Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Cuma, 04 Mart 2022 21:35

Konkordato Müessesi

İflas ertelemesi müessesesinin kaldırılarak konkordato müessesesinin kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmesi sebebiyle; konkordato sürecine giren borçludan olan alacakların 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesi kapsamındaki durumuna ilişkin "VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/112" tablo haline getirilmiş ve istifadelerinize sunulmuştur.

DİKKAT:
-Kesin Mühletin şüpheli alacak karşılığı uygulaması karşısındaki durumu "NÖTR" dür.
-Dönemsellik ilkesi yıl bazında olması gerekir.
-Kesin mühletin Redi isemükellef iflas etmiş sayılır. Şüphelilik vasfı devam eder. (İflas külli bir tasfiye demektir.)
İcra (Tekil), İflas (Külli) tasfiyedir.
-Konkordatonun tasdiki ile borçlunun durumu Vazgeçilen Alacak, Alacaklının durumu ise Değersiz Alacak.

Kaynak, Mehmet Fındıkçı YMM

Fotoğraf açıklaması yok.

Cuma, 04 Mart 2022 10:57

Malulen Emekli Nasıl Olunur?

Sosyal güvenlik mevzuatına göre sağlık sorunları sebebiyle erken emekli olabilenler iki gruba ayrılır, birincisi 'malulen emeklilik', ikincisi de 'engelli hakkıyla emeklilik'tir. İkisi arasında bazı farklar vardır.

Emekliliğe ilişkin çokça sorulan sorulardan biri, sağlığını yitirenlerin erken emekli olup olamayacağı konusunda. Hastalanan, ameliyat olan ve rapor alıp işine devam edemeyenlerin aklında nasıl emekli olacakları sorusu vardır. Sosyal güvenlik mevzuatımız kimlerin sağlık sorunları sebebiyle erken emekli olabileceklerini düzenlemiştir. Bu çerçevede, iki emeklilik kavramı öne çıkar. Bunlardan ilki 'malulen emeklilik', diğeri de 'engelli hakkıyla emeklilik' kavramıdır. Malulen emeklilik ile engelli emekliliği arasında bazı farklar vardır.

Her malul engellidir

Malulen emekli olabilmek için gerekli ilk ve en önemli şart, çalışma gücünde en az yüzde 60 kayıp olduğuna dair sağlık kurulu raporudur. Bu raporun alınabilmesi için kişilerin ilk olarak bulundukları il veya ilçedeki SGK merkezlerine başvurmaları ve yetkili hastanelere sevk edilmeleri gerekir. Kişiler doğrudan hastaneye başvurarak rapor almak yerine SGK'ya başvurarak sevklerini gerçekleştirmelidirler. Sevkin SGK üzerinden yapılmasının nedeni, yalnızca sağlık kurulu raporunun malullük aylığı almak için yeterli olmamasıdır. Kişi, çalışma gücünde en az yüzde 60 kayıp olduğunu belgelese bile en az 1800 gün prim ödemesi yoksa veya prim ödemesini borçlanma ile 1800 güne tamamlayamıyorsa malullük aylığı alamaz. Yani, malul sayılmak, malullük aylığı almaya yetmez. Ancak kişinin çalışma gücünde en az yüzde 60 kaybın olması, bu kişinin engellilik oranının da en az yüzde 40 olacağını gösterir. Bu nedenle her malul engellidir. Ancak her engelli malul sayılmayabileceği gibi, her engelli de malullük aylığı alamaz. Çünkü yüzde 40 engelli olan bir kişinin çalışma gücünde en az yüzde 60 kayıp olmayabilir.

5 yıl prim ödeme şartı

Malullük aylığı alabilmek açısından ikinci şart, kişinin malullük için gerekli sağlık kurulu raporunu almak üzere SGK'ya başvurduğu tarihte en az 1800 gün ödenmiş priminin olmasıdır. Yani, malullük aylığı talep eden kişilerin SGK'ya başvurdukları tarihte en az 5 yıl prim ödemiş olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde, sevk işlemleri yapılamaz ve bu kişiler malullük aylığı da alamazlar.

Borçlanma imkanı var

Malulen emekli olma talebinde bulunan kişinin başvuru tarihinde 1800 gün primi yok fakat borçlanabileceği bir süre varsa ve bu süreyi borçlanması halinde prim günü sayısı 1800'e ulaşıyorsa, bu durumda SGK sevk işlemini gerçekleştirmektedir.

10 yıl sigortalı olma

SGK'dan aldığı sevk ile birlikte başvurduğu sağlık kurulu tarafından çalışma gücü kaybı belirlenen sigortalının raporunda "başka birisinin sürekli bakımına muhtaç" ibaresi yer alıyorsa, bu durumda malullük aylığı bağlanması için en az 10 yıldır sigortalı olma koşulu aranmamaktadır. Yani, malullük aylığı alınabilmesi için 10 yıldır sigortalı olma koşulu bütün maluller için gerekli değildir. Malul kişi eğer başka birisinin sürekli bakımına muhtaç durumda ise 10 yıldır sigortalı olma koşuluna tabi olmaksızın malullük aylığı alabilir. Ancak sağlık kurulu raporunda bu yönde bir ibare bulunmuyorsa, bu durumda sigortalının malul sayılabilmesi için hem 5 yıl ödenmiş priminin olması, hem de en az 10 yıldır sigortalı olması gerekir.

Örnek olarak ilk kez 30 Ağustos 2005 tarihinde sigortalı olmuş bir kişi, 30 Ağustos 2015 tarihine kadar 1800 gün prim ödemiş ve çalışma gücünü en az yüzde 60 oranında kaybetmişse malul sayılır ve malullük aylığı alabilir. Bu nedenle, işverenlerin sigorta girişlerini yapması çok önemlidir. Çalışmaya başladığı halde sigorta girişi yapılmayan kişiler bir sağlık sorunu ile karşılaştıklarında sigortalılık süreleri tamamlanmadığı için malullük aylığı alamayabilirler.

Engelli emekliliği

Malulen emekli olamayan bir kişi engelli hakkıyla emekli olabilir. Malulen emeklilikte sigortalılık süresi ve prim koşulunu yerine getiremeyen kişiler, engellilik tespiti yaptırarak engelli emekliliğinden yararlanabilirler. Engelliler, engellilik oranı ve ilk kez sigortalı oldukları tarihe göre emeklilikte farklı koşullara tabidirler.

