Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Yürürlükte olan vergi kanunlarımızın bazı maddeleri ya hiç kullanılmamakta ya güncellenmediği için çağın gerisinde kalabilmekte ya da birbirleriyle çelişebilmektedir. Hatta bu sorun maalesef birçok yasamızda var. Vergi idaresinin bu konuya ivedilikle el atmasında fayda var elbette.

Geçenlerde öğrencilerimden biri “bir madde uygulanmıyorsa neden hala kanunda duruyor?” diye sordu. Çok yerinde bir soruydu ama benim onu tatmin edecek şekilde verebilecek bir cevabım maalesef yoktu.

Bugünkü yazım Anayasal sorun yaratacak bir madde; 6183 sayılı Kanun m.80.

6183 sayılı Yasa Zor Kullanabilirsin diyor

Vergi icra kanunu olarak da bilinen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 80’inci maddesine göre, vergi gibi amme alacaklarının ödenmemesi durumunda haciz uygulanır. Hatta haciz uygulamasında kilitli kapılar zorla açtırılabilir, borçlu, haczedilen malları vermiyorsa duruma göre her türlü zora başvurulabilir, borçlu haczedilen bu malları vermiyor üstünde tutuyorsa borçlunun şahsına karşı da zor kullanılır.  Bunu ben demiyorum, 6183 sayılı Kanun m.80’de öyle yazıyor.

İşin özü, amme borçlusunun borcunu kendi iradesi ile ödememesi durumunda amme idaresinin söz konusu amme alacağını zorla tahsil etmesidir. Bu süreç de gayet normaldir. Ancak haciz yapılırken 6183 sayılı yasanın 80’inci maddesinde düzenlenen “zor kullanma” maddesinin uygulaması yeterince açık olmamakla birlikte aynı zamanda tartışma da götürecek mahiyettedir.

6183 sayılı Yasa’nın 80’inci maddesinin uygulamasında özellikle “Borçlunun üzerinde haczi kabil kıymetli mallar bulunduğu ve kendisi bunları rızasıyla teslim etmediği veya üzerinde sakladığı takdirde şahsına karşı da zor kullanılır.” fıkrası tartışma götürecek tarzdadır.

Söz konusu kanun hükmünde şahsa karşı zor kullanmanın ölçüsü yeterince açık değildir. Mesela darp gibi bir uygulama zor kullanma sayılır mı? Fiziksel zor kullanma kolluk kuvvetlerine tanınmış bir yetki olmasına karşın bunun vergi idaresine hem de bir kanun maddesiyle kendi memuruna verilmiş olması bir hak ve yetki ihlalinden başka bir şey değildir. Bunun kanun maddesinde açıkça yazılması da mevcut sorunu çözmeyecektir. İlginç değil mi?

Bu bir Anayasal sorun mu?

Zor kullanma yetkisi, Anayasa'nın 20’nci maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği ve korunmasına aykırıdır. Bu düşünceye göre, konusu suç teşkil eden fiillerde bile kural olarak hâkim kararı aranmasına rağmen; konusu genellikle sadece tarafları ilgilendiren alacak-borç ilişkisinde hâkim kararı olmaksızın vergi idaresinin zor kullanma yetkisini kullanması Anayasa’nın 20’nci maddesine aykırıdır.

Yani madde hükmüne göre amme alacağını zamanında ödemeyen kişiler hakkında haciz süreci başlatılır ve haciz esnasında hacze konu mallar haczedilirken zorla kilitler kırılır, kapılar açtırılır hatta borçlu darp bile edilebilir. Darp kısmına maddenin şahsına karşı da zor kullanılır ifadesinden yola çıkarak ulaşıyorum.

6183 sayılı Yasa’nın 80’inci maddesinin uygulanmasında özellikle “Borçlunun üzerinde haczi kabil kıymetli mallar bulunduğu ve kendisi bunları rızasıyla teslim etmediği veya üzerinde sakladığı takdirde şahsına karşı da zor kullanılır.” fıkrası uyarınca şahsa karşı uygulanacak zor kullanmanın sınırı haczi uygulayacak olan vergi idaresi memurlarına bırakılmıştır. Söz konusu uygulama borçlu hakkında uygulanacak zor kullanmanın sınırını çizmek de yine aynı kişilere bırakılmaktadır. Bu uygulamanın sınırının çizilmemiş olması Anayasa’nın Başlangıç Hükümlerinde yer alan “…hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme….” fıkrasına da aykırı olduğu düşünülebilir. Vergi idaresi memurlarının zor kullanmanın sınırını çizerken bunu da dikkate almaları gerekirken konunun çok sübjektif bir boyutta kalacağı da aşikârdır.

Kanun koyucu soyut şekilde bu maddeyi yazarak Anayasa’yı ihlal etme hakkını haciz memurunun keyfiyetine bırakmış gibi bir algı yaratılmış oluyor.

Bu nedenle maddede geçen özellikle şahsına karşı da zor kullanılır ifadesinin sınırının çizilmesi ne ölçüde zor kullanılır hatta zor kullanma kavramının içinin doldurulmasının yerinde olacağı kanaatindeyim. 

Sonuç olarak

6183 sayılı yasa 1954 yılında yürürlüğe girdi. Bazı maddeleri o günkü koşullara göre yazıldı ve günümüze kadar da bazı maddeleri hiç değiştirilmedi. Bu madde de değişmeyen hükümlerden biri.

6183 sayılı yasanın 80’inci maddesinin uygulanmasında hacze yetkili memurların kolluk kuvveti gibi davranmalarına izin veren bu maddenin Anayasa’nın yukarıda bahsi geçen hükümlerini zedelediği açıktır. Tamamen sübjektif bir iradeye bırakılmış olması kanun hükmünün yetki alanını genişletmekte ve memura keyfiyet sahası tanıyabilmektedir.

Bu münasebetle maddenin daha işlevsel hale getirilmesi adına;

Bu yetki anladığımız şekilde ise bu yetkinin tamamen kolluk görevini haiz kişilere devredilmesi,

Zor kullanma kavramının içeriğinin doğru anlaşılır şekilde tanımlanması,

Zor kullanma kavramının tam olarak sınırının çizilmesi,

Şahsına karşı da zor kullanılır ifadesinden borçlunun doğrudan kendisine mi yoksa hacze konu malı üstünde tuttuğu için zor kullanma üstünde tuttuğu/sakladığı mallara mı uygulanacağı şeklindeki sorulara açıklık getirilmesi, yerinde olacaktır. Murat Batı

https://t24.com.tr/yazarlar/murat-bati/6183-sayili-yasa-zor-kullanabilirsin-diyor-ama-ya-anayasa,34653

Gerçek ve tüzel kişilerin kendi aralarında gerçekleştirdikleri özel hukuka tabi işlemlerden kaynaklanan ve vadesi geçtiği halde ödenmeyen borçlar, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu kapsamında takip ve tahsil edilmektedir. Karşılıklı borç ilişkilerine istinaden rıza dahilinde ödenmeyen özel borçlar, ihkakı hakkın yasak olması sebebiyle devlet eliyle tahsil edilerek hak sahiplerine ödenmektedir.

Kamuya ait alacaklarda ise durum oldukça farklıdır. Kamunun ilgili birimleri bizzat tahsil dairesi sıfatıyla hareket ettiğinden, ödenmeyen kamu alacaklarının takip işlemlerini ve gerektiği hallerde cebri tahsil sürecini de kendisi yürütmektedir. Şöyle ki; vadesi geçmiş fakat ödenmemiş katma değer vergisi borcunu düşünelim. Bu vergi alacağı için bağlı olunan vergi dairesi borçluyu özel hukuk hükümlerine istinaden icraya vermez. Kendisi bizzat kamu icra makamı olduğundan “tahsil dairesi” zırhını kuşanarak ilgili vergi borcu için doğrudan takip ve tahsil işlemlerine başlar. Bu süreçte de özel hukuk hükümleri değil kamu alacağının güvence altına alınması amacıyla ayrıcalıklı ve üstün yetkilerin yer aldığı 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri tatbik edilmekte ve vadesi geçtiği halde ödenmemiş kamu alacaklarının takibi ve cebren tahsil işlemleri yürütülmektedir.

Ödenmemiş kamu alacaklarının takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun kapsamında yer alan kamu alacaklarına değindikten sonra vadesi geçtiği halde kamuya olan borcunu ödemeyen kişiler nezdinde tatbik edilecek ve borcun ödenmesi için kullanılacak üstün yetkilerden ve bunlara muhatap olanlar tarafından yapılması gerekenlerden bahsedelim.

Kanun kapsamındaki kamu alacakları

Devlet olarak adlandırılan ve merkezi yönetim bütçesi içerisinde sınıflandırılan (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri ve belediyeler ile kendi özel kanunlarında alacaklarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edileceği belirtilmiş diğer kamu idarelerinin, vadesi geçtiği halde tahsil edemedikleri vergi, resim ve harçlar, vergi cezaları, para cezaları, tecil faizi ve gecikme faizi, gecikme zammı ile pişmanlık zammı, mahkeme masrafları, Kabahatler Kanunu uyarınca kesilen idari para cezaları, sosyal güvenlik prim alacakları, öğrenci katkı payları ile üst kurulların kestikleri idari para cezaları gibi kamu alacakları 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil edilmektedir.

6183 sayılı Kanun kapsamında yer alan kamu idarelerinin sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşmeden doğan alacakları ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanun uyarınca “kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasından doğan zarar” olarak tanımlanan kamu zararları ise 6183 sayılı Kanun’a göre değil borçlar hukuku kapsamında genel hükümlere göre takip ve tahsil edilmektedir.

