Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
30 Eylül 2022 Tarihli Bilançoda Yer Alan Dövizler İçin de Kur Korumalı Mevduattan Faydalanma İmkanı Getirildi. Bugünkü Resmî Gazetede yayınlanan Merkez Bankası Tebliği ile, yurt içi yerleşik gerçek kişilerin bankalardaki, yurt içi yerleşik tüzel kişilerin ise 31/12/2021 ile 30/9/2022 tarihleri arasındaki herhangi bir tarihte bankalarda mevcut olan ABD doları, Euro ve İngiliz sterlini cinsinden döviz tevdiat hesabı ve döviz cinsinden katılım fonu hesabı bakiyelerinin hesap sahibinin talep etmesi halinde dönüşüm kuru üzerinden Türk lirasına çevrilmesine imkan sağlandı. Bu Tebliğ ile, Merkez Bankası tarafında KKM mevzuat kısmı tamamlandı. 
 
Ancak, KVK geçici 14/4. Maddedeki istisnanın uygulanabilmesi için bir Cumhurbaşkanı Kararı’nın çıkarılması gerekiyor. Söz konusu Cumhurbaşkanı Kararı’nın kısa süre içerisinde yayınlanması bekleniyor.

30 Eylül 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31969

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından:

MADDE 1- 21/12/2021 tarihli ve 31696 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Sayı: 2021/14)’in 4 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(1) Yurt içi yerleşik gerçek kişilerin bankalardaki, yurt içi yerleşik tüzel kişilerin ise 31/12/2021 ile 30/9/2022 tarihleri arasındaki herhangi bir tarihte bankalarda mevcut olan ABD doları, Euro ve İngiliz sterlini cinsinden döviz tevdiat hesabı ve döviz cinsinden katılım fonu hesabı bakiyeleri, hesap sahibinin talep etmesi halinde dönüşüm kuru üzerinden Türk lirasına çevrilir.”

MADDE 2- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3- Bu Tebliğ hükümlerini Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı yürütür.

Tak tak tak! Kapımı mı çalınıyor yoksa gripten beynim mi zonkluyor? Yok yok, kapı bu. Kapıyı açtığımda, karşımda apartman görevlimiz Cafer, nam-ı diğer “Uyanık Cafer” duruyor. “Hayırdır sabah sabah?” demeye kalmadan, Cafer başlıyor konuşmaya. Cafer’in amcaoğlunun şirketi varmış, şirkete ait olan binayı satıp tekrar ofis olarak kiralayacaklarmış. Bu işlemden çok para kazanılıyormuş, bu iş nasıl oluyormuş?

Cafer, dur bir nefes al. Anlaşılan sen “satış ve geri kiralama (sale and leaseback)” işlemlerini anlamadan bana rahat nefes vermeyeceksin. İyisi mi birer çay koyalım, hem Kiralamalar Standardı UFRS/TFRS 16 kapsamında satış ve geri kiralama işlemlerinin nasıl yapılacağından bahsedeyim hem de konuyla ilgili Uluslararası Muhasebe Standartları Kuruluşu’nun (IASB) bu ay yayımladığı yeni düzenlemeden bahsedeyim.

Senin amcaoğlunun şirketi bu işi nasıl yapıyor bilemiyorum ama eskiden şirketler bu işlemle varlıklarını elden çıkarıp defterlerine satış kazancı yazıyor, sonra da sattıkları varlığı kiralayarak bir de kira gideri yazıyorlardı. Anlayacağın epey avantajlı bir işlemdi. Neyse, eski çamlar bardak oldu deyip biz şu anda ne yapacağımıza bakalım.

Şimdi Cafer, senin amcaoğlunun şirketinin yaptığı işlem Kiralamalar Standardı TFRS 16 kapsamında şirketin finansal tablolarında muhasebeleşecek. Amcaoğlunun şirketi “satıcı-kiracı” (the seller-lessee), binayı alıp amcaoğluna kiraya veren de “alıcı-kiraya veren” (the buyer-lessor) olarak tanımlanacak.  İşlemin nasıl muhasebeleşeceği ise varlığın devrinin bir satış işlemi olarak değerlendirilip değerlendirilmemesine bağlı olarak değişecektir.

Bu iş satış değildir, Cafer

Cafer: “Abla, binayı sattılar, parayı ceplerine koydular diyorum. Sattı mı, satmadı mı diye neden sorayım ki?”

Sen de haklısın Cafer ama UFRS/TFRS’lerde bu işlemin satış işlemi olarak kabul edilmesi için UFRS/TFRS 15 Hasılar standardı paragraf 31-34 ve 38’de yer alan kriterlere uyması, özetle varlığın kontrolünün karşı tarafa geçmiş olması gerekir.

Cafer: “UFRS’de işlem satış kabul edilmezse ne olacak ki, atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Para çoktan amcaoğlunun şirketin hesaplarına geçmiş.”

Evet, doğru, parayı aldılar. Şirket, UFRS finansal tablolarda aldığı parayı “finansal yükümlülük” olarak kaydedecek, sattığını düşündüğü binayı da sabit kıymetlerinde tutmaya devam edecek.

Cafer: “Orta da satış falan yok diyorsun yani… Aklıma pek yatmadı ama öyle olsun. Peki, işleme satış dersek ne olacak?

Satış olsun

Seni mi kıracağız Cafer, dediğin gibi olsun, işlem UFRS 15 kriterlerini değerlendirdiğimizde satış işlemi olarak değerlendirilsin. Bu durumda sözleşme “satış ve geri kiralama işlemi” olarak muhasebeleştirilecektir.

Varsayalım, şirket defterlerinde 1 milyon TL tutarındaki binayı, piyasa fiyatı olan 1 milyon 800 bin TL’den sattı. Sonra da aynı binayı benden 5 yıllığına kiraladı.

Satıcı-kiracı yani amcaoğlunun şirketi, geri kiralamadan kaynaklanan kullanım hakkı varlığını, elde tuttuğu kullanım hakkı varlığının önceki defter değeri oranı üzerinden ölçer ve defterlerine “kullanım hakkı varlığı- right of use asset” yazar. Oranı da ileride bana ödeyeceği kira ödemelerinin bugünkü değerini varlığın işlem tarihindeki makul değerine bölerek bulabilir. Bizim işlemde kira ödemelerinin bugünkü değeri 450.000TL dersek, şirket varlığın %25’ni kullanmaya devam ediyor demektir (450.000/1.800.000=%25), bu durumda da bilançosuna 250 bin TL (1.000.000 X %25) tutarında kullanım varlığı yazması gerekir.

Kazanç var mı?

Cafer hemen atlayarak sordu: “Ablacım 1 milyonluk binayı sana 1,8 milyona satmış, sen hala şirket bu işten kar etmedi mi diyorsun?”

İlahi Cafer, aklın fikrin nasıl para kazanırım da. Evet, tabi kazandı ama senin düşündüğün gibi defterlerine 800 bin TL kazanç yazamayacak ancak 600 bin TL yazabilecektir.

Cafer: “Yapma abla ya! Niye ki?”

Çünkü satıcı-kiracı, yalnızca alıcı-kiraya verene devredilen haklarla ilişkili kazanç veya kayıp tutarını finansal tablosuna yansıtabilir. Amcaoğlunun şirketi de tekrar kiralama yoluyla binanın kullanım hakkının %25’ni elinde tutmaya devam ettiği için bu işlemde karı da satışını yaptığı %75’lik kısım için olacaktır, bu da satış fiyatı eksi maliyetin (1.800.000-1.000.000) %75’i kadarıdır.

Cafer: “Abla, bir şey söyleyeyim mi, benim amcaoğlu piyasa değeri veya senin tabirinle gerçeğe uygun değeri 1 milyon 800 bin TL olan binayı 2 milyon TL’den aşağı vermez. “

Cafer, amcaoğlu hiç ümitlenmesin, finansal tablolara yazacağı kazanç değişmeyecektir. Çünkü piyasa koşullarının üstünde ödenen tüm bedeller, ek finansman; piyasa fiyatının altında yapılan ödemeler de ön ödeme olarak kabul edilecektir.

Bizimkiler dizisinde “Kapıcı Cafer” rolüyle hatıralarımızda yerini alan rahmetli Ercan Yazgan’ı da bu vesileyle anmış olayım. Aslı GEDİK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/uyanik-cafer-satis-ve-geri-kiralama-islemlerine-girdi/670367

Devletin, kamu hizmetlerinin finansmanı için, kendi yarattığı gelirleri bulunmadığından yada çok az miktarda olduğundan, vergi toplamak zorundadır. Borçlanmak suretiyle de kaynak temin ederse de vergi gelirleri kamu harcamalarının finanse edilmesinin asıl kaynağını teşkil eder. Vergi mükelleflerinin vergilerini yasalarla belirlenen zamanda ödemeleri gerekir. Ödemekle vergi borcu sona erer. Ödemenin yanında zaman aşımı ve çıkarılan af kanunları ile de vergi ve ceza borcu sona erebilir.

Bazı hallerde devletin kendisi vergi ve cezaları almaktan vaz geçer. Sosyal ve ekonomik gereklilikler devlet yetkililerini bu kararı almaya sevk eder. Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da hüküm altına alınan terkin müessesesi bu amaçla oluşturulmuştur.

Vergi Usul Kanunu’nda terkin

Kanunun terkin esaslarını düzenleyen 115.nci maddesi hükmü şöyledir.

Yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, muzır hayvan ve haşerat istilası ve bunlara benzer âfetler yüzünden:

1 Varlıklarının en az üçte birini kaybeden mükelleflerin bu âfetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili bulunan vergi borçları ve vergi cezaları;

2. Mahsullerinin en az üçte birini kaybeden mükelleflerin, âfete mâruz arazi için zararın tahakkuk ettiği hasat ve devşirme zamanına tesadüf eden yıla ait olarak tahakkuk ettirilen arazi vergisi borçları ve vergi cezaları;

Maliye Bakanlığı’nca zararla mütenasip olmak üzere, kısmen veya tamamen terkin olunur. Maliye Bakanlığı terkin yetkisini mahalline devredebilir.

Zarar derecesini ve ilgili bulunduğu gelir kaynağını mahallî idare heyetleri yaptıracağı tahkikat üzerine tespit eder. 