İlk kez 1 Ekim 2008 ve sonrasında sigortalı olan engelliler, SGK’dan alacakları sevk ile yetkili hastanelerden aldıkları sağlık raporlarındaki çalışma gücündeki kayıp oranına göre emekli olurlar. Bu açıdan, sağlık kurulu raporuna göre çalışma gücü kaybı:

- Yüzde 50 ila yüzde 59 arasında olan sigortalılar 16 yıllık sigortalılık süresi ve en az 3.700 gün,

- Yüzde 40 ila yüzde 49 arasında olanlar ise 18 yıllık sigortalılık süresi ve en az 4.100 gün şartlarını yerine getirdiklerinde emekli olabilirler.

1 Ekim 2008 ila 1 Ocak 2015 arasında ilk kez sigortalı olan engelliler için kademeli geçiş ile belirlenen emeklilik koşulları farklılaşır. İlk kez sigortalı olunan tarih ilerledikçe emeklilik için geçerli koşullar ağırlaşmaktadır. Cem Kılıç

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/malulen-emekli-nasil-olunur-6712072?sessionid=3

Nakdi sermaye veya parayla temsil edilen değerlerden oluşan sermaye dolayısıyla elde edilen faiz, kâr payı ve benzeri gelirleri Gelir Vergisi Kanunu menkul sermaye iradı olarak tanımlıyor.

Kanun bu tanımı yaptıktan sonra, tanım kapsamına giren gelirleri ayrıca saymış. En yaygın olanları şunlar:

- Mevduat faizleri

- Repo gelirleri

- Devlet tahvili hazine bonolarından elde edilen faizler

- Alacak faizleri

- Şirketlerden alınan kâr payları

- Özel sektör tahvillerinden elde edilen faizler

- Bireysel emeklilik şirketleri tarafından yapılan ödemeler.

Başka menkul sermaye iratları da var ama makaleyi bunlarla sınırlı tutarak bu gelirlerin beyanıyla ilgili bir özet yapmaya çalışacağım.

Beyan edilmeyecek menkul sermaye iratları

Vergi sistemimiz kural olarak bütün gelirlerin yıllık beyannamede toplanmasını ve beyanını öngörüyor. Ancak uygulamada özellikle birçok menkul sermaye iradı için bu kural geçerli değil.

Menkul sermaye iratlarının çoğunda stopaj yoluyla alınan vergi nihai vergi haline dönüşüyor. Bu gelirler için beyanname verilmiyor. Başka gelirler için beyanname verilirse de bu gelirler beyannameye dahil edilmiyor.

Tutarına bakılmaksızın beyan edilmeyen menkul sermaye iratlarından bazıları şunlar:

- Yurt içi bankalardan elde edilen faizler

- Katılım bankalarınca ödenen kâr payları

- Repo gelirleri

- Bireysel emeklilik şirketleri tarafından yapılan ödemeler

- Şirketlerin kârlarını sermayelerine eklemeleri nedeniyle elde edilen kâr payları

- Devlet tahvili ve hazine bonosu faizleri

Kâr paylarının beyanı

Türkiye’de kurulu şirketlerden elde edilen kâr payının yarısı gelir vergisinden istisna.

İstisna tutarı düştükten sonra kalan tutarın 53.000 lirayı geçmesi halinde bu gelirlerin beyanı gerekiyor.

Buna göre, brüt kâr payının %50’si 53.000 liralık sınır ile karşılaştırılacak, geçiyorsa beyan edilecektir. Ayrıca kâr dağıtımı sırasında ilgili şirket tarafından hesaplanan stopajın tamamı beyannamede hesaplanan vergiden mahsup edilecektir.

Beyan sınırı sadece şirketlerden alınan kâr payları için değil. Başka beyana tabi menkul sermaye iratları varsa, tamamının toplanarak bakılması gerekiyor.

Kâr payının yurt dışında bulunan bir şirketten alınması durumunda yukarıdaki açıklamalar geçerli değil. Bu durumda alınan kâr payının 2021 için 2.800 liralık beyan sınırını geçip geçmediğine bakmak gerekiyor. Geçiyorsa bu gelirin tamamının beyanı gerekiyor. Bu gelir yurt dışında vergilenmişse, belgelendirmek koşuluyla, Türkiye’ de ödenecek gelir vergisinden mahsubu belli sınırlar içinde mümkün.

Şirket yönetim kurulu başkan ve üyelerine verilen kâr payları

Kurumların yönetim kurulu başkan ve üyelerinin kârdan aldıkları pay menkul sermaye iradı sayılıyor. Bu gelir yukarıda açıklanan kâr payı vergilemesi esaslarına göre vergileniyor.

Yönetim kurulu başkan ve üyelerinin huzur hakkı adı altında aylık veya toplantı başına aldıkları tutarların vergilemesi farklı. Bu gelirler ücret sayılıyor ve ücret olarak vergilendiriliyor.

Eurobond faizleri

Devlet tarafından çıkarılmasına rağmen Eurobond faizlerinin vergilemesi yurt içinde satılmak üzere ihraç edilenlerin faizlerinin vergilemesinden farklı.

Bu kâğıtlardan elde edilen faiz gelirinin 53.000 lirayı geçmesi durumunda bunların beyan edilmesi gerekiyor.

Özel sektör tahvil faizleri

01.01.2006 tarihinden sonra yurt içinde ihraç edilen özel sektör tahvillerinden elde edilen faiz gelirleri stopaj yoluyla nihai olarak vergilendiriliyor. Bunlardan elde edilen gelirin tutarına bakılmaksızın beyanı gerekmiyor.

Türkiye’deki şirketler tarafından yurt dışında ihraç edilen tahvillerden elde edilen faiz gelirlerinde ise elde edilen tutar 53.000 TL’yi geçiyorsa, bu gelirler beyan edilecektir.

Yurt dışı bankalardan elde edilen faiz gelirleri

Bu gelirler Türkiye’de stopaj uygulamasına tabi olmadıklarından 2021 yılı için belirlenen 2.800 liralık beyan sınırını geçiyorsa tamamının beyan edilmesi gerekiyor. Eğer bunlar için yurt dışında ödenmiş vergiler varsa bunların Türkiye’de ödenecek vergiden mahsup edilmesi mümkün.

