabında dikkate alınmaz.

- Beyan sınırı hesaplanırken vergiye ve beyana tabi (stopaja tabi tutulmuş olsun olmasın) tüm gelirlerin indirim, istisna ve gider indirimi yapıldıktan sonra kalan, yani beyan edilmesi gereken safi tutarları esas alınır.

Beyan sınırı bir istisna uygulaması olmadığından, beyan sınırının aşılması halinde sadece beyan sınırını aşan kısmın değil, gelirin tamamının beyan edilmesi gerekir

Ücretlerde safi tutar, brüt tutardan aşağıdaki indirimler yapıldıktan sonra kalan tutarı ifade eder:

  • Emekli aidatı ve sosyal sigorta primleri,
  • Sosyal güvenlik destekleme primi,
  • İşsizlik sigortası primi,
  • Hayat/şahıs sigortası primleri,
  • OYAK ve benzeri kamu kurumlarınca yapılan yasal kesintiler,
  • Sendikalara ödenen aidatlar (işçi ve memur sendikaları),
  • Engellilik indirimi.

Bu tutar, ücret gelirinin elde edildiği son aya ilişkin ücret bordrosunda yer alan kümülatif gelir vergisi matrahıdır.

Kira gelirlerinde mukayeseye esas alınacak tutar ise; istisna, gerçek veya götürü gider indirimi yapıldıktan sonra bulunan tutardır.

Beyan sınırının hesabında stopaja tabi olmayan gelirler de dikkate alınır, ancak beyan sınırı aşılmazsa sadece stopaja tabi tutulmuş gelirler beyan edilmez. Beyan sınırı aşılmasa bile stopaja tabi olmayan gelirlerin beyanı gerekir.

Soru 5 - Yıllık beyanname ile beyanı gereken ücretler, diğer gelirlere ilişkin genel beyan sınırının hesabında dikkate alınır mı?

Cevap 5 - Evet, alınması gerekir. Çünkü Gelir Vergisi Kanunun 86/1-c maddesine göre, ücret dışındaki gelirlerin beyan edilip edilmeyeceği belirlenirken, (b) bendinde belirtilen (yani 650 bin TL'yi aşmayan tek veya birden fazla işverenden alınan ücretlerle, birinciden sonraki işverenlerden alınan ve 53 bin TL'yi aşmayan, dolayısıyla yılık beyanname ile beyanı gerekmeyen) ücretler dikkate alınmaz.

Beyanı gereken ücretler ise dikkate alınır. Bunun anlamı şudur: Ücret gelirleri beyan sınırlarını aştığı için yıllık beyanname ile beyan ediliyorsa, diğer gelirler için de beyan sınırı aşılmış olacağından bunların da kendi tutarlarına bakılmaksızın beyanı gerekir. Yani ücret gelirlerinin beyana tabi olması, işyeri kirası ve kâr payı gibi stopaja tabi gelirlerinin (ücretler hariç) toplamları 53 bin TL'yi aşmasa bile beyannameye dahil edilmelerini gerektirir.

Ancak 311 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yer alan 6 no.lu örnekte yıllık beyanname ile beyanı gereken ücret gelirleri genel beyan sınırının hesabında dikkate alınmamıştır. Mükellef lehine sonuç veren bu açıklamadan yararlanıp yararlanmamak mükelleflerin kendi tercihleridir.

Soru 6 - Net kira gelirleri brütleştirilirken hangi oran esas alınır?

Cevap 6 - "Net kira" üzerinden anlaşma yapılmışsa, yani stopaj işyerinin kiracısı tarafından üstlenilmişse, tahsil edilen net kira, tahsil edildiği tarihte geçerli olan stopaj oranı kullanılarak brüt kira hesaplanır. Gerçek veya götürü gider indirimine bu şekilde hesaplanan brüt kira esas alınır.

Kirada stopaj oranı yüzde 20'dir. Ancak bu oran 31/07/2020 – 30/09/2021 tarihleri arasında Cumhurbaşkanı kararı ile yüzde 10 olarak uygulanmıştır. Bu nedenle 01/01/2021 – 30/09/2021 tarihleri arasında tahsil edilen kiralar için yüzde 10, 01/10/2021-31/12/2021 tarihleri arasında tahsil edilen kiralarda ise yüzde 20 oranı esas alınarak brüt tutarlar hesaplanmalıdır.

Her ne kadar stopaj oranının düşürülmesi nedeniyle beyan edilecek kira gelirleri küçülse de mahsup edilecek stopajlar da düşeceği için bu durum ödenecek gelir vergisini artırıcı yönde bir etki yapmaktadır.

Soru 7 - Kiracı tarafından vergi dairesine ödenmeyen vergi kesintileri mahsup edilebilir mi?

Cevap 7 - Kira geliri üzerinden yapılan stopajların yıllık gelir vergisi üzerinde mahsup edilebilmesi için ödenmiş olması şartı yoktur. Dolayısıyla kiracının stopajı beyan etmemesi veya eksik beyan etmesi ya da beyan ettiği vergiyi ödememiş olması beyanname üzerinde mahsuba ve mahsuptan artakalan tutarın iadesine engel olmamalıdır.

Çünkü stopajın ödenmemesi fiiline kiraya verenin hiçbir müdahalesi ve etkisi olmadığı gibi bu işlemden kiraya verenin menfaati de yoktur. Kiraya verenin kiracının yerine getirmediği bir fiilden dolayı sorumlu tutulması/cezalandırılması düşünülemez. Böyle bir durumda vergi dairesinin kesintiyi beyan etmeyen veya eksik beyan eden kiracıya cezalı tarhiyat yapması, beyan edildiği halde vadesinde ödenmeyen stopajı da gecikme zammı ile tahsil etmesi gerekir. Yani bu durumda konu vergi dairesi ile kiracı arasındadır.

Ancak uygulamada kiracı tarafından beyan edilmemiş veya ödenmemiş kesintiyi beyannamede mahsup etmesine rağmen ödenecek gelir vergisi çıkan durumlarda sorun yaşanmamakla birlikte, kiracı tarafından beyan edilmemiş veya ödenmemiş vergi kesintilerini iade talep eden mükelleflerin iade talepleri söz konusu kesintiler kiracılar tarafından beyan edilmediği veya ödenmediği sürece yerine getirilmiyor.

Soru 8 - Kirayı taşınmaza sahip olan mı, yoksa tahsil eden mi beyan eder?

Cevap 8 - Taşınmaza sahip olup, onu kiraya veren kişi kira gelirini elde etmiş sayılır. Tahsilatı bir başkasının eliyle yapmış olması bunun değiştirmez. Örneğin bir daireye yüzde 50'şer payla ortak olan evli çift, kiranın tamamı eşlerden birisinin hesabına yatırılmış olsa da kira gelirini payları oranında elde etmiş sayılırlar. Her biri kendi payına düşen kira gelirini beyan etmek zorundadır. Bu kişiler istisnayı da ayrı ayrı uygulayacaklardır.

Soru 9 - Bir gelir unsurunda oluşan zarar hangi durumlarda diğer gelir unsurlarından indirilebilir?

Cevap 9- Prensip olarak, gelir vergisi beyannamesinde tüm gelir unsurları toplanır, birinden doğan zarar, diğer gelir unsurlarından indirilerek matrah belirlenir. Örneğin ticari kazançtan veya serbest meslek kazancından kaynaklanan zararlar kira veya menkul sermaye iradından indirilebilir. Aynı şekilde, kiradan doğan zararlar da ücret veya diğer beyana tabi gelirlerden indirim konusu yapılabilir.

Bu kuralın şu istisnaları vardır:

  • Diğer kazanç ve iratlara (değer artış kazançları ile arızi kazançlara) ilişkin zararlar, diğer gelir unsurlarından indirilemez. Örneğin satın alındıktan itibaren 5 yıl içinde satılan taşınmazın satışından doğan zararlar diğer gelirlerden indirim konusu yapılamaz. Ancak diğer kazanç ve iratlarda kazanç topluca hesaplanır. Dolayısıyla beyana tabi bir menkul kıymet (örneğin eurobond) satışından doğan zarar başka bir menkul kıymet satışından doğan kârdan düşülebilir. Hatta alımdan itibaren 5 yıl içinde satılan taşınmazın zararı, beyana tabi menkul kıymet satışından elde edilen gelirden indirilebilir.
  • Türkiye'de gelir vergisinden istisna edilen kazançlarla ilgili yurt dışı zararlar, yurt içindeki kazanç ve iratlardan mahsup edilemez.
  • Menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarında gider fazlalığından doğmayan zararlar mahsup edilemez. Bunun mevzuatımızda iki örneği vardır. Bu iki durum da kira gelirlerinde gerçek gider esasının tercih edildiği durumlarda karşımıza çıkar. Bunlar konut olarak kiraya verilen taşınmazların beş yıl süre ile iktisap bedelinin %5'inden veya sahip oldukları konutu kiraya verenlerin kira ile oturdukları konuta ait kira bedelinden kaynaklanan zararlardır. Bu zararlar gider fazlalığı sayılmaz ve diğer gelirlerden indirilemez. Buna karşılık kiraya verilen yerin satın alınması için kullanılan kredilerin faizlerinden doğan zararlar mahsuba konu edilebilir.
  • Kanunda yazılı şekilde tevsik edilemeyen yurt dışı faaliyet zararları mahsup edilemez.

Soru 10 - Ücret gelirlerinin beyanı araştırılırken hangi işveren birinci işveren olarak kabul edilecektir?

Cevap 10-Birden fazla işverenden ücret alınması durumunda birinciden sonraki işverenlerden alınan ücretlerin toplamı 53 bin TL'yi aşmışsa beyanname verilmek zorundadır. Bu değerlendirme sırasında birinci işvereni mükellef serbestçe belirleyebilir.

Bu değerlendirmede genellikle en yüksek ücreti ödeyen işveren birinci işveren olarak seçilmekte ve yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmemektedir. Oysa beyanname üzerinde indirebileceği eğitim ve sağlık harcamaları, şahıs sigorta primleri, bağış ve yardımlar gibi ödemeleri bulunan çalışanlar daha düşük ücret ödeyen işvereni birinci işveren olarak seçerek (bu işveren dışındaki işverenlerin ödediği ücretler toplamı 53 bin TL'yi aşıyorsa) beyanname verebilirler ve bu indirimler dolayısıyla vergi iadesine hak kazanabilirler. Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/gelir-vergisi-beyannamesinin-hazirlanmasina-iliskin-uyarilar,34515

Perşembe, 10 Mart 2022 10:19

Yenileme Fonu ve Son Düzenlemeler

GİRİŞ

En son 26.10.2021 tarih ve 31640 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7338 sayılı Torba kanun ile iki tane önemli düzenlemeyi söylemekte fayda var. Bunlardan birincisi Kanunun 36. Maddesi ile “Yenileme Fonu” uygulamasına ilişkin Vergi Usul Kanunu’nun 328. maddesi hükmünde düzenleme yapıldı. Bazı amortismana tabi iktisadi kıymetlerini elden çıkartmak zorunda kalanların, satış kârlarından yararlanarak söz konusu iktisadi kıymetlerini yenileyebilmeleri amacıyla Vergi Usul Kanunu’nun 328/4. maddesinde, uygulamada “yenileme fonu” olarak adlandırılan müessese ihdas edilmiştir. Yine uygulamada zaman zaman bir vergi erteleme müessesesi olarak da kullanılan bu müesseseyi, dönem sonunun yaklaşması dolayısıyla ve 7338 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikleri de dikkate alarak tekrar ele alacağım.

