Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

I- GİRİŞ

KDV mükellefleri muhtelif nedenlerle KDV iadesi talep etmeye hak kazanabilmektedirler.

Bu hakların ilgili ayında kullanılmaması veya eksik kullanılması devrolan KDV sorununa veya devrolan KDV’nin daha yüksek olmasına sebebiyet vermektedir.

Mükellefler, devrolan KDV’nin kısmen veya tamamen geçmişteki KDV iade haklarının kullanılmamasından veya eksik kullanılmasından kaynaklandığını anladıklarında,

- Daha önce iade talepsiz olarak verilmiş KDV beyannamelerini iade talepli hale getirmek veya

- Daha önce eksik olarak talep edilen KDV iade tutarını artırmak

suretiyle çözüm sağlama yönüne gitmektedirler.

KDV iadesinin sonradan istenmesi veya sonradan iade tutarının artırılması işlemlerinde;

- Düzeltmenin yapılabilmesine ilişkin süre sınırları (zaman aşımı)

- Düzeltme yoluyla KDV iadesi veya ek KDV iadesi istendiğinde uygulanacak prosedür       

dikkat edilmesi gereken hususlardır.

Aşağıdaki bölümlerde sonradan KDV iadesi istenmesine veya istenmiş olan iade tutarının artırılmasına ilişkin yasal süreler ve formaliteler özetlenmiştir.

II- SÜRE AÇISINDAN KDV BEYANNAMELERİNİN İADE TALEPLİ HALE GETİRİLMESİ VEYA TALEP EDİLMİŞ İADE TUTARININ ARTIRILMASI

Daha önce verilmiş beyannamelerin farklı hale getirilmesi vergi uygulamasında DÜZELTME olarak isimlendirilmektedir.

Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 126. maddesine göre, VUK’un 114. maddesindeki 5 yıllık zaman aşımı süresi dolduktan sonra düzeltme yapılamaz.

Vergilendirmede genel düzeltme zaman aşımı 5 yıl olarak belirlenmiş ise de KDV açısından daha kısa düzeltme zaman aşımı süreleri vardır.

KDV beyannamelerinin düzeltilerek iade talepli hale getirilmesi veya iade tutarının artırılması açısından uygulanan zaman aşımı süreleri aşağıdaki bölümlerde belirtilmiştir.

KDV iadelerinin talep edilmesine ve bu iadeler ile ilgili YMM tasdik raporlarının teslimine ilişkin süreler hakkında bilgi için daha önce yayımlanmış olan yazımıza(1) bakınız.

A- KDV İADE TALEPLERİNDE DÜZELTME ZAMAN AŞIMI 01.01.2019 TARİHİNDEN İTİBAREN 2 YILA İNDİRİLMİŞTİR

Eskiden 5 yıl olan KDV iade taleplerine ilişkin hak düşürücü süre 7104 sayılı Kanunu’nun 10. maddesi ile KDV Kanunu’nun 32. maddesine;

“… işlemin gerçekleştiği dönemi izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar talep edilmesi şartıyla…”

hükmü eklenmek suretiyle kısaltılmıştır.

01.01.2019 tarihinden önceki dönemlere ait düzeltme zaman aşımı açısından 5 yıllık genel süre geçerliliğini korumaktadır. Ocak 2019 ve sonraki aylara ait KDV beyannameleri ise, iade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği yılı izleyen ikinci takvim yılı kapandıktan sonra KDV iade amaçlı olarak düzeltilemez.

Örnek vermek gerekirse;

- Kasım 2018 ayı KDV beyannamesi, 2023 sonuna kadar düzeltilmek suretiyle bu beyanname iade talepli hale getirilebilir veya iade tutarı artırılabilir. 2024 yılına girildikten sonra 5 yıllık zamanaşımı dolmuş olacağından düzeltme yapılamaz.

- Kasım 2020 ayına ait KDV beyannamesi, 2022 yılı sonuna kadar düzeltme yoluyla KDV iade talepli hale getirilebilir veya daha önce iadesi istenmiş olan KDV tutarını artıracak şekilde düzeltme beyannamesi verilebilir. Bu örnekte 2023 yılına girildikten sonra düzeltme yoluyla KDV iade talebi yapılamaz ve talep edilmiş olan iade tutarı yükseltilemez.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin söz konusu süre sınırına ilişkin bölümünde (III/C-3) şu açıklamalara yer verilmiştir;

“… Buna göre, iade talebinde bulunacak mükelleflerin istisnaya tabi işlemin gerçekleştiği dönemi izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar ilgili dönem beyannamelerinde istisnaya ilişkin yüklenilen KDV sütununu doldurmaları ve en geç bu süre içinde standart iade talep dilekçesiyle birlikte iade talepleri için Tebliğin ilgili bölümlerinde sayılan belgelerle (teminatla talep edilen iadelerde teminat dahil) vergi dairelerine başvurmaları zorunludur…”

Yukarıda izah edilen süre KDV Kanunu’nun 32. maddesinde düzenlenmiş olmak ile beraber KDV Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca yapılan kısmi tevkifat nedeniyle ortaya çıkan KDV iade taleplerinde de dikkate alınmaktadır. (KDV Genel Uygulama Tebliği’nin IV/A-8.3. nolu bölümü)

B- İNDİRİMLİ ORAN UYGULANMASI NEDENİYLE DOĞAN KDV İADELERİ İÇİN TALEP VE DÜZELTME SÜRESİ, İZLEYEN YILIN KASIM AYINA AİT KDV BEYANNAME VERME SÜRESİ İLE SINIRLI OLARAK UYGULANMAKTA VE DÜZELTME İŞLEMİ EN GEÇ İZLEYEN YILIN SONUNA KADAR YAPILABİLMEKTEDİR

KDV iadelerinde genel süre sınırı 5 yıldan 2 yıla indirilmiş olmakla beraber KDV Kanunu’nun 29/2. maddesi uyarınca indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerden doğan KDV iadelerine ilişkin taleplerle ilgili başvuru süresi idari anlayışa göre, iade hakkı kazanılan yılı izleyen yılın bitiminde sona ermektedir.

Örnek vermek gerekirse idari uygulamaya göre, 2022 yılında doğmuş olan indirimli oran nedenli KDV iade hakkı en geç Kasım 2023 ayına ait KDV beyannamesinde talep edilebilmekte veya daha önce talep edilmemişse 2023 sonuna kadar düzeltme beyannamesi verilmek suretiyle KDV iadesi talep edilebilmektedir. Doğal olarak KDV iade talep tutarının artırılmasına ilişkin düzeltme işlemlerinde de aynı süre sınırı uygulanmaktadır.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin söz konusu süre sınırına ilişkin bölümünde (IV/A-8.1.) şu açıklamalara yer verilmiştir;

“… mükelleflerin, indirimli orana tabi işlemlerden kaynaklanan iade taleplerini, en geç indirimli orana tabi işlemin gerçekleştiği yılı izleyen yılın Ocak-Kasım vergilendirme dönemlerine ilişkin beyannamelerin (yılın sonuna kadar verilen Ocak-Kasım vergilendirme dönemlerine ilişkin verilen düzeltme beyannameleri dahil) herhangi birinde iadeye konu olan KDV alanında beyan etmeleri ve indirimli orana tabi işlemin gerçekleştiği yılı izleyen yılın sonuna kadar standart iade talep dilekçesiyle birlikte iade talepleri için Tebliğin ilgili bölümlerinde sayılan belgelerle (teminatla talep edilen iadelerde teminat dahil) vergi dairelerine başvurmaları zorunludur…”

“İade talep süresinin dolmasından sonra, geçmiş dönemler için düzeltme beyannamesi verilmek suretiyle ve/veya standart iade talep dilekçesi ve ilgili belgeler ibraz edilmek suretiyle iade talep edilmesi mümkün değildir. Ancak, Tebliğin ilgili bölümlerinde aranan belgeler süresinde ibraz edilmekle birlikte, bu belgelerin muhteviyatında eksiklikler bulunması halinde, eksikliklerin bu süreden sonra tamamlanabilmesi mümkündür.”

III- DAHA ÖNCE VERİLMİŞ KDV BEYANNAMELERİNİN KDV İADE TALEPLİ HALE GETİRİLMESİ VEYA İADE TALEP TUTARININ ARTIRILMASI ŞEKLİNDEKİ DÜZELTME TALEBİNİN ÇABUK SONUÇLANDIRILMASINI SAĞLAYACAK HÜKÜM VE UYGULAMALAR

Daha önce verilmiş KDV beyannamesinin iade talepli hale getirilmesi veya iade talep tutarının artırılması, Hazine aleyhine düzeltme talep edilmesine ilişkin hükümlere tabi tutulmaktadır.

Hazine aleyhine sonuç doğuran düzeltme beyannameleri hakkındaki açıklamalarımız başka bir yazımızda(2) yer almaktadır.

Mükellefin düzeltme talebi Hazine aleyhine olduğunda düzeltme işlemi incelemeye sevk işlemi yapılmaksızın vergi dairesinin yetkisi kapsamında yerine getirilebilmektedir.

Vergi dairesinin lüzum görmesi üzerine Hazine aleyhine sonuç veren düzeltme talepleri incelemeye sevk edilmekte ve talep inceleme sonucuna göre yerine getirilmekte veya reddedilmektedir.

Düzeltme yoluyla yapılan KDV iade taleplerinin incelemeye sevk edilmeksizin ve süratle sonuçlandırılmasını sağlayacak olan ve dikkate alınması gereken hüküm ve uygulamalar şöyle sıralanabilir:

- 368 no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde,

“… Bu beyannamelerin; daha önce verilmiş beyannamedeki matrah ve/veya vergiyi azaltıcı, sonraki döneme devredilen vergiyi artırıcı, mahsup, tecil ya da iade tutarını artırıcı nitelikte olması halinde DURUMU İZAH EDEN BİR DİLEKÇE EKİNDE verilmesi gerekmektedir…”

ifadesine yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi sonradan KDV iade talebi edilmesi veya iade tutarının artırılması halinde bunun nedenini ve dayanaklarını anlatan ve belgeleyen bir dilekçe verilmesi gerekmekte, bu dilekçe vergi dairesince yeterli bulunduğu taktirde KDV iadesi için gerekli belge ve bilgiler sunulmak veya tamamlanmak suretiyle talebin incelemeye sevk edilmeksizin sonuçlanması sağlanabilmektedir.

- Vergi dairesinin düzeltme yoluyla talep edilen KDV iadesini incelemeye sevk etmeksizin yapmasında iadeye ilişkin izahın mükellefin tam tasdikini yapan Yeminli Mali Müşavirin hazırlayacağı bir raporda yer alması veya KDV iadesi tasdik raporu yahut ek rapor düzenletilmesi incelemeye sevk ihtiyacını ortadan kaldırabilir.

Nitekim 3568 sayılı Kanun’a ilişkin 20 no.lu Tebliğ’de;

“Tam tasdik sözleşmesi düzenlenen mükelleflerin hesaplarının ilgili Yeminli Mali Müşavirlerce incelenmesi sırasında önceki aylara ait hatalı işlemlerin tespit edilmesi halinde bu hatalı işlemler Yeminli Mali Müşavirlerce düzelttirilecektir. Bu düzeltmeler katma değer vergisi ya da muhtasar beyannamelerde de bir düzeltmeyi gerektiriyor ise Yeminli Mali Müşavirlerin düzenleyecekleri bir rapor ekinde verilecek (pişmanlıkla verilecekler dahil) düzeltme beyannameleri, vergi dairelerince İNCELEMEYE GÖNDERİLMEYECEK ve DÜZELTMELER YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR RAPORU DOĞRULTUSUNDA YERİNE GETİRİLECEKTİR.”

hükmü yer almaktadır.

Böyle bir açıklayıcı rapor, tam tasdik hizmeti olmasa dahi, düzeltme yoluyla talep edilen KDV’nin haklılığı konusunda vergi dairesini ikna edebilmesi için destekleyici rol oynayabilir.

Bizim temennimiz, Hazine aleyhine sonuç veren tüm düzeltme beyannamelerinin YMM tasdik raporu ile sonuçlanabilmesini sağlayacak bir yasal düzenleme yapılmasıdır.

- Maliye İdaresi inceleme birimlerinin iş yükünün artmaması için Hazine aleyhine sonuç verecek düzeltme beyanları hakkında öncelikle vergi dairesinin yetki kullanarak, talebi incelemeye sevk etmeksizin kendi yetkisi dahilinde sonuçlandırılmasını istemektedir.

Nitekim Otomasyonlu Vergi Daireleri İşlem Yönelgesi 47/A  maddesinde; 

“a) Matrah ve/veya vergiyi azaltıcı ya da sonraki döneme devredilen vergiyi artırıcı mahiyetteki beyannameler; yapılan düzeltmenin mükellef tarafından haklı bir nedene veya bir hataya dayandığının belgelendirilmesi ya da mükellefçe verilen yazılı izahatın vergi dairesi müdürünce yeterli görülmesi halinde miktarına bakılmaksızın kabul edilir ve bu beyannameler incelemeye sevk edilmez.”

denilmiştir.

Keza 2007/8 sayılı Uygulama İç Genelgesi’nde;

“… yazılı izahatın bulunması ve yapılan izahatın vergi dairesi müdürü  tarafından yeterli görülmesi halinde tutarına bakılmaksızın gerekli düzeltme işlemleri yapılacaktır…”

ifadesi yer almaktadır.

IV- SONRADAN İSTENECEK KDV İADESİ İZLEYEN AYLARDA ÖDENECEK KDV ÇIKMASINA VEYA ÖDENECEK KDV’NİN ARTMASINA SEBEBİYET VERMEMELİDİR

Geçmiş aylar ile ilgili olarak sonradan KDV iadesi istenmesi veya istenmiş olan KDV iade tutarının artırılması ilgili dönemdeki devrolan KDV’nin azalmasını sağladığı için, izleyen aylarda durumuna göre ödenecek KDV çıkmasına veya beyan edilen katma değer vergisi tutarının artmasına yol açabilir.

Bu nedenle sonradan yapılacak KDV iade talep tutarı izleyen aylardaki en küçük devrolan KDV tutarını aşmamalıdır.

V- GEÇMİŞTEKİ BİR KDV BEYANNAMESİNİN DÜZELTİLMESİ, DAHA SONRA VERİLMİŞ OLAN TÜM KDV BEYANNAMELERİNİN ZİNCİRLEME ŞEKİLDE DÜZELTİLMESİNİ GEREKTİRMEYEBİLİR

Geçmişte verilmiş Katma Değer Vergisi beyannamesinin KDV iade talepli hale getirilmesi veya iade talep tutarının artırılması, sonraki döneme devreden KDV’yi küçültmekte ve bu küçülme izleyen aylara ait KDV beyannamelerinin de zincirleme olarak düzeltilmesi gereğini akla getirmektedir.

Geçmişte verilmiş bir özelge ile ödenecek katma değer vergisi çıkmamak kaydıyla bu zincirleme düzeltmenin yapılmasına gerek bulunmadığı şeklindeki idari görüş, bir yazımıza(3) konu olmuştur.

