Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kira gelirlerinin saptanmasında Gelir Vergisi Kanunu, mükelleflere iki yöntem sunmuştur. Bunlar sırasıyla “götürü gider yöntemi” ve “gerçek gider yöntemi”dir. Mükellefler bu yöntemleri uygulama konusunda bir tercih hakkına sahiptirler. Mükelleflerin bu tercihlerini kullanmaları açısından bir koşul söz konusu değildir. Ancak götürü gider yöntemini seçenler iki yıl geçmedikçe bu yöntemden dönemezler. İkinci yıldan sonra ise, diğer yöntemi seçilebilir. Bu konudaki tercih hakkı, her bir kira geliri sağlayan taşınmaz için ayrı ayrı kullanılamaz, tercihin beyanname bazında yapılması gerekir.

Gerçek gider yöntemini seçen mükelleflerin safi iradın tespitinde indirebilecekleri giderler, anılan kanunun 74. maddesinde sayılmıştır. Bu giderlerin safi iradın tespitinde dikkate alınabilmesi için, belgeli olması ve kiraya veren tarafından yapılmış olması şarttır. Eğer bu giderler kiracıya yansıtılmışsa veya kiracı tarafından üstlenilmişse, bu giderlerin kiraya veren tarafından dikkate alınması mümkün değildir.

Safı iradın tespitinde indirimi kabul edilen giderler 2021 yılı açısından şunlardır:

  1. Kiraya veren tarafından ödenen aydınlatma, ısıtma, su ve asansör giderleri;
  2. Kiraya verilen malların idaresi için yapılan ve gayrimenkulün ehemmiyeti ile mütenasip olan idare giderleri;
  3. Kiraya verilen mal ve haklara müteallik sigorta giderleri;
  4. Kiraya verilen mal ve haklar dolayısıyla yapılan ve bunlara sarf olunan borçların faizleri ile konut olarak kiraya verilen bir adet gayrimenkulün iktisap yılından itibaren beş yıl süre ile iktisap bedelinin % 5’i (İktisap bedelinin % 5’i tutarındaki bu indirim, sadece ilgili gayrimenkule ait hasılata uygulanır. Ancak, indirilmeyen kısım 88’inci maddenin 3 üncü fıkrasının uygulanmasında gider fazlalığı sayılmaz)
  5. Kiraya verilen mal ve haklar için ödenen vergi, resim, harç ve şerefiyelerle kiraya verenler tarafından ödenmiş olmak şartıyla belediyelere ödenen harcamalara iştirak payları;
  6. Kiraya verilen mal ve haklar için ayrılan amortismanlar
  7. Kiraya verenin yaptığı onarım giderleri (Emlâkin iktisadi değerini artıracak surette tevsii, tadili veya bunlara ilaveler yapılması için ihtiyar olunan giderler onarım gideri sayılmaz);
  8. Kiraya verilen mal ve haklara ait bakım ve idame giderleri;
  9. Kiraladıkları mal ve hakları kiraya verenlerin ödedikleri kiralar ve diğer gerçek giderler;
  10. Sahibi bulundukları konutları kiraya verenlerin kira ile oturdukları konutun kira bedeli (kira indirimi gayri safi hasılattan diğer giderler düşüldükten sonra, kalan miktar üzerinden yapılır; kiranın indirilemeyen kısmı gider fazlalığı kabul edilmez);
  11. Kiraya verilen mal ve haklarla ilgili olarak mukavelenameye, kanuna veya ilama istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar;
  12. Kiraya veren tarafından yapılan ve gayrimenkulün iktisadi değerini artırıcı niteliği olan ısı yalıtımı ve enerji tasarrufu sağlamaya yönelik harcamalar.

Gerçek gider yöntemini seçenler, kiraya verilen mal veya hakla ilgili olarak ödedikleri gecikme zam ve faizleri ile para cezalarını ve vergi cezalarını, hâsılattan gider olarak indirilemez.

Kiraya verilenin konut olması halinde, diğer şartları da varsa, önce Gelir Vergisi Kanunu’nun 21. maddesinde yazılı istisnanın düşülmesi, daha sonra giderlerin indirilmesi gerekmektedir. Ancak düşülecek giderler arasından, istisnaya isabet eden kısmın ayıklanması zorunludur.

Gerçek gider yöntemini tercih ederek beyanda bulunan mükelleflerin, gider veya harcama belgelerini beyannamelerine eklemeleri veya vergi dairesini vermeleri gerekmemektedir. Ancak bu belgelerin 5 yıl süre ile saklanması ve vergi idaresince talep halinde ibraz edilmesi gerekmektedir (Ordu Defterdarlığı’nın 6.9.2012 gün ve 25953680-002-21 sayılı Özelgesi). İbraz edilemezse, vergi idaresi indirilen giderleri, ispatlanamadığı gerekçesi ile reddedebilir.

Taşınmazın iktisabında tapu harcı gider kalemi değildir. Aynı şekilde daireye kombi taktırılması, bu maksatla tesisat yaptırılması da gider niteliğinde değildir. Bu giderlerin maliyete eklenerek amortisman hesabında dikkate alınması gerekmektedir. (Eskişehir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 28.9.2020 gün ve 40617 sayılı Özelgesi). Kiraya verilmiş taşınmaz yurt dışından elde edilen kredi ile iktisap edilmişse bu krediye ait faizler de gider olarak kira gelirinden indirilemez. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 9.6.2017 gün ve 16247 sayılı Özelgesi). Kiraya verilen taşınmazın iktisabı için kullanılan dövizli konut kredisi anapara ödemelerinin ve bu anapara taksitlerine ilişkin kur farklarının da, bu taşınmazdan elde edilen kira gelirinin beyanında gider olarak indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır. Ancak, anapara taksitine ilişkin ödenen kur farklarının gayrimenkulün iktisap bedeline eklenmesi suretiyle oluşacak bedelin % 5 ini aşmayacak şekilde 5 yıl süreyle sadece ilgili taşınmaza ait kira gelirinden gider olarak indirim konusu yapılması mümkündür. Ayrıca, söz konusu anapara taksitine ilişkin ödenen kur farklarının söz konusu taşınmazın maliyetine eklenmesi suretiyle amortisman hesaplanmasında dikkate alınması mümkündür (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 14.4.2014 günlü Özelgesi).

Mahkemenin kira tespit kararına istinaden geçmiş yıllarda fazla alınmış olup iade edilen kira farkları da cari yılda gider olarak dikkate alınamaz. İade, önceki yıllarda tahsil edilen kira tutarlarında da bir azalma gerçekleştirdiğinden, söz konusu dönemlere ilişkin beyanların düzeltilmesi gerekir (İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 16.11.2017 gün ve 128677  sayılı Özelgesi).

 Öte yandan kiraya verilmiş taşınmazdan elde edilen kira gelirini gerçek gider yöntemini seçerek beyan edenler, bu taşınmaz için ilgili yılda ödenen emlak vergisi tutarını, toplam kira gelirlerinden indirim konusu yapabilirler (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 10.8.2015 gün ve 827 sayılı Özelgesi). Aynı şekilde kiraya verilmiş taşınmaz için ödenen değerli konut vergisinin de gider olarak indirimi mümkündür. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kira-gelirlerinin-saptanmasinda-gercek-gider-yontemi/652593

22 Mart 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31786

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından:

MADDE 1- 29/12/2021 tarihli ve 31704 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Altın Hesaplarından Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Sayı: 2021/16)’in 4 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(1) Yurt içi yerleşik gerçek kişilerin bankalardaki, yurt içi yerleşik tüzel kişilerin ise 31/12/2021 tarihi itibarıyla bankalarda mevcut olan altın hesabı, hesap sahibinin talep etmesi halinde dönüşüm fiyatı üzerinden Türk lirasına çevrilir.”

“(6) Bu Tebliğ kapsamında Merkez Bankasının belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde komisyon ve/veya masraf ödenebilir.”

MADDE 2- Aynı Tebliğin 5 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(4) Merkez Bankası tarafından bu uygulama kapsamında açılan Türk lirası mevduat veya katılma hesaplarına vade sonunda yenilenme imkânı tanınabilir. Hesabın yenilenmesine ilişkin kapsam, usul ve esaslar Merkez Bankasınca belirlenir.”

MADDE 3- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 4- Bu Tebliğ hükümlerini Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı yürütür.

11 Haziran 2022 tarihli Bağımsız Denetçilik Sınav İlanı

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan:

BAĞIMSIZ DENETÇİ ADAYI BELİRLEME SINAV İLANI

26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliğinin 14 üncü maddesi uyarınca bağımsız denetçi olarak yetkilendirilme talebinde bulunacaklarda aranılan denetçilik sınavında başarılı olma şartı kapsamında, anılan Yönetmeliğin 16 ncı maddesi uyarınca denetimle ilgili alanlardaki teorik ve uygulamaya ilişkin bilgileri ölçmek üzere gerçekleştirilecek sınav, 11 Haziran 2022 tarihinde, Ankara, İstanbul ve İzmir’de yapılacaktır. Bu sınavda başarılı olanlar, mevzuattaki diğer şartları da taşımaları durumunda bağımsız denetçi olarak yetkilendirilme talebinde bulunabilecektir.

SINAVA MÜRACAAT

Sınav müracaatları 28 Mart 2022 tarihinde başlayıp 11 Nisan 2022 tarihinde saat 23.59 da sona erecektir.

Başvurular, elektronik ortamda “http://www.kgk.gov.tr” adresinde yer alan Başvuru Formunun doldurulması suretiyle yapılacaktır.

Posta yoluyla gelen başvurular kabul edilmeyecektir.

Sınav müracaatları, Kurum tarafından tetkik edildikten sonra sınava katılmaya hak kazananlar ile bunların sınav yerleri sınav tarihinden en az on beş gün önce Kurum internet sitesinde duyurulacaktır.

Müracaatı reddedilenler, durumun Kurum internet sitesinden ilan edildiği tarihten itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabilirler. İtirazlar, Kurum tarafından itiraz tarihinden itibaren üç gün içinde incelenip karara bağlanarak sonucu ilgiliye bildirilir.

