Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Anneden veya babadan çocuklarına miras olarak (banka hesaplarında) nakit para kalmışsa yapılacak işlem belli.

Mahkemeden veya noterden ‘mirasçılık belgesi’ (Veraset İlamı) çıkarılır ve artık her mirasçı kendi payını bankadan çekebilir. Pek tabi mirasçılar, kendilerine intikal eden varlıklar üzerinden de vergi öder.

Ama süreç her zaman böyle işlemiyor... Vatandaş, miras kalan bankadaki parasını çekememiş ama Maliye vergisini istemiş. Maliye’nin ‘beyana çağrı’ yazısı üzerine vatandaş, cezalı duruma düşmek istememiş, gitmiş Maliye’ye beyanname vermiş. Yalnız nakitlerin değil, gayrimenkuller ve diğer varlıkların da beyanı zorunlu olduğundan; tüm varlıkların değeri üzerinden de vergi hesaplanmış...

Vatandaş burada bankadaki parasına erişemediği gibi gayrimenkuller üzerindeki hakları da kısıtlı; satış-kiralama yapamıyor, teminat olarak dahi gösteremiyor. Ama nihayetinde tasarrufta bulunamadığı tüm bu varlıklar üzerinden, ödeme gücü de gözetilmeksizin vergi borçlusu yaratılıyor.

Miras kalan varlıklar için; Maliye’nin mirasçıyı Veraset ve İntikal Vergisi beyanına çağırması da, vergi istemesi de mevzuata uygun evet. Ama bu örnekte vatandaş; erişemediği varlıklar üzerinden vergi ödemek durumunda kaldığından, yapılan işlemler ağır bir mağduriyet yaratmış oluyor.

‘İKİ YILDIR MİRASIMI ALAMADIM’

Hikâyenin devamını, bizzat mağdur mirasçı anlatıyor... 

Bankalar mirasçının parasını neden ödemiyor?

“Ölüm hak, miras helal... Mahkemeden aldığım Mirasçılık Belgesi’ne göre payım (% 50) belli. Ancak miras kalan bankadaki payımı ölümün üzerinden iki yıl geçmesine rağmen alamadım. Çünkü bankalar (özellikle son yıllarda) tüm mirasçıların rızası/imzası olmadan, birlikte bankaya gitmeden, bankadaki paranın paylaşımını yapmıyorlar. Yanlış anlaşılmasın, mirasçılar kendi payını istiyor, diğer mirasçının payını zaten isteyemez.

BANKALAR MİRAS PAYIMI ALACAKLIMA ÖDEDİ!

Enteresan olan; mirasçı olarak bana ödenmeyen parayı, alacaklılarım bankadan tahsil ettiler. İki yıllık sürede; işlerimden dolayı nakit sıkışıklığı yaşadığımdan bazı borçlarımı ödeyemedim. Bankalar bana miras payımı ödemezken, alacaklılarıma miras payımdan ödeme yaptılar, icra yoluyla bankadan paralarını tahsil ettiler.  

PAYIMI ALMAK İÇİN NEDEN MAHKEMEYE GİDİYORUM?

Hadi, banka vermedi... Bu kez konuyu mahkemeye taşıdım, yargıda da yine garantisi yok. Bazı mahkeme kararları mirasa erişmeye (paylı mülkiyete geçiş) imkân tanıyor, bazı mahkeme kararları tanımıyor. Bankadaki paralar ‘elbirliği mülkiyet’ kapsamında olduğundan tek imzayla parayı paylaştırmıyor. Mahkemeler ancak herkese kendi payının ödenmesini sağlayan ‘paylı mülkiyete’ geçişi sağlayabiliyor. Ancak bu mahkeme kararının da kaç yılda çıkacağı belli değil.

Keyfi engellemenin yaptırımı yok

Bankaya gidip paraların paylaşımı için imza vermeyen diğer mirasçı ‘haklı neden’ zaten sunmuyor... Hatta ‘hiçbir neden’ sunmuyor. Uygulamanın hangi amaca hizmet ettiği anlaşılır gibi değil, paranın sahibiyim ama paraya erişemiyorum... İmza vermeyen mirasçı bankaya haklı neden sunmadığı durumda; bankalar yaratılan suni ihtilafı uzatmış oluyor, bankaların mirasçılık belgesine göre hak sahiplerine paylarını ödemesi gerekir.

NAKİTLERİN BÖLÜNEBİLİRLİĞİ NASIL TARTIŞILABİLİR?

Yalnızca nakit varlıklar değil gayrimenkuller ve otomobiller de var miras kalan... Gayrimenkuller ve otomobiller nakit varlıklar gibi bölünebilir olmadığından (elbirliğiyle mülkiyet) bu varlıklar rızayla- miras taksimatı veya mahkeme kararıyla-ortaklığın giderilmesi gibi yollarla paylaştırılabilir. Bunu anlıyorum. Ancak miras hakkım olan bankadaki nakit/bölünebilir varlıklara nasıl erişemem? Ben hukukçu değilim ama ‘uygulamaların hakkaniyete hizmet etmesi gerektiğini de’ biliyorum. Bu şekilde mağduriyet yaratan uygulamalar değiştirilmeli. Yetkililerin bu konuya acil el atması lazım. Bu uygulamanın ne kadarı ‘yasaların yanlış uygulanmasından kaynaklanıyor’ ne kadarı ‘yasalara uygun olsa bile hukuka/hakkaniyete aykırı’ yetkililer değerlendirsin. Yasalara uygun görünen ama hakkaniyete aykırı uygulamalar da varsa, yasa değişiklikleriyle düzeltilebilir sonuçta...”

Hakikaten enteresan... Mağduriyet çok açık... ‘Erişilemeyen varlıklar üzerinden vergi ödenmek zorunda kalınması’ kabul edilemez. Aynı kişi; tasarrufta bulunamadığı, satış-kiralama yapamadığı miras kalan gayrimenkuller üzerinden de mirasın vergisini (ve ilaveten emlak vergisi) ödemekle yükümlü... Ve tabii, bu ‘amaca hizmet etmeyen’ uygulamalar, yalnız bir kişi için değil, Türkiye’deki tüm mirasçılar için potansiyel ihtilaf kaynağı... Yalnız Veraset ve İntikal Vergisi ve uygulamasının değil, Medeni Kanun ve uygulamasının da bir arada değerlendirilmesiyle mağduriyet yaratan bu uygulamaların hızlıca gözden geçirilerek iyileştirilmesi gerekiyor. Ahmet Karabıyık

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-karabiyik/bankadan-cekilemeyen-para-icin-vergi-odenir-mi-42286743

Avukatlık mesleğinin amacı, hukuki ilişkilerin düzenlenmesini, her türlü hukuki sorun ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukatlar, bu amaçları avukat sıfatı ile gerçekleştirme çalışmalarının yanı sıra zaman zaman hukuk müşaviri olarak da hizmet verirler. Aslında bu iki hizmet birbirinden ayrı hizmetler olmayıp, birçok halde birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir.

Avukatlık ile hukuk müşavirliğinin farkına ilişkin genel kanıya göre, Avukatlık hizmetine sorun çıkmasından sonra ve genellikle dava aşamasında müracaat edilmesine karşılık, hukuk müşavirine daha sorun çıkmadan, bir hukuki ilişki oluşturulurken, örneğin bir sözleşme yapılırken, bir şirket kurulurken müracaat edilmesi şeklinde açıklanabilir.

Nitekim bir sözleşmenin veya bir hukuki ilişkinin, daha başlangıçta, kuruluş aşamasında bir hukukçunun süzgeçinden geçmesi ve tarafların istek ve iradelerinin sözleşmeye hukukçu tarafından çeşitli ihtimaller de nazara alınarak aktarılması, ileride ihtilaf çıkması ihtimalini azaltmaktadır. Zira hukukçu, hazırladığı sözleşme metinlerinde, taraflar arasındaki ilişkinin önce hukuk kurallarına ve hakkaniyete uygun olmasına çalışacak, sonra o ilişkide çıkabilecek sorunlara ve taraflar arasındaki olası menfaat çatışmasının getirebileceği ihtilaflara ilişkin önleyici veya giderici düzenlemeleri sözleşmeye koymaya çalışacaktır. Bu davranış ise, mikro bazda ihtilaf sayısının azalması ve giderek makro bazda toplumsal barış ve huzurun sağlanması yönünde bir işlev ifade edecektir. Hukuki alanda çıkan ihtilaflar da zaten bunu göstermektedir. Davaların pek çoğu, başlangıçta bir hukukçu ile birlikte davranılmamış olmasının, bir hukukçudan yeterince hizmet alınmamış olmasının sonucudur. Bütün bu gerçekler, aynı zamanda yargının da iş yükünü arttırmakta, davaların geç sonuçlanmasına yol açmaktadır.

ZORUNLULUK VE YAPTIRIMI

Avukatlık Kanununda bu sakıncalar hiç olmazsa anonim şirketler için giderilmeye çalışılmış ve Ticaret Kanununda öngörülen asgari sermayenin beş katından fazla, bir başka deyişle bu gün için 250.000 liradan fazla sermayeli anonim şirketlerle, üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı kooperatiflerine sözleşmeli bir Avukat bulundurma zorunluluğu (6.11.2001’den itibaren) getirilmiştir.

Bu tarihten itibaren bu zorunluluğa uymayan şirketler ve kooperatiflere sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, fiil tarihinde geçerli asgari ücretin iki aylık brüt tutarı kadar para cezası (2023 yılı için aylık ceza tutarı 20.016,- TL) uygulanmaktadır. Bu ceza uygulamada, genellikle Baroların bildirimi ile mahallin en büyük mülki amiri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından kesilmektedir. İdari para cezası niteliğindeki bu cezaya itiraz ise 15 günlük süreye bağlıdır ve görevli mahkeme sulh ceza mahkemesidir. Cezanın tahsili ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna tâbidir.

YENİDEN DÜZENLEME GEREĞİ

Burada yükümlülüğün sadece sermayeye ilişkin rakamsal sınıra bağlanmasının yerindeliği tartışılabilir.  Şirketlerin ortak sayısı, çok şubeli olup olmadığı, toplu iş sözleşmesi kapsamında iş yerine sahip olup olmadığı veya halka açık ve/veya bağımsız denetime tâbi olup olmadığı gibi yapıları veya nitelikleri nazara alınarak ölçütler oluşturulsa, daha yerinde olurdu.