Terkin, şartları ve yapılacaklar

Yukarıda görüleceği üzere, VUK’un 115’inci maddesinde terkin kelimesi, tahakkuk etmiş bir borcun silinmesi için kullanılmaktadır. Dolayısıyla tahakkuk etmemiş vergi borçları için terkin söz konusu olmaz. Bu durumda hesap dönemi bitmemiş vergiler için terkin yapılamaz. Çünkü daha sonra beyan edilen matrahın, afet sonucu meydana gelen zarar dikkate alınarak hesaplanmış olması gerekir.

115’inci maddede terkin yapılmasını gerektiren afetler örnek verilmek suretiyle sayılmıştır. Bununla beraber, terkin kapsamına giren afetler Kanunda sayılan afetlerle sınırlı değildir. Terkine ilişkin önemli hususlar aşağıda kısaca değerlendirilmiştir.

Zarar afetler nedeniyle meydana gelmiş olmalıdır.

Yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, muzır hayvan veya haşerat istilası veya bunlara benzeyen afetler nedeniyle gelir kaynağının ilgili olduğu varlık zarar uğramış olmalıdır.

Terkin yapılabilmesi için Kanunda afetin doğal afet olup olmaması konusunda bir açıklık yoktur. Elektrik şebekesinden kaynaklanan veya sabotaj nedeniyle çıkan yangın nedeniyle bir işyeri yanmışsa da gelir kaybı nedeniyle terkin imkanı vardır.

Toplam varlığın üçte biri afet nedeniyle kaybedilmiş olmalıdır.

Afete uğramış olmakla birlikte toplam varlığın üçte biri kayba uğramamışsa bu mükellefin vergi ve cezalarının terkini mümkün olmaz.

Zararın hangi varlığın üçte birini aşması gerektiği sorusu akla gelebilir. Hesaplama afet nedeniyle zarar gören varlığa göre mi toplam varlığa göre mi yapılacaktır? Zararın hesabı toplam varlığa göre yapılacaktır. İdarenin görüşü bu yöndedir.

Toplam varlığın hesaplanmasında, servetlerin değerlenmesine ilişkin hükümlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ayrıca zarar için sigortadan tazminat alınmışsa bunun da zarar miktarından düşülmesi gerekir. Vergi idaresinin sigortadan alınan tazminatlarla ilgili görüşü bu yöndedir. Bu konuda farklı görüşle alınan yargı kararları da mevcuttur.

- Terkin afetin zarar verdiği gelir kaynağı ile ilgili vergi borcu ve cezaları için yapılabilir

Terkin, afetin zarar verdiği gelir kaynağı ile ilgili vergi borcu ve cezalar için yapılır. Terkin yapılacak vergi borcu ve cezalar ile afetin zarar verdiği gelir kaynağı arasında bir illiyet bulunması gerekir. Örneğin, Taşımacılıkla iştigal eden bir mükellefin aracının yanması bu araçtan elde edilen gelir üzerinden tahakkuk etmiş vergilerin terkinini mümkün kılar. Ancak aynı mükellefin aktifine kayıtlı olmayan mesela oturduğu dairesinin yanması halinde terkin söz konusu olmaz. Çünkü afetle terkin edilecek verginin ilgili olduğu gelir kaynağı arasında bir bağ bulunmamaktadır. Terkin imkânı genel olarak, ticari mal varlığı zarara uğrayan mükellefler için geçerlidir denilebilir.

Kanun terkin edilecek borçlar kapsamına sadece vergi ve cezaları almış olmakla birlikte idare gecikme faizi, gecikme zammı, fon payı gibi unsurları da terkin kapsamında değerlendirmektedir. Böyle bir yorum hem hakkaniyete hem kanunun amacına uygundur.

Terkin kapsamında, genellikle gelir vergisi ve kurumlar vergisi varsa bunlara bağlı fon payı, gecikme faizi, gecikme zammı, damga vergisi ve bunlara bağlı cezalar terkin edilmiştir.

Ancak, afetin zarar verdiği gelir kaynağı ile ilgisi bulunmadığı veya üçüncü kişilerden hazine adına alındığı gerekçesi ile katma değer vergisi, gelir stopaj vergisi ve bunun üzerinden tarh edilen fon payı, geçici vergi (gelecek yıllara ilişkin olduğu gerekçesi ile) , banka ve sigorta muameleleri vergisi ile vergi olarak kabul edilmediği için idarece terkin kapsamında değerlendirilmemiştir. Ancak geçici verginin beyannamede tahakkuk eden yıllık gelir vergisi veya kurumlar vergisi üzerinden tahakkuk eder olması bu gerekçeye uymamaktadır. Bununla birlikte geçici verginin üçer aylık bilançolar üzerinden tahakkuk ettirilmesi şeklindeki değişiklikten sonra, bu yoruma gerek kalmadan geçici vergiler de terkin kapsamında kabul edilmiştir. Danıştay’ın bu görüşü benimsemeyen, aksi yönde kararları mevcuttur.

- Terkin toplam varlıkta meydana gelen zarar oranında yapılır.

Terkin edilecek verginin tutarı zararın toplam varlığa oranını geçemez. Bir başka ifade ile terkin edilecek vergi borcu ve cezasının toplam vergi borcu ve cezasına oranı ile zararın toplam varlığa oranı aynı olmak zorundadır.

Terkinin yapıldığı dönemin incelenmesi sonucunda daha sonra ikmalen ve/veya re’sen tarhiyat yapılması halinde daha önce yapılan terkin oranında ilave tarhiyat da terkin edilir. İncelemede toplam varlıkta bir değişiklik olduğu takdirde terkin edilecek vergi ve ceza oranının yeniden hesaplanması söz konusu olacaktır.

Terkin talebi

Gelir kaynağı tabii afete maruz kalan ve varlığının en az üçte birini kaybeden mükellefler terkin beyannamesi-terkin formu nu vergi dairesinden temin ederek söz konusu formda tabloları doldurduktan sonra bağlı oldukları vergi dairesine terkin talebinde bulunurlar. Zarara uğrayan varlıkla vergi dairesinin farklı yerlerde olmasının önemi yoktur. İstanbul’da merkezi olan bir mükellefin Bolu’da meydana gelen deprem nedeniyle fabrikası yıkılmışsa bu mükellef terkin talebini İstanbul’da bağlı olduğu vergi dairesine iletecektir.

Zirai faaliyette terkin

VUK’un115’inci maddesinin 2 numaralı fıkrası, mahsulleri afete uğrayan hasat ve devşirme zamanının ilgili olduğu döneme ilişkin arazi vergisi ile bunun cezasının terkinini düzenlemektedir.

Zirai faaliyete ilişkin terkinin farkı; zarar derecesinin, varlığının üçte biri değil mahsulün üçte biri oranında olmasıdır. Dolayısıyla ürününün üçte birini kaybeden bir mükellef malvarlığı içinde bu zarar önemsiz bir yer tutsa dahi aynı oranda arazi vergisi ve cezasından kurtulur. Ancak burada da sadece arazi vergisi terkin edilmektedir.

Zarara uğrayan mahsulden ne anlaşılması gerektiği açık olmamakla birlikte arazi vergisiyle ilgili bir terkin yapılacağı için terkin yapılacak arazide yetişen ürün şeklinde değerlendirilebilir. Terkin edilecek arazi vergisinin ilgili olduğu dönem, mahsulün toplanacağı devreyle ilgili olan dönemin vergisidir. Bu nedenle mahsulün tohumunun atıldığı yılın değil toplanacağı yılın arazi vergisi terkin edilir.

Afete uğrayan mahsulün değeri zirai kazanç ölçülerine göre tespit edilir. Arazi vergilerine ilişkin terkin taleplerinin arazinin bulunduğu yerin belediyesine yapılması ve belediyelerce yukarıda anlatılan prosedürün tamamlanarak, belgelerin terkin için Hazine ve Maliye Bakanlığına gönderilmesi gerekir. Zira arazi vergisi Emlak Vergisi Kanununa göre belediyelerce alınmaktadır.

Vergi Usul Kanunu’nda yer alan terkin hükümleri daha çok bireysel afetlerde uygulanmakta, genel hayatı etkileyen afetlerde özel terkin kanunları çıkarılmaktadır.

Tahakkuktan vazgeçme

Vergi Usul Kanunu’nun Mükerrer 115’inci maddesine göre; “İkmalen, re'sen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin cezaların toplam miktarı 1.000.000 lirayı (1.000.000 lira dahil) (534 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği ile 1.1.2022'dan itibaren 58 TL) aşmaması ve tahakkukları için yapılacak giderlerin bu miktardan fazla olacağının tespiti halinde, Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nca belirlenecek usul ve esaslar dahilinde tahakkuklarından vazgeçilebilir.”

Kanun koyucu bazen vergi tahsilatı maliyetinin söz konusu alacağın değerinin üstünde olabileceğini göz önüne alarak belli tutarın altında kalan vergi alacakları için idarenin tahakkuktan vazgeçebilmesine imkân sağlamıştır.

AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE TERKİN

- Tabii afetler sebebiyle vergi alacaklarında terkin

Kanunun 105’inci maddesinde terkin esasları düzenlenmiştir. Buna göre;0

Yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, zararlı hayvan ve haşarat istilası ve bunlara benzeyen afetler yüzünden zarara maruz kalan varlıklarının ve mahsullerinin en az üçte birini kaybedenler adına tahakkuk ettirilmiş ve afetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili amme alacakları Cumhurbaşkanı kararıyla kısmen veya tamamen terkin olunur.

Bu madde hükmünden faydalanmak için afetin vukuu tarihinden itibaren 6 ay içinde ilgili amme idaresine yazı ile müracaat edilmesi şarttır.

Bu madde şümulüne giren bir zararın mevcut olup olmadığı mahalli il veya ilçe idare kurullarınca, zararın derecesi, Maliye Vekaletince genel olarak belirtilecek esaslar dahilinde ilgili amme idarelerince tespit olunur.

Vergi Usul Kanunu mevzuuna giren amme alacakları hakkında mezkür kanunun 105 inci maddesi hükümleri tatbik olunur.

