Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Pazartesi, 05 Haziran 2023 07:14

Ek Vergiye Dava Açma Konusu

6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız depremler nedeniyle 7440 sayılı Kanun ile “Ek Vergi” getirilmişti. Söz konusu vergi, 2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde matrahtan indirim konusu yapılan bazı indirim ve istisnalar üzerinden % 5 ve % 10 oranında ilave bir vergileme yapılmasını ön görmekteydi. Ek vergi kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan edilip iki taksit halinde ödenecek şekilde düzenlendi.

Ek verginin Anayasa’ya uygun olup olmadığı konusunda, vergi hukukçularının bu verginin çeşitli nedenlerle Anayasa’ya aykırı olduğu konusunda ittifak halinde olduklarını söyleyebiliriz. Ben de bu köşede kaleme aldığım yazıda [1] bu verginin Anayasa karşısındaki durumu hakkında görüşlerimi dile getirmeye çalışmıştım. Söz konusu yazıda özetle, bu verginin yeni bir vergi olmadığı, 2022 yılı kurumlar vergisinin tamamlayıcısı olduğu, 2022 takvim yılı kapandıktan sonra geçmişe etkili olarak çıkarılan bu verginin Anayasa’nın kanunların geriye yürümezliği ve hukuki güvenlik ilkelerini ihlal ettiği yönünde, geçmişte Anayasa Mahkemesinin (AYM) verdiği kararları da dikkate alarak, görüş beyan etmiştim. Ek verginin bütün kurumlar vergisi mükelleflerini kapsamaması, verginin kapsamı dışında tutulan indirim ve istisnalar açısından yapılan ayırımın makul gerekçere dayanmaması, depremden ciddi şekilde etkilendiği halde sırf merkezi kanunda sayılan illerde olmadığı için ek vergi ödemek durumunda olan şirketlere dönük bir düzenleme içermemesi nedeniyle vergide genellik, eşitlik, ödeme gücüne göre vergileme ilkelerinin de ihlal edildiği ileri sürülebilir.

Kanunun yayımlanmasından sonra konuya ilişkin çıkarılan Tebliğde, yürürlükte bulunan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları kapsamında, vergilendirme hakkının ilgili ülkede bulunması nedeniyle Türkiye’nin vergi alma hakkı olmadığı veya söz konusu kazançların Türkiye’de istisna edilmesi gerektiği durumlarda, elde edilen ve kurum kazancına dâhil edilerek beyannamenin “Diğer indirimler” ile “Diğer indirimler ve istisnalar” satırlarında matrahtan indirim konusu yapılan tutarların ek verginin konusuna girmeyeceği açıklandı.

Ayrıca, ek vergiye ilişkin beyannamelerin verilmesinden sonra, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından ek verginin tahsilatına ilişkin çıkarılan 2023/2 seri numaralı Tahsilat İç Genelgesinde "Buna göre, ilgili mevzuat kapsamında belirlenen diğer şartların sağlanması koşuluyla 7440 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 10 uncu maddesinin yirmi yedinci fıkrası gereğince alınan “Ek Kurumlar Vergisinin” 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi kapsamında müracaat tarihinden itibaren 12 ayı geçmeyecek şekilde tecil ve taksitlendirilmesi uygun görülmüştür." açıklaması yapıldı.

Gerek Tebliğ, gerek iç genelgedeki düzenlemelerden görüldüğü üzere, Gelir İdaresi Başkanlığı da ek vergiyi, 2022 yılı kurumlar vergisinin eki olarak görmekte, uygulamayı da bu şekilde yönlendirmektedir. Hatta iç genelgede ek verginin kurumlar vergisinin eki olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bu durumda, ek verginin 2022 yılına ilişkin Kurumlar Vergisinin mütemmüm cüzü olduğu konusu ihtilaflı olmaktan çıkmış olup ek verginin yeni bir vergi olmadığı yönünde tarafımca dile dile getirilen iddianın İdare tarafından da kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Ek vergiye karşı davanın tahakkuk fişinin düzenlenmesinden itibaren 30 gün içinde açılması gerekmektedir. Beyannamelerini son günlerde veren mükellefler için ise dava açma süresi 5 Haziran 2023 günü (bugün) sonunda dolmaktadır. Dolayısıyla, bu vergiye karşı dava açmamış olan mükellefler için hala zaman var.

Ek vergiye karşı dava nerede, hangi gerekçeyle dava açılacak?