“3” süper güç

Vergilendirme süreci “4T” olarak bilinen tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil işlemlerinden oluşmakta ve mükellefler nezdinde ilk idari işlem tarhiyat ile gerçekleşmektedir. Tarh edilen vergi ve cezalar muhataplara tebliğ edilmekte ve dava, uzlaşma, cezada indirim gibi haklardan faydalanabilmeleri için idare tarafından 30 günlük süre verilmektedir. Bu sürenin geçmesiyle birlikte tahakkuk eden vergi ve cezalar nihayetinde kesinleşmektedir. Vadeye kadar rızaen ödeme yapılmaması halinde ise 6183 sayılı Kanun uyarınca cebri icra işlemlerine başlanmaktadır.

Bu kronolojik sıralama normal ve beklenen bir süreç olsa da; şimdi size bu rutin idari işlemleri alt üst edecek uygulamalardan ve inanılması güç yetkilerden bahsetmek istiyorum. “Teminat, İhtiyati Haciz ve İhtiyati Tahakkuk”

Vergi inceleme süreci ilk idari işlem olan tarhiyattan çok önceki bir safhayı ifade etmektedir. Tarhiyat öncesi bu aşamada vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından yürütülen inceleme tamamlanır ve ilgili raporlar mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesine gönderilerek raporlarda önerilen tutarlar üzerinden tarhiyat gerçekleştirilir. Fakat vergi incelemesine başlanılmış mükellefler hakkında Vergi Usul Kanunu uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren haller ve kaçakçılığa temas eden durumların varlığı halinde, yürütülen vergi incelemesinin tamamlanması beklenmeden mükellefin kayıt ve işlemleri dikkate alınarak vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından muhtemel vergi, ceza ve gecikme faizi hesaplanır ve inceleme sonucu önerilmesi muhtemel bu tutarlar bağlı olunan vergi dairesine bildirilir. Böylelikle de henüz tarh dahi etmemiş muhtemel vergi ve cezaların güvence altına alınabilmesi için de vergi dairelerince mükelleflerden “Teminat” istenmektedir. Sadece bu kadar da değil. Devamına bakalım…

Şu aşamada muhtemel bir kamu alacağının henüz tahakkuk etmediği, bu sebeple de ödenmesi gereken aşamaya gelmediği bir noktadayız. Alacaklı kamu idaresi borçludan teminat istemeden önce henüz tahakkuk etmemiş kamu alacağını tahakkuk bile ettirebilmektedir. “İhtiyati Tahakkuk” denilen bu müessese ile henüz tahakkuk etmemiş, ileride tarh ve tebliğ edildikten sonra tahakkuk edecek kamu alacaklarının tahakkuku öne çekilmekte ve bu karar üzerine de borçludan teminat istenmektedir.

Teminat isteme yazısına istinaden en az 15 günlük süre verilerek “para, süresiz teminat mektubu, devlet iç borçlanma senedi, menkul ve gayrimenkul mal” olmak üzere mükelleflerden teminat vermeleri istenmektedir. Buna karşın; tahsil dairesi, verdiği 15 günlük süreyi beklemek zorunda da değildir. Nasıl mı derseniz; henüz tahakkuk etmemiş kamu alacağı, öncelikle ihtiyaten tahakkuk ettirilmekte ve borçluya 15 günlük süre verilerek teminat göstermesi istenmektedir. Fakat teminat verilme süresi beklenilmeksizin de borçlunun malları, alacakları ve hakları üzerinde “İhtiyati Haciz” tatbik edilebilmektedir. İhtiyati haciz neticesinde de mükelleflerin ihtiyaten haczedilen malvarlıkları üzerindeki tasarruf hakları ellerinden alınabilmektedir.

Ayrıca, başkaca sebeplerin varlığı halinde de kamu alacağını koruma hükümleri tatbik edilebilmektedir. Türkiye’de ikametgahı bulunmayan kamu borçlusunun durumu kamu alacağının tahsilini tehlikeye düşürüyorsa borçludan yine teminat istenebilir. Bu noktada tahsilin tehlikeye girdiğinin tespiti tahsil dairesinin ihtiyarındadır. Kamu alacağını vadesinde ödemeyen borçlunun ikametgâhı belli değilse, borçlunun kaçması ya da mallarını kaçırması, hileli yollara sapması ihtimali varsa ve borçlu tarafından mal bildiriminde bulunulmamış veya eksik bildirimde bulunulmuşsa, alacaklı kamu idareleri tarafından ihtiyati tahakkuk kararı alınıp sonrasında ihtiyati haciz uygulanabileceği gibi borçlunun tespit edilmiş mal ve hakları üzerinde doğrudan ihtiyati haciz de uygulanabilmektedir.

“3” süper güce karşı neler yapılabilir?

Hakkında ihtiyati tahakkuk kararı alındıktan sonra ihtiyati haciz de tatbik edilen ya da doğrudan ihtiyati haciz işlemine muhatap olan kamu borçluları, tahsil dairelerince kabul edilmesi halinde menkul malları hariç olmak üzere para, süresiz teminat mektubu, devlet iç borçlanma senedi ve gayrimenkul mallarını teminat vererek ihtiyati haciz tatbik edilmiş olan mal ve haklarını kendi tasarruflarına alabilmektedir. Böylelikle daha önce ihtiyaten haczedilen mal ve haklar üzerindeki ihtiyati haciz kaldırılacak ve borçlunun kendi rızası ile gösterdiği teminatlar üzerinden cebri icra işlemlerine devam edilmesi sağlanabilecektir. Örneğin; borcunun çok üzerinde bir değere sahip gayrimenkulü tahsil dairesi tarafından ihtiyaten haczedilen borçlu, borcuna yetecek miktarda süresiz teminat mektubu veya devlet iç borçlanma senedi şeklinde teminat gösterir ve alacaklı kamu idaresince de kabul edilirse; borcunun çok üzerinde değere sahip gayrimenkulünün kesin haciz neticesinde satılmasını önleyebilecektir.

İhtiyati haciz uygulamasına maruz kalan borçlu, haczin tatbik edildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde ihtiyati haciz sebeplerine karşı vergi mahkemesinde dava açabilmekte ve açılacak davalarda ihtiyati haczin kanunen belirlenmiş usullerine uyulmadığı ya da ihtiyati haciz sebeplerinin bulunmadığı iddia edilebilmektedir. İlk derece mahkemesinin borçlu lehine karar vermesi halinde alacaklı kamu idaresi tarafından tatbik edilmiş olan ihtiyati haczin 30 gün içerisinde kaldırılması gerekmektedir. Borçlu tarafından mal ve hakları üzerinde uygulanan ihtiyati hacze değil de bu haczin dayanağı olan tarhiyata karşı dava açılması halinde ise mahkemece verilen kısmen veya tamamen terkin kararı üzerine de ihtiyati haciz kaldırılacaktır. İhtiyati tahakkuk kararı üzerine ihtiyati haciz tatbik edilen borçlular ise ihtiyati tahakkukun sebebine ve miktarına karşı yine 15 günlük süre içerisinde vergi mahkemesinde dava açabilmektedirler. İhtiyati tahakkuka karşı açılan davalarda vergi mahkemesi tarafından borçlu lehine karar verilmesi halinde de tatbik edilmiş olan ihtiyati haczin kaldırılması gerekecektir.

Vadesi geçmiş kamu alacaklarının ödenmediği hallerde karşılaşılması muhtemel bir kısım yaptırımlardan bahsettik. Tahsil daireleri, kamu alacağını güvence altına almak amacıyla yazımızda bahsettiğimiz “3 Süper Güç” haricinde “tüzel kişilerin ortak ve kanuni temsilcilerinin sorumluluğu, yapılmış tasarrufların geçmişe dönük iptali, kamu alacaklarında rüçhan hakkı” gibi çok sayıda enstrümana da sahiptir. 

Yusuf Cihad DEMET

Vergi Müfettişi

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kamunun-elinde-3-super-guc-olaganustu-yaptirimlara-maruz-kalabilirsiniz/652378

 “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376’ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ”
Tebliğin en önemli ve yenilik içeren düzenlemesi,
1/1/2023 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda,
1.    Henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararlarının tamamı ile
2.    2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden;
2a.   Kiralamalardan kaynaklanan giderler, 
2b.   Amortismanlar ve
2c.   Personel giderlerinin
Toplamının yarısı dikkate alınmayabilir.
Bu kapsamında yapılacak hesaplamalara ilişkin olarak hazırlanan finansal tablolarda herhangi bir kayda yer verilmeyerek, bu durum bilgi mahiyetinde dipnotlarda gösterilir. Mehmet Fındıkçı YMM

Tablo için Tıklayınız

İçinde bulunduğumuz Mart ayı, şirketler dışında kalan gerçek kişiler için geçen yıl (2021) içinde elde edilen gelirlerin vergi idaresine bildirimi için yıllık gelir vergisi beyannamelerinin verildiği yoğun bir ay. Bu yoğunluk hem vatandaş tarafında hem de vergi idaresi tarafında tatlı bir heyecanla birlikte yaşanmaktadır.

Esas temel görevi, mükellef odaklı hizmet anlayışı içinde vergilerin etkin ve zamanında toplanması olan Gelir İdaresi Başkanlığı, son yıllarda tüm teknolojik imkanları kullanarak geliştirdiği uygulamaları vatandaşların hizmetine sunuyor. Artık vergi dairenize hiç uğramadan, evinizden, ofisinizden 7/24 esasında vergi beyannamelerinizi elektronik ortamda sunulan beyanname hazırlama ve gönderme programından (HAZIR BEYAN SİSTEMİ) kolayca ve kısa bir süre içinde hazırlayabilir ve gönderebilirsiniz.

Gelir idaresi Başkanlığı her yıl mevzuatta yaşanan değişiklikleri de anlık olarak dikkate alıp hem beyanname hazırlama programlarında hem de bu programlar vasıtasıyla beyan edilecek gelirlerin beyan usulüne ilişkin olarak dikkat edilecek hususları açıklamak üzere beyanname hazırlama rehberlerini yayınlamaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı içinde bulunduğumuz aya özel önem vererek tüm gelir unsurlarına ilişkin beyanname düzenleme rehberlerini, kılavuzlarını güncellemiş ve bunu herkesin ulaşabileceği bir şekilde internet sitesinde ( https://www.gib.gov.tr/node/128637 ) duyurmuştur. Rehberler ve Broşürler başlığı altında yer alan bölümde, içerdiği kelimeye göre rehber ve broşürleri hızlı bir şekilde arayabilir, indirebilir ve yazdırabilirsiniz.