SINAVA BAŞVURU ŞARTLARI

Sınava; hukuk, iktisat, maliye, işletme, muhasebe, bankacılık, kamu yönetimi ve siyasal bilgiler dallarında eğitim veren fakülte ve yüksekokullardan veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca tasdik edilmiş yabancı yükseköğretim kurumlarından en az lisans seviyesinde mezun olanlar veya diğer öğretim dallarından lisans seviyesinde mezun olmakla beraber bu fıkrada belirtilen bilim dallarından lisansüstü seviyesinde diploma almış olanlar başvurabilir.

SINAVIN TARİHİ VE YERİ

Sınav 11 Haziran 2022 tarihinde Ankara, İstanbul ve İzmir’de yapılacaktır. Sınav yeri ve saati sınav tarihinden en az on beş gün önce Kurum internet sitesinde duyurulacaktır.

SINAVIN ŞEKLİ VE KONULARI

Sınav, aşağıdaki konulardan yazılı test usulünde yapılır:

a) Muhasebe Standartları (Türkiye Muhasebe Standartları, yıllık ve konsolide finansal tabloların hazırlanmasına ilişkin mevzuatta yer alan düzenlemeler ve standartlar),

b) Denetim (Türkiye Denetim Standartları, mesleki etik kuralları, bağımsızlık, risk yönetimi, iç kontrol ve denetimle ilgili diğer mevzuat),

c) Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Finansal Yönetim,

ç) Sermaye Piyasası, Bankacılık, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Mevzuatı,

Yetkilendirmeler, başarılı olunan sınav konularına göre “temel alan” ve “sermaye piyasası”, “bankacılık”, “sigortacılık ve özel emeklilik” alanları itibarıyla yapılır. Temel alandan yetkilendirilmek isteyen Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler (a), (b) ve (c) bentlerinde, Yeminli Mali Müşavirler ise (a) ve (b) bentlerinde belirtilen konulardan sınava tabi tutulurlar.

Sermaye piyasası, bankacılık, sigortacılık ve özel emeklilik alanlarında da yetkilendirilmek isteyenler (ç) bendinde belirtilen konulardan ayrıca sınava tabi tutulurlar.

SINAVIN YÜRÜTÜLMESİ

Sınavın ilan edilen yer ve saatte başlatılması ve süresinde bitirilmesi esastır.

Sınav listesinde ismi yer almayanlar ile sınava girişte, T.C. Kimlik Numarası içeren nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü belgesinden birini ibraz etmeyenler sınava alınmazlar.

SINAVIN GEÇERSİZ SAYILACAĞI HALLER

Sınava girenlerden;

a) Sınavda kopya çektiği veya verdiği,

b) Sınava kendi yerine başkasının girdiği,

c) Sınav kurallarını ihlal ettiği,

tespit edilenler ile gerçek dışı beyanda bulunduğu veya sınava girme şartlarını taşımadığı sonradan tespit edilenlerin sınavları geçersiz sayılır.

Yukarıda yer alan sebeplerden dolayı sınavları geçersiz sayılanlar iki yıl süreyle Kurum tarafından yapılacak sınava alınmazlar.

Sınavın geçersiz sayılmasını gerektiren hallerin tespiti üzerine, durum Komisyon tarafından karara bağlanarak ilgiliye bildirilir. Komisyon kararına yedi gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar Komisyon tarafından beş gün içinde incelenip karara bağlanır ve sonuç itiraz edene bildirilir.

SINAV BAŞARI ŞARTI VE SONUÇLARIN GEÇERLİLİK SÜRESİ

Sınavda başarılı sayılmak için sınav konularının her birinden yüz puan üzerinden en az altmış puan alınması, tüm sınav konularından alınan notların aritmetik ortalamasının da en az yetmiş puan olması şarttır.

Not yükseltmek amacıyla sınav konularının her birinden ayrı ayrı sınava girilebilir. Geçerlilik süresi içerisinde en yüksek sınav notu esas alınır.

Sınav sonuçları ilan tarihini müteakip üçüncü takvim yılı sonuna kadar geçerlidir.

SINAV SONUÇLARININ DUYURULMASI VE İTİRAZ

Sınav sonuçları, Kurum internet sitesinde duyurulur. Ayrıca, sınav sonuç belgesi gönderilmez.

Sınav sorularına itiraz, soru ve cevap anahtarının Kurum internet sitesinde duyurulmasını izleyen beş gün içinde Kurumda olacak şekilde yapılır. İtirazlar en geç müteakip  on gün içinde karara bağlanıp ilgiliye bildirilir.

Sınav sonuçlarına itiraz, sonuçların Kurum internet sitesinde duyurulmasını izleyen yedi gün içinde yapılır. Komisyon, bu itirazları itiraz süresinin bitiminden itibaren en geç on gün içinde inceleyip karara bağlayarak itiraz edene bildirir.

SINAV GİDERLERİ

Sınava katılmak isteyenlerin, sınava girecekleri her bir konu için 150 TL sınav ücretini başvuru esnasında kredi kartından on-line olarak ödemeleri gerekmektedir.

Sınava  müracaat  ettiği  halde  katılmayanların,  sınava  girmekten vazgeçenlerin ödedikleri ücretler iade edilmeyecektir. Ayrıca, sınav başvurusu yapıldıktan sonra hiçbir aşamada sınav konusu değişiklik talepleri kabul edilmeyecektir.

UYARI: Bağımsız Denetçi Belgesi için sadece sınavı kazanmak yeterli değildir. Ayrıca adayların Bağımsız Denetim Yönetmeliğinin 14 üncü maddesinde yer alan diğer şartları da taşımaları gerekir. Bu nedenle gerekli şartları yerine getirmiş veya sınavı kazandıktan sonra yerine getirebileceğini düşünen kişilerin sınavlara başvurmaları tavsiye edilmektedir.

Değişiklik öncesi, gerçek kişilerin 20 Aralık 2021 itibarıyla bankadaki döviz tevdiat hesaplarının TL’ye çevrilerek Kur Korumalı Mevduat sistemine dahil edilmesi öngörülüyordu. Yapılan değişiklikle 20 Aralık 2021 tarihi tebliğden çıkarıldı. Böylece gerçek kişiler, Kur Korumalı Mevduat sistemi devam ettiği sürece DTH’larını bozdurarak sisteme dahil olabilecekler.

Başka bir ifade ile daha önceden sadece 20 Aralık 2021 tarihli DTH’ını KKM’ye dahil edebilen mevduat sahipleri, artık bu tarih sınırlamasına tabi olmayacaklar.

Şirketlerin DTH’larının KKM’ye dönüşümüne ilişkin 31 Aralık 2021 tarihinde ise değişiklik yapılmadı.

Öte yandan tebliğde yenilenen hesaplarda hangi dönüşüm kurunun dikkate alınacağıyla ilgili daha önceden kesin olan ifadeler, yapılan değişiklikle belirsiz bir hale getirildi.

Şöyle ki tebliğin önceki halinde uygulama kapsamında açılan hesapların vade sonunda yenilenirken, ilk açılıştaki dönüşümü yapılan döviz tutarı ve dönüşüm kuru üzerinden destekten yararlanacağı öngörülüyordu.

Yapılan değişiklikle, hesapların yenilenme imkanı ile ilgili hüküm korunurken, yenilemenin hangi kur üzerinden yapılacağı belirsiz hale geldi.

Fıkranın sonuna, hesap yenilenmesine ilişkin usul ve esasların Merkez Bankası tarafından belirleneceği hükmü eklendi.

Masraf ve komisyon bilmecesi

Öte yandan Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarının Desteklenmesi Hakkında Tebliğin 4’üncü maddesine masraf ve komisyonla ilgili çok açık olmayan bir fıkra eklendi.

Tebliğin 4’üncü maddesine eklenen fıkra şöyle:

“Bu Tebliğ kapsamında Merkez Bankasının belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde komisyon ve/veya masraf ödenebilir”

Aynı değişiklikler altın hesaplarının dönüşümünde de uygulanacak

Döviz Tevdiat Hesaplarının dönüşümü ile ilgili tebliğde yapılan değişikliklerin tamamı, altın hesaplarının dönüşümüyle ilgili tebliğde de yapıldı. Yani vatandaşların altın hesaplarının dönüşümünde tarih sınırı kaldırılırken, bu hesaplar için de masraf ve komisyon ödenebileceği hükmü getirildi.

22 Mart 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31786

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından:

MADDE 1- 21/12/2021 tarihli ve 31696 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Sayı: 2021/14)’in 4 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(1) Yurt içi yerleşik gerçek kişilerin bankalardaki, yurt içi yerleşik tüzel kişilerin ise 31/12/2021 tarihi itibarıyla bankalarda mevcut olan ABD doları, Euro ve İngiliz sterlini cinsinden döviz tevdiat hesabı ve döviz cinsinden katılım fonu hesabı bakiyeleri, hesap sahibinin talep etmesi halinde dönüşüm kuru üzerinden Türk lirasına çevrilir.”

“(6) Bu Tebliğ kapsamında Merkez Bankasının belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde komisyon ve/veya masraf ödenebilir.”

MADDE 2- Aynı Tebliğin 5 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(4) Merkez Bankası tarafından bu uygulama kapsamında açılan Türk lirası mevduat veya katılma hesaplarına vade sonunda yenilenme imkânı tanınabilir. Hesabın yenilenmesine ilişkin kapsam, usul ve esaslar Merkez Bankasınca belirlenir.”

MADDE 3- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 4- Bu Tebliğ hükümlerini Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı yürütür.

Giriş

Bu yazımızda, ihracat bedellerinin yurda getirilmemesi nedeniyle düzenlenen idari para cezaları konusu hakkında oldukça faydalı bilgileri soru ve cevap yöntemi ile size aktaracağız.

1. İhracat Bedellerini Yurda Getirme Zorunluluğu Nedir?

İhracat bedellerinin yurda getirilmesi zorunluluğu, kanun koyucunun Türk parasının kıymetinin korunması amacıyla getirdiği kanuni yükümlülüklerden biridir. Böylelikle ihraç edilen mal ve hizmetlerin karşılığını oluşturan ekonomik değerin ülkede kalması amaçlanmıştır.

İstisnaları bulunmakla birlikte, kural olarak ihracatçıların ihracat bedellerini fiili ihraç tarihinden itibaren 180 gün içinde yurda getirmesi ve bunu takip eden kurum nezdinde ihracat hesabının kapatılmasını sağlaması gerekmektedir.

