Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

6728 sayılı Kanun ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mülga 370’inci maddesinin "İzaha davet" başlığı altında yeniden düzenlenmesi suretiyle vergi sistemimizde ihdas edilen “izaha davet” müessesinde 7194 sayılı Kanunun 25’nci maddesi ile değişiklikler yapılmıştı.

Söz konusu Kanunla, izaha davet edilenlerin izahta bulunma süreleri ile beyanname verme ve ödeme süreleri 15 günden 30 güne çıkarılmış; ayrıca, kullanılan sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge tutarı, bir takvim yılında 100 bin Türk lirasını geçmeyen veya bu tutarı geçse bile ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının %5'ini aşmayan mükelleflere maddede yer alan şartlar dahilinde ziyaa uğratılan vergi üzerinden %20 oranında vergi ziyaı cezası kesilmesi düzenlenmişti.

Bu kapsamda, Gelir İdaresi Başkanlığınca, “izaha davet” müessesesinin uygulamasına ilişkin açıklamalar ile usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik olarak Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği taslağı hazırlanmıştır.

Söz konusu tebliğ taslağına ulaşmak için tıklayınız.

Sigortalı olarak çalışan bir vatandaşın kendi isteği dışında sigortasından kesinti yapılması durumunda, kesilen primlerinin kendisi yada başkası tarafından ödenerek sigortalılık süresine ekletilmesine hizmet borçlanması denir. Hizmet borçlanması bir nevi çalışılmayan zamanlardaki ödenmeyen primlerin daha sonra maddi karşılığı ödenerek satın alınması anlamınada gelir.Hizmet borçlanmasını hak sahibinin kendisi yapabildiği gibi başkası tarafındanda yapılabilir.

Farklı bir şekilde anlatacak olursak sigortalı yada hak sahibi olan kişi primi ödenmemiş geçmişteki boşlukları kapatarak (bir nevi satın alarak) bu boşluk günlerini hizmet dönemine dahil edebilir.Bu bağlamda en önemli husus ise geçmiş döneme ait boşa geçirilen sürelerin hepsi için hizmet borçlanması ile kapatılması söz konusu olamaz.

SGK'nın o paylaşımı

Sigortalıların Borçlanabileceği Süreler Nelerdir?

Hangi dönemler için borçlanma yapılabileceği husus 5510 sayılı  Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun  41. Maddesi’ ve 3201 sayılı Kanun’da yer almaktadır.Bu kapsama dahil olmayan dönemler için hizmet borçlanması söz konusu değildir.

  • Kanunlar gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4/a kapsamındaki sigortalı kadının analık borçlanması,
  • Er veya erbaş olarak silah altında geçen süreleri
  • 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanların, personel mevzuatına göre aylıksız izin süreleri (memur ve diğer kamu görevlileri için).
  • Sigortalı olmaksızın doktora öğrenimi veya tıpta uzmanlık için yurtiçinde veya yurtdışında geçirdikleri normal doktora veya uzmanlık öğrenim süreler,
  • Sigortalı olmaksızın avukatlık stajını yapanların normal staj süreleri.
  • Sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen süreleri.
  • Kanuni grev ve lokavtta geçen süreler
  • Hekimlerin fahri asistanlıkta geçen süreleri
  • Seçim kanunları gereğince görevlerinden istifa edenlerin, istifa ettikleri tarih ile seçimin yapıldığı tarihi takip eden ay başına kadar açıkta geçirdikleri süreleri
  • 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların, kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik süreleri,
  • Yurt dışında geçen hizmet süreleri.
  • 5 yılı aşan borç nedeni ile durdurulan 5510 sayılı Kanunun 4/1-b sigortalılık sürelerinin aktif hale getirecek borçlanma süresi
  • Uzman ve usta öğretici olarak çalışanların eksik günlerinin süreleri

​​​​​​​Yukarıda sunulan maddeler kapsamına dahil olan kişiler hizmet borçlanmasından faydalanabilmektedirler.

Hizmet Borçlanması – Borçlanma Yapılabilecek Hal ve Durumlar

1-Genel Açıklamalar: Hizmet borçlanması, kişinin geriye dönük olarak, belli tarihler arasında kalan günleri için primini ödeyerek hizmet, yani gün kazanmasıdır. Kanunda belirtilen haller dışında, kişinin geriye dönük olarak istediği gibi hizmet borçlanması yapma imkanı bulunmamaktadır.

Hizmet borçlanması ile ilgili düzenlemeler; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 41 inci ve Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 66 ncı maddelerinde yer almaktadır.

Zaman zaman çıkarılan özel borçlanma yasalarıyla getirilen borçlanma imkanları dışında, 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesi ve ilgili diğer mevzuata göre aşağıdaki hal ve durumlarda, sigortalıların kendilerinin veya ölümü halinde hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları halinde hizmet borçlanması yapılabilecektir. Bu hal ve durumlar;

1- Kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4/1-a (SSK), 4/1-b (BAĞ-KUR), 4/1-c (Emekli Sandığı) kapsamındaki sigortalı kadının, üç defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla ve çocuğunun yaşaması şartlarıyla talepte bulunulan süreler 

2- 4/1-b (BAĞ-KUR) kapsamında çalışanlardan (kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan), askerlik sırasında zorunlu sigortalılıkları devam edenler hariç olmak üzere, er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay okulunda geçen süreler,

3-4/c kapsamında olanların (memurların), personel mevzuatına göre aylıksız izin süreleri,

4-Sigortalı olmaksızın doktora öğreniminde veya tıpta uzmanlık için yurt içinde veya yurt dışında geçirilen normal doktora veya uzmanlık öğreniminde geçen süreler,

5-Sigortalı olmaksızın avukatlık stajını yapanların normal stajda geçen süreleri,

6-4/1-c (memurluk) kapsamında geçen sigortalılık süreleri hariç, sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen süreler,

7-Grev ve lokavtta geçen süreler,

8-Hekimlerin fahrî asistanlıkta geçen süreleri,

9-Seçim kanunları gereğince görevlerinden istifa edenlerin, istifa ettikleri tarih ile seçimin yapıldığı tarihi takip eden ay başına kadar açıkta geçirdikleri süreler,

10-25/2/2011 tarihinden sonraki sürelere ilişkin olmak üzere, 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların, kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik süreler,

11-Sigortalı olmaksızın, 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna göre yurt dışına gönderilen ve öğrenimini başarıyla tamamlayarak yurda dönenlerden yükümlü bulunduğu mecburi hizmet süresini tamamlamış olanların, yurt dışında resmî öğrenci olarak geçirmiş oldukları öğrenim sürelerinin 18 yaşının tamamlanmasından sonraki döneme ait olan kısmı,

hizmet borçlanması kapsamına girmektedir.

Yukarıdaki 2, 4, 5, 8, 11. maddelerde belirtilen sürelerin borçlanılması halinde, 5510 sayılı Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için hizmet borçlanması yapılmışsa, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Prime esas kazançlar ise borçlandırılan sürelerin geçtiği tarihteki ilgili aylara mal edilir. Örneğin, kişinin ilk sigortalı işe girişi 1.1.1987 ise ve bu kişi askerliğini bu tarihten önce yapmışsa, bir yıllık askerlik süresini borçlanması halinde sigorta başlangıcı 1.1.1986 olarak esas alınır.

Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ek ders ücreti karşılığında ilgili mevzuatı çerçevesinde uzman ve usta öğretici olarak çalıştırılanlar, bu durumlarını milli eğitim il veya ilçe müdürlüklerinden alınacak belgelerle bu çalışmalarını belgelemeleri kaydıyla, 25/2/2011 tarihinden önceki bu kapsamdaki çalışmalarından dolayı ay içerisinde otuz günden eksik kalan sürelerini 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesi esaslarına göre kendileri veya hak sahipleri tarafından borçlanabilirler. Borçlanılan bu süreler 4/1-a (SSK) kapsamında sigortalılık süresi sayılır.