Beyan ve ödeme zamanı

Beyan edilmesi gereken menkul sermaye iratlarının Mart ayı sonuna kadar vergi dairesine bir beyanname ile beyan edilmesi ve ödenmesi gereken verginin de iki taksitte (Mart – Temmuz) ödenmesi gerekiyor.

Uzmana danışmakta yarar var

Menkul sermaye iratlarının birçoğu yukarıda da belirttiğim gibi tutarına bakılmaksızın beyan dışı. Sadece bu gelirleri elde edenler için sorun yok. Ancak diğer gelirlerin beyanı konusunda dikkatli olmakta yarar var.

Bunun yanında, birçok gelirin beyan edilip edilmemesi için esas alınan 53.000 liralık sınırın hesabında, menkul sermaye iratları dışında başka gelirlerin de bulunması halinde bu gelirler de dikkate alınabiliyor. Uygulama, birçok yönüyle vergi uzmanlarını dahi zorlayacak nitelikte. Bu nedenle birden çok kaynaktan gelirinizin olması durumunda, örneğin hem kâr payı hem de kira geliriniz varsa bir uzmana danışmanızı öneririm. Recep Bıyık

https://www.dunya.com/kose-yazisi/2021-yili-menkul-sermaye-iratlarinin-beyani/650786

MÜLK sahibinin elde ettiği kira gelirinin, emlak vergi değerinin yüzde 5’inden daha az olamayacağı mevzuatta belirtiliyor. (Gelir Vergisi Kanunu Md.73) Emlak vergi değeri 1 milyon lira olan bir gayrimenkulün, kira geliri en az yıllık 50 bin lira olarak hesaplanır. Eğer mülk sahibi 50 bin liradan daha düşük kira geliri beyan ediyorsa, aradaki farkın vergisi cezalı olarak istenebilir. Ancak mülk sahipleri, gerçekten de emsal kira bedelinin altında kira geliri elde edebilir. 1 milyon liralık vergi değerine sahip taşınmaz örneği için; aylık üç bin lira, yıllık 36 bin lira (50 bin liranın altında) kira geliri de fiilen elde edilebilir. Bu durumda da; “evin değerinin yüzde 5’i mi (50 bin lira) kira geliri olarak beyan edilecek” şeklinde soru işareti oluşacaktır. Yani mülk sahipleri “gerçekte tahsil etmediği bir kira bedeli (14 bin lira daha fazla) üzerinden vergi ödemek zorunda” kalabilir.

BELGELERİ SAKLAYIN

Bu tereddütü gidermek için Maliye, vatandaşa kolaylık da sağlıyor. Özet olarak ifade edersek “Gerçekte yüzde 5’in altında kira geliri elde etmişseniz, tahsil ettiğiniz kira gelirine ilişkin havale makbuzu, banka dekontu ve kira sözleşmesi gibi belgeleri saklayın, istenildiğinde de bize ibraz edin, o zaman evin değerinin yüzde 5’nin altında kira geliri beyan ettiniz diye cezalı duruma düşmezsiniz” deniliyor. (Gelir İdaresi Başkanlığı, 13 Temmuz 2011 Tarih ve 956 sayılı özelge) Emlak vergi değeri üzerinden yüzde 5 oranında kira bedeli hesabı, mülke ilişkin yetkili özel makamlarca veya mahkemelerce saptanan bir kira bedeli yoksa dikkate alınıyor. Mülk ile ilgili kira takdiri yapılmamış ise bu kez emlak vergi değerinin yüzde 5’i dikkate alınıyor.

ANNE BABA KİRACIYSA

Anne, baba, çocuk, torun, büyükanne, büyükbaba veya kardeşin kira ödemeksizin oturduğu konut için, mülk sahibi vergi ödemiyor. Aynı kişiye (yakınına) ikinci bir konutta tahsis edilmiş ise bu avantaj kalmıyor, emsal kira bedeli üzerinden ev sahibi (ikinci konut için kira almasa da) vergisini ödüyor.Konutların mal sahiplerinin, usul-füru (üstsoy-altsoy) veya kardeşlerinin ikametine tahsis edilmesi durumunda emsal kira bedeli esası uygulanmıyor. İşyerini; aynı kişilere (Anne, baba, çocuk veya kardeşe) tahsis eden için bedelsiz kullanım da olsa vergi var. Amca, dayı, teyze, hala, kuzen, yeğen, kayınvalide eğer kira ödemeden yakının konutunda oturuyorsa, mülk sahibinin emsal kira bedeli üzerinden vergi ödemesi gerekiyor. Mülk sahibinin, taşınmazın emlak vergi değerinin yüzde 5’i üzerinden gelir beyan etmesi gerekiyor.

GURBETÇİLER BEYANNAME VERECEK Mİ?

YURTDIŞINDA yaşayan Türk vatandaşları (oturma ve çalışma izni alarak) altı aydan daha uzun bir süre yurtdışında kaldıklarında, vergi uygulamaları bakımından dar mükellef olarak kabul ediliyor. Dar mükellef (yurtdışında yaşayan) mülk sahipleri, eğer stopaja-kesintiye tabi iş yeri kira geliri elde ediyorlarsa (üzerinden stopaj yapılmış olması şartıyla) ne kadar gelir elde etmişlerse de fark etmiyor, beyanname vermelerine gerek yok. Gurbetçilerimizin elde ettiği konut kira gelirleri ise (2021 yılı için) 7 bin lira sınırına tabi. Bu tutarı aşan konut kira gelirlerinin beyan edilmesi gerekiyor.

En az kira bedeli nasıl hesaplanıyor

İSTİSNADAN KİMLER YARARLANAMIYOR?

KONUT kira gelirlerinde mülk sahipleri normalde 7 bin liralık istisnayı gelirinden düşüp daha az vergi ödeyebilir. Ancak istisnadan yararlanamayan mülk sahipleri de var...

