Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Pazartesi, 21 Mart 2022 07:24

Yabancı Ülkelerde Elde Edilen Kazançlar

Yurtdışında ödenen vergilerin mahsubu

Yabancı ülkelerde elde edilerek Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlardan mahallinde ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergiler, Türkiye’de bu kazançlar üzerinden tarh olunan kurumlar vergisinden indirim konusu yapılabilir.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7’nci maddesinin uygulandığı hallerde, yurt dışındaki iştirakin ödenmiş olduğu gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler, kontrol edilen yabancı şirketin Türkiye’de vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilmektedir.

Tam mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesi veya oy hakkının %25’ine sahip olduğu yurt dışı iştiraklerinden elde ettikleri kar payları üzerinden Türkiye’de ödenecek kurumlar vergisinden iştiraklerin bulunduğu ülkelerdeki kar payı dağıtımına kaynak oluşturulan kazançlar üzerinden ödenen gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergilerin kar payı tutarına isabet eden kısmı mahsup edilebilir. Kazanca ilave edilen kâr payı, bu kazançlar üzerinden yurt dışından ödenen gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler dahil edilmek suretiyle dikkate alınır.

Yurt dışı kazançlar üzerinden Türkiye’de tarh olunacak vergilere mahsup edilebilecek tutar, hiç bir surette yurt dışında elde edilen kazançlara kanunun 32’nci maddesinde belirtilen kurumlar vergisi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamaz. Bu sınır dahilinde, ilgili bulunduğu kazancın Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirildiği hesap döneminde tamamen veya kısmen indirilmeyen vergiler, bu dönemi izleyen üçüncü hesap dönemi sonuna kadar indirim konusu yapılabilir.

Geçici vergilendirme dönemi içinde yurt dışında elde edilen gelirlerin bulunması halinde bu gelirler üzerinden elde edildiği ülkelerde kesinti veya diğer şekillerde ödenen vergiler, o dönem için hesaplanan geçici vergi tutarından da mahsup edilebilir. İndirilecek tutar, Yurt Dışında Elde Edilen Kazançlara Kanunu’nun 32’nci maddesinde belirtilen geçici vergi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamaz.

Yabancı ülkelerde vergi ödendiği, yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgelerle tevsik olunmadıkça (kanıtlanmadıkça), yabancı ülkede ödenen vergiler Türkiye’de tarh olunan vergiden indirilemez.

Kurumlar vergisinden indirim konusu yapılan vergilerin yabancı ülkelerde ödendiğini gösterir belgelerin, tarhiyat sırasında mükellef tarafından ibraz edilememesi halinde, yabancı ülkede ödenen veya ödenecek olan vergi, kanunun 32’nci maddesindeki kurumlar vergisi oranını aşmamak şartıyla o ülkede geçerli olan oran üzerinden hesaplanır ve tarhiyatın bu suretle hesaplanan tutara isabet eden kısmı ertelenir. İbraz edilmesi gereken belgeler, tarh tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ilgili vergi dairesine ibraz edildiği takdirde, bu belgelerde yazılı kesin tutara göre tarhiyat düzeltilir.

Mücbir sebepler olmaksızın belgelerin bu süre zarfında ibraz edilmemesi veya bu belgelerin ibrazından sonra ertelenen vergi tutarından daha düşük bir mahsup hakkı olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen vergiler için Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gecikme zammı hesaplanır.

Bu madde hükmünün uygulanmasında, yabancı para ile ödenen vergilere, bunların ilgili bulunduğu kazançların genel sonuç hesaplarına intikali esnasındaki kur uygulanır.

Yurtiçinde kesilen vergilerin mahsubu

Beyannamede gösterilen kazançlardan, kanunun 15’inci maddesinin birinci fıkrasına ve 30’uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre kaynağında kesilmiş olan vergiler (hayat sigortası şirketlerinde matematik karşılıkların yatırıma yönlendirilmesinden elde edilen kazanç ve iratlar üzerinden yapılan kesintiler dahil) beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilir.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre vergi kesintisi yapılan kurum kazancından kar payı alan kurumlar, aldıkları kar payının içerdiği kesintiyi mahsup edebilirler. Mahsup edilecek tutar, ele geçen net kar payının geçerli kesinti oranı kullanılarak brütleştirilmesi suretiyle hesaplanır. Veysi Seviğ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yabanci-ulkelerde-elde-edilen-kazanclar/652468

≡ Bilançodaki kasa hesabında yüksek tutarda nakit bulunması,
≡ Bilançolarında sürekli zarar beyan edilmesi,
≡ Bilançolarında yer alan kasa ve banka hesaplarında nakit bulunduğu halde yüksek tutarlı banka kredisi kullanımı,
≡ Bilançodaki banka hesapları ile fiili banka hesapları arasında fark bulunması,
≡ Şirket ortağına yüksek tutarlı borç para verilmesi,
≡ Şirketin bilançosunda banka kredisi ve ortaklardan alacaklar hesabının bulunması,
≡ Şirket ortağına sermayenin üç katından fazla borçlanılması,
≡ POS satışlarının sektör ortalamasının altında ya da üstünde olması,
≡ Karlılık oranının sektörel ortalamaya göre sapma göstermesi,
≡ Gelir tablosunda yer alan toplam satışlara oranla karın düşük olması,
≡ Karlılık oranının diğer yıllara göre sapma göstermesi,
≡ Nakit satışlarının sektör ortalamasının altında ya da üstünde olması,
≡ Finansman giderlerinin yüksek olması,İşletmelerin kasa ve banka hesaplarında yeterli bakiye bulunmasına rağmen yüksek tutarlı kredi kullanımı nedeniyle oluşan finansman giderleri inceleme gerekçesi açısından risk taşıyabilir.
≡ Net Satışlarına oranla yüksek tutarlı Pazarlama, Satış ve Dağıtım Gideri, Genel Yönetim Gideri, Karşılık Gideri, Kambiyo Zararı Finansman Gideri, olması
≡ Banka hesap hareketleri ve çek hareketleri ile mal satışı ya da alışı yapılan mükellefler arasında uyumsuzluk olması,
≡ Alınan Çekler hesabındaki tutarlar ile toplam satış tutarlarının karşılaştırılması sonucu çekler hesabının satışlar hesabından yüksek olması,
≡ Şüpheli Alacaklar İçin Dava Açılan Dönemden Sonra Karşılık Gideri Yazılması,
Kesim mizan üzerinden yapılan analizlerde davanın açıldığı dönemlerden sonra “654 Karşılık Gideri Hesabı” yazılması durumu inceleme gerekçesi açısından risk faktörü olarak değerlendirilebilmektedir.
≡ Verilen Sipariş Avansları İçin Şüpheli Alacaklar Karşılığı Ayrılması ve Gider Yazılması,
Bu alacaklara karşılık ayıran ve gider yazan firmalar riskli mükellef olarak değerlendirilerek incelenmeleri istenebilmektedir.
≡ Başka bir mükellef incelemesi yapılırken söz konusu mükelleften mal ya da hizmet alışı ya da satışı yapılması inceleme gerekçesi olabilmekte,
≡ Ba/Bs gibi elektronik formlar arasında tutarsızlıklar bulunması,
≡ Bilanço kalemleriyle ilgili yatay ya da dikey rasyo analizlerindeki sapmalar, uyumsuzluklar,
≡ Devreden KDV’lerin yüksek olması ve süreklilik göstermesi,
≡ 2 nolu KDV Beyannamesine konu hizmetlerin stopaj durumu,
≡ Sahte fatura kullanma ya da düzenleme yönünden riskli mükellefler,
≡ Teslim ve hizmet bedelini kredi kartı ile tahsil eden mükelleflerin kredi kartı işlem banka bilgileri, Ba-Bs bildirimleri ve KDV beyanname bilgileri analizine göre riskli olarak değerlendirilmesi,