Borçlanmanın yapılabilmesi için, sigortalıların kendilerinin veya ölümü halinde hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde Kanunun 82 nci maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt (16 yaşından büyükler için geçerli brüt asgari ücret) ve üst sınırları (alt sınırın altı buçuk katı) arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32’si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şarttır. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, ilgiliye iadeli taahhütlü olarak tebliğ edilir. PTT alındısının ilgiliye teslim edildiği tarih borcun tebliğ tarihidir. Bir ay içinde ödenen tutara isabet eden süre geçerli sayılır ve sigortalı hizmet süresine eklenir. Yukarıdaki 10. madde kapsamında borçlanılacak sürelere ilişkin genel sağlık sigortası primlerinin ödenmiş olması halinde, genel sağlık sigortası primi ödenmiş bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı % 20 oranı üzerinden hesaplanır.

Bir ay içinde ödenmeyen borçlanmalar için ise eski başvuru geçersiz olur ve kişi halen borçlanma yapmak istiyorsa yeni başvuru şartı aranır. Aynı şekilde kısmi ödeme yapanların kalan sürelerinin borçlandırılması için de yeni başvuru şartı aranır.

Tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamının ya da bir kısmının bir ay içinde ödenmesi halinde, ödenen miktara karşılık gelen süre sigortalılık süresi olarak değerlendirilir ve hizmete eklenir. Primi ödenmeyen borçlanma süreleri ise hizmetten sayılmaz.

Sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması durumunda, ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık bağlanır. Yapılan borçlanmalarda aylık bağlanmamış olması şartıyla Kuruma yazıyla müracaat edilmesi halinde borçlanmadan vazgeçilebilir. Ödenen borçlanma tutarının tamamı faiz uygulanmaksızın iade edilir. Kısmi iade yapılmaz.

4/1-a (SSK) kapsamında sigortalı olanların borçlandırılan süreleri, aynı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanmasında en az 5 yıllık sigortalılık süresi ve toplam 900 gün prim ödeme şartının yerine getirilmesinde dikkate alınmaz.

3-Diğer Borçlanma Halleri:

3.1-Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlanılması:

Bu konuyla ilgili düzenleme 3201 sayılı Kanunda yer almaktadır. Söz konusu Kanunda 17.04.2008 tarih – 5754 sayılı Kanunla önemli değişiklikler yapılmıştır. Normalde Türkiye ile aralarında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi imzalanmış ülkelerde bulunanların o ülkedeki çalışmaları nedeniyle o ülkenin sosyal güvenlik kuruluşuna kaydolma imkanları bulunmaktadır. Ancak Türkiye ile aralarında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde bulunanların böyle bir imkanı olmamaktadır. 3201 sayılı Kanuna göre Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilecek, yani söz konusu şartları taşıyan Türk vatandaşları isterlerse belirtilen sürelerin tamamını veya bir kısmını borçlanabileceklerdir.

Borçlanma başvurusu için herhangi bir başvuru süresi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli iptal kararının yayımlandığı 25.04.2003 tarihinde 18 yaşını doldurmuş Türk vatandaşları, yurtdışında geçen ve belgelendirilen çalışma sürelerini, bu çalışma süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik sürelerini ve ev kadınları ev kadını olarak geçen sürelerini yurtdışında iken ya da yurda döndükten sonra durumlarına uygun sosyal güvenlik kuruluşuna başvurarak borçlanabilirler. Ancak borçlanma yapmak için yurda kesin dönüş yapmış olma şartı bulunmamakla beraber, borçlandıktan sonra emekli olabilmek için yurda kesin dönüş yapılmış olması gerekmektedir.

Borçlanma için ödenecek döviz miktarını ve dövizin cinsini belirlemek Bakanlar Kurulunun yetkisinde olup, bu miktar 10.05.2005 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere borçlanılacak her gün için 3,5 ABD Doları (USD) olarak belirlenmiş olup, öte yandan borçlandırılan tutarı ödemek için herhangi bir süre koşulu bulunmamaktaydı. Ancak, 5754 sayılı Kanun ile 3201 sayılı Kanunun 4. maddesi değiştirilerek, borçlanma tutarları artırılmış, döviz üzerinden ödeme uygulaması sona ermiş, ayrıca ödeme süresi getirilmiştir. Buna göre; 08.05.2008 tarihinden itibaren borçlanma yapacak olanlar, başvuru gününde geçerli prime esas asgari günlük kazanç (asgari ücret) ve azamî günlük kazanç (asgari ücretin 6,5 katı) arasında seçilecek günlük kazancın % 32’si üzerinden borçlanma yapacaklar, rakamı borçlanacak kişi kendisi seçecek, ancak prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı Bakanlar Kurulu farklı bir miktarda belirleyebilecektir.

Öte yandan, daha önce borçlanılan tutarı ödemek için belirli bir süre koşulu olmayıp, sadece tahakkuk ettirilen borç ödenmedikçe borçlandırılan süreler değerlendirilmediği gibi ödenecek günlük döviz miktarının değiştirilmesi halinde, ödenmeyen süreler için değiştirilen günlük döviz miktarı geçerli olmaktaydı. Ancak Kanunda yapılan değişiklikle artık borçlanılan tutarı ödemek için de bir süre getirilmiştir. Buna göre; tahakkuk ettirilen borç tutarının (borçlanılan paranın), tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenmesi gerekmekte, sadece ödeme yapılan gün sayısı prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahil edilmekte, tahakkuk ettirilen prim borcunu tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı aranmaktadır.

Borçlanmadan sonradan vazgeçenler ile yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremeyenlere ve bunların hak sahiplerine talepleri üzerine yaptıkları ödemeler, faizsiz olarak iade edilir.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi 06.11.2008 tarih ve 27046 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelikte yer almaktadır.

https://www.wmal.net/ekonomi/son-dakika-milyonlarca-eyt-liye-mujdeli-haber-sgk-paylasti-h20439.html

1999 TARİHİ VE ÖNCESİNDE SİGORTA BAŞLANGICI OLANLARIN EMEKLİLİK AVANTAJLARI NELERDİR?

1999 tarihi ve öncesinde ilk kez sigortalı olarak SGK'ya bildirilen kişilerin sonraki yıllarda sigorta başlangıcı olanlara göre daha avantajlı konumda oldukları bilinen bir gerçektir. 1999 ve öncesinde sigorta başlangıcı olanlar 3600 prim günü (10 yıl) ve 15 yıllık hizmet süresini tamamladıklarında erken emeklilik hakkına kavuşurlar. Hizmet başlangıcı olarak staj tarihi dikkate alınmaz ve mutlaka sigorta giriş tarihinin 1999'dan öncesine ait olması gerekir.Kişinin sigortalılık statüsüne bakılmaksızın SGK'ya prim borcunun olmaması şarttır.

Hizmet süresi ve prim ödemesi şartlarının tamamlandığı tarihlere bağlı olarak kişinin yaş koşulunu da yerine getirmesi gereklidir. 

1999 TARİHİ VE ÖNCESİNDE SİGORTA BAŞLANGICI OLAN KADINLAR NE ZAMAN EMEKLİ OLABİLİR? 

Sigorta başlangıç tarihi 9 Eylül 1999 ve öncesindeki yıllara ait olan sigortalı kadın işçilerin 15 yıllık hizmet süresini tamamladıkları ve adlarına ödenen 3600 prim gününün doldurulduğu tarihler emeklilik yaşını belirler.

24 Mayıs 2002- 23 Mayıs 2005: 52 yaşında

24 Mayıs 2005- 23 Mayıs 2008: 54 yaşında

24 Mayıs 2008- 23 Mayıs 2011: 56 yaşında

24 Nisan 2011 tarihinden sonra 58 yaşında emekliliğe hak kazanırlar. 

1999 TARİHİ VE ÖNCESİNDE SİGORTA BAŞLANGICI OLAN ERKEKLER NE ZAMAN EMEKLİ OLABİLİR? 

Sigorta başlangıç tarihi 9 Eylül 1999 ve öncesindeki yıllara ait olan sigortalı erkek işçilerin 15 yıllık hizmet süresini tamamladıkları ve adlarına ödenen 3600 prim gününün doldurulduğu tarihler emeklilik yaşını belirler.