Beyannamesini; 31 Mart 2022 tarihine kadar vermeyip sonradan (inceleme sonucu) vergisini ödeyen mülk sahipleri istisnadan yararlanamayacak. Maliye’nin tespiti sonrası beyanname verecek olanlar hem vergisini cezalı ödeyecek, hem de vergi hesabında 7 bin liralık istisnayı düşemeyecekler.

İşyeri kira gelirinden, 7 bin liralık istisna düşülemiyor.

Aynı dönemde hem işyeri, hem de konut kirası elde edenler, konut kira vergisinin hesabında 7 bin lirayı gelirinden düşebiliyor.

Ticari, zirai veya mesleki kazancı nedeniyle gerçek usulde gelir vergisi mükellefi olan, esnaf, tüccar, doktor, avukat vb. kişiler de istisnadan yararlanamıyor.

Ayrı ayrı veya birlikte elde ettiği ücret, menkul sermaye iradı, gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratlarının tutarı yıllık 190 bin lirayı aşanlar da istisnadan yararlanamıyor.

Bir konuta birden fazla kişinin ortak olması halinde, kira gelirlerinin vergilendirilmesinde, her bir ortak, 7 bin liralık istisnadan ayrı ayrı yararlanabilecek.

Bir kişinin birden fazla konuttan kira geliri elde etmesi halinde ise 7 bin liralık istisna bir kez dikkate alınabilecek.

VERGİYİ AZALTAN EĞİTİM VE SAĞLIK MASRAFLARI

Beyannamede kira gelirinden’ istisna’ ve ‘giderler’ düşülebiliyor ve bu kalemler daha az vergi hesaplanmasına etki ediyor. Beyannamede ayrıca mükellef lehine ‘indirimler’ başlığı altında bir bölüm daha var.

Özel okullara, özel hastanelere ödenen ya da hayat ve sağlık sigortası için ödenen tutarlar yasada yer alan sınırlar dahilinde kira gelirinden düşülebiliyor. Bu ödemeleri gelirden düşmek için gerçek gider yönteminin seçilip seçilmediğinin de bir önemi yok. Çünkü bu harcamalar, beyannamede ‘gider’ olarak değil ‘indirim’ olarak dikkate alınıyor. Beyan edilecek gelirin (İstisna ve gider düşülmüş gelir) yüzde 10’u ve yüzde 15’i oranındaki sınırlara tabi... Eğitim ve sağlık harcamaları yüzde 10’la, sigorta poliçeleri yüzde 15’le sınırlı.

Ödemeyi yapanın şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait birikim priminin alındığı hayat sigortalarına ödenen primlerin yüzde 50’si ile, ölüm, kaza, hastalık, sağlık, engellilik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta primlerinin yüzde 100’ü dikkate alınıyor. İndirim konusu yapılacak primlerin toplamı, beyan edilen gelirin yüzde 15’ini ve asgari ücretin yıllık tutarını da aşamıyor. (2021 yılı asgari ücretinin yıllık brüt tutan 42 bin 930 TL)

18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocukların eğitim ve sağlık harcamaları belgelendirilmek kaydıyla vergi hesabında düşülebiliyor. Eğitim ve sağlık masraflarının beyannamede indirim olarak yer alabilmesi için, harcamaların Türkiye’de yapılma koşulu ve gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olan gerçek veya tüzel kişilerden alınacak evraklarla belgelendirmesi koşulu da mevcut.

Eğitim, sağlık masraflarının ve sigortaya yapılan ödemelerin beyannamede nasıl indirim konusu yapılacağı, örnek ödeme tablosunda da görülebilir. Yıllık 40 bin lira kira geliri elde eden vatandaş, istisna ve gider düşülmüş kira gelirinin yüzde 10’u ve yüzde 15’i oranındaki sınırlara tabi olarak söz konusu masrafları gelirinden düşebilir. Ahmet Karabıyık

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-karabiyik/en-az-kira-bedeli-nasil-hesaplaniyor-42015497

Klasik şubat ayı sorularından birisi de Şubat ayında SGK'lıların çalışma gün sayılarının ne şekilde hesaplanacağına ilişkindir?

Sigortalıların; ay/dönem içinde ücret almaya hak kazandıkları süreler, E-Bildirge şifresi kullanmak suretiyle Prim Ödeme Günü bölümüne, hak ettikleri ücretleri ise; “Hak Edilen Ücret” ve “Prim, İkramiye ve Bu Nitelikteki İstihkak” bölümüne kaydedilmektedir.

2022/Şubat ayının, bu yıl 28 gün çektiği hususuna dikkat edilmesi gerekmektedir.

***

Tam ay çalışan sigortalıların prim gün sayısı

Ay/dönem içindeki çalışmaları tam olan sigortalıların, prim ödeme gün sayıları, ay/dönemin kaç gün olduğuna bakılmadan (ay/dönemin 28, 29, 30 veya 31 gün çektiği üzerinde durulmaksızın) 30 gün olarak bildirimi yapılacaktır.

Örneğin, özel sektöre ait bir işyerinde, sigortalının 2022/Şubat ayının tamamı için ücret almaya hak kazanmış olduğu varsayıldığında, yani Şubat ayında çalışması tam olduğunda, 2022/Şubat ayındaki prim ödeme gün sayısı, Şubat ayının bu yıl 28 gün çektiği üzerinde durulmaksızın 30 gün olarak bildirilecektir.

Günlük ücretle çalışan işçilerin ise, şubat ayında 28 gün çalışılması halinde 28 günlük ücretin, Mart/2022 ayında 31 gün çalışılması halinde 31 günlük ücretin ödenmesi gerekmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, ücretin Şubat ayında 28 gün, Mart ayında 31 gün olarak ödenmesine rağmen Sosyal Güvenlik Kurumuna ise 30 gün bildirilecektir.

****

Aylık ücretli (maktu) çalışanların durumu:

Ay içerisinde çalışanların tam olarak çalışmaları halinde ayın kaç gün çektiğine bakılmaksızın aynı ücret ödeneceğinden dolayı Şubat ayında da Mart ayında da 30 günlük ücret ödenecektir. Yine aylık ücretli (maktu) çalışanların, asgari ücretle çalışıyor olmaları durumunda SGK‘ya, hem 2022 Şubat ayı için hem de 2022 Mart ayı için 30 gün sayısı ve 5.004 TL prime esas kazanç ödenecektir. Yani maktu ücretli çalışanların ay içinde tam çalışmaları halinde ücretleri ayın gün sayısına göre değişmemektedir.