Daha sonra çıkarılan KDV Genel Uygulama Tebliği’nin IV-E.12 no.lu bölümünde

“… Ancak, düzeltme beyannamesinin verildiği dönemden en son vergilendirme dönemine ait KDV beyannamesine kadar, bu düzeltme neticesinde aradaki vergilendirme dönemlerinde ödenecek bir vergi çıkmaması kaydıyla, her bir dönem için ayrı ayrı düzeltme beyannamesi verilmesine gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür durumlarda düzeltmenin yapıldığı vergilendirme dönemi ile en son vergilendirme dönemine ilişkin düzeltme beyannamesi verilmesi yeterlidir…”

hükmüne yer verilmek suretiyle söz konusu idari görüş tebliğ hükmü haline getirilmiştir.

Örnek vermek gerekirse 2021 Ağustos ayında ihraç işlemi yapmış olmakla beraber bu işlemden kaynaklanan KDV iade hakkını kullanmayan bir firma söz konusu hakkını kullanmak için 2021 Ağustos KDV beyannamesini KDV iade talepli hale getiren düzeltme beyannamesini Eylül 2022 ayında vermiştir. Söz konusu düzeltme Ağustos 2021‘den devreden KDV tutarını azaltmıştır. Bu azalma düzeltmenin yapıldığı aya kadar verilmiş beyannamelerin hiç birinde ödenecek KDV çıkmasına yol açmamıştır. Tebliğdeki hükme göre, Eylül 2021 ile Temmuz 2022 arasındaki 11 ay için düzeltme beyannamesi verilmeyecek sadece, Ağustos 2021 ve Ağustos 2022 ayları için düzeltme beyannamesi verilmesi yeterli olacaktır.

VI- SONUÇ

KDV iade haklarının kullanılmaması veya eksik kullanılması devrolan KDV sorunu doğmasına veya bu sorunun daha yüksek meblağlı olmasına sebebiyet verebilmektedir.

KDV iade talep hakkı bulunduğu halde iade talepsiz olarak verilmiş beyannameler yasal süresi içinde düzeltme beyannamesi verilerek KDV iade talepli hale getirilebilmektedir.

KDV iade talepli olarak verilmiş beyannamelerdeki iade tutarının eksik olduğu durumlarda yine yasal süreler geçirilmemek şartıyla düzeltme beyannamesi verilerek KDV iade tutarı artırılabilmektedir.

Hazine aleyhine sonuç veren bu düzeltme işlemleri, incelemeye sevk edilmeksizin vergi dairesi yetkisiyle sonuçlandırılabilir.

YMM raporu sunulması incelemeye sevk gereğini ortadan kaldırıcı etki sağlayabilir. Bu etkinin belirgin hale getirilmesi ve uygulama birliği sağlanması bakımından, Hazine aleyhine sonuç veren tüm düzeltme beyannamelerinin (bu arada KDV beyannamelerinin iade talepli hale getirilmesi veya iade tutarının artırılması yönündeki KDV düzeltme beyannamelerinin) Yeminli Mali Müşavir tarafından tasdiki konusunda özel bir düzenleme yapılması yararlı olacaktır.

Mehmet MAÇ*

Yaklaşım / Ekim 2022 / Sayı: 358

*        YMM

(1)  Vergi Dünyası Dergisi’nin Haziran 2019 sayısında yayımlanan “KDV İadelerinde Hak Düşürücü Süreler, YMM Tasdik Raporlarının Geçerli Olup Olmadığı ve İbraz Süreleri” başlıklı yazımız. (www.denet.com.tr/yayınlarımız/makaleler/mehmetmac/2019)

(2)  Lebib Yalkın Dergisi’nin Temmuz 2016 sayısında yayımlanan “Hazine Aleyhine Sonuç Veren Düzeltme Beyannameleri Hakkında Yapılacak İşlemler” başlıklı yazımız. (www.denet.com.tr/yayınlarımız/makaleler/mehmetmac/2016)

(3)  Yaklaşım Dergisi Ağustos 2009 sayısında yayımlanan “Zincirleme Olarak Çok Sayıda KDV Beyannamesini Düzeltme Külfetini Ortadan Kaldıran Mukteza” başlıklı yazımız. (www.denet.com.tr/yayınlarımız/makaleler/mehmetmac/2009)

Danıştay 7. Daire

Tarih : 10.11.2020

Esas No : 2016/2306

Karar No : 2020/4535

VUK Md. 4, Mük. 355, 365

ÖVK Md. 14

YETKİLİ VERGİ DAİRESİ 

Özel tüketim vergisi beyannamelerinin elektronik ortamda verilmediğinden bahisle, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilmesi yolunda tesis edilen işlemlerin iptali istemiyle açılan davada, İstanbul ilinde tescile tabi araçlar için özel tüketim vergisi açısından tarha yetkili vergi dairesinin Nakil Vasıtaları Vergi Dairesi Müdürlüğü olduğu; mükellefin katma değer vergisi yönünden bağlı olduğu Vergi Dairesince işlem tesisinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı hk.

İstemin Konusu: İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin 27.05.2015 tarih ve E:2015/43, K:2015/1227 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı adına, özel tüketim vergisi beyannamelerinin elektronik ortamda verilmediğinden bahisle, 2009 yılının Ocak ilâ Aralık dönemlerine ilişkin olarak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilmesi yolunda tesis edilen işlemlerin iptali istemiyle dava açılmıştır.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Dosyanın incelenmesinden, davacı adına 2009 yılının Ocak ayından itibaren özel tüketim vergisi yönünden mükellefiyet tesis ettirilmiş ve özel tüketim vergisi beyannamelerinin elektronik ortamda verilmediğinden bahisle dava konusu özel usulsüzlük cezaları kesilmiş ise de, vergi hukukunda yer alan yükümlülüklerin yerine getirilme zorunluluğundan söz edebilmesi için öncelikle usulüne uygun olarak mükellefiyet işleminin tesis ettirilmesi ve bu durumdan mükellefin usulüne uygun olarak haberdar edilmesi gerektiğinden, hakkında re’sen mükellefiyet işleminin tesis edildiği hususunda davacıya bilgi verilmeden, geçmişe yönelik olarak beyanname verilmediğinden bahisle kesilen özel usulsüzlük cezalarında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.

Temyiz Edenin İddiaları: Tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülmektedir.

Karar: Davacı adına, özel tüketim vergisi beyannamelerinin elektronik ortamda verilmediğinden bahisle, 2009 yılının Ocak ilâ Aralık dönemlerine ilişkin olarak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilmesi yolunda tesis edilen işlemlerin iptali istemiyle dava açılmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasında; vergi dairesinin, mükellefi tespit eden, vergi tarh eden, tahakkuk ettiren ve tahsil eden daire olduğu, 2. fıkrasında; mükelleflerin, vergi uygulaması bakımından hangi vergi dairesine bağlı olduklarının vergi kanunları ile belirleneceği, ancak, Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nın, gerekli gördüğü hallerde, mükelleflerin işyeri ve ikametgah adresleri ile il ve ilçelerin idari sınırlarına bağlı kalmaksızın vergi daireleri ve bölge bilgi işlem merkezleri kurmaya, vergi dairelerine bağlı şubeler açmaya ve vergi dairelerinin yetki alanı ile vergi türleri, meslek ve iş grupları itibarıyla mükelleflerin bağlı olacakları vergi dairesini belirlemeye yetkili olduğu, aynı Kanun’un 365. maddesinde; vergi cezalarının olayların ilgili bulunduğu vergi bakımından mükellefin bağlı olduğu vergi dairesi tarafından kesileceği hükme bağlanmıştır.

4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 14. maddesinin 2. fıkrasında; (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tâbi mallara ait özel tüketim vergisi beyannamesinin, ilk iktisap ile ilgili işlemlerin tamamlanmasından önce bu işlemlerin yapıldığı yer vergi dairesine verileceği ve verginin aynı günde ödeneceği düzenlenmiştir.

Yukarıda yer alan (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tâbi mallara ait özel tüketim vergisi beyannamesinin, ilk iktisap ile ilgili işlemlerin tamamlanmasından önce bu işlemlerin yapıldığı yer vergi dairesine verileceği yolundaki hükümden de anlaşılacağı üzere (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tâbi mallar ile ilgili işlemlerin sözü edilen vergi dairesi müdürlüğünce tesis edileceği ve İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığınca da İstanbul ilinde tescile tabi araçlar için özel tüketim vergisi açısından tarha yetkili vergi dairesi olarak Nakil Vasıfları Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün belirlendiği göz önüne alındığında; davacı hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilmesine yönelik işlemlerin cezayı gerektiren koşulların oluşması halinde, Nakil Vasıfları Vergi Dairesi Müdürlüğü’nce tesisi olanaklıdır. Bu bakımdan, davacının katma değer vergisi yönünden bağlı bulunduğu yetkisiz vergi dairesi müdürlüğünce tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık; anılan işlemleri yukarıda yazılı gerekçeyle iptal eden mahkeme kararında ise sonucu itibarıyla isabetsizlik bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle; İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin 27.05.2015 tarih ve E:2015/43, K:2015/1227 sayılı kararına yönelik temyiz isteminin reddine, dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

Danıştay 9. Daire

Tarih : 03.03.2021

Esas No : 2018/7128

Karar No : 2021/1417

VUK Md. 112

FAZLA VE YERSİZ OLARAK TAHSİL EDİLEN VERGİLERİN İADESİ DURUMUNDA UYGULANACAK FAİZ ORANI

Mükelleflerden fazla ve yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesi durumunda, yasal faiz talebinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112/4. maddesi uyarınca tecil faizi oranı olarak değerlendirilmesi gerektiği hk.

İstemin Konusu: Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesi’nin 30.05.2018 tarih ve E:2018/375, K:2018/1126 sayılı kararının, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı şirkete, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından ihale edilen “Emet Bor İşletme Müdürlüğü Hisarcık Açık Ocağında 20.600.000 Ton Kantar Tartım Ölçümlü Dekapaj İşi”ne ilişkin olarak ödenen ihale kararı ve sözleşme damga vergisinin, anılan işin döviz kazandırıcı faaliyet kapsamında 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun Ek 2. maddesinde yer alan istisnadan yararlandırılması gerektiği icap ettiği ileri sürülerek iadesi talebiyle yapılan düzeltme ve şikayet başvurusunun zımnen reddi işleminin iptali ve ödenen tutarın tahsil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte iadesi istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Ankara 6. Vergi Mahkemesi’nin 18.10.2017 tarih ve E:2017/539, K:2017/1309 sayılı kararıyla; 488 sayılı Damga Vergisi ek 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, belirli faaliyetlere ilişkin işlemlere dair düzenlenen kağıtlar nedeniyle ortaya çıkan damga vergilerinin istisna kapsamında kabul edilebilmesi için, işlemin Kanun maddesinde sınırlı olarak sayılan ve vergi, resim, harç istisnası belgesine bağlanan döviz kazandırıcı faaliyetlere ilişkin işlemlerden olması gerektiği gibi düzenlenen kağıdın da istisna belgesinin geçerlilik süresi içerisinde ve belgede yer alan tutarla sınırlı olmak kaydıyla düzenlenen kâğıtlardan olması gerektiği, davacı adına Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen 21.07.2016 tarih ve … numaralı vergi, resim ve harç istisnası belgesinin, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından ihalesi yapılan 21.07.2016 tarihli “Emet Bor İşletme Müdürlüğü Hisarcık Açık Ocağında 20.600.000 Ton Kantar Tartım Ölçümlü Dekapaj İşi”nin tamamını kapsamadığı, söz konusu işin % 49,75’i oranında taşımacılık kısmına yönelik olduğu, bu kısma tekabül eden ihale karar pulu ile sözleşme damga vergisi için hesaplanan istisna miktarının da uygulandığı görüldüğünden, davacı tarafından ihale konusu işin tamamına yönelik düzenlenmiş bir vergi, resim harç istisna belgesinin bulunmadığı anlaşıldığından, dolayısıyla açık bir vergilendirme hatası ortaya konulamadığından, düzeltme şikayet yoluna gidilmesi sonucu tesis olunan ret işleminde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti: Davacının, vergi mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun, sözleşme nedeniyle ödenen damga vergisine ilişkin hüküm fıkrasına karşı ileri sürülen iddialar bu kısmın kaldırılmasını sağlayacak durumda bulunmadığından bu hüküm fıkrası yönünden reddine; ihale kararı için ödenen damga vergisine ilişkin hüküm fıkrası yönünden ise ihale kararına ilişkin damga vergisinin mükellefi, resmi daire sıfatını haiz olmayan ve damga vergisinden muaf tutulmayan, ihale kararında imzası bulunan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü olduğundan, mükellefi ve sorumlusu olmayan davacıdan “ihale karar pulu” adı altında damga vergisi tahsil edilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle, kısmen kabul edip, vergi mahkemesi kararının bu hüküm fıkrasını kaldırarak, dava konusu işlemin bu hususa ilişkin kısmının iptaline, ihale kararı için tahsil edilen tutarın ödeme tarihinden itibaren gecikme zammı oranında hesaplanacak faiziyle birlikte iadesine karar verilmiştir.

Davacının İddiaları: 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun Ek 2. maddesi ile verilen yetki aşılarak genel tebliğler ile döviz kazandırıcı faaliyetlere yönelik vergi istisnasının uygulanabilmesi için ilgili kuruluşlar tarafından düzenlenen vergi, resim, harç istisna belgesinin ibrazı şartının getirilmesinin mümkün olmadığından, ibraz edilen istisna belgesinin uyuşmazlığa konu işin tamamını kapsamadığından bahisle davanın reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı iddiasıyla kararın aleyhe olan kısmının bozulması istenilmektedir.

Davalının İddiaları: Tebliğde, bir işin uluslararası ihaleye çıkarılmış olmasının tek başına döviz kazandırıcı faaliyet olarak sayılması için yeterli olmadığı, ilave kriterler arandığı, davacı tarafından uyuşmazlığa konu işin Kalkınma Bakanlığı’nca yayımlanan yatırım programında yer alan kamu yatırımı olduğunu tevsik eden bir belge de ibraz edilmediği hususları dikkate alındığında, anılan işe ilişkin düzenlenen kağıtların damga vergisine tabi tutulması yönünde tesis edilen işlemlerin hukuka uygun olduğu, mükelleften tahsil edilen ancak yargı kararı uyarınca iade edilmesi gereken tutarlar için idare tarafından faiz ödenmesini gerektirecek bir kanun hükmü bulunmadığından iadesine karar verilen tutar için faiz ödenmesine hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı iddialarıyla kararın aleyhe olan kısmının bozulması istenilmektedir.

Karar: Davacı şirkete, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından ihale edilen “Emet Bor İşletme Müdürlüğü Hisarcık Açık Ocağında 20.600.000 Ton Kantar Tartım Ölçümlü Dekapaj İşi”ne ilişkin olarak ödenen ihale kararı ve sözleşme damga vergisinin, anılan işin döviz kazandırıcı faaliyet kapsamında 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun Ek 2. maddesinde yer alan istisnadan yararlandırılması gerektiği ileri sürülerek iadesi istemiyle yapılan düzeltme ve şikayet başvurusunun zımnen reddi işleminin iptali ve ödenen tutarın tahsil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte iadesi istenilmektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesinin 2. fıkrasında, kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakimin, örf ve adet hukuka göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar vereceği öngörülmüş; 4. maddesinde de hakimin takdir yetkisi düzenlenmiştir. Buna göre, Kanun’un takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.

