Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

YARGITAY

11. CEZA DAİRESİ

Esas Numarası: 2017/3532

Karar Numarası: 2017/3462

Karar Tarihi: 08.05.2017

HUKUKA AYKIRI YÖNETMELERLE ELDE EDİLEN DELİLLERİN KULLANILMASI – Usulüne Uygun Sulh Ceza Hakimi Kararı Olmaksızın Arama Yapıldığı - Hukuka Aykırı Arama ve El koyma Sonucunda Elde Edilen Delillerden Hareketle Düzenlenen Vergi Tekniği ve Vergi İnceleme Raporlarının Mahkumiyete Esas Alınamayacağı - Arama Karar ve Tutanakları Temin Edilip, Yapılan Aramanın Hukuka Uygun Olup Olmadığının Belirlenmesi Gerektiği

KAÇAKÇILIK SUÇU KAPSAMINDAKİ EYLEMİN TESPİT EDİLEREK, BU SUÇUN DELİLLERİNİN ELDE EDİLMESİ AMACIYLA ARAMA YAPILDIĞI - Aramanın VUK’nın 142. Maddesindeki Özel Hükümlere Uygun Olarak Gerçekleştirilmediği - Bu Yöntemle Elde Edilen Çek Defteri, El Defteri, Senetler ve Diğer Deliller Hükme Esas Alınarak Sanığın Mahkumiyetine Karar Verildiği - Hükmün Gerekçesinde “Delillerin Tartışılması ve Değerlendirilmesi, Hükme Esas Alınan ve Reddedilen Delillerin Belirtilmesi; Bu Kapsamda Dosya İçerisinde Bulunan ve Hukuka Aykırı Yöntemlerle Elde Edilen Delillerin Ayrıca ve Açıkça Gösterilmesi” Gerektiği

213k/142, 147, 359

ÖZETİ: Özeti: Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılmasına imkân bulunmamaktadır. Gerekçeli kararda gösterilen esaslı deliller arasında, vergi tekniği raporu mahkûmiyete esas alınmış ise de, VUK hükümleri gözetilmeden dolayısıyla hukuka aykırı arama-el koyma sonucunda elde edilen deliller üzerinden harekete geçilerek düzenlenen vergi tekniği ve vergi inceleme raporları mahkumiyete esas alınamaz. Bu itibarla, arama karar ve tutanakları temin edilip, yapılan aramanın hukuka uygun olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekmektedir.

I-Anayasanın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. "Hukuk Devleti", her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, kanunların üstünde kanun koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğunun bilincinde olan devlettir. Anayasa'nın 20. maddesinin ikinci fıkrasına göre de "...usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz."

5271 sayılı CMK’nın Birinci Kitap Dördüncü Kısmında, altı bölüm halinde koruma tedbirleri, bu kapsamda “arama ve elkoyma” işlemine dair usul ve esaslar (m. 116-134) düzenlenmiştir. Ancak ceza yargılamasına dair çeşitli usul hükümleri ile “arama ve elkoyma” gibi koruma tedbirlerine ilişkin hükümlere bir çok özel kanunda da yer verilmiştir. Bunlardan biri de 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'dur. 213 sayılı Kanun'un 359. maddesindeki suçlara ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının dava açması, Kanun gerekçesindeki ifadeyle “vatandaşın mali emniyeti mülahazası ile” vergi idaresinin vereceği mütalaaya bağlandığı gibi anılan Kanun'un 142-147. maddeleri arasında “arama” ve “aramalı inceleme”nin usul ve şartları ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Kanun'un 142. maddesi uyarınca "İhbar veya yapılan incelemeler dolayısıyla, bir mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emareler bulunursa, bu mükellef veya kaçakçılıkla ilgisi görülen diğer şahıslar nezdinde ve bunların üzerinde arama yapılabilir. Aramanın yapılabilmesi için:

1) Vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların buna lüzum göstermesi ve gerekçeli bir yazı ile arama kararı vermeye yetkili sulh yargıcından bunu istemesi,

2) Sulh yargıcının istenilen yerlerde arama yapılmasına karar vermesi, şarttır."