Ay/dönemin ilk gününde işe başlamış ve ayın tamamı için ücret almaya hak kazanmış olan sigortalıların, ilgili ay/dönemdeki prim ödeme gün sayıları ise, 30 olarak bildirilecektir. Bu noktadaki önemli husus çalışanların ilgili ay içinde tam olarak çalışma yapmış olmasıdır.

Ay/dönemin son gününde çalıştıktan sonra işten ayrılışı gerçekleşmiş ve ayın tamamı için ücret almaya hak kazanmış olan sigortalıların ilgili ay/dönemdeki prim ödeme gün sayıları ise, yine 30 olacaktır.

****

İşyerinde hem normal hem Fiili Hizmet Zammı veya hem normal hem AR-GE çalışması olup ay içinde tam çalışma yapılmış ise, Fiili Hizmet Zammı süresi bir (1) gün ise sistemsel durum nedeniyle 28-1 günlük iki bildirge verilememektedir. Bu nedenle Fiili Hizmet Zammı süresi bir (1) gün olan sigortalılar için 28 gün ve 2 günden oluşan iki bildirge verilmelidir.

- Belge No 1 gün 28 gün

- Belge No 32 gün 2 gün gibi.

Eksik gün olarak neden ise, diğer nedenler seçilecektir. Resul Kurt

https://www.dunya.com/kose-yazisi/subat-ayinda-sgk-gunleri-nasil-bildirilecek/650785

Kural olarak mükelleflerin kendi beyanlarına itiraz etmeleri mümkün olmadığı gibi kendi beyanları doğrultusunda tarh ve tahakkuk eden vergilere karşı dava yoluna gitmeleri de mümkün değildir. Mükelleflerin kendi beyanları ile bağlı kalmaları zaman zaman mükelleflerin tereddüt ettikleri indirim, istisna ve diğer konularda haksız yere vergi ödeyeceklerini düşünmeleri ve ancak bu durumda risk almamak adına yine de verginin ödenmesine sebep olabilmektedir.

Bu durumda, yani mükelleflerce haksız bir vergilemenin olduğu düşünülmekle birlikte risk almamak için verginin beyan edilmesi halinde dava açamamalarına ilişkin istisnalarından birisi beyanın ihtirazi kayıtla yapılmasıdır.

İhtiraz kelimesi çekinme, sakınma, çekince olarak tanımlanmaktadır. Daha çok vergi dünyasında kullanılan “ihtirazi kayıt” deyimi ise belli hakların kullanma hakkının saklı tutulması anlamına gelmektedir.

İhtirazi kayıtla beyan, mükelleflerin beyanlarının vergiye tabi olup olmadığı konusunda tereddüt ettiklerinde tercih edilen bir yoldur. İhtirazi kayıtla beyanname verilmesi ve süresi içerisinde dava açılması halinde haklı çıkmaları durumunda ödenen vergilerin iadesi gündeme gelebilmektedir.

Bu durumda dava açabilmek için;

– Beyannamenin ihtirazi kaydı içeren dilekçe ile verilmesi veya beyanname üzerine ihtirazi kayıt şerhinin düşülmesi gerekmektedir,

– Beyannamenin elektronik ortamda verilmesinde ise, ihtirazi kayıtla ilgili kutucuğun işaretlenmesi gerekmektedir. (Tahakkuk işleminden sonraki ihtirazi kayıt talebi kabul edilmez)

– Yapılan tahakkuka karşı otuz gün içinde dava açılmalıdır.

İhtirazi kayıt dilekçeleri ancak Vergi Mahkemelerine dava açılması durumunda hukuksal nitelik kazanır. İhtirazi kayıtla beyanda bulunulmasına rağmen süresi içerisinde dava açılmaması halinde ihtirazi kayıtla beyanın bir önemi kalmayacaktır.

Kur Korumalı Mevduatlara İlişkin 2021 Yılı İstisnası

31.12.2021 tarihli bilançolarında yer alan döviz cinsinden mevduatlarını 4. geçici vergi beyan tarihine kadar kur korumalı mevduat hesabına dönüştüren şirketlerin, dönüştürülen tutarlara ilişkin olarak 1.10.2021-31.12.2021 tarihlerinde hesapladıkları kur kazançları kurumlar vergisinden istisna tutulacak olup ilgili düzenleme aşağıdaki gibidir.

“GEÇİCİ MADDE 14- (1) 14/1/1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (I) numaralı bendinin (g) alt bendi hükmüne istinaden Türk lirası mevduat ve katılma hesaplarına dönüşümün desteklenmesi kapsamında dönüşüm kuru üzerinden Türk lirasına çevrilen hesaplar ile ilgili olarak; kurumların 31/12/2021 tarihli bilançolarında yer alan yabancı paralarını, dördüncü geçici vergi dönemine ilişkin beyannamenin verilme tarihine kadar Türk lirasına çevirmeleri ve bu suretle elde edilen Türk lirası varlığı, bu kapsamda açılan en az üç ay vadeli Türk lirası mevduat ve katılma hesaplarında değerlendirmeleri durumunda aşağıda belirtilen kazançlar kurumlar vergisinden müstesnadır:

a) Bu fıkra kapsamındaki yabancı paraların dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan kur farkı kazançlarının 1/10/2021ila 31/12/2021 tarihleri arasındaki döneme isabet eden kısmı,

b) 2021 yılı dördüncü geçici vergi dönemine ilişkin beyannamenin verilme tarihine kadar Türk lirasına çevrilen hesaplarla ilgili oluşan kur farkı kazançları ile söz konusu hesaplardan dönem sonu değerlemesinden kaynaklananlar da dâhil olmak üzere vade sonunda elde edilen faiz ve kâr payları ile diğer kazançlar.”

Konuya ilişkin birçok husus 19 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği ile açıklığa kavuşmuştur.

