Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Emekli olmak için yaş, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı şartlarını sağlamak gerekiyor. Genellikle sigortalılık süresi ve yaşı dolmuş kişilerin gün eksiği olduğunda borçlanma ile gün sayısı artırılmaya çalışılır. Kadın sigortalılarda doğum borçlanması ile emeklilik yolu açılmaya çalışılır. Doğum borçlanması her durumda prim ödeme gün sayısını artırır ancak yalnızca bazı durumlarda erken emeklilik hakkı sağlar.

Her zaman gerekli mi?

Kadın çalışanlar doğum nedeniyle iş hayatından uzak kalırlar. Bu nedenle de emekli olmak için gerekli gün sayısı şartını doldurmakta zorlanırlar. İşte bu yüzden doğum borçlanması düzenlemesiyle doğum nedeniyle iş hayatından uzaklaşan kadın çalışanlara doğum borçlanması hakkı tanınır. Ancak her durumda doğum borçlanması yapmak gerekli olmayabilir.

Staj yapan kadın sigortalıların doğum borçlanmasıyla emeklilik yaşını öne çekme ihtimali bulunmaktadır. İş hayatına staj yaparak başlayan ve bu dönemde adına kısa vadeli sigorta kolları primi yatan kadın sigortalılar daha sonra uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalışmaya başladıkları süre içerisindeki doğumlarını borçlanabilirler.

Bu durumda, ilk kez uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalışmaya başladıkları tarih borçlandıkları süre kadar geri gelir. Bu da emeklilik yaşını öne çeker.

Örneğin, 25 Mayıs 1994 tarihinde staj girişi olan ve bu sürede adına kısa vadeli sigorta kollarına prim ödenen kadın sigortalı, 25 Mayıs 1997 tarihinde uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak işe girmiş ise bu girişi nedeniyle 54 yaşında, 5.975 prim günü ve 20 yıl sigortalılık şartıyla emekli olabilecektir. Bu kadın sigortalının 25 Mayıs 1995 tarihinde gerçekleştirdiği doğumu borçlanma hakkı bulunmaktadır. Doğum borçlanması sonrası ilk kez uzun vadeli sigortalı olduğu tarih iki yıl geriye gidecektir. Bu durumda, 25 Mayıs 1995 olarak güncellenen sigortalı olduğu tarih ile bu kişinin emeklilik şartları 52 yaş, 5.825 prim günü ve 20 yıl sigortalılık olacaktır. İki yıllık doğum borçlanması iki yıl erken emeklilik hakkı doğuracaktır. Ancak bu durum yalnızca staj girişi ile ilk kez uzun vadeli sigorta kollarına tabi olunan süre içerisindeki doğumların borçlanılması halinde geçerlidir. Diğer doğum borçlanmalarında yalnızca prim ödeme gün sayısı eklenir, emeklilik yaşı değişmez.

Sigorta işlemine ne katkı sağlar?

Doğum borçlanması yapan kadın sigortalı çalışmadan gün elde etmiş olur. Kadın sigortalılar genellikle emeklilik için gerekli yaş ve sigortalılık süresi şartını doldururlar ancak doğum nedeniyle iş hayatından uzak kaldıkları için prim ödeme gün sayısı şartını sağlayamazlar. Bu durumda doğum borçlanması devreye girer ve prim ödeme gün sayısını doldurma hakkı tanır. Doğum borçlanmasıyla prim ödeme gün sayısı artan kadın sigortalı emekli olma hakkına kavuşabilir.

720 günün hepsi kullanılmalı mı?

Doğum borçlanması doğumdan sonraki en fazla iki yıllık süre için yapılabilir. Her doğumda en fazla 720 günlük süre borçlanılabilir. Bu sürenin üzerinde doğum borçlanması yapılamaz. Dolayısıyla, her doğum sonrasında kadın sigortalı 720 gün borçlanma hakkına sahiptir. 720 günün altında borçlanma mümkün.

3 doğumda 2.160 gün

Kadın sigortalılar üç doğuma kadar borçlanma yapabilirler. Bu hak daha önce iki doğumla sınırlıydı. 2014 yılında yapılan değişikliğin sonrasında hem bütün kadın sigortalılara doğum borçlanması yapma hakkı tanındı, hem de doğum borçlanması hakkı üçe çıkarıldı. Bu sayede, üç doğumu borçlanma hakkına sahip kadın sigortalının 2 bin 160 gün borçlanma hakkı oldu.

Emeklilik tarihini daha öne çeker mi?

Doğum borçlanması ancak doğumdan önce sigorta girişi olan kadın sigortalılar tarafından yapılabilir ve prim ödeme gün sayısı kazandırır.

Doğumdan sonraki süreler borçlanılabildiği için sigorta girişi geri gitmez ve emeklilik için avantaj olmaz. Doğum borçlanması yapan sigortalı daha önce hangi koşullara tabi olarak emekli olacaksa, yine aynı koşullar üzerinden emekli olabilir. 

Doğum borçlanması için doğumdan önce sigortalı çalışılıyor olması şart. Sigortalılık öncesi doğum borçlanılamaz.

Doğum borçlanması için doğan çocuğun sağ olması gerekir. Doğum borçlanması yapacak sigortalının doğumdan sonraki en fazla iki yıl sürede uzun vadeli sigorta kollarına tabi sigortalı olmaması da gerekir. Borçlanma yapılacak sürelerde adına prim yatırılmamış olması şart. Cem Kılıç

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/dogum-borclanmasi-hakkinda-her-sey-6718272?sessionid=3

Pazartesi, 14 Mart 2022 08:35

Ukrayna, Rusya İhracatı İçin Tavsiyeler

Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgale girişmesiyle birlikte İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa kıtası ilk kez sıcak savaşla yüzyüze gelmiş bulunmaktadır. Gerçekleştirilen işgalden en fazla etkilenen ve işgalin uzaması halinde daha da etkilenecek olan ülkelerin başında, savaşan ülkeler dışında, Türkiye de gelmektedir. Bunun en önemli nedeni, Türkiye’nin enerji ve tarım ürünleri ithlatı ile turizm gelirlerinde savaş halindeki bu iki ülkeye olan bağımlılığından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, özellikle Rusya’da başta inşaat olmak üzere çok büyük projeleri gerçekleştiren şirketlerimiz bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye yaşanan işgal nedeniyle gösterdiği reaksiyonlarında itidalli hareket etmektedir.

Bu işgalin (veya savaşın) jeopolitik, siyasi, tarihi ve askeri yönünü irdelemek bu köşenin amaç ve sınırlarını aşar. Ancak bu yazımda konunun ihracat bağlamında ekonomik yönüne değineceğim. Rusya en fazla ihracat yaptığımız ülkelerden bir tanesi. 2021 yılında 5.8 miyar Dolar ile en fazla ihracat yaptığımız onuncu ülke. Her ne kadar doğalgaz ithalatımız nedeniyle bu ülkeyle dış ticaretimiz açık verse de Rusya Türkiye için önemli bir pazar. Ayrıca yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı saymazsak, ülkemize 2021 yılında 4.6 milyon kişi ile (toplam çıkış yapan turist sayısının %16’sı) en fazla turist gönderen ülke Rusya. Ukrayna ise milyon kişi (toplam çıkış yapan turist sayısının %7’si) üçüncü sırada.

Rusya’ya olan ihracatımızın devam eden savaştan etkilenmemesi düşünülemez. Her ne kadar şu an itibariyle Türkiye, batı ülkelerinin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımlara katılmamış olsa da, önemli Rus bankalarının SWIFT sisteminin dışına çıkarılması, batılı şirketlerin bu ülkedeki operasyonlarını askıya alması veya durdurması ve bu yaptırımların gelecekte daha fazla artma ihtimali Türkiye’nin ihracatı üzerinde etkili olacaktır.

Bu noktada Rusya’ya ihracat yapanları bekleyen en önemli risklerin başında sağlıklı bir şekilde lojistiğin sağlanması ve ihracat bedelinin tahsili gelmektedir. Rusya’nın bankacılık sisteminin dışına itilmesi ikinci riski daha da artırmaktadır. Rus bankalarının tamamen oyun dışında kalmaları halinde, ihracatçılarımızın tahsilat sorunuyla karşılaşmaması için farklı çözüm yolları bulmaları gerekmektedir.

Çözümlerden bir tanesi, ithalatçı Rus şirketinin borcunu başka bir ülkedeki şirkete devretmesi olabilir. Diğer bir ifadeyle, üçüncü bir ülkedeki şirket bu borcu devralıp ihracatçımızın alacağını ödeyebilir. İhracat Genelge’sinin 11/1. maddesi buna imkan tanımaktadır. Söz konusu düzenleme uyarınca, gümrük beyannamesinde kayıtlı alıcı firma veya bu firma dışındaki gerçek veya tüzel kişiler tarafından yurt dışından havale olarak gönderilen dövizin, herhangi bir referans veya fatura numarasıyla irtibatlandırılmış olup olmadığına bakılmaksızın ihracatçının beyan edeceği gümrük beyannamesi konusu ihracatın bedeli olarak kabulü mümkündür. Bu kurgu, farklı ülkelerde faaliyette bulunan şirketler tarafından kolaylıkla uygulanabilir. Diğer bir yöntem ise, Rusya’ya yaptırım uygulamayan bir ülkenin (örneğin Çin) uluslararası faaliyette bulunan bankaları üzerinden işlem yapılmasıdır. Rusya’nın ülkeden döviz çıkışına izin vermeyeceği bir dönemden geçtiğimiz düşünülürse, bu yöntem ilgili bankanın Rusya’daki şubesine Ruble cinsinden yapılan ödemenin Türkiye’deki şubesinden Dolar/Euro olarak Türkiye’deki ihracatçıya ödenmesi, daha sonra bankanın kendi şubeleri arasında bir mahsuplaşma yapılması suretiyle işletilebilir. Elbette bu işlemdeki kur riski ve ilave banka masrafları firmalar üzerinde kalacaktır. Bu yöntem Çin gibi ülke bankalarının iş hacmini artıracak ama sonuçta herkes kazançlı çıkmış olacaktır. Çince’de “kriz” kelimesinin “tehlike” ve “fırsat” anlamına geldiği söylenir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Çinli bankalara yeni fırsatlar doğurabilir.

İhracatçılarımızın Rusya’dan olan ihracat bedellerini tahsil edememesinin bir diğer riski de bir ceza ile karşı karşıya kalmaktır. Hracat bedellerine ilişkin 2018-32/48 sayılı Tebliğ’in 3. maddesi uyarınca Türkiye’de yerleşik kişiler tarafından gerçekleştirilen ihracat işlemlerine ilişkin bedeller, ithalatçının ödemesini müteakip doğrudan ve gecikmeksizin ihracata aracılık eden bankaya transfer edilir veya getirilir. Bedellerin yurda getirilme süresi fiili ihraç tarihinden itibaren 180 günü geçemez. Söz konusu bedellerin en az %80’inin bir bankaya satılması zorunludur. Yine İhracat Genelge’sinin 4. maddesine göre fiili ihracatı gerçekleştirilen işlemlere ilişkin ihracat bedellerinin yurda getirilme süresi fiili ihraç tarihinden itibaren 180 günü geçemez. İhracat işlemlerine ait sözleşmelerde bedellerin tahsili için fiili ihraç tarihinden itibaren 180 günden fazla vade öngörülmesi durumunda, bedellerin yurda getirilme süresi vade bitiminden itibaren 90 günü geçemez. Bu süreler içinde dövizin yurda getirilmesi ile ihracat hesabı kapatılır.