Buna göre, vergi kaçırıldığına delalet eden emarelerin bulunması halinde, vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlar, arama yapılmasını gerekli kılan bir yazıyla sulh ceza hâkiminden talepte bulunacak, arama kararının verilmesi halinde de, arama işlemi genel kolluk görevlileri tarafından değil, vergi inceleme elemanları tarafından gerçekleştirilecektir. VUK’ nun 7. maddesine göre genel kolluk, talep üzerine sadece gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasını sağlamakla yükümlüdür.

VUK' nın 147. maddesinde, “bu bölümde açıkça yazılı olmayan hallerde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun arama ile ilgili bulunan hükümlerinin uygulanacağı"nın belirtilmesinden maksat, bu Kanun'un aramaya ilişkin 142-146. maddelerinde açıkça düzenlenen konularda bu hükümlerin, açıkça düzenlenmeyen konularda ise CMK hükümlerinin uygulanmasının sağlanmasıdır.

Ceza muhakemesinde, arama olağan bir koruma tedbiri iken, Vergi Hukuku’nda istisnai, olağandışı bir denetim yoludur. Niteliği itibariyle adli arama olmasına rağmen, bu aramanın genel suç kolluğu tarafından değil, vergi inceleme elemanlarınca yapılabilmesi, vergi suçlarına ilişkin olarak yapılacak aramanın özelliğidir. Bir araç koruma tedbiri olarak vergi araması, vergi incelemesi denetim yolunun ön basamağıdır. Amaç, vergi kaçırıldığını ortaya çıkaracak ve destekleyecek belge ve kayıtların bulunmasıdır.

Ceza usul hukukunda, resen araştırma ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerli olup, amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Maddi gerçek, hukuka uygun elde edilen her türlü delille ispatlanabilir. Anayasa'ya göre, kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz (m.38/6). CMK uyarınca, yüklenen suç, ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilir (m. 217/2). Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse, reddolunur (m.206/2-a). Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması, hukuka kesin aykırılık sebebidir (m. 289). Açıklanan pozitif hukuk normları ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (29.11.2005, 2005/144 Esas, 2005/150 Karar, 17.11.2009, 2009/7-160 Esas, 2009/264 Karar) kararları ile aynı yöndeki Özel Daire Kararları karşısında; “hukuka aykırı biçimde” elde edilen deliller, Türk Ceza Yargılaması Hukuku sisteminde dikkate alınamaz. Bu husus, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan ve Anayasamıza da eklenen (m. 36) adil yargılanma hakkının da gereğidir.

Yukarıda yer verilen Anayasa ve Yasa hükümleri ile 213 sayılı Kanun'un 142 ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca somut olay değerlendirildiğinde,

Emniyet mensupları tarafından, sanıkların evleri, işyeri, üstleri ve araçlarında yapılan arama sonucu, muhtelif çek defteri, el defteri ve senetlerin ele geçirilmesi sebebiyle vergi incelemesi yapılarak, dava şartı olan mütalaanın verilmesi üzerine, 22.12.2009 tarihli iddianame ile kamu davası açılmıştır. Dosya kapsamından arama kararı ve tutanaklarına rastlanılmayıp, VUK' nın 359/a maddesi kapsamında kalan suçun işlendiğinin tespit edilmesi üzerine, bu aşamada gecikmesinde sakınca bulunduğuna ilişkin bir hâlin varlığı da gösterilmediğine göre, genellikle vergi mükellefleri olan failler için kanun koyucunun öngördüğü ve daha güvenceli olan 213 sayılı Kanun'un 142 ve devamı maddelerindeki özel usule uygun olarak arama ve el koyma işleminin gerçekleştirilmesi, diğer bir ifade ile Cumhuriyet Başsavcılığının, yetkili sulh ceza hâkiminden talepte bulunması ve arama kararı verilmesi halinde arama işlemini vergi incelemeye yetkili olanların gerçekleştirmesine imkân sağlaması gerekirdi.

Bir başka anlatımda, genel hükümlere tabi bir suç ihbarı üzerine, delil elde edilmesi amacıyla CMK uyarınca yapılan arama işlemi sonucunda, vergi suçunun da işlendiğini gösteren delillerin bulunması veya VUK'nın 147. maddesi hükmü karşısında, vergi suçuna ilişkin olmasına rağmen gecikmesinde sakınca bulunan hâllerin varlığı halinde, CMK hükümlerine göre arama işlemi yapılabilir ve bu şartlarda yapılan arama sonucunda elde edilen deliller de hukuka uygun kabul edilebilirdi. Ancak somut olayda VUK’nın 359. maddesi kapsamında olan eylemin tespit edilerek, bu suçun delillerinin elde edilmesi amacıyla arama yapıldığı anlaşılmakta ise de bu arama VUK’nın 142. maddesindeki özel hükümlere uygun olarak gerçekleştirilmediğinden hukuka aykırıdır. Ayrıca, bu yöntemle elde edilen çek defteri, el defteri, senetler ve diğer deliller hükme esas alınarak sanığın mahkumiyetine karar verilirken, CMK’nın 230/1-b madde ve bendi uyarınca hükmün gerekçesinde “delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi” gerektiği de gözetilmemiştir.