- Tahsil imkansızlığı sebebiyle terkin

Kanunun 106’ncı maddesine göre; Yapılacak takip sonunda tahsili imkansız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacaklarında 10 Türk Lirasına (10 Türk Lirası dahil), diğer amme alacaklarında(gümrük vergisi gibi) 20 Türk Lirası’na (20 Türk Lirası dahil) kadar amme alacakları, amme idarelerinde terkin yetkisini haiz olanlar tarafından tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin terkin olunabilir. Cumhurbaşkanı, bu tutarları topluca veya ayrı ayrı on katına kadar artırmaya yetkilidir.

 Maliye ve Gümrük Bakanı, yukarıdaki fıkra hükmüne göre terkin edilecek amme alacağının miktarını belirlemeye yetkilidir.

Terkin salahiyetini haiz olanlar bu salahiyetlerinin tamamını veya bir kısmını mahalli makamlara bırakabilirler. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vergi-hukukumuzda-terkin-ve-alacaktan-vazgecme/670266

Perşembe, 29 Eylül 2022 07:46

Çözülemeyen Devreden KDV Sorunu

Yıllardır çözülemeyen “devreden KDV sorunu”nda geçmişte neler yaşandı, önce ona bakalım. Konu en ciddi şekilde 2018’de gündeme alındı, devreden ve uzun süredir indirilemeyen KDV iade edilecek diye. Sonra “Katma Değer Vergisi Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”na bu yolda hükümler konuldu. Tasarı ile KDV Kanunu'nun 29. maddesi değiştirilerek, “01.01.2019’dan sonrası için, mükelleflerin bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamının hesaplanan KDV toplamından fazla olması halinde aradaki farkın iade edilmeyeceğine ilişkin kuralın kaldırılması ve her bir vergilendirme dönemine ilişkin oniki ay süreyle indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin, izleyen altı ay içinde mükellef tarafından talep edilmesi koşuluyla iade edilmesi” öngörüldü.

Yine aynı tasarı ile 01.01.2019 öncesinde birikmiş ve indirim yoluyla giderilememiş KDV’nin ise ayrı ve özel bir hesaba alınması, ödenecek KDV’den mahsubu dışında bu hesabın kullanılmaması öngörülerek, bu şekilde birikmiş devreden KDV’nin, bütçe olanakları çerçevesinde yıllara yayılı şekilde iadesi yahut muhtelif vergi borçlarına mahsup edilmesi veyahut gider yazılması konusunda düzenlemeler yapma konusunda Maliye Bakanlığı yetkili kılınıyordu.

Tasarı Meclis'e sunuldu. Plan ve Bütçe Komisyonu'ndan geçti. Genel Kurul'a geldi. Ve reddedildi. Peki, niçin reddedildi? Belirsiz. Çünkü oylamaların gerekçesi yok.

Devreden KDV sorununun başlıca kaynakları; mükellefin alışlarının satışlarından fazla olması, devamlı stoklu çalışılması, yatırım süresi ve üretim ile satış süreci arasında uzun süreler olması, satışların indirimli orana tabi veya istisna kapsamındaki mallardan olması, mal veya hizmetlerin zararına satılması şeklinde söylenebilir. Tabii ülke gerçekleri açısından bunlara kayıt dışı satışlar ile sahte belge kullanımını da eklemek gerekiyor.

Burada indirilemeyip devreden KDV, kimin parası diye de sormak gerekiyor. Mükellefin parası. Mükellef KDV’yi indiremediği takdirde, kendisi nihai tüketici gibi KDV’ye cebinden ödeyerek katlanmak zorunda kalıyor. Oysa bu vergide mükellefin vergi taşıyıcısı olmaması, taşıyıcının yani nihai tüketicinin KDV’yi üstlenmesi gerekiyor. Mükellef, nihai tüketici pozisyonunda kalıp yüklendiği vergiyi indiremeyip üstlenince, kaynaklarını buraya, bu tutarın finansmanını sağlamaya yöneltmek zorunda kalıyor. Mükelleflerin finansmanını sağladığı indirilemeyen KDV tutarı, az buz rakam değil, bildiğim kadarı ile 200 milyar liraya yaklaşıyor.

Mükellefler yıllarca ödenecek KDV’yi Hazine'ye gelir olarak aktardılar. Ama mükellefin devlete kredi verir gibi tedariklerinde ödediği, indireceği umudunu taşıdığı KDV yok sayıldı.

Peki diğer ülkeler ne yapıyor? Oraya da bakmak lazım; Arjantin, Avustralya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Fransa, Almanya, Macaristan, İrlanda, İtalya, Luxemburg, Portekiz ve İngiltere, indirilecek KDV’nin hesaplanan KDV’den bir yıl içinde sürekli fazla olması halinde, diğer vergilerden mahsup ve/veya nakden iade yapıyor. Arnavutluk, Avusturya, Belçika, Kanada, Finlandiya ve Norveç daha kısa sürelerde iade yapıyor. Demek ki bu ülkeler Hazine'yi mükellefin alacağı ile finanse ettirmiyor.

Bu indirilemeyen ve devreden KDV iade edilse, özel sektör nezdinde ekonomide bir sinerji yaratacağı açıktır. Özel sektör belki vergi borçlarını kapatacak, devlet tahvili verilse teminat gösterip kredi alacak veya kırdırıp kaynak yaratacak. Eminim ki bu tutarlar, özel kesime bir can suyu yaratacaktır.

Bu sorunun mutlaka, rakamlar daha da fazla büyümeden çözülmesi gerekiyor. Bende, seçim dönemi dolayısıyla çeşitli vergi kolaylıkları torba kanunlara konulurken, bu sorunu da bir hatırlatayım dedim. Hiç olmazsa sorunun 01.01.2023 sonrası dönemler için bir çözüme kavuşturulması, sıkıntıdaki işletmeler için bir rahatlama sağlayacaktır. Önceki birikmiş devreden KDV için ise ileriye yönelik çeşitli çözümler yaratılabilir. Bir kısmı gider yazdırılabilir, bir kısmına devlet iç borçlanma senedi verilebilir, bir kısmının yıllara yayılarak iadesi veya gider yazılması kabul edilebilir, bir kısmı vergi borçlarına mahsup edilebilir. Tabii bütün bunlar, yukarıda bahsettiğim sahte belge veya kayıt dışı satışlardan kaynaklanan devreden KDV’yi ayıklamak için, YMM raporu veya vergi incelemesi koşullarına da bağlanabilir.

Çözüm yolu çoktur. Önemli olan niyettir.Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/cozulemeyen-devreden-kdv-sorunu/670267

Sınava, başvuru süresi içerisinde müracaat eden ve sınav ücretini yine başvuru esnasında kredi kartından on-line olarak ödeyen ancak açıklanan listelerde adı bulunmayan adayların 06 Ekim 2022 tarihine kadar Kuruma yazılı dilekçe ile müracaat etmeleri gerekmektedir. Bu tarihten sonra yapılacak müracaatlar kabul edilmeyecektir.

Adayların sınava girecekleri yerler ve saati daha sonra açıklanacaktır.

UYARI:

Bağımsız Denetçi Belgesi için sadece sınavı kazanmak yeterli değildir. Ayrıca adayların Bağımsız Denetim Yönetmeliğinin 14 üncü maddesinde yer alan diğer şartları da taşımaları gerekir.

Aday listesine ulaşmak için tıklayınız

Kaynak: KGK

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Sayı:E-92604331-010.07.01-52673538

Tarih: 23.09.2022

Konu: Kamu kurum ve kuruluşlarının iş alanlarında çalıştırılan hükümlülerin sigortalılığı hk.

GENEL YAZI

ÖZET

— Açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanmış hükümlülerden, ceza infaz kurumları dışındaki diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki iş alanlarında çalıştırılanlar hakkında, 05.07.2022 tarihinden itibaren iş kazası ve meslek hastalığı ile analık sigortası hükümleri uygulanacak ve 5510 sayılı Kanunun 4-1/a bendi kapsamında sigortalı sayılacaktır

— Kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılan hükümlülerin işvereni ile prim ödeme yükümlüsü çalıştırıldıkları kamu kurum ve kuruluşlar olduğundan, çalıştırılan hükümlülerin sigortalılık iş ve işlemlerine ilişkin yükümlülükler, işveren sıfatıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından gerçekleştirilecektir. (TÜRMOB)

Bilindiği üzere 5510 sayılı Kanunun;

“Bazı sigorta kollarının uygulanacağı sigortalılar” başlıklı 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, hizmet akdi ile çalışmamakla birlikte, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıştırılan hükümlü ve tutuklular hakkında, iş kazası ve meslek hastalığı ile analık sigortası hükümleri uygulanacağı ve bu kişilerin 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı,

“Sigortalı bildirimi ve tescili” başlıklı 8 inci maddesinde de, işverenlerin, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlü oldukları; yine Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilecek işyerlerinde ise, ilk defa sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihten itibaren bir ay içinde çalışmaya başlayan sigortalılar için, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç söz konusu bir aylık sürenin dolduğu tarihe kadar Kuruma verilmesi halinde, sigortalılık başlangıcından önce bildirim yapılmış olacağı,

“Sigortalılığın sona ermesi” başlıklı 9 uncu maddesinde ise, kısa ve uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılığın, hizmet akdinin sona erdiği tarihten itibaren sona ereceği ve sigortalılığı sona erenlerin bu durumlarının işverenleri tarafından en geç on gün içinde Kuruma bildirileceği,

“İşveren, işveren vekili, geçici iş ilişkisi kurulan işveren ve alt işveren” başlıklı 12 nci maddesinin birinci fıkrasında da, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşların işveren olduğu,

hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun “Kurum dışında çalıştırma” başlıklı 30 uncu maddesinin,

Birinci fıkrasında, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanmış hükümlüler, salıverilmelerinden sonra yaşamlarını sürdürecek meslek ve sanatları öğrenmelerini sağlamak, çalışma ve üretme isteklerini geliştirmek veya güçlendirmek, yeniden topluma kazandırmak ve iyileştirilmelerini temin etmek amacıyla kurum dışındaki iş alanlarında çalıştırılabilecekleri,

Beşinci fıkrasında da, açık ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerden istekli olanların, ceza infaz kurumu görevlilerinin denetiminde kamu kurum ve kuruluşlarının iş alanlarında, geceleyin bu kurum ve kuruluşlar tarafından barındırılmak suretiyle çalıştırılabilecekleri belirtilmiştir.