Diğer taraftan, 2018-32/48 sayılı Tebliğ’in 8. maddesi ile İhracat Genelgesi’nin 27. maddesinde ihracat hesabının kapsatılması için ek sürenin verildiği haller sayılmıştır. Buna göre, 2018-32/48 sayılı Tebliğ’in 9/1. maddesinde sayılan mücbir sebep hallerinin varlığı halinde, mücbir sebebin devamı müddetince altışar aylık dönemler itibarıyla ilgili vergi dairesi başkanlığınca veya vergi dairesi müdürlüğünce ek süre verilir. İhracatçı veya ithalatçı memleket resmi makamlarının karar ve işlemleri ya da muhabir bankaların muameleleri dolayısıyla hesapların kapatılmasının imkânsız hale gelmesi, savaş ve abluka hali Tebliğde sayılan mücbir sebep hallerindendir.

İhracat hesabının süresinde kapatılmaması halinde, aracı banka durumu 5 işgünü içerisinde ilgili vergi dairesi başkanlığı veya vergi dairesi müdürlüğüne ihbar etmekte, vergi dairesi başkanlığı/müdürlüğü de Cumhuriyet savcılığına bildirimde bulunmakta, savcılık da 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'un 3. maddesi uyarınca yurda getirmekle yükümlü olunan kıymetlerin rayiç bedelinin yüzde beşi kadar idari para cezası kesmektedir.

Rusya’ya ihracat yapanların tahsilat riskine ilaveten karşı karşıya kaldıkları ikinci risk ihracatın kapatılmaması nedeniyle kesilebilecek kapatılmayan ihracat hesabının %5’i oranındaki idari para cezasıdır. Türkiye, Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgalini Montrö Sözleşmesinin uygulanması açısından savaş olarak tanımlamış ve ilan etmiştir. Bu durumda, Tebliğ’de mücbir sebep olarak sayılan savaş hali hem Rusya hem Ukrayna açısından uygulanmalıdır. Diğer taraftan, iki ülke arasıdaki tansiyonun yakın zamanda düşeceğini sanmıyorum. Savaş hali sona erse bile batının Rusya’ya uyguladığı yaptırımların uzun bir dönem devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, ihracatçılarımızı ve bürokrasiyi mücbir sebep halinin devamını takip etmekle uğraştırmayıp normalleşme sağlanana kadar Rusya ve Ukrayna’nın İhracat Genelge’sinin 2 numaralı ekinde yer alan ihracat bedelinin yurda getirilmesinde istisna tanınan ülkeler arasına alınmasının faydalı olacağını değerlendiriyorum. Numan Emre ERGİN

Sözün özü: “Yurtta sulh, cihanda sulh” Atatürk

https://www.dunya.com/kose-yazisi/ukrayna-rusya-ihracati-icin-tavsiyeler/651777

Pazartesi, 14 Mart 2022 08:27

Sahte Belge Oluşumu Ve Etkisi

Vergi Hukukunda “Suçlar ve Cezalar” Vergi Usul Kanununun üçüncü bölümünde, madde 359’da yer almaktadır. Şöyle ki;

a) Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan;

1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler,

2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar,

Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir. Gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge ise, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir.

b) Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.

c) Bu Kanun hükümlerine göre ancak Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgeleri, Bakanlık ile anlaşması olmadığı halde basanlar veya bilerek kullananlar iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

ç) Hazine ve Maliye Bakanlığınca yetkilendirilmediği halde, ödeme kaydedici cihaz mührünü kaldıran, donanım veya yazılımını değiştiren veya yetkilendirilmiş olsun ya da olmasın ödeme kaydedici cihazın hafıza birimlerine, elektronik devre elemanlarına veya harici donanım veya yazılımlarla olan bağlantı sistemine ya da kayıt dışı satışın önlenmesi için kurulan elektronik kontrol ve denetim sistemleri veya ilgili diğer sistemlere fiziksel veya bilişim yoluyla müdahale ederek; gerçekleştirilen satışlara ait mali belge veya bilgilerin cihazda kayıt altına alınmasını engelleyen, cihazda kayıt altına alınan bilgileri değiştiren veya silen, ödeme kaydedici cihaz veya bağlantılı diğer donanım ve sistemler ya da kayıt dışı satışın önlenmesi için kurulan elektronik kontrol ve denetim sistemleri veya ilgili diğer sistemler tarafından Hazine ve Maliye Bakanlığı veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarına elektronik ortamda iletilmesi gereken belge, bilgi veya verilerin iletilmesini önleyen veya bunların gerçeğe uygun olmayan şekilde iletilmesine sebebiyet verenler üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

371’nci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında madde hükmü uygulanmaz.

Kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması 344’üncü maddede yazılı vergi ziyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmemektedir.

Sahte belge tespiti, bir mükellefin sahte belge düzenlediğinin diğer kişi ve işletme veya kurumlar hakkında yapılmakta olan araştırma ve incelemeler sırasında yahut yetkili makamların yazıyla veya elektronik ortamda bildirilmesi üzerine vergi dairesinin ıttılaına girmesidir. Bu kapsamda öncelikle mükellef tarafından düzenlenen belgenin sahte olduğunun net olarak tespit edilmesi gerekir. Veysi Seviğ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/sahte-belge-olusumu-ve-etkisi/651785

Pazartesi, 14 Mart 2022 07:57

Adi Ortaklıkta Adat Faizi Ve KDV Avantajı

Son dönemde inşaat taahhüt, yap-sat başta olmak üzere ortaklaşa yapılacak işlerde, işin bir şirket kurularak mı, kurumlar vergisine tabi iş ortaklığı oluşturularak mı, yoksa adi ortaklık şeklinde mi yapılmasının vergisel açıdan daha avantajlı olacağı konusunda çokça soru gelmeye başladı. Bu da, ortaklaşa işlerin hangi organizasyonla yapılması gerektiği konusunda tereddüt yaşandığını gösteriyor.

Evet, bazı hususların daha işin başında karara bağlanması, ileride karşılaşılacak pek çok sorunu şimdiden ortadan kaldırıyor. Doğrusu da bu!

Hangisi daha avantajlı?

Peki, sizce ortak iş; şirket mi, iş ortaklığı mı, yoksa adi ortaklık kurularak mı yapılmalı? Hangisi vergisel anlamda daha avantajlı?

Bu konudaki cevabımız net: ADİ ORTAKLIK. 

Neden adi ortaklık?

Neden mi? Çünkü, bunun bir değil, birden çok nedeni var.

Öncelikle, adi ortaklığın tasfiyesi diğerlerine göre daha kolay, adi ortaklıkların ortaya çıkan kârı ortaklar tarafından hisseleri oranında kendi kazançlarına dahil edilerek vergilendiriliyor, ortaklar adi ortaklıktan gelen zararları kendi beyanlarındaki kazançlarından mahsup edebiliyorlar, yine ortaklar adi ortaklıktaki gelir vergisi stopajlarını hisseleri oranında kendi beyanları üzerinden hesaplanan gelir ve kurumlar vergilerinden mahsup edebiliyorlar vb. Bunlar ciddi avantajlar.

Adi ortaklıkların bunların dışında diğer bir artısı ise, ortaklar tarafından ortaklığa borç para verilmesi ve ortaklıkta oluşacak nakit fazlalarının ortaklar tarafından kullanılması halinde ortaya çıkan adat faizi ve KDV avantajı ile ilgili.

Şirket ve kurumlar vergisi mükellefi iş ortaklıklarında adat faizi ve KDV

Şirketlerde ve kurumlar vergisi mükellefi iş ortaklıklarında nakit fazlalarının ortaklar tarafından kullanılması veya ortaklar tarafından şirketlere ve iş ortaklıklarına borç para verilmesi transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olarak kabul ediliyor. Bu durumda,

- Şirketler ve kurumlar vergisi mükellefi iş ortaklıklarında nakit fazlalarının ortaklara kullandırılması halinde, bu şirket ve iş ortaklıkları tarafından ortaklara,

- Ortaklar tarafından bu şirketlere ve iş ortaklıklarına borç para verilmesi halinde ise ortaklar tarafından bu şirket ve iş ortaklıklarına

üçer aylık geçici vergi dönemleri itibariyle adat faizi ve KDV hesaplanması gerekiyor.

Oysa, adi ortaklıklar da böyle bir durum söz konusu değil!

Transfer fiyatlandırması ve örtülü sermaye adi ortaklıklar için geçerli değil!

Adi ortaklıkların tüzel kişilikleri bulunmadığından, gelir ve kurumlar vergisi mükellefiyetleri söz konusu değil. Ortaklar, kar ve zararı ortaklıktaki katılım payları oranında kendi gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde beyan ediyorlar. Adi ortaklıkların sadece stopaj ve KDV mükellefiyetleri bulunuyor.

Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı düzenlemesi, Kurumlar Vergisi Kanununda yer alıyor (5520 sayılı KVK. Mad. 13). Bu düzenlemeye göre; kurumların, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları durumunda, kazancın tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü̈ olarak dağıtılmış sayılıyor. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler, mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendiriliyor. Örtülü sermaye ise, yine Kurumlar Vergisi Kanununun 12. Maddesinde düzenlenmiş bulunuyor.

Dolayısıyla, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı ve örtülü sermaye uygulamaları kurumlar vergisine tabi kurumlar için geçerli olduğundan, kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunmayan adi ortaklıklar hakkında transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı ve örtülü sermaye hükümlerinin uygulanması mümkün bulunmuyor (GİB. İstanbul VDB.nin 14.08.2020 tarihli ve 62030549-125[13-2017/23]-598231 sayılı özelgesi).

Ortakların adi ortaklığa borç para vermesi örtülü sermaye sayılmıyor!

Kurumlar vergisi mükellefiyetlerinin bulunmaması nedeniyle, ortaklarından aldığı borçlar nedeniyle adi ortaklıklar hakkında örtülü sermaye düzenlemesinin uygulanması söz konusu değil (KVK. Mad.12).

Adi Ortaklıklardaki Nakit Fazlasının Ortaklar Tarafından Kullanılması

Hemen belirtelim, adi ortaklıklarda oluşan nakit fazlalarının ortaklar tarafından hisseleri oranında kullanılması, adi ortaklıkların kurumlar vergisi mükellefi olmaması nedeniyle transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı uygulaması kapsamına girmiyor, adat faizi ve KDV hesaplanması söz konusu olmuyor. Ancak, adat faizi ve KDV, bu nakit fazlalarının ortaklar tarafından hisse oranlarından farklı oranlarda kullanılması halinde hesaplanıyor.

- Nakit fazlasının ortaklarca hisseleri oranında kullanılması 

Adi ortaklıklarda oluşan nakit fazlalarının ortaklar tarafından hisseleri oranında kullanılması halinde, ortakların kendi paralarını kullanıyor olması nedeniyle faiz ve KDV hesaplanması söz konusu olmuyor (GİB. Büyük Mükellefler VDB.nin 20.12.2012 tarihli ve 64597866-GVK-41/5-248, İstanbul VDB.nin 14.08.2020 tarihli ve 62030549-125[13-2017/23]-598231 sayılı özelgeleri).

- Nakit fazlasının ortaklarca hisselerinden farklı oranlarda kullanılması

Adi ortaklıklarda oluşan nakit fazlalarının ortaklar tarafından hisse oranlarından farklı oranlarda kullanılması halinde (örneğin ortaklıktaki hisse oranı yüzde 30 olmasına rağmen ortaklıktaki nakit fazlasının yüzde 70’inin kullanılması gibi), nakit fazlasını hissesine düşenden daha az kullanan ortak tarafından hissesinden daha fazla oranda para kullanan diğer ortağa finans hizmeti verilmiş sayılıyor ve vergilendirmenin de borç para kullandıran ortak nezdinde yapılması gerekiyor. Dolayısıyla, borç para kullandıran ortağın, hisse oranından daha fazla para kullanan ortağa emsallere uygun faiz oranı üzerinden adat faiz faturası düzenlemesi ve KDV hesaplaması gerekiyor.

Peki, bu durumda adat faizi ve KDV neden adi ortaklık tarafından hesaplanmıyor?