1.Kanuni Düzenleme

Amortismana tabi malların satılması:

Madde 328 – (Değişik birinci fıkra: 30/12/1980-2365/56 md.) Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satılması halinde alınan bedel ile bunların envanter defterinde kayıtlıdeğerleri arasındaki fark kar ve zarar hesabına geçirilir. İşletme hesabı esasında defter tutan mükelleflerle serbest meslek kazanç defteri tutan mükellefler bu farkı defterlerinde hasılat veya gider kaydederler.

Amortisman ayrılmış olanların değeri ayrılmış amortismanlar düşüldükten sonra kalan meblağdır.

Devir ve trampa satış hükmündedir.

(Ek fıkra: 19/2/1963-205/21 md.) (Değişik dördüncü fıkra:14/10/2021-7338/36 md.) Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerce;

a) Satılan iktisadi kıymetlerin yenilenmesi veya benzer mahiyetteki bir iktisadi kıymetin iktisabı, işin niteliğine göre zorunlu bulunur veya bu hususta işletmeyi idare edenlerce karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olursa bu takdirde, satıştan doğan kâr, satışın yapıldığı tarihi takip eden üçüncü takvim yılının sonuna kadar pasifte geçici bir hesapta tutulabilir. Bu süre içinde, satılan iktisadi kıymetlerin yenilenmesi veya benzer mahiyetteki bir iktisadi kıymetin iktisabı gerçekleşmezse, geçici hesapta tutulan kâr, satışın yapıldığı yılı takip eden üçüncü takvim yılının kâr ve zarar hesabına eklenir.

b) Pasifte geçici bir hesapta tutulan kâr, finansal kiralama yoluyla edinilenler de dâhil olmak üzere (a) bendindeki esaslar dâhilinde iktisap edilen bir veya birden fazla kıymetin bu Kanun hükümlerine göre ayrılacak amortismanlarına mahsup edilir. Bu mahsup tamamlandıktan sonra itfa edilmemiş olarak kalan değerlerin amortismanına devam olunur.

c) Pasifte geçici bir hesapta tutulan kâr, satışı yapılan iktisadi kıymetin yerine iktisap edilen yeni kıymetlerin amortisman ayrılabilecek tutarından fazla ise bu fazlalık, satışın yapıldığı yılı takip eden üçüncü takvim yılının kâr ve zarar hesabına eklenir.

ç) Satışın yapıldığı yılı takip eden üçüncü takvim yılının sonundan önce işin terki, devri veya işletmenin tasfiyesi hâlinde pasifte geçici bir hesapta tutulan kâr o yılın kâr ve zarar hesabına eklenir.(Ek: 19/2/1963-205/21 md.) (Değişik beşinci fıkra:14/10/2021-7338/36 md.) Maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilidir.

2-Yeni Düzenlemeler

Yenileme fonu uygulamasında amortismana tabi iktisadi kıymetin satışından elde edilen kar pasifte geçici bir hesapta azami üç yıl süre ile tutulabilir ve her ne sebeple olursa olsun bu süre içinde kullanılmamış olan karlar üçüncü yılın vergi matrahına ekleneceği yönünde ifade yer almaktaydı.

Uygulamada ise söz konusu üç yıllık sürenin hesabında tereddütlü hususlar yaşanmakta ve İdare ve mükellef arasında ihtilaflı durumlar oluşmaktaydı.

Yapılan düzenleme ile yenileme fonunun vergilendirilmesinde üçüncü yılın hesabında yaşanılan tereddütlü hususlar mükellef lehine giderilmiş olup satışın yapıldığı tarihi takip eden üçüncü takvim yılının sonuna kadar pasifte geçici bir hesapta tutulabileceği hüküm altına alınmıştır.

Öte yandan mevcut düzenlemede; satılan kıymet yerine farklı sayıda kıymet alınabileceğine dair açıklık bulunmamaktaydı.

Yeni düzenleme ile; satılan kıymet yerine finansal kiralama yoluyla edinilenler de dahil olmak üzere bir veya birden fazla kıymet alınabileceği ifade edilmiştir.

Yenileme Fonu uygulaması; satılan iktisadi kıymetlerin yenilenmesinin veya benzer mahiyetteki bir iktisadi kıymetin iktisabının işin niteliğine göre zorunlu bulunması veya bu hususta işletmeyi idare edenlerce karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olması halinde uygulanabilmektedir. Diğer bir deyişle satılan bir iktisadi kıymetin yenilenmesinin ve benzer nitelikteki iktisadi kıymetin zaruriyet arz etmesi gerektiğinden satışı yapılan kıymet ile alışı yapılan kıymetin aynı neviden olması sonucunu doğurmaktadır.

Yeni düzenlemede ise bu hususta bir düzenlemeye gidilmemiş olup bu kapsamda önceki uygulamada olduğu gibi dikkat edilmesi gereken en önemli husus; birden fazla amortismana tabi iktisadi kıymete ait satış karı olması durumunda her iktisadi kıymete ait yenileme fonunun ayrıntılı olarak tespit edilebilecek şekilde muhasebe uygulamasının yapılması gerektiğidir. Örneğin çok sayıda binek otomobil satışından doğan karlar bu fona alınacak ise her bir binek otomobil satış karından yeni alınan plaka bazlı yeni binek otomobillerin amortismanının eşleştirilmesi ve listelenerek takibinin yapılması gereklidir.

7338 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle satılanın yerine yeni bir kıymet alınmasından söz edilmişse de, Maliye yönetimince buradaki “yeni”  kelimesi ile kullanılmamış değerin kastedilmediği, satılanın yerine alınan iktisadi kıymetin kastedildiği kabul edilmektedir. Bu nedenle satılanın yerine alınan ikinci el de olabilir.

Yenileme fonu ile ilgili bir diğer tartışmalı konu da, “üç yıl”lık sürenin nasıl hesaplanacağı konusundadır. 7338 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik öncesi bu konuda Maliye yönetimi, satışın yapıldığı ve dolayısıyla yenileme fonunun oluşturulduğu yılın birinci yıl olarak kabul edilmesi gerektiği görüşünü benimsemiştir. Buna karşılık konuya ilişkin yargı kararlarında, satış yapılarak yenileme fonunun oluşturulduğu yılı izleyen yıl birinci yıl olarak kabul edilmektedir. Son düzenleme yargı kararına uygun bir yönde düzenlenmiştir.

Yenileme fonunun sadece bilanço esasında defter tutan mükelleflerin yararlanabileceği bir imkan olduğu kanun metninde açıkça belirtilmiştir. İşletme hesabı esasında defter tutanlarla, serbest meslek kazanç defteri tutanlara bu uygulamadan yararlanma hakkı verilmemiştir.

Yenilemenin sadece satılan veya doğal afetten zarar gören iktisadi kıymetin aynısı ile sınırlı tutulmayıp, “benzer mahiyetteki” bir iktisadi kıymetin iktisabı şeklinde genişletilmiş olması, mükellef lehine bir değişikliktir. Kaldı ki bu tür bir genişletme ticari ve daha çok da teknik icaplar nedeniyle zorunluluk da arz edebilmektedir. Kanun lafzıyla böyle bir genişletme yararlı olmuştur. Bununla beraber, satılan iktisadi kıymet yerine alınan yeni iktisadi kıymetin benzer mahiyette olup olmadığı hususu tartışmalara yol açabilir.

Ayrıca, yenileme işleminde, satılan veya doğal afetten zarar gören bir iktisadi kıymetin yerine yine sadece bir adet değil de, teknik icaplar gereği birden fazla iktisadi kıymet alınmışsa bunun da yenileme fonu uygulamasına engel olmadığına Kanun maddesinde yer verilmiştir.

Yenilemenin en geç hangi tarihe kadar gerçekleştirilmesi gerektiği, diğer bir ifadeyle yenileme fonunun bilançoda kalacağı azami sürenin hesabının nasıl yapılacağı mükelleflerle Maliye İdaresi arasında ötedenberi ihtilaf konusuydu. Kanun koyucu, yargı kararlarının mükellef lehine olan yorumunu da dikkate alarak, 3 yıllık sürenin hesabını, izleyen yıldan itibaren hesaplamayı uygun bulmuştur.

3 yıllık süre içinde yenilenmiş olan kıymetlerin yenileme bedelini aşan, diğer bir ifadeyle bu yeni kıymetlerin amortismanına mahsup edilemeyecek bir fon kısmı kalmış ise, onun da en geç, satıştan veya tazminattan doğan karın doğduğu yılı izleyen 3. yılın kar ve zararına eklenmesi gerekir.

Yenileme işleminin, iktisadi kıymetin doğrudan iktisabı yerine finansal kiralama yoluyla yapılmış olması halinde de, yenileme fonu imkanından faydalanılabileceği kanun metninde açıkça yer almıştır

Fırat İnsel
Vergi Müfettişi
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

KAYNAKÇA

  • 213 SAYILI VERGİ USUL KANUNU
  • 7338 SAYILI KANUN
  • Doğrusöz BUMİN(2021), Son değişikliklerle Yenileme Fonu, Lebib YALKIN www.dunya.com
  • 08.11.2021 tarih ve 2021/123 sayılı Sirküler

10.03.2022

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Perşembe, 10 Mart 2022 09:45

Ukrayna Ve Rusya’dan Olan Alacaklar

Bu gün aslında beyan dönemi dolayısıyla yine bir gelir vergisi konulu yazı yazacaktım. Ancak Ukrayna- Rusya savaşı, köşemin gündemini de değiştirdi. Bu savaşı kim kazanırsa kazansın, ekonomik açıdan iki tarafında da kaybedeceği muhakkak. Bu savaştan sadece onlar zararlı çıkmayacak. Türkiye’nin turizm gelirleri kadar, Ukrayna ile ticaret yapanlar, Rusya’nın swift sisteminden dışlanması dolayısıyla Rusya’dan ihracat bedeli alacağı olanlar da bu savaştan zarar görüyor. Söz konusu ülkelerden alacakları olanların, bu alacaklarını nasıl değerlendirecekleri, şüpheli alacak karşılığı oluşturabilmek için mutlaka o ülkelerde dava açmaları mı gerektiği, oralarda dava açmanın bu ortamda nasıl olabileceği şeklinde pek çok sorunun gelmesi üzerine, ben de oralarda dava açmaya gerek olmadığına ilişkin yargı kararlarından hareketle daha önce yayınladığım bir yazıyı tekrar gündeme getireyim dedim.

Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesine göre tahsili mümkün olmayan bir alacağın şüpheli alacak karşılığına konu edilerek vergi matrahının dışında bırakılabilmesi için; alacağın ticari veya zirai faaliyetle ilgili olması, dava veya icra safhasında bulunması, borçlunun iflas etmiş olduğu hallerde alacağın iflas masasına yazdırılmış olması gerekmektedir. Dava safhasında olma, ülke içinden olan alacaklar için Türk Mahkemelerinde dava açılmış olma halini ifade etmektedir. Peki, alacak bir yabancıdan (yabancı ülkede mukim yabancıdan) ise yine Türk mahkemelerinde dava açmak yeterli olacak mıdır?

Önce şu hususu belirteyim. Yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi ile mahkemede hangi ülke hukukunun uygulanacağı meselesi, farklı konulardır. Bu nedenle bir Türk mahkemesi bir ihtilafı Fransız kanunlarına göre çözebileceği gibi, bir İngiliz mahkemesi de Türk kanunlarına göre de ihtilafı çözebilir. Bu gibi hallere özellikle velayet, miras hukuku gibi ihtilaflarda rastlanılmaktadır. Bu nedenle konumuz dışındadır.

Bir ticari ilişkide sözleşmenin tarafları, aralarında çıkabilecek ihtilafların hangi ülke hukukuna göre çözümleneceğine ilişkin kurallar kararlaştırabilecekleri gibi bu ihtilafların hangi ülke mahkemelerinde çözümlenebileceğine dair kurallar konusunda da anlaşabilirler. Ben yazımda taraflar arasında bu şekilde bir anlaşmanın var olmadığı hali dikkate alacağım.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.” O halde yabancılardan olan alacaklar konusunda Türk mahkemelerinin yetkili olup olmadığını anlamak için iç hukuka bakmak gerekmektedir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 50. maddesinde “para veya teminat borcu için takip hususunda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur” hükmü yer almıştır. Demek ki yabancıların ticari alacaklarla ilgili olarak icraya verilmesi konusunda da, yabancılara dava açılmasında da -1086 sayılı Kanun’un yerini alan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na bakmak gerekecektir. 6100 sayılı Kanun’un “sözleşmeden doğan davalarda yetki” başlıklı 10. maddesinde ise “sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” kuralına yer verilmiştir.

O halde sorunu çözmek için, ticari borçlarda ifanın nerede yapılması gerektiği sorusuna yanıt aramak gerekecektir. Bu sorunun yanıtı ise 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 89. maddesinde, belirlenmiştir. Maddeye göre, taraflar arasında açıkça veya örtülü şekilde aksi kararlaştırılmış olmadıkça para borçlarının ifa edilmesi gereken yer, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeridir.

Bu düzenlemelere göre; Türk mahkemelerinin yetkisi konusunda 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre iç hukuka bakmak gerekmektedir. İç Hukukta ise icra konusunda İcra ve İflas Kanunu'nun 50. maddesi yetki konusunda adli yargının usul kanunu olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na yollama yapmakta, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ise “ifa yeri mahkemesinin” yetkili olduğunu söylemektedir. Para borçlarında ifa yeri ise Borçlar Kanunu’nun 89. maddesine göre alacaklının yerleşim yeridir. O halde Türk firmaları veya şirketlerinin, yabancı şirketlerden olan alacaklarını dava yoluyla takip etmek istemeleri halinde, Türk mahkemeleri de yetkilidir.

Bu nedenle Türk şirketlerinin yabancı şirketlerden olan para alacakları için Türk mahkemelerinde dava açmış olmaları, şüpheli alacak karşılığı ayırabilmek için yeterlidir. Bu nedenle mutlaka borçlunun bulunduğu ülkede dava açmak, hele ilgili ülkede yüksek yargı harçları ve vekâlet ücretlerini ödemek şart değildir.

Nitekim bu konuda açılan davalarda da yargı anlayışı, görüşümüz doğrultusundadır. Bu konuda örnek olarak, Danıştay 3. Dairesi’nin E. 2011/5130 K.2015/10182 sayı ve 28.12.2015 günlü Kararı ve Danıştay 4. Dairesi’nin E. 2008/399 K.2010/3271 sayı ve 27.5.2010 günlü kararlarını gösterebilirim.

Bu nedenle idari anlayışa hâkim olan ve ihtilaflara sebebiyet veren, “yabancılardan olan ve tahsil edilemeyen alacaklarda şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için ilgili ülkede dava veya icra yoluna başvurulmuş olması gerektiği” şeklindeki görüşün gözden geçirilmesi, hiç olmazsa Ukrayna ve Rusya’dan alacaklar konusunda bir açıklama yapılması gerekmektedir.

Açıkladığım yargı kararları uyarınca mükellefler, hiç şüphesiz, ileride risk almamak için ihtirazi kayıtla da beyanda bulunabilirler. 

İhracattan doğan alacaklar elden tahsil edilerek de yurda getirilebilir. Ancak bu konunun ihracat genelgesinde açıklığa kavuşturulması gerekmektedir, aksi halde bu noktada sorun yaşanabilir. Bumin Doğrusöz

 https://www.dunya.com/kose-yazisi/ukrayna-ve-rusyadan-olan-alacaklar/651438

2022 yılında yapılacak Bağımsız Denetçilik Sınavları;

– 11 Haziran 2022

ve

– 12 Kasım 2022

tarihlerinde yapılacaktır.

Ayrıntılı açıklamalar ileriki tarihlerde Sınav Duyurusu ile yapılacaktır.

Kaynak: KGK

Ücret geliri elde edenlerin çoğu elde etmiş oldukları ücretler için beyanname vermek durumunda değil; ancak Gelir Vergisi Kanunu’nun 86'ıncı maddesinde belirtilen şekil ve tutarlarda ücret geliri elde eden bazı mükelleflerin yıllık beyanda bulunması zorunludur. Ancak birçok ücretli, bu durumun farkında değil.

Mart ayına girilmesi ile birlikte gelir vergisi mükellefleri için beyan dönemi de başlamış oldu. Gelir vergisi mükellefleri 31 Mart 2022 Perşembe gününe kadar yıllık gelir vergisi beyannamelerini vermeli ve bu beyanlar üzerine tahakkuk eden vergilerini de Mart ve Temmuz ayları sonuna kadar iki eşit taksitte ödemelidirler. Ülkemizde ücret gelirlerinin çok büyük bir kısmı tevkif suretiyle vergilendirilmekte; bir başka deyişle çalışanına ücret ödemesi yapan işverenler çalışanının gelir vergisini çalışana yapmış olduğu ücret ödemesinden kesmekte ve onun adına vergi dairesine yatırmaktadır. Ücret geliri elde edenlerin çoğu elde etmiş oldukları bu ücretleri için beyanname vermek durumunda değil; ancak Gelir Vergisi Kanunu’nun 86'ıncı maddesinde belirtilen şekil ve tutarlarda ücret geliri elde eden bazı mükelleflerin yıllık beyanda bulunması zorunludur. Ancak bir çok ücretli, bu durumun farkında değil. Gelin hep birlikte kimler beyanda bulunmak zorunda kimler değil bakalım.

1- Tek işverenden tevkif yoluyla vergilendirilmiş ücret geliri elde eden mükelleflerin, 2021 yılında elde etmiş olduğu ücret gelirleri toplamı 650.000 TL’yi aşmıyorsa beyanname verilmeyecek; şayet 2021 yılında elde edilen ücret 650.000 TL’yi aşıyorsa beyanname verilmesi zorunludur.

2- Birden fazla işverenden tevkif yoluyla vergilendirilmiş ücret geliri elde eden mükelleflerin, birinci işverenden aldıkları ücret gelirleri de dâhil olmak üzere elde etmiş olduğu ücret gelirleri toplamı 650.000 TL’yi aşıyorsa, yıllık beyanname verilmelidir.

3- Birden fazla işverenden tevkif yoluyla vergilendirilmiş ücret geliri elde eden mükelleflerin, birden sonraki işverenden alınan ücretleri toplamı 2021 yılında 53.000 TL’yi aşmıyorsa beyanname verilmeyecek; şayet 53.000 TL’yi aşıyorsa birinci işverenden elde edilen ücret geliri de dahil olmak üzere tamamının beyanı zorunludur. Birden fazla işverenden ücret alınması halinde, birinci işverenden alınan ücretin hangisi olacağı ücretli tarafından serbestçe belirlenebilir.

Birden fazla işverenden ücret gelirinin elde edilip edilmediğinin tespiti açısından önemli olan, ücretlinin aynı anda birden fazla işverenin yanında çalışarak ücret geliri elde etmesi değil, bir vergilendirme dönemi içerisinde birden fazla işverenin yanında çalışarak ücret geliri elde etmesidir.

Gelir Vergisi Kanunu Tebliği’ne göre; ücret gelirlerinin beyan edilip edilmeyeceği kendi içinde değerlendirilecek olup, gayrimenkul ve menkul sermaye iradı veya serbest meslek kazancı gibi diğer gelirlerin bulunması halinde bu gelirler hesaplamaya dahil edilmeyecektir. Tebliğe göre, diğer gelirlerin beyan edilip edilmeyeceğinin tespitinde de ücret gelirleri hesaplamaya dahil edilmeyecektir.

Yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca; 2021 yılı ücret geliri elde edenlerin bu da nereden çıktı, neden beyanda bulunup vergi ödemek durumundayız diye düşünüyor olabilirler. Aslında vergi ödenip ödenmeyeceği elde edilen diğer gelir unsurlarının varlığına ve tutarına göre değişiklik gösterecek bir durum; hatta tek işverenden 650.000 TL’lik beyan sınırı aşan tutarda ücret geliri elde eden birisi açısından; yıllık beyannamede indirim konusu yapılabilecek eğitim ve sağlık harcamaları ile bağış ve yardımlar dolayısıyla iade bile alınması mümkün.

Bu aşamada özellikle değinmek istediğimiz bir konu var. 7263 sayılı Kanunun ile Teknoketlerde çalışan Ar-Ge, tasarım ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretlerine tanınan vergi istisnası 3 Şubat 2021 tarihi itibariyle kaldırılmıştı. 31 Aralık 2028 tarihine kadar, bölgede çalışan Ar-Ge, tasarım ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri üzerinden hesaplanan gelir vergisi; verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilmektedir. Dolayısıyla teknokentlerden ücret geliri elde edenlerin bu ücret gelirleri için yıllık beyanda bulunup bulunmayacaklarına ilişkin olarak yukarıda yer alan açıklamalara dikkat etmelerinde fayda var.

https://www.dunya.com/sektorler/ucret-gelirlerinin-beyaninda-dikkat-edilmesi-gereken-hususlar-haberi-651311

Bir yandan vermiş oldukları hizmetler veya satmış oldukları mallar nedeniyle kamu kurumlarından alacaklı durumda olan, bir yandan da vadesi geçmiş vergi borcu nedeniyle yine kamu kurumu olan vergi idaresine borçlu durumda olan mükellefler bakımından, Hazine ve Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü geçtiğimiz hafta içinde önemli bir düzenlemeyi hayata geçirdi.