Hukuk hizmetlerinin merkezileştiği grup şirket veya holding yapılanmaları içerisindeki grup şirketlerinin de ayrı bir düzenlemeye tâbi tutulması gerekmektedir.   Zira bu tip yapılarda, hukuk, muhasebe, pazarlama vb. hizmetler merkez şirket veya holding tarafından karşılanmakta, bu hizmetlerin giderleri ise belli bir dağıtım anahtarı ile şirketlere paylaştırılmaktadır. Bu uygulama, Kurumlar Vergisinin cevaz verdiği ve dağıtım usullerinin Genel Tebliğler bazında düzenlendiği bir uygulamadır. İş dünyasının bu çağdaş uygulamaları görmezden gelinerek, grubun sermaye sınırını aşan her bir şirketinin ayrı ayrı avukat çalıştırma yükümlülüğü altında bırakılması mümkün değildir ve anlamsızdır. Kaldı ki bir çok grupta kayıtlı sermayesi sınırı aşmakla birlikte, aktif ticari yaşamı bulunmayan, ancak çeşitli sebeplerle tasfiye edilmeyip atıl bekletilen şirketler de mevcuttur. Bu şirketlere, sırf sermayeleri sınırı aşıyor diye Avukat istihdam etme yükümlülüğü öngörülmesi de hakkaniyete aykırıdır.

Sermayesi sınırı aşan pek çok şirket, bir veya birkaç ihtilafı için bir avukatla sözleşme yapmış olduğu hallerde, bu yükümlülüğü yerine getirdiğini düşünmektedir. Bu yanlış düşüncenin sebebi, dava takip etmek üzere bir avukatla sözleşme yapma ile aylık danışmanlık biçiminde bir sözleşme yapmanın ayırımının mevzuatta olmayışıdır. Ayrıca Avukatlık Kanununun bu yükümlülüğü gereği sözleşme yapılan avukatın iş tanımının mevzuatta yapılmamış olması, örneğin aylık yönetim kurulu toplantılarına katılma, genel kurullarda hazır bulunma, belirlenecek bazı sözleşmelerin imzasında görüşünün alınması gibi bir çerçevenin mevzuatta çizilmemiş olması, iş dünyasında bu avukata ödenecek aylık ücretin gereksizliği eleştirisine de sebep olmaktadır.

Yasal düzenlemenin açık olmaması ve bu konuda Barolar Birliği veya Adalet Bakanlığınca açıklayıcı bir alt düzenlemenin yapılmamış olması da, uygulamada pek çok soruna yol açmaktadır.

Avukatlık Kanunu ile getirilen bu yükümlülüğün sermaye şirketleri yönünden anayasaya aykırılığı ileri sürülmüşse de Anayasa Mahkemesi E.2010/10 K.2011/110 sayı ve 30.6.2011 tarihli Kararı ile ve oybirliği ile yükümlülüğü Anayasaya uygun bulunmuştur. Bence de Karar doğrudur.

Ancak bu yükümlülüğün en kısa zamanda daha çağdaş bir düzenlemeye kavuşturularak sağlıklı bir şekilde yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Yoksa bu günkü şekilde sırf sermaye rakamına bakarak öngörülmüş bir yükümlülük, şekli ve iş dünyası tarafından benimsenmeyen, ancak ceza tehdidi ile uygulanabilen bir yükümlülük olarak kalmaya devam edecektir.

Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sozlesmeli-avukat-bulundurma-zorunlulugu/698512

Tüzel Kişiye Tebligatın Esasları, Tüzel Kişinin Adresinin Değişmesi, Ticaret Sicilinde Kayıtlı Adrese Tebligat

T.C

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

Esas No: 2022/15902

Karar No: 2022/17094

Tarihi: 20.12.2022

» Tüzel Kişiye Tebligatın Esasları

» Tüzel Kişinin Adresinin Değişmesi

» Ticaret Sicilinde Kayıtlı Adrese Tebligat

ÖZET: Adreste tebligatın, gerçek veya tüzel kişinin bilinen en son adresinde yapılması gerekir. 7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun‘la değişik 35 inci maddesine göre, kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini derhâl tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır. Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılması yeterli olacaktır. Bu durumda evrakın asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. Daha önce tebligat yapılmamış olsa dahi, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınarak bu madde hükümleri uygulanır.

Şu halde Mahkemenin kabul şekline göre dahi yargılama aşamasında davalı G.Hinteregger ve Söhne Baugess Şirketine yapılan tebliğlerin bila ikmal iade gelmesi nedeniyle davalının ticaret sicilinde kayıtlı adresinin araştırılarak bu adrese tebligat yapılması gerekirken bu yöntem izlenmeden doğrudan iade gelen adrese 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesine göre tebliğ yapılmaya devam edilmesi savunma hakkını kısıtlar mahiyettedir.

DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili ile davalılardan G.Hinteregger Söhne Baugesellschaft MBH vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

Davacı İsteminin Özeti

Davacı vekili, müvekkilinin davalılara ait işyerinde vinç makinası operatörü olarak çalıştığını, işyerinde vardiyalı olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin davalılar tarafından haklı bir sebep olmadan feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabının Özeti

Davalı Enerjisa Enerji Üretim AŞ vekili, ihale makamı konumunda bulunduklarını savunarak davanın husumet ve esas yönünden reddini istemiştir.

Davalı Ataç İnşaat ve Sanayi AŞ vekili, fesih bildirim tebligatında davacının iş sözleşmesinin tazminatlı olarak feshedileceğinin bildirildiğini, davacının da bunu imzalayarak kıdem ve ihbar tazminatının ödendiğini kabul ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti

Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı Enerjisa Enerji Üretim AŞ’nin ihale makamı olduğu kabul edilerek son üç aylık dönem içerisinde ödenmeyen ücret alacağının tüm davalılardan, diğer alacakların ise davalılar Ataç İnşaat ve Sanayi AŞ ile Ataç- Hinteregger İş Ortaklığından müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci

Kararın davacı ve davalı Enerjisa Enerji Üretim AŞ vekilleri tarafından temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 18.12.2018 tarihli ilâmıyla hükmün, davalılar arasındaki ilişkinin belirlenmesi ve fazla çalışma alacağının hesabı yönlerinden eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Bozma ilâmına uyan Mahkemece, toplanan delillere göre davalı Enerjisa Enerji Üretim AŞ ile diğer davalılar arasındaki ilişkinin anahtar teslim inşaat sözleşmesi niteliğinde olduğu, işin organizasyonu, yönetimi, personelin işe alınması ve çıkartılması yetkisinin tamamen işi üstlenmiş olan yüklenicilere ait olduğu, davalı Enerjisa Enerji Üretim AŞ’nin işin niteliğinin ve büyüklüğünün gerektirdiği güvenlik ve denetim yetkisini aşan bir durum olmadığı, davalı Enerjisa Enerji Üretim AŞ’nin dava konusu tazminat ve alacaklardan sorumlu olmadığı gerekçesi ile davalı Enerjisa Enerji Üretim AŞ’ye karşı açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; diğer davalılar bakımından davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz

Karar davacı vekili ile davalılardan G.Hinteregger Söhne Baugesellschaft MBH vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe

Davalı G.Hinteregger ve Söhne Baugess Şirketine yapılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı ihtilaflıdır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun (6100 sayılı Kanun) “Hukuki dinlenilme hakkı” kenar başlıklı 27 nci maddesi (Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 73 üncü maddesi) uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hâkim, kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.

Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasa’nın 36 ncı maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur.

Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Baskı, 2011, s. 273).

Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’nın 36 ncı maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, taraf teşkili dava şartı olup davanın her aşamasında mahkemece resen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin, dava dilekçesi ile duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması,6100 sayılı Kanun’un emredici hükmü gereğidir.

Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu (7201 sayılı Kanun) ve Tebligat Yönetmeliği’nde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.

Bu bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hâllerde, kanunun öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve kanuna uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.

7201 sayılı Kanun’un “Hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine tebligat” kenar başlıklı 13 üncü maddesine göre de “Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mütat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.”

Tebligat Yönetmeliği‘nin “Tüzel kişilerin memur ve müstahdemlerine tebligat” başlıklı 21 inci maddesine göre ise;

“(1) Tüzel kişiler adına tebligatı almaya yetkili kişiler, herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmamaları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde olmaları durumunda tebliğ, tüzel kişinin o yerdeki sürekli çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.

(2) Ancak, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibariyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olması gereklidir.

(3) Bu kişilerin de bulunmaması halinde, bu husus tebliğ mazbatasında belirtilir ve tebliğ, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.”

Açıklanan düzenlemeler gereğince öncelikle ifade etmek gerekir ki tüzel kişilere yapılacak tebligatın, tüzel kişinin merkez adresi esas alınarak yapılması gerekmektedir.

İkinci olarak ise tebligat, tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmalıdır. Temsilciye ulaşılamıyor ise tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişiye tebligat yapılmalıdır.

Son olarak ise bu kişilerin de bulunmaması hâlinde, bu husus tebliğ mazbatasında belirtilir ve tebliğ, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.

Somut uyuşmazlıkta, tebliğ mazbatalarına göre davalı G.Hinteregger ve Söhne Baugess Şirketine dava dilekçesi, duruşma gününü bildirir ve yargılama sürecine dair diğer tebligatlar, davalı Şirketlerin oluşturduğu adi ortaklık adresi olan “Organize Sanayi Bölgesi 1. Kısım Atatürk Bulvarı No:19 Döşemealtı/Antalya” adresi esas alınarak tebliğ edilmiştir. Bu adrese tebligatların iade gelmesi üzerine davalının ticaret sicilinde kayıtlı merkez adresi araştırılmadan doğrudan iade gelen adrese 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesine göre tebliğ yapılmıştır. Oysa Mahkemece izlenen bu yöntem hatalıdır.

Adreste tebligatın, gerçek veya tüzel kişinin bilinen en son adresinde yapılması gerekir. 7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’la değişik 35 inci maddesine göre, kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini derhâl tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır. Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılması yeterli olacaktır. Bu durumda evrakın asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. Daha önce tebligat yapılmamış olsa dahi, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınarak bu madde hükümleri uygulanır.

Şu halde Mahkemenin kabul şekline göre dahi yargılama aşamasında davalı G.Hinteregger ve Söhne Baugess Şirketine yapılan tebliğlerin bila ikmal iade gelmesi nedeniyle davalının ticaret sicilinde kayıtlı adresinin araştırılarak bu adrese tebligat yapılması gerekirken bu yöntem izlenmeden doğrudan iade gelen adrese 7201 sayılı Kanun’un 35 inci maddesine göre tebliğ yapılmaya devam edilmesi savunma hakkını kısıtlar mahiyettedir.

Açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre davalı G.Hinteregger ve Söhne Baugess Şirketine yapılan tebligatların usulüne uygun olmaması sebebiyle hukuki dinlenilme hakkını ihlal eder şekilde hüküm kurulması hatalıdır. Gelinen noktada davalının kendisini vekille temsil ettirdiği gözetildiğinde, dava dilekçesi ve ekleri, ıslah dilekçesi, bilirkişi raporları tebliğ edilmeden ve delillerini bildirmesi için süre verilmeden hukuki dinlenilme hakkını kısıtlayacak şekilde davanın esasının incelenmesine geçilmesi ve yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Anılan hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA, bozma sebebine göresair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde ilgililere iadesine, 20.12.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Salı, 20 Haziran 2023 07:26

Mali Tatili 4 Temmuz 2023’de Başlıyor

ÖZET

5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre meslek mensuplarına ve yükümlülere kolaylıklar getiren “Mali Tatil” uygulaması, bu yıl 4 Temmuz 2023 Salı günü başlayıp 20 Temmuz 2023 Perşembe günü sona erecektir.