2. İdari Para Cezalarının Kanuni Dayanağı Nedir?

İhracat bedellerini yurda getirme zorunluluğu, kambiyo mevzuatında düzenlenmiştir. Kambiyo mevzuatının yapısı, kanun ve düzenleyici işlemlerin birbirine yaptığı göndermeler nedeniyle oldukça karmaşıktır. Kambiyo rejiminin temel kanunu olan 1567 sayılı Türk Parasının

Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’dan başlayarak, Bakanlar Kurulu (2018’den beri Cumhurbaşkanı), Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası’nın düzenleyici işlemleri aşağıdaki şemada görülebilir:

1567 sayılı TPKKHK 

  • İhracat bedellerini yurda getirmeyenler için idari para cezası öngörülmüştür.
  • Yurda getirmenin şekli ve süresi konusunda Cumhurbaşkanına (eski Bakanlar Kuruluna) düzenleyici işlem yapma yetkisi verilmiştir.

32 Sayılı Karar

  • Bakanlar Kurulu, ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin düzenleme yapma konusunda Hazine ve Maliye Bakanlığına yetki vermiştir.

32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ

  • Bakanlık, bedellerin yurda getirilme süresini 180 gün olarak belirlemiş; ihracat hesabının nasıl kapatılacağını ve mücbir sebep hallerini düzenlemiştir.
  • Tebliğ uygulaması hakkındaki usul ve esasların Merkez Bankası tarafından ilan edileceği belirtilmiştir.
İhracat Genelgesi
  • Merkez Bankası, ihracat hesabının kapatılması usulünü ayrıntılı olarak düzenlemiştir.
Döviz Satışına İlişkin Uygulama Talimatı 
  • Merkez Bankası, Genelge'ye eklenen döviz satışı konusunu düzenlemiştir.

3. Hangi Hareketler İçin Hangi Cezalar Öngörülmüştür?

Kanun’da ihracat bedellerinin yurda getirilmesi yükümlülüğünü ilgilendiren iki tür kabahat bulunmaktadır. Kanun, idarenin düzenleyici işlemlerindeki yükümlülüklere aykırı davranışlar için tutarı kanunda belli olan bir maktu ceza (md.3/1), ihracat bedellerini yurda getirmemek için ise ihracat bedelinin %5’i oranında bir nispi ceza (md.3/3) öngörmüştür.

Bununla birlikte, idari para cezasına ilişkin karar kesinleşinceye kadar alacaklarını yurda getirenlere de nispi değil, maktu ceza verilecektir (md.3/3). Öte yandan bu şekilde verilecek maktu cezanın tutarına da bir üst sınır konulmuştur. Maktu ceza, yurda getirilmesi gereken ihracat bedelinin %2,5’ini geçemeyecektir (md.3/3).

Maktu Ceza md.3/1

KABAHAT
Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişi…
CEZA

….üçbin Türk Lirasından yirmibeşbin Türk Lirasına* kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.

*Bu tutarlar her sene yeniden değerleme oranına göre artırılmakta olup 2022 yılı için alt sınır 14.227 TL, üst sınır 118.566 TL’dir.

Nispi Ceza md.3/3

KABAHAT
Her türlü mal, kıymet, hizmet ve sermaye ithal ve ihraç edenler veya bu işlere aracılık edenlerden bu işlemlerinden doğan alacaklarını 1 inci maddeye göre alınan kararlardaki hükümlere göre ve bu kararlarda tayin edilen süreler içinde yurda getirmeyenler…
CEZA
…yurda getirmekle yükümlü oldukları kıymetlerin rayiç bedelinin yüzde beşi kadar idarî para cezasıyla cezalandırılırlar. İdarî para cezasına ilişkin karar kesinleşinceye kadar alacaklarını yurda getirenlere, birinci fıkra hükmüne göre idarî para cezası verilir. Ancak, verilecek idarî para cezası yurda getirilmesi gereken paranın yüzde ikibuçuğundan fazla olamaz.

4. Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğu Var Mıdır?

Kanuna göre: “Bu kabahatlerin bir tüzel kişinin yararına olarak işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişiye de aynı miktarda idarî para cezası verilir.” (md.3/6) Buradan çıkan anlam, kabahatten asıl sorumluluğun bu fiilleri işleyen gerçek kişiye ait olduğu, ancak tüzel kişiye de aynı miktarda ceza verilmesi gerektiğidir. Bir başka deyişle gerek maktu gerek nispi cezalar bakımından şirket ve şirket yöneticileri üzerinde ayrı ayrı ceza riski bulunmaktadır.

5. İdari Para Cezası Nasıl Hesaplanır?

Maktu cezaların alt ve üst sınırları kanunda gösterilmiş olup, fiilin ağırlığına göre bu sınırlar arasında savcının takdir edeceği tutarda düzenlenir. Kanuni tutarlar her sene yeniden değerleme oranına göre güncellenmektedir.

Nispi cezaların da oranları kanunda gösterilmiş olup yurda getirilmeyen ihracat bedelleri üzerinden hesaplanmaktadır. Yurda getirilmeyen ihracat bedeli yabancı para cinsinden ise idari para cezasının hesaplanmasında fiilin işlendiği tarih itibarıyla Merkez Bankasının bu paraya ilişkin döviz satış kuru esas alınacaktır (md.3/7).

Tekerrür halinde cezalar iki kat olarak uygulanır (md.3/9)

İdari para cezasına, suç tarihi ile tahsil tarihi arasındaki süreler için 6183 sayılı Kanuna göre tespit edilen gecikme zammı oranında, gecikme faizi uygulanır (md.3/8).

6. İhracat Hesabı Nasıl Kapatılır?

İhracat bedellerinin yurda getirilmiş olduğu, bunun takip eden kurum nezdinde ihracat hesabının kapatılması yoluyla tevsik edilir. Bu konudaki ayrıntılı düzenlemeler Merkez Bankası’nın İhracat Genelgesinde yer almaktadır.

İhracat hesabının kapatılmasından ihracatçılar sorumludur (md.26). Aracı bankalar ise ilgili bedellerin yurda getirilip getirilmediğini izlemekle yükümlüdür (md.26). İhracatçıların ihracat bedellerini fiili ihraç tarihinden itibaren -kural olarak- 180 gün içinde yurda getirmesi gerekmektedir (md.4/1). Yurda getirilen bedel, aynı süreler içerisinde, ihracat bedeli kabul belgesine bağlanır (md.8). İhracat hesabının kapatılabilmesi için gümrük beyannamesi örneği ve bilgileri, ilgili İBKB’ler, satış faturası ile indirim ve mahsup konusu belgelerin aracı bankaya ibrazı zorunludur (md.25). Eğer ihracat hesabı bu şekilde kapatılmazsa banka 5 iş günü içinde durumu vergi dairesine ihbar edecektir. (md.29).

Vergi dairesi ihbardan itibaren 10 iş günü içerisinde ilgililere 90 gün süreli ihtarname gönderir (md.29/3). İhtarnamede bu süre içerisinde ya hesabın kapatılması yahut mücbir sebep halinin belgelenmesi istenir. Bu aşamada hesabın kapatılmasını vergi dairesi yapar (md.23/3).

90 günlük ihtarname süresi yahut verilen ek süre sonunda yeniden ek süre almayan ve ihracat hesabını kapatmayanlar vergi dairesi tarafından savcılığa ihbar edilir.

Banka 180 (+5) gün içinde yurda getirilmeyen ihracat bedellerini ihbar eder.

Vergi Dairesi

  • 10 iş günü içinde 90 gün süreli ihtarname gönderir.
  • Hesap kapatılmaz ya da ek süre alınmazsa savcılığa ihbar eder.
Savcılık
  • İdari para cezası düzenler.

7. İdari Para Cezasını Kim Düzenler?

Kanun’daki idari para cezalarını vermeye yetkili makam Cumhuriyet savcılığıdır (md.3/10). Vergi daireleri 90 günlük ihtar süresi içinde bedeller yurda gelmez ya da ek süre alınmazsa, doğrudan savcılığa ihbarda bulunulmaktadır. Uygulamada savcılar genelde ayrı bir soruşturma yapmamakta, ihracatçının bilgisine başvurmamakta, vergi dairesinden gelen ihbara binaen idari para cezası düzenlemektedirler.

8. İdari Para Cezasına Karşı Hangi Kanuni Yola Başvurulabilir?

İdari para cezasına karşı başvuru yolu, Kabahatler Kanunu’nda düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcılığı tarafından düzenlenen idari para cezasının iptali istemiyle kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde sulh ceza hakimliğine “başvuru” (itiraz) yapılabilir (KK md.27).

İdari para cezasının tebliği üzerine kanun yoluna başvurmadan önce peşin ödeme yapılarak cezanın dörtte üçü ödenebilir, sonrasında yine kanun yoluna başvurulabilir (KK md.17/6).

Sulh ceza hakimleri genelde dinleme (duruşma) yapmamakta, dosya hakkında önce bilirkişi incelemesi yaptırıp tarafların bilirkişi raporuna karşı beyanlarını aldıktan sonra dosya üzerinden karar vermektedir. Sulh ceza hakimliğinin vereceği karar aleyhe olursa 7 gün içinde

“itiraz” yoluna gidilebilir (KK md.29). İtirazı inceleyecek merci, kararı veren sulh ceza hakimliğini numara olarak takip eden sulh ceza hakimliğidir (CMK 268/3). İtiraz üzerine merciin vereceği karar, kesindir (CMK 274/4).

https://www.gsghukuk.com/tr/bultenler-yayinlar/makale-yazilar/sekiz-soruda-ihracat-bedellerinin-yurda-getirilmemesi.html

Pazartesi, 21 Mart 2022 11:41

İhracatçılara Ceza Kesiliyor!

Bugün sizlere, “ihracata dayalı büyüme” modeli ile ülkeyi bütün sorunlardan kurtaracaklarını iddia edenlerin, ihracatçıların çok basit bir sorununu çözemeyip, nasıl cezalar yağdırdıklarının kısa hikayesini anlatacağım.