Melih Diril

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları KDV-ÖTV Grup Müdürlüğü

 

Sayı

:

E-39044742-135-4475

03.01.2022

Konu

:

"istiap haddi" nin ne şekilde hesaplanacağı hakkında.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Şirketiniz tarafından ithal edilerek bayilere teslimi yapılan 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanununa ekli (II) sayılı listedeki bazı taşıtların ÖTV oranlarının tespitinde kriter olarak yer alan "istiap haddi"nin ne şekilde hesaplanacağı hususunda tereddüt hasıl olduğu ve konuya ilişkin Başkanlığımız görüşünün talep edildiği anlaşılmaktadır.

4760 sayılı ÖTV Kanununun;

- (1/1-b) maddesinde, Kanuna ekli (II) sayılı listedeki araçlardan kayıt ve tescile tabi olanların ilk iktisabının bir defaya mahsus olmak üzere ÖTV'ye tabi olduğu,

- (1/2) maddesinde, Kanuna ekli listelerde yer alan malların Türk Gümrük Tarife Cetvelinde tanımlanan eşyalar olduğu,

- (12/1) maddesinde, özel tüketim vergisinin, bu Kanuna ekli listelerde yazılı malların karşılarında gösterilen tutar ve/veya oranlarda alınacağı

hükme bağlanmıştır.

Bu bağlamda, mezkûr Kanuna ekli (II) sayılı listede 87.03 tarife pozisyonunda, yük taşımasında kullanılıp azami ağırlığı 3,5 tonu aşmayan ve yolcu taşıma kapasitesi (Yolcu taşıma kapasitesi sürücü dahil toplam yolcu sayısının 70 kilogramla çarpılması suretiyle hesaplanır. Bu hesaplamada koltuk olmasa dahi, koltuk montajı için bulunan sabit tertibatlar da koltuk olarak dikkate alınır) istiap haddinin (bir aracın güvenle taşıyabileceği sürücü ve yolcu dahil toplam yük ağırlığı) %50'sinin altında olan motorlu araçlardan (bütün tekerlekleri motordan güç alan veya alabilenler, binek otomobilleri, steyşın vagonlar, yarış arabaları, arazi taşıtları hariç) istiap haddi 850 kilogramı geçmeyip motor silindir hacmi 2000 cm³'ün altında olanlar ile istiap haddi 850 kilogramı geçip motor silindir hacmi 2800 cm³'ün altında olanlar % 15 oranında özel tüketim vergisine tabi tutulmuştur.

Buna göre, 4760 sayılı ÖTV Kanununa ekli (II) sayılı listede 87.03 tarife pozisyonunda yer alan, hem yolcu hem de yük taşımasında kullanılan çok amaçlı taşıtların vergi oranın belirlenmesinde kriter olarak esas alınan "İstiap haddi"nin, taşıtın uygunluk belgelerindeki teknik açıdan müsaade edilen azami yüklü kütlesinden, yürür vaziyetteki kütlesinin çıkarılması ve 75 kg'lık sürücü ağırlığının ilave edilmesi suretiyle hesaplanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 T.C.

HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI

Diyarbakır Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü

Sayı

:

27523430-130-196

03.01.2022

Konu

:

Engelli istisnasından yararlanan vatandaşın aynı zamanda şehit yakınlarına tanınan istisnadan da yararlanmak istemesi hakkında.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ve eklerinin incelenmesinden, daha önce 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından yararlanarak araç iktisap ettiğiniz, aynı zamanda şehit annesi olarak Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından da yararlanıp yararlanamayacağınız hususunda Başkanlığımız görüşünün bildirilmesinin talep edildiği anlaşılmıştır.

4760 sayılı ÖTV Kanununun (7/2) maddesinde malûl ve engellilerin taşıt alımlarında ÖTV istisnası düzenlenmiş, söz konusu istisnaya ilişkin uygulama usul ve esasları Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinin (II/C/1) bölümünde belirlenmiştir.

Diğer taraftan, 6745 sayılı Kanunun 51 inci maddesiyle ÖTV Kanununun 7 nci maddesine eklenen (8) numaralı fıkrada, Kanuna ekli (II) sayılı listede yer alan kayıt ve tescile tabi mallardan; 87.03 (motor silindir hacmi 1.600 cm³'ü aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³'ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, 12/04/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde sayılan kişilerden hayatını kaybetmiş olanların eş veya çocuklarından birisi, eş ve çocuğu yoksa ana veya babasından birisi tarafından bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisabının vergiden müstesna olduğu hükme bağlanmış olup, söz konusu istisna uygulamasının usul ve esaslarına ilişkin açıklamalara 13/10/2016 tarihli ve 29856 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No:2) ile değişik Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinin (II/C/6) bölümünde yer verilmiştir.

Anılan Genel Tebliğin (II/C/6.3.) bölümünde belirtildiği üzere, Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinde düzenlenen istisnadan, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde sayılan;

a) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrası, 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamına girenler hariç olmak üzere 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre veya 2330 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak aylık bağlanmasını gerektiren kanunlara göre harp veya vazife malulü sayılanlardan,

b) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 45 inci maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen haller kapsamında vazife malulü sayılan; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının erbaş ve erler dâhil askeri personeli ile Emniyet Teşkilatının Emniyet Hizmetleri Sınıfına mensup personelinden

hayatını kaybetmiş olanların eş veya çocuklarından birisi, eş ve çocuğu yoksa anne veya babasından birisi bir defaya mahsus yararlanabilmektedir.