Elde edilen gelirlerinizin niteliğine uygun olarak ilk bakışta ilginizi çekebilecek Rehber ve broşürlerin başlıklarına aşağıda yer verilmiştir.

- Ticari Kazanç Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Ücret Geliri Elde Edenler İçin Vergi Rehberi

- Menkul Sermaye İradı Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Kira Geliri Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Hazır Beyan Sistemi Broşürü

- Vergiye Uyumlu Mükelleflere %5 Vergi İndirimi Broşürü

- G.V.K. Geçici 67’nci Madde Uygulaması İle İlgili Olarak Gerçek Kişilere Yönelik Vergi Rehberi

- Diğer Kazanç ve İratların Vergilendirilmesi Rehberi

- Gayrimenkullerin 5 Yıl İçinde Elden Çıkarılmasında Gelir Vergisi Beyanı Broşürü

- Serbest Meslek Kazancı Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Zirai Kazanç Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Türkiye’de Yerleşmiş Olmayanlar (Dar Mükellefler) İçin Kira Geliri Rehberi

- Kazançları Basit Usulde Tespit Edilen Mükelleflerde Gelir Vergisi İstisnası Rehberi

 Açık ve sade diliyle kaleme alınan bu rehberleri keyifle okuyacağınızı düşünüyorum.

Bu rehberlerden bir tanesi de “Kira Geliri Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi” olup bu rehberde açıklanan ve önem arz eden önemli bir hususu siz değerli okuyucularla paylaşmak ve konu hakkında farkındalığı artırarak cezai işlemlere maruz kalınmaması amacıyla dikkat edilmesi gereken hususları sizlerle paylaşmak amacıyla bu yazımı kaleme almak istedim.

Kira ödemeleri ile tahsilatlarının bankacılık sisteminden yapılması zorunluluğu !

İlgili rehberin 3.3. bölümünde “Kiraya İlişkin Tahsilat ve Ödemelerin Banka veya Posta İdaresi Aracılığıyla Yapılması” başlıklı bölümünde;

İş yeri ve konut kiralama işlemlerine ilişkin yapılacak tahsilat ve ödemelerin banka ve posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsikine yönelik olarak 268 ve 298 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’ne göre;  

  • Konutlarda, her bir konut için aylık 500 TL ve üzerinde; haftalık, günlük veya benzeri şekilde kısa süreli konut kiralamalarında ise tutara bakılmaksızın kira gelir elde edenlerin,
  • İş yerlerinde, miktar sınırlaması olmaksızın iş yerine kiraya verenler ile kiracıların,

Kiraya ilişkin tahsilat ve ödemelerini banka ve benzeri finans kurumları veya posta idareleri aracılığıyla gerçekleştirmeleri ve bu kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen belgelerle bu ödemeleri tevsik etmeleri zorunluluğu bulunmaktadır.

Banka ve benzeri finans kurumları veya posta idareleri aracı kılınmak suretiyle, para yatırma veya havale, çek veya kredi kartı gibi araçlar kullanılmak suretiyle yapılan tahsilat ve ödemeler karşılığında dekont veya hesap bildirim cetvelleri düzenlendiğinden, bu belgeler tevsik edici belge olarak kabul edilecektir. Bankaların internet şubeleri üzerinden yapılan ödeme ve tahsilatlar da bu kapsamdadır.

Söz konusu zorunluluklara uymayanlara kesilecek ceza (Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355’inci maddesinin o yıl için belirlenen özel usulsüzlük cezası miktarından az olmamak üzere), her bir işlem için bu işleme konu tutarın % 5’idir.”

            Bu açıklamalar, özellikle düşük ve orta ölçeklerde kira geliri elde eden ev ve işyeri sahipleri ile kira ödemesi yapan işyeri kiracıları açısından son derece önemli sorumlulukları ve bu sorumlulukların yerine getirilmemesi halinde azımsanmayacak ölçüde ceza tutarı ile karşı karşıya kalınabileceği hakkında bilgiler sunmaktadır.

Bu bilgiler hatırda kalması bakımından aşağıda maddeler halinde tekraren ve vurgu ile özetlenmiştir.

1- Her bir konut için aylık 500 TL ve üzerinde konut kira geliri elde edenler tahsilatlarını NAKİT (ELDEN) TAHSİLAT şeklinde yerine banka vb. finansal kurumların sisteminden[1] yapmaları zorunludur.  

2- Haftalık, günlük veya benzeri şekilde kısa süreli konut kiralamalarında ise tutarı ne olursa olsun yapılan tahsilatlarının NAKİT(ELDEN) TAHSİLAT yerine bankacılık sisteminden yapılması zorunludur.

3- İşyeri kiralama işlemlerinde hem işyerini kiraya verenlerin hem de kiracıların tahsilat ve ödemelerini tutarı ne olursa olsun; NAKİT(ELDEN) gerçekleştirmek yerine bankacılık sisteminden gerçekleştirmeleri zorunludur.

4- Bankacılık sisteminden kira tahsilat ve ödemelerin gerçekleştirilmesi zorunluluğu; işyeri kiralamalarında hem kiraya veren hem de kiracı açısından, konut kiralamalarında ise kira geliri elde eden kiraya verenler açısından bulunmaktadır.

5- Getirilen zorunluluğa uyulmaması halinde işyeri kiralamalarında hem KİRACI hem de KİRAYA VEREN, konut kiralamalarında ise kira geliri elde eden KİRAYA VEREN özel usulsüzlük cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

6- Getirilen zorunluluğa uyulmaması halinde KİRACI ve/veya KİRAYA VEREN bankacılık sistemi dışında gerçekleşen her bir ödeme ve tahsilat işlemi için ayrı ayrı cezai işleme maruz kalacaktır.

7- 2022 yılı için getirilen zorunluluğa uyulmadığında, zorunluluğa uymayanın;

a) Bilanço esasında defter tutan birinci sınıf tüccar veya serbest meslek erbabı olması halinde; her bir işlem için 3.400 TL den az olmamak üzere ödeme veya tahsilat tutarının % 5’i oranında,

b) İkinci sınıf tüccar, defter tutan çiftçi veya kazancı basit usulde tespit olunan kişi olması halinde; her bir işlem için 1.700 TL den az olmamak üzere ödeme veya tahsilat tutarının % 5’i oranında,

c) Yukarıdaki bentlerde yazılı bulunanlar dışında kalanlarda; her bir işlem için 880 TL den az olmamak üzere ödeme veya tahsilat tutarının % 5’i oranında,

özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Bir takvim yılı için uygulanabilecek azami ceza tutarı 2.500.000 TL yi geçemeyecektir.

8- Cezai işlemin uygulanması için idarenin önceden bir yazılı bildirimde bulunması zorunluluğu bulunmamaktadır.

Konuyu biraz daha somutlaştıralım…

Belirtilen zorunluluklara uyulmaması halinde, kiraya veren ve kiracı açısından oluşabilecek cezai boyutu ortaya koyabilmek adına tüm bu anlatımlarımızı basit bir örnek ile somutlaştırmaya çalışalım.

Tokat ilinde ikamet eden Ahmet amca, müstakil evinin altındaki 50 m2 büyüklüğündeki bir işyerini aylığı 550 TL olmak üzere Mehmet Amca’ya bakkaliye olarak kiraya vermiştir. Mehmet amca basit usulde vergilendirilmekte, Ahmet amcanın da başka da bir geliri bulunmamaktadır. Mehmet amca her ay kira ödemesini bankacılık sistemi dışında elden nakit olarak Ahmet amcaya ödemiştir.

Bu örnekte, Ahmet amca bir yıl boyunca (12x550=6.600 TL) işyeri kira geliri elde edecektir. Bu geliri Gelir Vergisi Kanunu’na göre Gayrimenkul Sermaye İradi olarak değerlendirilecek olup, kira ödemesi sırasında kiracı tarafından da herhangi bir vergi tevkifatı da yapılmadığından (Basit usulde vergilendirilenler yaptıkları ödemelerden gelir vergisi tevkifatı yapmazlar), tevkifatsız iş yeri kira geliri durumunda olan bu gelir için, herhangi bir istisnanın da uygulanması mümkün olamayacağından  2023 yılı Mart ayında verilecek kira geliri beyannamesinde bildirilecek toplam geliri 6.600 TL olacak, bu gelirinden de % 15 Götürü Gider düşüldükten sonra 5.610 TL vergi matrahı üzerinden; ilk gelir diliminde olması nedeniyle de %15 oranında olmak üzere toplam 841,5 TL vergi hesaplanacaktır.

Şimdi gelelim yazımızın başlığını oluşturan “ASTARI YÜZÜNDEN PAHALIYA GELMESİN AMAN DİKKAT!” başlığının bu örnek olayda da ortaya konulacağı üzere önemine.

Toplam ödenmesi gereken vergi tutarı 841,5 TL olan bir yıllık iş yeri kira ödemesinde;

a) İşyerini kiraya veren ve kira geliri elde eden Ahmet amca her bir kira bedelini, bankacılık sisteminden talep etmek yerine nakit tahsil etmiş olması nedeniyle; her bir aylık işlem için 880 TL olmak üzere 12 aylık tahsilat için (12x880=) 10.560 TL özel usulsüzlük cezasına maruz kalacak,

b) Basit usuldeki kiracı Mehmet amca da bankacılık sisteminden ödeme yapmak yerine nakit ödeme yapmış olması nedeniyle her bir aylık işlem için 1.700 TL olmak üzere 12 aylık ödeme için toplam (12x1.700=) 20.400 TL özel usulsüzlük cezasına maruz kalacaktır.

