Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Danıştay VDD

Tarih : 10.02.2021

Esas No : 2019/1030

Karar No : 2021/79

KDVK Md. 29, 30

BİNEK OTOMOBİL KİRALAMA FAALİYETİNDE KULLANILAN OTOMOBİLLERİN SATILMASI HALİNDE KDV İADESİ

Binek otomobil kiralama faaliyetiyle uğraşan davacı tarafından işletmede kullanılmak üzere satın alınan otomobillerin %1 vergi oranı uygulanarak satılması halinde indirim konusu yapılamayan fark verginin iade konusu yapılabileceği, binek otomobillerin işletme olarak kullanıldığından ve bu nedenle de verginin itfa edilmiş olduğunun kabulü gerektiği varsayımından hareketle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı hk.

İstemin Konusu: İstanbul 10. Vergi Mahkemesi’nin ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı tarafından, 2011 yılında indirimli orana tabi teslimler nedeniyle yüklenilen ancak ilgili dönemlerde indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergilerinin 2012 yılının Kasım dönemine ait katma değer vergisi beyannamesi ile iadesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 7.178.267,04 TL katma değer vergisinin yeminli mali müşavir raporunun vergi dairesine sunulduğu tarihi takip eden üç aylık sürenin sonundan itibaren hesaplanacak gecikme faizi ile birlikte iadesine karar verilmesi istemiyle dava açılmıştır.

İstanbul 10. Vergi Mahkemesi’nin 27.06.2014 tarih ve E.2013/3319, K.2014/1631 sayılı kararı:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun "İndirilemeyecek Katma Değer Vergisi" başlıklı 30. maddesinin birinci fıkrasının (b) işaretli bendinde, faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin indirilemeyeceği düzenlenmiştir.

Bu hükmün değerlendirilmesinden, faaliyetleri otomobil kiralaması olan firmaların bu amaçla kullandıkları araçlara ait alış vesikalarında gösterilen katma değer vergilerini faaliyet alanlarına ilişkin yüklenilen katma değer vergilerinden indirilebilecekleri sonucu ortaya çıkmakla birlikte ihtilaf, araç alımı esnasında ödenen katma değer vergisi oranının %18, kiralama süresi içinde hesaplanan ve tahsil edilen katma değer vergisi oranının %18, kira süresi sonunda araçların satışı esnasında hesaplanan ve tahsil edilen katma değer vergisi oranının ise indirimli oran uygulaması çerçevesinde %1 olması nedeniyle indirime konu edilemeyip yüklenilen fark verginin iadesinden kaynaklanmaktadır.

3065 sayılı Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrasında, indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen verginin muhtelif borçlara mahsuben iade edileceği, yılı içinde mahsuben iade edilemeyen verginin ise nakden iade edileceği düzenlenmiş olup bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere, indirimli oranda vergilendirilen mal teslimi ve hizmet ifası için yüklenilen verginin bir yıl içinde indirilememesi halinde indirilemeyen vergiden yıl içinde teslim ve hizmetlerin bünyesine giren kısmın iadesi gerektiği açıktır.

Olayda, binek otomobil kiralama ve ikinci el araç satışı faaliyetiyle uğraşan davacı tarafından otomobil alımı esnasında genel oranda yüklenilen katma değer vergisi (%18) ile otomobilin satışı esnasında indirimli oranda hesaplanan katma değer vergisi (%1) arasında oluşan farkın iadeye konu edilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır.

Davacı tarafından yeminli mali müşavir tasdik raporu ile başvuruda bulunulmasına rağmen, idarece gerekli incelemeler yapılmaksızın ve gerçek durum ortaya konulmaksızın, binek otomobillerin işletme olarak kullanıldığından ve bu nedenle de verginin itfa edilmiş olduğunun kabulü gerektiği varsayımından hareketle tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 5. fıkrasında, vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte mükellefe iade edileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca dava konusu katma değer vergisi iade alacağının, yeminli mali müşavir tasdik raporunun idareye sunulduğu tarihi takip eden üç ayın sonundan itibaren tecil faizi oranında hesaplanacak faizi ile birlikte davacıya iadesi gerekmektedir.

Vergi mahkemesi bu gerekçeyle dava konusu işlemin iptali ile 7.178.267,04 TL katma değer vergisi iade alacağının yeminli mali müşavir tasdik raporunun vergi dairesine sunulduğu tarihi takip eden üç aylık sürenin sonundan itibaren tecil faizi oranında hesaplanacak faizi ile birlikte davacıya iadesine karar vermiştir.

Davalının temyiz istemi istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesinin 20.12.2017 tarih ve E.2016/3418, K.2017/8683 sayılı kararı:

Davacı şirketin 2007 yılında aktifinde kayıtlı olan %18 oranında katma değer vergisi ödeyerek satın aldığı otomobilleri, 3065 sayılı Kanun’un 28. maddesinin verdiği yetki uyarınca Bakanlar Kurulunca belirlenen %1 oranındaki katma değer vergisini tahsil ederek 2011 yılında sattığı, bu suretle ortaya çıkan indirimli orana tabi araç satışlarından doğan iade alacakları için 20.03.2013 tarih ve 53 sayılı yeminli mali müşavir katma değer vergisi inceleme ve tasdik raporunun düzenlendiği, davacının katma değer vergisinin iadesi yolundaki isteminin yüklenilen vergilerin telafi edilmiş olduğunun kabulü gerekeceği yolundaki 14.06.2013 tarih ve 11363 sayılı işlemle reddedilmesi üzerine görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28, 29 ve 30. madde hükümlerine göre binek otomobillerin iktisabında yüklenilen vergilerin indirim konusu yapılabilmesi için otomobilin işletme olarak kullanılması gerektiği açıktır. Otomobilin katma değer vergisi hesaplanmasını gerektirecek biçimde işletme olarak kullanılmış kabul edilebilmesinin de alış sırasında yüklenilen vergilerin işletme olarak kullanılması nedeniyle tahsil edilen vergilerle telafi edilmiş olmasına bağlı olduğundan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Daire bu gerekçeyle kararı bozmuştur. Davacının karar düzeltme istemini reddetmiştir.

İstanbul 10. Vergi Mahkemesi’nin 11.04.2019 tarih ve E-.2019/487, K.2019/709 sayılı ısrar kararı:

Vergi mahkemesi, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ısrar etmiştir.

Temyiz Edenin İddiaları: Dava konusu işlemin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken işlem niteliğinde olmadığı, ayrıca davacının iade talebinin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29/2. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilerek aksi yönde verilen ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

Karşı Tarafın Savunması: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Karar: Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; davalının temyiz isteminin reddine, İstanbul 10. Vergi Mahkemesi’nin ısrar kararının onanmasına, 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

 

Ankara YMM Odasınca düzenlenen "Enflasyon Düzeltmesine Hazırlık Çalışmaları ve Düzeltmenin Bilançolar Üzerine Etkisi" konulu webinarın sunumları notları indirmek için Tıklayınız

Soner Ülgen YMM Northwest YMM A.Ş.