24 Mayıs 2002- 23 Mayıs 2005: 56 yaşında

24 Mayıs 2005- 23 Mayıs 2008: 57 yaşında

24 Mayıs 2008- 23 Mayıs 2011: 58 yaşında

24 Mayıs 2011- 23 Mayıs 2014: 59 yaşında

24 Mayıs 2014 tarihinden sonra: 60 yaşında emekliliği hak ederler. 

1999 TARİHİ VE ÖNCESİNDE SİGORTA BAŞLANGICI OLANLAR NE KADAR EMEKLİ MAAŞI ALIR?

1999 tarihi ve öncesinde sigorta başlangıcı olan kişilerin maaş ücretleri 2000 yılından sonra emekli olanlarla kıyaslandığında daha yüksektir. 1999 tarihi ve öncesinde sigortalı olanların emeklilik maaşları 3600 prim günü ve 15 yıllık hizmet süresinin tamamlandığı tarih dikkate alınarak hesaplanır.

31 Aralık 1999 tarihinden önce emeklilik maaşına kavuşanlar en az 1600 TL

01 Ocak 2000 tarihinden sonra emeklilik maaşına kavuşanlar en az 1400 TL

2008 yılı ve sonrasında emeklilik maaşına kavuşanlar en az 1200 TL

Çalışma süresi büyük kısmı 2008 yılında gerçekleşip emeklilik maaşına kavuşanlar en az 1000 TL alması muhtemeldir.

Koronavirüs salgını sebebiyle yapılan ekonomi düzenlemeleri kapsamında en düşük emekli maaşı 1500 TL'ye yükseltilmiştir. 

Buna göre; 01 Ocak 2000 tarihinden sonra emekli olanlar, 2008 yılı ve sonrasında emekliliğe başvuranlar ve çalışma süresinin büyük kısmını 2008 yılında gerçekleşip emekli olanlar en az 1500 TL emekli maaşı alacaklardır. 

BABANIZ SSK'DAN EMEKLİ OLABİLİR

Soru: 1 Ocak 1967 doğumlu babamın Bağkur başlangıcı 4 Ekim 2000. Bağkur'a 2213 gün prim ödemesi var. Daha sonra Bağkur'u durdurdu. Temmuz 2011'de sigortalı oldu. 2018'e kadar SSK'ya (4/a) 2369 gün primi var. Ocak 2019'dan beri tekrar Bağkur'a prim ödüyor. Bağkur'a toplam 2362 gün primi var. 1987'de 18 ay askerlik yapmış. Bu durumda babam SSK'dan mı yoksa Bağkur'dan mı emekli olur? Son 7 yıl (1261 gün) şartından dolayı ve askerlik borçlanması ile 58 yaş, 5975 gün primi ödeme ve 25 yıl sigortalılık suresi ile SSK'dan emekli olabilir mi? Fazla prim ödeyecek durumumuz yok. 9000 gün prim ödeyemeyiz. Yakup ŞAKAR

Cevap: Babanız askerliğini borçlanması halinde, SSK'dan emekli olmak için 25 yıl sigortalılık süresi, 5975 gün prim ödeme ve 58 yaş şartlarına tabi olur. Borçlanmadan sonra 704 gün daha prim ödeyerek toplam primini 5975 güne tamamlaması şartıyla, 58 yaşını dolduracağı tarihte SSK'dan emekli olabilir.

5 ARALIK 5 ARALIK 2022'DE EMEKLİ OLABİLİRSİNİZ

Soru: 5 Aralık 1969 doğumluyum. 18 ay askerlik yaptım. SSK giriş tarihim 1 Ocak 1994. Toplam 7066 gün primim var. Askerliğimin ne kadarını borçlanırsam, erken emekli olabilirim? Ahmet D

Cevap: Askerliğinizi sigorta başlangıç tarihinden önce yapmış olmalısınız. Askerlik sürenizin 400 gününü borçlanmanız halinde, emekli olmak için 25 yıl sigortalılık süresi, 5600 gün prim ödeme ve 53 yaş şartlarına tabi olursunuz. Priminiz yeterli olduğundan, bundan sonra prim ödemeseniz de 53 yaşınızı dolduracağınız 5 Aralık 2022 tarihinde emekli olabilirsiniz.

2022'DE EMEKLİ OLABİLİRSİNİZ

Soru: 5 Aralık 1969 doğumluyum. 18 ay askerlik yaptım. SSK giriş tarihim 1 Ocak 1994. Toplam 7066 gün primim var. Askerliğimin ne kadarını borçlanırsam, erken emekli olabilirim? Ahmet D

Cevap: Askerliğinizi sigorta başlangıç tarihinden önce yapmış olmalısınız. Askerlik sürenizin 400 gününü borçlanmanız halinde, emekli olmak için 25 yıl sigortalılık süresi, 5600 gün prim ödeme ve 53 yaş şartlarına tabi olursunuz. Priminiz yeterli olduğundan, bundan sonra prim ödemeseniz de 53 yaşınızı dolduracağınız 5 Aralık 2022 tarihinde emekli olabilirsiniz.

OCAK 2023'TE EMEKLİLİĞİNİZ MÜMKÜN

SORU: 5 Ocak 1970 doğumluyum. SSK girişim 30 Ağustos 1988. Toplam 4 yıl 6 ay 8 gün prim ödemem var. 18 ay olan askerliğimi borçlandım. 31 Ağustos 1998'de memur olarak çalışmaya başladım. Ne zaman emekli olurum? Veysal A

CEVAP: Emekli olmak için 25 tam yıl fiili hizmet süresi ve 53 yaş şartlarına tabisiniz. Hizmet süreniz yeterli olduğundan, 53 yaşınızı dolduracağınız 5 Ocak 2023'te emekli olabilirsiniz

50 GÜN PRİM ÖDEYİP 60 YAŞINIZI DOLDURMANIZ GEREKİYOR

SORU: 59 yaşındayım. SSK başlangıç tarihim 3 Nisan 1988. Toplam 3550 gün prim ödemem var. 3600 günden ne zaman emekli olabilirim? Durmuş K

Cevap: Yaş haddinden emekli olmak için 25 yıl sigortalılık süresi, 3600 gün prim ödeme ve 60 yaş şartlarına tabisiniz. 50 gün daha prim ödeyerek priminizi 3600 güne tamamlamanız şartıyla, 60 yaşınızı dolduracağınız tarihte emekli olabilirsiniz.

BAĞKUR KAYDINIZI GERİ ÇEKEMEZSİNİZ

Soru: 1995 yılında Bağkur başlangıcım var. 1994 yılında mimarlar odası kaydım başlıyor. Bir yıllık bu süreyi borçlanıp Bağkur tescilimi geriye götürebilir miyim? Emek K

Cevap: Maalesef oda kaydınıza dayanarak, Bağkur başlangıç tarihinizi 1995'ten 1994'e götüremezsiniz.