Ahmet amcanın ticari kazancı olan bir mükellefiyeti olsaydı ya da Mehmet amcanın basit usul yerine bilanço esasında defter tutan mükellef olsayda, uygulanacak özel usulsüzlük cezaları daha da fazla olacaktı.

Diğer Ahmet amca ve Mehmet amcalara bu yazımızla önemli hatırlatmaları yaparak, onların durumuna düşmemeleri için vergi idaresinin getirdiği bankacılık sisteminden ödeme ve tahsilat yapılması zorunluluğuna uymaya özen göstermeleri için aman dikkat diyoruz. Astarı yüzünden pahalıya gelmesin…

[1] Banka vb. finans kurumları, 6493 sayılı Kanun ile yetkilendirilen Ödeme Kuruluşları, Ptt A.Ş. sistemlerini ifade eder (Bkz: 459 SN Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği / Tanımlar / Aracı Finansal Kurum tanımı).

Abdullah KİRAZ

Yeminli Mali Müşavir

https://www.dunya.com/kose-yazisi/astari-yuzunden-pahaliya-gelmesin-aman-dikkat/652375

Kuyum ticareti yönetmeliğinde yapılan düzenlemeye göre, kuyumcuların, ortaöğretim veya yükseköğretim kurumlarının kuyumculuk faaliyetleriyle ilgili alanlarından ya da bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun olmaları durumunda belge şartı aranmayacak.

Kuyumculuk faaliyeti için yetki belgesi şartı aranırken, bu belgeyi mesleki yeterlilik belgesi bulunanların da almasına imkan tanındı.

Ticaret Bakanlığının, Kuyum Ticareti Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Kuyum ticareti yapabilmek için "işletme adına düzenlenmiş yetki belgesine sahip olma" şartı aranırken, bu belgenin alınabilmesi için kuyumcunun veya kuyum işletmesinin tam zamanlı çalışan en az bir personelinin ustalık belgesi olması gerekiyordu. Değişiklikle, mesleki yeterlilik belgesine sahip olan kuyumculara da yetki belgesi verilmesi mümkün hale geldi.

Kuyumcuların, ortaöğretim veya yükseköğretim kurumlarının kuyumculuk faaliyetleriyle ilgili alanlarından ya da bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun olmaları durumunda ustalık belgesi ve mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmayacak. Bu şarttan muafiyet sağlayan alanlar Bakanlıkça belirlenerek internet sitesinde ilan edilecek.

Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kuyum ticaretine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi ya da meslek odası kaydı bulunan işletmeler adına 30 Haziran'a kadar yapılan yetki belgesi başvurularında, ustalık belgesi şartı veya mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmadan yetki belgesi verilecek.

Söz konusu şarta haiz olunduğunu gösteren belgelerden birinin 31 Aralık'a kadar Kuyum Ticareti Bilgi Sistemi'ne aktarılmaması veya il müdürlüğüne teslim edilmemesi halinde bu işletmelerin yetki belgeleri iptal edilecek.

19 Mart 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı : 31783

Ticaret Bakanlığından:

KUYUM TİCARETİ HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1- 14/4/2021 tarihli ve 31454 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kuyum Ticareti Hakkında Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“s) Mesleki yeterlilik belgesi: Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşlarınca, ölçme ve değerlendirme faaliyetleri sonucunda başarılı olanlar için düzenlenen ve bireyin bilgi, beceri ve yetkinliğini ifade eden perakende kuyumcu ulusal yeterliliğine dayalı belgeyi,”

MADDE 2- Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan “belgesine” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya mesleki yeterlilik belgesine” ibaresi eklenmiş, aynı maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(2) Kuyumcuların, ortaöğretim veya yükseköğretim kurumlarının kuyumculuk faaliyetleriyle ilgili alanlarından ya da bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun olmaları durumunda birinci fıkranın (ç) bendinde belirtilen ustalık belgesi ve mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmaz. Bu şarttan muafiyet sağlayan alanlar Bakanlıkça belirlenerek internet sitesinde ilan edilir.”

MADDE 3- Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ustalık belgesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve mesleki yeterlilik belgesi” ibaresi eklenmiş, “belgenin” ibaresi “belgelerden birinin” olarak değiştirilmiştir.

MADDE 4- Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 5- Bu Yönetmelik hükümlerini Ticaret Bakanı yürütür.

Standardin Amaci                                                                                                          

  1. Bu Standardin aniaci, katilini esaslarina ve tabi olduklari mevzuata uygun olarak faaliyette billunan şirketlerin finansal tablolarinin sunumuna ilişkin gücel ilkeleri ortaya koymak ve ilgili açıklamalarla birlikte finansal tablolara ilişkin asgari hususlari belirlemektir.

Kapsam                                                                                                                          

  1. Bu Standart, sirketlerin tüm işlem ve olaylarının katilim esaslarma uygun olarak muhasebeleştirilmesi ve raporlanmasinin sa lanmasini konu
  2. Bu Standart, sirketlerin tüm işlem ana kullanicllarinin ortak bilgi ihtiyaçlarini karşilamak amaciyla hazirladiklari finansal tablolara
  3. Bu Standart, şirketlerin hem konsolide hem de munferit (bireysel) finansal tablolara
  4. Emeklilik fonlarinin bir Lismi katilim emcklilik fonlarindan olusan sirketler hazirladiklari finansal tablolarin ve dipnnotlarının katilim esaslıi faaliyetleri ile ilgili olan kısımlarında bu Standardin hukiimlerine
  5. Bu Standart, halihazirda yiiriirlukte olan ilgili duzenlemelerin istisnasi veja ilave hiikumler getirilmesi niteliginde olup, bu standartta belirtilmeyen hususlarda yürürlüktek duzenlemelerin katilim esaslari ile çelişmeyen veya katilim esaslanna uygun hiikumleri esas alinir.
  1. Muhasebe ve raporlainaya konu olan hususlarin all duzcnlernelerde karsiligi veya açıklamasi bulunmamasi halinde Türkiye Muhasebe Standartlarina uygun olrnak şartıyla ilgili sektorlerden sorumlu diizenleyici otoritenin goriitu doğrultusunda hareket edilir

Tamamı İçin Tıklayınız 

Özet:

Bilindiği üzere 2014 yılında çıkarılan KDV Genel Uygulama Tebliği ile mevcut tüm KDV Tebliğleri yürürlükten kaldırılmış ve KDV konusunda birçok değişiklikler getirilmiştir.

Bu kapsamdaki önemli bir değişiklik gurubu da, ÖZEL ESASLAR konusunda yapılan yeni düzenlemelerdir.

Özel esaslar alanındaki düzenlemelerin önemli olan yönü ise alt firmalardan kaynaklanan sorunlar üzerindeki etkileridir.

Alt firmalardaki bozukluklar sadece KDV iadelerinde değil, indirim konusu yapılmış tüm KDV’lerde karşımıza çıkabilmektedir. Bunun iadelerde daha çok hissedilmesi, iade talebi nedeniyle, indirimlerin sıkı şekilde sorgulanmasından kaynaklanmaktadır.

Aşağıdaki bölümlerde alt firmalardan kaynaklanan sorunlar ve bunların KDV iade taleplerine yansıması konusunda çok özet açıklamalara yer verilmiş olup detay için KDV Genel Uygulama Tebliğinin ÖZEL ESASLAR başlıklı IV/E bölümünün dikkatle incelenmesi gerekmektedir. 

1- ÖZEL ESASLAR KAPSAMINA ALINMASI GEREKEN MÜKELLEFLER:

Haklarında, düzenledikleri veya kullandıkları belgelerin gerçek duruma aykırı olduğuna ilişkin rapor veya tespit bulunan aşağıdaki mükellefler, kod listesine alınmakta ve iade taleplerinin yerine getirilmesi bakımından özel esaslara (genel esaslara göre daha ağır formalitelere) tabi tutulmaktadır.

KDV Genel Uygulama Tebliğinin IV-E/1.3. nolu bölümünde, aşağıda belirtilen durumlardaki mükellefin ÖZEL ESASLAR kapsamında muameleye tabi olacakları belirtilmiştir.

1.3.Özel Esaslara Tabi Mükellefler:

Haklarında, düzenledikleri veya kullandıkları belgelerin gerçek duruma aykırı olduğuna ilişkin delil ve karineleri içeren rapor veya tespit bulunan aşağıdaki mükellefler iade taleplerinin yerine getirilmesi bakımından özel esaslara tabidir.

213 sayılı Kanunun (153/A) maddesi kapsamına giren mükellefler, (NOT sadece sahte belge düzenlemek ve satmak amacıyla hareket ettiği tespit olunarak mükellefiyet kaydı silinenler ve bunların ilgilileri.)

 - Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme fiiline iştirak eden mükellefler de dâhil olmak üzere sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme ya da kullanma konusunda haklarında “olumsuz rapor” veya “olumsuz tespit” bulunan mükellefler,

 -Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme konusunda haklarında “olumsuz rapor” bulunan mükelleflerin raporun ait olduğu dönemdeki ortakları, kanuni temsilcileri, bunların kurdukları veya ortak oldukları mükellefler ile kanuni temsilcisi oldukları mükellefler,

 -Haklarında beyanname vermemedefter ve belge ibraz etmeme ve adresinde bulunamama konusunda tespit bulunan mükellefler,

 -Haklarında KDV yönünden ihtiyati tahakkuk veya ihtiyati haciz uygulanan mükellefler.

Haklarında “olumsuz rapor” veya “olumsuz tespit” bulunan mükelleflerin iade taleplerinin bulunmaması; bunlardan doğrudan mal ve/veya hizmet alan mükellefler ile bu kapsamdaki mükelleflerden haklarında “sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme olumsuz raporu” veya “sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme olumsuz tespiti” bulunanların raporun ait olduğu dönemdeki ortakları, kanuni temsilcileri, bunların kurdukları veya ortak oldukları mükellefler ile kanuni temsilcisi oldukları mükelleflerin iade taleplerinde özel esaslar uygulanmasına engel teşkil etmez.