Anayasa’nın 148. maddesinin 1. fıkrasında, Anayasa Mahkemesi’nin, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımında uygunluğunu denetleyeceği ve bireysel başvuruları karara bağlayacağı düzenlenmiş; 152. maddesinde de bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakacağı öngörülmüştür.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin 1. fıkrasında: “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 10.02.2011 tarihli ve E.:2008/58, K: 2011/37 sayılı iptal kararı üzerine, 15.06.2012 tarihli, 28324 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe giren 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la yeniden düzenlenen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 4. fıkrasında “fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin, fazla veya yersiz tahsilatın, mükelleften kaynaklanması  halinde  düzeltmeye  dair  müracaat  tarihi,  diğer  hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120. madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edileceği, söz konusu 120. maddede ise; vergi hatalarının düzeltme fişine dayanılarak düzeltileceği, hatanın mükellef aleyhine yapılmış olması halinde, fazla verginin, aynı fişe dayanılarak terkin ve tahsil olunmuş ise mükellefe reddolunacağı, düzeltme fişinin bir nüshasının, reddedilecek miktarla müracaat edeceği muhasebe ve müracaat süresi zikredilmek suretiyle mükellefe tebliğ edileceği belirtilmiştir.

213 sayılı Kanun’un yine aynı Kanunla eklenen geçici 29. maddesinde ise bu Kanun’un 112. maddesinin 4. fıkrasının, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanacağı öngörülmüştür.

Bölge İdare Mahkemesi kararının, ihale kararı ve sözleşme damga vergisinin iadesine ilişkin hüküm fıkrası usul ve hukuka uygun olup, taraflarca ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Davalı idarenin, Bölge İdare Mahkemesi kararının faize ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz istemine gelince;

Yukarıda yer verilen düzenlemelerde görüleceği üzere, Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesinde hakime hukuk yaratma yetkisi tanınmış ve bu yetkinin kullanılacağı koşullar ve sınırlar belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre, bu yetkinin kanunda ve örf ve adet hukukunda kural olmaması durumda kullanılması öngörülmüş ve hakimin kanun koyucu gibi hareket etmesi gereği vurgulanmıştır. Bu kapsamda, keyfilikten ve o anın koşullarının etkisinden uzak bir şekilde, eşitlik ve hukuk güvenliği çerçevesinde, hukuk devletinin gerekleri ile sonradan diğer olaylar için de temel olabilecek şekilde kullanılması gerekmektedir.

Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde ise, hakimin takdir yetkisi düzenlenmiştir. Hakimin takdir yetkisi, hukuk yaratma yetkisinden farklıdır. Burada, hakimin önündeki somut olaya uygulayacağı bir kural bulunmakta olup, olayın önceden bilinmeyen özellikleri dolayısıyla hakime bir değerlendirme, tercih yapma yetkisi tanınmış bulunmaktadır.

Hakimin takdir yetkisi de sınırsız değildir. Hakim bu yetkisini, ancak kendisine kanunen açık yahut zımni olarak bu hakkın tanınmış olduğu durumlarda, kanunun çizdiği sınırlar içerisinde, hakkaniyet ve nefaset kurallarına göre kullanması gerekmektedir.

Bu açıklamalar kapsamında, somut olaya ilişkin bir kanun hükmünün bulunması ve kanun hükmünde hakime açık ya da zımni olarak takdir yetkisi tanınmamış olduğu durumlarda, hakimin hukuk yaratma ya da takdir yetkisini kullanması mümkün değildir. Başka bir anlatımla, bu durumda hakimin, ilgili kanun hükmünü ihmal etme yetkisi bulunmamaktadır. Aksi bir tutum, keyfiliğe, ayrımcılığa, hukuk düzeninin bozulmasına yol açacaktır.

Ancak böyle bir durumda, söz konusu kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varılması halinde, hakime, Anayasa’nın 152. maddesinde, ilgili kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle, kanunların Anayasa’ya aykırılığını denetlemekle görevli Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna başvurma imkanı tanınmıştır.

Mükelleflerden fazla ve yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesi durumunda, iade edilen tutarlara hangi oranda faiz ödeneceği konusunda açık bir düzenleme bulunmadığından, hukuk yaratma yetkisi kapsamında yerleşik Danıştay içtihatları ile 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun uyarınca hesaplanacak faiz oranının uygulanması öngörülmüş bulunmaktaydı. Ancak, 15.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6322 sayılı Kanun ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112/4. maddesi yeniden düzenlenmiş ve fazla ve yersiz tahsil edilen vergilerin 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faiziyle iade edileceği açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Bununla birlikte, 112. maddesinin 4. fıkrasının, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanacağı öngörülmüştür.

Diğer bir ifadeyle, vergi idaresince, mükelleflerden, 15.06.2012 tarihinden sonra fazla ve yersiz olarak tahsil edilen tutarların 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faiziyle iade edileceği açıkça hüküm altına alınmış bulunmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; dava dilekçesinde, davacı şirket tarafından, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından ihale edilen “Emet Bor İşletme Müdürlüğü Hisarcık Açık Ocağında 20.600.000 Ton Kantar Tartım Ölçümlü Dekapaj İşi”ne ilişkin olarak ödenen ihale kararı ve sözleşme damga vergisinin iadesi istemiyle yapılan düzeltme ve şikayet başvurusunun zımnen reddi işleminin iptali ve ödenen tutarın tahsil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istenilmiş olmasına karşın, mahkemece davanın reddedilmesi üzerine yapılan istinaf başvurusu neticesinde, bölge idare mahkemesince, başvurunun kısmen kabulü ile, mahkeme kararının ihale kararı için ödenen damga vergisine ilişkin hüküm fıkrasını kaldırıp, işlemin bu hususa ilişkin kısmının iptaline ve ödenen tutarın, tecil faizi oranı aşılarak 6183 sayılı Kanuna göre uygulanan gecikme zammı oranında hesaplanacak faiziyle birlikte iadesine karar verildiği görülmüştür.

Bununla birlikte, dava dilekçesinde, 15.06.2012 tarihinden sonra, 2015/Aralık döneminde ödenen tutarın yasal faiziyle birlikte iadesinin istendiği görüldüğünden, tahsil tarihi itibarıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112/4. maddesinin yürürlükte olduğundan, yasal faiz talebinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112/4. maddesi uyarınca tecil faizi oranı olarak değerlendirilmesi gerektiği de göz önüne alındığında, Bölge İdare Mahkemesince, kanunun açık hükmü bulunmasına rağmen hukuk devletinin adil dengesinin korunması gerektiğinden bahisle devlet tarafından kendi alacaklarına uygulanan faiz oranı olan 213 sayılı Kanunu’nun 112/3. maddesi uyarınca 6183 sayılı Kanuna göre tespit edilen gecikme zammı oranında faizin uygulanması gerektiği yolunda verilen kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; davacının temyiz isteminin reddine; davalının temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine, davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Vergi Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun kısmen reddi, kısmen kabulü ile vergi mahkemesi kararının ihale kararı için ödenen damga vergisine yönelik hüküm fıkrasını kaldırıp, bu kısım bakımından davayı kabul eden Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesinin 30.05.2018 tarih ve E:2018/375, K:2018/1126 sayılı kararının faize ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, diğer kısımlarının onanmasına, bozulan kısım üzerinden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesine gönderilmesine, kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.

Yeni İSG-KATİP Yazılımının Devreye Alınması Süreci Hakkında Duyuru

21 Ekim 2022 de Sistemler 4 (Dört) Gün Süreyle Erişime Kapatılacak

“İSG-KATİP”, “EKİPNET”, “PGD Ürün Şikâyet Portalı”, “Asbest ve Pnömokonyoz Başvuru Portalı” uygulamalarımızda kayıtlı olan tüm verilerin yeni uygulamamıza aktarılması, bu sayede yeni sistem devreye alındığında işlemlerin kaldığı yerden devam edebilmesi için bahsi geçen uygulamalarımız 21 Ekim 2022 tarihinde saat 23:59 itibariyle 4 (dört) gün süreyle erişime kapatılacaktır.

Süreç içerisinde mağduriyet yaşanmaması adına işlemlerde ilgili tarihlerin dikkate alınması ve Bakanlığımızca yapılacak duyuruların takip edilmesi önem arz etmektedir.

İSG-KATİP Telefonlarımıza Geliyor.

Geliştirilme süreci devam eden mobil arayüzü ile birlikte doğrudan bilgilendirme, her yerden erişim gibi imkânlarla birçok hizmetimiz mobil uygulamada yapılabilir olacaktır. Kullanıcılarımız 2022 yılı sonunda Android ve IOS platformlarında hayata geçirilecek olan İSG-KATİP mobil uygulamamız ile işlemlerini gerçekleştirebilecektir. 

Yeni İSG-KATİP’le Birlikte Başka Hangi Yenilikler Geliyor? 

Uygulama arayüzü güncel tasarım yaklaşımlarına uygun, kullanıcıların daha kolay işlem yapabileceği şekilde güncellendi.

Diğer kamu kurum ve kuruluşları ile elektronik bilgi paylaşımı artırılarak; mezuniyet belgesi, ticaret sicil belgesi gibi kullanıcılardan talep edilen belgelere ilişkin resmi bilgiler doğrudan elektronik ortamda temin edilerek daha az bürokrasi ile işlemlerin yürütülmesi hedeflendi.

Kişi ve kurumlara yönelik sözleşme ve sigortalılık bildirimleri gibi kontroller anlık olarak yapılabiliyor.
Kişi ve kurumlara yönelik anlık ya da düzenli olarak SMS, e-posta ve uygulama içi bildirimler ile bilgilendirmeler yapılabiliyor.

Kişi ve kurumlara dair sistemde kayıtlı olan “Mernis Kimlik Bilgileri”, “SGK İşyeri Tescil Bilgileri”, “Mezuniyet Bilgileri”, “E Bildirge Kullanıcısı”, “Nace Kodu ve Tehlike Sınıfı” gibi bilgiler kullanıcılar tarafından güncellenebiliyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü

1 Ekim 2022 cumartesi günü TBMM’nin açılmasıyla birlikte torbalar da açılmaya başladı.

Artık bu Hükümetin gelenek haline getirdiği yasa yapma tekniği torbalara dönüştü. Şöyle ki konusu, içeriği ve düzenlemeleriyle bütün halinde özel bir kanun yapma yerine torba kanunlar geçti. Bu torbalarda bazen onlarca kanunu ve yine onlarca maddeyi içeren düzenlemeler söz konusu.

Yeni düzenlenen kanunların dilini, sistematiğini, içeriğini söylemeye gerek yok. Zira iki satırlık kanun maddesini bile okuyanların farklı anladığı hukuk dilinden yoksun metinler. Gerçekten hukuk adına bir garabet!...

Neyse gelelim bu torba kanun teklifinin içeriğine…

Torbada olanlardan bazıları…

- Kanun teklifi ile 15 Ağustos 2022'den önce icra takibi başlatılan 2 bin lira ve altındaki alacakların da tasfiyesi amaçlanıyor.

GSM kuruluşları, doğal gaz ve elektrik dağıtım şirketleri, asıl alacak ve ferilerinin 2 bin liranın altında olan kısımlarını sildikleri takdirde doğrudan doğruya değersiz alacak yazacaklar, vergiden indirilecekler.

Burada yapılan şu: Vergi Usul Kanunu’nda yer alan alacakların değerlemesine ilişkin düzenlemelerden biri olan “Değersiz Alacaklar” ile ilgili düzenleme için gerekli olan koşullar hızlandırılıyor. Süreç sadeleştirilip yukarıda belirtilen alacakların bu kapsama alınmasının ve böylece gider yazılmasının önü açılıyor.

Sakın yanlış anlaşılmasın, söz konusu GSM kuruluşları, doğal gaz ve elektrik dağıtım şirketleri dilerse bu yolu seçebilecekler; yani bu alacaklarını “Değersiz Alacak” haline getirme zorunlulukları yok. Dolayısıyla vatandaşın 2 bin liranın altındaki borç asıllarının ve ferilerinin otomatik olarak silinmesi söz konusu değil.

Bu düzenleme ile ilgili bir başka önemli ve fakat belirsiz konu da şu: Vatandaşların tüm borçlarının asıllarının ve ferilerinin toplamının 2 bin liraya kadar olması halinde mi silinmesi söz konusu olacak; yoksa borç asıllarının ve ferilerinin tutarı ne olursa olsun 2 bin liraya kadar kısmı otomatik olarak silinmiş olacak? Bu alacağın otomatik olarak gider kaydına alınması ve vatandaşın borçtan kurtarılması söz konusu olamayacak.

- Varlık yönetim şirketlerine devredilen alacakların 2 bin 500 liraya kadar olan kısmını ödememe imkanı getiriliyor.

Bankaların ihale yoluyla ve rekabete açık olarak varlık yönetimi şirketlerine devrettikleri alacakların 2 bin 500 liralık kısmı galiba siliniyor. Galiba diyorum, zira düzenleme hakkında kamuoyuna yansımış doğru ve sağlıklı bir bilgi yok.

Ancak şunu söylemek gerekiyor. Varlık yönetim şirketlerinin işleyişi tam bilinmiyor ki iktidarı ve muhalefeti konuya sazan gibi saldırmış görünüyor. Konu kısaca şu: vatandaşların ve zor duruma düşen şirketlerin bankalara veya GSM şirketlerine olan borçlarını ihale ile varlık yönetim şirketleri indirimli olarak satın alıyorlar ve avukatlar aracılığıyla yine bu alacakların aslından daha düşük tutarda tahsiline yöneliyor. Örneğin bankaya 100 lira kredi anapara ve faiz borcu veya kredi kartı borcu olan binlerce borçlunun borçlarını varlık yönetim şirketleri ciddi bir yüzde indirimle satın alıyor. Böylece borçlu karşısında varlık yönetim şirketi alacaklı hale gelip avukatlar aracılığıyla tahsil ediyor veya etmeye çalışıyor. Dolayısıyla 100 lira kredi anapara ve faiz borcu bunun altında örneğin 40 liraya tahsil ediliyor. Dolayısıyla banka perakende ve uğraştırıcı işten kurtuluyor, vatandaş ve şirket birikmiş borçlarında indirim elde ediyor, varlık yönetim şirketi de hizmet veriyor ve karşılığında para kazanıyor.

Burada galiba büyük sıkıntı, avukatların icra ve cebir yolunu acımasız olarak kullanmaları olarak görülüyor.

- İşverenlerin çalışanlarına elektrik ve doğalgaz desteklerinin bin liralık kısmı gelir vergisinden ve sigorta prim kesintisinden muaf tutuluyor.

Ücreti parçalara ayırarak vergi erozyonu yaratmaktan başka bir şey değil. Yani devletin vergi gelirinden ve sigorta priminden vazgeçiliyor. Çalışana hiçbir faydası yok.

- İşverenlerin çalışanlarına yemek yardımını nakit olarak verdikleri zaman bu ücret gelir vergisinden istisna ediliyor.

2022 yılı ikinci yarısında yemek istisnası indirimi 51 lira olduğuna göre bu çalışana aylık yaklaşık bin 200 lira kadar nakit para verilmiş oluyor. Aslında çalışanın işyerinde veya ticket karşılığı dışarıda yemek yemesi ve asgari beslenmesi engelleniyor. Sosyal devlet anlayışına aykırı ucuz bir düzenleme.