Ağustos 2018'de yaşanan Rahip Brunson krizi ve sonrasında yaşanan olağanüstü kur hareketleri nedeniyle, yurda getirilme zorunluluğu olmayan ihracat bedeli dövizler ile ilgili olarak ilk önce; Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından 04.09.2018 tarihli Resmî Gazete ‘de yayımlanan tebliğ ile ihracat bedellerinin tasarrufuna yönelik serbestlik 6 ay süreliğine geçici olarak kaldırıldı, sonra tekrar uzatmalar yapıldı.

Son olarak, 31.12.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ'de Değişiklik Yapılmasına Dair 2019- 32/56 Sayılı Tebliğ” ile, ihracat bedellerinin yurda getirilmesi zorunluluğu kalıcı hale getirildi.

Ayrıca, ihracat işlemlerine ait sözleşmelerde bedellerin tahsili için fiili ihraç tarihinden itibaren 180 günden fazla vade öngörülmesi durumunda, bedellerin vade bitiminden itibaren 90 gün içinde yurda getirilmesi gerektiği ile ilgili olarak TCMB Genelgesi'nde yer alan düzenleme, Tebliğ hükmü haline getirildi.

İhracat bedeli dövizin yurda getirilmesini serbest bırakmış ülke, 5 yılda dövizin ülkeye getirilmesi zorunluluğu ile yetinmemiş; 03.01.2022 tarihi itibarıyla İBKB'ye (İhracat Bedeli Kabul Belgesi) veya DAB'a (Döviz Alım Belgesi) bağlanan ihracat bedellerinin %25'inin İBKB'yi veya DAB'ı düzenleyen bankaya satılması ve bu bedellerin bankaca aynı gün Merkez Bankası'na satılması zorunluluğu noktasına gelmiş oldu.

Sorunun kaynağı…

Covid-19 salgını ile birlikte ülke ve dünya çapında ihracat yapan firmaların ihracat bedellerine ilişkin sıkıntıları başlamış ve firmalar cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmıştır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası İhracat Genelgesi Madde 4 düzenlemesinde ihracat bedellerinin yurda getirilmesinde süreler ve aynı Genelge Madde 27'de ise süresi içerisinde yurda getirilemeyen ihracat bedellerinin mücbir sebep hallerinde uygulamasının ne olacağına ilişkin düzenlenme yapılmıştır. Fakat, 21 Ekim 2021 tarihinde yeni değişiklikler eklenen Genelge'nin 27. maddesinin atıf yapmış olduğu Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğinde (İhracat Bedelleri Hakkında) (Tebliğ No: 2018-32/48) Covid-19 Salgını (pandemi) konusunda özel bir düzenleme bulunmaması nedeniyle firmalar açısından cezalara yönelik sıkıntılar ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu madde de ihracat bedellerinin yurda getirilmesine engel teşkil edecek bir durumun yani mücbir sebebin tespiti halinde, firmaların ek süre hakkından yararlanabileceği düzenlenmiştir. Ne var ki madde düzenlemesinde genel mücbir sebepler için belirli koşullar ile firmalara ek süreler verileceği belirtilmişse de atıfta bulunulan 9. maddede mücbir sebeplerin varlığının yetkili makamlardan alınacak belgeler ile tevsik edilmesi şartıyla kabul edilebileceği net bir şekilde belirlendiği için, Covid-19 nedeni ile yaşanan mecburi gecikmelere cevap veren bir madde olamamıştır. Zira, ihracat bedellerinin yurda getirilmesinde banka aracılığı zorunlu olduğu için firmaların bedellere ilişkin çalıştığı tüm bankalara aslında dünya çapında ilan edilmiş bir mücbir sebebin yetkili makamlardan alınacak belgelerle ispatı külfeti yüklenmiştir.

2018-32/48 Sayılı Tebliğ'de sayılan mücbir sebep halleri içerisinde pandemiye ilişkin özel ve net bir düzenlemenin olmaması boşluk yaratmış ve firmalar açısından bir bilinmezliğe neden olmuştur. Covid-19 sonrası pek çok alanda mücadele içine giren firmalar, bu bilinmezlik içerisinde ihracat bedellerine ilişkin yaptırımların altında kalmışlardır.

Cezalar ağır…

İhracat bedellerini yurda getirmeyenlere (Tam istisna tanınan 29 ülke ve %50'lik kısmı getirmeme olanağı tanınan 10 ülkeye yapılan ihracatlar-diğer % 50'lik kısım için yurda getirilme şartı var-hariç), 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunu'na göre işlem yapılmaktadır. İhracat bedellerinin yurda getirilmesi yükümlülüğünü ilgilendiren iki tür kabahat bulunmaktadır. Kanun, idarenin düzenleyici işlemlerindeki yükümlülüklere aykırı davranışlar için tutarı kanunda (md.3/1) belli olan bir maktu ceza (2022 yılı için alt sınır 14.227 TL, üst sınır ise 118.566 TL'dir) ve ihracat bedellerini yurda getirmemek için ise ihracat bedelinin %5'i oranında bir nispi ceza (md.3/3) öngörmüştür.

Bununla birlikte, idari para cezasına ilişkin karar kesinleşinceye kadar alacaklarını yurda getirenlere de nispi değil, maktu ceza verilecektir (md.3/3). Öte yandan bu şekilde verilecek maktu cezanın tutarına da bir üst sınır konulmuştur. Maktu ceza, yurda getirilmesi gereken ihracat bedelinin %2.5'ini geçemeyecektir (md.3/3).

İhracat bedellerini yurda getiremeyen firmalar hakkında Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari Yaptırım Büroları tarafından “İdari Yaptırım Kararları” düzenlenmiş, 1567 Sayılı Türk Parasının Korunmasına İlişkin Kanun uyarınca her bir işlem için para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

Bu karar sonucunda firmalara, 15 günlük süre içerisinde %25'lik bir indirim ile ödeme ya da yaptırım kararına karşı Sulh Ceza Hakimliklerine itiraz hakkı tanınmıştır. Bu hak ile firmalara yaptırım kararına ve cezasına itiraz şansı verilmiş gibi gösterilse de, firmalar açısından ek süre aşamasında kanuni boşluk olması nedeniyle aslında çok daha kolay ve mahkeme boyutuna ulaşmadan çözülecek bir konu yine firmaların üzerine bir yük olarak bırakılmıştır.

Bu duruma çözüm bulamayan firmalar mahkemelerde dava açmaya başlamış ve bu davalar mahkemeler için de ciddi bir iş yükü haline gelmeye başlamıştır.

Özellikle, mobilya sektöründe de mobilya ihracat ve ithalat yasaklamaları pek çok ülkede söz konusu olmuş, mobilya ithalini yasaklayan ülkeler ile büyük oranda ihracat bağlantılarının kurulamaması nedeniyle ve bu kapsamda ihracatın finansmanı amacıyla alınan kredi taahhütlerinin de zamanında kapatılamadığı ve bundan kaynaklanan cezalarla karşı karşıya kalındığı hem üretimsel anlamda hem de maddi anlamda kayıplar yaşanmakta olduğu görülmektedir.

ÇÖZÜM…

Ülkemizde 31.12.2021 tarihi itibarıyla 86.269 ihracatçı firma mevcuttur. Geçen yıl 225 milyar 291 milyon dolarlık ihracat ve 271 milyar 424 milyon dolar ithalat yaparak yılı her zaman olduğu gibi dış ticaret açığı vererek kapattık. Bu yılın ilk iki ayında da aynı trend maalesef devam etmektedir.

Ülkemizin ihracatının da ithalata bağlı olduğu, ihracat kalemleri içinde ithal girdisi olmayan birkaç tarım ürünü dışında tamamının ithalata bağımlı olduğunu kabul edelim. İhracatımızın içinde yüksek teknoloji ürünlerinin payının %2.7-3 aralığında olması, ihraç ürünlerimizin kg fiyatının 1.10 dolar olması ihracattan para kazanamadığımızı açıkça ortaya koymaktadır.

Ben kapatılamayan ihracat hesaplarındaki alacakların büyük kısmının Kapalıçarşı, kripto para, bavul ya da alacağın temliki suretiyle tahsil edilip, ülkeye getirildiğini düşünüyorum. Çok istisnai durumlar ya da davalık olunması hali hariç, hiçbir ihracatçı ihracat bedelini almak için 3 yıl bekleyemez. Batar. Pandemi nedeni ile ihracat taahhüdü ile alınan ihracat kredileri ile ilgili ciddi sorunlar yaşandığını ihracat taahhütlerinin kapatılamadığını biliyoruz.

İhracat seferberliği başlatıp, ihracatçılara “yeşil pasaport“ verip, sonra da zaten gelmiş olan paraları resmi yollardan tekrar getirtmeye zorlamanın kimseye faydası olmaz. İthalatçı, ithalat bedelini ne zaman isterse o zaman ödüyor. İhracatçı yakın markajda, devlet süre kısıtlaması getiriyor.

Yapılacak bir düzenleme ile 01.01.2022 öncesi ihracatlar ile ilgili kambiyo takibi uygulaması kaldırılmalıdır. Nedim Türkmen

https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/nedim-turkmen/ihracatcilara-ceza-yagiyor-7023334/

Rahmetli Hocam Prof. Dr. Şükrü KIZILOT’a “hocam bazı konuları sık sık yazıyor, devamlı uyarıda bulunuyorsunuz, neden bunu yapıyorsunuz?” diye sorduğumda, “sık sık hatırlatalım ki, insanlar haklarını bilsin, fazla ödeme yapmasınlar.” derdi.

rçekten de doğru, öyle konular var ki, bunları belli dönemler itibariyle kamuoyunun bilgisine sunmak, hatırlatmak gerekiyor. Bunlar hatırlatılmadığı takdirde, yanlış uygulama ve hesaplamalar yapılmaya devam ediyor, insanlarımız fazla ödeme yapmak zorunda kalıyorlar. İnanır mısınız, bu işlemleri yapan kamu idareleri bile insanlarımızı uyarmıyorlar. İnsanlarımızı uyarmak, yanlış beyanda bulunmalarını önlemek bu kadar zor mu? Anlaşılır gibi değil!

Bu konulardan birisi de, ev, arsa, ofis, ve iş yeri satın alanların ödedikleri tapu harçlarıyla ilgili.

Konu tam olarak ne ile ilgili?