Bilindiği üzere yaştan emeklilik koşullarına göre 08/09/1999 tarihinden önce sigorta başlangıç tarihi olan çalışanların 15 yıllık sigortalılık süresi ve 3600 prim gün doldurması halinde kıdem tazminatı alma hakkına sahiptir.

30/04/2008 tarihinden önce sigorta giriş olan çalışanların 25 yıllık sigortalılık süresi ile birlikte 4500 gün sigortalılık günü doldurması veya 7000 gün prim gün sayısı doldurması halinde kıdem tazminatı alma hakkına sahiptir.

01/05/2008 tarihinden sonra kademeli olarak 4600 gün ila 5400 prim günü ile kıdem tazminatı alarak işten ayrılma hakkı bulunmaktadır.

30.04.2008 tarihinde ilk sigortalı giriş olan çalışan 01.05.2008 tarihinde sigorta girişi yapılan çalışana göre dezavantajlı duruma düşmüştür.

01.05.2008 tarihinden beri sigortalı olan çalışan 4600 gün (12 yıl 9ay 10 gün) çalışarak en erken 11/02/2021 yılından itibaren tazminat olmaya hak kazabilmektedir. 30/04/2008 tarihine sigortası başlayan çalışan ise 25 yıllık sigortalılık süresine takılmaktadır. Konuyla ilgili T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu nun düzenlemesi yapması gerekmektedir.

Buna göre;
- 1.5.2008-31.12.2008 arasında sigortalı olanlar için 4600 gün,
- 2009 yılı olanlar için 4700 gün,
- 2010 olanlar için 4800 gün
- 2011 olanlar için 4900 gün
- 2012 olanlar için 5000 gün
- 2013 olanlar için 5100 gün
- 2014 olanlar için 5200 gün
- 2015 olanlar için 5300 gün
- 1.1.2016’dan itibaren 5400 gün.
Şartlarını yerine getirmeleri durumunda kıdem tazminatı alabileceklerdir.

Ahmet Kayahan

25 Mart 2022 tarihinde TBMM’ye sunulan 39 maddelik Kanun Teklifi, Kurumlar Vergisi, KDV ve Vergi Usul Kanunu gibi esaslı vergi kanunlarında düzenlemeler içermektedir.

Özet olarak teklifin satır başlıklarını ve etkilerini sizlere duyurmuştuk.

Teklif ile,

  • Vergi kaçakçılığına ilişkin hapis cezalarının üst sınırının artırılması ve etkin pişmanlık hükümlerinin bu suça ilişkin olarak da uygulanması,
  • Vergi bilincinin geliştirilmesi amacıyla vergi ile ilgili uyarıcı ve eğitici yayınlar yapılması,
  • Özel sağlık kuruluşlarıyla sözleşme düzenleyerek çalışan hekimlerin serbest meslek erbabı olarak kabul edilmesi ve kazançlarının serbest meslek kazancı hükümlerine göre vergilendirilmesi,
  • Reklam yasağı getirilenlere reklam vermeye devam eden gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin bu harcamalarının vergi matrahının hesaplanmasında gider olarak kabul edilmemesi,
  • Finans sektörünün kurum kazançlarının vergilendirilmesinde kurumlar vergisinin %25 olarak uygulanması,
  • Seyahat acentalarının Türk Seyahat Acentaları Birliğine ödediği yıllık aidat tutarının azaltılabilmesi için Cumhurbaşkanına yetki verilmesi,
  • Muhtar ödeneklerinin net asgari ücret tutarından az olması halinde aradaki farkın ayrıca muhtarlara ödenmesi,
  • Elektrik motorlu taşıt araçlarını Türkiye’de geliştiren ve üreten vergi mükelleflerine bu faaliyetler kapsamında verilen ve yatırım teşvik belgesi kapsamında yer alan mühendislik hizmetlerinin 2023 yılının sonuna kadar KDV’den istisna tutulması,
  • Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların bulunduğu Hazine taşınmazlarının satışına ilişkin başvuru süresinin uzatılması, ödeme kolaylığı sağlanması ve kentsel dönüşüme pay aktarılması,
  • Taşıma yoluyla eğitime erişim kapsamında öğrenci taşıma ve öğle yemeği hizmetlerine ilişkin sözleşmelerde ek fiyat farkı verilebilmesi,
  • 2/B taşınmazları ve Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin başvuru ve ödeme süresinin uzatılmasıyla birlikte vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi ve son olarak,
  • Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Kullandırılan Toplu Köy İkrazatı/Grup Kredilerinden Doğan Kefaletin Sona Erdirilmesi Hakkında Kanun kapsamında kredi borcu bulunan tarımsal üreticilerin aciz vesikasına bağlanan borçlarına uygulanacak faizin esaslarının düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
  • Ayrıca vergide spesifik olarak; Katma Değer, Vergi Usul, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan değişiklikler öngörülmektedir.
  • Kanun Teklifinin TBMM görüşmelerini yakından takip ettik.
  • TBMM’ye 25 Mart’ta sunulan Kanun Teklifi 29, 30 ve 31 Mart tarihlerinde Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşüldü. Muhalefet partileri Kanun Teklifine ilişkin muhalefet şerhlerini sundular. Komisyonlarda yapılan görüşme tutanakları TBMM web sayfasında yayımlandı. (Günlük tutanak sayfa sayısı parantez içinde gösterilmektedir) İlk gün genel görüşmeler yapılmış (145 sayfa) ikinci gün maddeler üzerinde görüşmeler yapılmış (372 sayfa) ve son komisyonda kabul edilmiştir. (344 sayfa)
  • Komisyon Raporuna ulaşmak ve partilerin ileri sürdüğü görüşler, davet edilen sivil toplum örgütlerinin tutanaklara geçen görüşleri ve uygulayıcılar için çok önemli olan Gelir İdaresi Başkanlığı ve benzeri kuruluşların üst düzey yöneticilerinin maddelere ilişkin açıklamalarını Rapordan takip edebilirsiniz.
  • Kanun Teklifi, söz konusu değişiklikler sonrasında Genel Kurul gündemine gelmiş ve 6 Nisan’da genel görüşmeye ve 7 Nisan’da maddeler bazında görüşmelere geçilmiştir.
  • Ekte yer alan tabloda sizin için Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan değişiklikleri eklenen ifade ve cümleleri ve tekliften çıkarılan düzenlemeleri bulabilirsiniz. Okuma kolaylığı olması açısından, kanun madde numarası, hangi kanun maddesinin değiştirildiğini, düzenlemenin amacını ve etkisini kısa özetler halinde bulabilirsiniz.