SİGORTA BAŞLANGIÇ TARİHİNİZE GÖRE DEĞİŞİR

Soru: 17 Kasım 1972 doğumluyum. 1989'dan staj sigortam var. 1995'ten bu yana da aralıksız SSK'lı çalışıyorum. 18 ay askerliğimi 1993-1994 arasında yaptım. Ne zaman emekli olurum? ? Hasan H

Cevap: Sigorta başlangıç tarihiniz 23 Kasım 1995'ten önce ise askerliğinizi borçlanmanız halinde, emekli olmak için 25 yıl sigortalılık süresi, 5675 gün prim ödeme ve 54 yaş şartlarına tabi olursunuz. Sorunuza göre priminiz yeterli olduğundan bundan sonra prim ödemeseniz de, 54 yaşınızı dolduracağınız 17 Kasım 2026'da emekli olabilirsiniz. Sigorta başlangıcınızı tarih (gün, ay, yıl) olarak bildirmeniz halinde askerliğiniz ne kadarını borçlanmanız gerektiğini de hesaplayabiliriz. 

https://www.wmal.net/ekonomi/erken-emekli-olma-mujdesi-sgk-girisiniz-bu-tarihteyse-10-yilda-emekli-h20385.html

Emlak vergisi her yıl Mayıs ve Kasım aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödeniyor. Türkiye’de yaklaşık 25 Milyon Emlak Vergisi mükellefi var.

Dolayısıyla, 25 Milyon emlak vergisi mükellefi vatandaşımızın 2020 yılı emlak vergisi ilk taksit ödemesini Mayıs ayı sonuna kadar (31 Mayıs’ın tatile rastlaması nedeniyle 1 Haziran) yapmaları gerekiyor.      

2020 Yılı Emlak Vergisi İlk Taksit Ödemesinde Son Gün 1 Haziran!

2020 yılı emlak vergisi ilk taksit ödeme süresi, 1 Haziran’da (31 Mayıs’ın tatile rastlaması nedeniyle) sona eriyor. Yani, 1 Haziran 2020 Pazartesi emlak vergisi ilk taksitinin son ödeme günü. Vatandaşlarımızın sahibi bulundukları gayrimenkuller nedeniyle tahakkuk eden 2020 yılı emlak vergisinin ilk taksitini bu ay içinde ödemeleri gerekiyor. Taksitle ödemeyi tercih etmeyenlerin bu süre içerisinde verginin tamamını ödemesi de mümkün. İkinci taksitin ise, Kasım ayında ödenmesi gerekiyor (Emlak Vergisi Kanunu Mad. 30).  2020 yılında emlak vergisi, geçen yıla göre %11,29 zamlı olarak ödenecek. Ayrıca, emlak vergisinin yüzde 10’u oranında da Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı var.

Emlak Vergisinde 65 Yaş ve Üstü Erteleme Tartışması!

Şu an kamuoyunda vergi uygulaması ile ilgili olarak hararetle tartışılan konular arasında, 22 Mart’tan bu yana sokağa çıkma yasağı bulunan ve bu yasakları halen devam eden 65 yaş üstü vatandaşlarımızın 1 Haziran Pazartesi günü sonuna kadar yapmaları gereken emlak vergisi birinci taksit ödemelerinin ertelenip ertelenmediği hususu da bulunuyor.

65 Yaş ve Üstü İçin Emlak Vergisi İlk Taksit Ödemesi Ertelendi Mi?

Kamuoyunda ciddi olarak tartışılan bu konu hakkında yetkili Bakanlıklar olan Hazine ve Maliye Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan herhangi bir açıklama ya da  verilen yazılı bir görüş bulunmuyor. Bu da, söz konusu tartışmaları artırarak devam ettiriyor.

Bu konuda, yazılı ve görsel basın ile sosyal medyada farklı görüşler bulunuyor ve bunlar sıkça paylaşılıyor. Bu görüşler aynen aşağıdaki gibi:

- Birinci Görüş:  518 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile, "65 yaş ve üstünde olması" veya "kronik rahatsızlığı" bulunması nedeniyle sokağa çıkma yasağı getirilen mükelleflerin  sokağa çıkma yasağı boyunca mücbir sebep halinde bulundukları kabul edilerek, mücbir sebep süresi içinde yerine getirmeleri gereken tüm vergisel yükümlülüklerinin (bu kapsamda emlak vergisi birinci taksitlerinin ödeme) süresi ertelendi. Mücbir sebep sokağa çıkma yasağının kaldırılacağı tarihte sona ereceğinden,  emlak vergisi birinci taksitinin yasağın kaldırıldığı tarihten itibaren 15 gün içinde ödenmesi gerekiyor.

- İkinci Görüş: 518 No.lu Tebliğ ile  "65 yaş ve üstünde olan" veya "kronik rahatsızlığı" bulunan mükelleflerin “verilemeyen beyanname/bildirimlerin verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri” uzatıldı. Emlak vergisinde beyanname ve bildirim verilmesi söz konusu olmadığından, mücbir sebep uygulaması emlak vergisini kapsamıyor. Dolayısıyla sokağa çıkma yasağı getirilen bu mükelleflerin emlak vergisi ilk taksit ödeme sürelerinin ertelenmesi gibi bir durum söz konusu değil. Bunların 1 Haziran Pazartesi günü sonuna kadar emlak vergisi ilk taksit ödemelerini yapması gerekiyor.

65 Yaş ve Üstü İçin 518 No.lu Tebliğ İle Yapılan Düzenleme Tam Olarak Ne?

518 No.lu VUK Genel Tebliği ile,

- İçişleri Bakanlığınca alınan tedbirler uyarınca 65 yaş ve üstünde olması veya kronik rahatsızlığı bulunması nedeniyle sokağa çıkma yasağı kapsamına giren mükelleflerin 22 Mart 2020 ila sokağa çıkma yasağının sona ereceği tarih (bu tarihler dâhil) arasında mücbir sebep halinde oldukları kabul edilmiş,

- Sokağa çıkma yasağı getirilen bu mükelleflerin mücbir sebep dönemine ilişkin verilemeyen beyanname/bildirimlerin verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin son gününün, sokağa çıkma yasağının sona ereceği günü takip eden 15. günün sonuna kadar uzatılması uygun bulunmuş,

- 65 yaş ve üstünde olunması nedeniyle beyanname/bildirim verme ve ödeme sürelerinin uzatılmasının, vergi dairelerince yapılacak tespitlere istinaden resen gerçekleştirileceği, bu kapsamdaki süre uzatımına ilişkin herhangi bir başvuru alınmayacağı,

- Kronik rahatsızlık nedeniyle beyanname/bildirim verme ve ödeme sürelerinin uzatılması için bu rahatsızlığın sağlık kuruluşlarından alınacak muteber belgelerle ispat ve tevsik edilmesi gerektiği, bu kapsamdaki süre uzatımı işleminin, mükellefin kronik rahatsızlığı bulunduğuna dair beyanını içeren İnteraktif Vergi Dairesi üzerinden vereceği yazılı başvurusuna istinaden yapılacağı, sağlık kuruluşundan alınan belgelerin sokağa çıkma yasağının sona ereceği günü takip eden 30 gün içerisinde bağlı olunan vergi dairesine ibraz edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

518 No.lu Tebliğ İle Yapılan Mücbir Sebep Düzenlemesi,  Emlak Vergisini Kapsıyor Mu?

İncelenmesinden de fark edileceği üzere, 518 No.lu Tebliğ ile yapılan düzenleme, sokağa çıkma yasağı getirilen mükelleflerin mücbir sebep dönemine ilişkin verilemeyen beyanname/bildirimlerin verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin uzatılması ile ilgili.

Emlak vergisinde ise, mükelleflerce 2020 yılı için herhangi bir bildirim ve beyanname verilmesi durumu söz konusu olmadığından, 518 No.lu Tebliğdeki düzenlemenin emlak vergisi ödemelerine uygulanması mümkün bulunmuyor. Yani, erteleme kapsamına emlak vergisi girmiyor! Bu durumu bilen Belediyeler, 65 yaş ve üzeri ile kronik rahatsızlığı bulunan vatandaşlara yönelik Özel Mobil Emlak Vergisi Tahsilat Ekipleri kurdular. Bu şekilde belediyeler, sokağa çıkma yasağı bulunan mükellefler ile sokağa çıkmayı riskli bulanlardan emlak vergilerini evlerine giderek tahsil edecekler. Hizmette sınır yok!