Muhasebat Genel Müdürlüğünün bu yeni Genel Tebliğ düzenlemesi (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220305-3.htm) 05.03.2022 tarihli ve 31769 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış ve aynı gün yürürlüğe girmiştir. 

Yapılan düzenleme ile merkezi yönetim kapsamındaki kuruluşlardan alacağı (hakedişi) bulunan ve henüz ödeme işlemi kamu kurumunun harcama birimleri tarafından gerçekleşmediğinden dolayı da tahsilatını yapamamış ve vergi borcu gecikme zammı nedeniyle sürekli artışa uğrayan vergi mükelleflerin yaşamakta olduğu finansal darboğazı gidermesi bakımından önemli bir adım atılmıştır. Mükellefin kamu idarelerine aynı zamanda hem alacaklı hem de borçlu olması gibi çelişkili bir durum büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.

Hakediş alacağının ilgili harcama birimi tarafından alacaklı mükellefe (hak sahibine) ödenmesine ilişkin idari ve muhasebe iş ve işlemlerinin devam ettiği süre içinde, vergi borcu bulunan mükellefin talebi üzerine bu hak sahibinin hakediş alacağından vadesi geçmiş vergi borcunun öncelikli olarak mahsubu idare tarafından gerçekleştirilebilir. Bu mahsup işlemiyle, vadesi geçmiş vergi borcu kadar olan ödeme esasen hak sahibine yapılmış duruma gelmekte ve vergi borcunun da ödeme işlemi sağlanarak, ödemede gecikilen süreler nedeniyle gecikme zammına maruz kalınmasına son verilmektedir.

Hak sahibine ait hakedişin tamamına ilişkin ödeme süreci tamamlanıncaya kadar, hak sahibinin vadesi geçmiş vergi borcunu ve diğer kesintilerini karşılayacak tutara kadar olan kısmı için ödeme emri belgesi düzenlenerek mahsuben ödeme gerçekleştirilebilir. Mahsuben ödemenin gerçekleştirilebilmesi için;

1-Hakediş ödemesini yapacak kurumdan talepte bulunulması ve vadesi geçmiş vergi borcunu gösteren belgenin temini

Öncelikli olarak hakediş alacağından vadesi geçmiş vergi borcunun ve diğer kesintilerinin mahsubunun gerçekleştirilebilmesi için, hakkediş alacaklısı tarafından ödemeyi gerçekleştirmesi gereken ilgili kamu idaresinden talepte bulunulması ve ilgili vergi dairesi tarafından düzenlenmiş ve vadesi geçmiş vergi borcu tutarını gösteren belgenin hak sahibi tarafından ilgili kamu idaresine sunulması gerekir.  

Vadesi geçmiş vergi borcunu gösteren belge, İnteraktif Vergi Dairesi uygulaması (https:ivd.gib.gov.tr) üzerinden de alınabilir. Bu belgenin ilgili kamu idaresi tarafından teyidi Gelir İdaresi Başkanlığı sistemleri aracılığı ile https://ivd.gib.gov.tr internet adresinde yer alan “Doğrulamalar” / “Mükellefiyet Yazısı / Borç Durum Yazısı Doğrulama” ekranından yapılır.

2- Ödeme emri belgesine ödemeye ilişkin kanıtlayıcı belgeler ile vadesi geçmiş vergi borcunu gösteren belgenin eklenmesi

Hak sahibine hakkediş ödemesini yapacak harcama birimince, mevcut veya temin edilecek ödenek karşılığında, hakedişin vergi borcunu ve diğer kesintilerini karşılayacak tutara kadar olan kısmı için oluşturulacak ödeme emri belgesine, ödemeye ilişkin kanıtlayıcı belgelerin tamamı ve vadesi geçmiş vergi borcunu gösteren belge eklenir.

3- Muhasebe işlem fişinin açıklama alanına ve kanıtlayıcı belgeler üzerine şerh düşülmesi

Harcama birimince ödeme emri belgesinin, muhasebe birimince muhasebe işlem fişinin açıklama alanına ödemenin vadesi geçmiş vergi borcu ve diğer kesintiler için yapıldığı belirtilir ve kanıtlayıcı belgeler (fatura vb.) üzerine de kısmi ödemeye konu tutar belirtilerek şerh düşülür.

4- Ödeme dayanağı belgenin e-Fatura olması durumunda harcama birimince fatura kağıt çıktısı üzerine gerekli açıklamanın yazılması ve imzalanması

Mahsuba konu ödeme işleminde, faturanın e-fatura olarak düzenlenmesi halinde, harcama birimince, e-faturanın kağıt çıktısı alınıp, yetkilendirilmiş görevli tarafından "Bu e-fatura elektronik imzalı aslı ile aynıdır." ibaresine yer verilir ve hak sahibinin vergi borcunun mahsubunda kullanılacağına ilişkin şerh düşülerek imzalanır.

5- Hakedişten mahsuben tahsil edilen vergi borcunun ilgili vergi dairesine gönderilmesi

Mahsuben yapılan vadesi geçmiş vergi borcu tahsilatı, genel bütçe kapsamındaki idarelerde hesaben; genel bütçe kapsamı dışındaki idarelerde ise nakden ilgili vergi dairesine gönderilir.

6- Muhasebe birimince ilgili ödeme emri belgesi ve kanıtlayıcı belgelerin kalan hakediş ödemelerinde kullanılmak üzere harcama birimine iletimi, ödenek teminine ilişkin diğer işlemler

Muhasebe birimince, işleme konu ödeme emri belgesi ve eki kanıtlayıcı belgeler, hakedişin kalan kısmına ilişkin ödeme sürecinde kullanılmak üzere, işlem tarihini izleyen üç iş günü içerisinde, 11/3/2015 tarihli ve 29292 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hesaba Aktarma Suretiyle Ödeme başlıklı Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği (Sıra No: 43) hükümleri çerçevesinde (harcama birimine) iade edilir.

Harcama birimince, ilgili faturaya ilişkin sonraki ödemelerde belgeler üzerinde yer alan şerhlerin kontrolünde azami özen ve önem gösterilir.

Vadesi geçmiş vergi borcuna istinaden yapılacak ödemelerde, ödenek ve nakit temini ile ödemeye ilişkin diğer işlemler ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilir. Abdullah Kiraz YMM

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vadesi-gecmis-vergi-borclarinin-hakedis-alacagindan-mahsubunda-yeni-duzenleme/651295

Gelir vergisi beyan dönemi 1 Mart itibariyle başladı. Beyanname verecekler için, işte pratik bazı bilgiler.

Bütün gelirler için tek bir beyanname

Gerçek kişilerin tüm kaynaklardan elde ettiği gelirler toplanır ve tek bir beyanname ile beyan edilir.

Örneğin bir kişinin hem kira geliri hem beyan edilmesi gereken ücret geliri hem de kâr payı geliri varsa bunlar için ayrı ayrı beyanname verilmez, hepsi tek bir beyannamede toplanır.

Aile reisi beyanı yok

Vergi sistemimizde aile reisi beyanı yoktur. Beyana tabi geliri bulunan aile bireylerinin her birinin geliri için ayrı beyanname verilmesi gerekir.

Beyana tabi geliri olan küçüklerin ve kısıtlıların beyannamesi, bunlar adına düzenlenir, kanuni temsilcisi tarafından imzalanır.

Beyan edilen gelirden daha önce kesilen vergiler hesaplanan vergiden mahsup edilir

Beyan edilen gelir üzerinden yıl için kesinti yapılmışsa, kesilen vergi beyannamede hesaplanan vergiden mahsup edilir. Örneğin işyeri kira geliri elde edenlerin kira bedelinden kesilen vergi ile kâr payı alanların aldıkları kâr payından kesilen vergi, bu gelirlerin beyanı durumunda ödenecek vergiden mahsup edilecektir.

Mahsubun yapılabilmesi için verilecek beyannameye, bu vergileri kesen mükellefin bilgilerinin yer aldığı bir tablonun eklenmesi gerekir. Bazı durumlarda bu kesintilerin ödenecek gelir vergisinden daha fazla olması, dolayısıyla vergi idaresinden vergi iadesi alınması da söz konusu olabilir. Varsa iadenin yazılı bir dilekçe ile vergi dairesinden talep edilmesi gerekir.

Hesaplanan vergiden yurt dışında ödenen vergiler mahsup edilebilir

Beyan edilen gelirler arasında yurt dışından elde edilen örneğin; kira geliri, faiz geliri gibi gelirler varsa, bu gelirler üzerinden yurt dışında ödenen gelir vergisi Türkiye’de mahsup edilebilir. Bunun için yetkili makamlardan alınan belgenin Türk elçilik ya da konsolosluklarına onaylatılması gerekir.

Bir gelir unsurundan doğan zarar diğer gelirlerden mahsup edilebilir

Kural olarak, beyan edilen birden fazla gelir türlerinden birinde ya da birkaçında zarar oluşması durumunda bu zararlar diğer gelirlerden mahsup edilebilir.

Örneğin; kâr payı beyan eden bir kişi aynı zamanda kira geliri de elde ediyorsa ve kiraya verdiği bina için yapmış olduğu giderlerin büyüklüğü nedeniyle kira geliri zarara dönmüşse bu zarar, kâr payı gelirinden indirilebilir. Bu konunun çeşitli istisnaları ve farklı uygulamaları söz konusu, bu nedenle böyle durumlarda mutlaka bir uzmandan yardım almanızı öneririm.

Beyanname üzerinde ayrıca yapılabilecek indirimler

Vergi mevzuatımız kural olarak, gelirin elde edilmesi için yapılan giderlerin kazancın tespitinde dikkate alınmasını öngörüyor. Dolayısıyla gelirin safi tutarı üzerinden vergi hesaplanıyor.

Gelirin elde edilmesiyle doğrudan ilgisi olmayan bazı giderler de beyannamede gelirden düşülebiliyor. Beyannamede indirim konusu yapılabilecek giderlerden bazıları şunlar: 

  1. Eğitim ve sağlık harcamaları

Mükellefin kendisine, eşine ve küçük çocuklarına ilişkin eğitim ve sağlık harcamaları beyan edilen gelirden indirilebiliyor. İndirim olanağı beyan edilen gelirin %10’u ile sınırlı. Bu harcamaları indirim olarak dikkate alabilmek için, Türkiye’de yapılması ve gelir ya da kurumlar vergisi mükellefi olan gerçek ya da tüzel kişilerden alınacak belgelerle belgelendirilmesi gerekiyor.