2023 yılı için;

– Beyan süresi 4-20 Temmuz 2023 tarihleri arasında olan vergilere ilişkin beyannamelerin verilme süresi 27 Temmuz 2023 Perşembe bu beyannamelere göre tahakkuk eden vergilerin ödeme süresi 28 Temmuz 2023 Cuma günü,

– Beyan süresinin son günü 20 Temmuz 2023 gününü izleyen tarihten itibaren beşinci günü mesai saati bitimine kadar olan vergilere ilişkin beyannamelerin verilme süresi 25 Temmuz 2023 Salı, bu beyannamelere göre tahakkuk eden vergilerin ödeme süresi 26 Temmuz 2023 Çarşamba günü mesai saati bitimi olacaktır.

1) Haziran 2023 dönemine ilişkin Konaklama, Damga ve Muhtasar ve Hizmet Prim Beyannamelerinin verilme ve tahakkuk eden vergilerinin ödenmesinin son günü 26 Temmuz 2023 Çarşamba günüdür.

2) Gelir İdaresi Başkanlığınca 149 No.lu VUK Sirküleri ile yapılan düzenleme ile Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin ilgili vergilendirme dönemini takip eden ayın 28 inci günü olarak belirlenmiştir.

3) Konaklama, Damga, Muhtasar ve Hizmet Prim ile KDV Beyannamelerinin verilme süresi mali tatil dolayısıyla değişmemektedir.

4) 543 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yapılan düzenlemeyle Ocak 2023 döneminden itibaren Ba Bs Bildirim verme yükümlülüğü bulunan ancak tüm alış ve/veya satışları 5.000 TL’nin altında kalan veya elektronik belge olarak düzenlenen belgelerden oluşan mükelleflerin, ilgili dönem Form Ba ve/veya Form Bs bildirimlerini verme zorunlulukları kaldırılmıştı. Bu mükellefler dışındaki mükelleflerin Haziran 2023 dönemine ilişkin Ba ve Bs Formlarının verilme tarihi 31 Temmuz 2023 Pazartesi günüdür.

5) Özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi ile gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil edilen vergi, resim ve harçlarla ilgili olarak malî tatil düzenlemeleri uygulanmamaktadır.

6) Vergilendirme süreci ile ilgili bir işlemden kaynaklı vergi mahkemesinde davanın açılmasının son günü mali tatile ve/veya adli tatile denk geliyor ise dava açma süresinin son günü 7 Eylül günü mesai saati bitimine kadar uzadığından, 2023 yılında bu süre 7 Eylül 2023 Perşembe günü sona ermektedir.

7) Diğer taraftan, mali tatil sadece dava açma süresini uzatmakta, istinaf ve temyiz başvurularını etkilememektedir.

Tamamı İçin Tıklayınız

Kaynak: TÜRMOB

Evlerde üretilen ürünlerin internetten satışında esnaf muaflığından; Gelir Vergisi Kanununun vergiden muaf esnafı düzenleyen 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) ve (10) numaralı bentleri kapsamında faydalanılmaktadır.

 Evlerde üretilen ürünlerin internet ve benzeri ortamlarda satışında esnaf muaflığının nasıl uygulanacağı iki bölüm olarak açıklanmıştır.

A.  GELİR VERGİSİ KANUNUNUN 9 UNCU MADDESİNİN BİRİNCİ FIKRASININ (6) NUMARALI BENDİ KAPSAMINDA EVLERDE ÜRETİLEN ÜRÜNLERİN SATIŞINDA ESNAF MUAFLIĞI

1.  Esnaf Muaflığından Yararlanma Şartları Nelerdir?

Bu muaflıktan faydalanılabilmesi için;

• Oturdukları evlerde imal ettikleri havlu, örtü, çarşaf, çorap, halı, kilim, dokuma mamûlleri, kırpıntı deriden üretilen mamûller, örgü, dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hasır, sepet, süpürge, paspas, fırça, yapma çiçek, pul, payet, boncuk işleme, tığ örgü işleri, ip ve urganları, tarhana, erişte, mantı gibi ürünler kapsamında olması,

• Evlerde kullanılan dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü vb. ve aletler hariç olmak üzere, sanayi tipi ve ya seri üretim yapabilen makine ve aletler kullanılmaması,

• Dışarıdan işçi çalıştırılmaması,

• Ürünlerin işyeri açmaksızın satılması,

• Ürünlerin, pazar takibi suretiyle satılmaması,

• Ürünlerin ticari, zirai ve ya mesleki faaliyetleri dolayısıyla gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olanların düzenledikleri kermes, festival ve panayırlarda satılmaması,

• Ticari, zirai ve ya mesleki kazancı dolayısı ile gerçek usulde gelir vergisine tabi olunmaması,

• Faaliyetin, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde yapılmaması, gerekmektedir. Ürünlerin; ticarî, ziraî veya meslekî faaliyetleri dolayısıyla gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olanların düzenledikleri hariç olmak üzere, düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması muaflıktan faydalanmaya engel değildir.

2.  Evlerde Üretilen Ürünlerin İnternet ve Benzeri Ortamlarda Satışı Mümkün mü?

Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından faydalananların, evlerde imal ettikleri ürünleri, internet ve benzeri elektronik ortamlarda da satmaları halinde esnaf muaflığından faydalanmaları mümkündür. Bu muaflıktan faydalanılabilmesi için, internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden yıl içinde gerçekleştirilen satış tutarının ilgili yıl içinde geçerli olan asgari ücretin yıllık brüt tutarını (2023 yılı için 120.096 TL’yi) aşmaması gerekmektedir.

Ürünlerin İnternet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden satılması durumunda, satış tutarının ilgili yıl içinde geçerli olan asgari ücretin yıllık brüt tutarını aşmaması şartı, her bir ürün cinsi için ayrı ayrı değil, tüm ürünlerin toplam satış tutarı için geçerlidir.

Satışların bir kısmının internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden, bir kısmının muafiyet kapsamında diğer şekillerde yapılması halinde, satış tutarının ilgili yıl içinde geçerli olan asgari ücretin yıllık brüt tutarını aşmaması şartı,

Sadece internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden yapılan satışlar için geçerli olup, diğer şekillerde yapılan satışlarda tutar sınırlaması bulunmamaktadır.

3.  Muafiyet Şartlarını Sağlamadığı Tespit Edilenler İçin Mükellefiyet Ne Zaman Başlar?

İnternet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden yıl içerisinde yapılan satışların ilgili yılda geçerli olan asgari ücretin yıllık brüt tutarını geçmesi halinde, esnaf muafiyeti kaybedilecek ve izleyen takvim yılı başı itibarıyla gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilecektir.

 Örnek 1: Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından yararlanan Bayan (A), evinde ürettiği tarhana, erişte ve mantıları, kamu kurumlarınca düzenlenen kermes, festival, panayırlarda ve internet üzerinden satışa aracılık eden bir platform aracılığıyla satmaktadır. Bayan “A”nın, 2023 takvim yılında internet üzerinden yapmış olduğu satış tutarı 30.000 TL, diğer satış tutarı ise 80.000 TL’dir. Bayan (A), internet üzerinden yapmış olduğu satış tutarı olan 30.000 TL, 2023 yılı için belirlenen yıllık asgari ücretin brüt tutarı olan 120.096 TL’yi aşmadığından, muafiyetten faydalanmaya devam edecektir.

 Örnek 2: Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından yararlanan Bay (B), evinde ürettiği hediyelik turistik eşyaları belediye tarafından belirlenen geçici bir stantta ve internet üzerinden satmaktadır. Bay (B)’nin 2023 takvim yılında internet üzerinden yapmış olduğu satış tutarı 130.000 TL, diğer satış tutarı ise 15.000 TL’dir. Bay (B), internet üzerinden yapmış olduğu satış tutarı olan 130.000 TL, 2023 yılı için belirlenen yıllık asgari ücretin brüt tutarı olan, 120.096 TL’yi aştığından, muafiyetini kaybedecek ve 1.1.2024 tarihinden itibaren gelir vergisi mükellefi olacaktır.

 4.  Evlerde Üretilen Ürünlerin Satışında Vergi Tevkifatı Yapılacak mı?

Tevkifat yapmakla sorumlu olanlar tarafından, Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında, vergiden muaf esnaftan internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden veya muafiyet kapsamında diğer şekillerde satın alınan mallar için yapılan ödemeler üzerinden,

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (13) numaralı bendinin (a) alt bendi uyarınca %2 oranında tevkifat yapılması gerekmektedir.

 5.  Evlerde Üretilen Ürünlerin Satışında Belge Düzeni Nasıl Olmalıdır?

 Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından faydalananların mükellefiyet tesisi, belge düzenleme, defter tutma, beyanname verme gibi yükümlülükleri bulunmamaktadır. Bu muafiyetten yararlananların, kendilerine düzenlenen gider pusulalarını ve bu faaliyetleri ile ilgili olarak satın aldıkları mal ve giderlerine ilişkin belgelerini 213 sayılı Vergi Usul Kanununda öngörülen 5 yıllık süre boyunca saklamaları zorunludur.

Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabı ve çiftçiler tarafından, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından yararlananlardan yapılan alışların 213 sayılı Kanunun 234 üncü maddesi kapsamında; gider pusulası veya bedelin banka, PTT A.Ş. veya 6493 sayılı Kanun kapsamında yetkilendirilmiş ödeme kuruluşları aracılığıyla ödenmesi halinde, bu kurumlarca düzenlenen belgeler (dekont, makbuz gibi) ile belgelendirilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilenler haricindekiler tarafından esnaf muaflığından yararlananlardan yapılan alımlara ilişkin olarak 213 sayılı Kanun kapsamında belge düzenleme yükümlülüğü bulunmamaktadır.

 Örnek 3: Gelir vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından yararlanan Bayan (C), evinde ürettiği hasır, sepet, süpürge, paspas, fırça ve yapma çiçekleri, kamu kurumlarınca düzenlenen kermes, festival, panayırlarda ve internet üzerinden satışa aracılık eden bir platform aracılığıyla satmaktadır. Bayan (C), internet üzerinden ticari kazancı nedeniyle gerçek usulde gelir vergisi mükellefi olan Bay (D)’ye 10.000 TL ve (E) AŞ’ye 15.000 TL’lik satış yapmıştır. Bay (D) ve (E) şirketi tarafından Bayan (C)’den satın alınan ürünlerin, gider pusulası ile belgelendirilmesi gerekmekle birlikte bedelin gider pusulası düzenleme süresi içerisinde banka aracılığıyla ödenmiş olması halinde söz konusu alımın gider pusulasında bulunması gereken bilgileri ihtiva eden banka dekontuyla da belgelendirilebilmesi mümkündür. Ayrıca, yapılan ödemeler üzerinden %2 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.