65 Yaş Üstü İçin Emlak Vergisi İlk Taksit Ödeme Ertelemesi Yok!

518 No.lu Tebliğdeki mücbir sebep kapsamına emlak vergisi girmiyor. Yani, "65 yaş ve üstünde olması" veya "kronik rahatsızlığı" bulunması nedeniyle sokağa çıkma yasağı getirilen mükelleflerin emlak vergisi ilk taksit ödeme sürelerinin ertelenmesi gibi bir durum söz konusu değil. Bunların 1 Haziran Pazartesi günü sonuna kadar 2020 yılı emlak vergisi ilk taksit ödemelerini yapmaları gerekiyor. Aksi halde,  aylık yüzde 1,6 oranında gecikme zammı hesaplanıyor.

Peki, Emlak Vergisi Ödemeleri Ertelenebilir Mi? Ertelenecekse, Bu Nasıl Yapılabilir?

Emlak Vergisinde ödeme aylarını değiştirme yetkisi Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda (EVK Mad. 30). Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu yetkisini 2002 yılında kullandı ve bu yıla ait emlak vergisi ikinci taksit ödemesinin süresini uzattı. Şu an ülkemizde yaşanan koronavirüs salgını nedeniyle birçok sektör ve mükelleflere ilişkin beyan ve ödeme süreleri uzatıldı. Ancak, bu süreler içerisinde emlak vergisi yer almıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı, belirtilen yetkisini kullanarak, emlak vergisi birinci taksitinin ödeme süresini uzatabilir. Erteleme için Şu an bundan başka bir yol da bulunmuyor.

Devletimize güveniyoruz, Devletimizin yanındayız. ABDULLAH TOLU

https://ogunhaber.com/yazarlar/abdullah-tolu/65-yas-ve-ustu-icin-emlak-vergisi-ilk-taksit-odemesi-ertelendi-mi-100837m.html

Fotoğraf açıklaması yok.

En Son Değişikliklerle Bazı Vergi, SGK Beyan Ve Ödeme Süreleri Tablo pdf Formatı İndirmek İçin Tıklayınız

15 Mayıs 2020 CUMA

Sayı : 31128

Karayolları Genel Müdürlüğünden:

KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN SORUMLULUĞU ALTINDA BULUNAN OTOYOLLAR İLE ERİŞME KONTROLÜNÜN UYGULANDIĞI KARAYOLLARINDA GEÇİŞ ÜCRETLERİNİN BELİRLENMESİ VE UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 – 14/5/2012 tarihli ve 28292 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Karayolları Genel Müdürlüğünün Sorumluluğu Altında Bulunan Otoyollar ile Erişme Kontrolünün Uygulandığı Karayollarında Geçiş Ücretlerinin Belirlenmesi ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya aşağıdaki bentler eklenmiştir.

“ğ) Hesap: Araç plakası bildirilerek Kartlı Geçiş Sistemi, Otomatik Geçiş Sistemi, Hızlı Geçiş Sistemi veya İdarece kullanımı uygun görülen diğer geçiş ücreti toplama sistemlerine bağlı olarak geçiş ücretini toplamaya yetkili katılım bankaları veya bankalarda açtırılacak hesabı,”

“r) En Uzun Mesafe Geçiş Ücreti: Ücret ödemeden çıkış yapılan gişelere en uzak mesafede olan gişe dikkate alınarak belirlenen geçiş ücretini,”

“s) Hızlı Geçiş Sistemi: Araç içerisinde bulunan araç içi etiketin (pasif etiketin) gişe sahasında bulunan antenler ile elektromanyetik dalga kullanarak haberleşmesi sonucu geçiş ücretinin banka hesabından otomatik olarak düşülmesini sağlayan operatörsüz geçiş ücreti toplama sistemini,”

MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki “o güzergâhın en uzun mesafesine” ibaresi “geçiş ücreti ödemeden giriş çıkış yaptığı mesafeye” olarak, “on” ibaresi “dört” olarak değiştirilmiş, aynı fıkradaki “En uzun mesafe, ücret ödemeden çıkış yapılan gişelere en uzak mesafede olan gişe dikkate alınarak belirlenir” cümlesi yürürlükten kaldırılmış, aynı maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(2) Geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yapanlardan, ödemesiz geçiş tarihini izleyen on beş gün içinde yükümlü olduğu geçiş ücretini usulüne uygun olarak ödeyenlere, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen ceza uygulanmaz. Ödemesiz geçiş ücreti bedelinin ödenmesinden araç sahibi sorumludur. Otoyollar ile erişme kontrolünün uygulandığı karayolları için belirlenen geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yaptığı tespit edilen yabancı plakalı araçlara uygulanan idari para cezaları için bu fıkrada belirlenen on beş günlük süre beklenmez. Cezalı geçiş yapan gerçek kişi hüviyetindeki araç sahibinin ölmesi durumunda varislerinden sadece cezasız geçiş ücreti tahsil edilir. Bu uygulamada araç sahibinin ölüm raporu evraka eklenir.”

MADDE 3 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 4 – Bu Yönetmelik hükümlerini Karayolları Genel Müdürü yürütür.

Yönetmeliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin

Tarihi

Sayısı

14/5/2012

28292

Yönetmelikte Değişiklik Yapan Yönetmeliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin

Tarihi

Sayısı

15/1/2019

                   30656 (Mükerrer)

Gayrimenkullerin 2020 yılı vergi değerleri, 2019 yılındaki değerlerin üzerlerine yeniden değerleme oranının yarısı (%11.29)  ilave edilerek hesaplandı.

(27 Aralık 2019 Tarihli Resmî Gazete’de Yayımlanan Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği, Seri No: 76) İşyerlerinde emlak vergisi; büyükşehir olan iller için binde 4, diğer illerde binde 2 oranında hesaplanıyor. Binde 2 veya binde 4 oranlarının uygulandığı Emlak Vergisi rayiç değeri (matrah) binanın; arsa (payı) değeri ve inşaat maliyet değerinin toplamından oluşuyor.

Bazı işyerleri için emlak vergisi muafiyeti de var... Organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi sitelerinde yer alan binalar daimi bina vergisi muafiyetine tabi. (Emlak Vergisi Kanunu Md.4/m.)  Muafiyetin uygulanmasına yönelik yaşadıkları tereddütleri işletmeler, Maliye’ye sormuş ve konuyu netleştirmek istemişler. Maliye’nin yaptığı açıklamalar (özelgeler) çerçevesinde vergi muafiyetini örneklerle ele alıyoruz...

İNŞAATI TAMAMLANMAMIŞ BİNALAR

Bazı işyerlerinde; henüz inşaat tam olarak bitmemiş, tapu belgesi alınamamış ancak fiilen üretime başlanmış olabiliyor. Bu durumdaki işyerinin sorusuna cevaben Maliye avantajdan yararlanabileceğini belirtmiş. “Bahse konu taşınmazın, bina olması, organize sanayi bölgesi içerisinde yer alması ve kiraya verilmemesi şartıyla daimi olarak emlak vergisinden muaf tutulması mümkün bulunmaktadır” (Eskişehir Vergi Dairesi Başkanlığı, 29 Ocak 2019 tarih ve E.5113 sayılı özelge)

KAPASİTE RAPORU YOKSA YARARLANILABİLİR Mİ?

Yapı kullanım izin belgesini almasına rağmen, henüz kapasite raporunu tamamlayamadığından dolayı işletme ruhsatının alamayan işyeri için Maliye, muafiyetten yararlanılabileceğini belirtmiş. İlgili özelgede özetle: “Bahse konu taşınmazın, bina olması ve organize sanayi bölgesi içerisinde yer alması ve kiraya verilmemesi şartıyla daimi olarak emlak vergisinden muaf tutulması mümkün bulunmaktadır” denilmiş. (Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı, 16 Ocak 2019 tarih ve E.6292 sayılı özelge)

MÜLK KİRACIYA VERİLİRSE NE OLACAK?