  1. Bağışlar

Bağışın yapıldığı alan veya kuruma bağlı olarak çeşitli sınırlar var. Bazı bağışlar beyan edilen gelirin %5’i sınırı içinde indirilebilirken, bazı bağışlar, örneğin; okul, sağlık tesisleri, huzur evi, rehabilitasyon merkezi gibi yerlere yapılan bağışların tamamı, sınır olmaksızın matrahtan indirilebilir.

  1. Sanat, kültür faaliyetlerine yönelik bağış ve yardımlar

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen birçok faaliyet için yapılan harcama matrahtan indirilebilir. Örneğin; bilimsel kazı çalışmaları, yazma ve nadir eserlerin korunması, kültürel ulusal ya da uluslararası organizasyonlar gibi. Bu bağış ve yardımların tamamı bir sınırlama olmaksızın matrahtan indirilebilir.

  1. Sponsorluk harcamaları

Amatör sporlara yapılan harcamanın tamamı ile profesyonel sporlara yapılan harcamanın %50’si vergi matrahından indirilebilir. İstenen prosedüre uygun olarak yapılmak şartıyla.

  1. Hayat sigortaları ile şahıs sigortalarına ödenen primler

Bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları, vergi matrahından düşülemiyor. Ancak beyanname veren kişinin kendisine, eşine veya küçük çocuklarına ait ödenen hayat sigortası priminin %50’si ile ölüm, kaza, hastalık, sağlık, engellilik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta primlerinin tamamı matrahtan düşülebiliyor.

Bu çerçevede indirilebilecek tutarla ilgili iki sınırlama var: İndirilecek olan tutar beyan edilen gelirin %15’ini ve asgari ücretin yıllık tutarını geçemiyor.

Beyanname nasıl verilir?

Ticari, zirai ve mesleki kazancı bulunanlar beyannamelerini elektronik ortamda vermek zorunda. Bu tür gelirleri olmayanlar, beyannamelerini elektronik ortamda verebilecekleri gibi kâğıt ortamında da verebilirler.

Ayrıca, geliri sadece kira, ücret, menkul sermaye iradı veya diğer kazanç ve iratların biri veya birkaçından oluşanlar, Gelir İdaresi’nin bir hizmeti olan Hazır Beyan Sistemi’ni kullanarak beyannamelerini verebilirler.

Hazır Beyan Sistemi, Gelir İdaresi’nce çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler kullanılarak beyannamelerin Gelir İdaresi tarafından otomatik olarak doldurulduğu ve mükelleflerin onayına sunulduğu bir sistem.

Sistemi kullanmak için yapılması gereken, edinilecek İnternet Vergi Dairesi şifresini kullanarak veya güvenlik sorularını cevaplayarak Gelir İdaresi Başkanlığı’nın internet adresi (www.gib.gov.tr) üzerinden sisteme ulaşmak, Gelir İdaresi’nce hazırlanan beyannameyi kontrol etmek, doğruysa onaylamak, değilse düzelterek onaylayarak işlemi tamamlamak.

Beyan ve ödeme zamanı

Gelir vergisi beyannamesi kişinin ikametgâhının bulunduğu yerin vergi dairesine 31 Mart akşamına kadar verilebilir.

Beyanname üzerinde hesaplanacak vergi Mart ve Temmuz ayında iki taksitte ödenir. Recep Bıyık

https://www.dunya.com/kose-yazisi/gelir-vergisi-beyannamesiyle-ilgili-kisa-hatirlatmalar/651280

Mart ayının sonuna kadar satış yapan bazı mülk sahiplerinin beyanname vermesi de gerekiyor. Dolayısıyla, taşınmaz satışlarından kazanç elde eden mülk sahipleri için “Beyanname verme kriterleri, vergi hesaplama kriterleri” kritik öneme sahip... Öncelikle istisna tutarından başlayalım... Beyanname vermek için; elde edilen kazancın istisna tutarını (2021 için 19 bin lira) aşması gerekiyor. Tek kriter 19 bin liralık istisna değil beyanname vermek için. Aynı zamanda mülkün alım tarihi ile satım tarihi arasında geçen sürenin, beş yıldan daha az olması gerekiyor. Mülkü alıp, üzerinden beş yıl geçtikten sonra satanlar için bir vergi yükümlülüğü bulunmuyor, beyanname verilmesi de gerekmiyor, vergi ödenmesi de gerekmiyor.  

Kazanç hesabı da önemli... Yalnızca alış fiyatı ile satış fiyatı arasındaki farka bakılmıyor. İlaveten enflasyon etkisi dikkate alınarak kazanç daha aşağıya çekilebiliyor. Enflasyon etkisinin tutarsal karşılığı bulunuyor, alış bedelinin üzerine ilave ediliyor, maliyet daha yüksek bir tutar olarak hesaplanıp kazanç daha aşağıya çekilebiliyor. Dolayısıyla maliyet artınca kazanç düşüyor, vergi de daha az hesaplanıyor. (Veya kazanç oluşmadığından vergi hiç ödenmiyor.)

2 MİLYONLUK KAZANÇ 140 BİNE DÜŞÜYOR

Konuyu örnekleyelim: 2017 yılının eylül ayında 1 milyon liraya alınan bir mülk, 2021 yılının aralık ayında 3 milyon liraya satıldığında ilk başta kazanç 2 milyon lira gibi görünür. Ancak tablodan da görüleceği üzere, alış tarihi ve satış tarihindeki ÜFE’deki değişim dikkate alındığında alış maliyetinin üzerine 1,8 milyon liralık daha bir maliyet eklenir. Dolayısıyla alış ve satış arasındaki fark; enflasyon etkisi de dikkate alınarak hesaplandığında kazanç 140 bin liraya düşer. Bu 140 bin liralık kazançtan 19 bin liralık istisna da düşüldüğünde, vergiye tabi kazanç 121 bin liraya düşer. Bu matrah üzerinden ise 27 bin lira vergi hesaplanır.

Enflasyon etkisinin hesabı: Enflasyon etkisinin kazançtan düşülmesi için; alış ve satış ÜFE endeksleri arasında yüzde 10’dan fazla artış oluşması gerekiyor. Satışın yapıldığı aydan bir önceki ay ve alışın yapıldığı aydan bir önceki ay endeksleri dikkate alınıyor. Tablodaki örnekte; alım 2017 Eylül ayında olduğunda ÜFE endeksi (300,18) olarak bir önceki ay (2017 Ağustos) dikkate alındı. Satım 2021 aralık ayında olduğundan bir önceki ay (2021 Kasım) ÜFE endeksi (858,43) dikkate alındı. Her iki ÜFE değeri arasında yüzde 10’dan fazla fark (558,25) oluştuğundan enflasyon artışı maliyete eklenebildi. Bu iki ÜFE değeri arasındaki fark, alım maliyeti olan 1 milyon liranın üzerine, 1,8 milyon lira olarak ilave edildiğinde, alım maliyeti 2,8 milyon liraya yükseldi... Kazanç ilk başta (3 milyon-1 milyon) 2 milyon lira olarak görünse de, maliyet artışından dolayı kazanç (3 milyon – 2,859 milyon) 140 bin liraya düşmüş oldu.

 Gayrimenkulün satışından elde edilen değer artış kazancından ayrıca tapuda satıcının ödediği tapu harcı, DASK ve deprem sigortası prim tutarları ile alım-satıma ilişkin olarak emlak komisyoncusuna ödenen bedellerin de düşülebilme imkânı mevcut.

2021’de el değiştiren 3 milyon mülk için vergilendirme kriterleri

MİRASÇILAR SATARSA VERGİ YOK

Miras kalan veya bağış olarak kendisine intikal eden taşınmazı satanlar için; (beş yıl içinde satılıp satılmadığı dikkate alınmaksızın) gelir vergisi istenmiyor. İvazsız (karşılıksız) olarak intikal eden taşınmazlar için Veraset ve İntikal Vergisi (VİV) açısından vergilendirme söz konusu olabilir. Mart ayı içinde verilen gelir vergisi beyannamesi açısından mirasçıların bir vergi yükümlülükleri bulunmuyor.

TİCARİ FAALİYET YAPIYORSA

Mülk satışlarına ilişkin yukarıda bahsettiğimiz vergilendirilme kriterleri sade vatandaş için geçerli… Gayrimenkul alım satım işlemini devamlı olarak ticari faaliyet kapsamında yapanlar için tabi ki vergisel boyutu farklı... Onlar zaten diğer ticaret yapan işletmeler gibi, yıl içinde de de (aylık-üç aylık) beyanname verme, defter tutma vb. yükümlülüklere de tabi oluyorlar. 19 bin liralık istisnadan da yaralanamıyorlar, beş yıl geçtikten sonra yapılan satışa tanınan vergi avantajı imkanından da yararlanamıyorlar. Ahmet Karabıyık

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-karabiyik/2021de-el-degistiren-3-milyon-mulk-icin-vergilendirme-kriterleri-42017908

308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun 18 inci maddesine göre, on ve daha fazla personel çalıştıran işletmeler, çalış­tırdıkları personel sayısının yüzde beşinden az olmamak üzere mesleki ve teknik eğitim okulu ve kurumu öğrencilerine beceri eğitimi yaptırmakla yükümlüdür.

3308 Sayılı MESLEKİ EĞİTİM KANUNU

Madde 18 – (Değişik: 29/6/2001-4702/13 md.) (Değişik: 2/12/2016-6764/41 md.) On ve daha fazla personel çalıştıran işletmeler, çalıştırdıkları personel sayısının yüzde beşinden az olmamak üzere mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumu öğrencilerine beceri eğitimi, mesleki ve teknik ortaöğretim okul ve kurumu öğrencilerine staj ve tamamlayıcı eğitim yaptırır. Öğrenci sayısının tespitinde kesirler tam sayıya tamamlanır. Bu işletmeler mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumu öğrencilerine staj yaptırabilir.

Deprem, sel ve yangın gibi tabii afetler sonucu yörede faal durumda kalan işletmelerin eğitim olanakları dikkate alınarak, bu işletmeler için yukarıda belirtilen oranlar, il mesleki eğitim kurulunun teklifi ve Bakanlığın onayı ile değiştirilebilir.

(Değişik: 2/12/2016-6764/41 md.) Mesleki eğitim kapsamına alınıp alınmadığına bakılmaksızın ondan az personel çalıştıran işletmeler de mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları öğrencilerine bu Kanunun ilgili hükümlerine göre beceri eğitimi, staj ve tamamlayıcı eğitim yaptırabilirler.

Vardiya usulü veya mevsimlik olarak faaliyet gösteren işletmelerde eğitim görecek öğrenci sayısının tespitinde gündüz vardiyasında veya faaliyet gösterdiği mevsimde çalışan personel sayısı esas alınır. (Değişik: 2/12/2016-6764/41 md.) Bu Kanun kapsamında on ve daha fazla personel çalıştıran işletmeler, çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerince her yıl şubat ayı içerisinde il millî eğitim müdürlüklerine ve o ildeki yükseköğretim kurumlarına bildirilir. Beceri eğitimi, staj ve tamamlayıcı eğitim yaptıracak Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı işletmeler, Bakanlık ve Millî Savunma Bakanlığınca birlikte belirlenir.