Yukarıda sayılan “özel esaslara tabi mükellefler” ile kendileri hakkında herhangi bir olumsuzluk bulunmasa dahi bunlardan mal ve/veya hizmet satın alanların iade taleplerinde özel esaslar uygulanır.

Kendileri hakkında herhangi bir olumsuz rapor ya da tespit bulunmayan mükelleflerin özel esaslara tabi mükelleflere mal tesliminde veya hizmet ifasında bulunması durumunda, bu mükelleflerin sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleyicisi olarak özel esaslara alınabilmesi için haklarında bu

Tebliğin (IV/E/3.2), (IV/E/3.3)3 , (IV/E/4.2) ve (IV/E/4.3) bölümlerinde belirtildiği şekilde bir rapor veya tespit bulunması gerekir. Tebliğin “Özel Esaslar” bölümü kapsamına 3065 sayılı Kanunun 9, (11/1-b), (11/1-c), (29/2), 32 ve geçici 17 nci maddeleri çerçevesinde yapılacak iade talepleri girmekte olup, “fazla ve yersiz ödenen vergiler” ile “fazla ve yersiz tevkif edilen vergiler”in iadesine yönelik talepler bu kapsamda değerlendirilmez”

  • 213 sayılı Kanunun (153/A) maddesi kapsamına giren mükellefler, (sadece sahte belge düzenlemek ve satmak amacıyla hareket ettiği tespit olunarak mükellefiyet kaydı silinenler ve bunların ilgilileri)
  • Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme fiiline iştirak eden mükellefler de dahil olmak üzere sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme ya da kullanma konusunda haklarında "olumsuz rapor" veya "olumsuz tespit" bulunan mükellefler,
  • Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme konusunda haklarında "olumsuz rapor" bulunan mükelleflerin raporun ait olduğu dönemdeki ortakları, kanuni temsilcileri, bunların kurdukları veya ortak oldukları mükellefler ile kanuni temsilcisi oldukları mükellefler,
  • Haklarında beyanname vermeme, defter ve belge ibraz etmeme ve adresinde bulunamama konusunda tespit bulunan mükellefler,
  • Haklarında KDV yönünden ihtiyati tahakkuk veya ihtiyati haciz uygulanan mükellefler

2- ÖZEL ESASLARA TABİ MÜKELLEFLERDEN MAL VEYA HİZMET ALANLARIN KDV İADE TALEPLERİ:

Kendileri hakkında olumsuz rapor veya tespit bulunmamakla birlikte doğrudan mal veya hizmet temin ettikleri mükellefler hakkında “olumsuz rapor” veya “olumsuz tespit” bulunması halinde mükelleflerin iade talepleri;

  • Sahte belge düzenleme raporu veya tespiti bulunan mükelleflerden yaptıkları alışlara isabet eden kısma üç kat teminat,
  • Muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme raporu veya tespiti bulunan mükelleflerden yaptıkları alışlara isabet eden kısma iki kat teminat,

göstermeleri kaydıyla, bu kısmın iadesi teminat karşılığında, kalan kısmın iadesi genel esaslara göre yerine getirilir. Teminat, vergi inceleme raporu ile çözülür. (İncelenmek istenmeyen bir durum olduğu için, aşağıda açıkladığımız “işlemin gerçekliğini ispat”  yoluyla iade haklarını korumayı veya bu kısma ait iade haklarından vazgeçmeyi tercih edip, katlı teminat vermekten kaçınmaktadırlar.)

Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme raporu veya tespiti bulunanlardan alımları –indirim listesi içinde- bulunmakla birlikte, iadesi talep edilen KDV tutarları –yani yüklenim listesi- içerisinde bunlardan alımlara yönelik belge bulunmayanların iade talepleri, başka bir olumsuzluk olmaması kaydıyla genel esaslara göre yerine getirilir. (Tebliğin IV/E-11 no.lu bölümü)

Haklarında sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme raporu veya tespiti bulunanların kanuni temsilcileri ve bunların kurduğu veya ortağı olduğu mükelleflerden mal veya hizmet alanların iade talepleri, kendileri hakkında olumsuz rapor veya tespit olmadıkça genel esaslara göre yerine getirilir.

Haklarında sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme tespiti dışında (adresinde bulunamama, defter ve belge ibraz etmeme, beyanname vermeme, hakkında KDV yönünden ihtiyati tahakkuk veya ihtiyati haciz uygulanma) olumsuz tespit bulunanlardan alım yapan mükelleflerin iade hesabında olumsuz tespitin bulunduğu döneme ilişkin alışların bulunması halinde iade talepleri, alış belgelerinin gerçekliğinin ve doğruluğunun ispatı veya ilgili belgelerin iade hesabından çıkarılması ya da iki kat teminat gösterilmesi suretiyle yerine getirilir. Diğer kısmın iadesi genel esaslara göre yapılır. Teminat, vergi inceleme sonucuna göre çözülür. Bu durumda da mükellefler genellikle incelemeye sebebiyet vermemek için işlemin gerçekliğini ispat yoluyla iade haklarını korumaya çalışmakta, bunun mümkün olmadığı durumlarda iade haklarının bu kısmından feragat etmeyi tercih etmektedirler.

Kendileri hakkında herhangi bir olumsuzluk bulunmadığı halde doğrudan mal veya hizmet temin ettiği mükellefler hakkında olumsuz tespit veya rapor bulunan mükelleflere 15 gün içinde olumsuzluğu giderebilecekleri bildirilir.

Verilen süre içerisinde belgenin gerçekliğini ve doğruluğunu ispat eden veya söz konusu alışlara isabet eden kısmı iade hesaplarından çıkaran mükelleflerin iade talepleri genel esaslara göre sonuçlandırılır. Tebliğ bunu emretmekle beraber, alt firmanın sahte belge düzenlemekle suçlandığı durumlarda işlemin gerçekliğinin ispatı da kabul edilmeyerek mükellefler indirim haklarından vazgeçmeye zorlanmaktadır.

Ayrıca, 34 nolu KDV Tebliği ile eklenen bir paragraf ile, alt firma hakkında olumsuz tespit bulunan hallerde özel esaslara alınmama veya özel esaslardan çıkma için işlem gerçekliğinin ispatı çare olma niteliğini kaybetmiştir. Bu olumsuz gelişme aşağıdaki 3 nolu bölümde açıklanmıştır.

3- 34 nolu KDV TEBLİĞİ İLE MÜKELLEFLER ALEYHİNE GETİRİLEN YENİ HÜKÜM:

34 nolu KDV Tebliği ile, KDV Genel Uygulama Tebliğinin IV/E-5 nolu bölümündeki  7 nolu paragraf değiştirilmiştir.

Söz konusu paragrafın  eski ve yeni halleri şöyledir:

ESKİ

“Yapılan izahın izaha davet komisyonlarınca yeterli bulunmaması ve mükellef tarafından Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesinde öngörülen işlemlerin gerçekleştirilmemesi durumunda incelemeye veya takdire sevk işlemleri yapılan mükellefler de aynı şekilde özel esaslara alınır.”

YENİ

“213 sayılı Kanunun 370 inci maddesinin (b) fıkrası uygulaması kapsamında, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanmaya ilişkin ön tespit yazısına konu beyanlarını düzeltmeyen mükellefler özel esaslara alınır. Ancak, mükellefin söz konusu belgelere isabet eden KDV’yi indirim hesaplarından çıkararak düzelttiğini veya hiç indirim hesaplarına almadığını vergi dairesine tevsik etmesi ya da Tebliğin (IV/E-7.2.2) bölümünde yer alan şartlardan [birinci paragrafın (a) ayrımı hariç] birini sağlaması halinde, vergi incelemesi neticesi beklenmeksizin, genel esaslara dönüşü yapılır.”

Bu hükümle, sadece sahte veya muhteviyatı ile yanıltıcı belge kullanmaya ilişkin ön tespit yazısını varlığı (mükellefin izahı peşinen geçersiz sayılarak ) özel esaslara alınma nedeni olarak belirlenmiş olup, MÜKELLEFLER PEŞİNEN BEYANNAME DÜZELTMEYE  ZORLANMAKTADIR.

BU HÜKÜM, KDV Genel Uygulama Tebliğinin IV-E/5nolu bölümünde MÜKELLEFLERE TANINMIŞ OLAN İŞLEM GERÇEKLİĞİNİN İSPATI SURETİYLE ALT FİRMA SORUNUNUN ÇÖZÜLEBİLMESİ HAKKININ, SAHTE VEYA YANILTICI BELGE KULLANILDIĞINA DAİR ÖN TESPİT (veya rapor) BULUNDUĞU HALLERDE KULLANDIRILMAYACAĞI ANLAMINA GELMEKTEDİR.

Çünkü,  KDV Genel Uygulama Tebliğinin  IV/E-7.2.2. nolu bölümünde, genel esaslara dönüş için gösterilen imkanlardan biri olan işlemin gerçekliğinin, Tebliğin (4/E/5) bölümündeki açıklamalara göre ispat etmeleri şeklindeki KURTULUŞ YOLU, 34 nolu Tebliğ ile değişik yukardaki 7 nolu paragrafta “[birinci paragrafın (a) ayrımı hariç] “ denilmek suretiyle  sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanıldığı yönündeki ön tespitin (veya raporun) bulunduğu hallerde KAPATILMIŞTIR.

4- BELGENİN GERÇEKLİĞİNİN VE DOĞRULUĞUNUN İSPATI:

Belgenin gerçekliğinin ve doğruluğunun nasıl ispat edileceği, KDV Genel Uygulama Tebliğinin IV/E-5 no.lu bölümünde şöyle açıklanmıştır :

“5. İşlemlerin Gerçekliğini İspat

213 sayılı Kanunun 3/B maddesine göre vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olup, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanması mümkündür.