Buna göre, ÖTV Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından yararlanmanız aynı fıkranın (8) numaralı bendinde düzenlenen istisna uygulamasından yararlanmanıza engel teşkil etmeyip, anılan Genel Tebliğde belirtildiği şekliyle çocuğunuzun 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) veya (b) bentlerinde sayılanlardan olması ve bu durumu Sosyal Güvenlik Kurumundan alacağınız belge ile tevsik etmeniz ve ayrıca çocuğunuzun eş ve çocuğunun olmaması kaydıyla, anılan Tebliğin (II/C/6) bölümünde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde söz konusu istisnadan yararlanmanız mümkündür.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Gelir ve Kurumlar Vergisi Müdürlüğü

 

Sayı

:

E-62030549-120[37-2021/722]-221186

24.02.2022

Konu

:

Covid-19 sebebiyle alınan hibe desteğinin vergilendirilip vergilendirilmeyeceği hk.

İlgi

:

../../2021 tarihli ve .. evrak kayıt numaralı özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden, 22/12/2020 tarihli ve 3323 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ve Koronavirüs Salgını Nedeniyle Verilecek Hibe Desteği Programı ve Uygulama Esasları Hakkında Tebliğ kapsamında, Covid-19 salgınıyla mücadelede tedbirlerden etkilenen esnaf ve sanatkarlara 3 ay süreyle verilen 1.000 TL'lik hibe desteğinden yararlandığınız belirtilerek, söz konusu desteğin gelir olarak kayıtlarınıza dahil edilip edilmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sinai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmış olup, aynı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında ise; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;

2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur." hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik ilkesi" ile "tahakkuk esası ilkesi" dir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir veya gider unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönemin kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, ticari faaliyetiniz nedeniyle Covid-19 nedeniyle verilen hibe destek tutarlarının ticari kazancınıza dahil edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Bilindiği üzere işyerleri işçi çalıştırsın ya da işçi çalıştırmasın yasa gereği belirli defter ve belgeleri tutmak zorundadır.

Bu yazımızda SGK teftişinde işyerine ait hangi defter ve belgelerin inceleneceği hususuna değineceğiz.

Sosyal Güvenlik alanında yapılan denetimler temel olarak Sosyal Güvenlik Denetmenlerinin işyerine bizzat giderek ve işyerinde hizmet akdine tabi çalışanları tespit ederek bu kişileri tutanağa kaydetmeleri suretiyle yapılmaktadır. Ancak bazı durumlarda ise yapılan bu denetime ek olarak ya da somut olayın özelliğine göre işyeri adresinde denetim yapılmadan işyerine ait defter ve belgeler incelenmek üzere resmi yazı ile işverenden talep edilmektedir. Söz konusu resmi yazı ile denetim gerekçesine bağlı olarak işyeri yasal defterleri (Yevmiye Defteri, İşletme Defteri gibi), işyerine ait gelir ve gider belgeleri (fatura gibi), ücret bordroları, puantaj kayıtları, işçi özlük dosyaları gibi birtakım belgeler tebliğ tarihini izleyen 15 günlük süre içerisinde ibraz edilmek üzere talep edilmektedir. Burada yapılan denetimin inceleme dönemine bağlı olarak kimi zaman 5-6 yıl önceki defter ve belgeler de işyerinden talep edilebilmektedir.

Burada işverenler ve mali müşavirler nezdinde; Sosyal Güvenlik Kurumunun neden bu kadar çok belgeyi talep ettiği, bunların talep edilmesinin amacının ne olduğu, geçmiş döneme ait bu belgelerin aradan yıllar geçtikten sonra neden incelendiği hususunda soru işaretleri oluşmaktadır. Özellikle işyerine ait gelir ve gider belgelerinin vergisel boyutu üzerinde durularak; SGK denetimine neden ibraz edilmesi gerektiği hususu anlaşılamamaktadır.

Sosyal Güvenlik Denetmenleri işyerine ait gelir ve gider belgelerini özellikle kayıt dışı işçi çalıştırıldığına yönelik şikayetlerde; işçinin işyerine ait faturalarda ad-soyad ve imzası olduğunu, bu faturaların işyerinde çalıştığına delil olacağını beyan etmesi durumunda inceleme yoluna gitmektedir. Konunun anlaşılabilmesi için somut bir örnekle izah etmek faydalı olacaktır.

Örnek Olay: A kişisi B unvanlı işyerinde 2017 yılı Ocak-Şubat-Mart aylarında toplamda 3 ay sigortasız olarak çalışmış, daha sonra ise işyerinden ayrılmıştır. 2022 Mart ayında A kişisi; B unvanlı işyerinde sigortasız olarak çalıştırıldığına yönelik SGK’ya dilekçe vermiş, dilekçesinde ise işyerinde çalıştığı dönemde faturalarını kendisinin tanzim ettiğini ve çalıştığı dönem aralığında işyerine ait faturaların incelenmesi durumunda kendi ad-soyad ve imzasının olduğunu dilekçesinde belirtmiştir. İşyeri ise 2019 Şubat ayında faaliyetine son vermiştir.*

Konu denetime sevk edilmiş; SGK Denetmeni şahsın iddiası üzerine işyerinden ilgili döneme ait faturaları, diğer defter ve belgeleri talep etmiştir. İbraz edilen faturalar Denetmence incelenmiş, A kişisinin ad-soyadı ve imzasının olduğu faturalara istinaden B unvanlı işyerine sigortasız işçi çalıştırdığı için gerekli yaptırımlar uygulanmış, A kişisine hizmet kazandırılmış ve hizmet kazandırılan günler için şahıs sigortalı sayılmıştır.

*Burada üzerinde önemle durulması gereken diğer husus ise işyerinin faaliyetine son vermesine rağmen ilgili defter, belge ve faturaları Denetmene ibraz etmek zorunda olduğudur. Nitekim 5510 Sayılı Kanun 86. Madde hükmüne göre özel sektör işverenleri, işyeri defter ve belgelerini ilgili olduğu yılı takip eden yıl başından başlamak üzere 10 yıl süreyle saklamak ve SGK’nın denetim ve kontrol ile görevlendirilen memurlarınca istenilmesi halinde 15 gün içinde ibraz etmek zorundadır.

Sonuç olarak SGK kayıt dışı istihdamla mücadele ederken bazı durumlarda işyerine ait yasal defter ve belgeleri de talep edebilmektedir. İlgili yasal defter ve belgeler 15 günlük yasal süresi içerisinde ibraz edilmemesi durumunda işverenler çok ağır cezai yaptırımlara maruz kalmaktadır. 2022 yılında resmi yazı ile işyerinden talep edilen ancak yasal süresi içerisinde tam olarak ibraz edilmeyen defter ve belgeler için işletme büyüklüğüne göre;

-Bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü işyerine 60.048 TL

-Diğer defterleri tutmakla yükümlü işyerine (İşletme Defteri gibi) 30.024 TL

-Defter tutmakla yükümlü olmayan işyerine ise 15.012 TL

İdari para cezası uygulanmaktadır.