- Kredi Yurtlar Kurumuna borcu olan gençlerin borçlarının faizi siliniyor.

Zaten uzun bir süredir iktidarın ve muhalefetin gündeminde olan bir konu. Sadece seçim yatırımı olarak bakmak gerekiyor.

Yeni torbalarda beklenenler…

Yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi bu yapılanlar öncül bonuslar ve çerez niteliğinde. Asıl bundan sonraki torbaları takip etmek gerekiyor.

Beklenenler…

- Geçen hafta basına da yansıyan ve CHP’nin öncülük ettiği genel af

- Yeni yılın Ocak ayında devreye girecek çok yüksek oranda asgari ücret zammı

- Kangren haline gelen ve kapsamı genişletilen emeklilikte yaşa takılanlar

- İmar affı

- Vergide matrah artırımı ve stok affı

Aslında bu yapılanlar ve yapılacak olanlar keşke vatandaşla devletin barışması eksenli olsa; ama tam anlamıyla seçim yatırımı. Seçim sonrası gelen iktidarın vay haline!... Nevzat SAYGILIOĞLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/bu-torba-kanunla-yapilacaklar-cerez-arkadan-gelecek-buyuk-baliklara-bakalim/670834

Yazının başlığını okur okumaz hemen “bu da nereden çıktı, sahibi olduğu taşınmazları ortağı oldukları şirkete/şirketlere ayni sermaye olarak koyanlara vergi mi olur?” diye düşündünüz değil mi? Evet, haklı olabilirsiniz ancak, sahibi oldukları taşınmazları ortağı oldukları şirkete/şirketlere birden fazla defada ayni sermaye olarak koyanlarla ilgili uzun süreden bu yana böyle bir vergi sürprizi söz konusu!

İşin ilginç yanı, böyle bir vergilendirme olayından hemen hemen hiç kimsenin haberi bile yok. Bu nedenle de, mükellefler taşınmazları ayni sermaye olarak koyarken oldukça dikkatsiz davranıyorlar.

Ayni sermaye nedir?

Ayni sermaye, “bir şirketin kuruluşu veya sermaye artırımı sırasında pay sahipleri tarafından para dışında konulan ve bir değer taşıyan, aktif olarak bilançoya dahil edilebilen taşınır ve taşınmaz eşya, makineler, eşya ve haklar gibi tüm sermaye unsurları” şeklinde tanımlanıyor. Yani, nakit dışında bir değerin şirkete sermaye olarak konulduğu durumlarda,  ayni sermaye söz konusu oluyor.

Neler ayni sermaye olarak konulabilir?

Kanunda aksine hüküm olmadıkça ticaret şirketlerine; taşınmazlar, taşınırlar, sınai mülkiyet hakları (ihtira beratları, markalar, lisanslar, maden arama ve işletme ruhsatnameleri vs.), fikri mülkiyet hakları, intifa hakları (taşınır ve taşınmazları kullanma ve yararlanma hakları) , markalar, icatlar ve know-how gibi değerler, tahvil ve hisse senetleri ayni sermaye olarak konulabiliyor:.

Uygulamada en çok taşınmazlar ayni sermaye olarak konuluyor. Ayni sermaye olarak konulacak taşınmazların değeri, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi tarafından bilirkişi marifetiyle tespit ettiriliyor. Bu husus, Kanun koyucu tarafından emredici hüküm olarak düzenlenmiş bulunuyor.

Taşınmazların ayni sermaye olarak konulması elden çıkarma kabul ediliyor!

Evet, yanlış duymadınız, pay sahiplerinin sahip oldukları taşınmazları ortağı oldukları şirketlere ayni sermaye olarak koymaları, vergilendirme yönünden “elden çıkarma” olarak kabul ediliyor. Neden mi? Çünkü, Kanun öyle diyor. Buna ilişkin düzenleme Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80. Maddesinde yer alıyor.

Ayni sermayede vergi sürprizi ne ile ilgili?

İşte vergi sürprizi, taşınmazların şirketlere ayni sermaye olarak konulduğu durumlarda, bu işlemin değer artış kazancı mı yoksa ticari kazanç olarak mı vergilendirileceği ile ilgili.

Elden çıkarma işlemi değer artış kazancı olarak kabul ediliyorsa sadece Gelir Vergisi, ticari kazanç olarak değerlendiriliyorsa Gelir Vergisi + KDV söz konusu oluyor. Pay sahibinin ticari bir işletme olduğu ve aktife kayıtlı taşınmazların ayni sermaye olarak konulduğu durumlarda herhangi bir tereddüt bulunmuyor, bu işlem ticari kazanç (kurum kazancı) kapsamında değerlendiriliyor.

Bu nedenle, taşınmazların ayni sermaye olarak konulmasına ilişkin işlemin yapılmasından  önce, vergilendirme durumunun bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gerekiyor.

Ayni sermayede değer artış kazancı hangi durumda söz konusu oluyor?

İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) taşınmazların iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabi bulunuyor. Elden çıkarma deyimi, taşınmazların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade ediyor (GVK. Mük. Mad. 80).

Yani, gerçek kişi pay sahiplerinin sahip oldukları taşınmazları ortağı oldukları şirketlere ayni sermaye olarak koymaları, gelir vergisi açısından “elden çıkarma” olarak kabul ediliyor. Gerçek kişilerin bedel ödeyerek iktisap ettikleri taşınmazların iktisap tarihinden itibaren 5 yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabi tutuluyor (GVK. Mad. Mük. 80). Taşınmazların 5 yıllık süre geçtikten sonra elden çıkarılması durumunda ise elde edilen kazanç gelir vergisine tabi bulunmuyor. 5 yılık sürenin hesabında gün olarak hesaplama yapılıyor. Ancak, taşınmazların ivazsız şekilde iktisap edilmesi değer artış kazancının konusuna girmiyor. Yani, kişiye miras kalan taşınmazların daha sonra elden çıkarılması halinde elde edilen gelir, değer artış kazancı olarak değerlendirilmiyor.

Taşınmazların elden çıkarılması hangi durumlarda ticari kazanç sayılıyor?

Taşınmazların alım, satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden elde ettikleri kazançlar ticari kazanç olarak kabul ediliyor ve vergilendiriliyor (GVK. Mad. 37). Taşınmaz satışlarında ticari kazancı belirleyen temel unsurlar; faaliyetin sermaye ve emekten oluşan bir organizasyona dayanması ve bu organizasyonun işlemlerindeki devamlılık. Buna, şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırlarının aşılması da eklenebilir. Taşınmaz ticari organizasyon içinde satılıyorsa ticari kazanç söz konusu!

Ayrıca, bu tür bir organizasyon içinde yürütülmemekle beraber taşınmaz alım satımı devamlı olarak yapılıyorsa, yine elde edilen kazanç ticari kazanç olarak kabul ediliyor. Devamlılık unsuru, bir hesap dönemi içinde aynı veya ayrı faaliyet alanlarında ticari mahiyet arz eden işlemlerin birden fazla yapılmasını ifade ediyor. Yani, devamlılık unsurunun en belirleyici ölçütü, “kazanç doğuran işlem sayısındaki çokluk”.

Maliye, taşınmaz alım satımının ticari bir organizasyon içerisinde yürütülmemekle beraber taşınmazların;

- Aynı kişiye farklı tarihlerde,

- Farklı kişilere aynı tarihte,

- birbirini izleyen yıllarda,

- Bir kısmının teslim alınan takvim yılı içinde toplu olarak, diğer kısmının ise takip eden takvim yılı içinde yine toplu olarak

satılmasının, devamlı olarak taşınmaz alım-satımı işiyle uğraşıldığına karine teşkil ettiği ve elde edilen kazancın ticari kazanç olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşünde. Bu konuda Danıştay’da aynı görüşte!

Maliye, taşınmazların farklı tarihlerde ayni sermaye olarak konulmasını ticari kazanç sayıyor!

Maliye, sahip olunan taşınmazların ayrı tüzel kişiliği olan şirketlere sermaye olarak konulmasının taşınmazların elden çıkarılması suretiyle karşılığında ortaklık payı alınması olarak değerlendirilmesi gerektiği,

Bu taşınmazların farklı tarihlerde aynı sermaye şirketine veya aynı tarihte farklı sermaye şirketlerine sermaye olarak konulması karşılığında taşınmazların iktisap değerinin üzerinde oluşan olumlu menfaatin ticari kazanç,

Bu taşınmazların tümünün bir defada bir ticaret şirketine ayni sermaye olarak konulmasının ise değer artış kazancı

olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşünde (İstanbul VDB’nin 08.05.2012 tarihli ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-120[Mük.80-2012/1]-1567 sayılı özelgesi).

Bu konuda Danıştay’ın bir görüşü var mı?

Maalesef bu konuda gerek Danıştay gerekse vergi mahkemeleri tarafından verilmiş herhangi bir karar bulunmuyor.

Taşınmazları farklı tarihlerde ayni sermaye olarak koyanlar yandı!

Evet, Maliye’nin görüşüne göre, taşınmazların farklı tarihlerde aynı sermaye şirketine veya aynı tarihte farklı sermaye şirketlerine ayni sermaye olarak konulması ticari faaliyet olarak kabul ediliyor, taşınmazların iktisap değerleri ile Mahkemece tespit ettirilen değerleri arasında oluşan olumlu fark ticari kazanç olarak gelir vergisine tabi tutuluyor, mahkemece tespit ettirilen bedel üzerinden ise KDV hesaplanması gerekiyor. Aynı durum miras kalan taşınmazların farlı tarihlerde sermaye şirketlerine ayni sermaye olarak konulması halinde de aynen geçerli bulunuyor.

Sonuç olarak,

Sahip oldukları taşınmazları farklı tarihlerde aynı veya başka şirketlere ayni sermaye olarak koydukları halde ticari kazanç kapsamında gelir vergisi ve KDV yönünden vergilendirmeyen gerçek kişiler şu an çok ciddi risk altında. Bunlara tespit edildiği takdirde ciddi tutarlarda vergi ziyaı cezalı gelir vergisi ve KDV tarhiyatı yapılabilir.

Taşınmazları ayni sermaye olarak koyarken bir kere daha düşünmekte fayda var. Aksi halde, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilirsiniz! ABDULLAH TOLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/tasinmazlari-ayni-sermaye-olarak-koyanlara-vergi-surprizi/670853

Ülkemizde Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına (TFRS) uygun finansal tabloların (dipnotlar hariç) XBRL (eXtensible Business Reporting Language – Genişletilebilir İşletme Raporlama Dili) formatında analize uygun şekilde kullanıcılarla paylaşılmasını sağlamak üzere ilk olarak 2016 yılında TMS Taksonomisi geliştirilmiştir.

2016 TMS Taksonomisi, TFRS 15 Müşteri Sözleşmelerinden Hasılat ve TFRS 16 Kiralamalar Standartları çerçevesinde Nisan 2019 tarihinde güncellenerek, mevzuatta terim birlikteliğini sağlamak amacıyla 2019 TFRS Taksonomisi adıyla yeniden yayımlanmıştır.

TFRS Taksonomisi, finansal tabloların TFRS’ye uyumlu olarak sunulmasını sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu kapsamda TFRS Taksonomisinin içeriği oluşturulurken TFRS’nin güncel halleri ve şirketlerce yayınlanan finansal tablolar dikkate alınarak, finansal tablo kullanıcılarının ihtiyaç duyabilecekleri tüm kalemlere yer verilmiştir. Diğer taraftan, TFRS’nin finansal tablolarda ayrı bir kalem olarak sunulmasını zorunlu kıldığı kalemler dışında; bu Taksonomiyi kullanacak şirketlerin önemlilik arz etmemesi nedeniyle finansal tablo kullanıcılarının dikkatine sunulmasına ihtiyaç duymadıkları kalemlere elektronik ortamda sunacakları finansal tablolarda yer vermelerine gerek bulunmamaktadır.

TFRS Taksonomileri

Taksonomi Tarih Bağlantı
2022 TFRS Taksonomisi 04.10.2022  İndir
2019 TFRS Taksonomisi 15.04.2019  İndir
2016 TMS Taksonomisi 06.06.2016  İndir

Diğer Dokümanlar

Açıklama Bağlantı
2022 TFRS Taksonomisi Finansal Tablo Çıktıları  İndir
2019 TFRS Taksonomisi ile 2022 TFRS Taksonomisi Arasındaki Değişimler  İndir
2019 TFRS Taksonomisi Finansal Tablo Çıktıları  İndir
2016 TMS Taksonomi Finansal Tablo Çıktıları  İndir
2016 TMS Taksonomisi ile 2019 TFRS Taksonomisi Arasındaki Değişimler  İndir

Kaynak: KGK

GİRİŞ

Mutat ve sürekli olarak taşınmaz/arsa alım-satım ya da kiralanması faaliyetinde bulunanlara ait taşımaz/arsalar veya Gelir ya da Kurumlar vergisi mükelleflerin işletmelerinde iki yıldan daha uzun süre ile kayıtlı olan taşınmazlarını/arsalarını kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında, inşaat firmasına devretmesi ve karşılığında inşaat firması tarafından taşınmaz/arsa sahibine konut veya işyeri tesliminin Gelir/Kurumlar ve Katma Değer Vergisi karşısındaki durumu ele alınacaktır.

YASAL MEVZUAT

Kurumlar Vergisi Kanununun (1) İstisnalar başlıklı 5/1-e maddesinde; “Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmı ile aynı süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançların %50’lik kısmı.

Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.

İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.

Bedelsiz olarak veya rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle itibarî değeriyle elde edilen hisse senetlerinin elde edilme tarihi olarak, sahip olunan eski hisse senetlerinin elde edilme tarihi esas alınır…” hükmü yer almakta olup, bu hükümle ilgili açıklama ve düzenlemelerin yer aldığı 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin (2) Taşınmaz ve İştirak Hisseleri ile Kurucu Senetleri, İntifa Senetleri ve Rüçhan Hakları Satış Kazancı İstisnası başlıklı 1/5.6 bölümünde; Söz konusu istisnanın uygulanmasına ilişkin açıklamalara yer verilmiş olup, tebliğin aynı bölümünün Taşınmazlar ile İştirak Hisselerinin Para Karşılığı Olmaksızın Devir ve Temliki, Trampası ve Kamulaştırılması başlıklı 1/5.6.2.4.1 alt bölümünde; “İstisna uygulanabilmesi için taşınmazlar ile iştirak hisselerinin satılması ve bu işlemden bir kazanç elde edilerek, satan kurumun mali yapısında bir iyileşmenin olması gerekmektedir. Bu nedenle, söz konusu aktif kalemlerin para karşılığı olmaksızın devir ve temliki, trampası gibi işlemler istisna kapsamına girmemektedir.

Kat karşılığında arsa devrinde olduğu gibi, bir mal veya hakkın başka bir mal veya hak ile değiştirilmesini ifade eden trampa işlemlerinde de söz konusu istisna hükmü uygulanmayacaktır…” şeklinde açıklama yapılmıştır.