Düzenledikleri veya kullandıkları belgelerin sahteliğine veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olduğuna ilişkin inceleme veya idari araştırma aşamasında mükellefe, söz konusu belgelerin gerçekliğine yönelik deliller ileri sürme imkânı verilir. Aynı şekilde kendileri hakkında olumsuz rapor veya olumsuz tespit bulunmamakla birlikte mal veya hizmet satın aldıkları mükellefler hakkında olumsuz rapor veya olumsuz tespit bulunan mükelleflere de bu imkân sağlanır. Söz konusu karşı deliller inceleme veya araştırmaya konu iş, işlem ve belgelerle ilgili olmalı ve bir yazı ile idari makama ibraz edilmelidir. Karşı deliller incelemeye başlanmış olması halinde inceleme elemanına, incelemeye başlanmamışsa ilgili vergi dairesine sunulur.

Dolayısıyla idare tarafından sahte veya yanıltıcı olduğu yönünde bulgular bulunan bir belgenin gerçek bir işleme dayandığı ve dayandığı işlemi mahiyet ve miktar itibarıyla doğru olarak yansıttığı işlemin tarafları, ilgilileri (iade talep edenler) veya mükellefler tarafından 213 sayılı Kanunun 3’üncü maddesindeki delil serbestisi kapsamında iddia ve ispat olunabilir.

İleri sürülen karşı delillerin işlemin gerçekliğini göstermesi halinde özel esaslar uygulanmaz. İşlemin tarafları, ilgililer ve mükellefler delillerini işlem ve belge ile ilgili olmak kaydıyla yazı ile ileri sürebilir.

Bu şekilde ileri sürülen iddia ve deliller, inceleme elemanı veya idare tarafından karşı delillerle çürütülmek suretiyle belgenin sahte veya yanıltıcı olduğu ispatlanabilir. Bu durumda ileri sürülen delillerin ele alınıp raporda veya dayanak bir yazı ile çürütüldüğü karşı delillerle açıklanarak mükellef veya ilgili özel esaslara alınır.

Sınırlandırıcı olmamak kaydıyla belgenin gerçekliğini ve doğruluğunu ispatta aşağıdaki deliller kullanılabilir:

a)İşlem bedelinin ödendiğinin belgelendirilmesi.

Ödeme, iade talebinde bulunan mükellef tarafından ödemeyi tevsik eden belge aslı veya noter onaylı örneği ile tevsik edilebilir.

Ödemenin 5411 sayılı Bankalar Kanunu hükümlerine göre faaliyette bulunan bankalar vasıtasıyla veya 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 785 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında düzenlenen çekler ile de tevsiki mümkündür.

Ayrıca internet bankacılığı yoluyla yapılan ödemelerde, banka dekontu yerine ilgili banka şubesi tarafından onaylı internet çıktıları ya da mükellefler tarafından ödeme yapılan bankalardan alınan onaylı hesap ekstreleri ödemenin tevsikinde kullanılabilir.

Ödeme, kredi kartı (iade talebinde bulunan kişi veya kuruma ait), tapu devri, kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla (ön ödeme avansı şeklinde kamu kurum ve kuruluşlarının veznesine ödeme gibi) yapılmak suretiyle de tevsik edilebilir.

Ödemenin PTT yoluyla yapıldığı durumlarda, ödeme sırasında düzenlenecek belge, (satıcının veya adına hareket edenlerin adı-soyadı (tüzel kişilerde unvanı) ile banka hesap numarası ve vergi kimlik numarası doğru olarak yazdırılmak kaydıyla) ödemeyi tevsik eden delil olarak ileri sürülebilir.

b)Taşıma, yükleme, boşaltma, depolama, ambalajlama, ve benzeri işlemlerin yapıldığına yönelik belgeler, sigorta belgesi, vergi, resim, harç, pay, fon gibi ödemeler yapılmışsa bu ödemelere ait belgeler işlemin gerçekliğinin tevsikinde delil olarak kullanılabilir.

Örnek: Uluslararası taşımacılık hizmeti dolayısıyla KDV iade talebinde bulunan bir mükellefin akaryakıt alımı yaptığı bir mükellef hakkında olumsuzluk bulunması halinde, iade talep eden mükellef işlemin gerçekliğini yukarıda belirtildiği şekilde ödeme belgesi ibraz ederek ispat edebilir.

Ancak, akaryakıt alımı yapıldığı iddia edilen mükellefin, iadeci mükellefin bağlı olduğu ilden farklı bir ilde bulunması ve/veya yapılan taşımacılık hizmetinin güzergâhı üzerinde bulunmaması gibi şüphe uyandıran bir durumunun bulunması halinde, vergi dairesince yapılan değerlendirme sonucunda ödeme belgesi işlemin gerçekliğinin tevsiki hususunda yeterli bulunmayarak yalnızca ödeme belgesine göre işlem tesis edilmeyecek ve mükelleften ilave açıklamalar istenebilecektir.

Görüldüğü gibi mal veya hizmet satın alınan alt firma hakkında, herhangi bir olumsuz tespit veya rapor bulunsa dahi, KDV iadesi talep eden firma, mal veya hizmet alımının GERÇEKLİĞİNİ VE DOĞRULUĞUNU İSPAT edebildiği takdirde, özel esaslara girmeksizin KDV iade talebini sonuçlandırılabilmelidir.

Ancak uygulamada, mal veya hizmet tedarik edilen (alt) firma sahte belge düzenlemekle suçlanmakta ise, işlem gerçekliğinin ispatına bakılmaksızın, bu alıma ait indirim (ve dolayısıyla iade) hakkı yok sayılmak suretiyle işlem yapılmaktadır.

5- BELGE GERÇEKLİĞİNİN BANKA, NAMA YAZILI ÇEK, KREDİ KARTI, PTT VASITASIYLA ÖDEME YAPILDIĞININ TEVSİKİ SURETİYLE İSPATLANMASINA İLİŞKİN SORUNLAR :

Yukarıda metnini verdiğimiz “İşlemlerin Gerçekliğini İspat” başlıklı Tebliğ bölümünde belirtildiği üzere, alt firma sorununu bertaraf etmede en geçerli ve sık kullanılan ispat şekli, söz konusu alt firmaya ÖDEME YAPILDIĞININ, banka, bu alt firma namına yazılı çek, kredi kartı ve PTT belgeleri ile ortaya konulmasıdır.  

Bu konuda yaşanmakta olan ve uzun zamandır çözülmeyen sorunlar şunlardır:

  • Alımların çoğunda, alım işlemi cari hesaplara kaydedilmektedir. Belli bir dönemde alt firmadan yapılan alımlar yanında bu alt firmaya satışlar da olabilmektedir. Karşılıklı faturalaşma olarak ifade edilen bu gibi durumlarda doğal olarak ödeme faturalar arası fark üzerinden yapılmakta, dolayısıyla alımların tümünü karşılayacak kadar ödeme olmamaktadır. Maliye İdaresi böyle durumlarda ödeme yoluyla tevsik yapılamadığı yaklaşımı ile hareket ederek KDV iadesi isteyen mükellefleri mağdur etmektedir.
  • Alımlarla ilgili olarak cari hesapta oluşan borcun tamamına yakın kısmının ödendiği tevsik edilse bile, cüzi miktarda nakit ödeme veya ödenmemiş kısım bulunduğu hallerde yine, ödeme yoluyla tevsikin hiç yapılamadığı varsayılmak suretiyle KDV iadesi talep eden mükellefler başka tevsik unsurları ibraz etmeye zorlanmaktadır.
  • Bayiler vasıtasıyla satış yapan firmalar doğal olarak bayilerden fiyat farkı, ciro primi gibi faturalar alabilmektedir. Bu firmalar bayilere mal veya hizmet verip, tahsilat yapmakta olduğu için söz konusu faturaları cari hesap alacağına mahsup etmektedir. Başka bir anlatımla bu faturaların banka ve sair yoldan bayie ödenmesi söz konusu olamaz. Bu gibi durumlarda bayilik ilişkisinin varlığı tek başına bayiden gelen faturaların gerçekliğinin ispatı olarak kabul edilmesi ve bayideki sorunun KDV iadesi isteyen firmayı etkilememesi gerekirken, aksi yönde davranılmaktadır.

6- MAL VEYA HİZMET TEMİN EDİLEN FİRMALARIN ALTINDAKİ (altın altı) FİRMALAR İLE İLGİLİ SORUNLAR NE OLURSA OLSUN, İLİŞKİ VARLIĞI İSPATLANMADIĞI SÜRECE, İADE TALEBİNİ ETKİLEMEMESİ GEREKİR :

Eskiden KDV iadesi isteyen firmada ve bu firmanın mal yahut hizmet satın aldığı firmada hiçbir olumsuzluk bulunmasa dahi, alım yapılan firmanın altındaki veya daha altlarındaki firmalardan herhangi birinde olumsuzluk görüldüğünde bu durum zincirleme bir etkiyle KDV iadesi isteyen firmanın bu alımla ilgili iade talebinin reddedilmesine sebebiyet veriyordu.

KDV Genel Uygulama Tebliği ile, KDV iade taleplerinde alt firma sorunu, sadece kendisinden mal yahut hizmet alınan firmayla sınırlandırılmıştır. Yani bunların altlarındaki firmalarda görülen sorunlar – bu firmalar arasında bir iş birliği tespit edilmediği sürece - KDV iadesi taleplerini etkilemeyecektir.

Bu kural değişikliği, aynı zamanda mal yahut hizmet satılan firmaların kod listesine girmesine sebebiyet vermesi sorununu da çözmüş bulunmaktadır. Başka bir anlatımla bir firmanın bir altında veya daha altlarında sorun olsa bile, bu firmanın mal yahut hizmet sattığı müşterileri, söz konusu sorun nedeniyle kod listesine alınmayacak, KDV iadelerinde engelle karşılaşmayacaklardır.

Ancak uygulamada KDV iadesi talep eden firmaların internet ortamında gönderdiği indirim ve yüklenim listeleri, Maliye İdaresi bilgisayar sisteminde taramaya tabi tutularak “kontrol listesi” çıkarılmakta, bu kontrol listelerinde “altın altı” konumundaki firmaların sorunları da gösterilmektedir. Vergi daireleri bunları ileri sürerek, KDV iadesi isteyen mükellefi işlem ispatına davet etmek ve bu davete uyulmaması veya uyulamaması halinde KDV iade tutarını mevzuata aykırı olarak küçültmektedir.