Sanayicilere tanınan vergi avantajının koşullarından birisi de ‘mülkün kiraya verilmemiş olması’.  Mülk sahibi olan işletmenin, söz konusu taşınmazını herhangi bir kiracı yerine, aynı ortaklık yapısına sahip grup/aile şirketlerine kiraya vermiş olması da muafiyetten yararlanmayı engelliyor. Söz konusu fabrika binasının sanayi bölgesinde olmasına rağmen, kiraya verilmesinden dolayı emlak vergisi muafiyetini sonlandırıyor. (Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı, 24 Ekim 2018 tarih ve 217704 sayılı özelge)

TAPUDA ARSA GÖRÜNEN İŞYERİ MUAF MI?

Zirai üretimde kullanılan taşınmazlar için de muafiyet var. (Emlak Vergisi Yasası, Md. 4/h) Üretimde kullanmak şartıyla; makina ve alet depoları, zahire ambarları, samanlıklar, arabalıklar, ağıllar, ahırlar, kümesler, kurutma mahalleri, böcekhaneler, serler (seralar) ve benzeri binalarla, işçi ve bekçi bina, kulübe ve barakaları için emlak vergisi ödenmiyor. Ancak fiilen bina olarak kullanılan bu taşınmazlar eğer tapuda resmen arsa olarak görünüyorsa tereddüt yaşanabiliyor.

Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı konuya açıklık getirmiş. “Sebze-meyve işlemesi ve paketlemesi yapılan ayrıca meyve bahçenizde ve seranızda kullandığınız makine, ekipman ve hasat kasalarının muhafaza edildiği deponun bina niteliğinde olması, zirai istihsalde kullanılması ve kiraya verilmemesi durumunda daimi olarak bina vergisinden muaf tutulması mümkün bulunmaktadır.” (16 Ocak 2019 tarih ve E.10113 sayılı özelge)  Ahmet Karabıyık

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-karabiyik/hangi-isyerleri-emlak-vergisinden-muaf-41517789

Danıştay’ın Elektronik Ortamda Düzenlenmesi Gerekirken Kağıt Ortamında Fatura Düzenlendiğinden Bahisle Kesilen Özel Usulsüzlük Cezasını Hukuka Aykırı Bulan Kanun Yararına Bozma Kararı Yanlış Anlaşıldı, İş Genellemeye Kadar Götürüldü!

Danıştay 9. Dairesi’nin 13.05.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve elektronik ortamda düzenlenmesi gerekirken kağıt ortamında fatura düzenlendiğinden bahisle kesilen özel usulsüzlük cezasını hukuka aykırı bulan 24.12.2019 tarihli ve E. 2017/3886 K. 2019/7414 sayılı Kanun Yararına Bozma Kararı vergi mükellefleri ve meslek mensuplarının büyük bir çoğunluğu tarafından yanlış anlaşıldı, elden ele dolaştırıldı.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu karar, Vergi Usul Kanununun 353. maddesinde 7103 sayılı Kanunla yapılan ve 27.03.2018 tarihinden itibaren yürürlüğe giren değişiklikten önceki tarihlerde düzenlenmeyen elektronik faturalar nedeniyle kesilen özel usulsüzlük cezalarına ilişkindir.

27.03.2017 tarihli ve 30373 (2. mük) sayılı  Resmi Gazete’de yayımlanan 7103 sayılı Kanunun 12. maddesi ile, VUK’un 353. maddesinin (1) ve (2) numaralı bentlerinde yapılan değişiklikler ile elektronik ortamda düzenlenen belgeler de, özel usulsüzlük cezası kapsamına alınmıştır. Yapılan bu değişiklik ile, elektronik ortamda düzenlenmesi gerekirken, kağıt ortamında düzenlenen faturalar için %10 özel usulsüzlük cezası kesileceği hususu ilk defa Kanuna taşınmış, yani kanun düzeyinde netleştirilmiştir.

7103 sayılı Kanunla yapılan bu düzenleme ile,

- Kağıt ortamı yanında elektronik belge olarak düzenlenmesi gereken fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması, düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi,

- Kağıt ortamı yanında elektronik belge olarak düzenlenmesi gereken perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihazla verilen fiş, giriş ve yolcu taşıma bileti, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, yolcu listesi, günlük müşteri listesi düzenlenmemesi, kullanılmaması, bulundurulmaması, düzenlenen belgelerin aslı ile örneğinde farklı meblağlara yer verilmesi,

- Elektronik belge olarak düzenlenmesi gereken (yukarıdaki) belgelerin Maliye Bakanlığı'nca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi

Özel Usulsüzlük Cezası kapsamına alınmıştır.

Bu değişiklikten önceki uygulama 421 ve 448 Seri No.lu VUK Genel Tebliğleri ile yapılan düzenlemeler çerçevesinde yürütülmüştür.

421 Seri No.lu VUK Genel Tebliğinin (5.4) ve (5.5). bölümlerinde,

“Elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükellefler elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere kâğıt ortamında fatura düzenleyemezler; düzenlemeleri halinde kâğıt ortamında düzenlenen bu faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.”

“Elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükelleflerin elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükellefler tarafından gönderilen elektronik faturaları almaları zorunludur. Bu zorunluluğa uymayan mükellefler hakkında Vergi Usul Kanununun ilgili hükümlerinde belirtilen fatura almayan mükelleflere tatbik olunan cezai hükümlerin uygulanacağı tabiidir.”

Şeklinde düzenlemeler yapılmıştır.

Daha sonra yayınlanan 448 numaralı VUK Tebliği ile, 421 numaralı VUK Tebliğinin 5.4 başlığında yer alan “Elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükellefler elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere kâğıt ortamında fatura düzenleyemezler; düzenlemeleri halinde kâğıt ortamında düzenlenen bu faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.” Şeklindeki düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır.

Konu hakkında verilen özelgelerde ise, elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükelleflerin elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere kâğıt ortamında düzenledikleri faturalar   hiç düzenlenmemiş sayıldığından, düzenlenmeyen her e-fatura için bu belgeyi düzenlemek ve almak zorunda olanlara Kanunun 353. maddesinin birinci bendine göre özel usulsüzlük cezasının kesilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Bu şekilde kesilen cezaların yargıya taşınması üzerine, yargı organları tarafından verilen kararlarda,

“e-faturanın 353. Maddede sayılan belgeler arasında bulunmadığı, hem satıcının hem de alıcının kanunda açıkça düzenlenmiş cezayı gerektiren bir fiili gerçekleştirmiş olması hainde bu madde kapsamında ceza kesilebileceği, VUK gereği düzenlenmesi gereken fatura fiziki olarak düzenlendiğinden ceza kesilmesini gerektiren bir durum olmadığı, Genel Tebliğ ile cezai düzenleme yapılamayacağı, kıyas ve varsayıma dayalı ceza kesilemeyeceği, fiilen ve fiziken mevcut olan faturaların hiç düzenlenmemiş sayılarak Kanunun 353/1. Maddesine göre özel usulsüzlük cezası kesilemeyeceği”

belirtilmiştir.

Maliye, yargı kararlarını da gözönüne alarak, elektronik ortamda düzenlenmesi gerekirken, kağıt ortamında düzenlenen faturalar için % 10 özel usulsüzlük cezası kesileceği hususu 7103 sayılı Kanunla VUK’un 353. Maddesine taşınarak, yargı kararlarında belirtilen kanunilik eksikliği giderilmiştir.