Burada defter ve belgelerin usulüne uygun düzenlenmesi ve / veya yapılan incelemede sosyal güvenlik mevzuatına aykırı işlem tespit edilememesi önemli olmamakta; sadece defter ve belgelerin yasal süresi içerisinde ibraz edilmemesi gerekçesiyle bu ceza tutarları uygulanmaktadır. Ayrıca işyerine ait defter ve belgelerin süresinde ibraz edilmesine rağmen eksik ibraz edilmesi durumunda da (örneğin; resmi yazı ile işyerinden istenilen faturaların bir veya birkaçının ibraz edilmemesi durumunda) ibraz etmeme – eksik ibraz etme fiili işlenmiş sayılacağından işyeri hakkında tutmakla yükümlü olunan defter türüne göre yukarıda belirtilen idari para cezaları uygulanacaktır.

SGK tarafından incelenmek üzere istenilen yasal defter ve belgelerin ibrazında işverenlerin bu hususlara özen göstermeleri ve incelemeyi yapan denetmenle iletişime geçerek anlaşılamayan hususlarda bilgi almaları büyük önem arz etmektedir. 15 günlük yasal sürede söz konusu defter ve belgelerin ibraz edilememesini gerektiren mücbir sebeplerin varlığı durumunda (evrakların yanması, çalınması veya diğer kamu kurumlarında incelenmek üzere bu kurumlara ibraz edildiği gibi) mücbir sebebi kanıtlayıcı belge sunmak suretiyle denetmene bu durum dilekçe ile bildirilmelidir. Ayrıca defter ve belgelerin ibraz edilebilmesi için makul gerekçelere dayanarak ek süre talep edilmesi durumunda; 15 günlük ibraz süresi geçirilmeden ek süre talebi dilekçe ile Denetmene bildirilmelidir. Recep Nalbantci

https://www.sgkgundem.com/sgk-teftisince-isyerine-ait-faturalar-incelenir-mi/

Yürürlükte olan vergi kanunlarımızın bazı maddeleri ya hiç kullanılmamakta ya güncellenmediği için çağın gerisinde kalabilmekte ya da birbirleriyle çelişebilmektedir. Hatta bu sorun maalesef birçok yasamızda var. Vergi idaresinin bu konuya ivedilikle el atmasında fayda var elbette.

Geçenlerde öğrencilerimden biri “bir madde uygulanmıyorsa neden hala kanunda duruyor?” diye sordu. Çok yerinde bir soruydu ama benim onu tatmin edecek şekilde verebilecek bir cevabım maalesef yoktu.

Bugünkü yazım Anayasal sorun yaratacak bir madde; 6183 sayılı Kanun m.80.

6183 sayılı Yasa Zor Kullanabilirsin diyor

Vergi icra kanunu olarak da bilinen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 80’inci maddesine göre, vergi gibi amme alacaklarının ödenmemesi durumunda haciz uygulanır. Hatta haciz uygulamasında kilitli kapılar zorla açtırılabilir, borçlu, haczedilen malları vermiyorsa duruma göre her türlü zora başvurulabilir, borçlu haczedilen bu malları vermiyor üstünde tutuyorsa borçlunun şahsına karşı da zor kullanılır.  Bunu ben demiyorum, 6183 sayılı Kanun m.80’de öyle yazıyor.

İşin özü, amme borçlusunun borcunu kendi iradesi ile ödememesi durumunda amme idaresinin söz konusu amme alacağını zorla tahsil etmesidir. Bu süreç de gayet normaldir. Ancak haciz yapılırken 6183 sayılı yasanın 80’inci maddesinde düzenlenen “zor kullanma” maddesinin uygulaması yeterince açık olmamakla birlikte aynı zamanda tartışma da götürecek mahiyettedir.

6183 sayılı Yasa’nın 80’inci maddesinin uygulamasında özellikle “Borçlunun üzerinde haczi kabil kıymetli mallar bulunduğu ve kendisi bunları rızasıyla teslim etmediği veya üzerinde sakladığı takdirde şahsına karşı da zor kullanılır.” fıkrası tartışma götürecek tarzdadır.

Söz konusu kanun hükmünde şahsa karşı zor kullanmanın ölçüsü yeterince açık değildir. Mesela darp gibi bir uygulama zor kullanma sayılır mı? Fiziksel zor kullanma kolluk kuvvetlerine tanınmış bir yetki olmasına karşın bunun vergi idaresine hem de bir kanun maddesiyle kendi memuruna verilmiş olması bir hak ve yetki ihlalinden başka bir şey değildir. Bunun kanun maddesinde açıkça yazılması da mevcut sorunu çözmeyecektir. İlginç değil mi?

Bu bir Anayasal sorun mu?

Zor kullanma yetkisi, Anayasa'nın 20’nci maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği ve korunmasına aykırıdır. Bu düşünceye göre, konusu suç teşkil eden fiillerde bile kural olarak hâkim kararı aranmasına rağmen; konusu genellikle sadece tarafları ilgilendiren alacak-borç ilişkisinde hâkim kararı olmaksızın vergi idaresinin zor kullanma yetkisini kullanması Anayasa’nın 20’nci maddesine aykırıdır.

Yani madde hükmüne göre amme alacağını zamanında ödemeyen kişiler hakkında haciz süreci başlatılır ve haciz esnasında hacze konu mallar haczedilirken zorla kilitler kırılır, kapılar açtırılır hatta borçlu darp bile edilebilir. Darp kısmına maddenin şahsına karşı da zor kullanılır ifadesinden yola çıkarak ulaşıyorum.

6183 sayılı Yasa’nın 80’inci maddesinin uygulanmasında özellikle “Borçlunun üzerinde haczi kabil kıymetli mallar bulunduğu ve kendisi bunları rızasıyla teslim etmediği veya üzerinde sakladığı takdirde şahsına karşı da zor kullanılır.” fıkrası uyarınca şahsa karşı uygulanacak zor kullanmanın sınırı haczi uygulayacak olan vergi idaresi memurlarına bırakılmıştır. Söz konusu uygulama borçlu hakkında uygulanacak zor kullanmanın sınırını çizmek de yine aynı kişilere bırakılmaktadır. Bu uygulamanın sınırının çizilmemiş olması Anayasa’nın Başlangıç Hükümlerinde yer alan “…hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme….” fıkrasına da aykırı olduğu düşünülebilir. Vergi idaresi memurlarının zor kullanmanın sınırını çizerken bunu da dikkate almaları gerekirken konunun çok sübjektif bir boyutta kalacağı da aşikârdır.

Kanun koyucu soyut şekilde bu maddeyi yazarak Anayasa’yı ihlal etme hakkını haciz memurunun keyfiyetine bırakmış gibi bir algı yaratılmış oluyor.