İşletmelerdeki personel sayısının tespitinde her yılın ocak ayı, yaz mevsiminde faaliyet gösteren işletmelerde temmuz ayı esas alınır. Beceri eğitimi uygulamasına da öğretim yılı başında başlanır. İşletmelerde mesleki eğitim uygulaması kapsamına alınacak iller ve meslekler, Mesleki Eğitim Kurulunun görüşü doğrultusunda Bakanlıkça tespit edilir.

(Değişik: 2/12/2016-6764/41 md.) Bu madde kapsamında on ve daha fazla öğrenciye beceri eğitimi, staj ve tamamlayıcı eğitim yaptıracak işletmeler bu amaçla bir eğitim birimi kurar. Bu birimde, yapılan eğitim için alanında ustalık yeterliğine sahip ve iş pedagojisi eğitimi almış usta öğretici veya eğitici personel görevlendirilir.

(Ek fıkra: 13/2/2011-6111/62 md.) Bu maddede belirtilen on personel sayısını beş personele kadar indirmeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.

  1. (1) 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 193’üncü maddesiyle bu fıkrada yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmişti

MESLEKİ EĞİTİM GÖREN ÜNİVERSİTELİ STAJYER ÖĞRENCİLERE, ÖDENECEK ÜCRET

Mesleki eğitim gören üniversiteli stajyer öğrencilere, ödenecek ücret, düzenlenecek sözleşme ile tespit edilir. Ancak, işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler ile mesleki ve teknik ortaöğretim öğrencilerine ödenecek ücret, işyerinde 20 ve üzerinde personel çalışıyor ise asgari ücretin net tutarının %30 undan, yirmiden az personel çalışıyor ise %15’ inden daha az olamazdı. Staj yapma zorunluluğu bulunan yüksekokul ya da üniversite öğrencilerine önceleri 3308 sayılı kanuna tabi olmayan öğrenciler için işveren açısından ücret ödeme yükümlülüğü de yoktu.  6111 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sos­yal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun” un 61 inci maddesi ile 3308 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesindeki “Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumları” yeniden tanımlanmış­tır. Yapılan değişiklikle mesleki ve teknik eğitim veren liseler ibaresinden sonra gelmek üzere teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumları ibaresi metne işlenmiştir. Bu değişikliğe bağlı olarak değişikliğin yürürlüğe girdi­ği 25.02.2011 tarihinden itibaren mesleki ve teknik eğitim veren liselerin yanı sıra yükseköğretim öğrencilerinden staj yapanlar hakkında da 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nu hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.

6111 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun

MADDE 615/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanununun 3’üncü maddesinin (j) bendine “orta öğretim kurumları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumları” ibaresi eklenmiştir.

3308 Sayılı MESLEKİ EĞİTİM KANUNU

Madde 3 – j(Ek: 29/6/2001-4702/6 md.) “Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumları”, mesleki ve teknik eğitim alanında, diplomaya götüren orta öğretim kurumları ve mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumları ile belge ve sertifika programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün ve yaygın eğitim-öğretim kurumlarını;(1)

(1) 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanunun 61 inci maddesiyle, bu bentte yer alan “orta öğretim kurumları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumları” ibaresi eklenmiştir.

3308 Sayılı MESLEKİ EĞİTİM KANUNU

Ücret ve Sosyal Güvenlik Madde 25 – (Değişik: 2/12/2016-6764/45 md.) Aday çırak ve çıraklar ile işletmelerde mesleki eğitim gören, staj veya tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilere işletmeler tarafından ödenecek ücret ve bu ücretlerdeki artışlar, düzenlenecek sözleşme ile tespit edilir. Ancak, işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler ile mesleki ve teknik ortaöğretim okul ve kurumlarında staj veya tamamlayıcı eğitim gören öğrencilere asgari ücretin net tutarının; yirmi ve üzerinde personel çalıştıran işyerlerinde yüzde otuzundan, yirmiden az personel çalıştıran işyerlerinde yüzde onbeşinden, aday çırak ve çırağa yaşına uygun asgari ücretin yüzde otuzundan aşağı ücret ödenemez. Bu amaçla kamu kurum ve kuruluşları gerekli tedbirleri alır. Staj yapacak işletme bulunamaması nedeniyle stajını okulda yapan ortaöğretim öğrencileri ile yükseköğretim kurumları ve birimlerinde yapan yükseköğretim öğrencilerinin yaptıkları stajlar bu fıkra hükmü kapsamı dışındadır. (2)

Aday çırak, çırak ve öğrencinin eğitimi sırasında işyerinin kusuru halinde meydana gelecek iş kazaları ve meslek hastalıklarından işveren sorumludur.

Aday çırak, çırak ve öğrencilere ödenecek ücretler her türlü vergiden müstesnadır.

(Değişik: 2/12/2016-6764/45 md.) Aday çırak, çıraklar, işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler ile mesleki ve teknik ortaöğretim okul ve kurumlarında okumakta iken staja, tamamlayıcı eğitime veya alan eğitimine tabi tutulan öğrencilerin sigorta primleri asgari ücretin yüzde ellisi üzerinden, Bakanlık ile mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının bağlı olduğu üniversitelerin bütçesine konulan ödenekten karşılanır.

(1) 20/6/2001 tarihli ve 4684 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle bu fıkrada yer alan “fona” ibaresi yürürlükten kaldırılmış olup, bu hüküm 1/1/2002 tarihinde yürürlüğe girecektir.

(2) 18/6/2017 tarihli ve 7033 sayılı Kanunun 32’nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “ortaöğretim” ibaresinden sonra gelmek üzere “öğrencileri ile yükseköğretim kurumları ve birimlerinde yapan yükseköğretim” ibaresi eklenmiştir.

İlgili Kanun hükümlerine göre; 25/02/2011 tarihinde yapılan yeni düzenleme ile staj yapan üni­versite öğrencilerinin durumu da 3308 sayılı Kanuna göre Mesleki eğitim öğrenimi gören üniversiteli stajyer öğrencilere, işyerinde 20 ve üzerinde personel çalışıyor ise asgari ücretin net tutarının %30 undan, yirmiden az personel çalışıyor ise %15’ inden daha aşağı ücret ödenemez.

STAJYER ÖĞRENCİLERE ÖDENEN ÜCRETLERDEN VERGİ VE SİGORTA PRİMİ KESİLİR Mİ?

6111 sayılı Kanun ile 3308 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde tanımlanan “Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumları” tanımına ekleme yapılmıştır. Son değişikliğe göre “mesleki ve teknik eğitim alanında, diplomaya götüren orta öğretim kurumları ve mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumları ile belge ve sertifika programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün ve yaygın eğitim-öğretim kurumu” Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumu’ dur (3308, m. 3/j).

Özellikle belirtmeliyiz ki, “orta öğretim kurumları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumları” ibaresi 6111 sayılı Kanun ile eklenmiştir. Dolayısıyla 6111 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 25/02/2011 tarihinden önce staj yapan üniversite öğrencilerini 3308 sayılı Kanun kapsamında değerlendirmek mümkün değilken değişiklikten sonra artık staj yapan üniversite öğrencilerinin durumu da 3308 sayılı Kanuna göre belirlenecektir.

VERGİ UYGULAMASI

Aday çırak, çırak ve öğrencilere ödenen ücretlerden vergi kesintisi yapılmaz. Çünkü aday çırak, çırak ve öğrencilere ödenen ücretler her türlü vergiden müstesnadır (3308 Md. 25)

Ücret ve Sosyal Güvenlik Madde 25

Aday çırak, çırak ve öğrencilere ödenecek ücretler her türlü vergiden müstesnadır.

Her ne kadar 3308 sayılı kanunun 25.maddesinde ‘’Aday çırak, çırak ve öğrencilere ödenecek ücretler her türlü vergiden müstesnadır.’’ denilmiş ise de GVK da müteferrik istisnaları düzenleyen 23.maddesinde 3308 sayılı Kanuna tabi çalışanların asgari ücreti aşmayan ücretleri istisna kapsamında tutulmuştur.

Ücretlerde:(1) Madde 23

12. 3308 sayılı Çıraklık ve Meslekî Eğitim Kanununa tâbi çırakların asgari ücreti aşmayan ücretleri.

(2) (Ek Bentler: 4/12/1985-3239/42 md.)

(2) Bu bentte yer alan “2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanunu hükümlerine tabi çırakların “ibaresi, 16/7/2004 tarihli ve 5228 sayılı Kanunun 59 uncu maddesinde yer alan "2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanununa tâbi çırakların “ibaresi “3308 sayılı Çıraklık ve Meslekî Eğitim Kanununa tâbi çırakların“olarak değiştirilmiştir hükmüne istinaden değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.

Ayrıca GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü) 17/07/2012 tarih Sayı: B.07.1.GİB.0.06.62-155[1-2011/1923]751                                       

Özelgesinde; Aday çırak, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere sözleşmenin akdedilmesi ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun iş kazaları ve meslek hastalıkları ile hastalık sigortaları hükümleri uygulanır. Sigorta primleri 1475 sayılı İş Kanunu’nun 33 üncü maddesi gereğince bunların yaşına uygun asgari ücretin % 50’si üzerinden Bakanlık ve mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının bağlı olduğu üniversitelerin bütçesine konulan ödenekle karşılanır.” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, çıraklar için öngörülen tüm niteliklere sahip olmakla beraber, geçerli asgari ücret düzeyinin üzerinde ücret alan bir kimsenin o işyerinde iş veya sanat öğrenmek amacıyla çalıştığı kabul edilemeyeceğinden çırak sayılmasının mümkün bulunmadığı, bu nedenle çıraklık niteliklerine sahip olmakla beraber asgari ücretin üzerinde ücret alanlara yapılan ödemelerin tamamının vergiye tabi tutulacağı belirtilmiştir.

Buna göre, genel sekreterliğinizde 3308 sayılı Kanun kapsamında mesleki eğitim gören öğrencilere yapılan, yıllar itibariyle yaşa göre belirlenen asgari ücreti aşmayan ücret ödemeleri Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/12’nci maddesine göre gelir vergisinden istisna tutulacaktır.

Bununla beraber; 3308 sayılı Kanun kapsamında olmayan öğrenciler için yapılacak ücret ödemeleri ile mesleki eğitim gören öğrencilere asgari ücretin üzerinde yapılacak ücret ödemelerinin Gelir Vergisi Kanunu’nun 103 ve 104’üncü maddelerine göre tevkifata tabi tutularak vergilendirilmesi gerekmektedir.

Söz konusu ücret tutarlarının asgari ücretin üzerinde olması durumunda ise, gelir ve damga vergisine tabi olacaktır.