Dosya içeriğine göre, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılmasına imkân bulunmamaktadır. Gerekçeli kararda gösterilen esaslı deliller arasında, vergi tekniği raporu mahkumiyete esas alınmış ise de, VUK hükümleri gözetilmeden dolayısıyla hukuka aykırı arama-elkoyma sonucunda elde edilen deliller üzerinden harekete geçilerek düzenlenen vergi tekniği ve vergi inceleme raporları mahkumiyete esas alınamaz. Bu itibarla, arama karar ve tutanakları temin edilip, yapılan aramanın hukuka uygun olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma ve değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

II- 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/3. maddesi uyarınca, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 276. maddesiyle değişik 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/a-1. maddesinin, değişiklikten önceki ve sonraki halinin olaya ayrı ayrı uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle lehe Yasanın tespiti gerektiği, 5728 sayılı Yasanın 276. maddesi ile değiştirilmeden önceki 213 sayılı Yasanın 359/a-2-son maddesindeki hapis cezası 6 aydan 3 yıla kadar olup, hükmolunan hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde 16 yaşından büyük sanayi sektöründe çalışan işçilerin bir aylık brüt tutarın yarısının esas alınacağı, 08.02.2008 tarihinden sonra ise aynı madde ile hükmolunacak hapis cezası 1 yıldan 3 yıla kadar olmasına rağmen maddedeki paraya çevirmeye ilişkin bölümdeki 16 yaşından büyük sanayi sektöründe çalışan işçilerin bir aylık brüt tutarın yarısının esas alınacağına dair düzenlemenin 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 276. maddesiyle değişik halinde yer almaması nedeniyle, lehe Yasa değerlendirilmesinin denetime olanak verecek şekilde 08.02.2008 tarihinden önceki ve sonraki hükümler bir bütün halinde ayrı ayrı uygulamalı olarak karar yerinde gösterilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi,

III-Sanıklar hakkında Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 22.12.2009 tarih ve 2009/5967 Esas sayılı iddianamesi ile mütalaa ve ekindeki vergi suçu raporlarına uygun olarak “Defterlere Kaydı Gereken Hesap ve İşlemleri Vergi Matrahının Azalması Sonucunu Doğuracak Şekilde Tamamen veya Kısmen Başka Defter, Belge veya Diğer Kayıt Ortamlarına Kaydetmek” suçundan kamu davası açıldığı, bu suç açısından her takvim yılında işlenen suçların birbirinden ayrı ve bağımsız suçları oluşturacağı cihetle; 2004 ve 2005 takvim yıllarının tek suç olarak kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 6723 sayılı yasa ile değişik 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK' nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aleyhe temyiz olmadığından sonuç ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 08.05.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.

Çarşamba, 27 Eylül 2017 20:39

6111 Prim Desteği (4447/Geçici 10)-2

4447 sayılı Kanunun 38’inci maddesi ile, 1479 sayılı Kanuna “Sosyal Güvenlik Destek Primi” başlıklı Ek-20’nci maddesi eklenmiş, buna göre Kurumca aylık bağlandığı halde, 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinin ilgili bendinde belirtilenlerden de çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, çalıştıkları sürece sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklardan %10 oranında sosyal güvenlik destek primi kesileceği belirtilmiştir.

02.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunun 44’üncü maddesi ile 1479 sayılı Kanunun Ek- 20’inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenerek: diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre yaşlılık malullük aylığı bağlananlardan, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ay başından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil bu kanunun 50’inci maddesine göre belirlenen 12’inci gelir basamağının %10’u oranında sosyal güvenlik destek primi ödeyecekleri belirtilmiştir.