Ayrıca, 01.07.2022 tarihli 7417 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 45 inci maddesi ile 5275 sayılı Kanununun 30 uncu maddesine eklenen yedinci fıkrasıyla da, bu madde kapsamında çalıştırılan hükümlüler hakkında, 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen hükümler uygulanacağı ve bu durumda prim ödeme yükümlülüğünün, hükümlünün çalıştırıldığı kurum ve kuruluşlar tarafından yerine getirileceği yönünde düzenleme yapılmıştır.

Bu itibarla yukarıda açıklanan hükümlerden anlaşılacağı üzere, 5275 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi kapsamında açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanmış hükümlülerden, ceza infaz kurumları dışındaki diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki iş alanlarında çalıştırılanlar hakkında, 05.07.2022 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümleri uygulanacaktır.

Diğer taraftan 5275 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinde kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılan hükümlülerin işvereni ile prim ödeme yükümlüsü çalıştırıldıkları kamu kurum ve kuruluşlar olduğundan, bu madde kapsamında çalıştırılan hükümlülerin sigortalılık iş ve işlemlerine ilişkin yükümlülükler, işveren sıfatıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından gerçekleştirilecektir.

Bilgi edinilmesi ve gereğini rica ederim

İsmail ERTÜZÜN

Genel Müdür

Çarşamba, 28 Eylül 2022 15:44

Vergi Cezalarında İndirim Rehberi

Bu Broşürde; mükellefler veya vergi sorumluları adına kesilen cezalar hakkında yargı yoluna gitmeden uyuşmazlıkların kısa yoldan çözümlenmesini sağlayan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 376 ncı maddesinde yer alan cezalarda indirim uygulamasına ilişkin açıklamalar yer almaktadır.

14/10/2021 tarihli ve 7338 sayılı Kanunla, Vergi Usul Kanununda yer alan cezalarda indirim uygulaması ile tarhiyat öncesi ve tarhiyat sonrası uzlaşma hükümlerinde değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler, 26/10/2021 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Mükellefler, adlarına tarh edilen vergi ve kesilen cezalar için düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde dava açma, uzlaşma ve cezada indirim talep etme gibi haklara sahip bulunmaktadır.

1- Vergi Cezalarında İndirim Uygulaması Nedir?

Mükellefler veya vergi sorumluları adına düzenlenmiş olan vergi ziyaı cezası, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları ile uzlaşmanın gerçekleşmesi durumunda ise uzlaşılan cezanın belli bir oranda indirim yapılmak suretiyle kalan tutarın ödenmesine imkan sağlayan bir kolaylıktır.

2- İndirim Uygulaması Kapsamına Hangi Cezalar Girmektedir?

İndirim uygulamasının kapsamına;

•    Vergi ziyaı cezası,

•    Usulsüzlük cezası,

•    Özel usulsüzlük cezası, girmektedir.

Vergi aslına bağlı olmaksızın, düzenlenen usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları indirimden yararlanır.

3-  İndirim Uygulamasından Kimler Yararlanabilir?

Cezalarda indirim uygulamasından, mükellef veya vergi sorumlusu olan ceza muhatapları yararlanabilir.

4- Cezalarda İndirim Uygulamasından Yararlanmanın Şartları Nelerdir?

Cezalarda indirim uygulamasından:

•    İhbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde ilgili vergi dairesine başvurulması,

•    İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergi veya vergi farkının ve indirimden kalan vergi ziyaı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının vadesinde veya 6183 sayılı Kanunda belirtilen türden teminat gösterilerek vadesinin bitmesinden itibaren 3 ay içinde ödenmesi,

•    Uzlaşmanın vaki olması durumunda, üzerinde uzlaşılan vergiyi veya vergi farkının ve indirimden kalan vergi ziyaı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının belirlenen süreler içinde ödenmesi,

•    İhbarnamenin dava konusu yapılmamış olması,

şartıyla yararlanılabilir.

5- Cezalarda İndirim Oranları Nedir?

•    Vergi Ziyaı, Usulsüzlük ve Özel Usulsüzlük Cezalarının yarısı (%50),

•    Uzlaşmanın vaki olması durumunda, üzerinde uzlaşılan vergi veya vergi farkının tamamı ile vergi cezaları ödeme süreleri içinde ödenirse üzerinde uzlaşılan cezanın %25'i, indirilir.

Mükellef veya vergi sorumlusu ödeyeceğini bildirdiği vergi ve vergi cezasını süresinde ödemez veya dava konusu yaparsa cezalarda indirimden yararlanamaz.

6-  İndirimden Faydalanmak İsteyen Mükellef veya Vergi Sorumlusu Nereye ve Nasıl Başvuru Yapabileceklerdir?

Mükellef veya vergi sorumlusu cezalarda indirim talep dilekçelerini, ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde bağlı bulundukları vergi dairesine yapabilecekleri gibi İnteraktif Vergi Dairesini kullanarak elektronik ortamda da yapabileceklerdir.

Başkanlığımız elektronik uygulamalarından İnteraktif Vergi Dairesine (ivd.gib.gov.tr) veya uygulama marketlerden mobil cihazlara indirilebilecek GİB Mobil uygulamasına; kullanıcı bilgileri (kullanıcı kodu/T.C. kimlik numarası/vergi kimlik numarası) ve şifre (önceden edinilmiş olan İnternet Vergi Dairesi, Hazır Beyan Sistemi, Defter Beyan Sistemi veya e-Beyanname Sistemi şifresi) veya e-Devlet şifresi ile, kullanıcı kodu ve şifre yok ise "e-Devlet ile Kayıt Ol" adımından kullanıcı kodu ve şifre edinerek giriş yapılabilecektir.

Ayrıca bağlı olunan vergi dairesine şifre talebi için başvuruda bulunulması da mümkündür. Bununla birlikte, e-Devlet (www.turkiye.gov.tr) üzerinden giriş yaptıktan sonra veya internet bankacılığı üzerinden e-Devlet sayfası kanalıyla da İnteraktif Vergi Dairesine geçiş yapılabilmektedir.

İnteraktif Vergi Dairesine giriş yaptıktan sonra, vergi ceza ihbarnamesi indirim talep dilekçesi, "İşlem Başlat/Vergi İşlemleri/Vergi Ceza İhbarnamesi İndirim/Uzlaşma Talebi Dilekçesi" adımından oluşturularak, vergi dairesine elektronik ortamda iletilmektedir. Vergi dairesine iletilen dilekçenin durumu ise ''İşlem Durumlarım ve Sonuçları/Dilekçelerim'' menüsünden takip edilebilmektedir.

7- Dava Açan Mükellef İndirim Uygulamasından Yararlanabilir mi?

Vergi/ceza ihbarnamesinin tebliği üzerine dava açılmasına rağmen, cezalarda indirimden yararlanmak için belirlenen otuz günlük başvurusu süresi dolmadan ve vergi mahkemesi karar vermeden önce vergi davasından vazgeçilmesi halinde, cezalarda indirimden yararlanılması mümkün bulunmaktadır.

İhbarnamenin tebliğinden itibaren otuz günlük başvuru süresinin sona ermesinden sonra davadan vazgeçilmesi halinde, cezalarda indirimden yararlanılması mümkün değildir.

8-  İndirim Talebinden Sonra Yasal Süre İçinde Dava Açılabilir mi?

Mükellef veya vergi sorumlusu, ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük başvuru süresi geçmeden, cezalarda indirim talebinden vazgeçerek dava açabilir.

9-  Uzlaşma Talebinde Bulunan Mükellef İndirim Uygulamasından Yararlanabilir mi?

Mükellef veya vergi sorumlusunun, ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük başvuru süresi geçmeden, uzlaşma tutanağının imzalanmasına kadar uzlaşma talebinden vazgeçtiğini bildirmesi halinde cezalarda indirim uygulamasından yararlanması mümkündür.

Mükellef vergi ziyaına kaçakçılık sayılan fiillerle sebebiyet verirse bu ceza için ceza indirimi hükümlerinden yararlanabilir, uzlaşma

hükümlerinden ise yararlanamaz.

10- İndirim Talebinden Vazgeçerek Yasal Süre İçinde Uzlaşma Talep Etmek Mümkün müdür?

Mükellef veya vergi sorumlularının adlarına tarh edilen vergi ve kesilen cezalar için önce indirim uygulanması talebinde bulunup, daha sonra ihbarnamenin tebliğ tarihini takip eden 30 günlük süre içerisinde ödenmemiş tutarlar için bu taleplerinden vazgeçtiklerini bir dilekçe ile beyan etmek suretiyle uzlaşma hükümlerinden yararlanmaları mümkün bulunmaktadır.

Ancak, düzenlenen ihbarnamelerdeki tutarlar için indirim uygulamasından yararlanıp ödeme yapıldıktan sonra, uzlaşma hükümlerinden yararlanılması mümkün değildir.

11- Uzlaşmanın Gerçekleşmesi Durumunda Uzlaşılan Cezada İndirim İmkanı Var mıdır?

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 376 ncı maddesinde 7338 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, uzlaşmanın vaki olması durumunda üzerinde uzlaşılan vergi veya vergi farkının tamamı ile vergi cezalarının ödeme süreleri içinde ödenmesi halinde üzerinde uzlaşılan cezanın %25’i indirilir.

Ayrıca, uzlaşma kapsamına alınan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tutarı, 213 sayılı Kanunun mükerrer 414 üncü maddesi uyarınca her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesine göre tespit edilen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle belirlendiğinden, söz konusu belirlemeye istinaden 1/1/2022 tarihinden itibaren 6.800 Türk lirasını aşan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarına tarhiyat öncesi ve tarhiyat sonrası uzlaşma imkanı getirilmiştir. Uzlaşmaya konu edilebilecek usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tespitinde cezayı gerektiren fiil bazında kesilecek toplam ceza tutarı dikkate alınacaktır.

Böylece, vergi ziyaı cezasının yanı sıra 6.800 Türk lirasını aşan ve üzerinde uzlaşılan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının, 1 ay içinde ödenmesi durumunda %25’i indirilir.

12- 2022 Yılında 6.800 TL’yi Aşmayan Usulsüzlük ve Özel Usulsüzlük Cezaları İçin İndirim Oranı Nedir?