Dolayısıyla, Danıştay’ın bu kararı, Vergi Usul Kanununun 353. maddesinde 7103 sayılı Kanunla yapılan ve 27.03.2018 tarihinden itibaren yürürlüğe giren değişiklikten önceki tarihlerde düzenlenmeyen elektronik faturalar nedeniyle kesilen özel usulsüzlük cezalarına yöneliktir. Söz konusu tarihten önceki benzer durumlar nedeniyle kesilecek özel usulsüzlük cezaları için, bu karar emsal gösterilerek dava açılması mümkün bulunmaktadır. Ancak, bu kararın yargı organları için bağlayıcılığı bulunmamaktadır. 27.03.2018 tarihinden itibaren yapılacak teslim ve hizmetlere ilişkin olarak e-fatura yerine kağıt fatura düzenlenmesi nedeniyle kesilecek özel usulsüzlük cezaları VUK’un 7103 sayılı Kanunla değişik 353. Maddesine uygun olup, kesilen bu cezalara karşı açılacak davalarda bu kararın emsal gösterilmesi söz konusu değildir. Abdullah TOLU Yeminli Mali Müşavir

Elektronik Ortamda Düzenlenmesi Gereken Faturanın Kağıt Ortamında Düzenlenmesi (Danıştay 9. Daire Kararı E: 2017/3885) için Tıklayınız

Kaynak: http://www.toluenymm.com

1) Faiz gelirinde sınır ne kadar?

Vergi avantajından yararlanmanın bir koşulu da emekli maaşı dışında gelir elde edilmemiş olması. Ancak emeklinin belli bir tutara kadar elde ettiği faiz, repo vb. geliri varsa; bu gelir, vergi avantajından yararlanmaya engel teşkil etmiyor. Geçen yıl elde edilen faiz repo vb. geliri, gelir vergisi tarifesinin ikinci dilimini aşmıyorsa bu yıl için yine vergi avantajından yararlanılabilecek. Bu tutar her yıl güncelleniyor, 2019 için 40 bin lira olarak belirlenmişti. Neticede; 2019’da elde ettiği faiz, repo vb menkul sermaye iradı tutarı 40 bin lirayı geçmeyen emeklilerin, 2020’de tek konutları için emlak vergisi avantajının devam ettiğini söyleyebiliriz.  

2) Almanya’dan emekli maaşı alıyorum, vergi ödenecek mi?

Türkiye’deki sosyal güvenlik kurumlarından emekli aylığı alınması durumunda sıfır oranlı bina vergisi uygulamasından yararlanılabilir. Almanya’dan emekli aylığı alanlar vergi avantajından yararlanamıyor.

3) Emekliyim ayrıca da çalışıyorum vergi ödeyecek miyim?

Emekli maaşına ilaveten yeni gelir elde etmeye başlayanların emlak vergisini ödemeleri gerekiyor.

4) İki ayrı konutta hisse varsa vergi var mı?

İki ayrı konutu olanların her iki konutu için de vergi ödemeleri gerekiyor. İki konutun metrekare toplamlarının, 200 metrekarenin altında olması da önemli değil.

5) Emekliyim, eşimden de ölüm aylığı bağlandı. Vergi ödenecek mi?

Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan alınan emekli maaşının yanı sıra eşten dolayı da ölüm aylığı alanlar, yasada belirtilen diğer şartları da taşıyorsa sıfır oranlı bina vergisi avantajından yararlanabilir.

6) Evimi kiraya verdim, ben de kira ödüyorum. Emlak vergisi ödeyecek miyim?

Emekli maaşı dışında başkaca bir geliri olmayanların, sahip olduğu tek konutu kiraya verip kendisi de kirada oturması durumunda sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanabilir. Vergi ödemez. (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı, 14 Mart 2012 tarih ve 358 sayılı özelge). Emekliler, kendi tek evini kiraya verip eşine, oğluna ya da kızına ait evde oturduğu durumda ise indirimli emlak vergisinden yararlanamıyor.

7) Ayrıca arsam da var ama geliri yok. Avantaj kaybolur mu?

Konutu olup ayrıca -gelir elde etmediği- arazisi de olan emekli, 200 metrekareyi geçmeyen tek konutu için emlak vergisi avantajından yararlanabilir. Mükelleflerin gelir getirmeyen işyeri, arsa ve araziye sahip olmaları, indirimli vergi oranından yararlanmalarına engel teşkil etmiyor. (Gelir İdaresi Başkanlığı, 23 Mart 2011 tarih ve 032-52 sayılı özelge)

8) Yazlığımda artık 12 ay kalıyorum. Vergisi var mı?

Emeklinin kendine ait tek mülkü de olsa normalde yazlık için emlak vergisi ödenmesi gerekiyor. Ancak emekli, yazlığında daimi ikamet ediyorsa ve bu onun tek konutu ise 200 metrekareyi de geçmiyorsa sıfır oranlı emlak vergisi avantajından yararlanabilir. (GİB Muğla Vergi Dairesi Başkanlığı, 17 Şubat 2016 tarih 15 sayılı özelge).

9) Lojmanda oturanlar, kiraya vermediği evi için vergi öder mi?

Emekli aylığı dışında geliri olmayanlar; kira geliri elde etmediği boşta olan 200 metrekareyi geçmeyen tek konutu için emlak vergisi ödemez. Eşinin görevinden dolayı lojmanda oturan ve kendi adına olan konutundan kira geliri de etmeyenler de bu konutu için emlak vergisi ödemez. (Kayseri Vergi Dairesi Başkanlığı, 21 Mart 2011 tarih ve 20-25-19 No’lu özelge).

10) Kentsel dönüşümle yıkılan bina için arsa vergisi mi ödenecek?

Tek konutu için emlak vergisi ödemeyen emeklinin, bu konutu kentsel dönüşüm kapsamında yıkıldığında vasfı artık arsaya dönüşür. Ve arsalar için de sıfır oranlı emlak vergisi avantajı söz konusu değil. Dolayısıyla (Arsaya dönüştüğü yıldan sonraki yıl için) arsanın emlak vergisinin de ödenmesi gerekir. Ancak gayrimenkul üzerine yeni bina inşa edildiğinde, yasanın aradığı şartlar da devam ediyorsa (emekli aylığı dışında gelir olmaması, brüt 200 metrekareyi geçmeyen tek konut için) yeni daire için de tekrar vergi avantajından yararlanılabilir. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, 28 Ocak 2019 tarih ve 88489 sayılı özelge) Ahmet Karabıyık

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-karabiyik/10-soruda-emeklilerde-vergi-avantaji-sartlari-41516929

13 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Danıştay 9. Dairesi’nin 2017/3886 E., 2019/7414 K. sayılı kanun yararına temyiz yoluyla verdiği karar ile önemli bir konu daha açıklığa kavuşmuş ve İdare’nin haksız ceza uygulaması tespit edilmiştir.

Malumunuz Gelir İdaresi Başkanlığı, uzun bir süredir teknolojiyi mükelleflerin hayatına sokmuş bulunmakta olup birçok vergisel yükümlülük elektronik ortamda yapılabilmektedir. Bunlardan bir tanesi de elektronik fatura uygulamasıdır. Maliye Bakanlığı, Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) mükerrer 242 ve 257. maddelerindeki yetkiye dayanarak 2010 yılında e-fatura uygulamasını başlatmış; 2012 yılı sonunda yayımladığı 421 sıra numaralı VUK Genel Tebliğindeki “Elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükellefler elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere kâğıt ortamında fatura düzenleyemezler; düzenlemeleri halinde kâğıt ortamında düzenlenen bu faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.” düzenlemesi ile e-fatura kullanmak zorunda olan mükelleflerin kağıt ortamında fatura düzenlemesi uygulamasına son vermişti. Diğer taraftan, 2015 yılında yayımlanan 448 sıra numaralı VUKGT’de ise bu düzenleme yürürlükten kaldırılmıştı.