Katma Değer Vergisi Kanununun (3) Sosyal ve Askeri Amaçlı İstisnalarla Diğer İstisnalar başlıklı 17. maddesinin Diğer istisnalar başlıklı “r” bendinde; “ Kurumların aktifinde en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara, finansal kiralama ve finansman şirketlerine borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara, finansal kiralama ve finansman şirketlerine devir ve teslimleri ile bu taşınmaz ve iştirak hisselerinin finansal kiralama ve finansman şirketlerince devir ve teslimi.

İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimleri istisna kapsamı dışındadır.

İstisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınır.

Bu fıkranın (u)  bendi kapsamında varlık kiralama şirketlerine ve (y) bendi kapsamında finansal kiralama şirketleri, katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarına devredilen taşınmaz ve iştirak hisselerinin, kaynak kuruluş ve kiracı tarafından üçüncü kişilere satışına ilişkin en az iki tam yıl aktifte bulundurma süresinin hesabında, bu taşınmaz ve iştirak hisselerinin varlık kiralama şirketleri, finansal kiralama şirketleri, katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarının aktifinde bulunduğu süreler de dikkate alınır.” hükmü yer almakta olup, bu hükümle ilgili açıklama ve düzenlemelerin yer aldığı KDV Genel Uygulama Tebliğinin (4) İstisnalar başlıklı II. bölümünün Sosyal ve Askeri Amaçlı İstisnalarda Diğer İstisnalar başlıklı F alt bölümünün Diğer İstisnalar, İki Tam Yıl Süreyle Sahip Olunan İştirak Hisseleri ve Taşınmazların Satışı başlıklı 4.16 ayrımında; “ 3065 sayılı Kanunun (17/4-r) maddesi uyarınca, kurumların aktifinde en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler KDV’den müstesna olup, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimleri ise istisna kapsamı dışındadır…”, Taşınmaz Satışlarında İstisna Uygulaması başlıklı 4.16.1 ayrımında; Satışa konu edilecek taşınmazlar (arsa, arazi, bina) ile iştirak hisselerinin satışında istisna uygulanabilmesi için kurumların aktiflerinde asgari 2 tam yıl (730 gün) kayıtlı bulunmuş olması gerekmektedir.

İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan (taşınmazların mutat olarak alım satımının yapılması veya kiraya verilmesi) kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmazların tesliminde istisna hükmü uygulanmaz.

İstisna, satış yoluyla gerçekleştirilen devir ve teslimlerde uygulanır. Bağış, hibe şeklinde yapılan devir ve teslimler istisna kapsamı dışındadır….” şeklinde açıklama ve düzenlemelere yer verilmiştir.

Diğer taraftan kat karşılığı inşaat işlerine yönelik olarak 7104 sayılı Kanunla (5) Katma Değer Vergisi Kanununun Teslim başlıklı 2/1-5 maddesine; “Trampa iki ayrı teslim hükmündedir.” ifadesinden sonra “Bu Kanunun uygulanmasında arsa karşılığı inşaat işlerinde; arsa sahibi tarafından konut veya işyerine karşılık müteahhide arsa payı teslimi, müteahhit tarafından arsa payına karşılık arsa sahibine konut veya işyeri teslimi yapılmış sayılır.” hükmü, Emsal bedeli ve emsal ücreti başlıklı 27/6. maddesine; “Arsa karşılığı inşaat işlerine ilişkin bedelin tespitinde, müteahhit tarafından arsa sahibine bırakılan konut veya işyerinin, Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarı esas alınır.” hükmü eklenmiş ve bu hükümlerle ilgili olarak KDV Genel Uygulama Tebliğin Arsa karşılığı inşaat işleri başlıklı I/B-8 bölümünde açıklama ve düzenlemelere yer verilmiştir.

AÇIKLAMA,  DEĞERLENDİRME

Kurumlar Vergisi Yönünden;

Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e maddesinde düzenlenen istisna ile; kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, finansman sıkıntılarının giderilmesi ve bağlı değerlerin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkan sağlamak ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmek amaçlanmıştır.

Yine konu ile ilgili açıklama ve düzenlemelerin yer aldığı ve Yasal Mevzuat bölümünde yer verilen Kurumlar Vergisi Tebliğinin ilgili bölümlerinin tetkikinde istisnanın uygulanabilmesi için;

– Taşınmazın satılması,

– Bu satış işleminden kazanç elde edilerek kurumun mali yapısında bir iyileşme olması,

– Kat karşılığı arsa devirlerinde olduğu gibi bir mal veya hakkın bir başka mal veya hak ile değiştirilmesini ifade eden trampa işlemi olmaması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Yazımıza konu işletmenin aktifinde yer alan arsanın kat karşılığı devrinin Kurumlar Vergisi karşısındaki durumuna yönelik Vergi İdaresinin özelgesinde (6); “… kat karşılığı inşaat amacıyla yapmış olduğunuz arsa devri bir mal veya hakkın, bir mal veya hak ile değiştirilmesini ifade eden trampa işlemi sayılacağından, bahse konu arsa devrinden elde edilecek kazanç ile ilgili olarak Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin 1. fıkrasının “e” bendinde düzenlenen istisnadan yararlanılması mümkün bulunmamaktadır.” Şeklinde görüş bildirilmiştir.

Bu görüş bize göre de doğrudur. Çünkü kat karşılığı arsa devri işlemi ilk etapta kurumların sermaye yapılarını güçlendirmemekte, finansman sıkıntılarını gidermemektedir. Ancak arsa karşılığında edinilen konut veya işyerlerinin işletmenin aktifine alındıktan sonra satışı halinde elde edilen kazanç istisnadan yararlanabilecektir.

Katma Değer Vergisi Yönünden;

Katma Değer Vergisi Kanununda kat karşılığı inşaat işlerine yönelik olarak Yasal Mevzuat bölümünde yer verilen 7104 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeler ile kurumlarını aktifinde 2 yıldan daha uzun süre kalan taşınmazların satışında uygulanan 17/4-r maddesindeki istisna hükmü sanki birbiri ile çelişir gibi gözükmektedir.

Şöyle ki;

Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4-r maddesindeki istisnanı uygulanabilmesi için;

– Taşınmaz sahibinin Kurumlar vergisi mükellefi olması,

– Taşınmazın kurumların aktifinde en az iki tam yıl (730 gün) süre ile kayıtlı olması

– Mutat ve sürekli olarak taşınmaz ticareti (alım-satım, kiralama vb.) ile uğraşılmaması

Şartlarının birlikte var olması gerekir.

Dolayısıyla bu şartları sağlayan kurumlar vergisi mükellefi olan kurumların (şahıs işletmelerinde bu istisna uygulanmaz) taşınmaz satışlarında bu istisna uygulanacaktır.

Diğer taraftan Katma Değer Vergisi Kanununun 2 ve 27. maddelerine 7104 sayılı Kanunla eklenen hükümlerle ilgili KDV Genel Uygulama Tebliğinin Arsa karşılığı inşaat işleri başlıklı I/B-8 bölümünde;

“Arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından konut veya işyerine karşılık müteahhide arsa payı teslimi, ikincisi ise müteahhit tarafından arsa payına karşılık arsa sahibine yapılan konut veya işyeri teslimidir. Karşılıklı olarak gerçekleşen bu teslimlerin her birinin KDV karşısındaki durumu aşağıda açıklanmıştır.

8.1. Arsa Sahibi Tarafından Müteahhide Arsa Payı Teslimi

Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa payı teslimi KDV’ye tabidir.

Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsa payını konut veya işyeri karşılığında müteahhide tesliminde vergi uygulanmaz.

8.2. Müteahhit Tarafından Arsa Sahibine Konut veya İşyeri Teslimi

3065 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin 6 ncı fıkrasında, arsa karşılığı inşaat işlerine ilişkin bedelin tespitinde, müteahhit tarafından arsa sahibine bırakılan konut veya işyerinin, 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarının esas alınacağı hüküm altına alınmıştır.

213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, maliyet bedeli esasında emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa, mükellef bu maliyet bedeline, toptan satışlar için %5, perakende satışlar için %10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli etmektedir.

Buna göre, müteahhit tarafından arsa sahibine arsa payının karşılığı olarak yapılan konut veya işyeri teslimlerinde, konut veya işyerinin 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarı üzerinden KDV uygulanır. 3065 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin 4 üncü fıkrasına göre, katma değer vergisi uygulaması bakımından emsal bedelin tayininde genel idare giderleri ve genel giderlerden mamule düşen hissenin bedele katılması mecburi olduğundan, genel idare giderleri ve genel giderlerden konut veya işyerine düşen hissenin arsa karşılığı inşaat işlerine ilişkin bedele dahil edilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, arsa sahibine kalacak konut veya işyerlerine ilişkin arsa payının müteahhide devri söz konusu olmadığından, arsa sahibine bırakılacak konut veya işyerlerinin maliyet bedelinin tespitinde arsa payı dikkate alınmayacaktır.

Örnek 1: KDV mükellefiyeti bulunan Bay (A), işletmesine dahil arsa için müteahhit (B) A.Ş. ile 15/5/2018 tarihinde arsa payı (kat) karşılığı inşaat sözleşmesi imzalamıştır. Söz konusu sözleşmeye göre arsa sahibi Bay (A), inşa edilecek 20 konuttan 8’ini ve 5 işyerinden 2’sini alacaktır.

(B) A.Ş., 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre arsa sahibine vereceği 8 konut ve 2 işyeri için toptan satış olması nedeniyle maliyet bedeline %5 ilave etmek suretiyle sırasıyla 840.000 TL ve 315.000 TL olmak üzere toplam 1.155.000 TL bedel hesaplamıştır. Bu durumda, inşa edilen konutların %1 KDV oranına tabi olduğu varsayıldığında, (B) A.Ş. tarafından arsa sahibine teslim edilen konutlara ilişkin (840.000x%1) 8.400 TL KDV, işyerlerine ilişkin (315.000x%18) 56.700 TL KDV olmak üzere toplam 65.100 TL KDV hesaplanacaktır.

KDV mükellefi arsa sahibi Bay (A)’nın aldığı konut ve işyerlerinin karşılığı olarak (B) A.Ş.’ye yapmış olduğu arsa payı teslimi de konut ve işyerlerinin 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarları dikkate alınarak 1.155.000 TL üzerinden genel oranda (1.155.000x%18) 207.900 TL KDV hesaplanacaktır…” şeklinde açıklama yapılmıştır.

Tebliğin bu bölümünde yapılan açıklamalar ağırlıkla kurumlar vergisi mükellefi olmayan şahıs ya da şahıs işletmelerine yöneliktir.

Dolayısıyla Katma Değer Vergisi Kanununa 7104 sayılı Kanunla eklenen hükümler ve buna yönelik tebliğ ile yapılan açıklamalar ile Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4-r maddesinde yer alan hükümler birbirleri ile çelişmemektedir.

Kurumlar vergisi mükellefi olan şirket, aktifinde 2 yıldan fazla süre ile kalan arsasını kat karşılığı inşaat sözleşmesi karşılığı olarak devrettiğini belirterek KDV kanununun 17/4-r maddesinde yer alan istisnadan faydalanıp faydalanamayacağına yönelik sorduğu soruya Vergi İdaresi tarafından; “… Şirketinizce en az iki tam yıl süreyle aktifinizde kayıtlı olduğu anlaşılan söz konusu arsanın kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında tesliminin, arsa alım satımının mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürülmemesi şartıyla, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-r maddesi kapsamında KDV’ den istisna tutulması mümkün bulunmaktadır.” (7) şeklinde görüş verilmiştir.

SONUÇ

Mutat ve sürekli olarak taşınmaz/arsa alım-satım ya da kiralanması faaliyetinde bulunanlara ait taşınmaz/arsalar ile Gelir ya da Kurumlar Vergisi mükelleflerinin işletmelerinde kayıtlı taşınmaz/arsalarını,

Kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile inşaat firmalarına devri/teslimi, inşaat firmaları tarafından da inşaat sözleşmesi karşılığı taşınmazını/arsalarını devredenlere konut veya iş yeri teslimi,

– Her iki devir/teslim ayrı ayrı Katma Değer Vergisine,

– Devir/teslim sırasında kazanç oluşmuşsa, oluşan kazançlarda Gelir ya da Kurumlar Vergisine,

Tabiidir.

Ancak mutat ve sürekli olarak taşınmaz/arsa alım-satım ya da kiralanması faaliyetinde bulunmayan Kurumlar Vergisi mükelleflerinin işletmelerinde iki yıldan daha fazla süre ile kayıtlı olan taşınmaz/arsalarını, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile inşaat firmasına devretmesi durumunda, taşınmazını/arsasını devreden Kurumlar Vergisi mükellefi, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-r maddesinde yer alan istisnadan yararlanabilir.04.10.2022

Şemsettin ESER
Vergi Dairesi Müdürü
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2022/10/04/aktifte-iki-yildan-daha-uzun-sure-ile-kayitli-olan-tasinmazin-kat-karsiligi-devredilmesi/

KAYNAKÇA

1- 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 21.06.2006 tarih ve 25205 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

2- 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği, 03.04.2007 tarih ve 26482 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

3- 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, 02.11.1984 tarih ve 18563 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

4- Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği, 26.04.2014 tarih ve 28983 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

5- 7104 sayılı Kanun,04.2018 tarih ve 30383 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

6- Niğde Defterdarlığının 10.11.2020 tarih ve 24527 sayılı özelgesi.

7-  Niğde Defterdarlığının 10.11.2020 tarih ve 24527 sayılı özelgesi.

Anayasamızın 61 inci maddesi ile engellilerin hayat standartlarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi anayasal güvence altına alınarak; Devletin, engellilerin korunmaları ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirler alacağı ve bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisler kuracağı veya kurulmasını sağlayacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu kapsamda, engelli vatandaşların içinde bulunduğu zor koşulların giderilmesine katkıda bulunmak, sosyal ve ekonomik hayata katılımlarını kolaylaştırmak ve engelliler ile engelli olmayanlar arasındaki rekabet eşitsizliğini gidermek amacıyla vergi mevzuatında çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Bu çalışmamızda ÖTV, KDV, MTV ve Emlak Vergisi Kanunlarında engelliler lehine yapılan vergi avantajlarına yer verdik.

  1. Yurt İçinden Alınan Taşıtlarda Sağlanan Özel Tüketim Vergisi Avantajı(1)
  2. Engellilik Derecesi̇ %90 veya Üzerinde Olanların Taşıt Alımlarında İstisna Uygulaması

1) Taşıtta Tadilat Aranmayan İstisna Uygulaması

Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanununun (7/2-a) maddesi uyarınca(2), Kanuna ekli (II) sayılı listede yer alan kayıt ve tescile tâbi mallardan; 87.03 (hesaplanması gereken özel tüketim vergisi ve diğer her türlü vergiler dahil bedeli 2021 yılı için 303.800 TL,  2022 yılı için 450.500 TL’yi aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, engellilik derecesi %90 veya daha fazla olan malul ve engelliler tarafından beş yılda bir defa olmak üzere ilk iktisabı (ilk alımı) ÖTV’den istisnadır.

Bu istisna düzenlemesinin uygulama usul ve esasları genel itibariyle aşağıdaki gibidir.

a) İstisnadan Yararlanabilecekler

Engellilik oranının (özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranının/kişinin engellilik oranının) %90 ve üzerinde olduğunu, “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik”(3) çerçevesinde yetkili sağlık kurumlarından (hastanelerden) alınan engelli sağlık kurulu raporu ile tevsik eden malul ve engelliler bu istisnadan yararlanabilmektedir.