7338 sayılı Kanunla değişen 213 sayılı VUK’un Ek 1 inci maddesine göre; tarhiyat sonrası uzlaşma kapsamında, 2022 yılında 6.800 Türk lirasını aşmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları için cezalarda indirim oranı %50 artırımlı olarak uygulanacaktır.

Buna göre, 6.800 Türk lirasını aşmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları için indirim oranı %75 olarak uygulanacaktır.

Düzenlemeye göre uzlaşmaya konu edilebilecek usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tespitinde cezayı gerektiren fiil bazında kesilecek toplam ceza tutarı dikkate alınacaktır.

Örnek: Serbest meslek erbabı olarak faaliyet gösteren doktor (A), 20/1/2022 tarihinde faaliyetine son vermiş ve ücretli olarak çalışmak üzere bir hastane ile anlaşmıştır. Mükellef işi terk bildirimini süresinden sonra 7/3/2022 tarihinde yapmıştır.

Vergi dairesi, işi terk bildirimini süresinde yapmaması nedeniyle VUK’un 352/II. maddesine göre 95 TL II. derece usulsüzlük cezası kesmiş ve 7/3/2022 tarihinde tebliğ etmiştir.

Düzenlenen usulsüzlük cezası 6.800 TL’yi aşmadığı için uzlaşma kapsamına girmemektedir.

Mükellef, usulsüzlük cezası için dava açma yoluna gitmemiş ve 14/3/2022 tarihinde VUK’un 376. Maddesine göre cezalarda indirim talebinde bulunmuştur.

Mükellef söz konusu usulsüzlük cezası için tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde cezalarda indirim talebinde bulunduğundan ve 6.800 Türk lirasını aşmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları için indirim oranı %50 artırımlı olarak uygulanacaktır. Bu durumda usulsüzlük cezalarında %50 olarak uygulanan indirim oranı %50 artırım sonucunda %75 olarak uygulanacaktır.

Buna göre, usulsüzlük cezasının %75’i olan (95X%75) 71,25 TL’si indirilecek ve kalan 23,75 TL’si 30 günlük sürenin son günü olan 6/4/2022 tarihinden itibaren 1 ay içinde yani 6/5/2022 tarihinde kadar ödenmesi gerekmektedir.

Bu tarihe kadar ödenmemesi durumunda, indirim konusu yapılan 71,25 TL’si ilave olarak tahakkuk edilecektir.

13-  Cezalarda İndirim Sonrasında Tahakkuk Eden Tutarın Ödemesi Ne Zaman Yapılır?

•    Tarh edilen vergi ile indirim uygulaması sonrasında tahakkuk eden ceza tutarının; vadesinde (tahakkuk tarihinden başlayarak bir ay içinde) veya 6183 sayılı Kanunda belirtilen türden teminat gösterilmesi durumunda vadesinin bitmesinden itibaren 3 ay içinde ödenmesi gerekir.

•    Uzlaşmanın gerçekleşmesi durumunda, uzlaşma tutanağı vergi ve cezaların ödeme zamanlarından önce ilgiliye tebliğ edilmişse kanuni ödeme zamanlarında; ödeme zamanları kısmen veya tamamen geçtikten sonra tebliğ edilmişse ödeme süreleri geçmiş olanların uzlaşma tutanağının tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerekir.

14- Cezalarda İndirim Şartlarına Uyulmaması Halinde Ne Yapılır?

Cezalarda indirim talebi üzerine tahakkuk ettirilen vergi ile indirimden arta kalan cezanın süresinde ödenmediğinin tespit edilmesi hâlinde, cezalarda indirim uygulaması ihlal edilmiş sayılmaktadır ve indirilen ceza tutarı tekrar tahakkuk ettirilerek ceza eski haline dönmektedir. Cezalarda indirim uygulamasından yararlanabilmek için vergi aslı ve indirimden sonra arta kalan cezanın ödenmiş olması gerekmektedir.

Ayrıca, teminat gösterilmesi nedeniyle verilen üç aylık sürede ödeme yapılmamış ise verilen süre normal vadeye dönüştürülür. Mükellefin göstermiş olduğu teminat paraya çevrilir.

15- İndirim Sonrası Tahakkuk Eden Cezaların Ödeme KanaNarı Nelerdir?

Cezalarda indirim sonrası tahakkuk eden cezalar;

ivd.gib.gov.tr adresinden veya GİB Mobil uygulamasından ister İnteraktif Vergi Dairesine giriş yaparak, ister giriş yapmadan Hızlı Ödeme adımlarından “Belge Numarası İle Ödeme” adımı üzerinden;

•    Anlaşmalı bankaların banka kartları veya banka hesabından,

•    Yabancı ülkede faaliyet gösteren bankaların kredi kartları, banka kartları ve diğer ödeme yöntemleri ile

•    Anlaşmalı bankaların;

•    Şubelerinden,

•    Alternatif ödeme kanallarından (İnternet Bankacılığı, Telefon Bankacılığı, Mobil Bankacılık vb.),

•    PTT işyerlerinden,

•    Tüm vergi dairelerinden, ödenebilir.

Vergi Cezalarında İndirim Uygulaması Broşürüne ulaşmak için tıklayınız.

GİB

(28.09.2022)

Bilindiği gibi 7326 sayılı Kanunun 4. Mad. kapsamında mükelleflerin kendilerine tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamelerindeki tarhiyatları yapılandırma kapsamına sokabilmektedirler. Bunun için öncelikle yasanın yürürlüğe girmiş olduğu 9 Haziran 2021 tarihinden önce vergi incelemesinin başlamış olması zorunludur.

Söz konusu 7326 sayılı Kanunun 4. Mad. hükmü aşağıda olduğu gibidir. “İnceleme ve tarhiyat safhasında bulunan işlemler

MADDE 4 – (1) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak, bu Kanunun yayımı tarihinden önce başlanıldığı hâlde, tamamlanamamış olan vergi incelemeleri ile takdir, tarh ve tahakkuk işlemlerine bu Kanunun matrah ve vergi artırımına ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla devam edilir. Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra tarh edilen vergilerin %50’si ile bu tutara gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutar ile bu tarihten sonra ihbarnamenin tebliği üzerine belirlenen dava açma süresinin bitim tarihine kadar hesaplanacak gecikme faizinin tamamının, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %25’inin; ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde yazılı başvuruda bulunularak, ilk taksit ihbarnamenin tebliğini izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler hâlinde altı eşit taksitte ödenmesi şartıyla vergi aslının %50’sinin, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %75’inin, vergilere bu Kanunun yayımı tarihine kadar uygulanan gecikme faizinin ve vergi aslına bağlı cezaların tamamının tahsilinden vazgeçilir. Şu kadar ki bu Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen süre içinde tebliğ edilen ihbarnameler için bu madde hükmünden yararlanmak isteyen mükelleflerin anılan bentte belirtilen süre içerisinde, başvuru süresi otuz günden az kalmış ise otuz gün içinde başvuruda bulunmaları ve madde kapsamında ödenecek tutarların ilk taksitini 9 uncu maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen sürede, izleyen taksitleri ikişer aylık dönemler halinde altı eşit taksitte ödemeleri şartıyla maddeden yararlanılır.

(2) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak iştirak nedeniyle kesilecek vergi ziyaı cezalarında, cezaya muhatap olanların, cezanın %25’ini birinci fıkrada belirtilen süre ve şekilde ödemeleri hâlinde cezanın kalan %75’inin tahsilinden vazgeçilir.

(3) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak bu Kanunun yayımı tarihinden önce pişmanlık talebi ile verilip ödeme yönünden şartların ihlal edildiği beyannameler ile kendiliğinden verilen beyannameler için kesilen ve bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla tebliğ edilmemiş olan vergi cezaları hakkında bu madde hükümleri uygulanır. Şu kadar ki asla bağlı vergi cezalarının bu madde kapsamında tahsilinden vazgeçilebilmesi için verginin bu Kanunun yayımı tarihinden önce ödenmiş olması veya bu Kanunun 2 nci maddesine göre ödenmesi şarttır.

(4) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak bu Kanunun yayımı tarihinden önce tamamlandığı hâlde, bu tarihte ya da bu tarihten sonra vergi dairesi kayıtlarına intikal eden takdir komisyonu kararları ve vergi inceleme raporları üzerine gerekli tarh ve tebliğ işlemleri yapılır. Yapılan tarhiyat üzerine bu maddenin birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen şekilde belirlenen tutarın, birinci fıkrada belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanılır.

(5) Bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla, 213 sayılı Kanunun tarhiyat öncesi uzlaşma hükümlerine göre uzlaşma talebinde bulunulmuş, ancak uzlaşma günü gelmemiş ya da uzlaşma sağlanamamış olmakla birlikte vergi ve ceza ihbarnameleri mükellefe tebliğ edilmemiş alacaklar için de bu madde hükmü uygulanır.

(6) Bu Kanunun 3 üncü maddesi ile bu madde hükmünden yararlananlar, ayrıca 213 sayılı Kanunun uzlaşma, tarhiyat öncesi uzlaşma, vergi cezalarında indirim, 4458 sayılı Kanunun uzlaşma, 5326 sayılı Kanunun peşin ödeme indirimi ile 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75 inci maddesindeki indirim hükümlerinden yararlanamazlar.

(7) Bu madde uygulamasında incelemeye başlama tarihi, 213 sayılı Kanunun 140 ıncı maddesine göre tayin olunur.

(8) a) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak, bu Kanunun yayımı tarihinden önce başlanıldığı halde, tamamlanamamış olan 4458 sayılı Kanun kapsamında yapılan gümrük incelemeleri ile ek tahakkuk işlemlerine devam edilir. Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra tahakkuk eden vergilerin %50’si ile bu tutara gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutar ile bu tarihten sonra kararın tebliği üzerine belirlenen dava açma süresinin bitim tarihine kadar hesaplanacak gecikme faizinin tamamının, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %25’inin, eşyanın gümrüklenmiş değerine bağlı olarak kesilmiş cezalarda cezanın %15’inin ve varsa gümrük vergileri aslının %50’si ile bu tutara gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutar ile bu tarihten sonra kararın tebliği üzerine belirlenen dava açma süresinin bitim tarihine kadar hesaplanacak gecikme faizinin tamamının; kararın tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde yazılı başvuruda bulunularak, ilk taksitin tebliği izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler halinde altı eşit taksitte ödenmesi şartıyla vergi aslının %50’sinin, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %75’inin, eşyanın gümrüklenmiş değerine bağlı olarak kesilmiş cezalarının %85’inin, gümrük vergilerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar uygulanan gecikme faizinin ve vergi aslına bağlı cezaların tamamının tahsilinden vazgeçilir. Şu kadar ki bu Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen süre içinde tebliğ edilen kararlar için bu maddenin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi uygulanır.

b) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak bu Kanunun yayımı tarihinden önce tamamlandığı halde, bu tarihte ya da bu tarihten sonra gümrük idaresine intikal eden müfettiş raporları üzerine gerekli ek tahakkuk ve tebliğ işlemleri yapılır. Yapılan tahakkuk üzerine bu fıkranın (a) bendinde belirtilen şekilde belirlenen tutarın, aynı bentte belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanılır.