Çünkü, adi ortaklıkların kurumlar vergisi mükellefiyetleri bulunmadığından, nakit fazlalarının ortaklar tarafından hisse oranlarından farklı oranlarda kullanılması halinde de, bu işlemin adi ortaklık bünyesinde transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olarak değerlendirilmesi mümkün değil.

Ortaklar tarafından adi ortaklığa borç para verilmesinde adat faizi ve KDV var mı?

Adi ortaklıkların finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere ortaklarından hisseleri oranında borç almaları halinde, bu işlem transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı kapsamında değerlendirilmiyor.

Ancak, ortaklardan hisse oranlarından farklı olarak borç alınması halinde, bu işlemler transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı kapsamında değerlendiriliyor, hisse oranından daha fazla adi ortaklığa borç para veren ortak tarafından diğer ortağa emsallere uygun faiz oranı üzerinden adat faizi faturası düzenlenmesi ve KDV hesaplanması gerekiyor.

Sonuç Olarak;

Adi ortaklıklarda oluşan nakit fazlalarının ortaklar tarafından hisseleri oranında kullanılması halinde herhangi bir sorun olmuyor, adat faizi ve KDV hesaplanmasına gerek bulunmuyor. Çünkü, bu nakit fazlasına konu olan bu paralar, ortakların kendi parası. Ortağın kendi parası için adat faizi ve KDV hesaplanması söz konusu değil. Ancak, bu nakit fazlalarının ortaklar tarafından hisse oranlarından farklı oranlarda kullanılması halinde, kendi hissesine düşen parasını diğer ortağa kullandıran ortağın diğer ortağa finans hizmeti verdiği kabul ediliyor, borç para kullandıran ortağın diğer ortağa emsallere uygun faiz oranı üzerinden adat faiz faturası düzenlemesi ve KDV hesaplaması gerekiyor. Aynı durum, ortaklığa finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere ortaklar tarafından verilen borç paralarda da söz konusu.

Bu nedenle, ortakların, adi ortaklıklara borç para verirken ve ortaklıklarda oluşan nakit fazlalarını kullanırken, hisse oranlarına dikkat etmelerinde fayda var! Aksi halde, ortakların başı ciddi olarak ağrıyabilir! ABDULLAH TOLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/adi-ortaklikta-adat-faizi-ve-kdv-avantaji/651821

GİRİŞ:

Kamu hizmetlerinin en önemli finansman kaynağı olan vergiye ilişkin yükümlülüklere uyulmasını sağlamak üzere çeşitli kanunlarda vergi suç ve kabahatlerine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.

213 sayılı Kanunda yer alan vergi suç ve kabahatlerine ilişkin düzenlemelerle şeklî ve maddi vergisel yükümlülüklere aykırı davranışlar cezalandırılarak bir yandan kamu düzeni diğer yandan vergisel idari düzen sağlanmaya çalışılmaktadır.

Anılan Kanun’un 359. maddesinde kaçakçılık suçları, 362. maddesinde vergi mahremiyetinin ihlali suçu, 363. maddesinde mükelleflerin özel işlerini yapma suçu olmak üzere çeşitli suçlar düzenlenmiştir. Bunların yanı sıra 341. maddede vergi ziyaı, 351. ve 352. maddelerde usulsüzlük, 353., 355. ve mükerrer 355. maddelerde ise özel usulsüzlük kabahatleri öngörülmüştür.[1]

Kanun’un “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları” başlıklı 359. maddesinde kaçakçılık suçunu oluşturan fiiller ağırlıklarına göre dört grupta toplanarak düzenlenmiş olup bunlar kayıt, defter ve belge düzenine ilişkindir.

Vergi suçları ile vergi kabahatlerinin bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde vergi kabahatlerine ilişkin yargılama idari yargı teşkilatı içinde yer alan vergi mahkemeleri nezdinde yürütülecek iken vergi suçlarına ilişkin yargılama adli yargı teşkilatı içinde yer alan ceza mahkemeleri tarafından yürütülecektir.

Vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatleri arasında belirtilen bağlantıların varlığı suçlarda içtima (birleşme), tekerrür, cezalandırma süreçleri birbirinden farklı ele alınmasını gerektirdiğinden iş bu makalemizde aynı fiilden dolayı birden fazla vergi cezası verilip verilemeyeceği hususları yanında idari ve adli makamlarca yürütülen işlemlerde verilecek kararların karşılıklı bağlamazlığı Anayasa Mahkemesi kararı ışığında değerlendirilmiştir.

I. Vergi Hukukunda İçtima

I.1. Tek fiil ile muhtelif vergi ziyaına sebebiyet verilmesi

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 335 inci maddesinin (a) bendinde,  tek fiil ile muhtelif vergi ziyaına sebebiyet verilmesi hali düzenlenmiştir. Buna göre, vergi ziyaı cezasında cezayı istilzam eden tek bir fiil ile başka neviden birkaç vergi ziyaa uğramış olursa her vergi bakımından ayrı ayrı ceza kesilir.

Buna göre, tek bir fiil ile başka neviden bir kaç vergi ziyaına sebebiyet verilmesi durumunda ayrı ayrı vergi ziyaı cezası kesilmesini kabul etmiş ve bu noktada birleşmenin yapılmasına cevaz verilmemiştir.

Örneğin, Kayıt dışı hasılat nedeniyle tarhiyatla karşı karşıya kalan bir mükellefin hem gelir vergisi açısından hem de katma değer vergisi açısından vergi ziyaına sebebiyet verdiği kabul edildiğinden ayrı ayrı vergi ziyaı cezası kesilmesi hali, tek fiil ile muhtelif vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinden başka bir şey değildir.

I.1.1. Birleşmede özel usulsüzlük ve vergi ziyaı ilişkisi

Vergi cezalarında birleşme kabul edilmeyen bir diğer durum ise, bir tek fiil ile özel usulsüzlük cezası ile birlikte vergi ziyaına neden olunması halidir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353 maddesinin sondan ikinci fıkrasına göre, ‘Bu maddede yazılı özel usulsüzlükler sonucunda vergi ziyaı da meydana geldiği takdirde bu ziyaın gerektirdiği vergi cezaları ayrıca kesilir ve bu cezalar hakkında 336 ncı madde hükmü uygulanmaz’ denilmektedir.

Aynı Kanunun 336 ncı maddesinde fiil ayrılığı hükmüne göre, cezayı istilzam eden tek bir fiil ile vergi ziyaı ve usulsüzlük birlikte işlenmiş olursa bunlara ait cezalardan sadece miktar itibariyle en ağırı kesilir düzenlemesi özel usulsüzlük cezası için geçerli değildir. Buna göre, bir fiil nedeniyle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinde aynı fiil dolayısıyla özel usulsüzlük cezası kesilmesine mani durum bulunmamaktadır.

Örnek: Beyanname ve bildirimlerin sürelerinde elektronik ortamda verilmemesi durumunda ise vergi dairesince Kanunun mükerrer 355 inci maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası, ayrıca, beyannamenin süresinde verilmemesi nedeniyle vergi ziyaı cezasını gerektiren durumlarda vergi ziyaı cezası kesilecektir.[2]

I.1.2. Birleşmede özel usulsüzlük ve usulsüzlük ilişkisi

213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 331 inci maddesine göre, vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenler, bu kitapta yazılı vergi cezaları (vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları) ve diğer cezalar ile cezalandırılırlar.

Aynı Kanunun “suçlarda birleşme” başlıklı 340 ıncı maddesinde, “Bu Kanunda yazılı vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları ile 359 uncu maddede ve diğer kanunlarda yazılı cezalar, içtima ve tekerrür hükümleri bakımından birleştirilemez. Bu Kanunla vergi cezasıyla cezalandırılan fiiller, aynı zamanda 359 uncu maddeye göre suç teşkil ettiği takdirde vergi cezası kesilmesi söz konusu madde hükmüne göre takibat yapılmasına engel olmaz.” denilmektedir.

Bu maddeye göre, Vergi Usul Kanununa aykırı bir fiil ile birden fazla vergi cezası kesilmesini gerektiren bir durum varsa her bir fiil için ayrı ayrı cezalandırma yapılması yani birleştirme yapılmamasını öngörmektedir. Bu nedenle, özel usulsüzlük ile usulsüzlük cezasının birleşmesi halinde 336 ncı maddesi uygulanmayacağından ayrı ayrı ceza kesilecektir.

I.1.3. Suçlarda Birleşme

Kaçakçılık suçunun cezalandırılmasında kamu düzenini korunması, vergi cezalarında ise vergisel idari düzenin korunması biçiminde farklı amaçlar izlendiği görülmektedir. Bu bakımdan özünde aynı fiile ilişkin olmakla birlikte farklı hukuki değerleri koruyan biri adli, diğeri idari iki ayrı cezalandırma usulünün tamamlayıcı amaçlar izlediği söylenebilir.[3]

Vergi cezaları ile vergi kaçakçılığı suçunun ve diğer kanunlardaki suçların cezalarının içtima ve tekerrür hükümlerine göre birleştirilemeyeceğini ve vergi cezaları ile vergi kaçakçılığı suçunun cezasının ayrı ayrı uygulanacağını öngörmektedir.[4]

Vergi Usul Kanununun 340 ıncı maddesi de ‘suçlarda birleşme’ başlığı düzenlenmiş olup, Bu kanunda yazılı vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları ile 359 uncu maddede ve diğer kanunlarda yazılı cezalar; içtima ve tekerrür hükümleri bakımından birleştirilemez. Bu Kanunla vergi cezasıyla cezalandırılan fiiller, aynı zamanda 359 uncu maddeye göre suç teşkil ettiği takdirde vergi cezası kesilmesi söz konusu madde hükmüne göre takibat yapılmasına engel olmaz.

213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinin son fıkrasına göre, kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması, 344 üncü maddede yazılı vergi ziyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez. 359 uncu maddede yazılı suçlardan dolayı cezaya hükmedilmesi, vergi ziyaı cezası veya usulsüzlük cezaları birbirinden farklı tatbik edilecektir.

367 inci maddenin dördüncü fıkrasına göre; “359 uncu maddede yazılı suçlardan dolayı cezaya hükmedilmesi, vergi ziyaı cezası veya usulsüzlük cezalarının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez” denilmektedir.

Örnek: Mükellef kurumun, sahte fatura kullanma fiilinden dolayı 2021/Aralık döneminde 25.000 TL haksız KDV indirimi yaptığı tespit edilmiştir. Bu tutarda devreden katma değer vergisi azaltılmış olup ödenecek katma değer vergisi çıkmamıştır.[5]

Bu örnekte olduğu gibi, sahte fatura kullanma fiilinden dolayı vergi ziyaı cezasının uygulanamayacak olması, aynı kanunun 359 uncu maddesi kapsamında kamu davası açılmasına mani teşkil etmeyecektir.

Örnek: Gerçek kişi mükellef tarafından çift defter kullanma durumunda, aynı fiil ile hem kaçakçılık suçu hem de vergi ziyaı kabahati işlenmiş olacak; sahte belge düzenlenerek satış yapılıp buradan elde edilen gelirin beyan edilmemesi durumunda ise farklı fakat bağlantılı fiiller ile kaçakçılık suçu ve vergi ziyaı kabahati işlenmiş olacağından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.

Örnek: Tüzel kişi mükellefin temsilcisi tarafından çift defter tutulması durumunda, aynı fiil ile hem vergi kaçakçılığı suçu hem de vergi ziyaı kabahati işlenecek ancak kaçakçılık suçu bakımından temsilci cezalandırılacakken vergi ziyaı kabahati dolayısıyla verilen vergi cezası, 213 sayılı Kanun’un 333. maddesi gereğince tüzel kişilik adına kesilecektir.