Bu nedenle maddede geçen özellikle şahsına karşı da zor kullanılır ifadesinin sınırının çizilmesi ne ölçüde zor kullanılır hatta zor kullanma kavramının içinin doldurulmasının yerinde olacağı kanaatindeyim. 

Sonuç olarak

6183 sayılı yasa 1954 yılında yürürlüğe girdi. Bazı maddeleri o günkü koşullara göre yazıldı ve günümüze kadar da bazı maddeleri hiç değiştirilmedi. Bu madde de değişmeyen hükümlerden biri.

6183 sayılı yasanın 80’inci maddesinin uygulanmasında hacze yetkili memurların kolluk kuvveti gibi davranmalarına izin veren bu maddenin Anayasa’nın yukarıda bahsi geçen hükümlerini zedelediği açıktır. Tamamen sübjektif bir iradeye bırakılmış olması kanun hükmünün yetki alanını genişletmekte ve memura keyfiyet sahası tanıyabilmektedir.

Bu münasebetle maddenin daha işlevsel hale getirilmesi adına;

Bu yetki anladığımız şekilde ise bu yetkinin tamamen kolluk görevini haiz kişilere devredilmesi,

Zor kullanma kavramının içeriğinin doğru anlaşılır şekilde tanımlanması,

Zor kullanma kavramının tam olarak sınırının çizilmesi,

Şahsına karşı da zor kullanılır ifadesinden borçlunun doğrudan kendisine mi yoksa hacze konu malı üstünde tuttuğu için zor kullanma üstünde tuttuğu/sakladığı mallara mı uygulanacağı şeklindeki sorulara açıklık getirilmesi, yerinde olacaktır. Murat Batı

https://t24.com.tr/yazarlar/murat-bati/6183-sayili-yasa-zor-kullanabilirsin-diyor-ama-ya-anayasa,34653

Gerçek ve tüzel kişilerin kendi aralarında gerçekleştirdikleri özel hukuka tabi işlemlerden kaynaklanan ve vadesi geçtiği halde ödenmeyen borçlar, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu kapsamında takip ve tahsil edilmektedir. Karşılıklı borç ilişkilerine istinaden rıza dahilinde ödenmeyen özel borçlar, ihkakı hakkın yasak olması sebebiyle devlet eliyle tahsil edilerek hak sahiplerine ödenmektedir.

Kamuya ait alacaklarda ise durum oldukça farklıdır. Kamunun ilgili birimleri bizzat tahsil dairesi sıfatıyla hareket ettiğinden, ödenmeyen kamu alacaklarının takip işlemlerini ve gerektiği hallerde cebri tahsil sürecini de kendisi yürütmektedir. Şöyle ki; vadesi geçmiş fakat ödenmemiş katma değer vergisi borcunu düşünelim. Bu vergi alacağı için bağlı olunan vergi dairesi borçluyu özel hukuk hükümlerine istinaden icraya vermez. Kendisi bizzat kamu icra makamı olduğundan “tahsil dairesi” zırhını kuşanarak ilgili vergi borcu için doğrudan takip ve tahsil işlemlerine başlar. Bu süreçte de özel hukuk hükümleri değil kamu alacağının güvence altına alınması amacıyla ayrıcalıklı ve üstün yetkilerin yer aldığı 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri tatbik edilmekte ve vadesi geçtiği halde ödenmemiş kamu alacaklarının takibi ve cebren tahsil işlemleri yürütülmektedir.

Ödenmemiş kamu alacaklarının takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun kapsamında yer alan kamu alacaklarına değindikten sonra vadesi geçtiği halde kamuya olan borcunu ödemeyen kişiler nezdinde tatbik edilecek ve borcun ödenmesi için kullanılacak üstün yetkilerden ve bunlara muhatap olanlar tarafından yapılması gerekenlerden bahsedelim.

Kanun kapsamındaki kamu alacakları

Devlet olarak adlandırılan ve merkezi yönetim bütçesi içerisinde sınıflandırılan (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri ve belediyeler ile kendi özel kanunlarında alacaklarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edileceği belirtilmiş diğer kamu idarelerinin, vadesi geçtiği halde tahsil edemedikleri vergi, resim ve harçlar, vergi cezaları, para cezaları, tecil faizi ve gecikme faizi, gecikme zammı ile pişmanlık zammı, mahkeme masrafları, Kabahatler Kanunu uyarınca kesilen idari para cezaları, sosyal güvenlik prim alacakları, öğrenci katkı payları ile üst kurulların kestikleri idari para cezaları gibi kamu alacakları 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil edilmektedir.

6183 sayılı Kanun kapsamında yer alan kamu idarelerinin sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşmeden doğan alacakları ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanun uyarınca “kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasından doğan zarar” olarak tanımlanan kamu zararları ise 6183 sayılı Kanun’a göre değil borçlar hukuku kapsamında genel hükümlere göre takip ve tahsil edilmektedir.

“3” süper güç

Vergilendirme süreci “4T” olarak bilinen tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil işlemlerinden oluşmakta ve mükellefler nezdinde ilk idari işlem tarhiyat ile gerçekleşmektedir. Tarh edilen vergi ve cezalar muhataplara tebliğ edilmekte ve dava, uzlaşma, cezada indirim gibi haklardan faydalanabilmeleri için idare tarafından 30 günlük süre verilmektedir. Bu sürenin geçmesiyle birlikte tahakkuk eden vergi ve cezalar nihayetinde kesinleşmektedir. Vadeye kadar rızaen ödeme yapılmaması halinde ise 6183 sayılı Kanun uyarınca cebri icra işlemlerine başlanmaktadır.

Bu kronolojik sıralama normal ve beklenen bir süreç olsa da; şimdi size bu rutin idari işlemleri alt üst edecek uygulamalardan ve inanılması güç yetkilerden bahsetmek istiyorum. “Teminat, İhtiyati Haciz ve İhtiyati Tahakkuk”

Vergi inceleme süreci ilk idari işlem olan tarhiyattan çok önceki bir safhayı ifade etmektedir. Tarhiyat öncesi bu aşamada vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından yürütülen inceleme tamamlanır ve ilgili raporlar mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesine gönderilerek raporlarda önerilen tutarlar üzerinden tarhiyat gerçekleştirilir. Fakat vergi incelemesine başlanılmış mükellefler hakkında Vergi Usul Kanunu uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren haller ve kaçakçılığa temas eden durumların varlığı halinde, yürütülen vergi incelemesinin tamamlanması beklenmeden mükellefin kayıt ve işlemleri dikkate alınarak vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından muhtemel vergi, ceza ve gecikme faizi hesaplanır ve inceleme sonucu önerilmesi muhtemel bu tutarlar bağlı olunan vergi dairesine bildirilir. Böylelikle de henüz tarh dahi etmemiş muhtemel vergi ve cezaların güvence altına alınabilmesi için de vergi dairelerince mükelleflerden “Teminat” istenmektedir. Sadece bu kadar da değil. Devamına bakalım…

Şu aşamada muhtemel bir kamu alacağının henüz tahakkuk etmediği, bu sebeple de ödenmesi gereken aşamaya gelmediği bir noktadayız. Alacaklı kamu idaresi borçludan teminat istemeden önce henüz tahakkuk etmemiş kamu alacağını tahakkuk bile ettirebilmektedir. “İhtiyati Tahakkuk” denilen bu müessese ile henüz tahakkuk etmemiş, ileride tarh ve tebliğ edildikten sonra tahakkuk edecek kamu alacaklarının tahakkuku öne çekilmekte ve bu karar üzerine de borçludan teminat istenmektedir.