Daha sonra yapılan bir düzenleme ile %10 olan SGDP oranı %15’e çıkarılmıştır. 6663 sayılı torba Yasa ile yapılan düzenleme sonucunda %15 SGDP 01.03.2016 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır.

Sorun burada bitmiş gibi görünmekle beraber geçmiş dönemlerle ilgili veya geçmişe yönelik vergi kaydı açılması sonucunda yine geçmişe yönelik SGDP geriye doğru tahakkuk ettirilerek afaki borçlar tebliğ edilmektedir. Emekli statüsünde olup, geçmişe yönelik vergi daireleri tarafından mükellefiyet tesisi sonucunda Maliye Bakanlığının Bilişim ağıyla SGK Bilişim ağları çakıştırılarak, emekli maaşı alan kimseler adına hem vergi kaydı açılmakta ve hem de geçmişe yönelik %10 SGDP borcu tahakkuk ettirilmektedir.

Sonuç olarak, şu günlerde SGK tarafından geçmişe matuf vergi dairesi tarafından mükellefiyete dahil edilen emekli vatandaşlar adına önemli miktarlarda SGDP tahakkuk ettirilerek, SGK-MOSİP-ON-LİNE BAĞ- KUR SGDP tahsilatı olarak yatırılması tebliğ edilmektedir. Geçmişe matuf mükellefiyet tesisi işlemlerini yargıya taşıyan ve vergi mahkemesinde mükellefiyetini iptal ettirenlerin SGDP ödememesi gerekmektedir.

Şu günlerde vergi daireleri tarafından özellikle 4’ten fazla motorlu araç alım-satımı yapan gerçek kişiler, 2 den çok gayrimenkul alıp satan kimseler adına geçmişe yönelik vergi kaydı açıldığı görülebilmektedir.

Vergi daireleri tarafından geçmişe yönelik vergi kaydı açılan pek çok mükellefe Özel Usulsüzlük Cezaları da (E-beyan verilmediği gerekçesiyle) tebliğ edilmektedir. Ne var ki, Maliye Bakanlığı bu problemi çözmüş olup, geçmişe matuf mükellefiyet kaydı açılanlara Özel Usulsüzlük cezaları kesilemeyecektir. (Bkz: VUK GT 449) (1) Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Gecmise_matuf_resen_vergi_kaydi_olusturulmasi_ve_bunun_SGK_baglantilari-14272.htm

(1) Söz konusu Genel Tebliğ RG’ nin 10.04.2015 gün ve 29322 sayılı nüshasında yayınlanarak, yayım tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Danıştay 4. Daire,

Esas: 2014/1910

Karar: 2015/63

Davacı Vergi Borçlarının Zamanaşımına Uğradığını İddia Ederek Terkini Talep Etmesine Karşın, “Tüm Vergi Borçlarının” Terkin Edilmesine İlişkin Talebin Reddine Dava Açılamaz.

  • Davacı Kanuni Temsilci Olduğu Şirketten Kaynaklı Tüm Vergi Borçlarının 6183 Sayılı Kanun Kapsamında Terkin Olduğunu İddia Ederek Talepte Bulunmasına Karşın Talep Davalı İdare Tarafından Red Edilmiştir.
  • İstanbul 8. Vergi Mahkemesi, Ret İşleminin Hukuka Aykırılığına İlişkin İstemin;

– 2577 Sayılı Kanun Kapsamında Bir Dava Niteliğinde Olmadığından Esasın İncelenme İmkânının Olmadığı,

– Şirkette Hangi Dönemlerde Kanuni Temsilci Veya Ortak Olunduğunun Bilinmediği,

– Hangi Dönem Ve Tür Vergi İçin Talebin Yapıldığının Bilinmediği,

6183 Sayılı Kanun Kapsamında Hangi Aşamada Olunduğu Bilinmediği Gibi “Bütün Vergi Borçları” Gibi Muğlak Bir İfadeyle Yapılan Başvurunun Reddinin “Kesin Ve Yürütülmesi Zorunlu” Bir İşlem Olmadığı Gerekçesiyle Davayı Red Etmiştir.