Evet, konu, KDV ödeyerek konut, arsa, ofis ve işyeri alanların ödeyecekleri tapu harcının hesabı ile ilgili. KDV ödenmeden satın alınanlar da pek bir sorun bulunmuyor. Ancak, KDV ödenerek satın alınan konut, arsa, ofis ve işyerlerinde tapu harcının KDV'li bedel üzerinden mi yoksa KDV'siz bedel üzerinden mi ödeneceği hususunda tereddüt ediliyor ve genellikle de yanlış yapılıyor.

Vatandaşlar tapu harcını hangi bedel üzerinden ödüyor?

Gelen sorular ve uygulamada karşılaştığım çok sayıda olay, insanların tapu harçlarını adlarına düzenlenen faturadaki KDV dahil bedel üzerinden ödediklerini gösteriyor. Gerçekten de, insanlarımız tapu harçlarını KDV’li bedel üzerinden ödüyorlar. İşin ilginç yanı, çok sayıda inşaat şirketi de kendi tapu harcını KDV dahil bedel üzerinden ödüyor ve bu uygulamanın doğru olduğunu sanıyor.

Tapu harcı KDV’li mi yoksa KDV’siz bedel üzerinden mi ödenmeli?

Konut, arsa, ofis ve işyeri alımlarında anların tapu harcının, KDV’siz bedel üzerinden hesaplanması ve ödenmesi gerekiyor.

Bunu sadece biz değil, Harçlar Kanunu ve Maliye de diyor!

Yani, konut, arsa, ofis ve işyeri alım-satımlarında KDV’nin tapu harcı matrahına dahil edilmesi nedeniyle hem alıcı hem de satıcı fazladan tapu harcı ödüyorlar.

Bu konuda Harçlar Kanunundaki düzenleme nasıl?

Tapu harcının gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az olmamak üzere beyan edilen devir ve iktisap bedeli üzerinden hesaplanması gerekiyor (Harçlar Kanunu, Mad.63). Taşınmaz devir ve iktisaplarında harcın matrahı olarak sayılan söz konusu tutarlar (devir ve iktisap bedeli, emlak vergisine esas değer, takdir edilen istimlak bedeli vb.) KDV’yi içermediğinden, tapu harcı matrahına KDV’nin dahil edilmemesi, harcın KDV hariç devir ve iktisap bedeli üzerinden hesaplanması ve ödenmesi gerekiyor.

Maliye bu konuda ne diyor?

Maliye’nin bu konudaki görüşü de bizimle aynı, tapu harcının KDV’siz bedel üzerinden hesaplanması gerekiyor.

Maliye, 07.10.1997 tarih ve 1997/5 Sıra No.lu Harçlar Kanunu İç Genelgesi’nde, tapu harcı matrahının tespitinde KDV’nin dikkate alınmaması gerektiğini açıklamış bulunuyor. Söz konusu İç Genelge'nin önemli kısımları aşağıda yer alıyor:

"Bakanlığımıza çeşitli kamu kuruluşlarından intikal eden yazılarda, ihale yolu ile satılan gayrimenkullerin tapu harcı matrahının tespitinde satış bedeline KDV’nin ilave edilip edilmeyeceği sorulmaktadır. Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin 20/a maddesinde, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şüyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı binde 48 oranında tapu harcı aranılacağı hükme bağlanmıştır. (…) 

Ancak, Harçlar Kanunu'nun yukarıda zikredilen maddesinde harcın gayrimenkulün devir ve iktisap bedeli, emlak vergi değeri, cebri icra halinde satış bedeli ve takdir edilen istimlak bedeli üzerinden hesaplanması öngörülmektedir. Harcın matrahı olarak sayılan söz konusu tutarlar katma değer vergisini içermemektedir. Ayrıca, ihale kararları ile ilgili damga vergisi ve noter harçları için Bakanlığımızca sürdürülen benzeri uygulama ihtilaf konusu yapılmış ve söz konusu ihtilaflar yargı organlarınca KDV'nin üstlenilen işin yada verilen hizmetin bir bedeli olmadığı gerekçesiyle sürekli hale gelen kararları karşısında, 30 Seri No'lu Damga Vergisi Genel Tebliği ile ihale kararları ile ilgili damga vergisinin ve noter harçlarının matrahına KDV'nin dahil edilmemesi benimsenmiştir. Bu durumda, ihale makamının aldığı ihale kararının damga vergisi katma değer vergisiz matrah üzerinden, tapu harcı ise katma değer vergili matrah üzerinden hesaplanmak durumunda kalınmaktadır.

Bu nedenle, tapu harcı matrahının tespitinde katma değer vergisinin dikkate alınmaması yönünde uygulamaya yön verilmesi uygun görülmüştür."

Maliye sadece yayınladığı bu iç genelgede değil de, verdiği özelgelerde de aynı doğrultuda açıklamalarda bulunuyor. Bu özelgelerin bazılarının özetleri aşağıda yer alıyor.

“07.10.1997 tarih ve 1997/5 sayılı Harçlar Kanunu İç Genelgesi’nde; tapu harcı matrahının tespitinde katma değer vergisinin dikkate alınmaması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, katma değer vergisine tabi gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu harcı matrahına katma değer vergisi dahil edilmemesi gerekmektedir.” (MB. GİB İstanbul VDB’nin, 21.12.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.18.01-003.01-2263 sayılı Özelgesi)

“İlgide kayıtlı dilekçenizin incelenmesinden, katma değer vergisine tabi gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu harcı matrahına KDV’nin dahil olup olmadığı hususunda tereddüde düşüldüğü anlaşılmıştır. 07.10.1997 tarih ve 1997/5 sayılı Harçlar Kanunu İç Genelgesi’nde tapu harcı matrahının tespitinde KDV’nin dikkate alınmaması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, KDV’ye tabi gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu harcı matrahına katma değer vergisi dahil edilmeyecektir.” (MB. GİB, 10.07.2008 tarih ve B.07.1.GİB.0.02.63/6369-1123/69618 sayılı Özelgesi)

Tapu idaresi neden uyarıda bulunmuyor?

Çok ilginç, Tapu İdaresi bu konuda alıcı ve satıcıları uyarmıyor.

Halbuki, internet sitesine veya tapu dairelerinde görünüyor bir yere bu konuda uyarıcı bir yazı asılıp alıcı ve satıcılar bilgilendirilip uyarılsalar, vatandaşlar fazla tapu harcı ödeme durumu ile karşı karşıya kalmazlar.

Emlakçılar ve emlak müşavirlerine de çok iş düşüyor

KDV’li konut, arsa, ofis ve iş yeri alım satımlarında alıcı ve satıcıların fazla tapu harcı ödemeleri için emlakçılara ve emlak müşavirlerine de çok fazla iş düşüyor. Emlakçılar ve emlak müşavirlerinin müşterilerini KDV’yi tapu harcı matrahına dahil etmemeleri konusunda uyarmaları ve KDV’siz bedel üzerinden tapu işlemlerini gerçekleştirmeleri gerekiyor.

Tapu harcının fazla hesaplanması ve ödenmesi vergi hatası

KDV'li bedel üzerinden harç ödenmesi, Vergi Usul Kanununun 117/1. maddesi kapsamında vergi hatası (hesap hatası) olup, bu hatanın 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman düzeltilmesi mümkün bulunuyor.

Peki, şimdi ne yapılmalı?

Şimdi ne mi yapılmalı?

Hemen tapu harcını KDV’li bedel üzerinden ödeyip ödemediğinizi kontrol edin. Fazla ödemişseniz, alış faturası ve ödeme makbuzları ile birlikte, yazımızda yer alan gerekçeleri göstererek, harçlar vergi dairesine tapu harcının iadesi talebinde bulunun.

Bu işlemde 5 yıllık düzeltme zamanaşımı süresi var. Henüz 5 yıllık düzeltme süresi geçmemiş ise, gerekli düzeltme işleminin yapılıp, fazla ödenen tapu harcı tutarının iade edilmesi gerekiyor. 5 yıl geçmişse, yapacak bir şey yok, düzeltme ve iade yapılamıyor.

Sonuç olarak;

KDV'ye tabi gayrimenkul alım satımlarında tapu harcının, KDV'siz bedel üzerinden hesaplanarak ödenmesi gerekiyor. Alıcı ve satıcıların alım satım işlerinde KDV’den kaynaklı bu özellikli hususa dikkate etmelerinde yarar var. ABDULLAH TOLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/tapu-harcini-fazla-odemis-olabilir-misiniz/652505

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, işverene 6 puanlık prim desteğinin uzatılmayacağını, Üretim Sürecine Katılım adı verilen yeni bir destek programını devreye alacaklarını açıkladı. Yeni destek programında hem eleman temin edilecek, hem de işçinin 3 ay ücret ve primlerini, sigortasını devlet karşılayacak. Zorunlu istihdam süresi ise 1 yıl olacak.

Sanayicinin nitelikli eleman sorununun çözümü amacıyla, talebe göre elemanı da, maaşını da devletin sağlayacağı yeni bir destek mekanizması yürürlüğe giriyor. İŞKUR’un önereceği elemanı istihdam eden sanayiciye, 1 yıl istihdam şartıyla 3 ay boyunca primler dahil ücret desteği verilecek. Gaziantep’te pilot olarak başlatılacak uygulama, istihdama olumlu katkı sağlanırsa ülke geneline yayılacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, pandemi, enerji maliyetlerindeki artış ve kurlarda yaşanan hareketliliğin istihdam piyasasına olumsuz etkisini azaltmak amacıyla, yeni önlemeleri yürürlüğe sokmaya hazırlanıyor. 51 ilde istihdama yönelik 6 puanlık prim desteğinde süre uzatımına gitmeyecek olan Bakanlık, bunun yerine yeni bir destek getirecek. İşbaşı Eğitim Programı desteğinde ise 3 ay olan istihdam şartı, 3 aylık destek dönemi dahil 1 yıla çıkarıldı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Bilgin, kamuoyunun merak ettiği 3600 desteği, 6 puanlık ilave prim desteğinin akıbeti ve istihdama yönelik ilk defa uygulamaya konulacak destekleri DÜNYA’ya açıkladı.

Ankara Sohbetlerine konuk olan Bakan Bilgin, DÜNYA Üst Yöneticisi Hakan Güldağ, Ankara Temsilcisi Maruf Buzcugil ve Ankara Haber Müdürü Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı.