Genel Kurul’da 3 günlük bir görüşme sonrasında Kanun Teklifi kabul edilmiştir. 7394 sayılı Yasa olarak Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecektir. Yasanın kabul edilen metnine https://www5.tbmm.gov.tr/kanunlar/k7394.html linkine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Genel Kurul’da yapılan görüşmelerde aşağıdaki düzenleme ve eklemeler yapılmıştır: 

  • 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa aşağıdaki eklenen geçici maddenin başlığı "Ek fiyat farkı veya sözleşmelerin feshi” olarak değiştirilmiş ve taşımalı eğitim için öngörülen fiyat farkı uygulamasına 2022 yılı için yapım ve hizmet işlerine de fiyat farkı verilmesi yönünde fıkralar eklenmiştir.
  • Sağlık konusunda bir düzenleme yapılarak doktorların zorunlu hizmetleri hafifletilmiştir. Üzeri çizili düzenlemeler madde metninden çıkarılmıştır.
    • Uzmanlık eğitimi yaptırılması
    • (1) MADDE 56- (1) Bakanlık veya bağlı kuruluşlarının kadrolarında tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık mevzuatına göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarında uzmanlık eğitimi veya yan dal uzmanlık eğitimi yaptırılabilir. Bu şekilde eğitim yapmak isteyenler, döner sermaye ek ödemesi hariç her türlü malî ve sosyal hakları Bakanlık veya bağlı kuruluşları tarafından karşılanmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarda görevlendirilebilir. Bunlar, eğitimlerini tamamladıklarında görevlendirme süresi kadar Bakanlık veya bağlı kuruluşlarında hizmet yapmakla yükümlüdür. Söz konusu personelden örneği Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış, yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi alınır. Bunların hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden görevinden ayrılması, müstafi sayılması, görevine son verilmesi veya Devlet memurluğundan çıkarılması halinde, kendileri için Bakanlıkça yapılmış olan her türlü ödemeler toplamından, varsa hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktar indirildikten sonra bakiye miktar kendilerinden kanuni faizi ile birlikte tahsil edilir. Tahsilat, borç miktarı ve ilgilinin durumu dikkate alınarak azami beş yıla kadar taksitlendirilerek yapılır.
    • (2) İlgililerin uzmanlık eğitiminde başarısızlığı veya kendi istekleri ile uzmanlık eğitimini bırakmaları durumunda ise, görevlendirme süresi kadar Bakanlığa hizmet yapmaları zorunludur. Belirtilen hizmet süresi kadar Bakanlığa hizmet yapmak istemeyenlere yapılmış olan her türlü masrafların tamamı birinci fıkradaki esaslara göre ödettirilir.

Son olarak Kanunla 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

    • “GEÇİCİ MADDE 16- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu maddeyi ihdas eden Kanunla 56 ncı maddenin yürürlükten kaldırılan hükümleri kapsamında uzmanlık eğitimi devam edenlerin Bakanlığa hizmet yükümlülüğü sona erer ve bunlara eğitimleri süresince yapılan ödemeler için borç çıkarılmaz.
    • (2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan en son uzmanlık eğitimi giriş sınavına giren adaylardan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre görevden çekilen veya çekilmiş sayılanlar 56 ncı madde kapsamında bir eğitim programına yerleştirilmeleri halinde bir defaya mahsus olmak üzere 657 sayılı Kanunun 97 nci maddesinin (A) ve (B) bentlerinde belirlenmiş sürelerin dolması beklenmeksizin uzmanlık eğitimine başlayabilir.”

Kanunun yürürlük maddeleri şu şekildedir,

  • Muhtar ödeneklerinin artırılması düzenlemesi 15 Ocak 2022,
  • Üniversitelere tahsis edilen yeni kadro düzenlemesi 16 Mart 2022,
  • 36. maddesi, yabancılara konut satışında KDV istisnası ve imalat/turizm yatırımlarına yönelik inşaat işlerinde öngörülen KDV istisnası düzenlemeleri 2022 Mayıs ayı başında,
  • ÖSYM düzenlemesi 1 Ocak 2022 tarihinde,
  • Kurumlar vergisi artışı düzenlemeleri ise 2022 vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanmak üzere 1 Temmuz 2022 tarihinden itibaren verilmesi gereken beyannamelerden (2. Geçici Vergi Beyannamesi) başlamak üzere
  • Diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

https://taxia.com.tr/blog-2022-27-torba-vergi-kanunu-tbmm-plan-ve-butce-komisyonunda-kabul-edildi-bugun-genel-kurul-gundeminde-339

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı

MükellefHizmetleri Grup Müdürlüğü

Sayı: E-64597866-125-44                                                                                                                                                                 03.01.2022

Konu: Mahkeme kararına istinaden ihtirazi kayıtla verilen beyannameye ilişkin kurum stopaj vergi iadesinin hangi dönemin geliri olarak dikkate alınacağı hk.

İlgi : 19.10.2021 tarihli özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; yurt dışında mukim firmalardan internet ortamında almış olduğunuz reklam hizmetleri için bu şirketlere yaptığınız ödemelerden %15 oranında vergi kesintisi yaparak ilgili dönem muhtasar beyannamesiyle beyan ettiğiniz ve ödediğiniz ancak, bu ödemelerden vergi kesintisi yapılmaması gerektiği ileri sürülerek 2020/03 döneminden itibaren ihtirazi kayıtla verdiğiniz muhtasar beyannameler için dava açtığınız ve 2020/03-08 dönemleri için mahkemenin lehinize sonuçlandığı belirterek söz konusu iadelerin şirketinizce gelir kaydı yapılarak kurum kazancının tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı ile gelir olarak dikkate alınacaksa hangi dönem kurum kazancına ekleneceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun "Bilanço Esasında Ticari Kazancın Tespiti" başlıklı 38 inci maddesinde; bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükme bağlanmıştır.

Ticari kazancın tespitinde "tahakkuk esası ilkesi" ve "dönemsellik ilkesi" olmak üzere iki temel ilke geçerlidir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir veya gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise, bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasını ifade eder. Ayrıca "dönemsellik" kavramı gereği işletmeler, gelir ve giderlerini tahakkuk esasına göre muhasebeleştirmek; hasılat, gelir ve karlarını aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırmak durumundadırlar. Bu ilke uyarınca gelir ve giderlerin ilgili oldukları dönemde kaydedilmesi gerekir.

Mahkeme kararlarında, almış olduğunuz reklam hizmetlerine ilişkin ödemelerden yapmış olduğunuz vergi kesintilerinin şirketinize iade edilecek olmasının tereddüde yer bırakmayacak şekilde ifade edilmiş olması kaydıyla, şirketinize iade edilecek tutarın kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerektiği tabiidir.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, aldığınız reklam hizmetlerine ilişkin ödemelerden yapmış olduğunuz ve muhtasar beyannameyle ihtirazi kayıtlı olarak beyan ettiğiniz kurumlar vergisi kesintilerinin mahkeme kararıyla şirketinize iade edilmesine hükmedilmesi halinde, şirketinize iadesine karar verilen vergi kesintisi ve faiz tutarının, mahkeme kararının verildiği tarihin içinde bulunduğu dönemde gelir kaydı yapılarak kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Aydın Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir ve Kurumlar Vergileri Müdürlüğü

Sayı: E-79690095-125[9-2022-120-13]-11434

Tarih: 28.01.2022

Konu:Şirket Aktifine Kayıtlı Olan ve Kiraya Verilmek Suretiyle Değerlendirilen Taşınmaz Satışının KDV ve KVK Yönünden Değerlendirilmesi.