B.  GELİR VERGİSİ KANUNUNUN 9 UNCU MADDESİNİN BİRİNCİ FIKRASININ (10) NUMARALI BENDİ KAPSAMINDA EVLERDE ÜRETİLEN ÜRÜNLERİN SATIŞINDA ESNAF MUAFLIĞI

1.  Esnaf Muaflığından Yararlanma Şartları Nelerdir?

Bu muaflıktan faydalanılabilmesi için;

• Ürünlerin işyeri açmaksızın satılması,

• Sanayi tipi ve ya seri üretim yapabilen makine ve aletler kullanılmaması,

• Ürünlerin sadece internet ve benzeri elektronik ortamdan satış yapılması,

• İkametgâhlarının bulunduğu yerdeki tarha yetkili vergi dairesine başvurarak “Esnaf Vergi Muafiyeti Belgesi” alınması,

• Türkiye de kurulu bankalarda internetten yapılan satış gelirlerinin tahsilini ve bu gelirleri üzerinden tevkifat yapılmasını teminen bir ticari hesap açılması ve tüm hasılatın münhasıran bu hesap aracılığıyla tahsil edilmesi,

• Bir takvim yılında elde edilen hasılatın 2023 yılı için 700.000 Türk lirasını (323 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğ) aşmaması,

• Ticari, zirai ve ya mesleki kazancı dolayısı ile gerçek usulde gelir vergisine tabi olunmaması,

 • Faaliyetin, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde yapılmaması, gerekmektedir.

Birden fazla ürün imal edilerek internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden satılması durumunda, elde edilen hasılatın ilgili yıl içinde geçerli olan tutarı aşmaması şartı, her bir ürün cinsi için ayrı ayrı değil, tüm ürünlerden elde edilen toplam hasılat için geçerlidir.

2.  Satışların Bir Kısmının İnternet ve Benzeri Elektronik Ortamlar Üzerinden Bir Kısmının Diğer Şekillerde Yapılması Mümkün mü?

 Bu muafiyetten faydalanılabilmesi için evlerde imal edilen ürünlerin münhasıran internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden satılması şarttır. Satışların bir kısmının internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden, bir kısmının ise diğer şekillerde yapılması halinde bu bent kapsamında muafiyetten faydalanılması mümkün değildir. Şartların varlığı halinde ilgili maddenin (6) numaralı bentleri kapsamında esnaf muaflığından faydalanılması mümkündür.

3.  Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu Maddesinin Birinci Fıkrasının (6) ve (10) Numaralı Bentlerinden Aynı Takvim Yılında Faydalanılması Mümkün mü?

Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) ve (10) numaralı bentlerinde düzenlenen muafiyetlerden aynı takvim yılında aynı anda faydalanılması mümkün değildir.

 Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında muafiyetten faydalananların  internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden yıl içerisinde yapılan satışların ilgili yılda geçerli olan asgari ücretin yıllık brüt tutarını geçmesi nedeniyle esnaf muafiyetini kaybedecek ve izleyen takvim yılı başı itibarıyla gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilecek olanlar, izleyen yıl Ocak ayının sonuna kadar Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (10) numaralı bendinde belirtilen şartları sağlamaları halinde, izleyen yılda bu bent kapsamında esnaf muaflığından faydalanabilecektir.

 Örnek 4: Bayan (F), sanayi tipi veya seri üretim yapabilen makine ve alet kullanmaksızın evinde ürettiği ekmek, bazlama, kurabiye ve pasta ile reçel, salça ve turşu gibi ürünleri internet üzerinden satışa aracılık eden bir platform aracılığıyla satmaktadır. Bayan (F) bu ürünlerin satışı dolayısıyla 2023 yılında Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından faydalanmaktadır. Bayan (F)’nin internet üzerinden yapmış olduğu satış tutarı olan 140.000 TL, 2023 yılı için belirlenen yıllık asgari ücretin brüt tutarı olan 120.096 TL’yi aştığından, Bayan (F) izleyen takvim yılı başından itibaren (6) numaralı bent kapsamında muafiyetten faydalanamayacaktır. Ancak Bayan (F), 2023 yılı Ocak ayının sonuna kadar Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (10) numaralı bendinde belirtilen şartları sağlaması kaydıyla, 2023 yılında internet ve benzeri alanlar üzerinden yapacağı satışları için (10) numaralı bent kapsamında esnaf muaflığından faydalanabilecektir.

 4.  Bankalar Tarafından Yapılacak İşlemler ve Tevkifat Uygulaması Nedir?

 Bankalar tarafından, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen (10) numaralı bent hükmü kapsamında Esnaf Vergi Muafiyeti Belgesi ibraz edenlere, münhasıran internet ve benzeri elektronik ortamlarda yapılacak mal satışlarına ilişkin elde edilen hasılatın yatırılacağı ticari bir hesap açılacaktır. Birden fazla bankada veya aynı bankanın değişik şubelerinde birden fazla ticari hesap açılması mümkün bulunmaktadır. Açılacak ticari hesaba yatırılan tüm ödemelerden tevkifat yapılacağından, açılacak hesabın münhasıran esnaf muafiyeti kapsamındaki satış bedellerinin tahsili için kullanılması gerekmektedir. Bankalar, bu ticari hesaplara aktarılan tutarlar üzerinden, aktarım tarihi itibarıyla %4 oranında gelir vergisi tevkifatı yapacaklardır. Bir aya ilişkin aktarılan tutarlar üzerinden tevkif edilen vergiler, muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile beyan edilip ödenecektir.

5.  Tevkifat Oranı İndirimli Olarak Nasıl Uygulanır?

 Bu bent kapsamında esnaf muaflığından yararlanan kişilerin bir veya üzeri işçi çalıştırdığı durumlarda tevkifat oranı %4 yerine %2 olarak uygulanacaktır. 13 İndirimli tevkifat oranının uygulanması için ilgili ayda bir işçinin en az on gün süreyle çalıştırılması gerekmektedir. İndirimli tevkifat oranından faydalanmak isteyenler, faaliyetlerinde işçi çalıştırdığını, Sosyal Güvenlik Kurumundan alınan tevsik edici belgelerle birlikte ticari hesap açtıkları bankalara bildireceklerdir. Çalıştırılan işçinin, işten çıkartılması veya ayrılması durumları da ayrıca ilgili bankalara bildirilecektir. Çalışanın işten ayrıldığı yönünde bir bildirimde bulunulmadığı sürece bildirim tarihini izleyen dönemlerde de indirimli tevkifat uygulamasına devam edilecektir. İşçi çalıştırıldığını veya çalıştırılan işçinin işten ayrıldığının bankaya bildirilmesi sorumluluğu muafiyetten yararlanan kişilerdedir. Bankalar kendilerine yapılan bildirim durumuna göre vergi tevkifatı yapacaklardır. İlgili ayda on günden fazla işçi çalıştırılmadığı halde çalıştırıldığının bildirilmesi veya çalıştırılan işçinin işten ayrıldığının bildirilmemesi nedeniyle eksik yapılan tevkifatın sorumluluğu vergiden muaf esnafta olup, eksik hesaplanan vergiler muafiyetten yararlananlar adına cezalı olarak tarh edilecek ve bunlardan gecikme faiziyle birlikte tahsil edilecektir.

6.  Muafiyetten Faydalananların Yükümlülükleri ve Belge Düzeni Nasıl Olmalıdır?

 Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (10) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından faydalananların mükellefiyet tesisi, belge düzenleme, defter tutma, beyanname verme gibi yükümlülükleri bulunmamaktadır. Bu muafiyetten yararlananların, kendilerine düzenlenen gider pusulalarını ve bu faaliyetleri ile ilgili olarak satın aldıkları mal ve giderlerine ilişkin belgelerini Vergi Usul Kanununda öngörülen 5 yıllık süre boyunca saklamaları zorunludur. Esnaf vergi muafiyeti belgesi alarak esnaf muaflığından faydalananların üç yılda bir tarha yetkili vergi dairelerine başvurarak durumlarını güncellemeleri gerekmektedir. Esnaf vergi muafiyeti belgesi, ilgili bölümleri doldurulduktan sonra vergi dairesince onaylanacaktır. Söz konusu belge, geçerli olduğu süre içerisinde çoğaltılmak suretiyle kullanılabilir. İnternet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden yapılan satışlarda, ürünün satışının tevsik edilmesi, güvenli bir şekilde taşınması ve alıcıya ulaşması için, onaylı esnaf vergi muafiyeti belgesi örneğinin (fotokopisinin) alt kısmında boş olarak yer alan ürün satışına ilişkin bölümün vergiden muaf esnaf tarafından doldurulması ve ürünle birlikte gönderilmesi mümkündür. Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabı ve çiftçiler tarafından, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (10) numaralı bendi kapsamında esnaf muaflığından yararlananlardan yapılan alışların 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 234 üncü maddesi kapsamında; gider pusulası veya bedelin banka aracılığıyla ödenmesine ilişkin olarak bu kurumlarca düzenlenen belgeler (dekont gibi) ile belgelendirilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilenler haricindekiler tarafından esnaf muaflığından yararlananlardan yapılan alımlara ilişkin olarak 213 sayılı Kanun kapsamında belge düzenleme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Esnaf vergi muafiyeti belgesi talep dilekçesi; interaktif vergi dairesine giriş yaptıktan sonra, “İşlem Başlat/Mükellefiyet işlemleri/ Esnaf Vergi Muafiyeti Talep Dilekçesi” adımından oluşturularak vergi dairesine elektronik ortamda da iletilebilmektedir.

 7.  Muafiyet Şartlarını Sağlamadığı Tespit Edilenler İçin Mükellefiyet Ne Zaman Başlar?

Bir takvim yılında elde edilen hasılatın 2023 yılı için 700.000 Türk lirasını (323 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğ) aşması halinde, içinde bulunulan takvim yılında esnaf muaflığından faydalanılabilecek, izleyen takvim yılının başından itibaren ise esnaf muaflığından faydalanılamayacaktır. Muaflığa ilişkin şartları kaybedenlere izleyen takvim yılı başından itibaren gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilecek ve tekrar aynı muafiyetten faydalanamayacaklardır.