I.2. Vergi Cezalarında Fikri İçtima

Ceza hukukunda içtima (gerçek içtima) “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.” ilkesine dayanmakta olup her suçun ayrı ayrı cezalandırılmasını ifade etmektedir. İçtimaya ilişkin istisnalardan biri olan farklı neviden fikrî içtima, 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” denilmek suretiyle düzenlenmiştir. Bu kurala göre işlenen tek fiil nedeniyle birden fazla suçun oluşması durumunda her biri için ayrı ayrı ceza uygulanmayacak, cezalardan ağır olanı uygulanacaktır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununda fikri içtima, muhtelif cezayı istilzam etmesi başlığı ile 336 ncı maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, cezayı istilzam eden tek bir fiil ile vergi ziyaı ve usulsüzlük birlikte işlenmiş olursa bunlara ait cezalardan sadece miktar itibariyle en ağırı kesilir.

Usulsüzlük cezası kesilen bir fiil ile vergi ziyaına da sebebiyet verildiği sonradan anlaşıldığı takdirde, evvelce usulsüzlük cezası kesilmiş olması, bu cezanın ziyaa uğratılan vergiden dolayı kesilmesi gereken vergi ziyaı cezası ile mukayesesine ve noksan kesilen cezanın ikmaline mani değildir.

449 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine göre,  beyannamenin süresinde verilmemesi nedeniyle vergi ziyaı cezasını gerektiren durumlarda Kanunun 336 ncı maddesine göre vergi ziyaı cezası ile usulsüzlük cezası karşılaştırılacak ve ağır olan ceza uygulanacaktır.

Buna göre örneğin vergi beyannamesinin zamanında verilmemesi hâlinde hem birinci derece genel usulsüzlük kabahatine hem de vergi ziyaı kabahatine neden olunmaktadır. Bu durumda her iki kabahat için belirlenmiş cezalardan ağır olanı uygulanacaktır.

5326 sayılı Kabahatler Kanununun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da “Bir fiil ile birden fazla kabahatin işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idarî para cezası öngörülmüşse, en ağır idarî para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda idarî para cezasından başka idarî yaptırımlar da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar verilir.” denilmek suretiyle kabahatler bakımından farklı neviden fikrî içtima ile ilgili düzenleme yapılmıştır.

II. Vergi Hukukunda Fiil Yarlığı

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 337’nci maddesi “Ayrı ayrı yapılmış olan vergi ziyaı veya usulsüzlükten dolayı ayrı ayrı ceza kesilir. Şu kadarki, 352 nci maddede yazılı usulsüzlüklerden, aynı takvim yılı içinde aynı neviden birden fazla yapıldığı takdirde birden fazlasının her biri için, birincisine ait cezanın dörtte biri kesilir.

Aynı nevi usulsüzlükten maksat, fiillerin 352 nci maddede gösterilen derece ve fıkralar itibariyle yekdiğerine mutabakatıdır.” hükmünü taşımaktadır.

Örnek: 2021 takvim yılında kurumlar vergisi beyannamesi ekinde yer alan bilançonun şekil şartlarına uymadığı vergi dairesine verilmediği tespit edilmiştir. Bu nedenle 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 352/II-7 inci maddesine göre, vergi beyannameleri, bildirimler, evrak ve vesikaların kanunen belli şekil ve muhteviyatı ve ekleri ile bunlarla ilgili olarak yapılan diğer düzenlemelere ilişkin hükümlere uyulmamış olması 130 TL ikinci derece usulsüzlük cezası kesilmesi gerekir.

Aynı takvim yılında beyanname ekinde yer alan Nakit Akım Tablosunda da aynı hataların bulunduğu tespit edildiğinden, aynı takvim yılı içinde aynı neviden birden fazla yapıldığı takdirde birden fazlasının her biri için, birincisine ait cezanın dörtte biri [130 x1/4]= 32,50 TL ikinci derece usulsüzlük cezası kesilecektir.

Örnek: 385 adet faturada yemek ve içki bedellerinin ayrı ayrı gösterilmediği ve faturadaki miktarın yemek bedeli olarak toplam tutarı içerdiği yolundaki usulsüzlük fiilinin tek bir tespite dayalı olması karşısında tek bir usulsüzlük cezası kesilmesi gerektiğinden, Vergi Usul Kanununun 337 inci maddesinin uygulanması gerektiğinden bahisle her bir fatura için usulsüzlük cezası kesilmesinde isabet bulunmamaktadır.[6]

III. Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında, Ceza Mahkemesi Kararları İle Vergi Cezalarını Uygulayacak Makam ve Mercilerin Kararlarının Karşılıklı Bağlamazlığı

213 Sayılı Vergi Usul Kanununun Bazı kaçakçılık suçlarının cezalandırılmasında usul başlıklı 367 nci maddesinin beşinci fıkrasının (anılan maddeye 7318 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen dördüncü fıkra nedeniyle altıncı fıkrası) aşağıdaki hükmü düzenlemektedir.

‘Ceza mahkemesi kararları, bu Kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmında yazılı vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin işlem ve kararlarına etkili olmadığı gibi, bu makam ve mercilerce verilecek kararlar da ceza hâkimini bağlamaz’

367. maddesinin 6 ncı fıkrası, ceza mahkemesi kararlarının vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin işlem ve kararlarına etkili olmayacağına, bu makam ve mercilerce verilecek kararların da ceza hâkimini bağlamayacağına ilişkindir.

“…Bu Kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmında yazılı vergi cezaları…” ibaresi vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezalarına, “…vergi cezalarını uygulayacak makam ve merciler…” ibaresi ise Kanun’un 365. maddesi uyarınca vergi idaresi birimlerine işaret etmektedir. Buna göre bağlantılı olarak işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin olarak ceza yargılaması sırasında ve sonucunda ceza mahkemesince verilen kararlar vergi idaresini bağlamayacak, aynı şekilde vergi idaresi tarafından verilen kararlar da ceza hâkimini bağlamayacaktır.

Kaçakçılık suçunun cezalandırılmasında kamu düzenini korunması, vergi cezalarında ise vergisel idari düzenin korunması biçiminde farklı amaçlar izlendiği görülmektedir. Bu bakımdan özünde aynı fiile ilişkin olmakla birlikte farklı hukuki değerleri koruyan biri adli, diğeri idari iki ayrı cezalandırma usulünün tamamlayıcı amaçlar izlediği söylenebilir.

Ancak, her iki yargılama sonucunda hükmolunan toplam cezanın kişi üzerinde aşırı bir külfet oluşturmasının engellenmesi amacıyla ilk yargılamadaki cezanın diğer yargılamada dikkate alınıp alınmadığı, bu konuda her iki süreci yürüten kamu otoritelerinin birbirleriyle etkileşime girip girmedikleri hususunun da değerlendirilmesi gerekmektedir. (Anayasa Mahkemesinin Esas Sayısı: 2019/4, Karar Sayısı: 2021/78, Karar Tarihi: 4/11/2021, R.G.Tarih-Sayısı : 09/03/2022-31773)

Örneğin; “…Bir ticari ilişkide tutulan defter ve kayıtların sahte olmadığı, defter ve kayıtların gerçek bir ticari ilişkiyi yansıttığı ve içerikleri bakımından doğru olduğu gerekçesiyle beraat kararı vermiş olan ceza mahkemesinin kesinleşmiş hükmü, bu belgelere konu ticari ilişkiler dolayısıyla vergi ziyaına sebebiyet verildiği gerekçesiyle idari para cezası olarak vergi cezası verilmesine engel teşkil eder.”

Bu maddi gerçeği araştıran ceza mahkemesinin bu bağlamdaki hükmünün sadece vergi mevzuatı uygulayıcıları tarafından değil vergi mahkemeleri tarafından da göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.

Filhakika, sahte fatura kullanma fiilinden dolayı biri diğerinden farklı yürüyen iki sürecin (vergi mahkemesi ve asliye ceza mahkemesi) belirli bir oran dâhilinde etkileşim içerisinde olması hayatın bir gerçeğidir. Örneğin sahteliği iddia edilen bir belgenin sahte olmadığının ceza mahkemesi tarafından tespit edilmesine idari makamlar mutlak olarak duyarsız kalamayacaklardır.

Bütün bu bilgiler ışığında, bağlantılı olarak işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri arasında yeterli bağlantının sağlanmaması halinde masumiyet karinesi gibi adil yargılanma hakkı güvenceleriyle bağdaşmayacak durumlar oluşabilecektir. Dolayısıyla bağlantılı fiillerle işlenen vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatlerine ilişkin işlem tesis eden mali idare ile vergi yargısı organları ile yargılama/cezalandırma süreçleri arasında (asliye ceza mahkemesi, Yargıtay gibi) bağlantı kurulmasına engel olan kuralın adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelere aykırılık oluşturabileceği anlaşılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, yargılama/cezalandırma süreçlerine tesir edebilecek hususların dikkate alınmasını gerekli kıldığını, bu kapsamda bağlantılı olarak işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçlerinde de bir diğerini etkileyebilecek unsurların dikkate alınmasını sağlayacak güvencelerin getirilmesi amacıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 367 nci maddesinin Beşinci fıkrasının (Anılan maddeye 7318 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen dördüncü fıkra nedeniyle altıncı fıkrasının) Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYÇOKLUĞUYLA karar verilmiştir.

Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
E. Defterdar
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Dip Notlar:

[1] Anayasa Mahkemesi, Esas Sayısı : 2019/4, Karar Sayısı : 2021/78, Karar Tarihi : 4/11/2021 ve R.G. Tarih-Sayısı : 9/3/2022-31773

[2] 449 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu G.T, 10.04.2015 tarih ve 29322 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[3] Anayasa Mahkemesinin Esas Sayısı:2019/4, Karar Sayısı: 2021/78, Karar Tarihi : 4/11/2021, R.G. Tarih-Sayısı : 09/03/2022-31773

[4] Kaçakçılık Suçu ve Vergi Kabahatlerine Dair Yargılamada Diğerini Etkileyebilecek Unsurların Dikkate Alınmasını Sağlayacak Güvencelere Engel Olan Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu | Anayasa Mahkemesi

[5] Muharrem ÖZDEMİR. Manisa E. Defterdarı. Vergi Tekniği Kitabı. 2021 Baskı. Sayfa: 494

[6] Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu, 15.02.2002 tarih ve Esas No:2001/501, Karar No: 2002/62

14 Mart 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31778

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından:

MADDE 1- 29/12/2021 tarihli ve 31704 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Altın Hesaplarından Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Sayı: 2021/16)’in 4 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(1) Yurt içi yerleşik gerçek kişilerin 28/12/2021 tarihinde mevcut olan, yurt içi yerleşik tüzel kişilerin ise 31/12/2021 tarihinde mevcut olan altın hesabı, hesap sahibinin talep etmesi halinde dönüşüm fiyatı üzerinden Türk lirasına çevrilir.”

MADDE 2- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3- Bu Tebliğ hükümlerini Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı yürütür.

Gerçek kişilerin gelirlerinin vergilendirilmesini konu edinen Gelir Vergisi Kanununa göre; gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır. GVK’nın 2. maddesinde gelire giren kazanç ve iratlar tek tek sayılmıştır. Maddede sayılan ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlar olmak üzere yedi gelir unsuru dışındaki hiçbir kazanç veya irat gelir vergisinin konusuna girmemektedir.

Gelir vergisi mükellefleri, yukarıda sayılan kaynaklardan bir takvim yılı içinde elde ettikleri kazanç ve iratlar için kanunda aksine hüküm olmadıkça yıllık beyanname verirler. Bir takvim yılına ait beyanname izleyen yılın Mart ayının başından yirmi beşinci günü sonuna kadar, bağlı bulunulan vergi dairesine verilir.