İlgi: 25.01.2022 tarihli özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden; Şirketinizin 862303 nace kodu ile özel muayenehanelerde sağlanan dişçilik ile ilgili uygulama faaliyetleri (yatılı hastane faaliyetleri ile diş hijyenistleri gibi paramedikal diş sağlığı personelinin faaliyetleri hariç) ile iştigal ettiği, 2022 yılında büyüme stratejisi gereği yeni yatırımlar yapma kararı aldığınız, şirketiniz envanterinde kayıtlı olan ve kiraya verilmek suretiyle değerlendirilen taşınmazların şirketin büyüme hedefi neticesinde nakit para karşılığında satılmasına karar verdiğiniz ve bu satış işleminin Kurumlar Vergisi ve Katma Değer Vergisi Kanunlarında belirtilen istisnalardan yararlanıp yararlanılmayacağı hususunda Başkanlığımızdan özelge talep ettiğiniz anlaşılmıştır.

KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının 7061 sayılı Kanunun 89 uncu maddesiyle değişik (e) bendinde; kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75'lik kısmı ile aynı süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançların %50'lik kısmının anılan bentte sayılan şartlar dahilinde kurumlar vergisinden istisna olduğu hükme bağlanmıştır.

Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.

Diğer taraftan 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin; "5.6.2.3.1. İki tam yıl süre ile aktifte bulundurulma" başlıklı bölümünde,

"İstisna uygulamasına konu olacak taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının en az iki tam yıl (730 gün) süreyle kurumun aktifinde yer alması, diğer bir ifadeyle kurumun bu değerlere iki tam yıl süreyle bilfiil sahip olması gerekmektedir.

..."

"5.6.2.3.4. Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ile uğraşılmaması" başlıklı bölümünde ise "Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları istisna kapsamındaki değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır. İstisna uygulaması esas itibarıyla bütün kurumlar için geçerlidir. Ancak, faaliyet konusu menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanması olan kurumların bu amaçla iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları kıymetlerin satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları mümkün değildir. Satışa konu edilen kıymetlerin iki tam yıl kurum aktifinde kayıtlı olması da durumu değiştirmeyecektir. Aynı durum, satmak üzere taşınmaz inşaatı ile uğraşan mükellefler açısından da geçerlidir. Ancak, taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecek; taşınmaz ticaretine konu edilen veya kiralama ya da başka surette değerlendirilen taşınmazların satış kazancı ise istisnaya konu edilmeyecektir." açıklamalarına yer verilmiştir.

Özelge talep formunuzun tetkikinde, şirketiniz aktifinde yer alan bahse konu taşınmazların faaliyetlerinizin yürütülmesinde kullanılmadan kiraya verilmek suretiyle değerlendirildikten sonra satışa çıkarıldığı anlaşılmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, şirketinizin sahip olduğu ve kiraya verilmek suretiyle değerlendirdiği belirtilen taşınmazların satışından elde edilen kazancın, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendine göre kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

-1/1 inci maddesinde, Türkiye'de ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu,

-17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara, finansal kiralama ve finansman şirketlerine borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara, finansal kiralama ve finansman şirketlerine devir ve teslimleri ile bu taşınmaz ve iştirak hisselerinin finansal kiralama ve finansman şirketlerince devir ve teslimlerin vergiden istisna olduğu,

-İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin istisna kapsamı dışında olduğu

hüküm altına alınmıştır.

KDV Genel Uygulama Tebliğinin (II/F-4.16.1.) bölümünde;

"Satışa konu edilecek taşınmazlar (arsa, arazi, bina) ile iştirak hisselerinin satışında istisna uygulanabilmesi için kurumların aktiflerinde asgari iki tam yıl (730 gün) kayıtlı bulunmuş olması gerekmektedir.

...

İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan (taşınmazların mutat olarak alım satımının yapılması veya kiraya verilmesi) kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmazların tesliminde istisna hükmü uygulanmaz."

açıklaması yer almaktadır.

Buna göre, şirketiniz tarafından satın alınarak kiraya verilen taşınmazlar, ticareti yapılmak maksadıyla aktifte bulundurulan taşınmaz olarak değerlendirileceğinden, ticari amaçla elde bulundurulan söz konusu taşınmazların tesliminde 3065 sayılı Kanunun 17/4-r maddesindeki istisna hükmünün uygulanması mümkün değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denilmektedir.

Tanıma göre, kooperatiflerin öne çıkan özelliği, ortaklarının ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlaması ve dolayısıyla daha çok sosyal yardımlaşma amacına yönelik olmasıdır. Bu özelliği nedeniyle de ekonomik faaliyetlerin içinde olmasına rağmen yıllarca bu oluşumun “tacir” olup olmadığı tartışma konusu olmuş ve Yargıtay’ın çeşitli daireleri arasında da bu konuda görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır.

6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) düzenlenmişken, 1969 yılında çıkarılan 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ile özel bir düzenlemeye tabi kılınan Kooperatiflerin tartışmalı konumu son bulmamış aksine daha karmaşık bir hale gelmiştir. 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Ticaret Kanunu’nda sayılan ticaret şirketleri arasında Kooperatifler de sayılmış ve aynı kanunun 16’ncı maddesinde yer alan tüm ticaret şirketlerinin tacir kabul edilmesiyle Kooperatiflerin de tacir olduğu düşüncesi ağırlık kazanmaya başlamıştır. Ancak Yargıtay’ın bazı dairelerinin içtihatlarında ve akademik tartışmalarda, kooperatiflerin sosyal yönüne vurgu yapılarak asıl amacının “kar elde etmek” veya “gelir elde etmek” olmadığı ve güçlerin birleştirilerek ihtiyaçların karşılanmasının asıl amaç olduğu öne sürülerek bu ortaklığın “tacir” olmadığı ileri sürülmüştür.

Konuyla ilgili tartışmaları bitirecek karar yine Yargıtay’dan gelmiştir. Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurulu E.2020/2, K.2021/3 sayılı ve 12.11.2021 tarihli kararında üçte ikiyi aşan oy çokluğuyla Kooperatiflerin/Yapı Kooperatiflerinin 6102 sayılı Ticaret Kanunu kapsamında tacir/ticaret şirketi sayılacaklarını kabul etmiştir.

Anılan Büyük Genel Kurul’un söz konusu kararında;

Neticeten, 1163 sayılı Kanun ile 6102 sayılı TTK'de yer alan yasal düzenlemeler ile anılan düzenlemelere ilişkin kanun koyucunun iradesini ortaya koyan gerekçeler nazara alındığında; kooperatiflerin nitelikleri itibariyle ticaret şirketi ve bir ticari işletmenin işletilmesi kriterinden bağımsız olarak tacir oldukları açıktır. Bu açık kanun hükümleri karşısında ticaret siciline tescili zorunlu olan, ancak bu şekilde tüzel kişilik kazanabilen, ticarî defterler tutan, ortaklarının sermaye koyma borcu bulunan, şirketler ile birlikte düzenleme yapılıp birleşme, bölünme ve tür değiştirme şartları düzenlenen ve iflasa tabi olan kooperatiflerin ticaret şirketi ve tacir sayılmaları gerekmektedir. Önemle belirtilmesi gerekir ki; tek amacı kâr elde etmek olmamakla birlikte kooperatifler, ortaklarının ekonomik menfaatlerini geliştirmeyi amaçlayan ticari birer ortaklıktırlar. Zira kâr elde edilip bunun ortaklar arasında paylaşılıp paylaşılmadığı, diğer bi r deyişle ne şekilde tasarruf edildiği kooperatifin amacının ekonomik olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Kooperatif şirketinin 6102 sayılı TTK'nın 124. maddesinde ne şahıs ne de sermaye şirketleri arasında gösterilmemiş olması, kanunun açık lafzı karşısında kooperatifin ticaret şirketi sayılmasına engel değildir.