8.  Muafiyet Şartlarını Sağlamadığı Tespit Edilenler Hakkında Yapılacak İşlemler Nelerdir?

• Geçerli esnaf vergi muafiyet belgesi olmadığının,

• Türkiye’de Kurulu bankalarda ticari hesap açılmadığının,

• Elde edilen hasılatın tamamının açılan banka hesabına yatırılmadığının veya eksik yatırıldığının,

• Malların sanayi tipi veya seri üretim yapabilen makine ve aletler kullanılarak imal edildiğinin,

• Evde imal edilen mallar dışında dışarıdan satın alınan malların satışının yapıldığının,

• Evden değil işyerinden faaliyette bulunulduğunun,

• Faaliyetin gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde yapıldığının tespit edilmesi halinde, ilgili takvim yılının başından itibaren esnaf muaflığından faydalanılamayacak ve alınmayan vergiler, vergi ziyaı cezası kesilmek suretiyle gecikme faiziyle birlikte tahsil edilecektir. Esnaf muaflığından yararlanmaktayken öngörülen şartları ihlal ettiği tespit edilenler muafiyet hükmünden faydalanamayacağından bunlara verilen Esnaf Vergi Muafiyet belgesi, vergi dairesince ilgili takvim yılının başından itibaren veya belge daha sonraki bir tarihte verilmişse bu tarihten geçerli olmak üzere iptal edilir. Belirlenen hasılat limitinin aşılması durumunda ise Esnaf Vergi Muafiyet Belgesi izleyen takvim yılı başından itibaren iptal edilir.

DİJİTAL ÜRÜN NEDİR?

 E-ticaret şirketleri ya da bireysel satıcılar internet üzerinden genel olarak fiziksel ürün ya da dijital ürün satışı yaparlar. Fiziksel ürünler adından da anlaşılacağı üzere el ile tutulup gözle görülebilen ürünleri oluşturur. Dijital ürünlerin ise, dijital dünyada yer alan ve maddi olmayan mallar ve hizmetlerdir. Örneğin e-kitaplar, çevrimiçi eğitimler, web seminerleri veya kurslar, ücretli haber bültenleri, uygulama içi veya oyun içi satın alımlar bu kategoriye aittir. Dijital ürünler arasında grafik tasarımlar, uygulamalar, WordPress eklentileri, örgü modelleri veya müzik dosyaları yer alabilir.

 Dijital ürün satışının avantajları ise şu şekildedir;

  • Müşterilerin ürünlerinize ya da hizmetlerinize ulaşması için aradaki coğrafi engeli kaldırır. Her yerden ulaşılabilir olursunuz.
  • Giderleriniz fiziki bir mağaza ve ürüne göre daha düşük olacaktır. Depolama, paketleme, nakliye, kira, elektrik, doğalgaz, personel vb. gibi giderlerinizi ortadan kaldırır.
  • Fiziksel mağazaların aksine raflarınız hiçbir şekilde boş kalmaz. Sitenizin ziyaretçileri asla “stokta yok” kelimesini görmek zorunda kalmaz. Sınırsız stokunuz ve bitmeyen raf ömrünüz vardır. 
  • Dijital ürünlerin bir diğer büyük avantajı ise ürün türlerinin bir sınırının olmamasıdır.
  • Dijital ürünlerinizi yönetmek, fiziksel stokla uğraşmaktan çok daha kolaydır. İşleri düzenli tutmak için gerçekten yalnızca dijital bir depolamanız ve bir web sitenizin olması yeterlidir. Dijital ürün mağazanız her zaman yayında ve ürünlerinizi 7/24 müşterilerinize sunuyor olacaktır.
  • Kimse mağazanızı bulmak ve mağazanıza gitmek zorunda değil. Kimse teslimat için günler veya haftalar beklemek zorunda değil. Müşterileriniz sadece ödeme yapar ve dijital dosyalarını alır ardından ürün veya hizmetlerinizden hemen faydalanmaya başlayabilir.

Grafik Tasarımları

İnternet üzerinde milyonlarca web sitesi var ve bu sitelerin tamamında grafikler kullanılıyor. Bir web tasarımı ve reklam firması iseniz logo, yazı tipleri, PDF şablonları, PowerPoint temaları gibi farklı alanlarda satılık dijital ürünler tasarlayarak müşterilerinizin beğenisine sunabiliriz.

HASAN SANCAK
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR
BAĞIMSIZ DENETCI

Kaynakça:

  • 213 Sayılı G.V. K
  • 7162 Sayılı Yasa
  • GİB Kılavuz
  • Sipay
  • 306 Sayılı GVK Genel Tebliği
  • 314 Sayılı GVK Genel Tebliği

Tatil bir hak ve ertelenemez, ertelenmemesi de gerekir. Elbette bunu destekliyorum. Ancak günümüzde mali tatil ve bunu takip eden günlerde başlayan adli tatil nedeniyle çok ciddi süre kayıpları yaşıyoruz. Yargıda biriken dosyalarda bu sebeple de karar süreleri uzuyor

Değerli okurlar, adli tatilden esinlenerek düzenlenen mali tatil uygulaması, her yıl temmuz ayının birinci gününden (haziran ayının son gününün resmi tatil olması halinde temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden) başlayarak aynı ayın yirminci günü sona eriyor.

2023 yılında Haziran ayının sonu günü resmi tatile denk geldiği ve ilk iş günü 3 Temmuz 2023 tarihi olduğu için bu yıl mali tatil 4 Temmuz 2023 tarihinde başlayacak ve 20 Temmuz 2023 tarihine kadar (bu tarih dahil) sürecek.

Mali tatil ve adli tatil gerekli mi?

Tatil bir hak ve ertelenemez, ertelenmemesi de gerekir.

Elbette bunu destekliyorum. Ancak günümüzde mali tatil ve bunu takip eden günlerde başlayan adli tatil nedeniyle çalışma süresi çok ciddi olarak azalıyor. Yargıda biriken dosyalarda bu sebeple de karar verme süreleri uzuyor.

Diğer kamu ve özel sektör çalışanlarında böyle bir tatil uygulanmazken, adli ve mali tatil uygulanmasını doğru bulmuyorum.

Günümüzde dijitalleşmenin iş dünyasında sağladığı olanaklar nedeniyle adli ve mali tatil uygulamasını gereksiz buluyorum, çok ciddi bir iş gücü kaybına neden olduğunu düşünüyorum.

Bu konuyu ciddi bir şekilde ele almak lazım.

Mali tatil nedeniyle uzayan beyan ve ödeme süreleriali tatil süresi içinde verilmesi gereken (yani son günü 4 -20 Temmuz tarihleri arasına rastlayan) vergi beyannamelerinin hem verilme hem de ödeme süresi mali tatilden etkileniyor. Bu vergi beyannamelerinin verilme süresi, mali tatilin son gününü (20 Temmuz'u) izleyen tarihten itibaren 7 gün süreyle (yani 27 Temmuz 2023 günü akşamına kadar) uzayacak.

Beyanname verme süresi mali tatil nedeniyle uzayan bu vergilerde ödeme süresi ise (aynı ay içerisinde kalmak kaydıyla), uzayan beyanname verme süresinin son gününü izleyen günün mesai saati bitimine kadar uzamış sayılıyor. Buna göre, 2023 yılında mali tatil nedeniyle, beyan süresi 27 Temmuz 2023 tarihine kadar uzayan beyannamelere ilişkin vergilerin 28 Temmuz 2023 mesai saati bitimine kadar ödenmesi şart.

Dileyen mükellefler beyannamelerini normal sürelerinde verebilir ve ödemelerini normal sürelerinde yapabilirler.

2023 yılı Haziran ayına ait muhtasar, damga ve konaklama vergisi beyannamelerinin verilme ve ödeme süresinin son günü 26 Temmuz 2023 olup, bunların beyan ve ödeme süreleri mali tatilden etkilenmeyecek.

Haziran dönemine ait KDV beyannamelerinin verilme ve ödeme süreleri de bu yıl mali tatilden etkilenmiyor. Haziran 2023 dönemine ait katma değer vergisinin beyan ve ödemesinin 28 Temmuz 2023 tarihine kadar (bu tarih dahil) yapılması gerekiyor.

Mali tatil nedeniyle uzayan idari süreler

İkmalen, re'sen veya idarece yapılan tarhiyatta, ödeme süresinin son günü (vadesi) mali tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme süresi 20 Temmuz'u izleyen tarihten itibaren 7 gün (27 Temmuz'a kadar) uzayacak.

Mükelleflere yapılmış olan tarhiyatlara karşı uzlaşma talep etme veya cezada indirim talebinde bulunma süresinin son gününün mali tatile rastlaması halinde de süreler 27 Temmuz'a kadar uzayacak.

Vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı'nca veya vergi dairelerince "devamlı bilgi verme" hükümleri kapsamında istenecek bilgilerin verilmesine ilişkin sürenin son gününün mali tatile rastlaması halinde bu süre de 27 Temmuz'a kadar uzayacak.

Mali tatil nedeniyle uzamayan süreler

Özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi ile gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil edilen vergi, resim ve harçlarla ilgili olarak malî tatil hükümleri uygulanmıyor.

Mali tatil nedeniyle işlemeyecek süreler

Mali tatil nedeniyle aşağıda belirtilen süreler işlemeyecek:

- Muhasebe kayıt süreleri,

- Bildirme süreleri,

- İkmalen, re'sen veya idarece yapılmış tarhiyatlara karşı açılacak davalarda dava açma süreleri. (Kanunda tahsilata ilişkin davalardan bahsedilmediği için ödeme emrine karşı açılacak davalarda mali tatilin etkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Keza devam eden davalarda temyiz, itiraz ve cevap verme sürelerinin de mali tatil sebebiyle uzamadığı düşünülüyor. Bu nedenle söz konusu işlemler için mali tatilin dikkate alınmamasını öneririm.)

Mali tatil süresince duran (işlemeyen) bu süreler, mali tatilin bitiminden itibaren tekrar kaldığı yerden işlemeye devam edecek.

Mali tatil-adli tatil ilişkisi

"Adli tatil" olarak adlandırılan uygulama ile bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl 20 Temmuz'dan 31 Ağustos'a kadar çalışmaya ara veriyor ve 1 Eylül'de yeniden çalışmaya başlıyorlar.

Adli tatile rastlayan süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren 7 gün uzamış sayılıyor.

Bu durumda mali tatil nedeniyle uzayan dava açma süresinin son gününün adli tatile rastlaması halinde dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü izleyen günden itibaren 7 gün uzayacak. Hesaplamalarda bu hususun da göz önünde bulundurulması gerekir.

Mali tatilin sona erdiği günü izleyen 5 gün içinde biten kanuni ve idari süreler

Mali tatilin sona erdiği günü izleyen beş gün içinde (21-25 Temmuz 2023 tarihleri arasında) bitecek kanuni ve idari süreler, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren beşinci günün mesai saati bitiminde (25 Temmuz 2023 tarihinde) sona erecek.

Mali tatilde vergi incelemesi yapılabilir mi?

Mali tatil süresince defter ve belgelerin ibrazı istenemez ve vergi incelemesine başlanamaz. Mali tatil süresinden önce başlanmış olan incelemelere ise bu süreden önce ibraz edilen defter ve belgeler üzerinden devam edilebilir. Ancak, mali tatil süresi boyunca mükelleften ilave defter, belge ve bilgi talep edilemeyeceği gibi, mükellef inceleme sonucunda yapılacak tespitlerin yer aldığı tutanağı imzalamaya da davet edilemeyecek.