Kanunda yer almayan fakat Genel Tebliğ ile açıklanan en önemli konu, yıl sonu bakiyesine ilişkin istisna edilebilecek kur farkı kazancında baz alınan maliyetin ilk giren ilk çıkar (FİFO) yöntemiyle tespit edilmesidir. Özetle, genel tebliğe göre son giren döviz, yıl sonu bakiyesinde kalacak şekilde istisnanın hesaplanması gerekiyor. Bu nedenle ilgili hesaplamalarda sondan başlayarak yılsonu bakiyesi toplamına ulaşana kadarki döviz kur farkı hesaplanarak istisna hesaplanıyor.

Kur korumalı mevduat dönüşümüne ilişkin 2021 yılı son geçici vergi dönemine ilişkin kur geliri istisnası uygulanacak tutar 4. geçici vergi dönemi kur kazancının tamamı değil, dönem sonu bakiyesine isabet eden kur kazancı olmaktadır. Bu nedenle çok fazla hareket gören hesaplarda dördüncü çeyrekte yüksek kur gelirleri doğsa bile, dönem sonu bakiyesine isabet eden kur kazancının çok düşük hesaplanması gündeme gelmektedir.

Kanunda yer almayan istisnaya ilişkin olarak Genel Tebliğde sınırlama yapılmaktadır. Oysa Kanunla verilmiş olan bir istisnanın ancak bir kanunla sınırlanması gerekmektedir. Genel kanaat 19 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Tebliği  genel olarak açıklayıcı bir tebliğ olmaktan öte, düzenleyici bir tebliğ olduğu yönündedir.

Mükellefler bu konuda Genel Tebliğe bağlı kalarak hesaplama yapmak suretiyle 2021 yılı son 3 aylık dönemde kur farkı gelirlerine ilişkin istisna tutarlarını hesaplayarak 2021 son geçici vergi beyanında indirim konusu yaptılar. Nisan ayında da 2021 yılı kurumlar vergisi beyanında yine bu istisnayı aynı şekilde beyannamede göstermek suretiyle dikkate alacaklar.

Ancak Genel Tebliğ ile yapılan düzenlemeye katılmayan ve haksız yere daha az istisnadan faydalandığını düşünen mükellefler için bir yol daha var!

Yazımızın giriş bölümünde de açıkladığımız üzere mükelleflerin kendi beyanlarına ilişkin itiraz ve dava açma hakkı bulunmamakla birlikte tereddüt ettikleri, haklı olduklarını düşündükleri istisna, indirim vs. gibi durumlarda risk almamak için ihtirazi kayıtla beyanname vermeleri mümkündür.

İhtirazi kayıtla yapılacak 2021 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi Nisan 2022 döneminde tahakkuk ettirildikten sonra vergi mahkemesine başvuru süresi olan 30 gün içerisinde dava açma yoluna gidilebilecektir. Süreç uzun olmakla birlikte vergi mahkemesi kararı ve sonrasında temyiz süreçleri dikkate alındığı takdirde nihai karar mükellef lehine olması halinde tereddüt edilen vergi kadar tutar mükellefe iade edilecektir. Dava sürecinin mükellef aleyhine sonuçlanması halinde ise zaten mükellefçe tereddüt edilen vergi ödendiği için bir kaybı olmamaktadır.

Mehmet Göktuğ KÖKBULUT
Avukat
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2022/03/03/kur-korumali-mevduata-iliskin-istisna-hesaplamasina-dava-acilabilir-mi/

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre vatandaşlarımızın Kurumumuz sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri için Türkiye’de ikamet etme şartı bulunmaktadır.

Genel sağlık sigortasına ait hak sahipliği işlemleri, kişilerin Ülkemizde ikamet ettiğine dair Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü Adres Kayıt Sisteminde (AKS) yer alan bilgileri esas alınarak yapılmaktadır.

Genel sağlık sigortalısı sayılanların sağlık aktivasyon işlemleri (ikili sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış olan ülkelerde ikamet edenler hariç) elektronik ortamda AKS adres bilgileri kontrol edilerek sağlık hizmetlerinden faydalandırılmasına yönelik sistemsel düzenlemeler yapılacaktır.

Bu nedenle vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine erişimde herhangi bir sıkıntı yaşamamaları ve daha iyi hizmet alabilmeleri için adres bilgilerini e-Devlet Kapısı üzerinden veya nüfus müdürlüklerinden kontrol ederek güncellemeleri önem arz etmektedir.

Tüm ilgililere önemle duyurulur.

Kaynak: SGK

Mademki bu stopaj kâr dağıtımı gerekçesiyle yapılıyor, o halde kâr dağıtımı stopajının esas alınması gerekir

Sermaye şirketlerine yatırım yapan gerçek kişiler, bu yatırımlarının karşılığında kâr payı geliri elde etmeyi umut ederler.

İşte bu umut gerçekleşir ve gerçek kişi ortaklara kâr dağıtımı yapılırsa, bu kâr payı üzerinden ileride ödenecek gelir vergisine mahsuben kâr dağıtım stopajı yapılır. Tam mükellef kurumlara yapılan dağıtımlar üzerinden bu stopaj yapılmaz, kurumlara net olarak brüt kâr payı tutarı ödenir. Kâr payını tahsil eden kurumlarca (veya bu kurumun ortağı olan kurumlarca) gerçek kişi ortaklara kâr dağıtımı yapıldığı aşamada söz konusu stopaj yapılır. Yani kurumlar vergisine tabi bir kurumun kazancı üzerinden bir kere kurumlar vergisi ödenir ve arada kaç aşama olursa olsun bir kere stopaj yapılır.

Ortaklara kâr payı dağıtmak yerine transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kâr dağıtımı yapıldığı tespit edilirse (örneğin ortağa verilen borç para üzerinden faiz hesaplanmaz veya düşük oranda faiz hesaplanırsa), dağıtılmış sayılan kâr payları (örneğimizde hesaplanmayan veya düşük hesaplanan faiz tutarı üzerinden) de kâr dağıtım stopajı yapılır.

Peki ortağa kâr payı dışında başka yollarla kâr dağıtım stopajı yapılmaksızın nakit verilebilir mi?

Evet, verilebilir. Örneğin borç para verilebilir veya hizmet karşılığı ücret ödenebilir. Yönetim kurulu üyesi ise huzur hakkı veya prim ödenmesi de mümkündür.