Teminat isteme yazısına istinaden en az 15 günlük süre verilerek “para, süresiz teminat mektubu, devlet iç borçlanma senedi, menkul ve gayrimenkul mal” olmak üzere mükelleflerden teminat vermeleri istenmektedir. Buna karşın; tahsil dairesi, verdiği 15 günlük süreyi beklemek zorunda da değildir. Nasıl mı derseniz; henüz tahakkuk etmemiş kamu alacağı, öncelikle ihtiyaten tahakkuk ettirilmekte ve borçluya 15 günlük süre verilerek teminat göstermesi istenmektedir. Fakat teminat verilme süresi beklenilmeksizin de borçlunun malları, alacakları ve hakları üzerinde “İhtiyati Haciz” tatbik edilebilmektedir. İhtiyati haciz neticesinde de mükelleflerin ihtiyaten haczedilen malvarlıkları üzerindeki tasarruf hakları ellerinden alınabilmektedir.

Ayrıca, başkaca sebeplerin varlığı halinde de kamu alacağını koruma hükümleri tatbik edilebilmektedir. Türkiye’de ikametgahı bulunmayan kamu borçlusunun durumu kamu alacağının tahsilini tehlikeye düşürüyorsa borçludan yine teminat istenebilir. Bu noktada tahsilin tehlikeye girdiğinin tespiti tahsil dairesinin ihtiyarındadır. Kamu alacağını vadesinde ödemeyen borçlunun ikametgâhı belli değilse, borçlunun kaçması ya da mallarını kaçırması, hileli yollara sapması ihtimali varsa ve borçlu tarafından mal bildiriminde bulunulmamış veya eksik bildirimde bulunulmuşsa, alacaklı kamu idareleri tarafından ihtiyati tahakkuk kararı alınıp sonrasında ihtiyati haciz uygulanabileceği gibi borçlunun tespit edilmiş mal ve hakları üzerinde doğrudan ihtiyati haciz de uygulanabilmektedir.

“3” süper güce karşı neler yapılabilir?

Hakkında ihtiyati tahakkuk kararı alındıktan sonra ihtiyati haciz de tatbik edilen ya da doğrudan ihtiyati haciz işlemine muhatap olan kamu borçluları, tahsil dairelerince kabul edilmesi halinde menkul malları hariç olmak üzere para, süresiz teminat mektubu, devlet iç borçlanma senedi ve gayrimenkul mallarını teminat vererek ihtiyati haciz tatbik edilmiş olan mal ve haklarını kendi tasarruflarına alabilmektedir. Böylelikle daha önce ihtiyaten haczedilen mal ve haklar üzerindeki ihtiyati haciz kaldırılacak ve borçlunun kendi rızası ile gösterdiği teminatlar üzerinden cebri icra işlemlerine devam edilmesi sağlanabilecektir. Örneğin; borcunun çok üzerinde bir değere sahip gayrimenkulü tahsil dairesi tarafından ihtiyaten haczedilen borçlu, borcuna yetecek miktarda süresiz teminat mektubu veya devlet iç borçlanma senedi şeklinde teminat gösterir ve alacaklı kamu idaresince de kabul edilirse; borcunun çok üzerinde değere sahip gayrimenkulünün kesin haciz neticesinde satılmasını önleyebilecektir.

İhtiyati haciz uygulamasına maruz kalan borçlu, haczin tatbik edildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde ihtiyati haciz sebeplerine karşı vergi mahkemesinde dava açabilmekte ve açılacak davalarda ihtiyati haczin kanunen belirlenmiş usullerine uyulmadığı ya da ihtiyati haciz sebeplerinin bulunmadığı iddia edilebilmektedir. İlk derece mahkemesinin borçlu lehine karar vermesi halinde alacaklı kamu idaresi tarafından tatbik edilmiş olan ihtiyati haczin 30 gün içerisinde kaldırılması gerekmektedir. Borçlu tarafından mal ve hakları üzerinde uygulanan ihtiyati hacze değil de bu haczin dayanağı olan tarhiyata karşı dava açılması halinde ise mahkemece verilen kısmen veya tamamen terkin kararı üzerine de ihtiyati haciz kaldırılacaktır. İhtiyati tahakkuk kararı üzerine ihtiyati haciz tatbik edilen borçlular ise ihtiyati tahakkukun sebebine ve miktarına karşı yine 15 günlük süre içerisinde vergi mahkemesinde dava açabilmektedirler. İhtiyati tahakkuka karşı açılan davalarda vergi mahkemesi tarafından borçlu lehine karar verilmesi halinde de tatbik edilmiş olan ihtiyati haczin kaldırılması gerekecektir.

Vadesi geçmiş kamu alacaklarının ödenmediği hallerde karşılaşılması muhtemel bir kısım yaptırımlardan bahsettik. Tahsil daireleri, kamu alacağını güvence altına almak amacıyla yazımızda bahsettiğimiz “3 Süper Güç” haricinde “tüzel kişilerin ortak ve kanuni temsilcilerinin sorumluluğu, yapılmış tasarrufların geçmişe dönük iptali, kamu alacaklarında rüçhan hakkı” gibi çok sayıda enstrümana da sahiptir. 

Yusuf Cihad DEMET

Vergi Müfettişi

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kamunun-elinde-3-super-guc-olaganustu-yaptirimlara-maruz-kalabilirsiniz/652378

 “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376’ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ”
Tebliğin en önemli ve yenilik içeren düzenlemesi,
1/1/2023 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda,
1.    Henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararlarının tamamı ile
2.    2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden;
2a.   Kiralamalardan kaynaklanan giderler, 
2b.   Amortismanlar ve
2c.   Personel giderlerinin
Toplamının yarısı dikkate alınmayabilir.
Bu kapsamında yapılacak hesaplamalara ilişkin olarak hazırlanan finansal tablolarda herhangi bir kayda yer verilmeyerek, bu durum bilgi mahiyetinde dipnotlarda gösterilir. Mehmet Fındıkçı YMM

Tablo için Tıklayınız

İçinde bulunduğumuz Mart ayı, şirketler dışında kalan gerçek kişiler için geçen yıl (2021) içinde elde edilen gelirlerin vergi idaresine bildirimi için yıllık gelir vergisi beyannamelerinin verildiği yoğun bir ay. Bu yoğunluk hem vatandaş tarafında hem de vergi idaresi tarafında tatlı bir heyecanla birlikte yaşanmaktadır.