Peki, e-fatura düzenlemesine uymamanın cezası neydi? Bakanlık, VUK’un 353/1. maddesindeki (7103 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi) “verilmesi ve alınması icap eden faturanın, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için 10.000.00 TL’den aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının % 10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.” hükmüne dayanarak ceza kesmekteydi. Söz konusu hüküm, 7103 sayılı Kanun’la 27.03.2018’den itibaren geçerli olmak üzere değiştirilmiş ve maddenin girişi “Elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekenler de dâhil olmak üzere, verilmesi ve alınması icap eden fatura..” olarak değiştirilmiş; ayrıca “…bu belgelerin elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi ya da bu Kanunun 227’nci ve 231 inci maddelerine göre hiç düzenlenmemiş sayılması halinde…” ifadesi maddeye eklenmiştir. Dolayısıyla, yapılan yasal düzenleme ile elektronik belgelerin gerektiği şekilde düzenlenmemesi halinde özel usulsüzlük cezası kesileceği kanuna eklenmiştir.

Danıştay kararına konu olayda, mükellefin kağıt ortamında fatura düzenlemesine rağmen e-fatura düzenlemediği gerekçesiyle kesilen özel usulsüzlük cezasına karşı açtığı dava vergi mahkemesince kesin olarak reddedilmiştir. Danıştay, kanun yararına temyiz sonucu verdiği kararında, VUK 353/1. maddesindeki cezanın vergi doğuran olayın kayıt dışı bırakıldığının tespit edilmesi halinde uygulanabileceği, olayda VUK gereği düzenlenmesi gereken belgenin fiziki ortamda düzenlendiğine yönelik bir ihtilaf olmadığı, dolayısıyla kağıt ortamında düzenlenmiş bir fatura mevcut olup kayıt altına alındığından, cezaya dayanak teşkil eden fiilin kanunda düzenlenen tipte gerçekleşmediği, vergi ve cezaların kanuniliğine ilişkin ilkeler bazında kıyas ve varsayıma dayalı ceza kesilemeyeceği gerekçesiyle kesilen cezayı hukuka aykırı bulmuştur.

Kararı değerlendirmeden önce, kanun yararına temyizden biraz bahsetmek gerekir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca, idare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin kesin olarak verdiği kararlar ile istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Danıştay Başsavcısı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan merci kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz. Bozma kararının bir örneği ilgili bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete'de yayımlanır.

Görüldüğü üzere, kanun yararına temyiz, üst yargı denetiminden geçmeden kesinleşen ilk derece mahkeme kararlarının hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı olağanüstü kanun yoludur. Olağanüstü kanun yolu olarak kanun yararına temyizin temel amacı, yargı mercilerinin verdiği kararlarda içtihat birliğinin sağlanması, yani yürürlükteki hukukun ülke genelinde birlik içinde uygulanmasını sağlanmasıdır. Kanun yararına temyiz ile kesinleşen hükümler bir kere daha temyiz mercii tarafından görüşülmekte, böylece verilen kararların emsal teşkil etmesi sağlamakta ve ülke genelinde uygulama birliği sağlanmaktadır. Dolayısıyla, kanunların her yerde ve herkese karşı aynı şekilde uygulanma imkanı sağlanmaktadır.[1] Kanun yararına bozma, Resmi Gazetede yayımlanmakla mevzuata, hukukun kaynaklarına dâhil olur. Kanun yararına emsaldir. Emredici içtihadi norm haline dönüşür ve bağlayıcıdır. Nasıl ki; mevzuatta açık hüküm bulunan hallerde ilgili hükmün uygulanması sırasında tereddüt oluşmayacağı[2] açık ise, “…yasanın kesin hükümde belirtildiği şekilde uygulanamayacağının açıkça duyurularak mahkemelerin uyarılmasına yönelik olduğundan…”[3] kanun yararına bozma kararları da tereddütsüz, derhal uygulanır.[4]

Danıştay, amaçsal yorum yaparak ve vergi ve cezada kanunilik ilkesinden yol çıkarak önemli bir karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesine katılıyoruz. Diğer taraftan, yukarıda yer verdiğimiz üzere, 7103 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile en azından cezanın kanuniliği açısından yapılan eleştiri giderilmiş görünmektedir. Bu durumda, Danıştay kararı, değişikliğin yapıldığı 27.03.2018’den önceki olaylar için emsal olacaktır. Bu tarihten sonra gerçekleşen durumlarda ise özel usulsüzlük cezası kesilebilecektir. Diğer taraftan, 7103 sayılı Kanunla yapılan değişiklik, Danıştay kararında yer alan, düzenlemenin amacının kayıt dışılığı cezalandırmak olmasından yol çıkıp fiziki faturanın da işlemleri kayıt altına aldığı gerekçesini karşılamamaktadır. Eğer amaç hala kayıt dışılığı cezalandırmaksa, bu yasal değişiklik sonrasında da bu cezanın kesilemeyeceği yorumu yapılabilir. Zira, elektronik olmasa da kağıt fatura düzenlenmiş ve işlem kayda alınmış olmaktadır. Bu yoruma, kanun koyucunun sadece kayıt dışılığı önlemek değil, e-belge uygulamalarının kullanılmasının yaygınlaştırılmasını da amaçladığı iddia edilerek karşı çıkılabilir. Bu iddiaya da, bu amacın kanun koyucuya mı, yoksa İdare (Maliye) mi ait olduğu sorusuyla itiraz etmek mümkündür. Bu durumda, her ne kadar yasal değişiklik yapılmış olsa da, amaçsal yorumla elektronik veya kağıt faturadan birisinin düzenlenmiş olmasının ceza kesilmesini önleyeceği iddia edilebilir.

Ayrıca, 7103 sayılı Kanunla getirilen “belgelerin elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi ya da bu Kanunun 227’nci ve 231 inci maddelerine göre hiç düzenlenmemiş sayılması halinde” ifadesi suçun oluşumunda ve tanımlanmasında (tipiklik) İdareye takdir yetkisi tanımaktadır. Bu durum ise Anayasa’da yer alan hukuki belirlilik, hukuki güvenlik ve suç ve cezada kanunilik ilkelerine de aykırı olabilecektir. Her ne kadar vergi kabahatleri ve idari para cezaları açısından genel kanun olan Kabahatler Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşullarını belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle doldurulabilmekteyse de; İdarenin kabahatleri tanımlamasındaki yetkisi sınırsız olmayıp temel hak ve özgürlüklere saygı, hukuk devleti ve İdarenin keyfi davranamaması ile sınırlıdır. Numan Emre Ergin  https://www.dunya.com/kose-yazisi/elektronik-fatura-duzenlemeyene-ceza-kesilemez-mi/470273

Sözün özü: Ambalajın yenilenmesi, içindeki ürünün de yenilendiğini göstermez.

Dipnot:

[1] Mehmet Fatih GÜRKAN , Yusuf DENİZ , Selman Sacit BOZ , (2013), Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 21 , Sayı 1 (30. YIL ARMAĞANI) , Oca 2013 , s. 110.

[2] Danıştay 1.Daire, 2016/1975 E., 2016/183 K., 06.12.2016 T.

[3] Yargıtay 3.HD.2015/4968 E., 2016/4783 K., 29.03.2016 T.

[4] Cengiz Aşkan, Doğru Hukuk ve Uygulama İçin Kanun Yararına Bozma, https://blog.lexpera.com.tr/dogru-hukuk-ve-uygulama-icin-kanun-yararina-bozma/, erişim tarihi 13.05.2020.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • MALİ İDARE ENFLASYON DÜZELTMESİNDEN VAZGEÇEBİLİR! DÜZELTME İŞLEMLERİ 2024 VE İZLEYEN DÖNEMLERDE VERGİ GELİRLERİNİ AZALTIYOR OLABİLİR…
  • Stok Affı ve Öz Sermaye Enflasyon Farklarının Ortaklara Dağıtımı Sorunu 7440 sayılı Kanunun 6/1 maddesi kapsamında mükellefler stoklarında bulunan ancak…
  • Yurt Dışı İştirak Kazançları İstisnası (KVK’nun 5/1-b) Şartlarının Tamamı Sağlanması Dahi İstisnadan Faydalanması Mümkün Olabilir KVK’nın “5/1-b” maddesi uyarınca kurumların yurt dışından elde ettikleri iştirak…
Top