Vergi inceleme elemanları tarafından mali tatil süresinden önce yapılan tebligat ile mükelleften defter ve belge ibrazının talep edilmesi ve bu talebe ilişkin verilen sürenin son gününün mali tatile rastlaması halinde bu süre mali tatilin son gününü izleyen günden itibaren 5 gün uzayacak.

Vergi ve ceza ihbarnameleri mali tatil süresi içinde gönderilemeyecek, tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde süre mali tatil süresince işlemeyecek.

Yapılandırma başvurularına mali tatilin etkisi yok!

7440 sayılı yapılandırma kanununa göre, 31 Mayıs 2023 tarihine kadar yapılması gereken başvuru, bildirim ve beyan süreleri 30/6/2023 (bu tarihin resmi tatile rastlaması nedeniyle bu tarihi izleyen ilk iş günü olan 3/7/2023) tarihine kadar (bu tarih dâhil) uzatıldı. İlk taksit ödeme süreleri de bir ay uzatılarak 31 Temmuz 2023 olarak belirlendi.

2023 yılı mali tatili 4 Temmuz 2023 tarihinde başlayacağından yapılandırma başvuru sürelerine etkisi bulunmuyor.

Bu nedenle yapılandırma kanunundan yararlanacak mükelleflere, son günü beklemeden ve Haziran sonundaki Kurban Bayramı tatilini de dikkate alarak başvurularını bir an önce yapmalarını öneriyorum.

Özellikle incelemeye 7440 sayılı Kanunun yayımlandığı 12 Mart 2023 tarihinden önce alınmış dönemlere ilişkin matrah artırımı başvurularının bir an önce yapılması ve ödemelerin Temmuz sonu dahi beklenmeden bir an önce yapılması isabetli olur. Çünkü matrah artırımında ödeme şartının ihlal edilmesi halinde inceleme ve tarhiyat yapılmaması avantajından yararlanılamıyor.

Vergi inceleme elemanları ödeme yapılmazsa incelemeyi bu süre içinde iade etmeyebilirler/bekletebilirler. Bu nedenle mükelleflere önerim, bu kapsamdaki matrah artırımına ilişkin ödemeleri bir an önce yapmaları yönündedir. Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/bu-yil-mali-tatil-4-temmuz-da-baslayacak-yapilandirma-basvurulari-mali-tatilden-etkilenmeyecek,40472

Pazartesi, 19 Haziran 2023 07:40

Enflasyon Düzeltmesi

Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298’nci maddesi uyarınca “Mali tablolarda yer alan parasal olmayan kıymetler aşağıdaki hükümlere göre enflasyon düzeltmesine tabi tutulur.”

1) Kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100'den ve içinde bulunulan hesap döneminde %10'dan fazla olması halinde mali tablolarını enflasyon düzeltmesine tabi tutarlar. Enflasyon düzeltmesi uygulaması, her iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde sona erer.

Kapsama giren mükellefler, geçici vergi dönemlerinin sonu itibarıyla mali tabloları düzenlemek ve enflasyon düzeltmesi yapmak zorundadırlar. Geçici vergi dönemlerinde yukarıda belirtilen oranların tespitinde, son üç hesap dönemi yerine üçer aylık dönemlerin son ayı dahil önceki otuz altı ay ve içinde bulunulan hesap dönemi yerine son on iki ay dikkate alınır. Bir hesap dönemi içindeki geçici vergi dönemlerinin herhangi birinde düzeltme yapılması halinde takip eden geçici vergi dönemlerinde ve içinde bulunulan hesap dönemi sonunda da düzeltme yapılır.
Cumhurbaşkanı; bu maddede yer alan %100 oranını %35'e kadar indirmeye veya tekrar kanuni seviyesine kadar yükseltmeye, %10 oranını ise %25'e kadar çıkarmaya veya tekrar kanuni seviyesine kadar indirmeye yetkilidir.

2) Bu maddenin uygulanmasında;

a) Parasal olmayan kıymetler; parasal kıymetler dışındaki kıymetleri,
b) Parasal kıymetler; Türk Lirasının değerindeki değişmeler karşısında nominal değerleri aynı kaldığı halde satın alma güçleri fiyat hareketlerine göre ters yönde değişen kıymetleri (Yabancı paralar da parasal kıymet olarak dikkate alınır.),
c) Enflasyon düzeltmesi; parasal olmayan kıymetlerin enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak tutarlarının düzeltme katsayısı ile çarpılması suretiyle, malî tablonun ait olduğu tarihteki satın alma gücü cinsinden hesaplanmasını,
d) Düzeltme katsayısı; mali tabloların ait olduğu aya ilişkin fiyat endeksinin, düzeltmeye esas alınan tarihi içeren aya ait fiyat endeksine bölünmesiyle elde edilen katsayıyı,
e) Ortalama düzeltme katsayısı; mali tabloların ait olduğu aya ilişkin fiyat endeksinin, bu endeks ile bir önceki dönemin sonundaki fiyat endeksi toplamının ikiye bölünmesi sonucu bulunan endekse bölünmesiyle elde edilen katsayıyı,
f) Türkiye İstatistik Kurumunca Türkiye geneli için hesaplanan Üretici Fiyatları Genel Endeksini,
g) Reel olmayan finansman maliyeti; her türlü borçlanmada, borç tutarlarına (yabancı para üzerinden borçlanmalarda (5228 sayılı Kanunun 9'uncu maddesiyle değiştirilen ibare) borcun alındığı tarihteki Türk Lirası karşılıklarına), borcun kullanıldığı döneme ait TEFE artış oranının uygulanması suretiyle hesaplanan tutarı,
h) Toplulaştırılmış yöntemler;
aa) Basit ortalama yöntemi; gelir tablosu kalemleri ile stokların düzeltmede esas alınacak tarihlere bağlı kalınmaksızın dönem ortalama düzeltme katsayısı ile çarpılması suretiyle enflasyon düzeltmesine tabi tutulmasını,
ab) Hareketli ağırlıklı ortalama yöntemi; dönem sonu stok ve dönem içinde satılan mal maliyetinin enflasyon düzeltmesine esas alınacak tutarlarının hareketli ağırlıklı ortalama düzeltme katsayısı ile çarpılması suretiyle enflasyon düzeltmesine tabi tutulmasını (Bir önceki döneme ait düzeltilmiş satılan mal maliyeti enflasyon düzeltmesi yapılan dönemin sonuna taşıma katsayısı uygulanarak taşınır. Bu hesaplamalarda amortisman ve reel finansman giderleri, endekslenmeden dikkate alınır.),
i) Hareketli ağırlıklı ortalama düzeltme katsayısı; enflasyon düzeltmesine tâbi tutulmuş dönem başı stoğun ilgili dönemin sonuna taşınmış değeri ile dönem içi alış ve giderlerin enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş değerleri toplamının, dönem başı stok ile dönem içi alış ve giderlerin enflasyon düzeltmesine esas alınacak tutarlarının toplamına bölünmesi ile bulunan katsayıyı,
j) Taşıma; mali tablolardaki parasal ve parasal olmayan tutarların, taşıma katsayısı kullanılarak ilgili dönemin sonundaki yeni değerlerinin hesaplanması işlemini,
k) Taşıma katsayısı; mali tabloların ait olduğu aya ilişkin fiyat endeksinin, bir önceki dönemin sonundaki (yıl içinde işe başlayanlarda, işe başlanılan aya ilişkin) fiyat endeksine bölünmesiyle elde edilen katsayıyı,
l) Enflasyon fark hesapları; parasal olmayan kıymetlerin düzeltme işlemi sonrası değeri ile düzeltme öncesi değeri arasındaki farklarının kaydedildiği hesapları,
m) Enflasyon düzeltme hesabı; parasal olmayan kıymetlerin düzeltilmesi sonucu oluşan farkların kaydedildiği hesabı (Bu hesap enflasyon fark hesapları ile karşılıklı olarak çalışır. Parasal olmayan aktif kıymetlerin enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucu oluşan farklar bu hesabın alacağına, parasal olmayan pasif kıymetlerin enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucu oluşan farklar ise borcuna kaydedilir. Enflasyon düzeltme hesabının bakiyesi gelir tablosuna aktarılmak suretiyle kapatılır.),
n) Net parasal pozisyon; parasal varlıklarla parasal yükümlülükler arasındaki farkı,
ifade eder.
Düzeltme işleminde aşağıdaki tarihler esas alınır:
a) Alış bedeli ile değerlenen menkul kıymetlerle mali duran varlıklar için; satın alma tarihi,
b) İlk madde ve malzeme, ticari mallar, yarı mamul ve mamul stokların maliyetine dahil edilen unsurlar, yıllara sari inşaat ve onarım işlerinde maliyeti oluşturan unsurlar, gelecek aylara ve yıllara ait giderler, maddi duran varlıklar ve bu varlıkları oluşturan unsurlar, maddî olmayan duran varlıklar ve bu varlıkları oluşturan unsurlar, özel tükenmeye tabi varlıklar ve bu varlıkları oluşturan unsurlar, yıllara sari inşaat ve onarım hakedişleri, haklar ve şerefiyeler için; defterlere kayıt tarihi (Bunlara mahsuben verilen veya alınan parasal olmayan avanslar, ödeme veya tahsil tarihinden mahsup tarihine kadar düzeltilir.).
c) Parasal olmayan alınan depozito ve teminatlar ile avanslar, nakit olarak ödenmiş sermaye, hisse senetleri ihraç primleri, hisse senedi iptal karları için; tahsil tarihi.
d) Parasal olmayan verilen depozito ve teminatlar ile avanslar için; ödeme tarihi.
e) Ayni sermaye olarak konulan kıymetler için; mülkiyetin intikal ettiği tarih.
f) Kar yedekleri, geçmiş yıl karları ve net dönem karının sermayeye ilave edilmesi dolayısıyla artırılan sermaye için; tescil tarihi.
g) Nakdi sermaye karşılığı alınan hisse senetleri için; ödeme tarihi, ayni sermaye karşılığı alınan hisse senetleri için; sermaye olarak konulan kıymetlerin mülkiyetinin intikal ettiği tarih, temettü karşılığı alınan hisse senetleri için; iştirak edilen şirket sermayesinin tescil tarihi.
h) Parasal olmayan karşılıklar için; ilgili olduğu kıymetin düzeltmeye esas tarihi.

Veysi SEVİĞ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/enflasyon-duzeltmesi/698392

Özel esaslar, sevimsiz bir konu olmasının dışında, maalesef iş dünyasının korkulu rüyalarından da birisi! Neden mi? Çünkü, özellikle sahte belge düzenleme şüphesi (ihtimali) nedeniyle özel esaslara alınan bir mükellefin Maliye’deki işlerinin tıkanması bir yana, itibarı ve ticari faaliyeti de ciddi şekilde zedeleniyor, zarar görüyor. Hiç kimse özel esaslara giren bir mükelleften mal veya hizmet satın almak veya alışveriş yapmak istemiyor. Bunun nedeni ise, özel esaslarda olanlardan mal ve hizmet satın alanların da özel esaslara alınıyor olması. Sadece özel esaslara alınmaları nedeniyle ticari faaliyeti sona eren veya faaliyetini sona erdiren çok sayıda iş insanı ve şirket bulunuyor.