Öğretide de, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde 2004 yılında 5146 sayılı Kanun kapsamında yapılan değişiklik ile kooperatifin tacir olup olmadığı hususundaki tartışmanın noktalandığı ve kooperatifin bir şirket olduğunun vurgulandığı, 6102 sayılı TTK’nin 124/1. maddesi ile de ticaret şirketi niteliğinde olduğunun bir kez daha teyit edildiği, kooperatifin tacir sayılmayacağı yönündeki yorumun kanuna aykırı (contra legem) bir yorum faaliyeti olduğu, 07.11.1945 gün ve 1944/8 E., 1945/14 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararında da tespit edildiği üzere kooperatifin ‘(...) ticari işletme işletip işletmediğinden bağımsız olarak (hukuki) şekli (kalıbı) dolayısıyla tacir(...)’ olduğu ifade edilmektedir(…)

Hâl böyle olunca, kooperatiflerin/yapı kooperatiflerinin 6102 sayılı TTK kapsamında tacir/ticaret şirketi olduklarına karar verilmesi gerekmiştir.”

denilmiş ve son nokta konulmuştur.

Son noktayı koyan kararın pratikteki sonucu tacir olmanın diğer sonuçları yanında kooperatifin işlemlerinden doğan anlaşmazlıklara ilişkin davaların ticari dava olarak kabul edilmesi olacaktır.

Bilindiği üzere bir davanın ticari dava olup olmadığı TTK’nın 4’üncü maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmektedir.

TTK’nın 4’üncü maddesinde her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın anılan maddenin devamında öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılmakta ve öğretide de bunlara mutlak ticari davalar denilmektedir. Bu davaların TTK’da düzenlenmiş olması yeterli olup tarafların tacir olup olmadığının önemi bulunmamaktadır.

Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve her iki tarafın tacir olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır.

Bir davanın ticari dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuç ise o davanın ticaret mahkemesinde görülmesi ve buna bağlı olarak özel birtakım usul kurallarına tabi olmasıdır.

Ümit IŞIK

Ticaret Başmüfettişi

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kooperatiflerin-tacir-olup-olmadigina-yargitay-son-noktayi-koydu/654462

Bilindiği üzere Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı, kanunen vergiye tabi her bir işlem için yüzde 10 olan katma değer vergisi oranını dört katına kadar artırmaya, yüzde 1'e kadar indirmeye, bu oranlar dahilinde farklı vergi oranları tespit etmeye yetkilidir.

Özellikle son dönemde Cumhurbaşkanı tarafından bu yetkinin sıklıkla kullanıldığına tanık olmaktayız. En son 29 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan KDV oran değişiklikleri yapıldı. Bazı mal/hizmet teslimlerinin KDV oranı düşürülürken bazıları yükseltildi.

Bu çalışma ile yapılan değişikliklerin özetlenmesi ve “niçin bu değişiklikler yapıldı” sorusuna cevap aranması amaçlanmaktadır. 

A. KDV oranı inen ürünler

  1. Temel ihtiyaç ürünleri

Tüketicilerin temel ihtiyaç ürünleri arasında yer alan sabun, şampuan, deterjan, dezenfektan, ıslak mendil, tuvalet kâğıdı, kâğıt havlu, kâğıt mendil, peçete, diş macunu, diş fırçası ve diş iplikleri, II Sayılı Listeye eklenmiş ve bu ürünlerde yüzde 18 olan KDV oranı yüzde 8’e indirilmiştir

  1. Yeme içme hizmetleri
  2. sınıf lokanta ruhsatı ya da işletme belgesine sahip olan yerler ile üç yıldız ve üzeri oteller, tatil köyleri ve benzeri tesislerin lokanta, restoran, kafeterya gibi işletmelerce sunulan yeme-içme hizmetlerinin KDV’si yüzde 18’den yüzde 8’e indirilmiştir. 
  1. Arsa ve arazi teslimleri yüzde 18 olan KDV, yüzde 8’e indirilmiştir. 
  1. Diğer inenler

Tohumluk, fidan…, tıbbi cihazlar…

B. KDV oranı yükselen ürünler

  1. Yeni konutta KDV

Konutun değeri ve büyükşehir belediye sınırı içinde olup olmamasına göre KDV uygulaması kaldırılmış, değeri ne olursa olsun, nerede olursa olsun net alanı 150 metrekareye kadar olan konutların KDV’si yüzde 1’den yüzde 8’e çıkarılmıştır. 150 metrekareyi aşan kısmın vergisi ise yüzde 18 olarak alınacaktır. 

  1. Yat, kotra, tekne ve gezinti gemileri

Yat, kotra, tekne ve gezinti gemilerinde KDV yüzde 1’den yüzde 18’e çıkarılmıştır. 

  1. Oto galericiler (ikinci el taşıt ticareti)

Oto galericilerin araç alım-satımdan elde ettikleri kazançtan (kâr üzerinden) alınan vergi yüzde 1’den yüzde 18’e çıkarıldı.

Destekten çok kamu geliri açığının kapatılması

Vergi mevzuatı yap boz tahtasına döndürülmüştür. Faydası zararı ciddi çalışmalarla tespit edilmeden göz kararı değişiklikler yapılmaktadır: daha 13 Şubat 2022 değişikliklerinin mürekkebi kurumadan mantığı anlaşılmayan yeni değişiklikler yapılmıştır.

Türkiye ekonomisinin en önemli problemi halen enflasyonun yüksek seyretmesidir. TÜFE yüzde 50’nin ÜFE yüz 100’ün üzerindedir. Yapılan KDV indirimlerinin bu sorunun halline yardımcı olacağı son derece şüphelidir. Enflasyon sorununa karşı mücadelede (faiz oranlarının yükseltilmesi gibi) asıl yapılması gerekenler yapılmazken KDV oranının düşürülmesi yoluyla mücadelenin sonuç vermeyeceği düşünülmektedir.

Alım gücü yüksek müşterilerin gittiği lüks lokantaların KDV’sinin düşürülmesi birçok vergilendirme ilkesine aykırılık taşımaktadır.

Son paketle, KDV indiriminden çok KDV (gelir) artışı hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zaten fiyatları son derece yükselmiş konutların, otomobillerin KDV’lerindeki artışlar bunu göstermektedir. İkinci el oto satışlarında çok uzun süreden beri yüzde 1 olarak uygulanan KDV’nin bir geceden ötekine 17 puan artışla yüzde 18’e çıkarılması enflasyonu yükseltecek bir uygulamasıdır.

