Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Rahmetli Hocam Prof. Dr. Şükrü KIZILOT’a “hocam bazı konuları sık sık yazıyor, devamlı uyarıda bulunuyorsunuz, neden bunu yapıyorsunuz?” diye sorduğumda, “sık sık hatırlatalım ki, insanlar haklarını bilsin, fazla ödeme yapmasınlar.” derdi.

rçekten de doğru, öyle konular var ki, bunları belli dönemler itibariyle kamuoyunun bilgisine sunmak, hatırlatmak gerekiyor. Bunlar hatırlatılmadığı takdirde, yanlış uygulama ve hesaplamalar yapılmaya devam ediyor, insanlarımız fazla ödeme yapmak zorunda kalıyorlar. İnanır mısınız, bu işlemleri yapan kamu idareleri bile insanlarımızı uyarmıyorlar. İnsanlarımızı uyarmak, yanlış beyanda bulunmalarını önlemek bu kadar zor mu? Anlaşılır gibi değil!

Bu konulardan birisi de, ev, arsa, ofis, ve iş yeri satın alanların ödedikleri tapu harçlarıyla ilgili.

Konu tam olarak ne ile ilgili?

Evet, konu, KDV ödeyerek konut, arsa, ofis ve işyeri alanların ödeyecekleri tapu harcının hesabı ile ilgili. KDV ödenmeden satın alınanlar da pek bir sorun bulunmuyor. Ancak, KDV ödenerek satın alınan konut, arsa, ofis ve işyerlerinde tapu harcının KDV'li bedel üzerinden mi yoksa KDV'siz bedel üzerinden mi ödeneceği hususunda tereddüt ediliyor ve genellikle de yanlış yapılıyor.

Vatandaşlar tapu harcını hangi bedel üzerinden ödüyor?

Gelen sorular ve uygulamada karşılaştığım çok sayıda olay, insanların tapu harçlarını adlarına düzenlenen faturadaki KDV dahil bedel üzerinden ödediklerini gösteriyor. Gerçekten de, insanlarımız tapu harçlarını KDV’li bedel üzerinden ödüyorlar. İşin ilginç yanı, çok sayıda inşaat şirketi de kendi tapu harcını KDV dahil bedel üzerinden ödüyor ve bu uygulamanın doğru olduğunu sanıyor.

Tapu harcı KDV’li mi yoksa KDV’siz bedel üzerinden mi ödenmeli?

Konut, arsa, ofis ve işyeri alımlarında anların tapu harcının, KDV’siz bedel üzerinden hesaplanması ve ödenmesi gerekiyor.

Bunu sadece biz değil, Harçlar Kanunu ve Maliye de diyor!

Yani, konut, arsa, ofis ve işyeri alım-satımlarında KDV’nin tapu harcı matrahına dahil edilmesi nedeniyle hem alıcı hem de satıcı fazladan tapu harcı ödüyorlar.

Bu konuda Harçlar Kanunundaki düzenleme nasıl?

Tapu harcının gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az olmamak üzere beyan edilen devir ve iktisap bedeli üzerinden hesaplanması gerekiyor (Harçlar Kanunu, Mad.63). Taşınmaz devir ve iktisaplarında harcın matrahı olarak sayılan söz konusu tutarlar (devir ve iktisap bedeli, emlak vergisine esas değer, takdir edilen istimlak bedeli vb.) KDV’yi içermediğinden, tapu harcı matrahına KDV’nin dahil edilmemesi, harcın KDV hariç devir ve iktisap bedeli üzerinden hesaplanması ve ödenmesi gerekiyor.

Maliye bu konuda ne diyor?

Maliye’nin bu konudaki görüşü de bizimle aynı, tapu harcının KDV’siz bedel üzerinden hesaplanması gerekiyor.

Maliye, 07.10.1997 tarih ve 1997/5 Sıra No.lu Harçlar Kanunu İç Genelgesi’nde, tapu harcı matrahının tespitinde KDV’nin dikkate alınmaması gerektiğini açıklamış bulunuyor. Söz konusu İç Genelge'nin önemli kısımları aşağıda yer alıyor:

"Bakanlığımıza çeşitli kamu kuruluşlarından intikal eden yazılarda, ihale yolu ile satılan gayrimenkullerin tapu harcı matrahının tespitinde satış bedeline KDV’nin ilave edilip edilmeyeceği sorulmaktadır. Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin 20/a maddesinde, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şüyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı binde 48 oranında tapu harcı aranılacağı hükme bağlanmıştır. (…) 

Ancak, Harçlar Kanunu'nun yukarıda zikredilen maddesinde harcın gayrimenkulün devir ve iktisap bedeli, emlak vergi değeri, cebri icra halinde satış bedeli ve takdir edilen istimlak bedeli üzerinden hesaplanması öngörülmektedir. Harcın matrahı olarak sayılan söz konusu tutarlar katma değer vergisini içermemektedir. Ayrıca, ihale kararları ile ilgili damga vergisi ve noter harçları için Bakanlığımızca sürdürülen benzeri uygulama ihtilaf konusu yapılmış ve söz konusu ihtilaflar yargı organlarınca KDV'nin üstlenilen işin yada verilen hizmetin bir bedeli olmadığı gerekçesiyle sürekli hale gelen kararları karşısında, 30 Seri No'lu Damga Vergisi Genel Tebliği ile ihale kararları ile ilgili damga vergisinin ve noter harçlarının matrahına KDV'nin dahil edilmemesi benimsenmiştir. Bu durumda, ihale makamının aldığı ihale kararının damga vergisi katma değer vergisiz matrah üzerinden, tapu harcı ise katma değer vergili matrah üzerinden hesaplanmak durumunda kalınmaktadır.

Bu nedenle, tapu harcı matrahının tespitinde katma değer vergisinin dikkate alınmaması yönünde uygulamaya yön verilmesi uygun görülmüştür."

Maliye sadece yayınladığı bu iç genelgede değil de, verdiği özelgelerde de aynı doğrultuda açıklamalarda bulunuyor. Bu özelgelerin bazılarının özetleri aşağıda yer alıyor.

“07.10.1997 tarih ve 1997/5 sayılı Harçlar Kanunu İç Genelgesi’nde; tapu harcı matrahının tespitinde katma değer vergisinin dikkate alınmaması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, katma değer vergisine tabi gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu harcı matrahına katma değer vergisi dahil edilmemesi gerekmektedir.” (MB. GİB İstanbul VDB’nin, 21.12.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.18.01-003.01-2263 sayılı Özelgesi)

“İlgide kayıtlı dilekçenizin incelenmesinden, katma değer vergisine tabi gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu harcı matrahına KDV’nin dahil olup olmadığı hususunda tereddüde düşüldüğü anlaşılmıştır. 07.10.1997 tarih ve 1997/5 sayılı Harçlar Kanunu İç Genelgesi’nde tapu harcı matrahının tespitinde KDV’nin dikkate alınmaması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, KDV’ye tabi gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu harcı matrahına katma değer vergisi dahil edilmeyecektir.” (MB. GİB, 10.07.2008 tarih ve B.07.1.GİB.0.02.63/6369-1123/69618 sayılı Özelgesi)

Tapu idaresi neden uyarıda bulunmuyor?

Çok ilginç, Tapu İdaresi bu konuda alıcı ve satıcıları uyarmıyor.

Halbuki, internet sitesine veya tapu dairelerinde görünüyor bir yere bu konuda uyarıcı bir yazı asılıp alıcı ve satıcılar bilgilendirilip uyarılsalar, vatandaşlar fazla tapu harcı ödeme durumu ile karşı karşıya kalmazlar.

Emlakçılar ve emlak müşavirlerine de çok iş düşüyor

KDV’li konut, arsa, ofis ve iş yeri alım satımlarında alıcı ve satıcıların fazla tapu harcı ödemeleri için emlakçılara ve emlak müşavirlerine de çok fazla iş düşüyor. Emlakçılar ve emlak müşavirlerinin müşterilerini KDV’yi tapu harcı matrahına dahil etmemeleri konusunda uyarmaları ve KDV’siz bedel üzerinden tapu işlemlerini gerçekleştirmeleri gerekiyor.