Danıştay İse Kararı Onamıştır. http://taxauditingymm.com

Perşembe, 28 Eylül 2017 20:28

6111 Prim Desteği (4447/Geçici 10)-4

MEHMET TİRAŞ, SMMM, ADANA

Perşembe, 28 Eylül 2017 20:25

6111 Prim Desteği (4447/Geçici 10)-3

MEHMET TİRAŞ, SMMM, ADANA

Bilindiği gibi,  hesap ve  muhasebe hileleri ile ilgili bazı kavramlar son yıllarda  Amerika’da yaşanan  enron  olayları sonrasında  bir hayli önem kazanmış durumdadır.  Muhasebe denetimi ile ilgili literatürde ve uluslararası  muhasebe standartlarında muhasebe hileleri veya hatalarının çeşitli sebepleri bulunmaktadır.  Özellikle,  firma dahili  yolsuzlukları ört pas etmek, küçük hisse sahiplerine şirketi  kötü göstermek, şirketin borsadaki  hisseleri üzerinde manipülasyon yapmak,  daha az vergi ödemek,  vergi kaçırmak, devlet sübvansiyonlarından istifade etmek,  finans ve banka kuruluşlarından daha çok kredi bulabilmek,  işletmeden alacağı olanlara bu alacaklarını geç ödemek veya  kısmi ödemeler yapmak,  çalışanlara daha az prim  veya ikramiye vermek .... vb.  biçiminde   bu sebepleri uzatmak mümkündür.[1]

Muhasebe hilesi veya muhasebe hataları biri diğerinden farklı iki kavramdır.  Muhasebe hilesinde  bir şey olduğundan daha çok  farklı gösterme talebi  söz konusudur. Muhasebe hatasında ise,   arzu dışı  bir hatanın  ortaya çıkması söz konusudur.   Gerek hatada ve gerekse muhasebe hilesinde netice itibariyle aynı yere varılmaktadır.  Bir şeyi olduğundan veya olması gerekenden çok farklı gösterme isteği her iki durumda da  sonuç itibariyle  söz konusudur.

Muhasebe hileleri genellikle önceden bilinçli olarak yapılma isteğini içermektedir.  Muhasebe hilelerinin nedenlerinden biri de  ödenecek verginin  daha az ödenmesi veya  vergi kaçırılması  amaçlanmaktadır.  Bunun sonucu olarak da, işletmelerden mal, hizmet, para vb. kıymetli varlıkların çalınması hedeflenmektedir.[2]

Muhasebe hileleri ciddi bir suçtur.  Bu suç neticesinde zarar görenler fiili işleyenler hakkında dava açma hakları bulunmaktadır. Özellikle vergi suçunun oluşumunda muhasebe hileleri  yapılabilmektedir.  Vergi suçunun oluşumunda kasıt unsurunun mutlak  gerekliliği  tartışılmaktadır.  Özellikle 1998 yılında 4369 sayılı yasayla yapılan düzenleme neticesinde vergi suçlarının vergi kaybı ile  irtibatı koparılmıştır. Başka bir ifade ile, kural olarak suçun meydana gelmesi için  neticede vergi ziyaının  olup olmadığını  önemi bulunmamaktadır.[3]

Muhasebe hilelerine ilişkin yasa hükümlerinin karşılaştırılması sonucunda muhasebe hilesi meydana gelmesi sonucunda  vergiye tabi kazancın yani matrahın  eksiltilip, eksiltmediğinin bir önemi bulunmamaktadır.  Bu gibi durumlarda işlemin yapılışında bir hile tespit edilmiş veya bu sonuca varılmış ise bu hileli işlemler neticesinde  vergi ziyaı doğmasa bile  213 sayılı VUK’nun 359. maddesine göre bir suçun işlendiği varsayılmaktadır.[4]

Öte yandan, salt muhasebe kayıtları dışında muhasebe  kayıtlarına ek zorunlu mali tabloların hazırlanması sırasında muhasebe standartlarının ve vergi yasalarının hükümlerine göre hile olup olmadığı ayrıca değerlendirilebilir.  Bu konuda vergi inceleme elemanlarının  önemli  görev ve yetkileri bulunmaktadır.[5] Defter tutmak, kullanmak ve tasdik ettirme zorunluluğu bulunmayan  kişi veya kuruluşların muhasebe hilesi ile ilgili  bir  durumları söz konusu olmayabilir.