7. MÜTESELSİL SORUMLULUK DURUMU KDV İADELERİNİ ETKİLEMEMELİDİR:

Müteselsil sorumluluk Vergi Usul Kanunu’nun 11 inci maddesine dayanılarak uygulanmakta olup bu konu KDV Genel Uygulama Tebliği’nin VI/B-2 no.lu bölümünde düzenlenmiştir.

KDV’de müteselsil sorumluluk, mal veya hizmet alınan firmanın, bu teslim veya hizmetle ilgili olarak hesapladığı KDV’yi herhangi bir şekilde Hazineye intikal ettirmemiş olması durumunda, alıcının müteselsil olarak bu KDV’den – hiçbir kusuru veya ihmali olmasa dahi - sorumlu tutulmasıdır.

KDV iade talepleri incelenirken mal veya hizmet tedarik edilen firmanın, iade talebine dahil edilmemiş olan (fakat indirimler arasında yer alan) KDV’yi Hazineye intikal ettirmediği görüldüğünde, KDV iade işleminin engellemeye maruz bırakılmaksızın yerine getirilmesi Tebliğ gereğidir.

Nitekim KDV iadelerinin hangi hallerde özel esaslar uygulanarak yapılacağını düzenleyen IV/E bölümünde, müteselsil sorumlu konumunda olmak, özel esas uygulama gerekçelerinden biri olarak gösterilmemiştir. Dolayısıyla müteselsil sorumluluk gerektiren durumlarda KDV iadeleri genel esaslara göre hemen yapılmalı, daha sonra alıcı, Tebliğin VI/B-2 no.lu bölümündeki esaslar çerçevesinde (ödeme emri gönderilmek suretiyle) takip edilmelidir.

Ancak uygulamada mükellefler, iade talebi içinde yer alan, Hazineye intikal ettirilmemiş KDV’leri mevzuata aykırı olarak, iade rakamının içinden çıkarmaya zorlanmaktadır.

8. MÜTESELSİL SORUMLU TUTULAN FAKAT KDV İADESİ İSTEMEMİŞ OLANLARA DA MEVZUATA AYKIRI İŞLEMLER UYGULANMAKTADIR :

KDV iadesi talep etmemiş olan mükellefler, müteselsil sorumlu bulundukları durumda, Tebliğin IV/B-2 no.lu bölümündeki yöntemlere uyularak takip edilmesi gerekirken indirim reddi veya indirimlerden çıkarmaya zorlama şeklinde mevzuata uymayan muamelelere maruz bırakılmaktadırlar.

Hatta bazen Takdir Komisyonları tarafından Hazineye intikal etmemiş KDV kadar ek KDV takdir ettirilmek suretiyle açık şekilde usulsüzlük yapılmaktadır.

9. SONUÇ :

KDV iade taleplerinde en önemli engelleyici veya zorlaştırıcı unsur alt firmalarda görülen sorunlardır.

KDV Genel Uygulama Tebliği ile bu konuda bir ölçüde yumuşama sağlanmış olmakla beraber, alt firma sorunları KDV iadesi isteyen mükellefleri ağır şekilde bunaltmaya devam etmektedir.

Sorunu ağırlaştıran hususlardan biri de, Vergi Dairelerinin alt firma sorunları konusunda Tebliğe aykırı uygulamalarda bulunmalarıdır.

Örneklemek gerekirse :

  • Mal veya hizmet tedarik edilen alt firma sahte belge düzenlemekle suçlanıyor olsa dahi, alıcı konumundaki mükellef işlemin gerçekliğini ispat ettiği takdirde indirim (dolayısıyla iade) hakkını koruyabilmesi gerekirken, Vergi Daireleri ispata rağmen iadenin bu kısmını reddetme şeklinde uygulama yapmaktadır.
  • Alt firmanın altındaki veya daha altlarındaki firmalarda görülen olumsuzluklar –bu firma ile KDV iadesi isteyen firma arasında ilişki bulunduğu ortaya konulmadığı sürece KDV iade talebini etkilememesi gerektiği halde Vergi

Daireleri KDV iadesi isteyen mükellefleri işlem gerçekliğini ispata veya iadenin bu kısmından vazgeçmeye zorlamaktadır.

  • Müteselsil sorumluluk durumunun bulunduğu hallerde Vergi Daireleri ve inceleme elemanları, Tebliğin VI/B2 no.lu bölümündeki usulleri görmezlikten gelerek, alıcı durumundaki mükellefin KDV indirimini yok sayan bir anlayışla bu mükellefleri indirim (dolayısıyla iade) haklarından vazgeçmeye zorlamakta veya bu mükelleflere usulsüz şekilde cezalı KDV tarhiyatı yapılmasına sebep olmaktadırlar. 

NOT: Yazarımızın bu makalesi Yaklaşım Dergisinin Haziran 2017 sayısında yayınlanmış olup, yazarımız tarafından Sitemiz için 17 Mart 2022 tarihi itibariyle güncellenmiştir.

18.03.2022

Mehmet Maç
Yeminli Mali Müşavir
BDO Türkiye
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Mersin Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü 

Sayı

:

E-62902401-130[2020-701-75]-22832

16.02.2022

Konu

:

Avukatlık hizmetlerine uygulanacak KDV oranı

İlgi

:

a)

12/06/2020 tarihli ve 138705 kayıt sayılı özelge talep formunuz.

b)

12/06/2020 tarihli ve 138706 kayıt sayılı özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formlarınızda, kovuşturma aşamasında verilen suça sürüklenen çocuk müdafiliği hizmetine %8 oranında katma değer vergisi  (KDV) uygulanacağı hususunda tereddüt edilmemekle birlikte, başvuru eklerinde evrakı gönderilen somut olayda olduğu gibi, soruşturma aşamasında savcılık ve/veya kolluk nezdinde suça sürüklenen çocuk müdafiliği hizmetine uygulanması gereken KDV oranı hususunda mütereddit kalındığı belirtilmekte ve konu hakkındaki Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

Mal ve hizmetlere uygulanan KDV oranları, 3065 sayılı KDV Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak maddede yer alan sınırlar dahilinde, 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişmeden önce Bakanlar Kurulu, değişiklik sonrasında ise Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir.

Bu kapsamda, KDV oranları 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %8, sözü edilen listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler içinse %18 olarak belirlenmiştir.

01.10.2019 tarihli ve 1594 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile söz konusu BKK eki (II) sayılı listenin (B) bölümüne 32 nci sıra eklenmiş olup bu sıra gereğince; "Aile mahkemeleri, tüketici mahkemeleri ve çocuk mahkemelerinin görev alanına giren davalar ve işler, vesayet davaları ve işleri; bu davalara bağlı kanun yolları; iş uyuşmazlıklarında dava şartı olarak arabuluculuk ile bunlara bağlı ilamlı icra takipleri kapsamında verilen avukatlık hizmetleri"ne 02.10.2019 tarihinden itibaren %8 oranında KDV uygulanmaktadır.

Ayrıca, 25.11.2021 tarihli ve 4862 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile bahsi geçen BKK eki (II) sayılı listenin (B) bölümün 32 nci sırasına "6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununda yer alan adli yardım ve adli müzaharet hükümleri kapsamında verilen avukatlık hizmetleri" de eklenmiş olup 01.12.2021 tarihi itibarıyla bu hizmetlere uygulanacak KDV oranı da %8 olarak belirlenmiştir.

Buna göre, çocuk mahkemelerinin görev alanına giren davalar ve işler kapsamında verilen avukatlık hizmetleri %8 oranında KDV'ye tabi olduğundan, bu mahkemelerin görev alanına giren soruşturma evresindeki avukatlık hizmetlerinin ifası için de %8 oranında KDV uygulanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)      Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)    İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Sayı: E-39044742-130[Özelge]-301889
Tarih: 17/03/2022

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları KDV-ÖTV Grup Müdürlüğü 

Sayı

:

E-39044742-130[Özelge]-301889

17.03.2022

Konu

:

Unlu mamullerin satışında KDV oranı

İlgi

:

18/02/2022 tarihli ve 650764 evrak kayıt numaralı özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda,

- Şirketinizin yurt içinde baklava, pasta, poğaça, börek gibi unlu mamuller ile lokum ve sütlü tatlılar gibi ürünleri imal ederek sattığı,

- Şubelerinizde şirketiniz tarafından imal edilen bu ürünlerin yanında dışarıdan temin edilen ürünlerin de satıldığı,

- Şubelerinizin bazılarında bu ürünlerin porsiyon olarak masaya servis edildiği veya yemek hizmeti yanında sunulabildiği

ifade edilerek;

- Fabrikadan şubelerinize ve diğer mükelleflere yapılan satışlarda,

- Fabrikadan ihraç kayıtlı yapılan satışlarda,

- Servisten bağımsız satış bölümü de olan şubelerinizde yapılan porsiyon, adet şeklindeki satışlar, yemekle birlikte sunulan/servis edilen ürünler ile servis içermeyen doğrudan satışlarda

uygulanması gereken katma değer vergisi (KDV) oranı konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Mal teslimi ve hizmet ifalarına uygulanan KDV oranları, 3065 sayılı KDV Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak maddede yer alan sınırlar dahilinde, 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişmeden önce Bakanlar Kurulu, değişiklik sonrasında ise Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir.

Bu kapsamda KDV oranları, 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %8, bu listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler içinse %18 olarak uygulanmaktadır.

Söz konusu BKK eki (I) sayılı listenin (A) bölümünün 15 inci sırasında; "Türk Gümrük Tarife Cetveli (TGTC)'nin 19 no.lu faslında yer alan mallar," ibaresi yer almaktadır. Söz konusu fasılda ise "Hububat, un, nişasta veya süt müstahzarları; pastacılık ürünleri" tanımlanmıştır.