Tapu harcının fazla hesaplanması ve ödenmesi vergi hatası

KDV'li bedel üzerinden harç ödenmesi, Vergi Usul Kanununun 117/1. maddesi kapsamında vergi hatası (hesap hatası) olup, bu hatanın 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman düzeltilmesi mümkün bulunuyor.

Peki, şimdi ne yapılmalı?

Şimdi ne mi yapılmalı?

Hemen tapu harcını KDV’li bedel üzerinden ödeyip ödemediğinizi kontrol edin. Fazla ödemişseniz, alış faturası ve ödeme makbuzları ile birlikte, yazımızda yer alan gerekçeleri göstererek, harçlar vergi dairesine tapu harcının iadesi talebinde bulunun.

Bu işlemde 5 yıllık düzeltme zamanaşımı süresi var. Henüz 5 yıllık düzeltme süresi geçmemiş ise, gerekli düzeltme işleminin yapılıp, fazla ödenen tapu harcı tutarının iade edilmesi gerekiyor. 5 yıl geçmişse, yapacak bir şey yok, düzeltme ve iade yapılamıyor.

Sonuç olarak;

KDV'ye tabi gayrimenkul alım satımlarında tapu harcının, KDV'siz bedel üzerinden hesaplanarak ödenmesi gerekiyor. Alıcı ve satıcıların alım satım işlerinde KDV’den kaynaklı bu özellikli hususa dikkate etmelerinde yarar var. ABDULLAH TOLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/tapu-harcini-fazla-odemis-olabilir-misiniz/652505

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, işverene 6 puanlık prim desteğinin uzatılmayacağını, Üretim Sürecine Katılım adı verilen yeni bir destek programını devreye alacaklarını açıkladı. Yeni destek programında hem eleman temin edilecek, hem de işçinin 3 ay ücret ve primlerini, sigortasını devlet karşılayacak. Zorunlu istihdam süresi ise 1 yıl olacak.

Sanayicinin nitelikli eleman sorununun çözümü amacıyla, talebe göre elemanı da, maaşını da devletin sağlayacağı yeni bir destek mekanizması yürürlüğe giriyor. İŞKUR’un önereceği elemanı istihdam eden sanayiciye, 1 yıl istihdam şartıyla 3 ay boyunca primler dahil ücret desteği verilecek. Gaziantep’te pilot olarak başlatılacak uygulama, istihdama olumlu katkı sağlanırsa ülke geneline yayılacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, pandemi, enerji maliyetlerindeki artış ve kurlarda yaşanan hareketliliğin istihdam piyasasına olumsuz etkisini azaltmak amacıyla, yeni önlemeleri yürürlüğe sokmaya hazırlanıyor. 51 ilde istihdama yönelik 6 puanlık prim desteğinde süre uzatımına gitmeyecek olan Bakanlık, bunun yerine yeni bir destek getirecek. İşbaşı Eğitim Programı desteğinde ise 3 ay olan istihdam şartı, 3 aylık destek dönemi dahil 1 yıla çıkarıldı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Bilgin, kamuoyunun merak ettiği 3600 desteği, 6 puanlık ilave prim desteğinin akıbeti ve istihdama yönelik ilk defa uygulamaya konulacak destekleri DÜNYA’ya açıkladı.

Ankara Sohbetlerine konuk olan Bakan Bilgin, DÜNYA Üst Yöneticisi Hakan Güldağ, Ankara Temsilcisi Maruf Buzcugil ve Ankara Haber Müdürü Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı.

■ 3600 ek gösterge ile ilgili hangi aşamadayız? Seçim mi beklenecek?

Seçim beklenmeyecek, Sayın Cumhurbaşkanımız bu sene içinde çıkacağız diye açıkladı. Çalışmalarımızı ona göre yürüttük, Mayıs’ta 3600 ile ilgili teknik çalışmaları bitirmiş olacağız. Kamuoyuna takdim edeceğiz. Kanun değişikliği gerekiyor, Mayıs’ta bütün çalışmamızı bitiririz, Meclis’e sunulacak hale getiririz, Meclis nasıl uygun görürse gerekli kararlar verilir.

■ Kapsam ile ilgili bir değişiklik olacak mı?

Sayın Cumhurbaşkanımız belli gruplar açıklamıştı. Ancak bazı özellikler ve statüler de var. Örneğin, polisler var içinde ama il emniyet müdürü ile aynı gösterge olmuyor. Hemşire ile il sağlık müdürü aynı olmaz. Bunların hepsini ele alıyoruz. Kamudaki bürokratik hiyerarşiyi tahrip etmeyen bir 3600 düzenlemesi yapacağız, ikincisi maliyet. Bu düzenleme, kamuya ilave bir yük getirecek ama bunun Türkiye’nin bütçe dengelerini, ekonomik sorunlarını ağırlaştığı dönemde getireceği yükü dikkate alacağız. Önümüzde 3 farklı senaryo var kapsam ve maliyete göre. Bütün kamu personelini, statüleri elimizde, aldıkları ücret, emekli ikramiyelerini bildiğimiz tablomuz var. Bunları Sayın Cumhurbaşkanına sunacağız, Mayıs ayında biter yani iş.

■ İlave 6 puanlık destek devam edecek mi?

Bu uygulamayı devam ettirmeyeceğiz. Bu primlerin her birisinin aslında, etki analizini yapıp değerlendirmek gerekiyor. Sürekli uzatılarak geldi, ben uzatmaların belli bir süre içinde faydalı olduğunu düşünüyorum. Ancak uzatmak, bir şeyi ölçmek için düzenleme yapmak üzere kullanılan mekanizma, sürekli hale getirmemek diye düşünüyorum.

“İSTİSMAR YOLUNU KAPATTIK, YENİ YOL BULURLARSA ONU DA KAPATIRIZ”

Bunun yerine alternatifimiz olacak. Bizim İŞKUR üzerinden yürütülen çeşitli programlar var. İşbaşı eğitim bunlardan birisi, çok yaygın kullanılmış. Bu sistemde bazı sorunlar var. Bazı işletmeler işbaşı eğitim desteğini alıyorlar, istismar edenler vardı. Bunun yolunu kapattık. Belki yine yeni yollar bulurlar ama onu da kapatacağız.

Oradan geçiş yok, çünkü o para İşsizlik Sigortası Fonu’ndandır. Bu fon, yeraltındaki maden işçisinin emeğinden kesilen paradan, direğin tepesindeki işçinin maaşından kesiliyor, yani bu ülkenin emekçilerinin ücretlerinden kesilen para. İşverenin de payı var, işveren yatırımda kullanacağı parayı buraya ayırıyor. Bunu azami ölçüde dikkatle kullanmamız lazım. Burada istismara, en küçük bir fırsat vermememiz lazım. 3 ay destek, 3 ay da kendisi çalıştırıyor, 6 ay sonra çıkarıyordu. Başka bir ifade ile asgari ücrete eleman çalıştırmış oluyor. 6 ay sonra bir daha alıyor. Bunlar artık olmayacak. Bu uygulama yeni istihdam yaratmıyordu.

“İŞBAŞI EĞİTİMDE İSTİHDAM ŞARTI 1 YILA ÇIKIYOR”

Bunu değiştirdik, işbaşı eğitiminde 3 ay için insan alan işletmeler, 3x3, yani 9 ay kendileri çalıştıracaklar. 9 ay primine bakacağız. Böylece toplam 1 yıl olacak, bütün hakedişlerini alacak. 1 yıl sonra da işletme bu bir emek türüdür zaten eğitim maksatlı yapılan bir şeydir. O zaman işletmeye de üretime de katkı yapan bir nitelik hale geliyor. Yani nitelikli emek ihtiyacını da karşılamış oluyoruz.