414 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde uygulama esasları belirlenen “Önceden Hazırlanmış Kira Beyanname Sistemi” ile 2011 ve müteakip takvim yıllarında sadece gayrimenkul sermaye iradı elde eden mükelleflerin bu iratlarına ilişkin beyannameleri Gelir İdaresi Başkanlığınca önceden doldurulup mükelleflerin onayına sunulmakta iken 2012 yılından itibaren uygulanmakta olan bu sistemin kapsamı 25/02/2016 tarih ve 470 sıra No.lu Tebliğ ile genişletilmiştir. İlgili tebliğde belirtildiği üzere, “Hazır Beyan Sistemi” ile gelirleri sadece ücret, gayrimenkul sermaye iradı, menkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratlardan veya bunların birkaçından veyahut tamamından oluşan mükelleflerin Yıllık Gelir Vergisi beyannameleri önceden hazırlanarak onaylarına sunulmaktadır. Hazır Beyan Sisteminin uygulamasına 1 Mart 2016 tarihi itibari itibariyle 2015 yılı gelirleri için başlanmıştır. Bu sistem 2022 yılında verilecek 2021 yılına ait Gelir Vergisi Beyannamelerinde de, bahsi geçen gelir türlerini kapsamak üzere uygulanacaktır.

GVK’ya göre beyanı gereken gelirlerin yıllık beyannamede toplanması zorunludur. Ancak ekonomik, sosyal, politik ve siyasal nedenlerle bazı gelir unsurları beyanname kapsamı dışında tutulurken, beyannameye dahil edilmeyen kazanç ve iratlardan bir kısmı kesinti yoluyla nihai vergilendirmeye tabi tutulmakta, bir kısmı ise tamamen vergileme dışı bırakılmaktadır.

2021 takvim yılına ilişkin Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesine dahil edilecek gerçek usulde tespit edilen gelirler ile toplama yapılmayan haller ve özellikli hususlara aşağıda maddeler halinde değinilmiştir.

1. Tacirlerle çiftçiler ve serbest meslek erbabı ticari, zirai ve mesleki faaliyetlerinden kazanç temin etmemiş olsalar bile, yıllık beyanname verirler. (GVK 85) Ancak, gerçek usulde vergilendirilmeyen zirai kazançlar ile gelir vergisinden istisna olan serbest meslek kazançları için beyanname verilmez. (GVK 86) Bu kazançların kesinti yoluyla nihai vergilendirilmesi yapılmaktadır.

2. Tacirler, çiftçiler ve serbest meslek erbabının ticari, zirai ve mesleki faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar hariç olmak üzere, kazanç ve iratların istisna hadleri içinde kalan kısmı için beyanname verilmez. Başka gelirlerden dolayı beyanname verilse dahi istisna haddi içinde kalan kazanç ve iratlar beyannameye dahil edilmez. Örneğin, Binaların mesken olarak kiraya verilmesinden bir takvim yılı içinde elde edilen hasılatın 2021 yılı için 7.000- TL’si gelir vergisinden müstesnadır. Bu durumda 7.000-TL ve altında kalan bu tür iratlar dolayısıyla 2021 yılı için 2022 yılında yıllık beyanname verilmeyecektir. Ancak; ticari, zirai veya mesleki kazancını yıllık beyanname ile bildirmek zorunda olanlar ile istisna haddinin üzerinde hasılat elde edenlerden, beyanı gerekip gerekmediğine bakılmaksızın ayrı ayrı veya birlikte elde ettiği ücret, menkul sermaye iradı, gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratlarının gayri safi tutarları toplamı 190.000-TL’yi aşanlar bu istisnadan faydalanamadıklarından dolayı verecekleri yıllık beyannameye mesken kira gelirlerinin tamamını dahil etmeleri gerekmektedir.

Benzer şekilde, GVK’nın Mükerrer 80. maddesine göre; taksi, dolmuş, minibüs ve umum servis araçlarına ait ticari plakaların elden çıkarılmasından doğan kazançların tamamı ile bir takvim yılında elde edilen değer artış kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkartılmasından sağlananlar hariç, 2021 yılı için 19.000-TL’si gelir vergisinden istisnadır. 2021 yılında 19.000-TL’lik tutar sınırının altında elde edilen bu tür kazançlar için 2022 yılında yıllık beyanname verilmeyecektir. Diğer gelirler için yıllık beyanname verilse dahi bu gelirler beyannameye dahil edilmeyecektir.

3. GVK’nın mülga olan mükerrer 20. maddesi “Genç Girişimcilerde Kazanç İstisnası” başlığı ile birlikte yeniden düzenlenerek 10/2/2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İlgili kanun maddesine göre; ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının 75.000 Türk lirasına kadar olan kısmı, maddede belirtilen şartlarla gelir vergisinden müstesna tutulmuştur. Bu istisna hükmü, ticari, zirai veya mesleki faaliyet nedeniyle elde edilen kazançlara uygulandığından dolayı, bu kazançları elde edenler 2021 yılı için GVK’nın 85. maddesi hükmü gereği, zarar veya 75.000-TL’nin altında kazanç elde etmiş olsalar dahi her halükarda Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi vererek bu kazançlarını beyannameye dahil etmeleri gerekmektedir.

47338 Sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen Mükerrer 20/A maddesiyle kazançları basit usule göre tespit edilen mükelleflerin kazançları 01.01.2021 tarihinden geçerli olmak üzere gelir vergisinden istisna edilmiştir. 2021 yılında elde edilen istisna kapsamındaki bu kazançlar için Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi verilmeyecektir.

5. 7338 Sayılı Kanun’un 2 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen Mükerrer 20/B maddesiyle İnternet ortamındaki sosyal ağ sağlayıcıları üzerinden metin, görüntü, ses, video gibi içerikler paylaşan sosyal içerik üreticilerinin bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar ile akıllı telefon veya tablet gibi mobil cihazlar için uygulama geliştirenlerin elektronik uygulama paylaşım ve satış platformları üzerinden elde ettikleri kazançlar 26.10.2021 tarihinde itibaren geçerli olmak üzere gelir vergisinden istisna edilmiştir.

Bu istisnadan faydalanılabilmesi için Türkiye’de kurulu bankalarda bir hesap açılması ve bu faaliyetlere ilişkin tüm hasılatın münhasıran bu hesap aracılığıyla tahsil edilmesi şarttır. Bankalar, bu kapsamda açılan hesaplara aktarılan hasılat tutarı üzerinden, aktarım tarihi itibariyle %15 gelir vergisi tevkifatı yapacaklardır. Bu tutar üzerinden 94 üncü madde kapsamında ayrıca tevkifat yapılmayacak olup, bankalarca yapılan %15 gelir tevkifatı, bu kazancı elde edenler açısından nihai vergilendirme olacaktır. Belirtilen bu kazançlara ilişkin yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmeyecektir.

6. 7338 Sayılı Kanun’un 3 üncü maddesi ile Gelir Vergisi Kanununa eklenen Mükerrer 20/C maddesiyle 01.01.2021 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere, Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan tarımsal destekleme ödemeleri gelir vergisinden istisna edilmiştir. Dolayısıyla, Bu tür ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmayacağı gibi, bu ödemeleri alan gelir vergisi mükellefleri verecekleri yıllık beyannameye bu gelirlerini dahil etmeyeceklerdir.

7. 7349 Sayılı Kanun’un 2 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen 23/18 inci maddesi ile 01.01.2022 tarihinden itibaren yapılan ücret ödemelerine uygulanmak üzere; hizmet erbabının, ödemenin yapıldığı ayda geçerli olan asgari ücretin aylık brüt tutarından işçi sosyal güvenlik kurumu primi ve işsizlik sigorta primi düşüldükten sonra kalan tutarına isabet eden ücretleri gelir vergisinden istisna edilmiştir.

Bu konu ile ilgili yayımlanan 27.01.2022 tarih ve 319 No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde de belirtildiği üzere, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde, maaş ödemesinin yanı sıra aynı dönemde yapılan ve ücret olarak değerlendirilen prim, ikramiye, huzur hakkı, mesai ücreti, döner sermaye ücreti, ek ders ücreti gibi ödemeler de dikkate alınmak suretiyle kümülatif matrah esas alınarak vergilendirme yapılmaktadır. İlgili dönemlerde uygulanan indirim ve istisnalar bu ödemelerin toplamına bir kez uygulanmaktadır. Dolayısıyla ilgili ayda yapılan ücret ve ücret sayılan ödemelerin toplamına anılan istisnanın bir kez uygulanması gerekmektedir. 193 sayılı Kanunun 61 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, bu Kanunun uygulamasında ücret sayılan ödemeler düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 62 nci maddesinde, işverenler hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları kapsamında çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler olarak tanımlanmış ve 61 inci maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen ücret sayılan ödemeleri yapanlar da bu Kanunda yazılan ödevleri yerine getirmek bakımından işveren olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, yönetim ve denetim kurulu üyelerine ödenen huzur hakkı, bilirkişilere, resmi arabuluculara, eksperlere, spor hakemlerine, sporculara yapılan ödemeler gibi ücret sayılan ödemelerin vergilendirilmesinde de asgari ücrete ilişkin istisna hükmü uygulanacaktır. Öte yandan, 1/1/2022 tarihinden itibaren 193 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde düzenlenmiş bulunan asgari geçim indirimi uygulaması kaldırıldığından bu tarihten itibaren yapılan ücret ödemelerinde asgari geçim indirimi uygulanmayacaktır.

8. GVK’nın 75. maddesinin 15 ve 16 numaralı bentlerinde yazılı menkul sermaye iratları için yıllık beyanname verilmeyecektir. İlgili madde bentlerinde tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik şirketleri tarafından ödenen irat tutarları ile bireysel emeklilik sisteminden çeşitli şekillerde ayrılanlara yapılan ödemelerin içerdiği irat tutarlarının menkul sermaye iradı olduğu belirtilmiştir. GVK’nın 86. maddesinde ilgili menkul sermaye iratları için beyanname verilmeyeceği, diğer gelirler için verilmesi halinde de bu iratların beyannameye dahil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu tür iratlar için GVK’nın 94 üncü maddesinin 15 ve 16 numaralı bentleri gereğince yapılan tevkifatlar nihai vergilendirme niteliğindedir.

9. Tek işverenden alınmış ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretler ile birden fazla işverenden ücret almakla beraber, birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerin toplamı, vergi tarifesinin yazılı olduğu GVK’nın 103. maddesindeki ikinci gelir diliminde yer alan tutarı (2021 yılı için 53.000-TL) aşmayan mükelleflerin, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretleri beyannameye dahil edilmez. Diğer gelirler için beyanname verilse dahi bu ücretler beyannameye dahil edilmez.

» Mükelleflere birinci işvereni seçmede serbestlik tanınmıştır. Bazı durumlarda mükellefler ücret gelirleri için yıllık beyanname vermek isteyebilir. Zira, toplamda düşük vergi diliminde kalan ücret gelirleri için yıllık beyannamede bazı indirimlerin de yapılmasıyla yıl içinde kesilen stopajların bir kısmının iadesi söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda ücret geliri elde edenler yıllık beyannameyi verebilmek için birinci işveren tercihini, 2021 yılı ücret gelirinin birinci işverenden sonraki toplamının 53.000-TL’yi aşmasını sağlayacak şekilde daha düşük ücret geliri elde ettikleri işveren için kullanabilirler. Ücret geliri elde edenlerin yıllık beyanname vermeleri gerektiği durumlarda, birinci işverenlerden elde ettikleri de dahil olmak üzere ücret gelirlerinin tamamını beyannameye dahil etmeleri zorunludur.