Engel sebebinin önemi bulunmamaktadır. Görme, işitme, konuşma veya ortopedik olabileceği gibi zihinsel engelliler veya böbrek rahatsızlığı olanlar da bu istisnadan yararlanabilmektedir.

Bu uygulama kapsamındaki taşıtın ilk iktisabında ÖTV istisnası uygulanması için, malul ve engellilerin taşıtı bizzat kullanması veya kullanamaması şartı aranılmamaktadır. Dolayısıyla, ÖTV Kanununun 7/2-a maddesi kapsamında iktisap edilen taşıt, malul ve engellinin bizzat kendisi tarafından da kullanılabilir.

Bununla birlikte, istisna kapsamında ilk iktisabı yapılan taşıtın malul ve engellinin bizzat kullanmasının mümkün olmaması halinde, zorunlu haller dışında, engelli kişinin sürekli olarak istifadesine sunulması gerekir.

b) İstisna Kapsamındaki Taşıtlar

Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tabi taşıtlardan, sadece, Türk Gümrük Tarife Cetvelinin;

  • 87.03 tarife pozisyonunda yer alan, motor silindir hacmine bakılmaksızın, hesaplanması gereken özel tüketim vergisi ve diğer her türlü vergiler dâhil bedeli 2021 yılı için 303.800 TL, 2022 yılı için 450.500 TL ve altında olan binek otomobil, panelvan, pick-up, arazi taşıtı, ATV, jeep, steyşın vagon, vb. taşıtlar,
  • 87.04 tarife pozisyonunda yer alan, eşya taşımaya mahsus, 2800 cm³ veya altında motor silindir hacmine sahip van, panelvan, kamyonet, pick-up, vb. taşıtlar,
  • 87.11 tarife pozisyonunda yer alan, motor silindir hacmine bakılmaksızın, motosikletler,

bakımından istisnadan yararlanılabilmektedir. Bu uygulamada, taşıtta herhangi bir mekanik ilave veya tadilat (özel tertibat) yapılması şartı aranmaz.

2) Taşıtta Tadilat Aranan İstisna Uygulaması

a) İstisnadan Yararlanabilecekler

Engellilik durumunun taşıtı bizzat kullanamayacak ve sürekli olarak tekerlekli sandalye veya sedye kullanmalarını gerektirecek nitelikte olduğunu, “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde yetkili bir sağlık kurumundan (hastaneden) alınmış engelli sağlık kurulu raporuyla tevsik eden ve engellilik derecesi %90 veya daha fazla olan malul ve engelliler bu uygulamadan yararlanabilmektedir.

Diğer bir ifade ile mezkûr istisnadan, yalnızca engellilik durumları sürücü olmalarını engelleyecek nitelikte olan, sürekli olarak tekerlekli sandalye veya sedye kullanması gerektiğini ve engellilik derecesinin %90 veya üzeri olduğunu engelli sağlık kurulu raporu ile belgeleyen malul ve engelliler yararlanabilir.

Dolayısıyla, bu istisna uygulaması kapsamında iktisap edilen taşıt, malul ve engellinin bizzat kendisi tarafından kullanılamaz. İstisna kapsamında ilk iktisabı yapılan taşıtın, zorunlu haller dışında, engelli kişinin sürekli olarak istifadesine sunulması zorunludur.

b) İstisna Kapsamındaki Taşıtlar

Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tabi taşıtlardan, sadece, 87.03 tarife pozisyonu kapsamında vergilendirilen;

  • Yük taşımasında kullanılıp azami ağırlığı 3,5 tonu aşmayan ve yolcu taşıma kapasitesi istiap haddinin %50’sinin altında olan taşıtların,
  • Sürücü dahil 9 kişilik oturma yeri olan taşıtların,

bu istisna kapsamında iktisabı mümkündür.

Dolayısıyla bu istisna kapsamında, 87.03 tarife pozisyonunda sınıflandırılan panelvan, kombi gibi hem yük hem yolcu taşımacılığında kullanılabilen çok amaçlı taşıtlar (hafif ticari taşıtlar) ile sürücü dahil 9 kişilik oturma yeri olan taşıtların ilk iktisabı yapılabilir.

(II) sayılı listenin 87.03 tarife pozisyonu sırası kapsamında vergilendirilen; motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşan taşıtlar, bütün tekerlekleri motordan güç alan veya alabilen taşıtlar, sürücü dahil 8 kişiye kadar oturma yeri olan binek otomobilleri, yarış arabaları ve arazi taşıtlarının alımında bu istisnadan yararlanılamaz.

Bunun yanı sıra, 10 veya üstü oturma yerine sahip taşıtların, mezkûr düzenleme çerçevesinde yaptırılan tadilat sonucu, istisna kapsamındaki taşıtlar haline getirilmesi suretiyle ilk iktisaplarının yapılması halinde de diğer şartların sağlanmasına bağlı olarak, söz konusu istisna düzenlemesinden yararlanılabilir.

c) İstisna Kapsamındaki Taşıtlarda Yaptırılacak Tadilatın Mahiyeti

Taşıtta, ilk iktisaptan önce tekerlekli sandalye veya sedye ile binilmesine ve seyahat edilmesine uygun tertibat yaptırılması zorunludur.

3) Engellilik Derecesi %90’ın Altında Olanların Taşıt Alımlarında İstisna Uygulaması

Özel Tüketim Vergisi Kanununun (7/2-c) maddesi uyarınca, Kanuna ekli (II) sayılı listede yer alan kayıt ve tescile tâbi mallardan; 87.03 (hesaplanması gereken özel tüketim vergisi ve diğer her türlü vergiler dahil bedeli 2021 yılı için 303.800 TL,  2022 yılı için 450.500 TL’yi  aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, bizzat kullanma amacıyla engelliliğine uygun hareket ettirici özel tertibat yaptıran malul ve engelliler tarafından beş yılda bir defa olmak üzere ilk alımları ÖTV’den istisnadır.

Bu istisna düzenlemesinin uygulama usul ve esasları genel itibariyle aşağıdaki gibidir.

a) İstisnadan Yararlanabilecekler

Bu uygulamadan, engellilik durumu, manuel vitesli bir taşıtın hareket ettirici aksamında tadilat yaptırılmasını gerektirecek nitelikte olanlar, diğer bir ifade ile manuel vitesli bir taşıtın hareket ettirici aksamında engelliliğe uygun tertibat yaptırılmadan taşıtı kullanamayacak olanlar yararlanabilir. Örneğin, sadece sağ veya sol el parmaklardan herhangi bir ya da birkaçı olmayanlar bu uygulamadan yararlanamaz.

Mevcut kanuni düzenleme gereği; engellilik oranı %90’ın altında olanlardan, engellilik durumları yukarıda belirtilen mahiyette olmayan, işitme engellilerin, görme engellilerin, böbrek rahatsızlığı olanların, kalp nakli veya rahatsızlığı olanların, zihinsel engellilerin ve benzerlerinin ÖTV’den müstesna olarak taşıt iktisap etmeleri mümkün bulunmamaktadır.

Engellilik durumunun tevsikinde, “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde yetkili sağlık kurumlarından (hastanelerden) alınan engelli sağlık kurulu raporu aranır.

İstisna kapsamında ilk iktisabı yapılan taşıtın, zorunlu haller dışında, engelli kişi tarafından bizzat kullanması gerekir.

b) İstisna Kapsamındaki Taşıtlar

Özel Tüketim Vergisi Kanununun (7/2-c) maddesi uyarınca, (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tabi mallardan, Türk Gümrük Tarife Cetvelinin,

  • 03 tarife pozisyonunda yer alan, motor silindir hacmine bakılmaksızın, hesaplanması gereken özel tüketim vergisi ve diğer her türlü vergiler dâhil bedeli 2021 yılı için 303.800 TL, 2022 yılı için 450.500 TL ve altında olan binek otomobil, panelvan, pick-up, arazi taşıtı, ATV, jeep, steyşın vagon, vb. taşıtlar,
  • 04 tarife pozisyonunda yer alan, eşya taşımaya mahsus, 2800 cm³ veya altında motor silindir hacmine sahip van, panelvan, kamyonet, pick-up, vb. taşıtların,
  • 11 tarife pozisyonunda yer alan, motor silindir hacmine bakılmaksızın, motosikletlerin,

bizzat kullanmak amacıyla engelliliğine uygun hareket ettirici özel tertibat yaptıran malul ve engelliler tarafından ilk iktisabı ÖTV’den müstesnadır.

İstisnadan yararlanmak için taşıtın, özel tertibatlı olması ve malul ve engelli tarafından bizzat kullanılabilecek durumda olması şarttır.

c) İstisna Kapsamındaki Taşıtlarda Yaptırılacak Tadilatın Mahiyeti

Bu uygulamada, taşıtı hareket ettirici aksam olarak debriyaj, fren ve gaz pedalları ile vites kolu kabul edilir. İlk iktisaptan önce hareket ettirici aksamda sabitlenmiş bir şekilde özel tertibat yapılması gerekmekte olup, yapılan özel tertibatın kişinin engelliliğiyle uyumlu olması da zorunludur.

Sol el ve/veya kolda engelliliği bulunanların, taşıtı hareket ettirici aksam sayılan manuel vites kolunu engelliliğe uygun olarak direksiyona monte ettirmesi ve benzeri şekilde tadilat yaptırması veya taşıtın fabrika çıkışında vitesin direksiyonun sağ tarafına sabitlenmiş olması gibi haller hareket ettirici aksamda özel tertibat olarak kabul edilir.

Direksiyona topuz takılması, engelin bulunduğu taraftaki silecek kolu, sinyal, cam silecek kumandası, dörtlü flaşör, ön-arka cam su fıskiyesi, korna ve kontak gibi düzeneklerin diğer tarafa alınması veya direksiyon simidine monte edilmesi ve benzeri tadilatlar taşıtı hareket ettirici aksamda özel tertibat kapsamında değerlendirilmez.

Manuel vitesli bir taşıtı vites kolunda ve/veya debriyaj pedalında sabitlenmiş özel tertibat yaptırmadan kullanamayacak durumda olan engelliler bakımından, otomatik vitesli taşıtlar, özel tertibatlı taşıt olarak kabul edilir.

Örneğin;

  • Sol üst ekstremite (sol el veya kolda) ve/veya sağ üst ekstremiteye (sağ el veya kolda) ilişkin engellilik durumlarının, manuel vitesli bir taşıtın vites kolunda,
  • Sol alt ekstremiteye (sol ayak veya bacağa) ilişkin engellilik durumlarının, manuel vitesli bir taşıtın debriyaj pedalında,

sabitlenmiş özel tertibat yaptırmadan, taşıtın kullanılamayacak olması halinde, otomatik vitesli taşıt başka bir tadilat olmaksızın özel tertibatlı araç olarak değerlendirilmektedir.

Taşıtın otomatik vitesli olması, engelliliğe uygun hareket ettirici özel tertibat yaptırılması şartının aranmasına engel değildir. Dolayısıyla otomatik vitesli taşıtların hareket ettirici aksamında da kişinin engelliliğine uygun olarak sabitlenmiş özel tertibat yaptırılması gerekmektedir. Örneğin, sağ ayağı ampute veya her iki ayağında/dizinde ayaklarını kullanmaya mani aynı oranda kısıtlılık olan bir engellinin, fren ve gaz pedalında özel tertibat yaptırmadan otomatik vitesli taşıtı kullanması mümkün olmadığından, ancak anılan tertibatın yaptırılması halinde otomatik vitesli bir taşıt bakımından istisnadan faydalanılabilir.

Öte yandan, manuel vitesli bir taşıtı vites kolunda ve/veya debriyaj pedalında sabitlenmiş özel tertibat yaptırmadan kullanamayacak durumda olan engelliler bakımından, otomatik vitesli taşıtlar, fren ve gaz pedallarında özel tertibat yaptırılmasını gerektirir başkaca engelinin olmaması kaydıyla, özel tertibatlı taşıt olarak kabul edilir.

4) Malul ve Engellilerin Taşıt Alımlarına İlişkin Ortak Hususlar

a) İstisnadan Yararlanılabilecek Taşıt Sayısı ve İstisnadan Yararlanma Süresi

Her beş yılda sadece bir taşıt bakımından istisnadan yararlanılabilir. Dolayısıyla, taşıtın istisna kapsamında satın alındığı veya ithal edildiği tarihten itibaren beş yıllık süre geçmeden aynı veya farklı kategoride sınıflandırılan ikinci bir taşıt bakımından istisnadan yararlanılamaz.

Ayrıca, istisna uygulanarak iktisap edilen taşıtın, sonradan ÖTV’si ödenerek satılması veya devredilmesi durumunda dahi, taşıtın ilk iktisabından itibaren beş yıllık süre dolmadığı sürece yeniden istisnadan yararlanılarak taşıt iktisap edilmesi mümkün değildir.

b) İstisnadan Yararlanma Usulü

Yetkili sağlık kurumlarından alınmış, engellilik derecesini tevsik eden sağlık kurulu raporunun aslı veya noter onaylı örneğinin ÖTV mükellefine (taşıt satan bayiye) ibraz edilmesi suretiyle, taşıtın alımında ÖTV uygulanmaması talep edilir.

Vergi dairesince, taşıtı satan bayinin vereceği beyanname ve engelliye ait belgelerin incelenmesini müteakiben, istisnadan yararlanılmasına engel bir durumun bulunmaması kaydıyla, taşıtın kayıt ve tescilinde ibrazı zorunlu olan ve taşıtın iktisabında istisna uygulandığını gösteren “ÖTV Ödeme Belgesi” nin sistem dahilinde oluşturulmasına onay verilir. ÖTV mükelleflerince, bu belgenin bir örneği, kaşe tatbik edilerek imzalanır ve alıcılara (malul ve engelli) verilir.

İstisnadan yararlanılabilmesi için, istisna kapsamında ilk iktisabı yapılacak taşıta ait faturanın engelli adına düzenlenmesi ve aracın yine engelli adına kayıt ve tescili gerekmekte olup, bir başkasının malul ve engelli adına söz konusu istisnadan yararlanması mümkün değildir.

c) İbrazı Zorunlu Engelli Sağlık Kurulu Raporuna İlişkin Hususlar

Bu uygulamadan yararlanılabilmesi için engellilik durumunun, engellilik sağlık kurulu raporu ile tevsik edilmesi gerekir(4).

Taşıtın hareket ettirici aksamında özel tertibat yaptırılması gerektiğine dair değerlendirmeyi içermemekle veya olasılığı ifade edebilen değerlendirmeler içermekle birlikte, raporda yer alan tespit ve açıklamalardan (sağ veya sol kol/bacak uzuv yokluğu veya uzuvların fonksiyonlarını yitirdiği/yerine getirmediği/kullanılamadığı ve benzeri) özel tertibat gerekliliğinin açıkça anlaşılması halinde, bu raporlara istinaden de işlem yapılabilir.

Engelli sağlık kurulu raporunda, raporun süresiz olduğunun belirtilmesi halinde herhangi bir tarihle sınırlı olmaksızın; belirli süre içinde geçerli olduğunun belirtilmesi halinde, raporun süresinin bitimine altı aydan az bir süre kalmaması kaydıyla, bu süre içinde, ilk iktisabı yapılacak taşıtlar bakımından söz konusu raporlara dayanılarak istisnadan yararlanılabilir.