"Desteklerin istihdama etkisini ölçeceğiz, ülkenin kaynakları verimli kullanılmalı"

■ Yeni istihdamla finansmanı özdeşleştiren destekler çok başarılı olamadı…

Bütün istihdam teşviklerinin, ilave istihdam teşviklerinin mutlaka bir etki analizinin yapılması lazım. İş Sürecine Katılım sayesinde, bunu ölçeceğiz, bir yıl, iki yıl ölçeceğiz, bizden sonra gelenler de ölçmek zorunda kalacaklar. Çünkü bu ülkenin kaynakları, daha verimli şekilde kullanılması lazım. Yani verdiğimiz kredi, yaptığımız indirim, vergi iadesi veya ilave 6 puanlık destek, ne yaratıyor? İstihdamda değişim yaratıyor mu? İstihdam teşvikleriyle ilgili bir çalışma başlattık. Büyümenin yarattığı istihdam var, ancak teşviklerin etkisini ölçmek lazım.

“Elemanı da maaşını da biz vereceğiz”

Gaziantep’te pilot uygulamasını başlatacağımız çok önemli bir destek mekanizması daha yürürlüğe giriyor. Doğrudan İstihdam projesi başlayacak, işletmede eğitim filan değil, doğrudan istihdam olacak. Bugüne kadar bir çok sanayici gelip, “Şu nitelikte adam bulamıyoruz, CNC tezgahının başında usta bulamıyoruz, mühendis bulamıyoruz” diyor. Yani eğitim yerine doğrudan eleman vereceğiz. 3 ay ücret primlerini, bütün sigortasını filan biz ödeyeceğiz. Sonra 9 ay istihdam yükümlülüğü ile süreç devam edecek.

■ Gaziantep’i seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Türkiye’nin Güneydoğu’sunda ve hızlı sanayileşen bir bölge olması dolayısıyla Gaziantep’i seçtik. Bir de Gaziantep ziyaretimde sanayicilerin bu şikayetleri gelmişti. Buradan çıkacak sonuca göre projeyi tüm Türkiye’ye yayacağız. Ne kadar istihdam yaratacağını göreceğimiz projeye başlayacağız. Bu tür projeler çok yapılıyor, İŞKUR bünyesindeki mesleki kurslarımız var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve çeşitli kurumların programları var. Bunların somut istihdama ne kadar dönüştüğünü bilmiyoruz. Doğrudan istihdam, hemen şimdi, yani çok uzun vadede değil, etkisini ölçüyoruz, ne kadar kalıcı, verimli oluyor ona bakacağız.

■ Parasını devlet vereceğine göre nasıl bir ücret politikası olacak?

İlkokul mezunu çalışmak isteyenler, meslek okulu veya lise mezunu olanlar, yüksekokul veya mühendislik eğitimi almış olanlara üç kademeli bir kategorizasyon için yeni bir istihdam modeli olacak. Programın adı ‘Üretim Sürecine Katılım’ olacak. İşin özelliğine göre 6 ana sektör seçiyoruz. 3 aylık destekte, 9 ay istihdam yükümlülüğü ile devam edecek bir program. İlk kademeye asgari ücretten başlayan farklılaşmış 3 tür ücret kademesi olacak. Sonrakini işveren nasıl belirler onu biz bilemeyiz. Projenin Türk sanayisine soluk aldıracağını, taleplerin karşılanacağını düşünüyorum.

“Neoliberalizm her şeyi tahrip etti”

■ Eğreti istihdam kavramı çıktı? Sosyal devlet yeniden gündeme geldi.

Sosyal devlet kavramının ve sosyal devlet fonksiyonlarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Pandemi sürecinde, dünya bunu yeniden hissetti, zaten Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan beri sosyal devlet niteliğine sahiptir. Fert başına düşen gelirin 60 dolar olduğu yoksulluk günlerinde bile çalışanlarını koruyan bir devlettir, maden işçilerini koruyan düzenlemeler yapan bir devlettir. Cumhuriyetin felsefesi sosyal devlet anayasaya geç girmiştir ama Anayasa maddesi olmadan da devletin tabiri caizse genetiğinde olan bir şeydir. Bizdeki sosyal devlet Cumhuriyetin öncesine de uzanır. Çünkü neoliberalizm her şeyi tahrip etti, her şeyi metalaştırdı. “Kutsal meta”, insan yok. Neoliberal ekonomi insanı kaybetti, sosyal devlet bunu ancak terbiye eder, yaralarını kapatır, sarar, bunu Türkiye en uygun şartlarda uyguluyor. Mesela sağlık sistemi olağanüstü düzenli bir şekilde çalışıyor. Pandemide Avrupa’daki manzaraları gördünüz. Hastalığın dorukta olduğu dönemde bile başarılı olduk. Bizim sağlık politikamız herkesi kapsıyor. Bu fevkalade bir şey.

Sosyal yardım, çalışanları koruma açısından da öyle. Asgari ücretin 4 binin üzerinde olacağını söylediğimde, bunun altından kalkamayız diyenler oldu. Ancak sosyal devlet, kendi vergisinden vaz geçerek tüm kesimlere destek sağladı. Sadece Kısa Çalışma Ödeneği, Nakdi Ücret Desteği, İşsizlik Sigortası ile yaklaşık 70 milyar lira katkı yaptık. Milli gelire göre sosyal harcamalarımızın oranı çok yüksek. Sosyal devletin batıda da yeniden önemseneceğini ve tartışılacağını düşünüyorum. Her şeyi sosyal kurumları tahrip edelim, sosyal devlet uygulaması verimli değildir, sağlık sistemini özelleştirelim….Bunların yanlış olduğu ortaya çıktı. Ancak kamu sağlık sisteminde kaliteli sağlık veriyorsa, özel sektör daha iyi imkan sunabilecek şekilde devreye girerse faydalı olur.

■ Yabancı işçi istihdamında konusunda herhangi bir çalışmanız var mı?

Bana göre bazı sorunları yerelde çözmek lazım. Gaziantep’ten de böyle talepler geliyordu. Çalışma izinleri, evrakların azaltılması, sürecin kısalması açısından işi yerele bırakmak lazım. Gelir gelmez o uygulamayı başlattık. Suriyelilerle ilgili çok dosya vardı yerinde çözüldü.

“Asgari ücret, olağanüstü şartlar olursa değerlendirilir”

■ Asgari ücret tekrar gözden geçirilecek mi?

Asgari ücret konusunda öncelikle şunu söylemeliyiz: Bu sene yaptığımız asgari ücret artışı yüzde 50’nin üzerindedir ve asgari ücretin vergi dışı bırakılması çok önemli bir şeydir. Bütün gelirlerde asgari ücretin vergi dışı bırakılması önemli. Sabit ücretle çalışanlar, AGİ kaldırıldı, ücreti düşüreceğim diyen işletmeler yanlış yaptı. İş kanunu anlaşılan ücretten geriye gidilmesini açıkça yasaklıyor. Asgari ücrete şartlar içerisinde bakmak lazım. Asgari ücretin eğer Meclis gündeme getirip değiştirmezse, Aralık’ta belirlenir, tabii olağanüstü şartlar olursa bu şartlara bakarak değerlendirilir. Ancak yasal durum Aralık ayını gösteriyor. Yeni asgari ücretin yasal belirlenme tarihi Aralık’tır.

“Asgari ücret işsizliğe yol açar tezi yanlışlandı”

■ Asgari ücret görüşmelerinde, işverenler kitlesel işten çıkarma uyarısında bulunmuştu? Şubat ayında da işsizlik sigortasına başvurularda artış var…

Bizim iktisat metodolojisinde üzerinde durduğumuz bir şey vardır. Aynı anda iki olay olduğunda, bunlar arasındaki ilişkin nedensel, tesadüfi, konjonktürel ilişki olabilir. İşsizlik maaşına başvurulardaki artış şu andaki konjonktür kaynaklı olabilir. Yani asgari ücretin artışıyla ilgisi yok. Her asgari ücret döneminde işsizlik bir süre artıyor, sonra tekrar istihdam aynı seviyeye geliyor. Asgari ücret artışı işsizliğe yol açar tezi de Nobel Ekonomi Ödülünü alan David Cardin’in tezi ile yanlışlandı. İstihdamı olumsuz etkileyen faktörler farklı konjonktürel faktörler, dünya ekonomisindeki, teknolojideki değişim filan etki ediyor.