Muhasebe hileleri veya hesap hileleri 213 sayılı VUK’nunda çeşitli maddelerde bölüm bölüm yer verilmiştir.  Bu konuda mevzuatımızda   kesin bir tanım  veya  kavrama  tesadüf etmek mümkün değildir.   Muhasebe hile ve hataları ile ilgili  çeşitli ayrımlar bulunmaktadır.   Genellikle, hesap ve muhasebe hileleri,  vergi matrahının  aşındırılması amacıyla gerçek muamele  veya ilişkilerin defter kayıtları  ve belgeler üzerinde yapılan  bilinçli hareketlerle  peçelenmesi  olarak tanımlanabilir.  Uygulamada hesap ve muhasebe hilelerini birbirinden ayırt etmek güç değildir.[6]

Sonuç olarak,  bir işlemin  muhasebe hilesi mi ya da muhasebe hatası mı olduğunun tespiti çoğu zaman zorlaşabilir.  Bu konuda  vergi kaybının olup olmadığı, işlemlerin yapılış şekli, bu işlemler sonucunda kimlerin ve ne şekilde çıkar elde edebileceği gibi kriterlere bakmak gerekecektir.  Bu konudaki  suçun tespiti vergi ve ceza hukukunun  çok iyi kavranmasına bağlıdır.   Kesin bir sonuca varılmadığı zaman  yargı kararlarına da  müracaat edilebilir.  Zira,  sonuçları vergi mükellefleri, bunlara yardım edenler, iştirakçiler, muhasebe elemanları, meslek mensupları açısından da çok ağır ve önemli sonuçlar doğurabilmektedir.  Altı aydan başlayıp  üç yıla varan hapis cezaları ve bunun yanı sıra üç kat vergi ziyaı  cezası, tarhiyat öncesi ve sonrası uzlaşmaya alınmama,  idarece  yasaklılar yani kod listesine alınma,  yurtdışı çıkış yasağı uygulaması,  6183 sayılı  amme alacakları kanununa göre  teminat istenmesi,  ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk gibi işlemler sonuçta uygulanacaktır.  Özellikle, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk  sonuçları itibariyle  vergi mükellefleri üzerinde önemli bir risk faktörüdür.  Bu işlemlerin  hemen  bertaraf  edilmesi mümkün olmadığı gibi yargıya giden mükellefler ise bu durumdan ancak   Danıştay’dan kesin karar getirmeleri halinde  bu durumdan kurtulabilirler.[7] Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Muhasebe_hatasi_muhasebe__hilesi__ve__vergi_ziyai_irtibati-14290.htm

[1] ALPASLAN Mustafa – ŞENTÜRK A.Gencer, “Muhasebe Meslek Mensuplarının Sorumluluklarının 213 sayılı Yasa ve 3568 Sayılı Yasa Açısından İrdelenmesi ve Mükelleflerin Kullandıkları Sahte Belgeler Açısından Meslek Mensubunun Durumu”, Vergi Sorunları Dergisi, Ağustos 2008, s.149-154

[2] ŞEKER Sakıp, Muhasebe Hilesi Üzerine, Yaklaşım Dergisi,  Nisan 2009, s.105-110

[3] 213 sayılı  VUK md. 359

[4] Kasıt unsuru kaldırıldığı için otomatik olarak vergi ziyaı VUK 359 madde hükmüne göre suçun işlendiği varsayılmaktadır. Bkz. 29.07.1998 gün ve 23417 sayılı mük. RG.

[5] Bu  konuda 213 sayılı yasa ve  muhasebe sistemi uygulama genel tebliğleri ve  tek düzen hesap planı ile ilgili mevzuat hükümlerine dikkat edilmelidir.

[6] Burada VUK md. 135 incelenmelidir. 

[7] 6183 sayılı yasa md. 16 ihtiyati haczin kaldırılması konusunda mutlak surette  gayrimenkul teminatı istenilmektedir.  Menkul mallar bu bölümde teminat olarak  alınmamaktadır.

Danıştay 9. Daire,

Esas:  2016/2470

Karar: 2016/2889

YMM’nin Vergi İncelemesinden Kaynaklı Yetkileri Kanun Kapsamında Bulunmadığından Müteselsil Sorumlu Olamayacaklarına Dair Karar.