Özel esaslardan çıkmanın birçok yolu var. Bunlardan birisi de, 2018 – 2022 yılları için KDV artırımı yapılması!

Özel esaslar çok ama çok önemli!

Özel esas uygulaması, YMM ve SMMM’ler ile başına gelenler hariç kimsenin bilmediği önemli bir müessese! Adı üzerinde özel bir uygulama, herkes için geçerli değil. Maliye daha önce bunu, “Kara Liste” ve “Kod” adlarıyla da uyguladı. Ancak, kamuoyu ve sahadan gelen güçlü itirazlar üzerine söz konusu uygulamalar yürürlükten kaldırıldı, ama her defasında yerine yenisi getirildi. Bu uygulamanın sonuncusu ve halen yürürlükte olanı ise, “özel esaslar”.

Özel esaslar uygulaması nedir?

Özel esaslar; indirilecek ve iade edilecek KDV tutarının gerçek olup olmadığının tespit edilmesi suretiyle, Hazine’ye intikal etmemiş ve/veya hayali olarak oluşturulmuş, gerçek bir yüklenime dayanmayan tutarların KDV iadesi veya indirimi adı altında yersiz olarak iadesi ve/veya indirimini önlemeyi amaçlayan bir uygulama.

Kimler özel esaslara alınıyor?

Sahte veya yanıltıcı fatura düzenleyenler, kullananlar, naylon fatura ticareti yapanlar, defterlerini kaybeden veya ibraz etmeyenler, adresinde bulunamayanlar, beyanname vermeyenler, işçi sayısı - makine teçhizat ve işyeri durumu itibariyle yetersiz olmasına rağmen yüksek KDV matrahı beyan edenler, KDV yönünden haklarında ihtiyati tahakkuk veya ihtiyati haciz uygulananlar vb. özel esaslara alınıyorlar.

Bunun dışında, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlediği konusunda haklarında rapor bulunan mükelleflere mal teslimi veya hizmet ifasında bulunanlar da, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme tespiti nedeniyle özel esaslara alınıyorlar. KÜÇÜK BİR UYARI: Siz siz olun, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlediği konusunda hakkında olumsuz tespit veya rapor bulunan mükelleflere mal iadesi faturası bile düzenlemeyin!

Özel esaslara alınan mükellef ve dava sayısı giderek artıyor!

Son dönemlerde özel esaslara alınan mükellef sayısında ciddi artış oldu. Bunun en büyük nedeni ise, vergi incelemeleri ve diğer şekillerde yapılan tespitler, şüpheler! Buna paralel olarak, en çok dava açılan konu da, bu. Danıştay’daki vergi davalarının büyük bölümü, maalesef sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanılması ve düzenlenmesi ile ilgili. Ayıca, şu an yapılmakta olan vergi incelemelerinin büyük bir kısmı, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme ve kullanımlarına ilişkin. İnceleme ve tespitler arttıkça, özel esaslara alınanların sayısı da artıyor.

Özel esaslara alınanların bundan haberi bile olmuyor!

Hemen şaşırmayın, gerçekten de haklarında rapor düzenlenenler hariç mükelleflerin özel esaslara alındıklarından haberi bile olmuyor. Çünkü, Maliye, özel esaslara alınan mükelleflere böyle bir bildirimde bulunmuyor. Mevcut sistemde bunu zorunlu kılan bir düzenleme de bulunmuyor. Özel esaslara alınan mükelleflerin hemen hemen tamamı bu durumda olduklarını çalıştıkları meslek mensuplarının bildirmesi ya da mal veya hizmet satışında bulundukları mükelleflerin geri dönüşleriyle öğreniyorlar.

Özel esaslara alındığını öğrenen dava açıyor!

Özel esaslara alındıklarını öğrenen mükellefler, itibarlarını ve ticari faaliyetlerini korumak için olayı yargıya taşıyorlar ve özel esaslardan çıkmak için dava açıyorlar. Kısa sürede özel esaslardan çıkmanın maalesef davadan başka bir yolu bulunmuyor. Yalnız yine küçük bir uyarıda bulunalım: Bu konuda dava açacakların dikkat etmeleri gereken önemli bir husus var, KDV’de iki özel esas bulunuyor: Birincisi, normal özel esaslar, ikincisi ise, KDV iadesi yönünden özel esaslar. Dava dilekçesinde, bu iki özel esastan çıkarılmanın talep edilmesi ve yargı kararında da mükelleflerin bu iki özel esas grubundan çıkarılması gerektiğinin ayrıca ve açıkça belirtilmesi gerekiyor.

Özel esaslardan çıkmak için açılan davaların tamamına yakın kısmı Maliye aleyhine sonuçlanıyor. Yargı, özel esaslar uygulamasını ve mükelleflerin bu kapsama alınmasını Anayasa’nın çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenleyen 48, çalışma hakkı ve ödevi başlıklı 49 ve vergi ödevi başlıklı 73. Maddelerine aykırı buluyor. Bu davalar nedeniyle Maliye, yıllardır ciddi tutarlarda dava masrafı ve vekalet ücreti ödüyor.

Maliye özel esaslarda haklı ama …!

Maliye’nin, hiç yüklenilmediği halde sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeye dayalı olarak indirim hesaplarına alınan ve indirim yoluyla giderilemediği için de iadesi talep edilen KDV olarak gösterilen tutarların iadesini veya indirimini önlemek istemesi son derece normal. Ancak, bunun ticari hayatı etkileyecek şekilde yapılmaması lazım. Şu anki, özel esaslar uygulaması, dürüst ve vergiye uyumlu mükellefleri mağdur eden bir yapıya sahip. Bir mükellefin özel esaslar kapsamına alınması, Maliye’deki işlerini aksatmasının yanı sıra, ticari hayatını da olumsuz etkiliyor, telafi edilemeyecek sonuçlar doğurabiliyor.

Maliye’den mükelleflere özel esaslardan çıkma kolaylığı: KDV artırımı!

Maliye, özel esaslar uygulamasının iş dünyasında yarattığı rahatsızlığın farkında. Bu sorunun çözümü için de oldukça yoğun çalışıyor. Günün değişen koşullarına uygun kolaylaştırıcı yeni çözümler sunuyor. Bunlardan birisi de, KDV ARTIRIMI!  (46 Seri No.lu KDV Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ).

KDV artırımı mükellefleri özel esaslardan çıkartır mı?

Evet, Maliye, KDV artırımı yapan ve artırım nedeniyle hesaplanan verginin tamamını ödeyen veya teminat gösteren mükellefleri özel esaslardan çıkarıyor.

Peki, bu nasıl olacak?

Maliye’nin bu konuda yayınladığı Tebliğ son derece açık ve net (46 Seri No.lu KDV Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ). Tebliğde yapılan açıklamalara göre; Aralık/2022 ve öncesi vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak haklarında,

- Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma olumsuz raporu ile

- Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma,

- Beyanname vermeme,

- Adresinde bulunamama,

- Defter ve belge ibraz etmeme

olumsuz tespitleri bulunan ve bu nedenle özel esaslara tabi olan mükelleflerden 2018, 2019, 2020, 2021 ve 2022 takvim yıllarında faaliyette bulundukları dönemlerin tamamına ilişkin olarak 7440 sayılı Kanun kapsamında KDV artırımında bulunanlar, artırım tutarlarının tamamını ödedikleri tarihten itibaren özel esaslar kapsamından çıkarılacak.

Peşin ödemede hemen, taksitle ödemede son taksitin ödendiği tarihte!

Yukarıda belirtilen nedenlerle özel esaslara tabi olan mükelleflerden 2018, 2019, 2020, 2021 ve 2022 takvim yıllarında faaliyette bulundukları dönemlerin tamamına ilişkin olarak 7440 sayılı Kanun kapsamında KDV artırımında bulunanlar, artırım tutarlarının tamamını peşin ödedikleri takdirde ödeme tarihinden, taksitle ödemede ise son taksiti ödedikleri tarihten itibaren özel esaslar kapsamından çıkarılacaklar.

Taksitle ödemede teminat gösterilirse son taksit ödemesi beklenilmeyecek!

Taksit uygulamasından faydalanan mükelleflerin hesaplanan tutarların tamamı ile bir taksite ait tutarın yüzde 10’unun toplamı kadar banka teminat mektubu (herhangi bir kısıtlayıcı şart taşımaması gerekmektedir), sigorta şirketi kefalet senedi (herhangi bir kısıtlayıcı şart taşımaması gerekmektedir), devlet tahvili veya hazine bonosu cinsinden teminat göstermeleri halinde, taksitlerin tamamını ödemeleri beklenmeksizin özel esaslardan çıkarılacak. Bu şekilde teminat gösteren mükelleflerin taksitleri ödememeleri halinde, ödenmemiş taksitler muaccel hale gelecek ve kalan borcun tamamı teminatın paraya dönüştürülmesi yoluyla tahsil edilecek.

7326’ya göre artırımda bulunanlar aynı yıllar için yeniden artırım yapmayacak!

7326 sayılı Kanun kapsamında 2018, 2019 ve 2020 yılları için KDV artırımı yapmış olanların özel esaslardan çıkarılmasında, bu yıllar için 7440 sayılı Kanuna göre yeniden artırımda bulunmaları istenilmeyecek. Bu mükelleflerin sadece 2021 ve 2022 yılları için KDV artırımı yapmaları yeterli sayılacak.

Haklarında sahte belge düzenleme raporu bulunanlar yararlanamıyor!

2018 - 2022 yılları için KDV artırımı yapanlara getirilen özel esaslardan çıkma kolaylığı, sadece yukarıda sayılan mükellefler sınırlı. Yani, haklarında sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği konusunda rapor bulunan mükelleflerin KDV artırımı yapmaları mümkün bulunmadığından, bu kolaylıktan yararlanmaları da söz konusu olmuyor.

Sadece 7440 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12 Mart 2023 tarihi itibarıyla haklarında VUK’un 359. maddesinin (b) ve (ç) fıkralarında yer alan fiillerden hareketle yapılan vergi incelemeleri devam edenlerin, vergi incelemelerinin ilgili maddede belirtilen sürede sonuçlandırılamaması veya yapılan vergi incelemesinde bu fiillerin varlığının tespit edilmemesi ve maddede öngörülen diğer şartların sağlanması durumunda, 2018, 2019, 2020, 2021 ve 2022 takvim yılları için 7440 sayılı Kanunda belirlenen süre ve şekilde KDV artırımında bulunmaları şartıyla özel esaslardan çıkabilmelerine imkan sağlandı. Hemen belirtelim; 7440 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12 Mart 2023 tarihi itibariyle haklarında belirtilen fiiller nedeniyle vergi incelemesi devam edenlerin 7440 sayılı Kanunda belirtilen süre ve öngörülen şekilde KDV artırımında bulunmaları durumunda, söz konusu vergi incelemesinin tamamlanmasına kadar yaptıkları artırımlara ilişkin tahakkuk işlemlerinin bekletilmesi gerekiyor.