Mevcut durumda, hem yasal hem içinde bulunduğumuz iktisadi süreç içerisinde yapılan reel olarak asgari ücretteki artış önemli bir orandır. Bunu kısa sürede şu ayda veya bu ayda değişmesini öngörmüyoruz.

“Beyaz Bayrak alan işverene prim indirimi sağlayacağız”

■ Çalışma hayatı ve çalışma koşullarının düzeltilmesine yönelik çalışmalarınız var mı?

Önümüzdeki günlerde, Beyaz Bayrak uygulamasına geçiyoruz. Bu bayrak, "Burada sendika var, toplu sözleşme var, prim borcu yok, burada iş düzgün yürüyor" anlamına gelecek. Bu işletmelere projelerde öncelik verip, bazı primlerde indirim sağlayacağız.

https://www.dunya.com/ekonomi/sanayiciye-elemani-da-maasi-da-devletin-verecegi-destek-geliyor-haberi-652486

Pazartesi, 21 Mart 2022 07:38

İşyeri Devri Ve İşçilik Hakları

İşyerinin devredilmesi sebebiyle işçilerin hakları ve devralan işverenlerin yükümlülüklerinin ne olacak konusu merak uyandırmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 6. maddesi, iş yerinin tamamının veya bir bölümünün hukuki bir işleme dayalı olarak bir başkasına devri halinde, mevcut iş sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerin devranına geçeceği düzenlenmiştir. İşyeri, işveren tarafından mal ve hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birim olarak tanımlanmıştır. Faaliyetin sürdürüldüğü işyerinin kısmen veya tamamen devredilmesi durumunda, işyeri devrinden bahsetmek mümkündür. İşyeri devrinin hukuki temeli, herhangi bir işleme dayalı olabilir. Örneğin satış sözleşmesi, kira sözleşmesi, tüzel kişilik kurularak şirketleşmeye gidilmesi gibi.                

Devir işlemi için işçinin rıza ya da kabulüne veya işlemin taraflarının ayrıca bir karar almalarına gerek bulunmamaktadır. İşyeri devri ile birlikte, devir tarihi itibariyle devreden işveren ile işçiler arasında var olan iş sözleşmelerinden doğan yükümlülük devralan kişiye geçecektir. Yargıtay uygulamasında devreden işveren ile devralan işverenin, devirden önceki borçlardan dolayı sorumlu tutulamayacağını ilişkin olarak kendi aralarında yapılacak bir sözleşmenin geçersiz olduğu kabul edilmiştir. İşyerini devralan işveren daha önceki işveren tarafından işçiye taahhüt edilen tüm yükümlülükleri yerine getirme borcu altındadır. Örneğin ücret artışı yapma ve prim veya ikramiye ödeme yükümlülüğü getiren bir anlaşma yapılmış olması durumunda, devralan işveren bu ödeme ve artışları kararlaştırılan oranlarda yapmalıdır. Peki işyerini devralan işveren, devirden önceki işçilere karşı bir yükümlülük altına girmek istemiyorsa ne yapmalıdır? Bu durumda devir öncesinde çalışma ilişkisinin sonlandırılması uygun olacaktır.             

İşletmeyi yeni devralan işveren devirden önceki doğmuş ve devir tarihi itibariyle ödenmesi gereken borçlarından sorumludur. Devreden ise, sadece devir tarihinden önce doğan borçlar bakımından devir tarihinden itibaren iki yıl süre ile devralanla birlikte müteselsilen sorumludur. Kıdem tazminatı yönünden devreden işverenin sorumluluğunun iki yıl süre ile sınırlı olup olmadığı, kıdem tazminatı hesabının nasıl olması gerektiği, uygulamada sorun olarak karşımıza çıkmıştır.           

Yargıtay emsal kararında, devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihindeki ücret tutarı, bu tutar kıdem tazminatı tavanını aşıyorsa, devir tarihindeki kıdem tazminatı tavanı ve çalıştırdığı süre ile sınırlı olması gerektiği kabul edilmiştir. İşletmeyi devralan işverenin, tüm çalışma dönemini kapsayacak şekilde kıdem tazminatı ödemek durumunda kalması halinde, önceki işverene rücu ederek, ödediği fazla tutarı iade alma imkanı bulunmaktadır. Av. Arb. Özden YAĞMUROĞLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/isyeri-devri-ve-iscilik-haklari/652477

Anayasa Mahkemesi (AYM), 9 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2019/4 E. 2021/78 K. sayılı önemli tespitler yapan bir karara imza atmıştır. Zengin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla donatılmış, vergi ceza hukukunun temel ilkeleri açısından ders niteliğinde, içerdiği güzel karşı oy gerekçesiyle de arşivlik bir karar...

Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) vergi ceza hukukuna ilişkin 340, 359 ve 367. maddelerindeki bazı düzenlemelerin iptali istemiyle açılan davada, AYM sadece 367. maddenin son fıkrasında yer alan “Ceza mahkemesi kararları, bu kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmında yazılı vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin işlem ve kararlarına etkili olmadığı gibi, bu makam ve mercilerce verilecek kararlar da ceza hâkimini bağlamaz.” düzenlemesini Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle iptal etmiştir.

Kararın içeriğine geçmeden önce bir açıklamada bulunmakta fayda görüyorum. Vergi kanunlarını ihlal eden fiiller ikiye ayrılır. İdari para cezasını (vergi ziyaı, usulsüzlük, özel usulsüzlük) gerektiren fiiller vergi kabahati, hürriyeti bağlayıcı cezayı (hapis cezasını) gerektiren fiiller ise vergi suçu olarak tanımlanmaktadır. Hapis cezasını gerektiren vergi suçları VUK’un 359. maddesinde düzenlenmiştir. Bu suçun en yaygın görünüm şekli naylon fatura olarak bilinen sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme/kullanmadır. Vergi suçu işlenmesi halinde vergi müfettişleri tarafından hazırlanan rapora istinaden hem bir ceza yargılaması süreci başlamakta, hem de duruma göre ağırlaştırılmış idari para cezası (üç kat vergi ziyaı cezası) kesilmektedir. Bu cezaya karşı dava açanlar açısından bir yanda vergi mahkemesi, diğer tarafta ceza mahkemesinde iki farklı yargılama süreci işlemektedir. Aynı fiil nedeniyle süren paralel yargılamalar sonucunda birbiriyle çelişen sonuçlar da çıkabilmektedir. Bir mahkemede aklanan bir kişi, diğer mahkemede suçlu çıkabilmektedir. Bu sonucun çıkmasının en büyük nedeni, vergi ve ceza yargılamasında devam eden süreçlerin birbirinden bağımsız ve kopuk ilerlemesidir.

AYM, ilgili düzenlemeyi iptal gerekçesine geçmeden önce, “ne bis in idem” ilkesi konusunda uzun açıklamalarda bulunmuştur. “Mükerrer yargılama/cezalandırma yasağı” olarak da bilinen bu ilke kararda şöyle tarif edilmiştir: “Hiç kimse, ceza yargılamasında kesin/kesinleşmiş bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir fiilden dolayı ceza yargılaması kapsamında yeniden yargılanamaz veya cezalandırılamaz.”

Bu noktada bir parantez açıp söz konusu ilke konusunda çekilmiş olan bir filmden bahsedeyim. Orjinal adı “Double Jeoapardy” (Ülkemizde Çifte Tehlike ismiyle vizyona girmiştir) olan filmde, kocasını öldürme suçundan hapse atılan bir kadın hapisteyken bu ilke ile tanışır. Kadın aslında kocasını öldürmemiştir, bir komploya kurban gitmiştir; hatta kocası aslında ölmemiştir, komployu kuran da kocasıdır. Cinayetten aldığı cezayı tamamlayan kadın, hapisten çıkınca kocasını bulup gerçekten öldürür ve bu cinayet için hapse atılmaz. Çünkü kadın kocasını öldürdüğü gerekçesiyle önceden zaten cezasını çekmiştir. Hiç kimse aynı fiilden dolayı ikinci kez cezalandırılmayacağından kadın serbest kalır, kocası da kurduğu tuzağın cezasını bulmuş olur. İlahi adalet, hiçbir kötülük cezasız kalmaz...