» Ücretlerin yıllık beyanname ile beyan edilmesi ile ilgili diğer önemli bir konu ise, mahkemelerce veya devletin diğer yetkili birimlerince bilirkişilere ödenen ücretlerin vergilendirilmesi ve işverenin belirlenmesidir. GVK’nın 62. maddesinde işverenlerin hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu hükümden hareketle, bilirkişilerin işverenleri, bilirkişileri atayan ve onlardan uzmanlık alanları ile ilgili bilgi, rapor ve görüş isteyen ve karar yetkisi elinde bulunan ilgili mahkemeler ve devletin yetkili mercileridir. Gelir İdaresi Başkanlığı’nca verilen 28/09/2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.16.01-2010.GVK-61-4-607 sayılı özelgede, farklı hukuk mahkemeleri tarafından görevlendirilen bilirkişilere ödenen ücretlerin, tek vezneden tahakkuk ettirilip ödenmesi halinde tek işverenden elde edilen ücret olarak değerlendirilmesi, ayrı veznelerce tahakkuk ettirilip ödenmesi durumunda ise ayrı tahakkuk yapan her bir veznenin ayrı bir işveren olarak değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca bilirkişi ücretlerinin doğrudan davacılardan tahsil edilmesi durumunda ise her bir ödemenin, ödemeyi yapan birimler itibariyle ayrı işverenlerden yapılan ücret ödemesi olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla, tahakkuk ve ödemeyi yapan her veznenin bağlı olduğu birimin ayrı bir işveren olarak kabul edilip buna göre işlem yapılması gerekmektedir.

» Ücret gelirlerinin beyanına ilişkin 7194 Sayılı Kanunla yapılan düzenleme ile 01.01.2020 tarihinden itibaren elde edilen ücret gelirlerine uygulanmak üzere; tek işverenden alınmış ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş GVK’nın 103. maddesinde yazılı tarifenin 4. gelir diliminde yer alan tutarı aşan ücretler ile 1. işverenden alınan dahil ücret gelirleri toplamı 103. maddede yazılı tarifenin 4. gelir diliminde yer alan tutarı aşan mükelleflerin bu ücretlerin tamamını Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi ile beyan zorunluluğu getirilmiştir. Bu düzenleme, 01.01.2020 tarihinden itibaren elde edilen ücret gelirlerine uygulanacak olup, 2021 yılı için 2022/Mart döneminde verilecek Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesine bu ücret gelirleri dahil edilecektir.

10. 7194 sayılı Kanunla yapılan başka bir düzenleme ile; beyannameli mükellefiyetin artırılması ve yüksek gelir gruplarından daha fazla vergi alınması amacına yönelik olarak ve 01/01/2019 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere; Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesi, yeni dilim eklenerek, 2021 takvim yılı için aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

1. Dilim 24.000 TL’ye kadar %15
2. Dilim 53.000 TL’nin 24.000 TL’si için 3.600 TL, fazlası %20
3. Dilim 130.000 TL’nin 53.000 TL’si için 9.400 TL (ücret gelirlerinde 190.000 TL’nin 53.000 TL’si için 9.400), fazlası %27
4. Dilim 650.000 TL’nin 130.000 TL’si için 30.190 TL (ücret gelirlerinde 650.000 TL’nin 190.000 TL’si için 46.390 TL), fazlası %35
5. Dilim 650.000 TL’den fazlasının 650.000 TL’si için 212.190 TL (ücret gelirlerinde 650.000 TL’den fazlasının 650.000 TL’si için 207.390 TL), fazlası %40

Bu düzenleme ile, mevcut tarifenin ilk dört dilimi korunmak suretiyle, 650.000-TL’ye kadar gelir elde eden grupların vergi yüklerinde herhangi bir değişiklik yapılmamış, 650.000-TL üstü gelir elde edenlerin gelir vergisi oranı %40 olarak belirlenmiştir.

11. Vergiye tabi gelir toplamının 103. maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı (2021 yılı için 53.000-TL) aşmaması koşuluyla, Türkiye’de tevkifata tabi tutulmuş olan menkul sermaye iratları ve gayrimenkul sermaye iratları yıllık beyannameye dahil edilmeyecektir.

Vergiye tabi gelir toplamının içerisine ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ile diğer kazanç ve iratlardan oluşan yedi gelir unsurunun tamamı girmektedir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken konu ücretlerin vergiye tabi gelir toplamının dışında tutulması gerektiğidir. Ücretler, ayrıca değerlendirilecek ve toplama dahil edilmeyecektir. Ancak, birden sonraki işverenden elde edilen ücretler toplamı 103. maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşarsa (2021 yılı için 53.000-TL) tevkifata tabi tutulan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları tutarı ne olursa olsun beyannameye dahil edilecektir. Dolayısıyla, ücretler diğer gelir unsurlarından bağımsız olarak değerlendirmeye tabi tutulmasına karşın, birden sonraki işverenlerden elde edilen ücretlerin toplamının yukarıda bahsedilen tutar sınırını (53.000-TL) aşması halinde tevkifata tabi tutulan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları tutarı 1 TL dahi olsa bu iratların yıllık beyannameye dahil edilmesi zorunluluğunun doğmasına neden olmaktadır.

Gelirin toplanması ile ilgili 53.000-TL’lik beyan sınırının hesabında sadece tevkifata tabi tutulan menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarının mı dikkate alınacağı, yoksa bütün gelir unsurlarının mı toplanacağı konusunda tereddütler yaşanmaktadır. GVK 86/1-c’de belirtildiği üzere, bütün gelir unsurları (ücretler hariç) toplama dahil edilecek ve toplamda 53.000-TL’lik tutar sınırının aşılması halinde, tevkifata tabi tutulmuş menkul ve gayrimenkul sermaye iratları beyannameye dahil edilecektir. Örneğin, 55.000-TL serbest meslek kazancı olan bir kişinin 1 TL dahi tevkifata tabi tutulmuş işyeri kira geliri bulunması halinde Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesine işyeri kira gelirini dahil etmesi gerekmektedir. Zira toplamda 53.000-TL’lik beyan sınırı aşılmış bulunmaktadır. Yine, 36.000-TL serbest meslek kazancı, 20.000-TL işyeri kira geliri olan bir kişi için de toplamda 53.000-TL’lik beyan sınırı aşıldığından dolayı işyeri kira gelirinin de serbest meslek kazancı ile birlikte beyannameye dahil edilmesi gerekmektedir.

12. Bir takvim yılı içinde elde edilen ve toplamı 2021 yılı için 2.800- TL’yi aşmayan, tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları için GVK’nın 86/1-d maddesi gereğince yıllık beyannameye verilmeyecek, başka gelirler için beyanname verilmesi halinde de bu gelirler beyannameye dahil edilmeyecektir. Ancak, 2021 yılı için 2.800- TL’yi aşan tutarda tevkifat ve istisna uygulamasına tabi olmayan menkul veya gayrimenkul sermaye iradı elde edilmesi halinde, beyan sınırı olan 2.800- TL’ye kadar olanlar da dahil edilerek ilgili gelirin tamamı için yıllık beyanname verilmesi gerekmektedir. Bu tür gelirlere, alacak faizleri dolayısıyla elde edilen ve tevkifata tabi olmayan menkul sermaye iratları ile basit usule tabi mükelleflere kiralanan ve tevkifata tabi olmayan işyerleri dolayısıyla elde edilen gayrimenkul sermaye iratları örnek verilebilir.

13. Dar mükellefiyete tabi olanlar, GVK’nın 86/2. maddesi gereğince tamamı Türkiye’de tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücret, serbest meslek kazancı, menkul ve gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve irat gelirlerinden elde etmeleri halinde yıllık beyanname vermeyeceklerdir.

14. Her nevi hisse senetlerinin kar payları, iştirak hisselerinden doğan kazançlar ile kurumların idare meclisi başkan ve üyelerine verilen kar payları için kurum bünyesinde %15 stopaj yapılır. Gelir Vergisi Kanununun 22 nci maddesi hükmü uyarınca, elde edilen kar payının yarısı gelir vergisinden istisna olup, kalan tutarın aynı Kanunun 86 ncı maddesinde belirtilen beyan haddini aşması halinde (2021 yılı için 53.000 TL) 2022 yılında beyanı gerekecektir. Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi ile beyan edilen tutar üzerinden hesaplanan gelir vergisinden kurum bünyesinde yapılan %15 oranındaki tevkifatın tamamı mahsup edilecektir.

15. Hisse senetleri alım-satım kazançları GVK Geçici 67. madde kapsamında 27/04/2012 tarih ve 2012/3141 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile %0 oranında tevkifata tabi olup, bu kazançlar için yıllık beyanname verilmeyecektir. Ayrıca, tam mükellef kurumlara ait olup, İMKB’de (Borsa İstanbul) işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen gelirler tevkifata tabi olmayacağı gibi bu gelirler için Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesi de uygulanmayacağından değer artış kazancı olarak yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmesi de söz konusu olmayacaktır. 1/1/2006 tarihinden önce iktisap edilen hisse senetleri alım-satım kazançları için ise geçici 67 nci madde kapsamında tevkifat yapılmayacaktır. Bu gelirler 31/12/2005 tarihinde geçerli olan mevzuat hükümlerine göre vergilendirilecek olup, maliyet bedeli endekslemesi ve istisna uygulamasından sonra kalan tutar ne olursa olsun beyan edilecektir.

16. Devlet tahvili ve Hazine bonoları faiz gelirleri ve alım-satım kazançları, 27/09/2010 tarih ve 2010/926 sayılı BKK gereğince GVK Geçici 67. madde (Geçici 67. madde hükümlerinin geçerlilik süresi 31/12/2015 iken, 7256 sayılı Kanun‘la 31/12/2025 olarak yeniden belirlenmiştir.) kapsamında %10 oranında (22.12.2021 tarihli ve 4937 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile GVK’nın Geçici 67. maddesinde yer alan tevkifat oranları hakkındaki 22/7/2006 tarih ve 2006/10731 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın eki Karara geçici 4. madde eklenmek suretiyle 22.12.2021 tarihi ile 31.12.2022 (bu tarih dahil) arasında iktisap edilen Hazine ve Maliye Bakanlığınca [yurt içinde] ihraç edilen devlet tahvili ve hazine bonolarından elde edilen gelir ve kazançlara [faiz/itfa gelirleri ile alım/satım kazançlarına] uygulanacak tevkifat oranı- iktisap edilen kıymetin vade tarihi veya para birimi fark etmeksizin- sermaye şirketleri yanında gerçek kişiler için de %0 olarak uygulanacaktır.) tevkifata tabi olup bu kazançlar için yıllık beyanname verilmeyecek ve başka gelirler için verilecek beyannameye de dahil edilmeyecektir. Özel sektör tahviline ilişkin faiz gelirleriyle alım-satım kazançları da GVK Geçici 67. madde kapsamında tevkifata tabi olup aynı durumdaki Devlet tahvili/Hazine bonosu gelirleri gibi vergilendirilmektedir.

17. Eurobondlardan (Yurt dışında ihraç edilen menkul kıymetler) elde edilen faiz gelirleri, ihraç tarihi ne olursa olsun GVK Geçici 67. madde kapsamı dışında ancak GVK 94.madde kapsamında ilgili BKK ile %0 oranında tevkifata tabi olduğundan, 2021 yılına ilişkin beyan haddi olan 53.000-TL’nin aşılması halinde beyan edilecektir. Eurobond alım-satım kazancında ise maliyet bedeli endekslemesi ve istisna uygulaması sonucu kalan tutar ne olursa olsun beyan edilecektir. Dar mükellefiyete tabi olanların ise, eurobondlardan elde ettikleri gelirler için %0 oranında dahi olsa Türkiye’de tevkifata tabi tutulduğundan GVK 86/2 gereği yıllık veya münferit beyanname vermeleri söz konusu değildir.

18. Mevduat faizleri GVK Geçici 67. madde kapsamında tevkifata tabidir. İlgili Cumhurbaşkanlığı Kararı gereği, döviz tevdiat hesaplarına yürütülen faizler ile mevduat faizleri vadelere göre değişik oranlarda tevkifata tabi olup, bu gelirler için yıllık beyanname verilmeyecektir. Katılım bankalarınca döviz katılma hesaplarına ödenen kar payları ile katılma hesabı karşılığında ödenen kar payları ise yine vadelere göre değişik oranlarda tevkifata tabi olup, bu gelirler için de yıllık beyanname verilmeyecektir.