DAMGA VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

3308 sayılı Kanun kapsamında çalıştırılan öğrencilerin yıllar itibariyle yaşa göre belirlenen asgari ücreti aşmayan ücret ödemeleri nedeniyle düzenlenen kağıtların, Gelir Vergisi Kanununun 23 üncü maddesinin 12 nci fıkrası ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tablonun IV/34 üncü fıkrası uyarınca damga vergisinden istisna edilmesi, ancak asgari ücreti aşan ücret ödemeleri ile 3308 sayılı Kanun kapsamında olmayan öğrencilere yapılacak ücret ödemeleri nedeniyle düzenlenen kağıtların Kanuna ekli (1) sayılı tablonun IV/1-b fıkrası gereğince damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

SGK UYGULAMASI

3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda belirtilen aday çırak, çırak ve işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler hakkında iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık sigortası; meslek liselerinde okumakta iken veya yüksek öğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46’ncı maddesine tabi olarak kısmi zamanlı çalıştırılan öğrencilerden aylık prime esas kazanç tutarı, 82’nci maddeye göre belirlenen günlük prime esas kazanç alt sınırının otuz katından fazla olmayanlar hakkında ise iş kazası ve meslek hastalığı sigortası uygulanır. Bu bentte sayılanlar, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar ve bunlardan bakmakla yükümlü olunan kişi durumunda olmayanlar hakkında ayrıca genel sağlık sigortası hükümleri uygulanır.

3308 sayılı Kanuna eklenen geçici 12’nci maddeye göre, 9 Aralık 2016 tarihinden itibaren 2016-2017 eğitim öğretim dönemi sonuna kadar stajyerlere çalışan sayısına bağlı olmaksızın asgari ücretin net tutarının yüzde 30’undan az ödeme yapılmayacaktır.

MADDE 483308 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 12- 2016-2017 eğitim ve öğretim yılı sonuna kadar uygulanmak üzere aday çırak ve çıraklar ile 18 inci madde hükümleri uyarınca işletmelerde mesleki eğitim gören, staj veya tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilere, 25 inci maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılacak ödemeler asgari ücretin net tutarının yüzde otuzundan az olamaz. Ödenebilecek en az ücretin; yirmiden az personel çalıştıran işletmeler için üçte ikisi, yirmi ve üzerinde personel çalıştıran işletmeler için üçte biri, 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 53’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (B) bendinin (h) alt bendi için ayrılan tutardan Devlet katkısı olarak ödenir. Bu kapsamda yapılacak ödemeleri beş eğitim ve öğretim yılına kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Staj yapacak işletme bulunamaması nedeniyle stajını okulda yapan ortaöğretim öğrencileri ile öğretim programı gereği staj yapmak zorunda olmayan yükseköğretim öğrencilerinin yaptıkları stajlar bu fıkra hükmü kapsamı dışındadır. Kamu kurum ve kuruluşlarına Devlet katkısı ödenmez.

3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda belirtilen aday çırak, çırak ve işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler hakkında iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık sigortası; meslek liselerinde okumakta iken veya yüksek öğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46’ncı maddesine tabi olarak kısmi zamanlı çalıştırılan öğrencilerden aylık prime esas kazanç tutarı, 82’nci maddeye göre belirlenen günlük prime esas kazanç alt sınırının otuz katından fazla olmayanlar hakkında ise iş kazası ve meslek hastalığı sigortası uygulanır.

5510 sayılı kanunun 87.maddesinde belirtildiği üzere ‘’çırak, çırak ve işletmelerde mesleki eğitim görenler ile meslek liselerinde staja tabi tutulan öğrenciler için Millî Eğitim Bakanlığı veya bu öğrencilerin eğitim gördükleri okullar, yüksek öğrenim sırasında staja tabi tutulan öğrenciler için öğrenim gördükleri yüksek öğretim kurumu, prim ödeme yükümlüsüdür.’’

ZORUNLU UYGULAMALI EĞİTİM

2017 yılında kabul edilen 7033 sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 19 uncu maddesiyle 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununa bir madde eklenmiştir. Bu yasal değişiklikle birlikte “zorunlu uygulamalı eğitim” kavramı çalışma hayatımıza girmiştir. Bu eğitim kapsamında olanlar sınırlıdır. Öncelikle devlet üniversitelerinde okuyanlar bu kapsamdadır. Fen ve mühendislik fakültelerinde (Matematik, biyoloji, kimya ve fizik programları ile mühendislik unvanı veren programlar) lisans düzeyinde öğrenim görenler son sınıftayken bir yarı yıl boyunca bu eğitime katılacaklardır.

Bu zorunlu eğitim, özel sektör işletmelerinde, teknoparklarda, araştırma altyapılarında, Ar-Ge merkezlerinde ya da sanayi kuruluşlarında yapılacaktır.

7033 Sayılı Kanun SANAYİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE ÜRETİMİN DESTEKLENMESİ AMACIYLA BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

MADDE 19 – 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 74 – Yükseköğretim Kurulu, 1/1/2023 tarihine kadar Devlet yükseköğretim kurumlarının lisans düzeyinde fen ve mühendislik bilimleriyle sınırlı olmak üzere, öğrencilerin öğrenimlerinin son yılında bir yarıyılı özel sektör işletmelerinde, teknoparklarda, araştırma altyapılarında, Ar-Ge merkezlerinde ya da sanayi kuruluşlarında uygulamalı eğitimle tamamlamalarını zorunlu kılmaya, uygulamalı eğitimin zorunlu kılınacağı bölümleri belirli yükseköğretim kurumlarıyla ve/veya belirli fakülte ya da bölüm ve programlarla sınırlı tutmaya yetkilidir.

ZORUNLU UYGULAMALI EĞİTİM SÜRECİNDEKİ ÖĞRENCİLERE ÖDENECEK ÜCRET

Zorunlu uygulamalı eğitim süresince öğrencilere ödenecek ücret, asgari ücretin net tutarının %35’i kadar olacaktır.

MADDE 19 – 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Uygulamalı eğitimleri süresince öğrencilere asgari ücretin net tutarının %35’i ücret olarak ödenir. Uygulamalı eğitim ücretlerini karşılamak üzere ihtiyaç duyulan kaynak, 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 53’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (B) bendinin (h) alt bendi için ayrılan tutardan Yükseköğretim Kurulu hesabına ödenen ve Yükseköğretim Kurulu bütçesine gelir ve ödenek kaydedilerek ilgili yükseköğretim kurumlarına aktarılmak suretiyle karşılanır. Aktarılan bu tutar, yükseköğretim kurumları bütçesine gelir ve ödenek kaydedilmek suretiyle öğrencilerin hesabına ödenir.

Öğrencilerin uygulamalı eğitim süresince sigorta primleri, 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun 25 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine göre karşılanır.

Eğitimin planlanması, öğrencilerin yerleştirilmesi, takibi, kaynağın aktarımı, bütçeleştirilmesi ve kullanımına ilişkin esaslar ile uygulamalı eğitime ilişkin diğer hususlar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.

Bu madde kapsamına giren öğrencilere aynı uygulamalı eğitim dönemi için 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun geçici 12’nci maddesi hükümleri uygulanmaz.”

17 Haziran 2021 Tarihli 31514 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan YÜKSEKÖĞRETİMDE UYGULAMALI EĞİTİMLER ÇERÇEVE Yönetmeliği’nin

Amaç ve kapsam

MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim, fen, mühendislik, sağlık, sanat, spor ve sosyal bilimler alanı öğrencilerinin mesleki beceri ve tecrübelerini geliştirmek üzere ilgili programlarda yaptırılan uygulamalı eğitimlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Öğrencilere ödenen Devlet katkısı

GEÇİCİ MADDE 1 

GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 2547 sayılı Kanunun geçici 74’üncü maddesi kapsamındaki işletmede mesleki eğitimler öğrencilerin öğrenim sürelerinin son yılında bir yarıyılı kapsayacak şekilde eğitim ve öğretim dönemlerinde ve tam zamanlı olarak yapılır.

(2) Birinci fıkra kapsamındaki işletmede mesleki eğitimler, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenmiş yükseköğretim kurumları ve bu kurumların fen ve mühendislik bilimlerinin belirli lisans programlarıyla sınırlıdır.

(3) Bu madde kapsamında özel sektör işletmelerinde, teknoparklarda, araştırma altyapılarında, Ar-Ge merkezlerinde ya da sanayi kuruluşlarında işletmede mesleki eğitim yapan öğrencilere 1/1/2023 tarihine kadar uygulamalı eğitimleri süresince asgari ücretin net tutarının %35’i ücret olarak ödenir.

Bu durumda ZORUNLU UYGULAMALI EĞİTİM SÜRECİNDEKİ ÖĞRENCİLERE ÖDENECEK ÜCRET ödeme şartları;

Öğrencilerin uygulamalı eğitim süresince sigorta primleri, 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun 25 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine göre karşılanır.

Eğitimin planlanması, öğrencilerin yerleştirilmesi, takibi, kaynağın aktarımı, bütçeleştirilmesi ve kullanımına ilişkin esaslar ile uygulamalı eğitime ilişkin diğer hususlar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.

Bu madde kapsamına giren öğrencilere aynı uygulamalı eğitim dönemi için 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun geçici 12’nci maddesi hükümleri uygulanmaz.”

MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM YAPAN YÜKSEKÖĞRENİME DEVAM EDEN STAJYER ÖĞRENCİ ÜCRETLERİ İLE ZORUNLU UYGULAMALI EĞİTİM SÜRECİNDEKİ ÖĞRENCİLERE ÖDENECEK ÜCRETLERİ KARIŞTIRMAYIN!

Ortaöğrenime devam ederken staj yapan öğrencilerin ücretleri sigortalılıklar ve işverenlerin bu stajyer öğrencilere karşı yükümlülükleri konusunda bir tereddüt yokken aynı durum Mesleki ve Teknik Eğitimi yapan yükseköğrenime devam eden öğrenciler ve Yükseköğretim kurumlarının lisans düzeyinde fen ve mühendislik bilimleriyle sınırlı olmak üzere, öğrencilerin öğrenimlerinin son yılında bir yarıyılı özel sektör işletmelerinde, teknoparklarda, araştırma altyapılarında, Ar-Ge merkezlerinde ya da sanayi kuruluşlarında  zorunlu uygulamalı eğitimin kapsamındaki öğrencilere özellikle ödenecek ücretlerde tereddütler yaşanmakta ve ödenecek ücretleri karıştırılmaktadır.

Özellikle 17 Haziran 2021 Tarihli 31514 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan YÜKSEKÖĞRETİMDE UYGULAMALI EĞİTİMLER ÇERÇEVE Yönetmeliği baz alınarak Mesleki eğitim öğrenimi gören üniversiteli stajyer öğrencilerin tamamına uygulamalı eğitimleri süresince asgari ücretin net tutarının %35’i ücret olarak ödenmesi gerektiği algılanmaktadır.