Bunların hepsinin vergisel bir maliyeti vardır. Borç para verilirse emsallere uygun faiz hesaplanması gerekir. Ücret ödenirse, ücretlere ilişkin vergi tarifesine göre gelir vergisi stopajı yapılır, şartlar oluşursa bu ücretler yıllık gelir vergisi ile beyan edilir. Huzur hakkı veya primler de ücret sayıldığı için aynı şekilde vergileme yapılır.

Peki ortağa şirket hissesi satın alınarak para ödenirse vergileme yapılır mı?

Eskiden bu konuda bir yasal düzenleme yoktu, dolayısıyla yapılması mümkün değildi. Ancak bugün itibariyle vergi mevzuatımızda, şirketlerin kendi hisselerini/ortaklık paylarını satın alması halinde belli şartlarla vergileme yapılmasını düzenleyen bir yasa hükmü var.

Konuyu biraz açalım.

Öncelikle belirtmek gerekirse, tam mükellef sermaye şirketlerinin kendi hisse senetlerini iktisap ettikleri tarih itibarıyla herhangi bir vergilendirme yapılmaz.

Bu hisse senetleri ile ilgili üç alternatif söz konusu olabilir:

1) Şirket iktisap ettiği kendi hisse senetleri için sermaye azaltımı kararı alabilir. Bu durumda iktisap bedeli ile hisse senetlerinin itibari değeri arasındaki fark, sermaye azaltımına ilişkin kararın ticaret sicilinde tescil edildiği tarih itibariyle kâr payı olarak dağıtılmış sayılır.

2) Şirket bu hisse senetlerini iktisap bedelinin altında bir bedel karşılığında satabilir. Bu durumda, iktisap bedeli ile satış bedeli arasındaki fark, satış tarihi itibarıyla kâr payı olarak dağıtılmış sayılır.

3) Şirket bu hisse senetlerini iktisap ettiği tarihten itibaren iki tam yıl içerisinde sermaye azaltımı yoluyla itfa etmeyebilir veya satmayabilir. Bu durumda, iktisap bedeli ile hisse itibari değeri arasındaki fark, iktisap tarihinden itibaren iki tam yıllık sürenin son günü itibarıyla kâr payı olarak dağıtılmış sayılır.

Bu üç alternatifte de dağıtılmış sayılan kâr payları üzerinden (kanuna göre) yüzde 15 stopaj yapılır.

Madde gerekçesinde, bu düzenleme ile tam mükellef sermaye şirketlerinin kendi hisselerini iktisap etmek suretiyle vergisiz bir şekilde kâr dağıtımı yapmalarının önüne geçildiği ve şirket kârlarının dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın tevkif yoluyla alınacak vergiye ilişkin bir "vergi güvenlik müessesesi" ihdas edildiği belirtiliyor. Bu husus aynen ilgili tebliğde de belirtilmiş bulunuyor.

Şirketlerin iktisap ettikleri kendi hisse senetlerine ilişkin bir alternatif de, iktisap bedelinin üzerinde bir bedelle satılmasıdır. Tebliğe göre, bu durumda, satış kazancının tamamı kurum kazancına dahil edilerek genel hükümlere göre vergilendirilmelidir.

Bence bu durumda, hisseler iki yıl elde tutulduktan sonra satılmış ve diğer şartlar da sağlanmışsa, satış kazancının yüzde 75’i Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e maddesi uyarınca kurumlar vergisinden istisna edilmelidir.

Bu konuyu başka zaman tartışmak üzere bir kenara bırakarak, kendi hisse senedini iktisap eden şirketin dağıtmış sayıldığı kâr payları üzerinden yapılması gereken stopajın oranının, kâr dağıtım stopajı oranı yüzde 15’ten yüzde 10’a düşürüldükten sonra hangi oranda uygulanacağını tartışmak isterim.

Mademki bu stopaj kâr dağıtımı gerekçesiyle yapılıyor, o halde kâr dağıtımı stopajının esas alınması gerekir.

Ancak ilgili maddede, bu stopajın oranının, genel kâr dağıtım stopajı oranına bağlanmayıp, ayrı ve nihai vergi niteliğinde özel bir stopaj düzenlenmiş olduğunu görüyoruz.

Düzenlemenin yapıldığı dönemde kâr dağıtım stopajı da yüzde 15 olduğu için sorun yoktu, ancak 22 Aralık 2021’den itibaren kâr dağıtım stopajı yüzde 10’a düşürüldü.

Şirketlerin kendi hisse hisselerini satın almaları nedeniyle yapılan ve kâr dağıtımı sayıldığı için, yasal düzenlemenin yapıldığı tarihte kâr dağıtım stopajı esas alınarak belirlenen yüzde 15 oranının, kâr dağıtım stopajının düşürülmesine paralel olarak yüzde 10’a düşürülmesi gerekirdi.

Düşürülmediğine göre şimdi ne olacak, hangi orana itibar edilecek?

Bence hakkaniyet yüzde 10 oranına itibar edilmesini gerektirir, ancak kanunda yüzde 15 oranı kaldığı sürece sıkıntı olduğunu kabul etmeliyiz. Acilen bu oranın yapılacak bir yasal değişiklikle yüzde 10’a düşürülmesi, hatta bir daha benzer sorunların yaşanmaması için doğrudan kâr dağıtım stopajına bağlanması isabetli olacaktır. Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/kar-dagitim-stopaji-yuzde-10-a-dusuruldukten-sonra-sirketlerin-kendi-hisselerini-iktisap-etmeleri-halinde-hangi-oran-uzerinden-stopaj-yapilacak,34443

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları 4/b (Bağkur) kapsamında sigortalı sayılmaktadır.

Yine aynı Kanunun 53. maddesine göre 4/b kapsamında sigortalı sayılanların, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden kendilerini 4/a (SSK) sigortalısı olarak bildirilmeleri mümkün bulunmamaktadır.

Kanunda yer alan bu düzenlemelere istinaden anonim şirketlerde hem şirket ortağı (pay sahibi) hem de yönetim kurulu üyesi olanlar 4/b kapsamında sigortalı sayılırken, pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyesi olmayan pay sahipleri 4/b kapsamında sigortalı sayılmamaktadır.

Anonim şirketlerde yalnızca pay sahibi olan veya yalnızca yönetim kurulu üyesi olan bu kişilerin şirkette hizmet akdine tabi çalışmaları halinde ise 4/a kapsamında sigortalı olarak bildirilmeleri gerekmektedir.

Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinin ardından 1/7/2012 tarihinden itibaren tek pay sahipli anonim şirketler kurulmaya başlanmıştır.

Türk Ticaret Kanununda tek pay sahipli anonim şirketlerin kuruluşuna ve faaliyetlerine yönelik ayrı bir düzenleme yapılmadığından çok ortaklı şirketler için geçerli olan Kanun hükümleri, tek pay sahipli anonim şirketler için de geçerlidir.

Haliyle tek paylı sahipli anonim şirketlerde pay sahibi olan kişinin yönetim kurulu üyesi olma gibi bir zorunluluğu da bulunmamaktadır.

Bu bağlamda anonim şirketlerde ortak ve yönetim kurulu üyesi olan kişilerin 4/b kapsamında sigortalı sayılacakları ve 4/b kapsamında sigortalı sayılanların kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden 4/a kapsamında bildirilemeyeceği öngörüldüğünden, tek pay sahipli anonim şirketlerde pay sahibi olan kişinin yönetim kurulu üyesi olmaması ve şirkette hizmet akdine tabi çalışması halinde 4/a kapsamında sigortalı olarak bildirilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır.

YEDEK SUBAYLIKTA GEÇEN SÜRELER İÇİN EMEKLİ İKRAMİYESİ TALEP ETMEYİ İHMAL ETMEYİN!

Yedek subaylık sürem için emekli ikramiyesi alabilir miyim? Ahmet Y.

Askerliğini yedek subay olarak yapan ve 4/c (Emekli Sandığı) kapsamında başkaca hizmet süresi olmaksızın 4/a (SSK) veya 4/b (Bağkur) kapsamında geçen hizmet süreleri birleştirilerek emekli aylığı bağlanan kişilere veya ölümleri halinde ölüm aylığı bağlanan hak sahiplerine, talepleri halinde başkaca bir koşul aranılmaksızın yedek subaylıkta geçen hizmet süresinin tam yılına karşılık emekli ikramiyesi ödenmektedir

Yedek subaylık hizmetinden önce veya sonra 4/c kapsamında başka hizmet süreleri bulunan kişiler ise 4/c kapsamındaki süreler için emekli ikramiyesi almaya hak kazandıkları takdirde yedek subaylıkta geçen her tam yıl için emekli ikramiyesi alabilmektedir.

Yedek subaylıkta geçen her tam yıl için emekli ikramiyesi alabilmek için emekli aylığı veya ölüm aylığı talebinde bulunduktan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Emeklilik Daire Başkanlığı Mithatpaşa Caddesi No: 7 Sıhhiye/Ankara adresine dilekçe ile başvurulması gerekiyor.

Diğer taraftan emekli ikramiyesi, emekli aylığına hak kazanıldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde talep edilmemesi halinde zaman aşımına uğrayacağından, başvurular beş yıllık zaman aşımı süresi geçirilmeden yapılmalıdır.

PRİM GÜNÜ SIFIR OLAN SİGORTALI İÇİN GEÇ VERİLEN BİLDİRGEYE CEZA UYGULANIR MI?

Aralık ayına ait MUHSGK’da 30 gün raporlu olan sigortalıyı bildirmeyi unutmuşuz. 0 gün ve 0 kazançlı sigortalı için bildirge vermemiz gerekir mi, geç verdiğimiz için İPC uygulanır mı? Ali Kemal T.

Sigortalının istirahat, ücretsiz izin, tutukluluk gibi nedenlerle ay içindeki prim gün sayısı ve kazancı sıfır bile olsa eksik gün nedeni seçilerek diğer sigortalılarla birlikte MUHSGK’ya kaydedilmesi gerekiyor.

MUHSGK’nın yasal süresi dışında verildiği durumlarda ise Sosyal Güvenlik Kurumunca süresi dışında verilen beyannamede kayıtlı sigortalı sayısına ve beyannamenin asıl ya da ek nitelikte olduğuna bakılarak idari para cezası uygulanmaktadır.

Hal böyle olmakla süresi dışında verilen beyannamede sadece 0 gün ve 0 kazançlı sigortalılar varsa 2020/8 sayılı Genelgeye göre idari para cezası uygulanmıyor. Buna karşın 0 gün ve 0 kazançlı sigortalıların dışında prim günü ve kazancı bulunan başka sigortalıların da yer alması halinde, 0 gün ve 0 kazançlı sigortalılar da dahil beyannamede kayıtlı sigortalı sayısı başına (üst ceza sınırı da gözetilerek) idari para cezası uygulanmaktadır.

Bu bakımdan süresi dışında vereceğiniz MUHSGK’da sadece 0 gün ve 0 kazançlı sigortalının bulunması halinde idari para cezası uygulanmayacaktır. Ancak raporlu olan sigortalı adına istirahat süresinde çalışmadığına dair bildirim girişi yapılmamış ise her ne kadar süresi dışında verilen MUHSGK’ya idari para cezası uygulanmasa da çalışılmadığına dair bildirim girişinin süresi içinde yapılmamış olması nedeniyle idari para cezasına maruz kalınacaktır. Eyüp Sabri Demirci

https://www.karar.com/yazarlar/eyup-sabri-demirci/tek-ortakli-anonim-sirketlerde-ortak-sskli-bildirilebilir-mi-1592334

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Finansal Tablo Örnekleri ve Kullanım Rehberi’ne İlişkin Değişiklikler Resmi Gazetede Yayımlandı Finansal Tablo Örnekleri ve Kullanım Rehberi’ne İlişkin Değişiklikler Görmek İçin Tıklayınız
  • Büyük ve Orta Boy İşletmeler için Finansal Raporlama Standardı (BOBİ FRS 2021 Sürümü)’nün ile Küçük ve Mikro İşletmeler için Finansal Raporlama Standardının (KÜMİ FRS) Güncellenmesi Hakkında Duyuru Resmi Gazetede Yayımlandı Büyük ve Orta Boy İşletmeler için Finansal Raporlama Standardı (BOBİ…
  • İcra Takiplerinde Faizin KDV’si Olur Mu Katma Değer Vergisi, yapılan mal ve hizmet teslimlerinde, mal ve…
Top