  • YMM’lerin Karşıt İncelemelerle İlgili Olarak VUK Kapsamında Defter Ve Belge İbrazı İsteme Yetkileri Bulunmamaktadır.
  • Yönetmeliklerle Verilen Bu Yetki Vergi İnceleme Amacı Görmemektedir.
  • Bu Yetki Kanuna Aykırı Şekilde Yönetmelik İle Genişletilemez.
  • Kanunda YMM’lere Karşıt İnceleme İle Araştırma Görev Ve Yetkisi Veren Veya Buna Benzer Hüküm Bulunmamaktadır.
  • Kanun 3. Kişiler Nezdinde Vergi İncelemesi Yetkisi Vermediği Gibi, Yönetmelik Hükümleri İle Bu Tarzda Bir Yetki Verilemez.
  • Ortaktan Alacaklara Faiz Tahakkuk Ettirmeyen Şirket İçin YMM’nin Vergi Zıyaı Nedeniyle Sorumlu Tutulabileceği, Sorumluluğun Tebliğle Genişletilemeyeceği Ve İnceleme Yetkisi Verilemeyeceği Açıktır.

YMM’nin Faiz Tahakkuk Ettirmeyerek Örtülü Kazanç Dağıtımından Fiilen Sorumlu Tutulmaları Mümkün Olmadığından Ödeme Emrinin İptali Gerekmektedir.  http://taxauditingymm.com

Maliye Bakanlığı’nın vergi kanunlarında muhtelif değişiklikler yapmak üzere bir süredir çalıştığı zaten biliniyordu. Nihayet bu çalışmaların bir kısmı önceki gün Meclis’e sunuldu. Bu gün yazı günüm olmamakla birlikte, ben de bu değişikliklerin ekonomik yaşamı yakından etkileyecek olanlarını hemen aktarayım istedim.

Pek çok madde ile Bakanlar Kurulu’na ve Maliye Bakanlığı’na verilen yetkiler artırılıyor. Bu yetki artırımları ile nasıl düzenlemeler geleceğini ise zaman gösterecek.