150 metrekareye kadar olan konutların KDV’sinin yüzde 1’den yüzde 8’e çıkarılması da yanlıştır. Çünkü bilinmektedir ki ülkemizde yıllık satılan 1,5 milyon civarındaki konutun üçte birini yeni konutlar oluşturmaktadır. Bu yeni konutların da yüzde 90-92’lik kısmı net alanı 150 metrekarenin altında olan konutlardır. Bu düzenleme ile ev alma sıkıntısı çeken dar gelirli vatandaşların konut sahibi olması daha da zorlaştırılmıştır.

Paketin amacı, fiyat artışlarından bunalan tüketiciye destek olmak ise, paketin içine (konut gibi, otomobil gibi) zaten fiyatı çok artmış mallara ilişkin KDV artışlarının yerleştirilmesi doğru olmamıştır. Paketle sanki destekten çok kamu geliri açığının kapatılması amaçlanmaktadır.

Prof. Dr. Nurettin BİLİCİ

Begüm Dilemre Öden Öğr. Gröv.

Çankaya Üniversitesi

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kdv-degisiklikleri-indirim-mi-bindirim-mi/654456

Cumartesi, 09 Nisan 2022 11:45

Emekli İkramiyesi 1500 TL!

Hükümet, bayramdan önce yasalaşması gereken bazı acil düzenlemeleri, ramazan ayı içerisinde oluşturulacak bir torba teklif ile Meclis gündemine getirmeye hazırlanıyor. Teklifler arasında emeklilerin bayram ikramiyesinin her yıl otomatik olarak arttırılması da bulunuyor. Bunun için yasal düzenleme yapılarak, “Her yıl enflasyon oranında arttırılır” hükmünün konulması planlanıyor.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, son torba teklif üzerindeki çalışmaları henüz bitirmişken, bakanlıkların acil talipleri üzerine yeni bir torba teklif üzerinde çalışmanın başladığı ortaya çıktı. Hükümetin, ramazan ayı içinde yasalaşması gereken bazı acil düzenlemeleri oluşturulacak torba teklifle Meclis gündemine getirmeye hazırlandığı öğrenildi. Çok sayıda bakanlık, kendisi için önemli ve acil bulduğu düzenlemelerin pakete girmesi için uğraşırken, en ilgi çeken planlamanın Emekli Ikramiyesi olduğu öğrenildi.

ENFLASYON ORANINDA ARTIŞ

Verilen bilgiye göre, bu konuda Maliye Bakanlığı ve AK Parti’nin ekonomi kurmayları bir çalışma yapıyor. Bütçeye maliyeti hesaplanıyor. Toplantılarda, Bayram ikramiyesinin 2 bin lira olması yönünde görüşler dile getirildiği öğrenildi. Maliyetin çok yüksek olacağının iddia edilmesi üzerine, bunun bir kurala bağlanması ve her yıl otomatik bir artış yapılması önerisi değerlendirildi. Bu görüş daha fazla ağırlık kazandı.

Emeklilere bayramlarda verilen ikramiyenin her yıl enflasyon oranında artırılması planlanıyor. Enflasyon oranında artırılırsa, bu ramazan bayramında bin 100 lira olan ikramiye tutarı, bin 500 civarına yükselecek. Tartışmaları bitirmek için düzenlemenin yasayla yapılması ve hazırlanan torba teklifin içine konulması önerildi. Böylece her yıl ayrı bir düzenleme yapılmasına gerek kalmayacak.

Bu arada, kamu müteahhitlerinden işe başlamamış olanlara fesih hakkı verilmesi ve fiyat artışı sağlanmasıyla ilgili düzenleme, bu torbanın içine konulacakken, zaman kazanmak için önceki gece görüşülen yasaya önergeyle eklendi. Ramazan torbasında ayrıca, tapu işlemlerinin noterlerde yapılması gibi çok sayıda düzenlemenin yer alması bekleniyor. İflas eden ve TMSF’ye devredilen şirketlerin borç ve alacaklarının tahsilinin hızlandırılması ve kayyumlara koruma zırhı getiren düzenlemenin de bu torbaya girebileceği dile getiriliyor.

https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/emekli-ikramiyesinde-1500-tl-sinyali-42039788

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

Sayı: E-64597866-125-4310

Tarih: 04.03.2022

Konu: Kredi borcu nedeniyle kurulan iştirak şirketinin hisselerinin satışından doğan zararın gider yazılıp yazılamayacağı hk

İlgi:

İlgide kayıtlı özelge talep formlarının ve eklerinin incelenmesinde;

            - …. yılında özelleştirilen ….. çoğunluk hissesine sahip olan …'nin bu hisselerini teminat göstererek yurt içindeki bankalardan kredi kullandığı,

            - ….'ın kredi borcunu ödeyememesi üzerine bankaların kredi alacaklarının ….'ünün silinerek, kalan alacaklar ile birlikte teminat olarak gösterilen (…) hisselerinin kreditör bankalar tarafından (...) …… (….) (Eski Unvanı: …….) adında özel amaçlı bir şirket kurularak (….) hisselerinin (….) şirketine aktarıldığı, (….) ile yapılan protokole istinaden silinen alacakların "değersiz alacak" olarak 2018 yılı sonunda gider kaydedildiği, esasen (….)'a kullandırılan kredilerin (….) nezdinde devam ettirildiği,

            - Bankaların alacakları oranında iştiraki olan (….) şirketinde tahakkuk eden kredi faiz ve kur farklarının örtülü sermaye hükümleri gereği "kanunen kabul edilmeyen gider" olarak kurumlar vergisine matrahına eklendiği ve bu şirketteki geçmiş yıl mali zararlarının 2018, 2019 ve 2020 yılı ve 2021/III. dönem geçici kurumlar vergisi beyannamelerinde eksik beyan edildiği,

            - (….) aktifindeki (…) hisselerinin yeni bir alıcıya satışının yapılacağı ve satıştan elde edilen tutarın kredi borcunun ödenmesinde kullanılacağı, ancak hisse satış bedeli kredi borcu geri ödemesinin tamamını karşılayamadığı için kreditör bankaların kalan kredi alacaklarını sileceği, silinen tutarların bankalarca gider kaydedileceği, bu aşamada (…) şirketinde fesih ve tasfiye kararı alınacağı ve kreditör bankalarca silinen tutarların (…) şirketi tarafından "vazgeçilen alacak" olarak gelir kaydedileceği,

            - (….)'nin bu aşamada fesih ve tasfiye kararı alacağı için vazgeçilen alacak geliri tutarından son kurumlar vergisi beyannamesinde öncelikle şirketin geçmiş yıl zararlarının mahsup edileceği ve mahsuptan sonra kalan tutarın kurumlar vergisi matrahını oluşturacağı, mevzuata göre (….)'de örtülü sermaye sebebiyle kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınan tutarların ilgili dönem sonu itibarıyla dağıtılmış kar payı geliri sayıldığı, (….)'de bu beyanname üzerinden ödenecek vergi tutarına tekabül eden mahsup edilmeyen zarar tutarlarının ise kreditör bankalarca "iştirak kazancı" istisnası kapsamında kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapılacağı,