Esas temel görevi, mükellef odaklı hizmet anlayışı içinde vergilerin etkin ve zamanında toplanması olan Gelir İdaresi Başkanlığı, son yıllarda tüm teknolojik imkanları kullanarak geliştirdiği uygulamaları vatandaşların hizmetine sunuyor. Artık vergi dairenize hiç uğramadan, evinizden, ofisinizden 7/24 esasında vergi beyannamelerinizi elektronik ortamda sunulan beyanname hazırlama ve gönderme programından (HAZIR BEYAN SİSTEMİ) kolayca ve kısa bir süre içinde hazırlayabilir ve gönderebilirsiniz.

Gelir idaresi Başkanlığı her yıl mevzuatta yaşanan değişiklikleri de anlık olarak dikkate alıp hem beyanname hazırlama programlarında hem de bu programlar vasıtasıyla beyan edilecek gelirlerin beyan usulüne ilişkin olarak dikkat edilecek hususları açıklamak üzere beyanname hazırlama rehberlerini yayınlamaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı içinde bulunduğumuz aya özel önem vererek tüm gelir unsurlarına ilişkin beyanname düzenleme rehberlerini, kılavuzlarını güncellemiş ve bunu herkesin ulaşabileceği bir şekilde internet sitesinde ( https://www.gib.gov.tr/node/128637 ) duyurmuştur. Rehberler ve Broşürler başlığı altında yer alan bölümde, içerdiği kelimeye göre rehber ve broşürleri hızlı bir şekilde arayabilir, indirebilir ve yazdırabilirsiniz.

Elde edilen gelirlerinizin niteliğine uygun olarak ilk bakışta ilginizi çekebilecek Rehber ve broşürlerin başlıklarına aşağıda yer verilmiştir.

- Ticari Kazanç Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Ücret Geliri Elde Edenler İçin Vergi Rehberi

- Menkul Sermaye İradı Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Kira Geliri Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Hazır Beyan Sistemi Broşürü

- Vergiye Uyumlu Mükelleflere %5 Vergi İndirimi Broşürü

- G.V.K. Geçici 67’nci Madde Uygulaması İle İlgili Olarak Gerçek Kişilere Yönelik Vergi Rehberi

- Diğer Kazanç ve İratların Vergilendirilmesi Rehberi

- Gayrimenkullerin 5 Yıl İçinde Elden Çıkarılmasında Gelir Vergisi Beyanı Broşürü

- Serbest Meslek Kazancı Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Zirai Kazanç Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi

- Türkiye’de Yerleşmiş Olmayanlar (Dar Mükellefler) İçin Kira Geliri Rehberi

- Kazançları Basit Usulde Tespit Edilen Mükelleflerde Gelir Vergisi İstisnası Rehberi

 Açık ve sade diliyle kaleme alınan bu rehberleri keyifle okuyacağınızı düşünüyorum.

Bu rehberlerden bir tanesi de “Kira Geliri Elde Eden Mükellefler İçin Vergi Rehberi” olup bu rehberde açıklanan ve önem arz eden önemli bir hususu siz değerli okuyucularla paylaşmak ve konu hakkında farkındalığı artırarak cezai işlemlere maruz kalınmaması amacıyla dikkat edilmesi gereken hususları sizlerle paylaşmak amacıyla bu yazımı kaleme almak istedim.

Kira ödemeleri ile tahsilatlarının bankacılık sisteminden yapılması zorunluluğu !

İlgili rehberin 3.3. bölümünde “Kiraya İlişkin Tahsilat ve Ödemelerin Banka veya Posta İdaresi Aracılığıyla Yapılması” başlıklı bölümünde;

İş yeri ve konut kiralama işlemlerine ilişkin yapılacak tahsilat ve ödemelerin banka ve posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsikine yönelik olarak 268 ve 298 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’ne göre;  

  • Konutlarda, her bir konut için aylık 500 TL ve üzerinde; haftalık, günlük veya benzeri şekilde kısa süreli konut kiralamalarında ise tutara bakılmaksızın kira gelir elde edenlerin,
  • İş yerlerinde, miktar sınırlaması olmaksızın iş yerine kiraya verenler ile kiracıların,

Kiraya ilişkin tahsilat ve ödemelerini banka ve benzeri finans kurumları veya posta idareleri aracılığıyla gerçekleştirmeleri ve bu kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen belgelerle bu ödemeleri tevsik etmeleri zorunluluğu bulunmaktadır.

Banka ve benzeri finans kurumları veya posta idareleri aracı kılınmak suretiyle, para yatırma veya havale, çek veya kredi kartı gibi araçlar kullanılmak suretiyle yapılan tahsilat ve ödemeler karşılığında dekont veya hesap bildirim cetvelleri düzenlendiğinden, bu belgeler tevsik edici belge olarak kabul edilecektir. Bankaların internet şubeleri üzerinden yapılan ödeme ve tahsilatlar da bu kapsamdadır.

Söz konusu zorunluluklara uymayanlara kesilecek ceza (Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355’inci maddesinin o yıl için belirlenen özel usulsüzlük cezası miktarından az olmamak üzere), her bir işlem için bu işleme konu tutarın % 5’idir.”

            Bu açıklamalar, özellikle düşük ve orta ölçeklerde kira geliri elde eden ev ve işyeri sahipleri ile kira ödemesi yapan işyeri kiracıları açısından son derece önemli sorumlulukları ve bu sorumlulukların yerine getirilmemesi halinde azımsanmayacak ölçüde ceza tutarı ile karşı karşıya kalınabileceği hakkında bilgiler sunmaktadır.

Bu bilgiler hatırda kalması bakımından aşağıda maddeler halinde tekraren ve vurgu ile özetlenmiştir.

1- Her bir konut için aylık 500 TL ve üzerinde konut kira geliri elde edenler tahsilatlarını NAKİT (ELDEN) TAHSİLAT şeklinde yerine banka vb. finansal kurumların sisteminden[1] yapmaları zorunludur.  

2- Haftalık, günlük veya benzeri şekilde kısa süreli konut kiralamalarında ise tutarı ne olursa olsun yapılan tahsilatlarının NAKİT(ELDEN) TAHSİLAT yerine bankacılık sisteminden yapılması zorunludur.