19. Repo işlemlerinden elde edilen gelirler de GVK Geçici 67. madde uyarınca tevkifat uygulaması kapsamındadır. 2021 yılında elde edilen repo gelirleri % 15 oranında tevkifata tabi olup, bu gelirler için yıllık beyanname verilmeyecektir.

20. Vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen gelirler GVK Geçici 67. madde kapsamında tevkifata tabidir. Bankalar veya aracı kurumlar, vadeli işlem veya opsiyon sözleşmesinin hükmünden yararlanıldığı anda, sözleşmeye baz alınan kıymetin piyasa fiyatına göre oluşan değeri ile işlem fiyatına göre oluşan değeri arasındaki fark üzerinden sözleşmenin sona erdiği tarih itibarıyla tevkifat yapacaklardır. Tevkifat oranı, Türkiye’de kurulu vadeli işlem ve opsiyon borsalarında hisse senedi veya hisse senedi endekslerine dayalı olarak yapılan vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri için %0, hisse senedi ve hisse senedi endekslerine dayalı olarak yapılanlar dışında kalan sözleşmelerden elde edilen gelirler üzerinden ise ilgili Bakanlar Kurulu Kararları gereğince %10 oranında uygulanmaktadır. Her iki durumda da bu gelirler için yıllık beyanname verilmeyecektir.

21. GVK Geçici 67. madde kapsamında tevkifata tabi tutulan gelirlerin ticari faaliyet kapsamında elde edilmesi halinde, bu gelirler ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilecek olup ticari kazançlarla ilgili olarak verilen beyannameye dahil edilecektir. Beyan edilen gelir üzerinden hesaplanan gelir vergisinden geçici 67. madde hükmü çerçevesinde tevkif edilen vergiler mahsup edilecektir.

22. GVK’nın Geçici 72. maddesi uyarınca, 31/12/2023 tarihine kadar sporculara yapılan ücret ve ücret sayılan ödemelerden maddede belirtilen oranlarda gelir vergisi tevkifatı yapılacak olup, bu ödemeler için GVK 94.madde kapsamında ayrıca tevkifat yapılmayacaktır. Bu gelirler için yıllık beyanname verilmeyecek ve diğer gelirler dolayısıyla beyanname verilmesi halinde de bu gelirler beyannameye dahil edilmeyecektir.

7194 Sayılı Kanun’la yapılan düzenleme ile;

» 01.01.2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, GVK’nın Geçici 72. maddesine göre en üst liglerdeki sporculara yapılan ücret ödemeleri için geçerli gelir vergisi tevkifat oranı %15’ten %20’ye çıkarılmıştır.

» Kanun maddesinin uygulama süresi 31/12/2023 tarihine kadar uzatılmıştır.

» Ayrıca, sporculara yapılan ödemelerin 103. maddede yazılı tarifenin 4. diliminde yer alan tutarı (2021 için 650.000-TL) aşması halinde bu gelirler için yıllık beyanname verme zorunluluğu getirilmiştir.

23. 23/02/2017 tarihinde kabul edilen 6824 Sayılı Kanunun 4. madde hükmü ile yeniden ihya edilen GVK’nın “Vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi” başlıklı Mükerrer 121. Maddesi ile; ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden maddede belirtilen şartları taşıyanların yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’inin, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirim imkanı getirilmiştir.

Düzenlemeye göre, indirim tutarı, her hâl ve takdirde 1.500.000- Türk lirasından fazla olamayacaktır. İndirilecek tutarın ödenmesi gereken vergiden fazla olması durumunda kalan tutar, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebilecek olup, bu süre içinde mahsup edilemeyen tutarlar red ve iade edilmeyecektir. Gelir vergisi mükelleflerinin yararlanacağı indirim tutarı, ticari, zirai veya mesleki faaliyet nedeniyle beyan edilen kazançların toplam gelir vergisi matrahı içerisindeki oranı dikkate alınmak suretiyle hesaplanan gelir vergisi esas alınarak tespit edilmektedir.

7194 Sayılı Kanunun 18. maddesi ile vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan %5’lik vergi indiriminde GVK Mükerrer Madde 121’de yer alan şartlar yumuşatılmış olup, maddenin yeni halinde indirim şartları şu şekilde yer almaktadır:

 İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) olması,

 (1) numaralı bentte belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması,

 İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla, (1) numaralı bent kapsamındaki vergi beyannameleri üzerine tahakkuk eden vergilerin ödenmiş, ayrıca, vergi aslı (vergi cezaları ile fer’i alacaklar dâhil) 1.000 Türk lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcunun bulunmaması şarttır.

» Eski düzenlemede yer alan “İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmiş olması şartı” yürürlükten kaldırılmıştır.

» Yeni düzenlemede, beyannamenin verildiği yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait beyannamelerin kanuni süresinde verilmiş olması bu koşul için yeterli sayılmıştır.

Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri 01/01/2018 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeden 2021 takvim yılı gelirleri için faydalanabileceklerdir.

Cihangir ÖZKÖK
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2022/03/11/2021-yili-gelirlerinin-toplanmasinda-dikkat-edilecek-hususlar/

GİB İstanbul VD Başkanlığı Özelgesi

Tarih : 07.06.2021

Sayı : 62030549-120[37-2019/272]-444493

GVK Md. 37, 40

KDVK Md. 1, 11

GOOGLE, YOUTUBE GİBİ WEB SİTELERİNE YÜKLENEN İÇERİKLERİN İZLENMESİ KARŞILIĞI ELDE EDİLEN GELİRLERİN VERGİLENDİRİLMESİ 

Google, Youtube gibi web siteleri üzerinden yayınlanan içeriklerin  izlenmesi, tıklanması veya paylaşılması karşılığında elde edilen gelirlerin ticari kazançlara ilişkin hükümlere göre vergiye tabi olduğu, varsa yurt dışında kesinti yoluyla ödenen verginin mahsup edilebileceği, yurt dışında izlenme karşılığında sunulan hizmetin diğer şartların da sağlanması koşuluyla hizmet ihracı kapsamında değerlendirileceği, yurtdışının yanı sıra yurtiçinde de izlenmesinin mümkün olması durumunda ise genel hükümlere göre KDV hesaplanması gerektiği hk.

Özelge talep formunuzun incelenmesinden; video ve benzeri içerikleri üreterek Google, Youtube gibi sitelere yüklediğiniz, yüklediğiniz bu videoların izlenmesi, tıklanması veya paylaşılması durumlarına göre düzenli olarak gelir elde ettiğiniz, bahse konu siteler tarafından adsense veya admob bedeli adı altında banka hesabınıza paralar yatırıldığı belirtilerek elde etmiş olduğunuz bu gelirlerin yurt içinde mi yurt dışında mı elde edilmiş sayılacağı, elde edilen bu gelirlerin ne şekilde vergilendirileceği, gelir vergisi yönünden istisna uygulamasına tabi olup olmayacağı, muhtasar beyanname verilip verilmeyeceği ve KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı hususlarında Başkanlığımızdan bilgi talebinde bulunduğunuz anlaşılmış olup, konu hakkında aşağıdaki açıklamaların yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

1- GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun;

“Ticari Kazancın Tarifi” başlıklı 37. maddesinde,

‘‘Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır.

...’’

hükümlerine yer verilmiştir.

Ticari faaliyet emek-sermaye organizasyonuna dayanmakta olup, kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması, böyle bir organizasyon tarafından icra edilen faaliyetin ticari faaliyet olma niteliğine etki etmemektedir. Ancak, bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için kazanç sağlama niyet ve kastı gerekmemekle birlikte, faaliyeti icra eden organizasyonun bütün unsurlarıyla birlikte değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip olması, şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşması gerekmektedir.

Bu itibarla, gelir elde edilen faaliyetin ticari bir organizasyon içinde yapılması ticari faaliyetin bir unsuru sayılması, ticari organizasyonun şekli ve maddi unsurları ile açıkça belli olmadığı hallerde ise faaliyetin devamlılık kasıt ve niyeti ile yapıldığını belirleyen objektif ölçü olarak, muamelede çokluk olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Muamelede çokluk, gelir elde edilen faaliyetin aynı takvim yılı içerisinde birden fazla defada veya takip eden birden fazla takvim yılında art arda gerçekleşmesidir.

Diğer taraftan, anılan Kanun’un 40. maddesinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılabileceği hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, anılan Kanun’un;

- “Vergi Tevkifatı” başlıklı 94. maddesinin birinci fıkrasında;

“Kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.

...”,

- “Yabancı Memleketlerde Ödenen Vergilerin Mahsubu” başlıklı 123. maddesinde ise;

Tam mükellefiyete tabi mükelleflerin yabancı memleketlerde elde ettikleri kazanç ve iratlardan mahallinde ödedikleri benzeri vergiler, Türkiye’de tarh edilen Gelir Vergisi’nin yabancı memleketlerde elde edilen kazanç ve iratlara isabet eden kısmından indirilir.

Birinci fıkra hükmünce indirilecek miktar Gelir Vergisi’nin yabancı memleketlerde elde edilen kazanç ve iratlara isabet eden kısmından fazla olduğu takdirde, aradaki fark nazara alınmaz.

Gelir Vergisi’nin yabancı memlekette elde edilen kazanç ve iratlara isabet eden kısmı, bunların gelire olan nispeti üzerinden hesaplanır.

Birinci fıkrada yazılı vergi indiriminin yapılması için:

  1. Yabancı memlekette ödenen vergilerin gelir üzerinden alınan şahsi bir vergi olması;
  2. Yabancı memlekette vergi ödendiğinin yetkili makamlardan alınan ve mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa orada Türk menfaatlerini koruyan memleketin aynı mahiyetteki temsilcileri tarafından tasdik olunan vesikalarla tevsik edilmesi; şarttır.

2 numarada yazılı vesikalar taksit zamanına kadar gelmemiş olursa, yabancı memlekette elde edilen kazanç ve iratlara isabet eden vergi kısmı bir yıl süre ile ertelenir.

Aranan vesikalar bu süre zarfında vergi dairesine ibraz edildiği takdirde vergi tenzil edilir; süre geçtikten sonra erteleme hükmü kalkar ve vesikalar ibraz edilse bile nazara alınmaz. Vergi Usul Kanunu’nda yazılı mücbir sebeplere ait hükümler mahfuzdur.

Yabancı memleketlerde ödenen vergilerin ilgili bulundukları kazanç ve iratlar mükellef tarafından hangi yılın gelirine ithal edilmişse, bu vergiler de o gelire ait vergiden indirilir.”

hükümlerine yer verilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde; Google, Youtube gibi web siteleri üzerinden yayınlamış olduğunuz video ve benzeri içeriklerin yurt içinde ya da yurt dışında izlenmesi, tıklanması veya paylaşılması neticesinde elde etmiş olduğunuz gelirinizin tamamının Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazançlara ilişkin hükümleri çerçevesinde vergiye tabi tutulması gerekmekte olup, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yaptığınız genel giderleri safi kazancınızın tespitinde indirim konusu yapmanız mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, Google, Youtube gibi web sitelerine yüklediğiniz video ve benzeri içeriklerin yurt dışında izlenmesi, tıklanması ve paylaşılması neticesinde yurt dışından elde edeceğiniz kazançlarınız üzerinden şahsınız adına vergi kesintisi yapılacak olması durumunda, yurt dışında kesinti yoluyla ödeyeceğiniz vergiyi, Türkiye’de adınıza tarh edilecek gelir vergisinin yurt dışından elde edeceğiniz kazanç ve iratlarınıza isabet eden kısmından maddede sayılan şartlar dahlinde mahsup etmeniz mümkün bulunmaktadır.