(9) Bu madde hükümlerinden yararlanılabilmesi için madde kapsamında ödeme başvurusunda bulunulan alacağa ilişkin dava açılmaması şarttır.

(10) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak;

a) 213 sayılı Kanunun;

1) 371 inci maddesine göre beyan edilen matrahlar üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile hesaplanacak pişmanlık zammı yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla pişmanlık zammı ve vergi cezalarının tamamının,

2) 30 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına göre kendiliğinden verilen beyannameler üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile hesaplanacak gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla gecikme faizi ve vergi cezalarının tamamının,

b) 30/4/2021 tarihinden (bu tarih dâhil) önce verilmesi gerektiği halde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla emlak vergisi bildiriminde bulunmayan veya bildirimde bulunduğu hâlde vergisi eksik tahakkuk eden mükelleflerce bildirimde bulunulması ve tahakkuk eden vergi ve taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payının tamamı ile bunlara bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla bu alacaklara bağlı gecikme faizi, gecikme zammı ve vergi cezalarının tamamının,

c) 4458 sayılı Kanuna ve ilgili diğer kanunlara göre tahakkuku ve tahsili gerektiği halde yükümlü tarafından beyan edilmeyen aykırılıkların gümrük idaresinin tespitinden önce kendiliğinden bildirilmesi durumunda, gümrük vergilerinin tamamı ile hesaplanacak faiz yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla faizlerin ve idari para cezalarının tamamının, tahsilinden vazgeçilir.

(11) 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 64 üncü maddesinde sayılan diğer ücret mükelleflerinin, 31/8/2021 tarihine kadar (bu tarih dâhil) vergi dairelerine başvurarak 2021 takvim yılına ilişkin gelir vergilerini tarh ettirmeleri ve karnelerine işletmeleri kaydıyla önceki dönemlere ilişkin olarak herhangi bir vergi ve ceza aranmaz. Bu mükelleflerden daha önce mükellefiyet kaydını yaptırmamış olanların işe başlama tarihi olarak bu Kanuna göre yaptıkları müracaat tarihi esas alınır.”

1. Vergi ziyaı cezası tümüyle silinmektedir.

2. Vergi ihbarnamesi üzerinden yer alan verginin ½’si ve ayrıca 6 taksit halinde kat sayı ile ödeme olanağı sağlanmaktadır.

3. Ödemeler 2’şer aylık dönemler halinde 6 taksitte ödenebilmektedir.

4. İsteyen mükellefler peşin olarak ödeme yapabilir.

5. Yapılandırılan borçlarla ilgili olarak 213 sayılı VUK’nun uzlaşma veya cezada indirim olanaklarından yararlanılamamaktadır. Bu konuda mükellefin dava açmaması veya dava açmış ise ilgili davadan vazgeçmesi gerekmektedir.

6. Standart ek 4A dilekçesinin 2 nüsha düzenlenmesi ve dilekçede yer alan 2 adet tablonun eksiksiz doldurulması zorunludur. Buna göre de ödemelerin eksiksiz olarak yapılması gerekmektedir.

7. Bu madde hükmü belediyeler tarafından emlak vergisi mükelleflerine yollanacak bina, arsa, arazi vergilerinde içermektedir. Madde hükmüne göre 4-2/b uyarınca 30 gün içerisinde gelen cezaya karşı yapılandırma talep edilebilir. Bu durumda ceza tümüyle silinir. Verginin ise sadece yarısı 6 taksitte ödenir. Bakiye verginin ½’si iptal olunur.

Sonuç olarak, 7326 sayılı kanunun ilgili 4 md hükmü ve 1-7 fıkralarında yer alan olanaklardan mükelleflerin gelecek dönemde de faydalanması mümkündür. 7326 sayılı kanunun 4.maddesi böylece uzunca bir süre yürürlükte kalarak güncelliğini sürdüreceği düşünülmektedir. SÖZ KONUSU 3 KAT KESİLEN VERGİ ZİYAI CEZALARINI İÇERİR İHBARNAMELERİN 7326 SAYILI KANUNUN 4. MADDESİNE GÖRE YAPILANDIRILMASI HALİNDE ÖDEMELERİN BİTMESİ DURUMUNDA ÖNCEDEN DÜZENLENEN VERGİ SUÇU RAPORU KAPSAMINDA ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE İNTİKAL EDEN CEZA DAVASININ AKIBETİ NEDİR? 213 sayılı VUK’un 359. Mad. göre hileli vergi suçlarında düzenlenen vergi suçu raporları ile sahte belge kullanma dolayısıyla Asliye Ceza Mahkemesine iletilen dosyalar ile ilgili olarak 7326 sayılı Kanunun 4. Mad. göre yapılandırma yapılarak ödemelerin de 6 taksitte gerçekleşmesi durumunda ödeme dolayısıyla çok ciddi bir miktarda ödeme üzerine vazgeçilen alacak tutarı ortaya çıkmaktadır. Bu durumda yapılan ödemeler nedeni ile hazinenin vergi kaybı ortadan kalkmış olduğu için dolayısıyla global vergi ziyaı ortadan kalkmış olacaktır. Neticede mükellefin hakkında sahte belge kullanma nedeni ile açılan vergi ceza davası da olumlu yönde bir seyir takip edebilecektir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunun kaçakçılık suçları ve cezalarını düzenleyen 359. Mad. hükmü gereği sahte belge kullanma nedeni ile kendisine düzenlenen VİR kapsamında kesilen vergi ve cezalar hakkında 7326 sayılı Kanunun 4.maddesinden yararlanması durumunda vergi dairesi tarafından düzenlenen “Madde 4/1-7 inceleme ve tarhiyat safhasında bulunan” vergilerle ilgili düzenlenen ödeme planında gerekli 6 taksit ödemeler yapılması durumunda ortada herhangi bir kamusal, global vergi ziyaı bulunmayacaktır. Dolayısıyla hazinenin uğrayacağı zararlar da ödenerek telafi edilmiş olacağından dolayı Asliye Ceza Mahkemesindeki devam etmekte olan ceza davası mükellef lehine seyir takip edebilecektir.

28.09.2022

Dr. Mustafa Alpaslan
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Vergi hatalarının düzeltilmesiyle ilgili bu altıncı ve son makalem. Yazılabilecek daha çok yargı kararı var ama bu kadarı gelinen noktada yargı organlarının konuya bakış açısını görebilmek için yeterli diye düşünüyorum.

Bugünün kararı bir Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı.

Davanın konusu

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ihale edilen “… Resmi Ortaöğretim Okullarında Öğrenim Gören Öğrencilere Dağıtılacak Ders Kitapları" satın alınması işi uhdesinde kalan davacı tarafından, ihale kararı ve ihale üzerine düzenlenen kağıtlardan doğan ve ödenen damga vergisinin iadesi istemiyle yapılan düzeltme ve şikâyet yoluyla düzeltme başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ile ödenen verginin iadesi istemiyle dava açılmış.

- Vergi Mahkemesi kararı: Uyuşmazlığın çözümünün, ihale edilen işin, Damga Vergisi Kanunu'nun ek 2. maddesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine bağlı bulunduğu, bunun da ilgili düzenlemelerin yorumlanmasını gerekli kıldığı gerekçesiyle, vergi hatası olmadığı ve bu konudaki iddianın da vergilendirme işlemine karşı süresi içinde açılacak davada incelenebileceği sonucuna ulaşılmış ve dava reddedilmiş.

- Bölge İdare Mahkemesi kararı: Davacının istinaf istemini inceleyen Bölge İdare Mahkemesi, istinaf istemine konu Vergi Mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istemi reddetmiş.

- Danıştay Dokuzuncu Dairesi kararı: Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuz’uncu Dairesi;

İlköğretim ve Eğitim Kanunu'nun 83. maddesinde ilköğretimin belli edilen gelir ve giderleri için muafiyet öngörüldüğü, düzenlemede gelir ve gider doğurucu işlemlerin tarafları yönünden “açık” bir sınırlama getirilmediği,

- Bu muafiyetin yalnızca ilköğretime ilişkin vergi mükellefiyetini gerektirecek hallere özgülendiğinin kabulünün, vergi kanunlarının yorumlanması hususunda ana kural olan, vergi kanunlarının lafzı ve ruhu ile hüküm ifade edeceği; ancak lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümlerinin, konuluşundaki maksat, hükümlerinin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı gözönünde tutularak yorumlanacağı kuralını içeren düzenlemeye de aykırı, daraltıcı bir yorum olacağı,

- Bu durumda; Millî Eğitim Bakanlığı tarafından davacıya ihale edilen işler nedeniyle davacıya damga vergisi istisnası tanınması ve bu hususun vergilendirme hatası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği,

sonucuna varmış,  davanın reddine karar veren Vergi Mahkemesi kararına yöneltilen istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuş. (Danıştay Dokuzuncu Dairesi’nin 22/12/2020 tarih ve E:2017/2698, K:2020/6096 sayılı kararı.)

- Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararı: Bölge İdare Mahkemesi, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiş.

- Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı: Temyiz isteminin inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu;

- İlköğretim ve Eğitim Kanunu'nun 83. maddesinde, Kanunun 78. maddesinde belirtilen yoksul öğrencilere parasız olarak verilecek okul kitapları ve ders levazımı bedeli gibi giderlerin her türlü resim ve vergiden muaf tutulduğu, 78. maddede "gibi" ifadesine yer verilmek suretiyle giderlerin tahdidi olarak sayılmamış olduğu, başka bir anlatımla salt yoksul öğrencilere parasız olarak verilecek okul kitapları ve ders levazımlarına yönelik ilköğretim kurumunun giderleri damga vergisinden muaf tutulmayıp, kuralda yer verilen giderlerin örnekleme yoluyla sayılmış olduğu,

- 83. maddede yer verilen kuralın sadece ilköğretim kurumlarını kapsadığının ve bu kurumların istisna hükmünden yararlanabileceğinin kabulünün hukuka uygun düşmeyeceği,

- Bu durumda, davacının uhdesinde kalan iş nedeniyle yapılan giderlerin, İlköğretim ve Eğitim Kanunu'nun 78. maddesi kapsamında sayılan giderlerden olduğu ve yine aynı kanunun 83. maddesi uyarınca damga vergisinden istisna olduğunun kabulünün gerektiği,

belirtilerek, olayda, Vergi Usul Kanunu’nun 118. maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan "mevzuda hata" olarak değerlendirilebilecek vergilendirme hatasının bulunduğu sonucuna varmış, aksi yöndeki gerekçeyle verilen ısrar kararını hukuka uygun bulmamış, bu nedenle davacının temyiz istemini kabul ederek Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuş.

Sonuç: Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi talebi yorum yapmayı gerektiren bir konu olarak görmüş ve düzeltme konusu olmadığına karar vermiş. Danıştay Dokuzuncu Dairesi ve Vergi Dava Daireleri Kurulu ise anladığım kadarıyla, dava konusu kâğıdın açıkça damga vergisinden müstesna olduğu gerekçesiyle mevzuda hata olarak değerlendirmiş ve düzeltme talebini haklı bulmuş.

- Değerlendirmem: Dava konusu kâğıdın damga vergisinden müstesna olup olmadığı bana çok açık gibi gelmiyor. Zaten Danıştay Dokuzuncu Dairesi ve Vergi Dava Daireleri Kurulu, Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi çerçevesinde amaçsal yorum yaparak bir sonuca ulaşmış. Düzenleme açık olsaydı bu şekilde bir yorum yapmaya gerek olmazdı. Konu açık değil ve amaçsal bir yorum yaparak sonuca ulaşılıyorsa da düzeltme konusu olmaz diye düşünüyorum.

Bu arada, vergileme işlemi yasal süresinde dava konusu yapılsaydı, bu kararda ulaşılan sonuca katılırdım. Bence de somut olayda, düzenlenen kâğıt damga vergisinden müstesna. Ancak bu sonuca ben de Danıştay Dokuzuncu Dairesi ve Vergi Dava Daireleri Kurulu kararında olduğu gibi, Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinde belirtilen şekilde yorum yaparak ulaşıyorum.

- Genel Değerlendirme: En başta da ifade ettiğim gibi, bu makale düzeltmeyle ilgili altıncı makale. En sonunda kısa bir genel değerlendirme yapmam gerekirse şunları söyleyebilirim.

Yargı organlarının, vergi hatalarının düzeltilmesiyle ilgili son yaklaşımını ilke olarak olumlu buluyorum. Farklı görüşlerin olduğu her durumda düzeltme talebinin reddedilmesinin düzeltme müessesesinin fiilen uygulanamamasına yol açacağını düşünüyorum.

İdarenin, tebliğ veya özelgelerle kabul ettiği durumlarda bile konu yoruma açık diyerek düzeltme ve şikâyet yoluyla düzeltme taleplerini reddetmesini anlamlı bulmuyorum. Açık bir hata varsa düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Altı makalede özetlediğim yargı kararlarıyla sınırlı ifade etmek gerekirse, yargı organlarının konuya bakışının çok farklı olduğunu söylemek mümkün. Yargı kararlarına bakılırsa, kabul/red ve onayla biten süreç yok. Her kararda red, kabul, bozma, ısrar, onama gibi kararlar iç içe. Bu durumun yargı sürecini uzattığı ve yargı organlarının konuya bakışının anlaşılmasını zorlaştırdığı açık. Umarım zamanla kararlar biraz daha homojen hale gelir ve mükellefler ve meslek mensupları için daha öngörülebilir bir durum ortaya çıkar. Recep Bıyık

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vergi-hatalarinin-duzeltilmesiyle-ilgili-yeni-kararlar-5/670152

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Ticaret Odası’nın düzenlediği ödül programında yaptığı konuşma sırasında; “Yemek ödemelerinde restoran, lokanta ve yemek kartı kullanma zorunluluğunu kaldırıyoruz. Çalışanlara nakden ödenen yemek bedeli tutarları da vergi istisnası kapsamına girecektir.” cümleleri sonrasında çalışanından lokantacısına, yemek kartı hizmeti sunan şirketlere ve çalışanlarına yemek kartı ile yemek sağlayan işletmelere kadar çok geniş bir kesimde konu tartışılmaya başlandı.

Böyle bir değişiklik için kanun düzeyinde düzenleme yapılması gerekiyor. Anlaşılan, Meclis açıldıktan sonra sunulacak bir Torba Yasa teklifi ile bu yönde bir düzenleme önerilecek. Bu nedenle, düzenlemenin ayrıntılarını tam olarak bilmiyoruz. Ama, yukarıdaki cümlelerden anladığımız kadarıyla, işverenin çalışanlarına işyerinde veya müştemilatında yemek sağlaması veya yemek kartı vermesi alternatiflerine ilaveten belli tutara kadar nakden verilecek yemek bedelleri de ücret matrahına dahil edilmeyecek, başka bir deyişle yemek bedeli istisnası olarak işlem görecek.

Peki, böyle bir düzenleme çalışanın lehine midir? Kısa ve uzun vadeli etkileri ne olabilir? Lokanta, restoran ve büfe gibi işletmelerden oluşan yemek sektörünü nasıl etkiler? Kayıt dışılığı artırır mı? gibi sorulara aşağıda cevap aramaya çalıştım.

Düzenleyici etki analizi yapılmadığı anlaşılıyor

Milyonlarca çalışanı ve yüzbinlerce işyerini etkileyen böyle bir değişiklik için düzenleyici etki analizi yapılmalı ve paydaşların görüş ve önerilerine başvurulmalıdır.

Çalışanlara yemek bedelinin nakden ödenmesi durumunda da gelir vergisi istisnasından yararlanması milyonlarca çalışan ve yemek hizmeti veren onbinlerce lokanta, restoran, büfe ve benzeri işyerlerini doğrudan etkilemektedir. Aynı zamanda böyle bir düzenlemenin çalışanların özlük hakları, kısa ve uzun vadeli etkileri, kayıt dışı konularında ciddi sonuçları olacaktır.

Yemek istisnasının nakden ödemeler için de sağlanacağı şeklinde yapılan açıklamanın, sektörün neredeyse tüm paydaşları tarafından ilk kez açıklama yapıldığı zaman öğrenilmesi, bu konuda herhangi bir “Düzenleyici Etki Analizi” çalışmasının yapılmadığını, konunun paydaşlarının görüş, düşünce ve önerilerinin alınmadığını, konuya ilişkin daha önce farklı ülkelerdeki başarısız örneklerin incelenmediğini göstermektedir.

Oysa, daha 04 Haziran 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Düzenleyici Etki Analizinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı 5681 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın 5. maddesine göre; yıllık bütçe yükü 100 milyon Türk Lirası’nın üzerindeki düzenlemeler için ayrıntılı düzenleyici etki analizi yapılması zorunluluğu bulunmaktadır.

Aynı Cumhurbaşkanı Kararı’nda, düzenleyici etki analizi: Kanun ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi taslaklarının bütçeye, mevzuata, sosyal, ekonomik ve ticari hayata, çevreye ve ilgili kesimlere etkilerini göstermek üzere yapılan ön değerlendirme olarak tanımlanmıştır. Kararın 6’ncı maddesinde düzenleyici etki analizinde tüm seçeneklerin içerdiği risk ve belirsizlikler ile birlikte dikkate alınması ve düzenlemeden etkilenecek tüm kesimlere etkilerinin ortaya konulması gerektiği belirtilmiştir.

Dolayısıyla, yemek istisna bedeline ilişkin düzenlemenin hızlı bir şekilde bir torba yasaya monte edilmek yerine, ilgili tüm paydaşlarının görüş ve önerileri alınarak, bu konudaki diğer ülke örnekleri incelenerek ve konunun tarafları için ortaya çıkaracağı etkilerin çeşitli alternatifler üzerinden değerlendirilerek hayata geçirilmesi çok daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır.

Yapılmasını ümit ettiğimiz düzenleyici etki analizine katkı sağlaması umudu ve amacıyla, yemek istisna bedelinin nakden ödenmesi alternatifinin konunun tarafları, özellikle de çalışanlar açısından ortaya çıkaracağı etkileri aşağıda özetle sunmaya çalıştım.

Yemek bedelinin nakden ödenmesine getirilecek vergi istisnasının çalışanlar açısından etkileri

Çalışanlara, işyerinde yemek çıkarılması, dışardan sağlanan yemeğin işyerinde çalışanlara verilmesi veya yemek kartı ile çalışanların yemek ihtiyacının karşılanması uygulamaları için getirilen vergi istisnası sosyal niteliği olan bir vergi istisnasıdır. Böyle bir istisnanın getirilmesindeki temel amaç, çalışanın sağlıklı beslenmesini temindir. Bu nedenle de böyle bir istisna ihdas edilirken yemeğin ya doğrudan işyerinde veya müştemilatında verilmesi veya yemek kartı ile sağlanması şartı öngörülmüş, nakden ödeme istisna kapsamına alınmamıştır.

İşveren tarafından yapılacak nakden ödemelerin belli tutarı için de yemek kartında olduğu gibi bir istisna düzenlemesi yapılması durumunda çalışanlar için ortaya çıkması muhtemel etkileri şu şekilde sıralayabilirim:

- Orta ve uzun vadede yemek istisnası ücretin içinde eriyerek fiilen anlamsızlaşma riski taşımaktadır. Yemek bedelinin nakden verilmesi durumunda da vergi istisnasından yararlanılması işverenlerin bu yöntemi daha yaygın bir şekilde tercih etmesi söz konusu olacaktır. Uygulamanın ilk aylarında çalışan için cebine giren nakit para söz konusu olduğu için olumlu gibi gözüken bu durum, çalışanın aleyhine dönecektir. Maaşın içinde eriyecek nakdi yemek bedeli nedeniyle çalışan maaşına ek olarak aldığı yemek kartı imkanını da kaybetmiş olacaktır.