            - Süreç sonunda tasfiye edilecek (….)'nin tasfiyesi zararla sonuçlanacağından sermayedar bankalar kendi aktiflerinde "…." olarak izledikleri tutarı söz konusu zarar nedeniyle gider olarak kaydederek (…) paylarının kayıtlardan çıkarılacağı ve bu işlemlerin kurumlar vergisi matrahına aşağıdaki gibi yansıtılacağından

            bahisle söz konusu hususlar çerçevesinde aşağıdaki işlemlerin yapılacağı belirtilmiştir.

            i-Yeni alıcıya (…) hisselerinin satışı sonucu (…) tarafından elde edilen tutar kreditör bankaların toplam kredi alacağını karşılamadığı için banka bilançolarında kapatılamayan kredi borçları kadar zarar oluşacağı, söz konusu tutarların banka bilançosundan silineceği ve Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi hükmüne göre "Değersiz Alacak" olarak kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider kaydedileceği,

            ii-Bu işlem sonrasında (….) tarafından tasfiye kararı alınacağı için bankalarca silinmiş olan kalan kredi nedeniyle oluşan vazgeçilen alacak tutarının 3 yıl karşılıkta bekletilmeksizin gelir kaydedileceği ve kurumlar vergisi beyannamesinde geçmiş yıl zararlarına mahsup edileceği,

            iii-(…) şirketi tarafından geçmiş yıl zararlarının mahsubundan sonra matrah oluşması halinde kurumlar vergisi ödeneceği ve örtülü sermaye nedeniyle hesaplanan faiz ve kur farkına tekabül eden tutarın (…)'nin %... oranında hissedarı olan bankanızın payına isabet eden kısmının "iştirak kazancı" istisnası kapsamında bankanızca kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapılacağı ve

            iv-Süreç sonunda (….)'nin zarar neticeli tasfiye olması halinde %.... oranında hissedar olan bankanızın (….) iştirak paylarını kayıtlarından çıkararak bu tutarları kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider kaydedeceği

            ifade edilmiş olup (…)'a kullandırılan ve daha sonra (…) nezdinde devam ettirilen kredi alacaklarının (…) hisselerinin (….) tarafından yeni bir alıcıya satışı sonrasında gerçekleşecek olan yukarıda bahsi geçen vergisel uygulama sürecinin vergi mevzuatına uygun olup olmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde sayılan giderlerin indirilebilmesi mümkün bulunmaktadır.

            193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın teşebbüsteki özsermayenin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu; bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu şekilde tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükmüne yer verilmiştir.

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

            - 227 nci maddesinin birinci fıkrasında, "Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.",

            - 280 inci maddesinde, "Yabancı paralar borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınır. Yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığınca tespit olunur.

            Bu madde hükmü yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da caridir. Bunlardan vadesi gelmemiş senede bağlı alacak ve borçlar, bu Kanunun 281 ve 285 inci maddeleri uyarınca değerleme günü kıymetine irca edilebilir. Ancak senette faiz oranının yazılı olmadığı durumlarda değerleme gününde geçerli olan Londra Bankalar Arası Faiz Oranı (LİBOR) esas alınır.",

            - 281 inci maddesinde, "Alacaklar mukayyet değerleriyle değerlenir. Mevduat veya kredi sözleşmelerine müstenit alacaklar değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınır.

            Vadesi gelmemiş olan senede bağlı alacaklar değerleme gününün kıymetine irca olunabilir. Bu takdirde, senette faiz nispeti açıklanmış ise bu nispet, açıklanmamışsa Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddi uygulanır.

            Bankalar ve bankerler ile sigorta şirketleri alacaklarını ya Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddi veya muamelelerinde uyguladıkları faiz haddi ile, değerleme günü kıymetine irca ederler.",

            - 285 inci maddesinde, "Borçlar mukayyet değerleriyle değerlenir. Mevduat veya kredi sözleşmelerine müstenit borçlar değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınır.

            Vadesi gelmemiş olan senede bağlı borçlar değerleme günü kıymetine irca olunabilir. Bu takdirde senette faiz nispeti açıklanmışsa bu nispet, açıklanmamışsa Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddinde bir faiz uygulanır.

            Banka ve bankerler ile sigorta şirketleri borçlarını, Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddi veya muamelelerinde uyguladıkları faiz haddiyle, değerleme günü kıymetine irca ederler.

            Alacak senetlerini değerleme gününün kıymetine irca eden mükellefler, borç senetlerini de aynı şekilde işleme tabi tutmak zorundadırlar.",

            - 322 nci maddesinde, "Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır. Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.",

            - 324 üncü maddesinde, "Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına naklolunur."

            hükümleri yer almaktadır.

            Bu bağlamda, borcun, ticari işlemlerden kaynaklanan bir borç niteliği taşıması ve borçlunun iflas veya mali zorluk nedeniyle borçlarını ödemeyecek duruma gelmiş olması halinde alacaklı tarafça vazgeçilen alacağın borçlu tarafından özel bir karşılık hesabına alınması gerekmekte olup, 213 sayılı Kanunun 324 üncü maddesinde, "alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla" denilmek suretiyle, vazgeçilen alacağın gelecek yıl (yıllar) zararlarından mahsup edilmesi, bu suretle itfa olunamayan kısmın ise üçüncü yılın sonunda kâra aktarılması öngörülmüştür.

            Dolayısıyla, alacaktan vazgeçme halinde borçlu tarafından yapılması gereken işlem; vazgeçilen alacak tutarının, alacaktan vazgeçildiği yıl ve sonraki iki yılda (toplam üç yıl) doğacak zararla itfa (üç yıl içinde olmak koşuluyla, vazgeçilen alacak tutarının ticari bilanço zararına ilaveler ile zarar olsa dahi indirilecek indirim ve istisnaların da dikkate alınması suretiyle hesaplanması gereken zarar tutarından mahsup) edilmesi, tamamen veya kısmen itfa edilemeyen kısmının ise, üçüncü yılın sonunda kâra aktarılarak vergilendirilmesidir. Örneğin 2021 yılında karşılık hesabına alınan tutarların 2021-2022-2023 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa edilemeyen özel karşılık hesabındaki tutarların ise üçüncü yılın sonunda (2023) kâr hesabına intikal ettirilmesi gerekmektedir.

            Ayrıca, 213 sayılı Kanunun alacaklarda amortismana ilişkin hükümlerinin uygulamasında, para alacağının semeresi olan faizden kaynaklı alacaklar ile dönem sonu değerleme işlemi nedeniyle oluşan kur farklarından kaynaklı alacaklar asıl alacağa bağlı fer'i (ikinci) derecede haklar kapsamında ana paranın mukadderatına tabi tutulmakta olup, bu kapsamda söz konusu unsurlardan kaynaklı alacaklardan vazgeçilmesi halinde de borçlu tarafından mezkûr Kanunun 324 üncü madde kapsamında işlem tesis edilmesi icap etmektedir.