3- İşyeri kiralama işlemlerinde hem işyerini kiraya verenlerin hem de kiracıların tahsilat ve ödemelerini tutarı ne olursa olsun; NAKİT(ELDEN) gerçekleştirmek yerine bankacılık sisteminden gerçekleştirmeleri zorunludur.

4- Bankacılık sisteminden kira tahsilat ve ödemelerin gerçekleştirilmesi zorunluluğu; işyeri kiralamalarında hem kiraya veren hem de kiracı açısından, konut kiralamalarında ise kira geliri elde eden kiraya verenler açısından bulunmaktadır.

5- Getirilen zorunluluğa uyulmaması halinde işyeri kiralamalarında hem KİRACI hem de KİRAYA VEREN, konut kiralamalarında ise kira geliri elde eden KİRAYA VEREN özel usulsüzlük cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

6- Getirilen zorunluluğa uyulmaması halinde KİRACI ve/veya KİRAYA VEREN bankacılık sistemi dışında gerçekleşen her bir ödeme ve tahsilat işlemi için ayrı ayrı cezai işleme maruz kalacaktır.

7- 2022 yılı için getirilen zorunluluğa uyulmadığında, zorunluluğa uymayanın;

a) Bilanço esasında defter tutan birinci sınıf tüccar veya serbest meslek erbabı olması halinde; her bir işlem için 3.400 TL den az olmamak üzere ödeme veya tahsilat tutarının % 5’i oranında,

b) İkinci sınıf tüccar, defter tutan çiftçi veya kazancı basit usulde tespit olunan kişi olması halinde; her bir işlem için 1.700 TL den az olmamak üzere ödeme veya tahsilat tutarının % 5’i oranında,

c) Yukarıdaki bentlerde yazılı bulunanlar dışında kalanlarda; her bir işlem için 880 TL den az olmamak üzere ödeme veya tahsilat tutarının % 5’i oranında,

özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Bir takvim yılı için uygulanabilecek azami ceza tutarı 2.500.000 TL yi geçemeyecektir.

8- Cezai işlemin uygulanması için idarenin önceden bir yazılı bildirimde bulunması zorunluluğu bulunmamaktadır.

Konuyu biraz daha somutlaştıralım…

Belirtilen zorunluluklara uyulmaması halinde, kiraya veren ve kiracı açısından oluşabilecek cezai boyutu ortaya koyabilmek adına tüm bu anlatımlarımızı basit bir örnek ile somutlaştırmaya çalışalım.

Tokat ilinde ikamet eden Ahmet amca, müstakil evinin altındaki 50 m2 büyüklüğündeki bir işyerini aylığı 550 TL olmak üzere Mehmet Amca’ya bakkaliye olarak kiraya vermiştir. Mehmet amca basit usulde vergilendirilmekte, Ahmet amcanın da başka da bir geliri bulunmamaktadır. Mehmet amca her ay kira ödemesini bankacılık sistemi dışında elden nakit olarak Ahmet amcaya ödemiştir.

Bu örnekte, Ahmet amca bir yıl boyunca (12x550=6.600 TL) işyeri kira geliri elde edecektir. Bu geliri Gelir Vergisi Kanunu’na göre Gayrimenkul Sermaye İradi olarak değerlendirilecek olup, kira ödemesi sırasında kiracı tarafından da herhangi bir vergi tevkifatı da yapılmadığından (Basit usulde vergilendirilenler yaptıkları ödemelerden gelir vergisi tevkifatı yapmazlar), tevkifatsız iş yeri kira geliri durumunda olan bu gelir için, herhangi bir istisnanın da uygulanması mümkün olamayacağından  2023 yılı Mart ayında verilecek kira geliri beyannamesinde bildirilecek toplam geliri 6.600 TL olacak, bu gelirinden de % 15 Götürü Gider düşüldükten sonra 5.610 TL vergi matrahı üzerinden; ilk gelir diliminde olması nedeniyle de %15 oranında olmak üzere toplam 841,5 TL vergi hesaplanacaktır.

Şimdi gelelim yazımızın başlığını oluşturan “ASTARI YÜZÜNDEN PAHALIYA GELMESİN AMAN DİKKAT!” başlığının bu örnek olayda da ortaya konulacağı üzere önemine.

Toplam ödenmesi gereken vergi tutarı 841,5 TL olan bir yıllık iş yeri kira ödemesinde;

a) İşyerini kiraya veren ve kira geliri elde eden Ahmet amca her bir kira bedelini, bankacılık sisteminden talep etmek yerine nakit tahsil etmiş olması nedeniyle; her bir aylık işlem için 880 TL olmak üzere 12 aylık tahsilat için (12x880=) 10.560 TL özel usulsüzlük cezasına maruz kalacak,

b) Basit usuldeki kiracı Mehmet amca da bankacılık sisteminden ödeme yapmak yerine nakit ödeme yapmış olması nedeniyle her bir aylık işlem için 1.700 TL olmak üzere 12 aylık ödeme için toplam (12x1.700=) 20.400 TL özel usulsüzlük cezasına maruz kalacaktır.

Ahmet amcanın ticari kazancı olan bir mükellefiyeti olsaydı ya da Mehmet amcanın basit usul yerine bilanço esasında defter tutan mükellef olsayda, uygulanacak özel usulsüzlük cezaları daha da fazla olacaktı.

Diğer Ahmet amca ve Mehmet amcalara bu yazımızla önemli hatırlatmaları yaparak, onların durumuna düşmemeleri için vergi idaresinin getirdiği bankacılık sisteminden ödeme ve tahsilat yapılması zorunluluğuna uymaya özen göstermeleri için aman dikkat diyoruz. Astarı yüzünden pahalıya gelmesin…

[1] Banka vb. finans kurumları, 6493 sayılı Kanun ile yetkilendirilen Ödeme Kuruluşları, Ptt A.Ş. sistemlerini ifade eder (Bkz: 459 SN Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği / Tanımlar / Aracı Finansal Kurum tanımı).

Abdullah KİRAZ

Yeminli Mali Müşavir

https://www.dunya.com/kose-yazisi/astari-yuzunden-pahaliya-gelmesin-aman-dikkat/652375

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Enflasyon Düzeltmesi Hakkında Yardımcı Bilgiler 7440 sayılı Kanunun 6/1 maddesi kapsamında mükellefler stoklarında bulunan ancak kayıtlarında…
  • Emeklilik Başvurusu Ve Bayram İkramiyesi Ramazan’da 3.000 TL olarak ödenen emeklilere bayram ikramiyesi, bir değişiklik…
  • 296 GEÇİCİ HESAP VE ENFLASYON DÜZELTMESİ 7440 Sayılı Kanunun 6/3. Fıkrasına Göre Mükelleflerin Bilançolarında Görülmekle Birlikte…
Top