AYM, kararında ne bis in idem ilkesine aykırılık sonucuna varılabilmesi için şu koşulların gerçekleşmesi gerektiğine işaret etmiştir.

  1. “Ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin olması.
  2. Bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkumiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması.
  3. Tekrar (yeniden) “ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi.
  4. Farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması.
  5. İlkenin istisnalarından birinin olmaması.

İlk koşulda belirtilen cezanın kapsamına, ceza hukuku anlamında cezalar girdiği gibi idari para (vergi) cezaları da girmektedir. Üçüncü koşuldaki tekrar (yeniden) yargılama süreci işletilmesi iki kere cezalandırma anlamında değildir. İlke, bir kişiye aynı fiilden dolayı iki kere ceza verilmemesini değil, kişinin aynı fiilden dolayı tekrar (yeniden) yargılanamamasını ve bu yargılamaya bağlı olarak cezalandırılmamasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, kaçakçılık suçuna hem vergi ziyaı cezası kesilmesi hem de hapis cezası öngörülmesi başlı başına bu ilkenin ihlali sonucunu doğurmamaktadır. Bu nedenle, iki farklı yargı organında aynı fiile ilişkin olarak paralel yargılama süreçleri işleyebilir. AYM’nin geçmişteki içtihatları da bu yöndedir.

İlk dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ilkeye aykırılık oluşur. Bununla birlikte uluslararası hukukta ilkeye istisna teşkil edebilecek bazı özel durumlar öngörülmüştür. Bu istisnai durumlar ise şunlardır. 1) Yeni delil ortaya çıkması, 2) Davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığı, 3) Şeklen birden fazla olsalar bile cezaya ilişkin süreçlerin bir bütünün parçaları olacak şekilde bağlantılı bir biçimde yürütülmesi. AİHM içtihatları üçüncü istisna açısından aşağıdaki kriterleri dikkate almaktadır.

- Birden fazla sürecin hukuka aykırı aynı fiilin farklı yönlerini ele almak üzere birbirini tamamlayıcı farklı amaçlar takip edip etmediği;

- Aynı fiile ilişkin birden fazla sürecin yürütülebileceğinin öngörülebilir olup olmadığı;

- Birden fazla süreç arasında mümkün olduğunca delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ile olguların tespitinde yeterli etkileşim sağlanıp sağlanmadığı, bu kapsamda birden fazla bağımsız süreç yürütüldüğü izlenimi verecek şekilde herhangi bir tekrarın oluşmasından kaçınılıp kaçınılmadığı, özellikle farklı yetkili makamlar tarafından bir süreçte tespit edilen olguların diğer süreçte de kullanılmasına özen gösterilip gösterilmediği;

- Kişilerin, haklarında yürütülen birden fazla süreç sonunda tek bir süreç yürütülmüş olsaydı karşılaşacakları külfete göre aşırı bir külfet yüklenmesini önlemek için ilk olarak kesinleşen süreçte uygulanan yaptırımın sonradan kesinleşende dikkate alınıp alınmadığı;

- Yukarıda unsurlarına yer verilen maddi yönden bağlantının sağlanması hâlinde her iki sürecin zaman yönünden de bağlantılı olup olmadığı (Bu bağlamda bir sürecin diğer sürecin tamamlanmasından sonra makul bir süre içerisinde sonlandırılıp sonlandırılmadığının değerlendirilmesi gerekir).

İptali istenen VUK’un 367. maddesinin 5. fıkrası uyarınca, bağlantılı olarak işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin olarak ceza yargılaması sırasında ve sonucunda ceza mahkemesince verilen kararlar vergi idaresini bağlamamakta, aynı şekilde vergi idaresi tarafından verilen kararlar da ceza hâkimini bağlamamaktadır. Bu hüküm, vergi idaresince yürütülen vergi cezalarının tespiti ve uygulanması süreci ile ceza mahkemesince yürütülen yargılama/cezalandırma süreci arasında karşılıklı bağlamazlığa ilişkin düzenleme yapmıştır.

Kaçakçılık suçundan veya vergi kabahatlerinden dolayı başlatılan cezalandırma süreçlerinden birinin kesinleşmek suretiyle sona ermesinden sonra diğerinin başlaması ya da anılan süreçlerden birinin kesinleşmesinden önce başlayan diğer sürecin ilk sürecin kesinleşmesinden sonra da işlemeye devam etmesi durumunda yeniden yargılama/cezalandırma söz konusu olabilecektir. Nitekim vergi kabahatine ya da kaçakçılık suçuna ilişkin süreçlerden birisi kesinleştiğinde, diğer sürecin işlemeye devam etmesi ihtimal dahilinde olup iptali istenen kural bu yönden bir engel getirmemektedir. Yüksek Mahkeme, süreçlerin bir bütünün parçaları olacak biçimde bağlantılı yürütülmesi hâlinde birden fazla yargılama veya cezalandırmanın aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesini ihlal etmeyeceğini, bunun için süreçlerin maddi yönden ve zaman yönünden yeterince yakın bir bağlantı içinde yürütülebileceğinin kuraldan anlaşılabilmesi gerektiğini söylemiştir.

AYM, farklı yargılama/cezalandırma süreçlerinin tamamlayıcı amaçlar taşıyıp taşımaması konusunun hukuk düzeninin farklı disiplinleri tarafından hukuka aykırı fiilin farklı yönlerine odaklanılıp odaklanılmadığıyla ilgili olduğunu söyledikten sonra; kaçakçılık suçunda amacın genel olarak suçu oluşturan hukuka aykırı fiilleri işleyenleri cezalandırmak, bu yolla kişileri bu eylemleri işlemekten caydırmak, suç olarak düzenlenen her bir fiilin yasaklanmasıyla kamu düzenini korumak olduğunu tespit etmiştir. Buna karşın, vergi kabahatleri nedeniyle yargısal bir karar olmaksızın idare hukuku usullerine göre uygulanan idari yaptırımların amacı, vergisel idari düzeni korumak, bu kapsamda mükellef ve sorumluların vergi kanunlarındaki yükümlülüklerine aykırı davranışlarına etkin ve caydırıcı yaptırım uygulamaktır. Bu bakımdan özünde aynı fiile ilişkin olmakla birlikte farklı hukuki değerleri koruyan biri adli, diğeri idari iki ayrı cezalandırma usulünün tamamlayıcı amaçlar izlediği söylenebilir.

AYM, VUK’ta vergi kaçakçılığı suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri ile bu süreçler sonunda uygulanacak cezaların yeterli belirlilikte düzenlendiği gözetildiğinde bu süreçlerin öngörülebilir olduğunu belirtmiştir.

Aynı fiil ile işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri esas olarak vergi incelemesine dayanmakta ve her iki süreç de vergi inceleme raporu ile başlamaktadır. Buna karşılık başlangıç aşamaları sonrasında yargılama süreçleri tamamen birbirinden bağımsız olarak yürütülmekte olup süreçler arasında delillerin toplanması ve değerlendirilmesinde herhangi bir tekrarın oluşmasını engelleyecek bir etkileşime gerek dava konusu kuralda gerekse diğer kurallarda yer verilmemiştir.

Yüksek Mahkeme, aynı fail tarafından aynı fiille işlenen vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri sonucunda uygulanacak yaptırım konusunda herhangi bir şekilde ve seviyede bağlantı kurulmasını sağlayacak güvencelere yer vermeyen kuralın söz konusu süreçlerin hakkaniyete uygun yürütülmesini engelleyebilecek nitelikte olduğunu; zira kuralın kişi üzerinde aşırı bir külfet oluşmasını engellemek amacıyla ilk yargılamadaki cezanın diğer yargılamada dikkate alınmasını engellemekte, süreçler arasında etkileşime izin vermemekte ve ilgili kişi aleyhine hükmedilen toplam cezanın aşırı külfet oluşturma riskinin arttığı hallerde dengeleyici mekanizmaların uygulanabilmesine imkân tanımamakta olduğunu belirtmektedir. Bu durumda, bağlantılı olarak işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri arasında yeterli bağlantının sağlanmaması halinde de gerekçeli karar hakkı, masumiyet karinesi gibi adil yargılanma hakkı güvenceleriyle bağdaşmayacak şekilde kararlar verilebilecektir.