Ayrıca, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesinin birinci fıkrasında tevkifat yapmak zorunda olanlar arasında sayılmış olduğunuzdan, aynı maddede sayılan ödemeleri nakden veya hesaben yapmanız durumunda muhtasar beyanname vermeniz gerekmektedir.

2- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

3065 sayılı KDV Kanunu’nun;

1/1. maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

4/1. maddesinde, hizmetin, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu ve bu işlemlerin bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği,

6/b maddesinde, işlemlerin Türkiye’de yapılmasının, hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını ifade ettiği,

11/1-a maddesinde, yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetlerin KDV’den istisna olduğu,

12/2. maddesinde, bir hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için, hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurt dışında faydalanılması gerektiği,

hükme bağlanmıştır.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin, “II/A-2.1 İstisnanın Kapsamı” başlıklı bölümünde,

“3065 sayılı Kanun’un (11/1-a) maddesi kapsamında bir hizmetin KDV’den istisna olabilmesi için, aynı Kanun’un (12/2) maddesine göre;

- Hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılması,

- Hizmetten yurt dışında faydalanılması,

gerekir.

Hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapıldığı, yurt dışındaki müşteri adına düzenlenen fatura ve benzeri belge ile tevsik edilir.

Hizmetten yurt dışında faydalanılmasından kasıt, Türkiye’de yurt dışındaki müşteri için yapılan hizmetin, müşterinin yurt dışındaki iş, işlem ve faaliyetleri ile ilgili olması; Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgisi bulunmamasıdır.

...’’ açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre, Youtube’da yayımlanan video içeriklerinizin münhasıran yurt dışında izlenme karşılığında sunulan bir video gösterim hizmeti olması halinde, söz konusu hizmet KDV Kanunu’nun 11/1-a maddesine göre (hizmet ihracına ilişkin diğer şartların da sağlanması koşuluyla) hizmet ihracı kapsamında değerlendirilecek ve bu hizmet bedeli üzerinden KDV hesaplanmayacaktır.

Ancak, Youtube’da yayımlanan video içeriklerinizin yurt dışının yanı sıra yurt içinde de izlenmesinin mümkün olması durumunda, münhasıran yurt dışındaki müşteriler için yapılmayan söz konusu hizmete ilişkin elde ettiğiniz gelirlerin, hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamakta olup, bu hizmetler için genel hükümlere göre KDV hesaplanması gerekmektedir.

T.C. 

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Balıkesir Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü

Sayı

:

46480499-120[2020/1732]-55351

08.06.2021

Konu

:

Anlaşmalı boşanma kararı ile tarafına intikal eden gayrimenkulün satışında değer artışı kazancı hesaplanıp hesaplanmayacağı

İlgi

:

25/06/2020 tarihli ve 103540 gelen evrak sayılı özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, 2016 yılının Mayıs ayında banka kredisi kullanmak suretiyle eski eşiniz ile birlikte daire aldığınız, söz konusu dairenin tapuda eski eşiniz adına kayıtlı olduğu ancak eski eşinizin ev hanımı olması ve herhangi bir gelirinin bulunmaması nedeniyle kredi borcuna ait tüm ödemelerin tarafınızca yapıldığı, eşinizden ayrılmanız nedeniyle anlaşmalı boşanma protokolüne istinaden tapuda eski eşiniz adına tescilli olan dairenin 2019 yılının Aralık ayında adınıza sıfır bedelle tapu devrinin yapıldığı belirtilerek, bahse konu evin satılması durumunda değer artışı kazancı yönünden beyanname verilip verilmeyeceği ile beyanname verilmesi durumunda alış bedeli olarak hangi tutarın dikkate alınacağı hususlarında görüş talep edildiği anlaşılmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun "Değer Artışı Kazançları" başlıklı Mükerrer 80 inci maddesinde;

"Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.

6. İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkulleri tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.).

Bu maddede geçen "elden çıkarma" deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder." hükmüne yer verilmiştir.

Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlananlar hariç, (1.1.2019 tarihinden itibaren) 14.800 TL gelir vergisinden müstesna tutulmuştur.

Aynı Kanunun "Safi Değer Artışı" başlıklı Mükerrer 81 inci maddesinde; "Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hasılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.

Maliyet bedelinin mükelleflerce tespit edilememesi halinde maliyet bedeli yerine; Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir komisyonlarınca tespit edilecek bedel, kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.

Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak tespit edilir. Şu kadar ki, bu endekslemenin yapılabilmesi için artış oranının % 10 veya üzerinde olması şarttır."

hükümlerine yer verilmiştir.

 213 sayılı Vergi Usul Kanunun Mükerrer 298 inci maddesinin (C) bendinde ise; "Vergi Kanunlarında yer alan "toptan eşya fiyatları genel endeksi" ibaresi "üretici fiyatları genel endeksi" ve "TEFE" ibaresi "ÜFE" olarak uygulanır." hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan; 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanununun Mülga Geçici 8 inci maddesinde, "Diğer mevzuatta Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığına yapılmış olan atıflar, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığına, ... yapılmış sayılır." hükmü yer almıştır.

Ayrıca; Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) resmi internet sitesinde 27.01.2014 tarihinde yapılan "Üretici Fiyat Endeksi" ile ilgili Kamuoyu Duyurusunda; "Toptan Eşya Fiyat Endeksi" (TEFE) ve "Üretici Fiyat Endeksi" (ÜFE) olarak kullanılan endekslerin yerine "Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi"nin (Yİ-ÜFE) kullanılacağı belirtilmiş bulunmaktadır.

Vergi Usul Kanununun 262 nci maddesinde ise, "Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder." hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, Türk Medeni Kanununun 705 inci maddesinde,

"Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.

Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır." hükmü yer almaktadır.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre; söz konusu gayrimenkul, anlaşmalı boşanmanın gerçekleştiği Balıkesir 2. Aile Mahkemesinin Esas No: …,  Karar No: … sayılı kararına esas teşkil eden anlaşma protokolüne istinaden tarafınıza devredildiğinden, yapılan bu devir ivazlı intikal sayılmakta olup, gayrimenkulün 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendine istinaden anılan mahkeme kararı tarihinden itibaren beş yıllık süre içerisinde satılması halinde, satıştan elde edilecek kazancın ilgili yıl için belirlenen istisna tutarını aşan kısmı değer artışı kazancı olarak değerlendirilerek tarafınızca beyan edilecektir.

Öte yandan, her ne kadar devre konu gayrimenkulün tapuda sıfır bedelle tarafınıza satışının yapıldığı anlaşılsa da, söz konusu gayrimenkulün eşiniz adına kayıtlı olduğu dönemde bu gayrimenkule ait tüm kredi ödemelerinin tarafınızca yapıldığı belirtilmektedir. Bu bağlamda, tarafınıza devri yapılan söz konusu gayrimenkule ait devir tarihinden önce yapılan tüm ödemelerin (kredi ödemeleri dahil) tarafınızca yapıldığının tevsik edilmesi durumunda, yapılan bu ödemeler taşınmazın maliyetini oluşturacak olup, 2019 takvim yılının Aralık ayında tapuda devraldığınız gayrimenkulün iktisap bedeli, konutun elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Türkiye İstatistik Kurumunca belirlenen üretici fiyat endeksindeki artış oranının %10 veya üzerinde olması şartıyla endeksleme yapılmak suretiyle artırılarak tespit edilecektir.

Bununla birlikte, satışa konu olacak gayrimenkulün iktisabında kullanıldığının tevsiki şartıyla, kullanılan konut kredi faizlerine ilişkin ödemelerin, başkaca bir gelirinizden dolayı indirim konusu yapılmamış olması kaydıyla herhangi bir endeksleme yapılmaksızın konutun maliyet bedeline eklenebileceği tabiidir.

Ancak, devir tarihinden önceki ödemeler için tarafınızca tevsik edici belge ibraz edilememesi durumunda 193 sayılı Kanunun Mükerrer 81 inci maddesi hükmüne istinaden maliyet bedeli yerine, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir komisyonlarınca tespit edilecek bedel alış bedeli olarak dikkate alınacaktır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Teknokentlerde Faaliyette Bulunan Girişimcilere ve Ar-Ge/Tasarım Merkezi Sahibi Firmalara Sağlanan Sigorta Primi Desteğinde Hafta Tatiline İlişkin 45 Saat Çalışma Şartının Değerlendirilmesi

5746 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, Ar-Ge ve Tasarım Merkezlerinde yürütülen Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde çalışan Ar-Ge, tasarım ve destek personeli ile 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun geçici 2 nci maddesi uyarınca ücreti gelir vergisinden istisna olan personelin,  bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesinin yarısı, Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanacağı hüküm altına alınmıştır.

Diğer yandan, Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliğinin 11’inci maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre, kapsama giren personelin Ar-Ge, yenilik veya tasarım faaliyetleriyle ilgili çalışmalarının haftalık kırk beş saati doldurması hâlinde çalışılan haftaya ilişkin hafta tatili, sigorta primi işveren hissesi desteği uygulamasında dikkate alınabileceği ifade edilmiştir.

Ancak, 5746 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının lafzına bakıldığında hafta tatiline ilişkin haftalık kırk beş saati doldurma şartına ilişkin bir hüküm yer almamakta, bu şart Yönetmelik (düzenleyici işlem) ile getirilmiş bulunmaktadır.

Anayasa’nın “Yönetmelikler” başlıklı 124’üncü maddesinde; Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilecekleri ifade edilmiştir. Bu açıdan, 5746 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasını sağlamak üzere çıkarılan söz konusu Yönetmelikte yer alan haftalık kırk beş saati doldurma şartına ilişkin düzenlemenin (Kanunda olmayan bu şartın) Anayasa’nın 124’üncü maddesine aykırılık teşkil ettiği değerlendirilmektedir.

Ayrıca, 31/7/2008 tarihli ve 26953 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve daha sonra yürürlükten kaldırılan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliğinin 11’inci maddesindeki sigorta primi desteği uygulamasına ilişkin açıklamalarda kırk beş saatlik çalışma şartı konusunda bir sınırlama bulunmamaktaydı. Böylece, 5746 sayılı Kanun hükmünde herhangi bir değişiklik söz konusu değil iken, yürürlüğe giren yeni Yönetmelik ile haftalık kırk beş saat çalışma şartı getirilmiş bulunmaktadır (10.08.2016 tarihli ve 29797 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliğinin 38’inci maddesiyle 31.7.2008 tarihli ve 26953 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır).

Son olarak, 4857 sayılı İş Kanununun 63’üncü maddesinde genel bakımdan çalışma süresinin haftada en çok kırk beş saat olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm uyarınca taraflar arasında çalışma süresinin haftalık kırk beş saat altında belirlenebileceği hususu dikkate alındığında, Yönetmelik düzenlemesi ile getirilmiş söz konusu kırk beş saatlik çalışma şartının 4857 sayılı İş Kanununa da uygun düşmediği değerlendirilmektedir. Abdullah Bayrak YMM

https://www.linkedin.com/pulse/4691-ve-5746-say%C4%B1l%C4%B1-kanun-uygulay%C4%B1c%C4%B1lar%C4%B1na-sa%C4%9Flanan-sigorta-bayrak/

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Enflasyon Düzeltmesi Hakkında Yardımcı Bilgiler 7440 sayılı Kanunun 6/1 maddesi kapsamında mükellefler stoklarında bulunan ancak kayıtlarında…
  • Emeklilik Başvurusu Ve Bayram İkramiyesi Ramazan’da 3.000 TL olarak ödenen emeklilere bayram ikramiyesi, bir değişiklik…
  • 296 GEÇİCİ HESAP VE ENFLASYON DÜZELTMESİ 7440 Sayılı Kanunun 6/3. Fıkrasına Göre Mükelleflerin Bilançolarında Görülmekle Birlikte…
Top