■ 3600 ek gösterge ile ilgili hangi aşamadayız? Seçim mi beklenecek?

Seçim beklenmeyecek, Sayın Cumhurbaşkanımız bu sene içinde çıkacağız diye açıkladı. Çalışmalarımızı ona göre yürüttük, Mayıs’ta 3600 ile ilgili teknik çalışmaları bitirmiş olacağız. Kamuoyuna takdim edeceğiz. Kanun değişikliği gerekiyor, Mayıs’ta bütün çalışmamızı bitiririz, Meclis’e sunulacak hale getiririz, Meclis nasıl uygun görürse gerekli kararlar verilir.

■ Kapsam ile ilgili bir değişiklik olacak mı?

Sayın Cumhurbaşkanımız belli gruplar açıklamıştı. Ancak bazı özellikler ve statüler de var. Örneğin, polisler var içinde ama il emniyet müdürü ile aynı gösterge olmuyor. Hemşire ile il sağlık müdürü aynı olmaz. Bunların hepsini ele alıyoruz. Kamudaki bürokratik hiyerarşiyi tahrip etmeyen bir 3600 düzenlemesi yapacağız, ikincisi maliyet. Bu düzenleme, kamuya ilave bir yük getirecek ama bunun Türkiye’nin bütçe dengelerini, ekonomik sorunlarını ağırlaştığı dönemde getireceği yükü dikkate alacağız. Önümüzde 3 farklı senaryo var kapsam ve maliyete göre. Bütün kamu personelini, statüleri elimizde, aldıkları ücret, emekli ikramiyelerini bildiğimiz tablomuz var. Bunları Sayın Cumhurbaşkanına sunacağız, Mayıs ayında biter yani iş.

■ İlave 6 puanlık destek devam edecek mi?

Bu uygulamayı devam ettirmeyeceğiz. Bu primlerin her birisinin aslında, etki analizini yapıp değerlendirmek gerekiyor. Sürekli uzatılarak geldi, ben uzatmaların belli bir süre içinde faydalı olduğunu düşünüyorum. Ancak uzatmak, bir şeyi ölçmek için düzenleme yapmak üzere kullanılan mekanizma, sürekli hale getirmemek diye düşünüyorum.

“İSTİSMAR YOLUNU KAPATTIK, YENİ YOL BULURLARSA ONU DA KAPATIRIZ”

Bunun yerine alternatifimiz olacak. Bizim İŞKUR üzerinden yürütülen çeşitli programlar var. İşbaşı eğitim bunlardan birisi, çok yaygın kullanılmış. Bu sistemde bazı sorunlar var. Bazı işletmeler işbaşı eğitim desteğini alıyorlar, istismar edenler vardı. Bunun yolunu kapattık. Belki yine yeni yollar bulurlar ama onu da kapatacağız.

Oradan geçiş yok, çünkü o para İşsizlik Sigortası Fonu’ndandır. Bu fon, yeraltındaki maden işçisinin emeğinden kesilen paradan, direğin tepesindeki işçinin maaşından kesiliyor, yani bu ülkenin emekçilerinin ücretlerinden kesilen para. İşverenin de payı var, işveren yatırımda kullanacağı parayı buraya ayırıyor. Bunu azami ölçüde dikkatle kullanmamız lazım. Burada istismara, en küçük bir fırsat vermememiz lazım. 3 ay destek, 3 ay da kendisi çalıştırıyor, 6 ay sonra çıkarıyordu. Başka bir ifade ile asgari ücrete eleman çalıştırmış oluyor. 6 ay sonra bir daha alıyor. Bunlar artık olmayacak. Bu uygulama yeni istihdam yaratmıyordu.

“İŞBAŞI EĞİTİMDE İSTİHDAM ŞARTI 1 YILA ÇIKIYOR”

Bunu değiştirdik, işbaşı eğitiminde 3 ay için insan alan işletmeler, 3x3, yani 9 ay kendileri çalıştıracaklar. 9 ay primine bakacağız. Böylece toplam 1 yıl olacak, bütün hakedişlerini alacak. 1 yıl sonra da işletme bu bir emek türüdür zaten eğitim maksatlı yapılan bir şeydir. O zaman işletmeye de üretime de katkı yapan bir nitelik hale geliyor. Yani nitelikli emek ihtiyacını da karşılamış oluyoruz.

"Desteklerin istihdama etkisini ölçeceğiz, ülkenin kaynakları verimli kullanılmalı"

■ Yeni istihdamla finansmanı özdeşleştiren destekler çok başarılı olamadı…

Bütün istihdam teşviklerinin, ilave istihdam teşviklerinin mutlaka bir etki analizinin yapılması lazım. İş Sürecine Katılım sayesinde, bunu ölçeceğiz, bir yıl, iki yıl ölçeceğiz, bizden sonra gelenler de ölçmek zorunda kalacaklar. Çünkü bu ülkenin kaynakları, daha verimli şekilde kullanılması lazım. Yani verdiğimiz kredi, yaptığımız indirim, vergi iadesi veya ilave 6 puanlık destek, ne yaratıyor? İstihdamda değişim yaratıyor mu? İstihdam teşvikleriyle ilgili bir çalışma başlattık. Büyümenin yarattığı istihdam var, ancak teşviklerin etkisini ölçmek lazım.

“Elemanı da maaşını da biz vereceğiz”

Gaziantep’te pilot uygulamasını başlatacağımız çok önemli bir destek mekanizması daha yürürlüğe giriyor. Doğrudan İstihdam projesi başlayacak, işletmede eğitim filan değil, doğrudan istihdam olacak. Bugüne kadar bir çok sanayici gelip, “Şu nitelikte adam bulamıyoruz, CNC tezgahının başında usta bulamıyoruz, mühendis bulamıyoruz” diyor. Yani eğitim yerine doğrudan eleman vereceğiz. 3 ay ücret primlerini, bütün sigortasını filan biz ödeyeceğiz. Sonra 9 ay istihdam yükümlülüğü ile süreç devam edecek.

■ Gaziantep’i seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Türkiye’nin Güneydoğu’sunda ve hızlı sanayileşen bir bölge olması dolayısıyla Gaziantep’i seçtik. Bir de Gaziantep ziyaretimde sanayicilerin bu şikayetleri gelmişti. Buradan çıkacak sonuca göre projeyi tüm Türkiye’ye yayacağız. Ne kadar istihdam yaratacağını göreceğimiz projeye başlayacağız. Bu tür projeler çok yapılıyor, İŞKUR bünyesindeki mesleki kurslarımız var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve çeşitli kurumların programları var. Bunların somut istihdama ne kadar dönüştüğünü bilmiyoruz. Doğrudan istihdam, hemen şimdi, yani çok uzun vadede değil, etkisini ölçüyoruz, ne kadar kalıcı, verimli oluyor ona bakacağız.

■ Parasını devlet vereceğine göre nasıl bir ücret politikası olacak?

İlkokul mezunu çalışmak isteyenler, meslek okulu veya lise mezunu olanlar, yüksekokul veya mühendislik eğitimi almış olanlara üç kademeli bir kategorizasyon için yeni bir istihdam modeli olacak. Programın adı ‘Üretim Sürecine Katılım’ olacak. İşin özelliğine göre 6 ana sektör seçiyoruz. 3 aylık destekte, 9 ay istihdam yükümlülüğü ile devam edecek bir program. İlk kademeye asgari ücretten başlayan farklılaşmış 3 tür ücret kademesi olacak. Sonrakini işveren nasıl belirler onu biz bilemeyiz. Projenin Türk sanayisine soluk aldıracağını, taleplerin karşılanacağını düşünüyorum.

“Neoliberalizm her şeyi tahrip etti”

■ Eğreti istihdam kavramı çıktı? Sosyal devlet yeniden gündeme geldi.

Sosyal devlet kavramının ve sosyal devlet fonksiyonlarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Pandemi sürecinde, dünya bunu yeniden hissetti, zaten Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan beri sosyal devlet niteliğine sahiptir. Fert başına düşen gelirin 60 dolar olduğu yoksulluk günlerinde bile çalışanlarını koruyan bir devlettir, maden işçilerini koruyan düzenlemeler yapan bir devlettir. Cumhuriyetin felsefesi sosyal devlet anayasaya geç girmiştir ama Anayasa maddesi olmadan da devletin tabiri caizse genetiğinde olan bir şeydir. Bizdeki sosyal devlet Cumhuriyetin öncesine de uzanır. Çünkü neoliberalizm her şeyi tahrip etti, her şeyi metalaştırdı. “Kutsal meta”, insan yok. Neoliberal ekonomi insanı kaybetti, sosyal devlet bunu ancak terbiye eder, yaralarını kapatır, sarar, bunu Türkiye en uygun şartlarda uyguluyor. Mesela sağlık sistemi olağanüstü düzenli bir şekilde çalışıyor. Pandemide Avrupa’daki manzaraları gördünüz. Hastalığın dorukta olduğu dönemde bile başarılı olduk. Bizim sağlık politikamız herkesi kapsıyor. Bu fevkalade bir şey.

Sosyal yardım, çalışanları koruma açısından da öyle. Asgari ücretin 4 binin üzerinde olacağını söylediğimde, bunun altından kalkamayız diyenler oldu. Ancak sosyal devlet, kendi vergisinden vaz geçerek tüm kesimlere destek sağladı. Sadece Kısa Çalışma Ödeneği, Nakdi Ücret Desteği, İşsizlik Sigortası ile yaklaşık 70 milyar lira katkı yaptık. Milli gelire göre sosyal harcamalarımızın oranı çok yüksek. Sosyal devletin batıda da yeniden önemseneceğini ve tartışılacağını düşünüyorum. Her şeyi sosyal kurumları tahrip edelim, sosyal devlet uygulaması verimli değildir, sağlık sistemini özelleştirelim….Bunların yanlış olduğu ortaya çıktı. Ancak kamu sağlık sisteminde kaliteli sağlık veriyorsa, özel sektör daha iyi imkan sunabilecek şekilde devreye girerse faydalı olur.

■ Yabancı işçi istihdamında konusunda herhangi bir çalışmanız var mı?