Bu açıklamalar sonrasında AYM, VUK’un 267. maddesinin 5. fıkrasındaki düzenlemeyi, bağlantılı fiillerle işlenen vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri arasında bağlantı kurulmasına engel olduğu için adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelere aykırılık oluşturabileceği nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu sonucuna ulaşıp iptal etmiştir.

AYM’nin bu iptal kararı sonrasında, bağlantılı fiillerle işlenen vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri arasında uygun bir bağlantı kuran yasal düzenlemenin yapılmasında fayda görüyorum. Böyle bir yasal düzenlemeyle kararın karşı oyunda belirtilen çekinceleri gidermek mümkün olabilecektir.

Sözün özü: Birbiriyle konuşmayan mahkemeler adalet dağıtamaz. Numan Emre Ergin

https://www.dunya.com/kose-yazisi/aym-ceza-yargilamasi-ile-vergi-yargilamasi-baglantili-olmalidir/652461

Pazartesi, 21 Mart 2022 07:24

Yabancı Ülkelerde Elde Edilen Kazançlar

Yurtdışında ödenen vergilerin mahsubu

Yabancı ülkelerde elde edilerek Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlardan mahallinde ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergiler, Türkiye’de bu kazançlar üzerinden tarh olunan kurumlar vergisinden indirim konusu yapılabilir.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7’nci maddesinin uygulandığı hallerde, yurt dışındaki iştirakin ödenmiş olduğu gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler, kontrol edilen yabancı şirketin Türkiye’de vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilmektedir.

Tam mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesi veya oy hakkının %25’ine sahip olduğu yurt dışı iştiraklerinden elde ettikleri kar payları üzerinden Türkiye’de ödenecek kurumlar vergisinden iştiraklerin bulunduğu ülkelerdeki kar payı dağıtımına kaynak oluşturulan kazançlar üzerinden ödenen gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergilerin kar payı tutarına isabet eden kısmı mahsup edilebilir. Kazanca ilave edilen kâr payı, bu kazançlar üzerinden yurt dışından ödenen gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler dahil edilmek suretiyle dikkate alınır.

Yurt dışı kazançlar üzerinden Türkiye’de tarh olunacak vergilere mahsup edilebilecek tutar, hiç bir surette yurt dışında elde edilen kazançlara kanunun 32’nci maddesinde belirtilen kurumlar vergisi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamaz. Bu sınır dahilinde, ilgili bulunduğu kazancın Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirildiği hesap döneminde tamamen veya kısmen indirilmeyen vergiler, bu dönemi izleyen üçüncü hesap dönemi sonuna kadar indirim konusu yapılabilir.

Geçici vergilendirme dönemi içinde yurt dışında elde edilen gelirlerin bulunması halinde bu gelirler üzerinden elde edildiği ülkelerde kesinti veya diğer şekillerde ödenen vergiler, o dönem için hesaplanan geçici vergi tutarından da mahsup edilebilir. İndirilecek tutar, Yurt Dışında Elde Edilen Kazançlara Kanunu’nun 32’nci maddesinde belirtilen geçici vergi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamaz.

Yabancı ülkelerde vergi ödendiği, yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgelerle tevsik olunmadıkça (kanıtlanmadıkça), yabancı ülkede ödenen vergiler Türkiye’de tarh olunan vergiden indirilemez.

Kurumlar vergisinden indirim konusu yapılan vergilerin yabancı ülkelerde ödendiğini gösterir belgelerin, tarhiyat sırasında mükellef tarafından ibraz edilememesi halinde, yabancı ülkede ödenen veya ödenecek olan vergi, kanunun 32’nci maddesindeki kurumlar vergisi oranını aşmamak şartıyla o ülkede geçerli olan oran üzerinden hesaplanır ve tarhiyatın bu suretle hesaplanan tutara isabet eden kısmı ertelenir. İbraz edilmesi gereken belgeler, tarh tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ilgili vergi dairesine ibraz edildiği takdirde, bu belgelerde yazılı kesin tutara göre tarhiyat düzeltilir.

Mücbir sebepler olmaksızın belgelerin bu süre zarfında ibraz edilmemesi veya bu belgelerin ibrazından sonra ertelenen vergi tutarından daha düşük bir mahsup hakkı olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen vergiler için Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gecikme zammı hesaplanır.

Bu madde hükmünün uygulanmasında, yabancı para ile ödenen vergilere, bunların ilgili bulunduğu kazançların genel sonuç hesaplarına intikali esnasındaki kur uygulanır.

Yurtiçinde kesilen vergilerin mahsubu

Beyannamede gösterilen kazançlardan, kanunun 15’inci maddesinin birinci fıkrasına ve 30’uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre kaynağında kesilmiş olan vergiler (hayat sigortası şirketlerinde matematik karşılıkların yatırıma yönlendirilmesinden elde edilen kazanç ve iratlar üzerinden yapılan kesintiler dahil) beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilir.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre vergi kesintisi yapılan kurum kazancından kar payı alan kurumlar, aldıkları kar payının içerdiği kesintiyi mahsup edebilirler. Mahsup edilecek tutar, ele geçen net kar payının geçerli kesinti oranı kullanılarak brütleştirilmesi suretiyle hesaplanır. Veysi Seviğ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yabanci-ulkelerde-elde-edilen-kazanclar/652468

≡ Bilançodaki kasa hesabında yüksek tutarda nakit bulunması,
≡ Bilançolarında sürekli zarar beyan edilmesi,
≡ Bilançolarında yer alan kasa ve banka hesaplarında nakit bulunduğu halde yüksek tutarlı banka kredisi kullanımı,
≡ Bilançodaki banka hesapları ile fiili banka hesapları arasında fark bulunması,
≡ Şirket ortağına yüksek tutarlı borç para verilmesi,
≡ Şirketin bilançosunda banka kredisi ve ortaklardan alacaklar hesabının bulunması,
≡ Şirket ortağına sermayenin üç katından fazla borçlanılması,
≡ POS satışlarının sektör ortalamasının altında ya da üstünde olması,
≡ Karlılık oranının sektörel ortalamaya göre sapma göstermesi,
≡ Gelir tablosunda yer alan toplam satışlara oranla karın düşük olması,
≡ Karlılık oranının diğer yıllara göre sapma göstermesi,
≡ Nakit satışlarının sektör ortalamasının altında ya da üstünde olması,
≡ Finansman giderlerinin yüksek olması,İşletmelerin kasa ve banka hesaplarında yeterli bakiye bulunmasına rağmen yüksek tutarlı kredi kullanımı nedeniyle oluşan finansman giderleri inceleme gerekçesi açısından risk taşıyabilir.
≡ Net Satışlarına oranla yüksek tutarlı Pazarlama, Satış ve Dağıtım Gideri, Genel Yönetim Gideri, Karşılık Gideri, Kambiyo Zararı Finansman Gideri, olması
≡ Banka hesap hareketleri ve çek hareketleri ile mal satışı ya da alışı yapılan mükellefler arasında uyumsuzluk olması,
≡ Alınan Çekler hesabındaki tutarlar ile toplam satış tutarlarının karşılaştırılması sonucu çekler hesabının satışlar hesabından yüksek olması,
≡ Şüpheli Alacaklar İçin Dava Açılan Dönemden Sonra Karşılık Gideri Yazılması,
Kesim mizan üzerinden yapılan analizlerde davanın açıldığı dönemlerden sonra “654 Karşılık Gideri Hesabı” yazılması durumu inceleme gerekçesi açısından risk faktörü olarak değerlendirilebilmektedir.
≡ Verilen Sipariş Avansları İçin Şüpheli Alacaklar Karşılığı Ayrılması ve Gider Yazılması,
Bu alacaklara karşılık ayıran ve gider yazan firmalar riskli mükellef olarak değerlendirilerek incelenmeleri istenebilmektedir.
≡ Başka bir mükellef incelemesi yapılırken söz konusu mükelleften mal ya da hizmet alışı ya da satışı yapılması inceleme gerekçesi olabilmekte,
≡ Ba/Bs gibi elektronik formlar arasında tutarsızlıklar bulunması,
≡ Bilanço kalemleriyle ilgili yatay ya da dikey rasyo analizlerindeki sapmalar, uyumsuzluklar,
≡ Devreden KDV’lerin yüksek olması ve süreklilik göstermesi,
≡ 2 nolu KDV Beyannamesine konu hizmetlerin stopaj durumu,
≡ Sahte fatura kullanma ya da düzenleme yönünden riskli mükellefler,
≡ Teslim ve hizmet bedelini kredi kartı ile tahsil eden mükelleflerin kredi kartı işlem banka bilgileri, Ba-Bs bildirimleri ve KDV beyanname bilgileri analizine göre riskli olarak değerlendirilmesi,