- Zaman içinde çalışanın maaşının içinde eriyecek olan nakdi yemek bedeli istisnası, çalışanın SGK prim miktarını ve uzun vadede emeklilikteki özlük haklarını da olumsuz yönde etkileyecektir.

- Daha önce işyerinde yemek sağlayan işletmeler, nakden ödemenin vergisel avantajları ve maliyet düşüklüğünü dikkate alarak, işyerindeki mutfaklarını kapatmayı tercih edebilecekler, çalışanların işveren üzerindeki maaş yükünü azaltmak için maaşların bir kısmını istisna yemek bedeli şeklinde göstermeyi tercih edebileceklerdir. Böylece, yemek kartı uygulamasına alternatif, pratik ve çalışan lehine gibi gözüken bu uygulama amaçlananın veya kamuoyuna sunulanın tam tersi sonuç verebilecektir.

- Çalışana nakden yapılacak yemek bedeli istisna tutarının çalışanın beslenmesi için harcanma garantisi yoktur. Yemek bedelini nakden alan çalışanın, bu parayı kendi önceliklerine göre beslenme dışındaki alanlara aktarması söz konusu olabilecektir. Bu ise, esas olarak çalışanın sağlıklı ve düzenli beslenmesi amacına matuf olarak ihdas edilen yemek bedeli istisnasının amacı ile çelişecektir.

Yukarıda birkaç başlıkta yer verdiğimiz ve artırılması muhtemel etkiler dikkate alındığında, yemek bedelinin nakden verilmesi durumunda da uygulanacak vergi istisnasının çalışan lehine olmaktan uzak olduğu, kısa vadede kişilerin cebine nakit olarak para girişi sağlaması nedeniyle kısa süreli bir refah artışı hissi yaratsa da uzun vadede hem maaşın içine gömülme hem de SGK primini düşürme etkileri nedeniyle işçinin sosyal refahı üzerinde ciddi olumsuz etkide bulunacağı anlaşılmaktadır.

Lokanta, restoran ve büfe gibi yemek sektörü işletmeleri açısından muhtemel etkileri

Mevcut durumda, 5 milyon çalışan, 50 binden fazla lokanta, restoran, kafe-büfe gibi işletmelerde yemek kartı kullanmaktadır. Yemek kartı, pek çok küçük ve orta boy işletme için günlük sabit müşteri garantisi anlamına gelmektedir. Yemek kartı yerine yemek bedelinin nakden doğrudan çalışana ödenmesi durumunda, bu tutarın farklı amaçlarla kullanılması nedeniyle, restoran, büfe, lokanta ve kafe gibi işyerleri önemli sayıda müşteri kaybedecektir. Bu durumda cirosunun önemli bir kısmını yemek kartı müşterilerinden elde eden pek çok küçük işletme kapanacak veya küçülecek, burada çalışan pek çok kişi ise işini kaybedecektir.

- Kayıt dışılık ve bütçeye etkileri

Yemek bedelinin nakden ödenmesi için de istisna uygulaması kayıt dışılık ve bütçe gelirleri açısından da ciddi sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

- Yemek kartı sektörünün büyüklüğü yıllık 20 milyar TL civarındadır. Dolayısıyla yemek kartı uygulaması nedeniyle yemek sektöründeki 20 milyar liralık harcama kayıt altına alınmaktadır. Bu kayıt altına alınan tutar zincirleme olarak ileriye ve geriye doğru da kayıtlı sistemi teşvik etmektedir. Oysa nakden yapılacak yemek bedeli ödemelerinde yemek sektöründeki bu kayıt düzeni dejenere olacak ve kayıtdışılık artacaktır. Bu ise önemli ölçüde KDV, gelir ve kurumlar vergisi kaybına sebebiyet verecektir.

- Yemek bedelinin nakden ödenmesi durumu için de istisna uygulanması durumunda, işverenler bu uygulamayı suistimal edebilecek, daha önce çalışanlarına doğrudan işyerinde yemek sunma veya yemek kartı vermek şeklinde yemek sağlamayan işyerleri de bu istisnadan yararlanmak isteyecek, çalışanların maaşının bir istisnaya isabet eden kısmını yemek bedeli ödemesi olarak gösterecektir. Bu nedenle kamu vergi ve SGK prim kaybı yaşayacaktır.

- İşverenler açısından etkileri

İşverenler nakdi yemek bedeli istisnası uygulaması ile ciddi oranda vergi yükünden kurtularak kısa vadede fayda sağlayacak gibi gözükse de uzun vadede maaşın içine gömülecek nakdi yemek bedeli istisnası nedeniyle, çalışanlarında memnuniyetsizlik, verim ve motivasyon kaybına neden olacaklardır. İşverenler açısından avantaj sağlayacak gibi gözüken nakdi yemek bedeli istisnasının işverene toplam faydası kısa vadeli olacaktır. Uzun vadede beslenmesinden kısılan çalışan, iş verimi düşen çalışan demektir. Çalışana yapılan sosyal fayda yönü ağır basan mevcut uygulamanın işveren lehine olacak şekilde revize edilmesi, uzun vadede işvereni de olumsuz etkileyecektir. Ne yazık ki; Türkiye’de kurumsallaşamamış işletmelerin yaklaşımı kısa vadeli ve gözle görülür faydalar üzerine şekillenmektedir ve suistimale çok açık bir ortam yaratmaktadır.

OLUMSUZ ETKİLERİ

Sonuç olarak; İşveren tarafından yemek bedelinin çalışanlara nakden ödenmesi için getirilecek istisnanın,

- Çalışanların dengeli ve yeterli beslenmesine katkı şeklindeki sosyal yardım ağırlıklı niteliğine ve düzenlemenin amacına uygun olmadığı,

- Nakdi ödemenin zaman içinde maaşın içine gömülerek, yemek istisna uygulamasının çok kısa bir süre içinde fiilen anlamsız hale gelme riskini bünyesinde barındırdığı,

- Çalışanın maaşına yedirildiği için eriyen nakdi yemek bedelinin, çalışanın SGK prim matrahını düşürerek uzun vadede emeklilik özlük haklarını da olumsuz etkileme riskini içerdiği,

- İşletmelerin, hali hazırda yemek kartı kullanmayan yaklaşık 23 milyon çalışana bu sistemi suistimal ederek maaşların önemli bir kısmını bu kapsamda gösterip devleti milyarlarca TL vergi kaybına uğratma ihtimalinin yüksekliği,

- Nakit yemek bedeli ‘adı altında’ verilen ödeneğin çalışanlar tarafından öncelikli olarak borç ödeme, kira ve benzeri nakdi harcamalarda kullanılacağı için yemeğe harcama oranının ciddi olarak düşmesi,

- Beş milyon civarındaki yemek kartı kullanıcısının ciddi oranda azalması nedeniyle, cirosunun önemli bir kısmını yemek kartı müşterisinden elde eden küçük ve orta boy ticaret odalarına bağlı pek çok işletmenin küçülme veya kapanma riski ile karşı karşıya kalabileceği, bunun ise işsizliği artırıcı etkide bulunabileceği,

- Yıllık 20 milyar TL civarındaki yemek kartı ile kayıt altına alınan yemek sektörü hizmetlerinin, nakdi yemek istisnası uygulaması ile kayıt dışılığa kaymasının ortaya çıkaracağı KDV, gelir ve kurumlar vergisi kayıplarına yol açacağı,

değerlendirilmelidir

ÖNERİMİZ;

Yukarıda sıraladığımız olumsuzluklar birlikte değerlendirildiğinde bizim konuya ilişkin üç önerimiz bulunmaktadır.

Birinci öneri: Düzenleyici etki analizi yapılmalı

Zaten Cumhurbaşkanı Kararı uyarınca yapılması zorunlu olan Düzenleyici Etki Analizinin konunun taraflarının, tüm paydaşların görüş ve önerilerinin alındığı, değerlendirildiği; uygulama alternatiflerinin her bir kesim için doğuracağı etkilerin ortaya konulması ve bu analiz sonucuna göre en uygun alternatifin bilimsel yöntemlere göre tercih edilmesi

İkinci öneri: Nakdi yemek bedelinin amacına uygun harcandığının garantisi

Hem çalışanların sağlıklı beslenmesinin garanti altına alınması hem restoran, lokanta esnafının mağdur olmaması hem de olası suistimallere karşı devletin de vergisel zarar görmemesi amacıyla, bu ödeneğin restoranlardan fiş, fatura karşılığı kullandırılması.

Üçüncü önerimiz: 

Sayın Cumhurbaşkanının doğalgaz ve elektrik için işverenlerin sağlayacağı 1.000 liralık desteğe getirilmesi düşünülen istisna benzeri bir uygulamanın, bir defaya mahsus olarak ve belli bir limit dahilinde çalışanlara yapılacak gıda yardımı adıyla uygulanması Böyle bir uygulamayla, çalışanın öğle yemeği hakkı korunarak, hanesine ilave gıda ürünün girmesi garanti edilmiş olacaktır. İstisna ile sağlanan teşvikin ve kamunun katlandığı maliyetin tüm haneyi etkileyen olumlu etkisi garanti edilmiş olacaktır. 

Dr. Ozan Bingöl

Vergi Uzmanı

https://www.dunya.com/kose-yazisi/nakdi-yemek-bedeli-istisnasi-ne-anlama-geliyor-calisanlar-icin-ne-tur-riskler-iceriyor/670151

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Mal Teslimi veya Hizmet İfası Gerçekleşmeden Fatura Düzenlenmesinin Vergisel Sonuçları ve Muhasebe Kayıtları I. GİRİŞ Ticari ilişkilerde normalde mal tesliminden veya hizmet ifasından…
  • GİB, KOOPERATİFLERE  İLİŞKİN VERGİ DÜZENLEMELERİ REHBERİ YAYINLADI GİRİŞ 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa göre kooperatifler kurumlar vergisi…
  • Holding Şirketleri Tarafından Bağlı Şirketlere Tanzimi Gereken Fatura Holding şirketler tarafından bağlı şirketlere araştırma ve geliştirme, finansman temini,…
Top