Bana göre bazı sorunları yerelde çözmek lazım. Gaziantep’ten de böyle talepler geliyordu. Çalışma izinleri, evrakların azaltılması, sürecin kısalması açısından işi yerele bırakmak lazım. Gelir gelmez o uygulamayı başlattık. Suriyelilerle ilgili çok dosya vardı yerinde çözüldü.

“Asgari ücret, olağanüstü şartlar olursa değerlendirilir”

■ Asgari ücret tekrar gözden geçirilecek mi?

Asgari ücret konusunda öncelikle şunu söylemeliyiz: Bu sene yaptığımız asgari ücret artışı yüzde 50’nin üzerindedir ve asgari ücretin vergi dışı bırakılması çok önemli bir şeydir. Bütün gelirlerde asgari ücretin vergi dışı bırakılması önemli. Sabit ücretle çalışanlar, AGİ kaldırıldı, ücreti düşüreceğim diyen işletmeler yanlış yaptı. İş kanunu anlaşılan ücretten geriye gidilmesini açıkça yasaklıyor. Asgari ücrete şartlar içerisinde bakmak lazım. Asgari ücretin eğer Meclis gündeme getirip değiştirmezse, Aralık’ta belirlenir, tabii olağanüstü şartlar olursa bu şartlara bakarak değerlendirilir. Ancak yasal durum Aralık ayını gösteriyor. Yeni asgari ücretin yasal belirlenme tarihi Aralık’tır.

“Asgari ücret işsizliğe yol açar tezi yanlışlandı”

■ Asgari ücret görüşmelerinde, işverenler kitlesel işten çıkarma uyarısında bulunmuştu? Şubat ayında da işsizlik sigortasına başvurularda artış var…

Bizim iktisat metodolojisinde üzerinde durduğumuz bir şey vardır. Aynı anda iki olay olduğunda, bunlar arasındaki ilişkin nedensel, tesadüfi, konjonktürel ilişki olabilir. İşsizlik maaşına başvurulardaki artış şu andaki konjonktür kaynaklı olabilir. Yani asgari ücretin artışıyla ilgisi yok. Her asgari ücret döneminde işsizlik bir süre artıyor, sonra tekrar istihdam aynı seviyeye geliyor. Asgari ücret artışı işsizliğe yol açar tezi de Nobel Ekonomi Ödülünü alan David Cardin’in tezi ile yanlışlandı. İstihdamı olumsuz etkileyen faktörler farklı konjonktürel faktörler, dünya ekonomisindeki, teknolojideki değişim filan etki ediyor.

Mevcut durumda, hem yasal hem içinde bulunduğumuz iktisadi süreç içerisinde yapılan reel olarak asgari ücretteki artış önemli bir orandır. Bunu kısa sürede şu ayda veya bu ayda değişmesini öngörmüyoruz.

“Beyaz Bayrak alan işverene prim indirimi sağlayacağız”

■ Çalışma hayatı ve çalışma koşullarının düzeltilmesine yönelik çalışmalarınız var mı?

Önümüzdeki günlerde, Beyaz Bayrak uygulamasına geçiyoruz. Bu bayrak, "Burada sendika var, toplu sözleşme var, prim borcu yok, burada iş düzgün yürüyor" anlamına gelecek. Bu işletmelere projelerde öncelik verip, bazı primlerde indirim sağlayacağız.

https://www.dunya.com/ekonomi/sanayiciye-elemani-da-maasi-da-devletin-verecegi-destek-geliyor-haberi-652486

Pazartesi, 21 Mart 2022 07:38

İşyeri Devri Ve İşçilik Hakları

İşyerinin devredilmesi sebebiyle işçilerin hakları ve devralan işverenlerin yükümlülüklerinin ne olacak konusu merak uyandırmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 6. maddesi, iş yerinin tamamının veya bir bölümünün hukuki bir işleme dayalı olarak bir başkasına devri halinde, mevcut iş sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerin devranına geçeceği düzenlenmiştir. İşyeri, işveren tarafından mal ve hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birim olarak tanımlanmıştır. Faaliyetin sürdürüldüğü işyerinin kısmen veya tamamen devredilmesi durumunda, işyeri devrinden bahsetmek mümkündür. İşyeri devrinin hukuki temeli, herhangi bir işleme dayalı olabilir. Örneğin satış sözleşmesi, kira sözleşmesi, tüzel kişilik kurularak şirketleşmeye gidilmesi gibi.                

Devir işlemi için işçinin rıza ya da kabulüne veya işlemin taraflarının ayrıca bir karar almalarına gerek bulunmamaktadır. İşyeri devri ile birlikte, devir tarihi itibariyle devreden işveren ile işçiler arasında var olan iş sözleşmelerinden doğan yükümlülük devralan kişiye geçecektir. Yargıtay uygulamasında devreden işveren ile devralan işverenin, devirden önceki borçlardan dolayı sorumlu tutulamayacağını ilişkin olarak kendi aralarında yapılacak bir sözleşmenin geçersiz olduğu kabul edilmiştir. İşyerini devralan işveren daha önceki işveren tarafından işçiye taahhüt edilen tüm yükümlülükleri yerine getirme borcu altındadır. Örneğin ücret artışı yapma ve prim veya ikramiye ödeme yükümlülüğü getiren bir anlaşma yapılmış olması durumunda, devralan işveren bu ödeme ve artışları kararlaştırılan oranlarda yapmalıdır. Peki işyerini devralan işveren, devirden önceki işçilere karşı bir yükümlülük altına girmek istemiyorsa ne yapmalıdır? Bu durumda devir öncesinde çalışma ilişkisinin sonlandırılması uygun olacaktır.             

İşletmeyi yeni devralan işveren devirden önceki doğmuş ve devir tarihi itibariyle ödenmesi gereken borçlarından sorumludur. Devreden ise, sadece devir tarihinden önce doğan borçlar bakımından devir tarihinden itibaren iki yıl süre ile devralanla birlikte müteselsilen sorumludur. Kıdem tazminatı yönünden devreden işverenin sorumluluğunun iki yıl süre ile sınırlı olup olmadığı, kıdem tazminatı hesabının nasıl olması gerektiği, uygulamada sorun olarak karşımıza çıkmıştır.           

Yargıtay emsal kararında, devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihindeki ücret tutarı, bu tutar kıdem tazminatı tavanını aşıyorsa, devir tarihindeki kıdem tazminatı tavanı ve çalıştırdığı süre ile sınırlı olması gerektiği kabul edilmiştir. İşletmeyi devralan işverenin, tüm çalışma dönemini kapsayacak şekilde kıdem tazminatı ödemek durumunda kalması halinde, önceki işverene rücu ederek, ödediği fazla tutarı iade alma imkanı bulunmaktadır. Av. Arb. Özden YAĞMUROĞLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/isyeri-devri-ve-iscilik-haklari/652477

Anayasa Mahkemesi (AYM), 9 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2019/4 E. 2021/78 K. sayılı önemli tespitler yapan bir karara imza atmıştır. Zengin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla donatılmış, vergi ceza hukukunun temel ilkeleri açısından ders niteliğinde, içerdiği güzel karşı oy gerekçesiyle de arşivlik bir karar...

Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) vergi ceza hukukuna ilişkin 340, 359 ve 367. maddelerindeki bazı düzenlemelerin iptali istemiyle açılan davada, AYM sadece 367. maddenin son fıkrasında yer alan “Ceza mahkemesi kararları, bu kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmında yazılı vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin işlem ve kararlarına etkili olmadığı gibi, bu makam ve mercilerce verilecek kararlar da ceza hâkimini bağlamaz.” düzenlemesini Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle iptal etmiştir.

Kararın içeriğine geçmeden önce bir açıklamada bulunmakta fayda görüyorum. Vergi kanunlarını ihlal eden fiiller ikiye ayrılır. İdari para cezasını (vergi ziyaı, usulsüzlük, özel usulsüzlük) gerektiren fiiller vergi kabahati, hürriyeti bağlayıcı cezayı (hapis cezasını) gerektiren fiiller ise vergi suçu olarak tanımlanmaktadır. Hapis cezasını gerektiren vergi suçları VUK’un 359. maddesinde düzenlenmiştir. Bu suçun en yaygın görünüm şekli naylon fatura olarak bilinen sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme/kullanmadır. Vergi suçu işlenmesi halinde vergi müfettişleri tarafından hazırlanan rapora istinaden hem bir ceza yargılaması süreci başlamakta, hem de duruma göre ağırlaştırılmış idari para cezası (üç kat vergi ziyaı cezası) kesilmektedir. Bu cezaya karşı dava açanlar açısından bir yanda vergi mahkemesi, diğer tarafta ceza mahkemesinde iki farklı yargılama süreci işlemektedir. Aynı fiil nedeniyle süren paralel yargılamalar sonucunda birbiriyle çelişen sonuçlar da çıkabilmektedir. Bir mahkemede aklanan bir kişi, diğer mahkemede suçlu çıkabilmektedir. Bu sonucun çıkmasının en büyük nedeni, vergi ve ceza yargılamasında devam eden süreçlerin birbirinden bağımsız ve kopuk ilerlemesidir.

AYM, ilgili düzenlemeyi iptal gerekçesine geçmeden önce, “ne bis in idem” ilkesi konusunda uzun açıklamalarda bulunmuştur. “Mükerrer yargılama/cezalandırma yasağı” olarak da bilinen bu ilke kararda şöyle tarif edilmiştir: “Hiç kimse, ceza yargılamasında kesin/kesinleşmiş bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir fiilden dolayı ceza yargılaması kapsamında yeniden yargılanamaz veya cezalandırılamaz.”

Bu noktada bir parantez açıp söz konusu ilke konusunda çekilmiş olan bir filmden bahsedeyim. Orjinal adı “Double Jeoapardy” (Ülkemizde Çifte Tehlike ismiyle vizyona girmiştir) olan filmde, kocasını öldürme suçundan hapse atılan bir kadın hapisteyken bu ilke ile tanışır. Kadın aslında kocasını öldürmemiştir, bir komploya kurban gitmiştir; hatta kocası aslında ölmemiştir, komployu kuran da kocasıdır. Cinayetten aldığı cezayı tamamlayan kadın, hapisten çıkınca kocasını bulup gerçekten öldürür ve bu cinayet için hapse atılmaz. Çünkü kadın kocasını öldürdüğü gerekçesiyle önceden zaten cezasını çekmiştir. Hiç kimse aynı fiilden dolayı ikinci kez cezalandırılmayacağından kadın serbest kalır, kocası da kurduğu tuzağın cezasını bulmuş olur. İlahi adalet, hiçbir kötülük cezasız kalmaz...