Melih Diril

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları KDV-ÖTV Grup Müdürlüğü

 

Sayı

:

E-39044742-135-4475

03.01.2022

Konu

:

"istiap haddi" nin ne şekilde hesaplanacağı hakkında.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Şirketiniz tarafından ithal edilerek bayilere teslimi yapılan 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanununa ekli (II) sayılı listedeki bazı taşıtların ÖTV oranlarının tespitinde kriter olarak yer alan "istiap haddi"nin ne şekilde hesaplanacağı hususunda tereddüt hasıl olduğu ve konuya ilişkin Başkanlığımız görüşünün talep edildiği anlaşılmaktadır.

4760 sayılı ÖTV Kanununun;

- (1/1-b) maddesinde, Kanuna ekli (II) sayılı listedeki araçlardan kayıt ve tescile tabi olanların ilk iktisabının bir defaya mahsus olmak üzere ÖTV'ye tabi olduğu,

- (1/2) maddesinde, Kanuna ekli listelerde yer alan malların Türk Gümrük Tarife Cetvelinde tanımlanan eşyalar olduğu,

- (12/1) maddesinde, özel tüketim vergisinin, bu Kanuna ekli listelerde yazılı malların karşılarında gösterilen tutar ve/veya oranlarda alınacağı

hükme bağlanmıştır.

Bu bağlamda, mezkûr Kanuna ekli (II) sayılı listede 87.03 tarife pozisyonunda, yük taşımasında kullanılıp azami ağırlığı 3,5 tonu aşmayan ve yolcu taşıma kapasitesi (Yolcu taşıma kapasitesi sürücü dahil toplam yolcu sayısının 70 kilogramla çarpılması suretiyle hesaplanır. Bu hesaplamada koltuk olmasa dahi, koltuk montajı için bulunan sabit tertibatlar da koltuk olarak dikkate alınır) istiap haddinin (bir aracın güvenle taşıyabileceği sürücü ve yolcu dahil toplam yük ağırlığı) %50'sinin altında olan motorlu araçlardan (bütün tekerlekleri motordan güç alan veya alabilenler, binek otomobilleri, steyşın vagonlar, yarış arabaları, arazi taşıtları hariç) istiap haddi 850 kilogramı geçmeyip motor silindir hacmi 2000 cm³'ün altında olanlar ile istiap haddi 850 kilogramı geçip motor silindir hacmi 2800 cm³'ün altında olanlar % 15 oranında özel tüketim vergisine tabi tutulmuştur.

Buna göre, 4760 sayılı ÖTV Kanununa ekli (II) sayılı listede 87.03 tarife pozisyonunda yer alan, hem yolcu hem de yük taşımasında kullanılan çok amaçlı taşıtların vergi oranın belirlenmesinde kriter olarak esas alınan "İstiap haddi"nin, taşıtın uygunluk belgelerindeki teknik açıdan müsaade edilen azami yüklü kütlesinden, yürür vaziyetteki kütlesinin çıkarılması ve 75 kg'lık sürücü ağırlığının ilave edilmesi suretiyle hesaplanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 T.C.

HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI

Diyarbakır Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü

Sayı

:

27523430-130-196

03.01.2022

Konu

:

Engelli istisnasından yararlanan vatandaşın aynı zamanda şehit yakınlarına tanınan istisnadan da yararlanmak istemesi hakkında.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ve eklerinin incelenmesinden, daha önce 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından yararlanarak araç iktisap ettiğiniz, aynı zamanda şehit annesi olarak Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından da yararlanıp yararlanamayacağınız hususunda Başkanlığımız görüşünün bildirilmesinin talep edildiği anlaşılmıştır.

4760 sayılı ÖTV Kanununun (7/2) maddesinde malûl ve engellilerin taşıt alımlarında ÖTV istisnası düzenlenmiş, söz konusu istisnaya ilişkin uygulama usul ve esasları Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinin (II/C/1) bölümünde belirlenmiştir.

Diğer taraftan, 6745 sayılı Kanunun 51 inci maddesiyle ÖTV Kanununun 7 nci maddesine eklenen (8) numaralı fıkrada, Kanuna ekli (II) sayılı listede yer alan kayıt ve tescile tabi mallardan; 87.03 (motor silindir hacmi 1.600 cm³'ü aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³'ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, 12/04/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde sayılan kişilerden hayatını kaybetmiş olanların eş veya çocuklarından birisi, eş ve çocuğu yoksa ana veya babasından birisi tarafından bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisabının vergiden müstesna olduğu hükme bağlanmış olup, söz konusu istisna uygulamasının usul ve esaslarına ilişkin açıklamalara 13/10/2016 tarihli ve 29856 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No:2) ile değişik Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinin (II/C/6) bölümünde yer verilmiştir.

Anılan Genel Tebliğin (II/C/6.3.) bölümünde belirtildiği üzere, Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinde düzenlenen istisnadan, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde sayılan;

a) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrası, 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamına girenler hariç olmak üzere 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre veya 2330 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak aylık bağlanmasını gerektiren kanunlara göre harp veya vazife malulü sayılanlardan,

b) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 45 inci maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen haller kapsamında vazife malulü sayılan; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının erbaş ve erler dâhil askeri personeli ile Emniyet Teşkilatının Emniyet Hizmetleri Sınıfına mensup personelinden

hayatını kaybetmiş olanların eş veya çocuklarından birisi, eş ve çocuğu yoksa anne veya babasından birisi bir defaya mahsus yararlanabilmektedir.

Buna göre, ÖTV Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından yararlanmanız aynı fıkranın (8) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından yararlanmanıza engel teşkil etmeyip, anılan Genel Tebliğde belirtildiği şekliyle çocuğunuzun 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) veya (b) bentlerinde sayılanlardan olması ve bu durumu Sosyal Güvenlik Kurumundan alacağınız belge ile tevsik etmeniz ve ayrıca çocuğunuzun eş ve çocuğunun olmaması kaydıyla, anılan Tebliğin (II/C/6) bölümünde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde söz konusu istisnadan yararlanmanız mümkündür.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Gelir ve Kurumlar Vergisi Müdürlüğü

 

Sayı

:

E-62030549-120[37-2021/722]-221186

24.02.2022

Konu

:

Covid-19 sebebiyle alınan hibe desteğinin vergilendirilip vergilendirilmeyeceği hk.

İlgi

:

../../2021 tarihli ve .. evrak kayıt numaralı özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden, 22/12/2020 tarihli ve 3323 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ve Koronavirüs Salgını Nedeniyle Verilecek Hibe Desteği Programı ve Uygulama Esasları Hakkında Tebliğ kapsamında, Covid-19 salgınıyla mücadelede tedbirlerden etkilenen esnaf ve sanatkarlara 3 ay süreyle verilen 1.000 TL'lik hibe desteğinden yararlandığınız belirtilerek, söz konusu desteğin gelir olarak kayıtlarınıza dahil edilip edilmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sinai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmış olup, aynı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında ise; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;

2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur." hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik ilkesi" ile "tahakkuk esası ilkesi" dir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir veya gider unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönemin kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, ticari faaliyetiniz nedeniyle Covid-19 nedeniyle verilen hibe destek tutarlarının ticari kazancınıza dahil edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Bilindiği üzere işyerleri işçi çalıştırsın ya da işçi çalıştırmasın yasa gereği belirli defter ve belgeleri tutmak zorundadır.