KDV artırımının başka faydaları da var mı?

Olmaz olur mu, KDV artırımının özel esaslardan çıkma dışında iki önemli faydası daha var:

Birincisi; 7440 sayılı Kanun kapsamında 2018, 2019, 2020, 2021 ve 2022 takvim yıllarına ilişkin KDV artırımında bulunarak özel esaslar kapsamından çıkarılan mükellefler, artırımda bulundukları yıllar için yukarıda belirtilen olumsuzluklar kapsamında tekrar özel esaslara alınmayacaklar.

İkincisi ise; özel esaslar kapsamında olmadıkları halde KDV artırımında bulunmuş olan mükellefler, artırımda bulundukları yıllarda alım yaptıkları mükelleflerle ilgili olumsuzluklar için yapılacak tespitler dolayısıyla özel esaslar kapsamına alınmayacaklar.

Her ikisi de çok ama çok önemli kazanımlar. Hemen her şirketin bu tür faturalarla ve olumsuzluklarla karşılaşması mümkün.

Sonuç olarak;

Matrah ve KDV artırımı yapmak her yönüyle yararlı ve gerekli. Biz de, şiddetle öneriyoruz!.. Ancak, başvuru için fazla bir zaman da kalmadı, SON BAŞVURU TARİHİ, 3 TEMMUZ!

Abdullah TOLU

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kdv-artirimi-ozel-esaslardan-cikartir-mi/698399

Öncelikle Ebedi Aleme İntikal Etmiş Babalara Allah' tan Rahmet Diler ve Tüm Babaların da Babalar Gününü Kutlarız ...

Çalışan İş Akdini Sağlık Sebepleri Nedeniyle Hangi Hallerde Feshedebilir?

Çalışan sağlık sebeplerine bağlı olarak, İş Yasası’nın 24/I maddesi kapsamında iki halde iş akdini feshedebilir.

- Bu kapsamda, çalışan iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa iş akdini bildirimsiz olarak derhal feshedebilir. Yargıtay kararları uyarınca, işyerinin özellikleri, işçinin çalışma koşulları, yaptığı işi, yaşı ve hizmet süresi bir bütün halinde dikkate alınıp, işçinin çalışmasına engel olabilecek bir rahatsızlığının bulunup bulunmadığının tespiti için tam teşekküllü bir Devlet Hastanesi, Adli Tıp veya Üniversite Hastanelerinden heyet raporu alınmalıdır.[1]

Keza Yargıtay 7.Hukuk Dairesi 23.02.2016 tarihli kararı ile de (2015/5651 E. 2016/4103 K.) işitme kaybı şeklindeki sağlık sorunları ve devamsızlığı nedeniyle iş akdini sonlandıran işçinin ilgili Kurum’a sevki sağlanarak, çalışanda oluşan işitme kaybının çalışma şartlarından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, çalışanın çağrı merkezinde çalışmasının işitme kaybı rahatsızlığını artırıp artırmayacağı ve rahatsızlığının çağrı merkezinde çalışmasına engel olacak nitelik taşıyıp taşımadığı ve iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılmasının işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olup olmadığı hususlarının bir raporla belirlenmesi gerektiği, bu sorulara olumlu yanıt alındığı takdirde işçinin iş akdinin feshinin haklı kabul edilerek kıdem tazminatına hak kazanacağının kabul edilmesi gerektiğine karar verilmiştir.

- Çalışanın sağlık sebepleri nedeniyle bir diğer haklı fesih gerekçesi ise; sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçisinin bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulması halidir. Örneğin, işyerinde Hepatit B hastalığı bulunan ve bunu bulaştırma ihtimali olan bir başka çalışanın, sürekli olarak görüştüğü ve hastalığı bulaştırma ihtimali olan diğer çalışanlar açısından bu durum sağlık nedenlerine bağlı haklı bir fesih sebebi kabul edilebilir.

Öte yandan, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca işveren tarafından tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer “işlerde” çalışacaklar, yapacakları işe uygun olduklarını belirten sağlık raporu olmadan işe başlatılamaz.

İşveren Çalışan’ın İş Akdini Sağlık Sebepleri Nedeniyle Hangi Hallerde Feshedebilir?

İşverenin de sağlık sebepleri nedeniyle çalışanın iş akdini bildirimsiz olarak feshetme hakkı bulunmaktadır. İş Kanunu işveren açısından da sağlık sebepleriyle fesih hali için üç durum öngörmüştür.

- İşveren açısından sağlık sebepleriyle iş akdinin feshi; çalışanın kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumunda, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi halinde mümkündür. Yargıtay kararları uyarınca, çalışan hastalık veya sakatlığa yol açan olayı bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. Çalışanın derli toplu olmayan yaşantısı ile içkiye düşkünlüğü de başlı başına fesih nedeni olmayıp, bu durumların, çalışanı hastalığa veya sakatlığa yöneltmesi ve buna bağlı olarak yukarıda belirtilen devamsızlığın gerçekleşmesi gerekir.

- Bir diğer sağlık sebebi nedeniyle işverenin bildirimsiz fesih hakkı ise çalışanın tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulu’nca saptanması halidir. Bu durumda çalışanın tutulduğu hastalığın tedavisinin bulunmamasının yanı sıra işyerinde çalışmasının sakıncalı olduğunun da sağlık kurulunca belirlenmesi gerekmektedir. Yargıtay tarafından da tam teşekküllü Sağlık Kurumu tarafından bu konuda uzman raporu alınması gerektiği kabul edilmektedir.

Öte yandan, Yargıtay tarafından, bu durumun sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi halinde dahi işveren tarafından kişinin çalışabileceği başkaca bölüm yahut pozisyon olup olmadığının da değerlendirilmek suretiyle, çalışanın iş akdinin feshinin bundan sonra düşünülmesi gerektiği kabul edilmektedir. Aksi halde çalışanın işyerinde çalışmasının sakıncalı olduğu sağlık kurulunca tespit edilse dahi, çalışanın işyerinde çalışabileceği başka bir pozisyon yahut bölüm bulunup bulunmadığı değerlendirilmeden yapılan fesih işleminin, geçerli bir nedene dayanmadığının kabul edilmesi mümkündür.

Uzun Süreli Raporluluk Süresi Fesih Gerekçesi Sayılır mı?

Çalışanın uzun süreli raporlu olması hali de çalışanın iş akdinin bildirimsiz olarak feshi için haklı bir sebep kabul edilmektedir.

İş Kanunu uyarınca, hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre ihbar sürelerini altı hafta aşmasından sonra işverenin çalışanın iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı bulunmaktadır.

Bu doğrultuda, işveren çalışanın kesintisiz biçimde olan raporlu olma süresinin ihbar önelini 6 hafta aşması halinde yasadan doğan bildirimsiz fesih hakkını kullanarak çalışanın iş sözleşmesini feshedebilir. Ancak doğum ve gebelik hallerinde bu süre analık izninin bitiminden sonra başlar.

Sağlık Sebepleriyle Feshe Bağlı Olarak İspat Yükümlülüğü Kimdedir?

Sağlık sebepleri nedeniyle iş akdini fesheden işçinin sözleşmenin feshini gerektiren nedenlerin bulunduğunu ve iş akdinin feshinin haklı bir nedene dayandığını ispat etmesi gerekmektedir.

Benzer şekilde işveren tarafından çalışanın iş akdinin sağlık sebepleriyle feshi halinde de bu sebeplerin varlığının işveren tarafından ispat edilmesi gerektiği tartışmasızdır.

Sağlık Sebepleriyle Fesih İşleminde Tazminat Ödeme Yükümlülüğü Doğar mı?

Sağlık sebepleri nedeniyle çalışanın iş akdini fesheden işveren çalışanın iş akdini derhal feshedebildiğinden, ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü olmamakla birlikte çalışanın hizmet süresinin bir yılı aşmasına bağlı olarak kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü vardır.

Sağlık sebepleri nedeniyle iş akdini fesheden çalışanın da aynı şekilde işverene karşı ihbar öneli verme veya ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmadığı gibi iş akdinin haklı nedenle feshine bağlı olarak işverenden, hizmet süresinin bir yılı aşmasına bağlı olarak kıdem tazminatı talep etme hakkı bulunmaktadır.

Uzun Süreli Raporluluk Süreleri Hizmet Süresinden Sayılır mı?

Tarafları ilgilendiren bir diğer önemli husus da uzun süreli raporluluk halinde bu sürelerin hizmet süresinden sayılıp sayılmayacağı konusudur.

Düzenleme uyarınca, çalışanın bir defada (kesintisiz olarak) aldığı istirahat raporunun,  ihbar önelini altı hafta aştıktan sonraki süre, hizmet süresinden kabul edilmemektedir. Bu kapsamda, çalışanın hizmet süresine bağlı olarak belirlenen kıdem tazminatı, yıllık izin alacağı vb. gibi hakları belirlenirken, çalışanın kesintisiz olan raporluluk süresinin ihbar önelini altı hafta aşan kısmı, çalışma süresinden sayılmayacaktır.

Sık Sık Rapor Almak Bir Fesih Gerekçesi midir?

Yargıtay tarafından çalışanın aralıklı sürelerle sık sık sağlık raporu alması halinde çalışanın işgörme ediminden faydalanılamayacağı ve bu nedenle devamsızlığının işyerinde olumsuzluklara yol açacağı kabul edilerek, bu durumun çalışanın iş akdinin feshi için geçerli bir neden teşkil ettiği kabul edilmektedir.

Bu halde, işveren tarafından çalışandan konuyla ilgili yazılı savunması alınması ve konuyla ilgili uygun savunma gerekçesi bulunmaması halinde, çalışanın sık sık rahatsızlanarak rapor alması geçerli fesih sebebi olarak kabul edilmektedir.

[1] Yargıtay 7. HD. 07.03.2016 tarih 2015/6045 E. 2016/5519 K. sayılı kararı 

Avukat Hasan Erdem
İş Hukuku Danışmanı/Bilirkişi 

https://hrdergi.com/saglik-sebebiyle-hangi-hallerde-fesih-hakki-kullanilabilir

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN, YURT İÇİNDE ÖDENEN VERGİLERİN VE GEÇİCİ VERGİNİN MAHSUP SIRASI  Kurumlar Vergisi Kanununa göre Hesaplanan Kurumlar Vergisinden aşağıdaki sıra dahilinde…
  • Müjde! Birinci Geçicide Enflasyon Düzeltmesi Uygulanmayacak! İsteyen Mükellefler Enflasyon Düzeltmesi Uygulayabilir Mi? 2023 yılı kurumlar vergisi beyannameleri epeyce zaman aldı, 2023 kasım…
  • Reklam Harcaması Sponsorluk Harcaması Farkı * Reklam Harcaması: Şirketin pazarlama ve tanıtımı kapsamında ticari kazancın…
Top