  • En önemli düzenleme emlâk vergisinde. Bilindiği gibi 2018’de uygulanmak üzere pek çok mahalde arsa ve arazi değerleri fahiş derecede arttırılmıştı. Bu artırımların 2017’de uygulanan değerlerin yüzde 50’yi aştığı yerlerde, arsa ve arazi birim değerleri yüzde 50 arttırılmış olarak kabul edilecek. 2018’i izleyen yıllarda da artışlar, bu yüzde 50 sınırı ile oluşan değer esas alınarak -yeniden değerleme oranının yarısı oranında- yapılacak. Bu düzenlemenin emlâk vergisi mükelleflerine bir rahatlama getireceği açıktır. Bu artış sınırı, emlak vergisi değerini esas alan diğer vergi ve harçlar açısından da geçerli olacak. Bu düzenlemenin açılmış davalara etkisini ise bir başka yazıda ele alacağım
  • Vergi Usul Kanunu’nda da önemli değişiklikler var. Özellikle tebligat konusunda önemli değişiklikler geliyor. Artık MERNİS’de kayıtlı adresler de mükellefin bilinen adresi olacak ve oraya da tebligat zorunluluğu getiriliyor. Mahkeme dilekçelerinde ve vergi dairelerine verilecek işi bırakma bildirimlerinde yazılı adresler de geçerli adres olmaktan çıkıyor.
  • Asgari ücretlilerin 2016 yılı için geçici olarak çözülen ve bizim de yazılarımızda kalıcı hale getirilmesi gerekir dediğimiz öneri, bir anlamda yaşama geçmektedir. Asgari ücretliler açısından olumlu bir düzenleme. Yüksek ücretlilerde ise brüt gelirin 30 bin ilâ 110 bin lira arası olduğu hallerde uygulanan yüzde 27 oranı yüzde 30’a çıkmaktadır.
  • Bu arada kurumlara, cari yıl kârlarını kurumlar vergisi beyan süresini izleyen ikinci ayın sonuna kadar sermayelerine eklememeleri veya dağıtmamaları halinde dağıtılabilir kâr üzerinden yüzde 1 oranında stopaj yapma yükümlülüğü getirilmektedir. Söz konusu kârın daha sonra sermayeye eklenmesi halinde bu stopaj iade edilecek, dağıtılması halinde ise dağıtım üzerinden yapılacak stopaja mahsup edilecektir.
  • Gayrimenkul sermaye iradı sahiplerinin yararlandığı yüzde 25 götürü gider oranı yüzde 15’e çekilmektedir. Bu da kira geliri sahiplerini olumsuz etkileyecektir.
  • Kurumların Maliye Bakanlığı ile yapacakları peşin fiyat anlaşmalarına ilişkin harçlar kaldırılıyor.
  • Şans oyunları ile yarışma ve çekilişlerde uygulanan yüzde 10’luk verginin oranı ise yüzde 20’ye çıkartılmaktadır.
  • Ödeme emri tebliğ edilen kişilerin 7 gün içinde mal beyanında bulunma veya dava açmalarına ilişkin süre 15 güne çıkartılmaktadır. Ayrıca üçüncü şahıslara gönderilen ihbarnamelerde üçüncü şahısların 7 günlük borçlunun kendilerinde bir alacakları bulunmadığına ilişkin bildirim süresi de 15 güne çıkmaktadır. İhtiyati hacizlere karşı 7 günlük dava açma süresi de 15’güne çıkartılmaktadır. Bunlar da olumlu düzenlemelerdir.
  • Her türlü elektronik haberleşme işletmeciliği kapsamındaki –ön ödemeli kartlara yapılan satışlarda dahil olmak üzere tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri üzerinden yüzde 5 ile yüzde 25 oranında alınan gider vergisi oranı, yüzde 7.5 olarak sabitlenmektedir. Özel TV abonelikleri ve cep telefonlarına ilişkin olarak vergide önemli oranda düşme sağlanırken mobil internet sağlayıcılığında vergi yüzde 2.5 oranında artmaktadır. Bu düzenleme de oran karışıklığını gidermesi açısından olumludur.
  • Cep telefonu sahiplerinin yurt dışında aldıkları roaming hizmetlerinin iletişim şirketlerince kendilerine yansıtılması KDV’den istisna edilmektedir.
  • Bankalara borçlu olanların veya kefillerinin borca karşılık gayrimenkul teslimlerine ilişkin KDV istisnası (KDVK md.17/4-r) genişletilmekte bu maksatla finansal kiralama şirketlerine yahut finansman şirketlerine taşınmaz teslimleri de istisna kapsamına alınmaktadır.
  • Kısaca motorlu taşıtlar vergileri önemli oranda artmaktadır. Kurumlar vergisinde ise taşınmaz ve iştirak hissesi satış kazancındaki istisna (KVK md. 5/1-e) oranı yüzde 75’den yüzde 50’ye indirilmekte, bankalara borçlu olanların veya kefillerinin borca karşılık gayrimenkul teslimlerine istisnanın (KVK md. 5/1-f) kapsamı genişletilmekte bu maksatla finansal kiralama şirketlerine yahut finansman şirketlerine taşınmaz teslimleri de istisna kapsamına alınmaktadır.
  • Bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring müesseseleri, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetimi şirketleri, sigorta ve bireysel emeklilik şirketleri, sermaye piyasası kurumlarının kurumlar vergisi oranı yüzde 22’ye çıkartılmaktadır.

Dünya vergi rekabeti içerisinde kurumlar vergisi oranını düşürme eğilimindeyken, bizde vergi oranı artışının ayrıca tartışılması gerekmektedir. Bu değişikliklerin detaylarına, getirecekleri ve götüreceklerine ilerideki yazılarımızda daha detaylı değineceğiz. Ancak bu değişikliklerin vergi mevzuatının yarattığı sorunlara veya oluşan adaletsizliklere pek fazla merhem olma özelliği yok.

Bu nedenle Türk Vergi Sistemi’nin tümüyle bir reforma tabi tutulması ihtiyacı hâla devam ediyor. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vergide-neler-degisiyor/383693

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • ANONİM / LİMİTED ŞİRKET PAY SAHİBİ OLANLAR İLE DİĞER İLGİLİ ŞAHISLARIN ŞİRKETE BORÇLANMA YASAĞI Türk Ticaret Kanununun 358 Ve 644. Maddelerine Göre Pay Sahipleri:> Sermaye…
  • YURT DIŞI İŞTİRAK PAYLARININ ELDEN ÇIKARMALARINA İLİŞKİN İSTİSNA Kurumların aktiflerinde bulunan iştirak hisselerinin satılması, buradan elde edilen kazançların…
  • FİNANSMAN GİDER KISITLAMASI UYGULUMASINDA " ÖZKAYNAKLAR" VE BİLANÇO ÇIKARMA ZORUNLULUĞU 1- FGK hesaplaması açısından özkaynak rakamı hesaplanırken , fgk nın getireceği…
Top