Süreli raporlara dayanılarak istisnadan yararlanılması halinde, raporun süre bitiminde ÖTV istisnasının devamı için yeni rapor ibrazı aranmadığı gibi, bu rapora dayanılarak iktisap edilen taşıta ait ÖTV’nin de beyan edilip ödenmesi aranmaz.

5) Özellik Arz Eden Durumlar

a) İstisnadan yararlanılarak satın alınan taşıtın kayıt ve tescilinden önce malul ve engellinin ölümü halinde tesis edilecek işlem;

Malul ve engelli tarafından iktisabı yapılan taşıtın kayıt ve tescil ettirilmeden malul ve engellinin vefat etmesi durumunda, mezkûr istisna uygulamasından yararlanılamaz.

Bu durumda, taşıtın mükellefe iade edilmemesi halinde, mirası reddetmeyen varis/varisler tarafından kayıt ve tescilden önce taşıta ait ÖTV’nin beyan edilip ödenmesi zorunludur.

b) İstisnadan yararlanılarak ilk alımı yapılan taşıtların hurdaya çıkarılması halinde istisna uygulaması;

İstisna kapsamında alınan taşıtların, malul ve engelliler tarafından ilk iktisabından sonra beş yıl geçmeden deprem, heyelan, sel, yangın veya kaza sonucu kullanılamaz hâle gelmesi nedeniyle hurdaya çıkarılması halinde, taşıtları hurdaya çıkaran malul ve engelliler tarafından, beş yıllık sürenin geçip geçmediğine bakılmaksızın, yeni bir taşıtın ilk alımı ÖTV’den istisna edilmiştir.

Bu şekilde istisnadan yararlanmak isteyen malul ve engellinin, istisnadan yararlanarak ilk alımını yaptığı taşıtın deprem, heyelan, sel, yangın veya kaza sonucu kullanılamaz hale geldiğini tevsik eden ekspertiz raporu ile “hurdaya çıkarılmıştır” damgası vurularak kayıt konulan tescil belgesinin aslı veya noter onaylı örneğinin ibrazı zorunludur.

c) Türkiye’de ikamet eden ve ikamet tezkeresine sahip yabancı ülke vatandaşları ile yurt dışında ikamet eden Türk uyruklu mavi kart sahiplerinin durumu;

İstisnadan, Türkiye’de ikamet eden ve ikamet tezkeresine sahip yabancı ülke vatandaşları ile yurt dışında ikamet eden Türk uyruklu mavi kart sahipleri de yararlanabilir. Ancak, bunların da aranan şartları haiz olmaları ve belgeleri ibraz etmeleri zorunludur. Yurt dışından alınan ehliyet ve/ veya rapora dayanılarak istisnadan yararlanılamaz.

ç) Sorumluluk

Malul ve engelli tarafından geçerli raporun ibraz edilmediğinin tespiti ve ibraz edilmeyen en son tarihli raporun da ilgili istisna uygulamasında aranılan mahiyette olmaması durumunda, ziyaa uğratılan vergi, vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte malul ve engelliden aranmaktadır.

İstisna kapsamında ilk iktisabı yapılan taşıtın, zorunlu sebepler dışında, engelli tarafından bizzat kullanılmadığının veya engellinin taşıtı bizzat kullanamayacak durumda olması halinde taşıtın bariz bir şekilde engellinin istifadesine sunulmadığının ve taşıtın ilk iktisabında yaptırılan hareket ettirici aksamın, sonradan söküldüğünün tespit edilmesi hallerinde, istisna şartlarının ihlal edildiği kabul edilir ve ilk iktisapta ödenmeyen ÖTV, vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte malul ve engelliden aranır.

d) İlk İktisabı İstisna Olan Taşıtların Veraset Yoluyla İntikali

İlk iktisabında istisna uygulanan kayıt ve tescile tabi taşıtların, veraset yoluyla intikallerinde ÖTV aranmaz. Dolayısıyla, taşıtın veraset yoluyla intikaline bağlı olarak müştereken bütün mirasçılar adına kayıt ve tescil edilmesi halinde, bu intikal işlemi nedeniyle ÖTV uygulanmaz.

Ancak, muristen mirasçılara sadece bir taşıtın intikal etmiş olması, başka bir mal ve/veya hakkın intikal etmemiş olması halinde, taşıtın miras hisselerinin tek bir mirasçıya devredilmesi, devralan mirasçı açısından (kendi miras hissesine karşılık gelen kısmı hariç olmak üzere) “veraset yoluyla intikal” olarak değerlendirilmez. Bu şekilde bir ivaz karşılığında veya ivazsız (bağış, hibe, hediye vb.) olarak gerçekleşen devir işleminde ÖTV, adına kayıt ve tescil yapılan/yapılanlardan aranır(5).

Muristen mirasçılara intikal etmiş olan terekede söz konusu taşıtın yanı sıra başkaca mal ve/veya hakkın da bulunması halinde ise diğer mirasçıların, lehine taşıt üzerindeki mülkiyet hakkından ivazsız olarak feragatini gösteren noter onaylı belgenin ibrazı şartıyla istisnadan yararlanılmış olan taşıtın lehine feragat edilen mirasçıya intikali, “veraset yoluyla intikal” olarak değerlendirilir. Ancak bunun için, terekede yer alan diğer mal ve/veya hakların toplam değerinin taşıtın değerine eşit veya taşıtın değerinden yüksek olması gerekmektedir. Aksi takdirde taşıtın devredildiği varis, kendi hissesi dışındaki hisselere isabet eden ÖTV’yi ödemek durumundadır.

ÖTV’den müstesna olarak ilk iktisabı yapılan taşıt dışında herhangi bir mal ve/veya hakkın “birden fazla mal ve hak” kapsamında değerlendirilebilmesi için söz konusu mal ve/veya hakkın Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesine dahil edilmiş olması ve gerektiğinde ölüm tarihi itibariyle mevcut olduğunun ispatlanması gerekmektedir(6).

6) İstisna Kapsamında Alınan Taşıtın Satışı veya Devri Halinde Vergilendirme

Malul ve engelliler tarafından ÖTV’den müstesna olarak satın alınan taşıtların, istisnadan yararlananların alım tarihinden itibaren beş yıl geçmeden istisnadan yararlanamayan kişi veya kurumlara satışı veya devrinde ÖTV aranır.

Ayrıca, istisna kapsamında alınan taşıtların, veraset yoluyla ÖTV uygulanmaksızın varise/varislere intikal etmesi ve murisin istisnadan yararlandığı tarihten itibaren beş yıllık süre geçmeden varis/varisler tarafından istisnadan yararlanamayanlara satışı veya devrinde de ÖTV aranır.

Malul ve engelliler tarafından ÖTV’den istisna olarak ilk iktisabı yapılan taşıtın, istisnadan yararlanabilecek durumdaki bir malul ve engelliye satış veya devrinde ÖTV aranmaz. Ancak, bu durumda da alıcı engelliye ilişkin aranan belgelerin ilgili vergi dairesine ibrazı zorunludur.

Satış veya devir nedeniyle ÖTV’nin arandığı durumlarda, taşıtın istisnadan yararlanılan ilk iktisabındaki matrah ve istisnadan yararlanamayan üçüncü şahıslar adına kayıt ve tescil ettirildiği tarihteki oran üzerinden alıcı tarafından ÖTV beyan edilir ve ödenir. Dolayısıyla, bu uygulama kapsamında vergileme, alıcının beyanname vermesi suretiyle yapılır.

Malul ve engelliler tarafından ÖTV’den müstesna olarak satın alınan taşıtların, ilk iktisap tarihinden itibaren beş yıl geçtikten sonra satışı veya devrinde ise ÖTV aranmaz.

7) Motorlu Taşıtlar Vergisinde Sağlanan Vergi Avantajları

Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun “İstisnalar” başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde, engellilik dereceleri %90 ve daha fazla olan malul ve engellilerin adlarına kayıtlı taşıtlar ile diğer malul ve engellilerin, bu durumlarına uygun hale getirilmiş özel tertibatlı taşıtların motorlu taşıtlar vergisinden istisna olduğu belirtilmiştir.

a) Engellilik Dereceleri %90 ve Daha Fazla Olan Malul ve Engellilere Ait Taşıtlarda İstisna Uygulaması

Engellilik dereceleri %90 ve daha fazla olan malul ve engellilerin bu durumlarını tam teşekküllü devlet hastanesinden alınmış olan sağlık kurulu raporu ile ilgili vergi dairelerine belgelendirmeleri halinde, söz konusu malul ve engellilerin kendi adlarına kayıt ve tescil edilmiş olan taşıtları, motorlu taşıtlar vergisine tabi tutulmayacaktır. Bu istisnadan yararlanmak için, söz konusu malul ve engellilere ait taşıtın özel tertibatlı veya özel tertibatlı hale getirilmiş olması şartı aranmayacaktır.

b) Engellilik Dereceleri %90’dan Az Olan Malul ve Engellilere Ait Taşıtlarda İstisna Uygulaması

Engellilik dereceleri %90’dan az olan malul ve engellilerin bu durumlarını; tam teşekküllü devlet hastanesinden alınan sağlık kurulu raporu ile belgelendirmeleri ve kendi adlarına kayıt ve tescilli olan taşıtların engellilik haline uygun özel tertibatlı veya özel tertibatlı hale getirilmiş taşıtlar istisna hükmünden yararlanabileceklerdir.

c) Özel Tüketim Vergisi İstisnasından Faydalanan Mükellefler İçin İstisna Uygulaması

Malul ve engelli olmaları nedeniyle taşıtları ilk iktisabı esnasında özel tüketim vergisinden istisna olanların, motorlu taşıtlar vergisi istisnasından faydalanmak için “Malul ve Engelliler Adına Kayıt ve Tescilli Taşıtlarda Motorlu Taşıtlar Vergisi İstisnası Bildirim Formu” ile motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyet kaydı olan vergi dairesine yapacakları müracaatta sağlık kurulu raporu, araçlar için teknik belge ve proje raporunu ibraz etmeleri gerekmemektedir. Bu şekilde müracaat eden mükelleflerin, söz konusu formda taşıtının özel tüketim vergisinden istisna olduğunu belirtmeleri gerekmektedir.

ç) Özel Tüketim Vergisi İstisnasından Faydalanmayan Mükellefler İçin İstisna Uygulaması

Özel tüketim vergisi istisnasından faydalanmayan ancak; motorlu taşıtlar vergisi istisnasından yararlanacak olan malul ve engelliler tarafından; “Malul ve Engelliler Adına Kayıt ve Tescilli Taşıtlarda Motorlu Taşıtlar Vergisi İstisnası Bildirim Formu” düzenlenerek sağlık kurulu raporu, motorlu araç tescil belgesi, araçlar için teknik belge ve proje raporu asıllarının veya fotokopilerinin ilgili vergi dairesine verilmesi gerekmektedir. İstisnadan yararlanabilmek için ibrazı zorunlu olan belgelerin fotokopilerinin getirilmesi hâlinde, asıllara uygunluğu kontrol edilerek işlem tesis edilecektir.

d) Motorlu Taşıtlar Vergisi İstisnasından Faydalanmak İçin Süreli Sağlık Kurulu Raporu İbraz Edenler

Bu kişiler istisnadan raporun geçerlilik süresi içerisinde faydalanırlar. Söz konusu istisna uygulamasının devam edebilmesi için, malul ve engellilerin süre bitiminden önce yeni tarihli sağlık kurulu raporunu ilgili vergi dairesine ibraz etmeleri gerekmektedir.

e) Malul ve Engelliler İstisnası ile İlgili Bildirim

İstisnadan yararlanacak olan malul ve engelliler tarafından; “Malul ve Engelliler Adına Kayıt ve Tescilli Taşıtlarda Motorlu Taşıtlar Vergisi İstisnası Bildirim Formu” istisnadan yararlanmak için gerekli olan diğer belgeler ile birlikte ilgili vergi dairesine verilecektir.

f) Otomatik Vitesli Taşıtlarda İstisna Uygulaması

Anılan Kanun hükümleri ve Tebliğdeki açıklamalar uyarınca, engellilik derecesi %90 ve daha fazla olan malul ve engellilerin, adlarına kayıt ve tescil ettirecekleri taşıtlarda özel tertibat yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak, engellilik derecesi %90’dan az olan malul ve engelliler adına kayıt ve tescil edilecek taşıtların, bizzat malul ve engelli kişinin engelliliğine uygun özel tertibatlı hale getirilmesi gerekmektedir.

Engellilik derecesi %90’dan az olan malul ve engellilerin adlarına kayıt ve tescilli taşıtlarda engelliliklerine uygun bir tertibat bulunmaması halinde bu taşıtlar için motorlu taşıtlar vergisi istisnası uygulanmamaktadır. Buna göre, otomatik vitesli taşıtlar, sağ ayağında veya sağ bacağında engelliliği bulunanların engellilik hallerine uygun özel tertibatlı olması halinde motorlu taşıtlar vergisinden istisna olacaktır.

Ancak, anılan Kanun hükmünün malul ve engellilerin engelliliklerine göre ayrım yapılmasını öngören bir amaç gütmesi söz konusu olmayacağından; sağlık raporunda sadece sol alt ekstremitede (ayak veya bacakta) engelliliği olduğu belirtilen malul ve engellilerin otomatik vitesli taşıtlarının başkaca özel tertibat yapılmasına gerek olmaksızın, malul ve engelli adına kayıt ve tescil edildiği tarihten itibaren motorlu taşıtlar vergisinden istisna olması gerekmektedir.

8) Katma Değer Vergisinde Sağlanan Vergi Avantajları

Katma Değer Vergisi Kanununda, gerek engel durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranı (engellilik derecesi) %90 ve daha fazla olan malul ve engellilerin kendi adlarına kayıt ve tescil edilmiş olan taşıtlar için gerekse engel durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranı (engellilik derecesi) %90’dan az olan malul ve engellilerin adlarına kayıt ve tescilli olan ve engellilik haline uygun özel tertibatlı taşıt veya özel tertibatlı hale getirilmiş taşıtlar için, istisnai bir düzenleme bulunmamaktadır.

Ancak, Katma Değer Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin diğer istisnalar başlıklı 4 numaralı fıkrasının  (s) bendinde “Engellilerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları” istisna kapsamına alınmıştır. Bu hükümle, engellilerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları, katma değer vergisinden istisna edilmiştir.

Buna göre; münhasıran engellilerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamlarında kullanmaları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç (örneğin, görme engellilerin kullandıkları baston, yazı makinesi, kabartma klavye, sesli kitap; ortopedik engellilerin kullandıkları ortez-protez gibi cihazlar) ile özel bilgisayar programları istisna kapsamında kabul edilecektir. Bu kapsamdaki eşyanın ithali de KDV’den istisnadır.

9) Emlak Vergisinde Sağlanan Vergi Avantajları

Malul ve engellilere vergi açısından sağlanan imkânlardan biri de emlak vergisinde uygulanmaya başlanan indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasıdır. Emlak Vergisi Kanununun değiştirilen 8 inci maddesine göre; Türkiye sınırları içinde brüt 200 m2’yi geçmeyen tek meskene veya tek meskende hisseye sahip olan (intifa hakkına sahip olunması hali dahil) engelliler, indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanarak emlak vergisi ödemeyeceklerdir.

a) Engelliler Bu Fırsattan Nasıl Yararlanır?