Öte yandan, aynı BKK eki (II) sayılı listenin 24 üncü sırasında; gazino, açık hava gazinosu, bar, dans salonu, diskotek, pavyon, taverna, birahane, kokteyl salonu ve benzeri yerler hariç olmak üzere kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kıraathane, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler, yemeği pakette satan veya diğer şekillerde yemek hizmeti sunan yerler, lokanta, içkili lokanta, kebapçı ve benzeri yerlerde (birinci sınıf lokanta ruhsatı ya da işletme belgesine sahip olan yerler ile üç yıldız ve üzeri oteller, tatil köyleri ve benzeri tesislerin bünyesindeki lokantalar hariç) verilen hizmetler (bu yerlerde verilen hizmetlerin alkollü içeceklere isabet eden kısmı hariç) sayılmış ve bu hizmetlere %8 oranında KDV uygulanması öngörülmüştür. Buna ilişkin ayrıntılı açıklamalara KDV Genel Uygulama Tebliğinin "III/B-2.4. Yiyecek ve İçecek Sunulan Yerlerde KDV Oran Uygulaması" başlıklı bölümünde yer verilmiş olup yemek hizmeti sunan yerlerin tanımı ve tasnifinde, "İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik" ve ilgili diğer mevzuat esas alınmaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre;

1- Şirketinize ait fabrikada/imalathanede üretilen baklava, pasta, poğaça, börek gibi ürünlerin fabrikadan yapılan tesliminde (ayrı mükellefiyeti bulunan şubeleriniz dahil), 2007/13033 sayılı BKK eki (I) sayılı listenin A/15 inci sırası uyarınca %1,

2- Bu ürünlerin fabrikadan ihraç kayıtlı yapılan teslimlerinde %1,

3- Şubelerin lokanta, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler gibi yemek hizmeti sunan işyeri ruhsatı ve/veya masa, oturma yeri tezgâh gibi servis yapılabilen alanlarının bulunması halinde,

a) Bu yerlerde üretildiğine veya dışarıdan temin edildiğine bakılmaksızın buralarda verilen yeme içme hizmetleri ile söz konusu hizmet işletmelerinde bu ürünlerin sipariş suretiyle paket servis şeklinde (içecekler dahil) sunulması/hazırlanması, sonrasında gönderilmesi/gelinip alınması halinde (II) sayılı listenin 24 üncü sırası uyarınca %8,

b) Bu yerlerde yeme içme hizmetine konu edilmeden ve/veya herhangi bir şekilde servise yönelik bir işleme tabi tutulmaksızın bu ürünlerin doğrudan teslim edilmesi durumunda %1,

4- Satış yapılan yerin lokanta, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler gibi yemek hizmeti sunan işyeri ruhsatı ve/veya masa, oturma yeri tezgâh gibi servis yapılabilen alanlarının bulunmaması halinde, söz konusu ürünlerin tesliminde %1

oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)      Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)    İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

 
Sayı: E-64597866-130-4887
Tarih: 17/03/2022

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü 

Sayı

:

E-64597866-130-4887

17.03.2022

Konu

:

Pastanede yapılan doğrudan satış ve yeme içme hizmetlerinin KDV oranı

İlgi

:

a)

01.03.2022 tarih ve 17128 sayılı özelge talep formunuz.

b)

01.03.2022 tarih ve 17300 sayılı özelge talep formunuz.

c)

07.03.2022 tarih ve 19008 sayılı ek dilekçeniz.

İlgide kayıtlı özelge talep formları ve eklerinde;

- Şirketinizin otel ve konaklama tesisleri işletmeciliği, çikolata, çikolatalı şekerleme, kek, pasta vb. fırın ürünleri imalatı, yurtiçi ve yurtdışında yiyecek ve içecek hizmetleri veren restoranlar açmak, kiralamak, işletmek, franchise vermek, her türlü rezidans, site yönetimleri, tatil köyleri, otel vb. eğlence yerleri ile sergi ve panayır alanı, kongre merkezi, sanatsal ve gösteri merkez kompleksleri işletmek ve kiraya vermek faaliyetleriyle iştigal ettiği,

- Faaliyetiniz kapsamında, Şirketiniz tarafından kafeterya/pastane/pasta satış yeri/unlu mamul satış ruhsatı olan yerlerden 5189 sayılı Cumhurbaşkanı Kararına istinaden katma değer vergisi (KDV) oranı indirilen gıda maddelerinin alınarak herhangi bir hizmet verilmeden doğrudan satışının yapıldığı,

- Satış ruhsatı olan yerler ile başka üretici şirketlerden satın alınan ve yeni düzenleme ile KDV oranı %1'e indirilen gıda maddelerinin şirketinize ait yerlerde gerek doğrudan gerekse hizmet verilmek sureti ile satışının söz konusu olabildiği,

ifade edilerek;

- Şirketinizce; kafeterya/pastane/pasta satış yeri/unlu mamul satış ruhsatlı yerlerinizden herhangi bir hizmet verilmeden KDV oranı %1'e indirilen gıda maddelerinin doğrudan satılması durumunda,

- Üretici şirketlerden %1 oranında KDV uygulanarak satın alınan draje gibi gıda maddelerinin, şirketinize ait yerlerde gerek doğrudan gerekse hizmet verilmek sureti ile satışında

uygulanması gereken KDV oranı konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Mal teslimi ve hizmet ifalarına uygulanan KDV oranları, 3065 sayılı KDV Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak maddede yer alan sınırlar dahilinde, 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişmeden önce Bakanlar Kurulu, değişiklik sonrasında ise Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir.

Bu kapsamda KDV oranları, 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %8, bu listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler içinse %18 olarak uygulanmaktadır.

5189 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile getirilen düzenleme uyarınca, söz konusu BKK eki (I) sayılı listenin (A) bölümünde Türk Gümrük Tarife Cetvelinin (TGTC) fasılları veya alt tarife pozisyonları itibariyle sayılan gıda maddelerinin (özel tüketim vergisine tabi olanlar hariç) 14/2/2022 tarihinden itibaren teslimleri %1 KDV oranına tabi bulunmaktadır.

Öte yandan, aynı BKK eki (II) sayılı listenin 24 üncü sırasında; gazino, açık hava gazinosu, bar, dans salonu, diskotek, pavyon, taverna, birahane, kokteyl salonu ve benzeri yerler hariç olmak üzere kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kıraathane, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler, yemeği pakette satan veya diğer şekillerde yemek hizmeti sunan yerler, lokanta, içkili lokanta, kebapçı ve benzeri yerlerde (birinci sınıf lokanta ruhsatı ya da işletme belgesine sahip olan yerler ile üç yıldız ve üzeri oteller, tatil köyleri ve benzeri tesislerin bünyesindeki lokantalar hariç) verilen hizmetler (bu yerlerde verilen hizmetlerin alkollü içeceklere isabet eden kısmı hariç) sayılmış ve bu hizmetlere %8 oranında KDV uygulanması öngörülmüştür. Konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalara KDV Genel Uygulama Tebliğinin "III/B-2.4. Yiyecek ve İçecek Sunulan Yerlerde KDV Oran Uygulaması" başlıklı bölümünde yer verilmiş olup, yemek hizmeti sunan yerlerin tanımı ve tasnifinde, "İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik" ve ilgili diğer mevzuat esas alınmaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre;

1- Şirketinizce, kafeterya/pastane/pasta satış yeri/unlu mamul satışı ruhsatı bulunan hizmet işletmelerinizde;

a) TGTC'nin 17 no.lu faslında tanımlanan "Şeker ve Şeker Mamulleri" ile 18 no.lu faslında tanımlanan "Kakao ve Kakao Müstahzarları" kapsamındaki çikolata, çikolatalı şekerleme ve drajenin 2007/13033 sayılı BKK eki (I) sayılı listenin A/13 ve 14 üncü sıraları uyarınca,

b) TGTC'nin 19 no.lu faslında tanımlanan "Hububat, Un, Nişasta veya Süt Müstahzarları; Pastacılık Ürünleri" kapsamındaki kek ve pasta gibi fırın ürünlerinin ise aynı listenin A/15 inci sırası uyarınca,

herhangi bir hizmet verilmeden/yeme içme hizmetine konu edilmeden ve/veya herhangi bir şekilde müşterilere servis edilmesine yönelik herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın doğrudan (internet üzerinden yapılan satışlar dahil) tesliminde %1,

2- Şirketinizin yeme içme hizmetine yönelik işyeri ruhsatı bulunan ve/veya masa, oturma yeri tezgâh gibi servis yapılabilen alanları bulunan işletmelerinde, bu yerlerde üretildiğine veya dışarıdan temin edildiğine bakılmaksızın verilen yeme içme hizmetleri ile söz konusu hizmet işletmelerinde bu ürünlerin sipariş suretiyle paket servis şeklinde (içecekler dahil) sunulması/hazırlanması, sonrasında gönderilmesi/gelinip alınması halinde %8; bu işletmelerin birinci sınıf lokanta ruhsatı ya da işletme belgesine sahip olması veya üç yıldız ve üzeri oteller, tatil köyleri ve benzeri tesislerin bünyesinde faaliyet göstermesi halinde ise %18

oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 (*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)    İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 19 Mayıs Atatürk' ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşsiz bir galibiyet olarak yer eden Kurtuluş…
  • ANONİM / LİMİTED ŞİRKET PAY SAHİBİ OLANLAR İLE DİĞER İLGİLİ ŞAHISLARIN ŞİRKETE BORÇLANMA YASAĞI Türk Ticaret Kanununun 358 Ve 644. Maddelerine Göre Pay Sahipleri:> Sermaye…
  • YURT DIŞI İŞTİRAK PAYLARININ ELDEN ÇIKARMALARINA İLİŞKİN İSTİSNA Kurumların aktiflerinde bulunan iştirak hisselerinin satılması, buradan elde edilen kazançların…
Top