Bu yazımızda SGK teftişinde işyerine ait hangi defter ve belgelerin inceleneceği hususuna değineceğiz.

Sosyal Güvenlik alanında yapılan denetimler temel olarak Sosyal Güvenlik Denetmenlerinin işyerine bizzat giderek ve işyerinde hizmet akdine tabi çalışanları tespit ederek bu kişileri tutanağa kaydetmeleri suretiyle yapılmaktadır. Ancak bazı durumlarda ise yapılan bu denetime ek olarak ya da somut olayın özelliğine göre işyeri adresinde denetim yapılmadan işyerine ait defter ve belgeler incelenmek üzere resmi yazı ile işverenden talep edilmektedir. Söz konusu resmi yazı ile denetim gerekçesine bağlı olarak işyeri yasal defterleri (Yevmiye Defteri, İşletme Defteri gibi), işyerine ait gelir ve gider belgeleri (fatura gibi), ücret bordroları, puantaj kayıtları, işçi özlük dosyaları gibi birtakım belgeler tebliğ tarihini izleyen 15 günlük süre içerisinde ibraz edilmek üzere talep edilmektedir. Burada yapılan denetimin inceleme dönemine bağlı olarak kimi zaman 5-6 yıl önceki defter ve belgeler de işyerinden talep edilebilmektedir.

Burada işverenler ve mali müşavirler nezdinde; Sosyal Güvenlik Kurumunun neden bu kadar çok belgeyi talep ettiği, bunların talep edilmesinin amacının ne olduğu, geçmiş döneme ait bu belgelerin aradan yıllar geçtikten sonra neden incelendiği hususunda soru işaretleri oluşmaktadır. Özellikle işyerine ait gelir ve gider belgelerinin vergisel boyutu üzerinde durularak; SGK denetimine neden ibraz edilmesi gerektiği hususu anlaşılamamaktadır.

Sosyal Güvenlik Denetmenleri işyerine ait gelir ve gider belgelerini özellikle kayıt dışı işçi çalıştırıldığına yönelik şikayetlerde; işçinin işyerine ait faturalarda ad-soyad ve imzası olduğunu, bu faturaların işyerinde çalıştığına delil olacağını beyan etmesi durumunda inceleme yoluna gitmektedir. Konunun anlaşılabilmesi için somut bir örnekle izah etmek faydalı olacaktır.

Örnek Olay: A kişisi B unvanlı işyerinde 2017 yılı Ocak-Şubat-Mart aylarında toplamda 3 ay sigortasız olarak çalışmış, daha sonra ise işyerinden ayrılmıştır. 2022 Mart ayında A kişisi; B unvanlı işyerinde sigortasız olarak çalıştırıldığına yönelik SGK’ya dilekçe vermiş, dilekçesinde ise işyerinde çalıştığı dönemde faturalarını kendisinin tanzim ettiğini ve çalıştığı dönem aralığında işyerine ait faturaların incelenmesi durumunda kendi ad-soyad ve imzasının olduğunu dilekçesinde belirtmiştir. İşyeri ise 2019 Şubat ayında faaliyetine son vermiştir.*

Konu denetime sevk edilmiş; SGK Denetmeni şahsın iddiası üzerine işyerinden ilgili döneme ait faturaları, diğer defter ve belgeleri talep etmiştir. İbraz edilen faturalar Denetmence incelenmiş, A kişisinin ad-soyadı ve imzasının olduğu faturalara istinaden B unvanlı işyerine sigortasız işçi çalıştırdığı için gerekli yaptırımlar uygulanmış, A kişisine hizmet kazandırılmış ve hizmet kazandırılan günler için şahıs sigortalı sayılmıştır.

*Burada üzerinde önemle durulması gereken diğer husus ise işyerinin faaliyetine son vermesine rağmen ilgili defter, belge ve faturaları Denetmene ibraz etmek zorunda olduğudur. Nitekim 5510 Sayılı Kanun 86. Madde hükmüne göre özel sektör işverenleri, işyeri defter ve belgelerini ilgili olduğu yılı takip eden yıl başından başlamak üzere 10 yıl süreyle saklamak ve SGK’nın denetim ve kontrol ile görevlendirilen memurlarınca istenilmesi halinde 15 gün içinde ibraz etmek zorundadır.

Sonuç olarak SGK kayıt dışı istihdamla mücadele ederken bazı durumlarda işyerine ait yasal defter ve belgeleri de talep edebilmektedir. İlgili yasal defter ve belgeler 15 günlük yasal süresi içerisinde ibraz edilmemesi durumunda işverenler çok ağır cezai yaptırımlara maruz kalmaktadır. 2022 yılında resmi yazı ile işyerinden talep edilen ancak yasal süresi içerisinde tam olarak ibraz edilmeyen defter ve belgeler için işletme büyüklüğüne göre;

-Bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü işyerine 60.048 TL

-Diğer defterleri tutmakla yükümlü işyerine (İşletme Defteri gibi) 30.024 TL

-Defter tutmakla yükümlü olmayan işyerine ise 15.012 TL

İdari para cezası uygulanmaktadır.

Burada defter ve belgelerin usulüne uygun düzenlenmesi ve / veya yapılan incelemede sosyal güvenlik mevzuatına aykırı işlem tespit edilememesi önemli olmamakta; sadece defter ve belgelerin yasal süresi içerisinde ibraz edilmemesi gerekçesiyle bu ceza tutarları uygulanmaktadır. Ayrıca işyerine ait defter ve belgelerin süresinde ibraz edilmesine rağmen eksik ibraz edilmesi durumunda da (örneğin; resmi yazı ile işyerinden istenilen faturaların bir veya birkaçının ibraz edilmemesi durumunda) ibraz etmeme – eksik ibraz etme fiili işlenmiş sayılacağından işyeri hakkında tutmakla yükümlü olunan defter türüne göre yukarıda belirtilen idari para cezaları uygulanacaktır.

SGK tarafından incelenmek üzere istenilen yasal defter ve belgelerin ibrazında işverenlerin bu hususlara özen göstermeleri ve incelemeyi yapan denetmenle iletişime geçerek anlaşılamayan hususlarda bilgi almaları büyük önem arz etmektedir. 15 günlük yasal sürede söz konusu defter ve belgelerin ibraz edilememesini gerektiren mücbir sebeplerin varlığı durumunda (evrakların yanması, çalınması veya diğer kamu kurumlarında incelenmek üzere bu kurumlara ibraz edildiği gibi) mücbir sebebi kanıtlayıcı belge sunmak suretiyle denetmene bu durum dilekçe ile bildirilmelidir. Ayrıca defter ve belgelerin ibraz edilebilmesi için makul gerekçelere dayanarak ek süre talep edilmesi durumunda; 15 günlük ibraz süresi geçirilmeden ek süre talebi dilekçe ile Denetmene bildirilmelidir. Recep Nalbantci

https://www.sgkgundem.com/sgk-teftisince-isyerine-ait-faturalar-incelenir-mi/

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 19 Mayıs Atatürk' ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşsiz bir galibiyet olarak yer eden Kurtuluş…
  • ANONİM / LİMİTED ŞİRKET PAY SAHİBİ OLANLAR İLE DİĞER İLGİLİ ŞAHISLARIN ŞİRKETE BORÇLANMA YASAĞI Türk Ticaret Kanununun 358 Ve 644. Maddelerine Göre Pay Sahipleri:> Sermaye…
  • YURT DIŞI İŞTİRAK PAYLARININ ELDEN ÇIKARMALARINA İLİŞKİN İSTİSNA Kurumların aktiflerinde bulunan iştirak hisselerinin satılması, buradan elde edilen kazançların…
Top