Engelli kimlik kartı sahibi mükellefler, engelli kimlik kartlarını belediyede ilgili görevliye ibraz etmek ve 57 Sıra No.lu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği ekinde yer alan “Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip Olanlar Dahil) Engellilere Ait İndirimli Bina Vergisi Formu” na engelli kimlik kartı fotokopisini eklemek suretiyle indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlandırılacaklardır. Bu durumdaki mükelleflerden ayrıca tam teşekküllü devlet hastanesinden alınmış sağlık kurulu raporu istenilmeyecektir.

Engelli kimlik kartı sahibi olmayan mükellefler ise sağlık kurulu raporunun aslını veya onaylı örneğini belediye görevlisine ibraz etmek ve 57 Sıra No.lu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği ekindeki “Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip Olanlar Dahil) Engellilere Ait İndirimli Bina Vergisi Formu”nun ekine raporun fotokopisini eklemek suretiyle indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanabileceklerdir.

İndirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlananların ilk başvurudan sonra engelli kimlik kartı veya süreklilik arz eden engeller için sağlık kurulu raporu fotokopisini her yıl yeniden vermeleri gerekmeyip, şartların taşınması halinde indirimli bina vergisi oranının uygulanmasına devam edilecektir.

b) Meskeninde Bizzat Oturmayan Engelli, İndirimli Bina Vergisi Oranı (Sıfır) Uygulamasından Yararlanabilir mi?

İndirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulanmasından yararlanabilmek için meskende bizzat oturma şartı aranmamaktadır. Bu nedenle, sahip olduğu tek meskeni kiraya verip başka yerde ikamet eden engelliler de diğer şartları taşımaları kaydıyla indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanarak emlak vergisi ödemeyecektir.

c) Tek Meskene Hisseli Olarak Sahip Olan Engelli, İndirimli Bina Vergisi Oranı (Sıfır) Uygulamasından Nasıl Yararlanır?

200 m2’yi geçmeyen tek meskene hisse ile sahip olunması halinde indirimli vergi oranı, meskenin vergi değerinin hisseye isabet eden kısmına uygulanacaktır.

ç) Herhangi Bir Geliri Bulunan Engelli, İndirimli Bina Vergisi Oranı (Sıfır) Uygulamasından Yararlanabilir mi?

Engellilerin indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanabilmesi için herhangi bir gelirinin bulunmaması şartı aranmamaktadır.

d) Engellinin İndirimli Bina Vergisi Oranı (Sıfır) Uygulamasından Yararlanabilmesi İçin Engel Durumunun Belli Bir Oranın Üzerinde Olması Gerekli mi?

İndirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanmak isteyen engelliler için engel durumunun belli bir oranın üzerinde olması şartı aranmamaktadır.

e) Birden Fazla Meskene Sahip Olan Engelliler, İndirimli Bina Vergisi Oranı (Sıfır) Uygulamasından Yararlanabilir mi?

  • Birden fazla meskeni olanlar,
  • Birden fazla meskende hisseye sahip olanlar,
  • 200 m2’yi geçen tek konuta sahip olanlar,

indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanamayacaklardır.

Ayrıca belirli zamanlarda dinlenme amacıyla kullanılan meskenler için de söz konusu indirimli vergi oranının uygulanması mümkün değildir.

İndirimli vergi oranından yararlanan mükelleflerin, bu orandan yararlanma ile ilgili şartlardan herhangi birini kaybetmeleri halinde, bu durumu mükellefiyetlerinin bulunduğu belediyeye bildirmeleri gerekmektedir.

Gerçek dışı taahhütte bulunmak suretiyle indirimli bina vergisi oranından yararlanan engelliler ile durumlarında meydana gelen değişikliği bildirmeyen engellilerden alınması gereken emlak vergisi, cezalı olarak gecikme faizi ile birlikte alınacaktır.

Mehmet AKARSLAN

https://vergialgi.com/otv-kdv-mtv-ve-emlak-vergisi-kanunlarinda-engellilere-saglanan-vergi-avantajlari

(Bu çalışmamız sırasında: Gelir İdaresi Başkanlığı Mevzuat dokümanları Kanunlar, Genel Tebliğler, sirküler ve özelgeler ile Engelliler İçin Vergi Rehberleri;  Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Gümrük Müşavirleri Derneği ve ilgili vakıf ve derneklerin internet sitelerinde yer alan kaynaklardan yararlanılmıştır.)

(1) 10 Ağustos 2019 tarihli ve 30858 sayılı Resmi Gazete’de Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No:6) yayımlandı; 21.12.2021 tarihli ve 31696 sayılı Resmi Gazete’de Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No:9) yayımlandı; II sayılı listenin son haline ve ilgili Genel Tebliğlerin son haline Gelir İdaresi Başkanlığı internet sitesi mevzuat bölümünden ulaşabilirsiniz.
(2) Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde düzenlenen, Kanuna ekli (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tabi malların malul veya engelliler tarafından beş yılda bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisabında uygulanan istisnaya ilişkin usul ve esaslar Gene Tebliğde belirlenmiştir.
(3) 20/2/2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmi Gezete’de yayımlanmıştır, (Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik de aynı Resmi Gazetede yayımlanmıştır,)
(4) Engellilik Sağlık Kurulu Raporlarının düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuatta aranılan usul, şekil ve esasa yönelik ifadelerin yer alması, zorunlu bilgiyi taşıması, süresinin belirgin olması gerekir. Eksik bilgi içeren, kesin hüküm taşımayan raporlara dayanılarak işlem tesis edilmemektedir.
(5) Özel Tüketim Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendi hükmü ile Kanunun (7/2) maddesi hükmüne bakınız,

(6) Ayrıntılı bilgi için; GİB tarafından Ağustos-2022’de yayımlanan “Mirasçıların vergisel yükümlülükleri rehberi”nin “Malul ve engelliler adına kayıt ve tescili edilen taşıtların veraset yoluyla intikali” başlıklı bölümüne bakınız.

I- GİRİŞ

Yaklaşık on yılı aşkın zamandır peyderpey hayatımıza giren sigortalıların meslek kodu bildirimi uygulamasına ilk olarak seçilen birkaç pilot il üzerinden başlanılmış sonrasında yaygınlık kazandırma yoluna gidilerek zamanla pilot il sayısı arttırılarak 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na eklenen bir maddeyle 2018 yılı Ocak ayı itibariyle usulüne aykırı işlem tesisi durumunda idari para cezası yaptırımı gerektiren duruma bürünmüş ve nihayetinde meslek kodu uygulaması 2020 Temmuz ayı itibariyle tüm illerde uygulanma zorunlu hale getirilmiştir. Makalemizde mevcut uygulama hakkında bilgilendirmeler yapılıp işverenlerin her hangi bir cezai yaptırıma maruz kalmamaları için gerekli ayrıntılar üzerinde durulacaktır.

II- YASAL MEVZUAT VE KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinin birinci fıkrasının (n) bendinde; “Muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde, sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu, gerçeğe aykırı bildiren her bir işyeri için aylık asgari ücreti geçmemek üzere meslek adı ve kodu gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanır” hükmü yer almaktadır.

Bu bakımdan; muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde, sigortalıların işyerlerinde fi­ilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu, gerçeğe aykırı bildiren her bir işyeri için, aylık asgari ücreti geçmemek üzere, meslek adı ve kodu gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Ayrıca söz konusu idari para cezaları işyeri bazında ve her bir beyanname dönemi için uygulanmaktadır.

Diğer taraftan, söz konusu hükmün yürürlük tarihi 01.01.2018 olduğundan, söz konusu cezanın uygulanmasına 2018 yılı Ocak ayına ilişkin muhtasar prim ve hizmet beyannamesinden itibaren başlanmıştır. Söz konusu ceza uygulaması, 01.01.2018 tarihinden itibaren Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi uygulaması ile birlikte yürürlüğe girmiş olup Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi uygulaması da aynı şekilde önce farklı tarihlerde pilot illerde, 01.07.2020 tarihinden itibaren ise tüm yurtta yürürlüğe girdiğinden idari para cezası uygulaması pilot iller bakımından 01.01.2018 tarihinden sonra olmak kaydıyla MPHB’ye geçiş tarihi itibariyle, diğer tüm iller içinse 01.7. 2020 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

5510 sayılı Kanun’un 59. maddesi gereğince; Kanun’un uygulamasına ilişkin işlem­lerin Kurum’un denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütüldüğünden meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı olup olmadığı ayrımı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları, mahkeme kararı, diğer kamu idarelerinin denetim elemanla­rının kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden veya SGK tarafınca bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum ve kuruluşlardan, işveren ve sigortalılardan alınan bilgi ve belgeler değerlendirilerek karar verilecektir.

Meslek kodu uygulaması ile ulaşılmak istenen sonuç veya yapılmak nedir diye akla gelecek sorulara da cevap vermek gerekirse uzun zamandır dillendirilen, gelecekte asgari ücret ayrımı yönünden çalışanları niteliğine göre çeşitlendirmek vasıflı çalışan ile diğer çalışanları ayırmak ve meslek koduna göre asgari ücret ayarlaması yoluna gitmek adına bu hususun baş rolünde yer alan unsur olarak dillendirilmekte olup konuyu bir örnekle açıklayacak olursak; Restoran olarak hizmet veren bir işletmede aşçı, komi, garson, kasiyer, bulaşıkçı gibi bir çok farklı iş yapan personelin bulunacağı aşikar olup diğer çalışanlara göre çok daha nitelik gerektiren aşçı ile diğer çalışanların aynı ücreti almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ortada olup uygulama ile gelecekte meslekler arası asgari ücret ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilen kazançlar yönünden ayrım yapılabilmesine büyük fayda sağlayacağı ortadadır. Yine benzer şekilde bir işyerinde işe başlayacak kişinin daha önce yaptığı işleri belgelemesi, tecrübesi hakkında bilgi istendiğinde, SGK hizmet dökümünde daha önce çalıştığı işyeri veya işyerlerinden SGK’ya bildirilmiş olan meslek kodları bir bakımda mesleğini belgelendirmesini adına ispat yönünden etkin olacak ve yine ülke çapında istihdamı izleyen ve politikalar geliştiren ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına istatistiki sağlamak adına da kullanılabilecek veriler sunmaktadır.

İşvereni tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na çalıştığı işyerinde yaptığı gerçek iş yerine başka işe ait meslek kodu bildirilen çalışan ne yapmalıdır sorusuna gelirsek; bu durumda sigortalı, işverenden ya da muhasebecisinden hatalı bildirimin düzeltilmesini isteyebilir, düzeltme yapılmaması halinde ise farklı kanallardan her hangi biri yoluyla Sosyal Güvenlik Kurumu’na şikayette bulunabilecektir. Gerek meslek kodu ilk işe giriş tarihi itibariyle hatalı bildirilen, gerekse işyerinde sigortalının yaptığı işi değiştiği için daha önce bildirilmiş olan meslek kodu geçersiz hale gelen çalışanlarla ilgili meslek kodu düzeltme işlemleri SGK’ya gitmeye gerek kalmaksızın e-Bildirge sistemi üzerinden rahatlıkla yapılabilmektedir. Sigortalı ile ilgili geçmişe dönük olarak meslek adı ve kodu değişikliğine dair talepte bulunulması halinde, işverenin talebi denetime sevk edilmeksizin SGK tarafından işleme alınacak ve 5510 Sayılı Kanun’un 102. maddesinin birinci fıkrasının (n) bendi kapsamında herhangi bir idari para cezası uygulanmayacaktır.

 Meslek kodu bildiriminin gereceği yansıtmamasının Sosyal Güvenlik Kurumunca tespiti durumunda işverenlerin İdari para cezası uygulamaları yönünden karşılaşacağı yaptırımlara gelecek olursak konuyu örneklerle açmakta yarar görmekteyiz.

Örnek-1: A.B. unvanlı işverene ait İstanbul ilindeki işyerinde çalıştırılan 8 sigortalının, 2022 Temmuz ayına ilişkin muhtasar prim ve hizmet beyannamesinde meslek adı ve kodunun, gerçeğe aykırı bildirildiğinin tespiti halinde bahsi geçen işveren hakkında, 8 sigor­talı için sigortalı başına, asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Buna göre idari para cezası miktarı 6.471,00/10x8= 5.176,80 TL olacaktır.

Diğer taraftan, ilgili dönem için idari para cezası uygulanan aynı işyerine, aynı dönem için daha sonra yapılan başka bir tespitle bu kapsamda ceza uygulanacak olması halinde;

- İlgili dönem için daha önce verilen idari para cezası belirlenen limiti (1 asgari ücret) geçmişse son­rasında idari para cezası uygulanmayacak,

- İlgili dönem için daha önce verilen idari para cezası belirlenen limiti (1 asgari ücret) geçmemişse bu kapsamdaki idari para cezası için belirlenen limite ulaşıncaya kadar ceza uygulanacaktır.

Örnek-2: 1 no.lu örnekteki işyeri hakkında Sosyal Güvenlik Denetmenlerinin yaptığı denetimde bu defa 5 sigortalının daha yine 2022 Temmuz ayına ilişkin muhtasar prim ve hizmet beyannamesinde meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı bildirildiğinin tespiti halinde bahsi geçen işveren hakkında,

6.471,00/10x5=3.235,50 TL daha idari para cezası uygulanması gerekmekte olup usulsüzlüğün tespit edildiği ayda daha önce işverene 5.176,80-TL idari para cezası uygulandığı için belirlenen üst limit olan bir asgari ücret tutarı 6.471,00 TL’nin aşılması mümkün olamayacağından 2. örnekteki usulsüzlük adına işverene 6.471,00-5.176,80= 1.2924,20 TL idari para cezası uygulanması mümkün olabilecektir.

III- SONUÇ

Sigortalıların meslek kodu bildirimi uygulamasına ilişkin yazımızın sonunda hatalı kod bildiriminin idari para cezası yönünden işyeri bazında 1 asgari ücreti geçmeyecek şekilde kişi başı 1/10 asgari ücret tutarında yaptırıma neden olacağı bunun önüne geçmek adına sehven yapılan farklı bildirimlerin gerek sigortalının işvereni ya da muhasebeciyi uyarması yoluyla gerekse de işverenin kendinin farketmesi durumunda SGK’ya uğramaksızın ve her hangi bir yaptırıma maruz kalmaksızın e-Bildirge sistemi üzerinden gerekli düzeltmelerin yapılabileceğini hatırlatmakta fayda görmekteyiz.

Fahrettin YÜKSEK*

Yaklaşım / Ekim 2022 / Sayı: 358

*           Sosyal Güvenlik Denetmeni, İş Güvenliği Uzmanı

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN HESAPLANAN KURUMLAR VERGİSİNDEN MAHSUBU 1.GİRİŞ 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesine göre sermaye…
  • Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, TBMM’ne sunuldu Teklifte özellikle ticaret sicil işlemlerini ve corporate süreçleri etkileyen önemli…
  • Mayıs Ayı Yükümlülük Takvimi İlk Tarih Son Tarih VERGİLER/HARÇLAR/BİLDİRİMLER VE DİĞERLERİ 1.04.2024 6.05.2024 Mart…
Top