            Mezkûr Kanunun 324 üncü maddesi uygulamasında, bir alacağın vazgeçilen alacak olarak kabul edilebilmesi için, alacağın konkordato veya sulh yolu ile alınmasından vazgeçilmesi gerekmektedir. Konkordato, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş, usul ve esasları ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuş olmakla birlikte, sulh yoluyla vazgeçme herhangi bir şekle tabi olmayıp, sulh yolu ile alınmasından vazgeçilen alacağın mezkûr Kanunun 227 nci maddesi uyarınca kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir.

            Bahse konu madde uygulamasında kanaat verici bir vesika olarak kabul edilebilecek belgeler hususunda Kanunda ve Kanunun uygulamasına ilişkin ikincil mevzuatta yeterli açıklık bulunmamakta, ancak mezkûr Kanunun geçici 24 üncü maddesi uygulamasına ilişkin açıklamaların yer aldığı 284 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin (1.2.1) bölümünde, alacaklı ve borçlunun her türlü muvazaadan ari olarak sulh olmaları ve bu anlaşmayı noterde düzenlemeleri halinde, bu belgenin alacağın değersiz hale geldiğine ilişkin kanaat verici belge olarak kabul edileceği, borçlunun bu belgeye istinaden alacaklının tahsilinden vazgeçtiği borcu için Vergi Usul Kanununun 324 üncü maddesinde düzenlenen vazgeçilen alacaklara ilişkin hükme uyacağının tabii olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda, mezkûr madde uygulamasında, esas itibarıyla, mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgelerin veya yukarıda ifade edildiği şekilde alacaktan vazgeçildiğini gösteren bir anlaşmanın ya da sulh olunduğunu tevsik eden diğer belgelerin bulunması halinde kanaat verici vesikanın varlığından söz edilebilecektir. Dolayısıyla, alacaklıların borçludan olan alacağından feragat etmesi ve bu hususta alacaklı ve borçlu şirket tarafından karşılıklı imzalanacak mutabakat, protokol ve ibranamenin noter tarafından onaylanması halinde, borçlu açısından bu belgeye göre feragat edilen tutar vazgeçilen alacak olarak kabul edilecektir.

            Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre kurumların, tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar vergiden istisnadır.

            Bu Kanunun istisnaları düzenleyen 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75'lik kısmı ile aynı süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançların %50'lik kısmının kurumlar vergisinden müstesna olduğu, bu istisnanın satışın yapıldığı dönemde uygulanacağı ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmının satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulmasının ve satış bedelinin satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesinin şart olduğu, bu sürede tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergilerin ziyaa uğramış sayılacağı, aynı şekilde istisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen kısmına uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergilerin de ziyaa uğramış sayılacağı, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançların istisna kapsamı dışında olduğu hükme bağlanmıştır.

            Aynı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında ise; iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.

            Anılan Kanunun "Örtülü sermaye" başlıklı 12 nci maddesinde ise,

            "(1) Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.

            (2) Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.

            (3) Bu maddenin uygulanmasında;

             a) Ortakla ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu,

             b) Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini, ifade eder.

            ...

            (7) Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır."

            hükmü yer almaktadır.

            Örtülü sermaye konusunda detaylı açıklamalara 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin "12. Örtülü Sermaye" başlıklı bölümünde yer verilmiştir.

            Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;

            -  (…) tarafından (….) hisselerinin yeni alıcıya satışı sonucu elde edilen tutar kreditör bankaların toplam kredi alacağını karşılamadığı için bu bankalar tarafından silinen alacaklar tutarlarının Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi hükmüne göre değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.   

            - (…)'de tasfiye kararı alınacağı için (….) aktifindeki (…) hisselerinin yeni bir alıcıya satışının yapılacağı ve satıştan elde edilen tutarın kredi borcunun ödenmesinde kullanılacağı, ancak hisse satış bedelinin kredi borcu geri ödemesinin tamamını karşılayamaması sebebiyle bankanızca tahsilinden vazgeçilen (feragat edilen) toplam alacak tutarının (kur farkı ve faiz kaynaklı olanlar dahil), (….) tarafından vazgeçilen alacak olarak dikkate alınması gerekmekte olup, 213 sayılı Kanunun 324 üncü maddesi; vazgeçilen alacak tutarına ilişkin karşılık hesabının, borçlunun üç hesap dönemi (mevcut dönem ve sonraki 2 hesap dönemi) boyunca faaliyetini zararla kapatması durumunda işletmenin devamlılığı için söz konusu zararlarla itfa edilmesi, itfa edilemeyen tutarın ise üçüncü hesap dönemi sonunda kara aktarılması noktasında zorunluluk arz ettiğinden, bankanızca vazgeçilen toplam alacak tutarının (…) tarafından, alacaktan vazgeçildiği yılda doğrudan kar olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır. Ancak (…)'nin üç yıllık bu süre dolmadan tasfiye edilmesi halinde ilgili dönem zararlarıyla mahsup edilememiş olan vazgeçilen alacak tutarlarının son dönem kazancının tespitinde doğrudan kâr olarak dikkate alınması gerektiği tabiidir.

            - (…)'nin bu dönemde kurumlar vergisi matrahının oluşması ve bu matrah üzerinden (….) adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması halinde bankanız tarafından bahse konu örtülü sermaye tutarına isabet eden ve dağıtılmış sayılan kar payı tutarı için iştirak kazancı istisnasından faydalanılması mümkün bulunmaktadır. Ancak, borç alan kurum tarafından dağıtılmış kâr payı sayılan tutarın bu kurumun mali kârından fazla olması halinde ise Şirketinizce iştirak kazancı istisnasından yararlanılacak tutarın bahse konu kurumun mali kârı ile sınırlı olacağı tabiidir.

            - Diğer taraftan, bankalarca (…)'a kullandırılan kredilerin ödenmemesi nedeniyle (…) hisselerinin devrinin yapıldığı kreditör bankaların iştiraki olarak kurulan (…)'nin tasfiyesinin zararla sonuçlanması halinde, bankanız aktifinde bulunan (….) iştirak hisselerinin, iştirakin tasfiyesi sonucu değerinin kalmaması nedeniyle doğan zararın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceğine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.

            Bu itibarla, şirketinizin iştirakinin tasfiyesi nedeniyle doğan zararın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 19 Mayıs Atatürk' ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşsiz bir galibiyet olarak yer eden Kurtuluş…
  • ANONİM / LİMİTED ŞİRKET PAY SAHİBİ OLANLAR İLE DİĞER İLGİLİ ŞAHISLARIN ŞİRKETE BORÇLANMA YASAĞI Türk Ticaret Kanununun 358 Ve 644. Maddelerine Göre Pay Sahipleri:> Sermaye…
  • YURT DIŞI İŞTİRAK PAYLARININ ELDEN ÇIKARMALARINA İLİŞKİN İSTİSNA Kurumların aktiflerinde bulunan iştirak hisselerinin satılması, buradan elde edilen kazançların…
Top