Bunun sebebi ise Üniversite öğrencilerinin stajı konusunda birden fazla düzenleme olması;

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki;

  • Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında üniversite öğrencilerinin yapacakları stajda alacakları ücret en az net asgari ücretin %30 kadar olacaktır.
  • Zorunlu Uygulama Eğitim Sürecindeki kapsamında özel sektör işletmelerinde, teknoparklarda, araştırma altyapılarında, Ar-Ge merkezlerinde ya da sanayi kuruluşlarında işletmede mesleki eğitim yapan öğrencilere 1/1/2023 tarihine kadar uygulamalı eğitimleri süresince asgari ücretin net tutarının %35’i ücret olarak ödenmesi gerekmektedir.

ZORUNLU STAJ DÖNEMİ İÇİN İŞLETMELERDE İSTİHDAM EDİLEN STAJYERLERE İŞVERENCE ÜCRET ÖDENMESİ GEREKİR Mİ? 

İşletmelerde mesleki eğitim görecek stajyerler, çırak, aday çırak ve kalfalar için ödenecek minimum ücret tutarı, 2022 yılı asgari ücret tutarının açıklanması ile birlikte belirlenmiş oldu. 25 Aralık 2021 tarihinde yayımlanan 7346 sayılı Kanun ile yapılan bazı düzenlemeler, asgari ödenecek ücreti ve devlet desteği şartlarında bazı yeni uygulamalar getirdi.

  • 20’den az çalışanı olan iş yerlerinde stajyerlerin ücreti asgari ücretin net tutarının en az %15’i,
  • 20 ve üzeri çalışanı olan iş yerlerinde stajyerlerin ücreti asgari ücretin net tutarının en az %30’u,
  • Mühendislik fakültesi öğrencisi olup staj yapan öğrencilere asgari ücretin net tutarının en az %35’i,
  • Çırak ve aday çırak statüsünde mesleki eğitim görenlere asgari ücretin net tutarının en az %30’u,
  • Kalfalık yeterliliğini kazanan mesleki eğitim merkezi 12. Sınıf öğrencilerine asgari ücretin net tutarının en az %50’si 

Ödenecek Net Ücret

Stajyer Ücreti /Çalışan Sayısı 20+ İş Yerleri

1.276,02

 Stajyer Ücreti /Çalışan Sayısı 20’den Az İşY.

638,01

Stajyer Ücreti /Mühendislik Fak. Öğrencisi

1.488,69

Kalfa Ücreti/Mesleki Eğitim M.12.snf

2.126,70

Çırak ve Aday Çırak Ücreti

1.276,02

Ücret olarak ödenmelidir.

Ayrıca Yüksek Mahkeme Zorunlu staj dönemi için işletmelerde istihdam edilen stajyerlere işverence ücret ödenmesi gereken ücretten öğrencinin okulu tek taraflı olarak feragat edebilir mi? Konusuna açıklık getirmiştir.

Sakarya BAM, 7. HD. Aldığı kararda;

Öncelikle zorunlu staj yapan öğrencilerin İş Kanunu'na tabi olmadıklarından, staj ücretine ilişkin davalara Asliye Hukuk Mahkemeleri bakmaya görevli olduğunu belirtmek isteriz. Konuya ilişkin BAM Kararı aşağıdaki şekildedir:
"Dosyada mevcut okul müdürlüğü ile staj yapılan sağlık kuruluşu arasında yapılan sözleşmede kontenjanın dolması nedeniyle bir ücret ödenmeyeceği kararlaştırılmışsa da yasa hükmü uyarınca; sözleşmenin tarafı olan okul Müdürlüğü’ne sadece alınacak ücreti tespit etme yetkisi verilip bu ücretten vazgeçme yetkisi verilmediği anılan yasa hükmüne aykırı şekilde düzenlenen sözleşme maddesi davacı yönünden bağlayıcı olmayacak olup , yasadan kaynaklanan staj ücreti alacağından davacının feragat ettiğine dair açık bir beyanının bulunmadığından, davacı öğrencinin sözleşme ve tarafların iradesine aykırı olarak sonradan ücret talep ettiğine yönelik istinaf sebeplerinin, Anayasada düzenlenen ANGARYA YASAĞI ve 3308 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, yerinde olmadığı anlaşılmıştır."

Sakarya BAM, 7. HD., E. 2019/69 K. 2019/89 T. 5.2.2019

Devlet Katkısı

Mesleki eğitim gören, staj yapan öğrencilerin işletmesinde bu eğitimi tamamlamasını sağlayan işverenlere devletin desteği 2021-2022 öğretim yılında da devam edecektir. Bu kişilere ödenmesi zorunlu olan ücretlerin bir kısmı ya da tamamı devlet tarafından karşılanacaktır.

Destek sadece 2021-2022 öğretim yılında değil, 5 öğretim yılı boyunca devam edecektir. Yapılan düzenleme ile Cumhurbaşkanına devlet katkısı uygulamasını 10 yıla kadar uzatma yetkisi verilmiştir.

Mesleki eğitim merkezi öğrencilerinin mesleki eğitimlerini gerçekleştirdikleri işletmelerdeki işverenlere, ödenecek ücretin tamamı destek olarak verilecektir.

  • Diğer eğitim kurumlarında/okullarda öğrenim gören ve işletmelerde staj yapacak öğrencilere işletmedeki çalışan sayısına göre devlet desteği tutarı değişecektir. 
  • 20’den az işçi çalıştıran işletmelerde stajyere ödenecek asgari tutarın 3’te 2’si devlet tarafından karşılanacaktır.
  • 20 ve üzerinde işçi çalıştıran işletmelerde stajyere ödenecek asgari tutarın 3’te 1’i devlet tarafından karşılanacaktır.

Staj zorunluluğu olmayan ve gönüllü olarak staj yapan öğrenciler için devlet katkısı ödemesi yapılmayacaktır. Fakat bu öğrencilere stajyer ücreti ödenmesi zorunludur, iş kazası ve meslek hastalığı sigortasının da okul tarafından yapılması şarttır.

Stajı zorunlu olan fakat staj yapmak için uygun bir işletme bulamayan bu sebeple stajını okulda devam ettirilmesi durumunda da devlet katkısı ödemesi olmayacaktır.

SONUÇ OLARAK

İşletmelerde mesleki eğitim görecek stajyerler, çırak, aday çırak ve kalfalar için ödenecek minimum ücret tutarı, 2022 yılı asgari ücret tutarının açıklanması ile birlikte belirlenmiş oldu.

  • 20’den az çalışanı olan iş yerlerinde stajyerlerin ücreti asgari ücretin net tutarının en az %15’i,
  • 20 ve üzeri çalışanı olan iş yerlerinde stajyerlerin ücreti asgari ücretin net tutarının en az %30’u,
  • Mühendislik fakültesi öğrencisi olup staj yapan öğrencilere asgari ücretin net tutarının en az %35’i,
  • Çırak ve aday çırak statüsünde mesleki eğitim görenlere asgari ücretin net tutarının en az %30’u,
  • Kalfalık yeterliliğini kazanan mesleki eğitim merkezi 12. Sınıf öğrencilerine asgari ücretin net tutarının en az %50’si

Ücret olarak ödenmesi zorunlu olup Ayrıca Yüksek Mahkeme Zorunlu staj dönemi için işletmelerde istihdam edilen stajyerlere işverence ücret ödenmesi gereken ücretten öğrencinin okulu tek taraflı olarak feragat edemeyeceği kararını hüküm altına almıştır.

08.03.2022

Musa Çakmakçı
Sosyal Güvenlik Uzmanı
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Adi ortaklık, Türk Ticaret Kanununda düzenlenmediği için ticari işletme olarak kabul edilmeyen ve tüzel kişiliği olmayan bir iş birliğidir.  Adi ortaklık ile ilgili yasal altyapıya Borçlar Kanununda yer verilmiştir. İlgili Kanunun 620 ila 645 inci maddeleri adi ortaklıkla ilgili yasal düzenlemeleri içerir. Diğer taraftan adi ortaklığın sona erme sebeplerine Kanunun 639 uncu maddesinde açıkça yer verilmiştir.  Bu sebeplerden biri, ortaklığın belli bir amaç için kurulması durumunda amacın gerçekleşmesi ile ortaklığın sona ereceği şeklindedir. Buna göre ortaklık belli bir iş için kurulmuşsa o iş bitmeden ortaklık sona eremez.

Adi ortaklıklar gerçek kişi olmadığından gelir vergisi mükellefiyetine tabi olamayacak, sermaye şirketi olmadığından da kurumlar vergisi mükellefi olmaları söz konusu olmayacaktır. Bu sebeple adi ortaklıklarda, adi ortaklık bünyesinde yürütülen faaliyetten doğan kâr veya zarar, adi ortaklığı oluşturan ortaklar tarafından hisseleri oranında kendi kazançlarına dahil edilerek vergilendirilecektir. Stopaj ve Katma Değer Vergisi (KDV) yönünden mükellefiyet tesisi ise adi ortaklık adına yapılacaktır. Yani, KDV yönünden işletme bazında değerlendirilen adi ortaklıklarda, KDV beyannamesi ortaklık adına düzenlenir ve ortaklardan birisi tarafından imzalanmak suretiyle ilgili vergi dairesine verilecektir.

Belli bir işi yüklenen adi ortaklıklarda, KDV yönünden vergiyi doğuran olay, taahhüde dayanan işlerde ihaleye ilişkin hakedişlerin harcama yetkilisince onaylandığı ya da fatura ve benzeri belgelerin düzenlendiği anda doğmaktadır. Bölümler halinde  teslim edilen taahhüt işlerinde ise vergiyi doğuran olay, her bir kısmın onaylandığı tarihte meydana gelmektedir.

 Bu sebeple belirlenen iş bitmeden (ilgili kanun maddesinde yer alan diğer sebeplerin olmadığı da varsayımı altında) ortaklığın sona erdirilmesi durumunda, ortaklık sona erdirildikten sonra adi ortaklığın yüklendiği iş ile ilgili ortaya çıkacak gelirlere ilişkin faturanın adi ortaklık tarafından düzenlenmesi zorunludur. Sonuç olarak ortaklığın iş bitmeden feshedilme durumunu Borçlar Kanunu ve buna bağlantılı olarak KDV mevzuatı kabul etmemektedir.

08.03.2022

Selçuk Turgay Azak
Vergi Müfettişi
Ekonomist
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Enflasyon Düzeltmesi Hakkında Yardımcı Bilgiler 7440 sayılı Kanunun 6/1 maddesi kapsamında mükellefler stoklarında bulunan ancak kayıtlarında…
  • Emeklilik Başvurusu Ve Bayram İkramiyesi Ramazan’da 3.000 TL olarak ödenen emeklilere bayram ikramiyesi, bir değişiklik…
  • 296 GEÇİCİ HESAP VE ENFLASYON DÜZELTMESİ 7440 Sayılı Kanunun 6/3. Fıkrasına Göre Mükelleflerin Bilançolarında Görülmekle Birlikte…
Top