AYM, kararında ne bis in idem ilkesine aykırılık sonucuna varılabilmesi için şu koşulların gerçekleşmesi gerektiğine işaret etmiştir.

  1. “Ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin olması.
  2. Bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkumiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması.
  3. Tekrar (yeniden) “ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi.
  4. Farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması.
  5. İlkenin istisnalarından birinin olmaması.

İlk koşulda belirtilen cezanın kapsamına, ceza hukuku anlamında cezalar girdiği gibi idari para (vergi) cezaları da girmektedir. Üçüncü koşuldaki tekrar (yeniden) yargılama süreci işletilmesi iki kere cezalandırma anlamında değildir. İlke, bir kişiye aynı fiilden dolayı iki kere ceza verilmemesini değil, kişinin aynı fiilden dolayı tekrar (yeniden) yargılanamamasını ve bu yargılamaya bağlı olarak cezalandırılmamasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, kaçakçılık suçuna hem vergi ziyaı cezası kesilmesi hem de hapis cezası öngörülmesi başlı başına bu ilkenin ihlali sonucunu doğurmamaktadır. Bu nedenle, iki farklı yargı organında aynı fiile ilişkin olarak paralel yargılama süreçleri işleyebilir. AYM’nin geçmişteki içtihatları da bu yöndedir.

İlk dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ilkeye aykırılık oluşur. Bununla birlikte uluslararası hukukta ilkeye istisna teşkil edebilecek bazı özel durumlar öngörülmüştür. Bu istisnai durumlar ise şunlardır. 1) Yeni delil ortaya çıkması, 2) Davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığı, 3) Şeklen birden fazla olsalar bile cezaya ilişkin süreçlerin bir bütünün parçaları olacak şekilde bağlantılı bir biçimde yürütülmesi. AİHM içtihatları üçüncü istisna açısından aşağıdaki kriterleri dikkate almaktadır.

- Birden fazla sürecin hukuka aykırı aynı fiilin farklı yönlerini ele almak üzere birbirini tamamlayıcı farklı amaçlar takip edip etmediği;

- Aynı fiile ilişkin birden fazla sürecin yürütülebileceğinin öngörülebilir olup olmadığı;

- Birden fazla süreç arasında mümkün olduğunca delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ile olguların tespitinde yeterli etkileşim sağlanıp sağlanmadığı, bu kapsamda birden fazla bağımsız süreç yürütüldüğü izlenimi verecek şekilde herhangi bir tekrarın oluşmasından kaçınılıp kaçınılmadığı, özellikle farklı yetkili makamlar tarafından bir süreçte tespit edilen olguların diğer süreçte de kullanılmasına özen gösterilip gösterilmediği;

- Kişilerin, haklarında yürütülen birden fazla süreç sonunda tek bir süreç yürütülmüş olsaydı karşılaşacakları külfete göre aşırı bir külfet yüklenmesini önlemek için ilk olarak kesinleşen süreçte uygulanan yaptırımın sonradan kesinleşende dikkate alınıp alınmadığı;

- Yukarıda unsurlarına yer verilen maddi yönden bağlantının sağlanması hâlinde her iki sürecin zaman yönünden de bağlantılı olup olmadığı (Bu bağlamda bir sürecin diğer sürecin tamamlanmasından sonra makul bir süre içerisinde sonlandırılıp sonlandırılmadığının değerlendirilmesi gerekir).

İptali istenen VUK’un 367. maddesinin 5. fıkrası uyarınca, bağlantılı olarak işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin olarak ceza yargılaması sırasında ve sonucunda ceza mahkemesince verilen kararlar vergi idaresini bağlamamakta, aynı şekilde vergi idaresi tarafından verilen kararlar da ceza hâkimini bağlamamaktadır. Bu hüküm, vergi idaresince yürütülen vergi cezalarının tespiti ve uygulanması süreci ile ceza mahkemesince yürütülen yargılama/cezalandırma süreci arasında karşılıklı bağlamazlığa ilişkin düzenleme yapmıştır.

Kaçakçılık suçundan veya vergi kabahatlerinden dolayı başlatılan cezalandırma süreçlerinden birinin kesinleşmek suretiyle sona ermesinden sonra diğerinin başlaması ya da anılan süreçlerden birinin kesinleşmesinden önce başlayan diğer sürecin ilk sürecin kesinleşmesinden sonra da işlemeye devam etmesi durumunda yeniden yargılama/cezalandırma söz konusu olabilecektir. Nitekim vergi kabahatine ya da kaçakçılık suçuna ilişkin süreçlerden birisi kesinleştiğinde, diğer sürecin işlemeye devam etmesi ihtimal dahilinde olup iptali istenen kural bu yönden bir engel getirmemektedir. Yüksek Mahkeme, süreçlerin bir bütünün parçaları olacak biçimde bağlantılı yürütülmesi hâlinde birden fazla yargılama veya cezalandırmanın aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesini ihlal etmeyeceğini, bunun için süreçlerin maddi yönden ve zaman yönünden yeterince yakın bir bağlantı içinde yürütülebileceğinin kuraldan anlaşılabilmesi gerektiğini söylemiştir.

AYM, farklı yargılama/cezalandırma süreçlerinin tamamlayıcı amaçlar taşıyıp taşımaması konusunun hukuk düzeninin farklı disiplinleri tarafından hukuka aykırı fiilin farklı yönlerine odaklanılıp odaklanılmadığıyla ilgili olduğunu söyledikten sonra; kaçakçılık suçunda amacın genel olarak suçu oluşturan hukuka aykırı fiilleri işleyenleri cezalandırmak, bu yolla kişileri bu eylemleri işlemekten caydırmak, suç olarak düzenlenen her bir fiilin yasaklanmasıyla kamu düzenini korumak olduğunu tespit etmiştir. Buna karşın, vergi kabahatleri nedeniyle yargısal bir karar olmaksızın idare hukuku usullerine göre uygulanan idari yaptırımların amacı, vergisel idari düzeni korumak, bu kapsamda mükellef ve sorumluların vergi kanunlarındaki yükümlülüklerine aykırı davranışlarına etkin ve caydırıcı yaptırım uygulamaktır. Bu bakımdan özünde aynı fiile ilişkin olmakla birlikte farklı hukuki değerleri koruyan biri adli, diğeri idari iki ayrı cezalandırma usulünün tamamlayıcı amaçlar izlediği söylenebilir.

AYM, VUK’ta vergi kaçakçılığı suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri ile bu süreçler sonunda uygulanacak cezaların yeterli belirlilikte düzenlendiği gözetildiğinde bu süreçlerin öngörülebilir olduğunu belirtmiştir.

Aynı fiil ile işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri esas olarak vergi incelemesine dayanmakta ve her iki süreç de vergi inceleme raporu ile başlamaktadır. Buna karşılık başlangıç aşamaları sonrasında yargılama süreçleri tamamen birbirinden bağımsız olarak yürütülmekte olup süreçler arasında delillerin toplanması ve değerlendirilmesinde herhangi bir tekrarın oluşmasını engelleyecek bir etkileşime gerek dava konusu kuralda gerekse diğer kurallarda yer verilmemiştir.

Yüksek Mahkeme, aynı fail tarafından aynı fiille işlenen vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri sonucunda uygulanacak yaptırım konusunda herhangi bir şekilde ve seviyede bağlantı kurulmasını sağlayacak güvencelere yer vermeyen kuralın söz konusu süreçlerin hakkaniyete uygun yürütülmesini engelleyebilecek nitelikte olduğunu; zira kuralın kişi üzerinde aşırı bir külfet oluşmasını engellemek amacıyla ilk yargılamadaki cezanın diğer yargılamada dikkate alınmasını engellemekte, süreçler arasında etkileşime izin vermemekte ve ilgili kişi aleyhine hükmedilen toplam cezanın aşırı külfet oluşturma riskinin arttığı hallerde dengeleyici mekanizmaların uygulanabilmesine imkân tanımamakta olduğunu belirtmektedir. Bu durumda, bağlantılı olarak işlenen kaçakçılık suçu ve vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri arasında yeterli bağlantının sağlanmaması halinde de gerekçeli karar hakkı, masumiyet karinesi gibi adil yargılanma hakkı güvenceleriyle bağdaşmayacak şekilde kararlar verilebilecektir.

Bu açıklamalar sonrasında AYM, VUK’un 267. maddesinin 5. fıkrasındaki düzenlemeyi, bağlantılı fiillerle işlenen vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri arasında bağlantı kurulmasına engel olduğu için adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelere aykırılık oluşturabileceği nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu sonucuna ulaşıp iptal etmiştir.

AYM’nin bu iptal kararı sonrasında, bağlantılı fiillerle işlenen vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kabahatlerine ilişkin yargılama/cezalandırma süreçleri arasında uygun bir bağlantı kuran yasal düzenlemenin yapılmasında fayda görüyorum. Böyle bir yasal düzenlemeyle kararın karşı oyunda belirtilen çekinceleri gidermek mümkün olabilecektir.

Sözün özü: Birbiriyle konuşmayan mahkemeler adalet dağıtamaz. Numan Emre Ergin

https://www.dunya.com/kose-yazisi/aym-ceza-yargilamasi-ile-vergi-yargilamasi-baglantili-olmalidir/652461

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Enflasyon Düzeltmesi Hakkında Yardımcı Bilgiler 7440 sayılı Kanunun 6/1 maddesi kapsamında mükellefler stoklarında bulunan ancak kayıtlarında…
  • Emeklilik Başvurusu Ve Bayram İkramiyesi Ramazan’da 3.000 TL olarak ödenen emeklilere bayram ikramiyesi, bir değişiklik…
  • 296 GEÇİCİ HESAP VE ENFLASYON DÜZELTMESİ 7440 Sayılı Kanunun 6/3. Fıkrasına Göre Mükelleflerin Bilançolarında Görülmekle Birlikte…
Top