Ek vergiye karşı açılacak dava, yukarıda belirttiğim nedenlerle söz konusu verginin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle vergi mahkemelerinde açılacaktır. Bu arada kurumlar vergisi beyannamesinde başka konular nedeniyle ihtirazi kayıt koyup dava açacak mükelleflerin kurumlar vergisine ayrı, ek vergiye ayrı mı dava açacağı; yoksa her iki vergiye karşı tek bir dava mı açacağı konusunda bir usul tartışması gündeme gelebilir. Benim bu konudaki görüşüm ortada tek beyanname, tek tahakkuk fişi, dolayısıyla tek idari işlem olduğuna ve ek vergi kurumlar vergisinin eki olduğuna göre tek bir dava dilekçesiyle bütün konulara karşı dava açılması gerekmektedir. Vergi mahkemesi ek vergiye ayrı dava açılması gerektiği yönünde karar verirse mahkeme dilekçe ret kararı verip ayrı dava açılması için ek süre tanıyacaktır. Dolayısıyla, süresinde dava açanlar için hak kaybı yaşanmayacaktır. Tek dava yerine ayrı ayrı dava açanlar için de mahkeme aksi görüşte olursa benzer süreç onlar için de işleyecektir veya mahkemeler bağlantı kararı verebilir.

Süresinde verilen beyannamelere ihtirazi kayıt koymanlar da dava açabilirler mi?

Ek vergiye karşı dava açılabilmesi için süresinde verilen beyananameye ihtirazi kayıt konulması gerekmektedir. Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, yasal süresi içinde verilen beyannameye ihtirazi kayıt konulmamışsa, yasal süresinden sonra düzeltme beyannamesi verilip ihtirazi kayıt konulması hali, İdarenin bu yönde bir zorlaması olmadığı müddetçe, mükelleflere dava açma hakkı vermemektedir. Zira, beyan esasının geçerli olduğu bir sistemde mükelleflerin kendi beyanlarına karşı dava açabilmelerinin şartı beyannamelerine ihtirazi kayıt koymuş olmalarıdır. Her ne kadar, ihtirazi kayıt müessesesinin düzenlendiği İYUK’ta verilen beyannameler arasında süresinde verilip verilmeme açısından bir ayırım yapılmamış olsa da yargı maalesef şimdilik kısıtlayıcı bir yorum yapmaktadır. Ben bu durumu mahkemeye erişim hakkının kısıtlanması anlamında eleştiriyorum. Bununla birlikte, konuya pratik açıdan bakarsak süresinde verdiği beyannameye ihtirazi kayıt koymadığı için dava hakkı olmadığı halde dava açan bir mükellef, davası kesin olarak reddedilinceye kadarki süreçte Anayasa Mahkemesi tarafından ek vergi iptal edilirse bu iptal kararının sonuçlarından yararlanabilmelidir.

AYM iptal kararları geriye yürümediğinden, ek vergiye karşı dava açmayanların iptal kararının sonuçlarından yararlanmaları mümkün gözükmemektedir. Diğer taraftan, dava açmadığı halde ek vergiyi iç genelge kapsamında taksitlendiren mükellefler açısından AYM iptal kararının RG’de yayımlandığı gün itibariyle ödenmemiş olan taksitler için de etkili olması gerekir.

Açılacak davalarda hakimler ne yönde karar verebilir?

Yukarıda belirttiğim üzere ek vergiye karşı açılacak davalar vergi mahkemelerinin görev alanındadır. Vergi mahkemesi, ek verginin üst norm olan Anayasa’ya aykırı olduğu sonucuna karar verirse tahakkuk işlemini kendisi iptal edebilir. Zira Anayasa’ya aykırı kanunları iptal yetkisi AYM’de olsa da, derece mahkemelerinin en üst norm olan Anayasa’ya aykırı mevzuata dayanılarak tesis edilen işlemleri iptal etme yetkisi bulunmaktadır. Ancak, ek vergi özelinde, pratikte derece mahkemelerinin bu yönde karar verme ihtimallerini düşük görüyorum. Bu durumda, ikinci ihtimal devreye girmektedir. Derece mahkemeleri, Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulursa konuyu Anayasa’nın 152. maddesi gereği itiraz yoluyla AYM’ye taşıyacak ve kararı AYM verecektir. Derece mahkemesi davacının Anayasa’ya aykırılık iddiasına katılmadığını gerekçeli olarak karşılamadan davayı reddederse veya dosyayı AYM’ye göndermezse AYM içtihatları uyarınca davacının adil yargılanma hakkını ihlal etmiş olacaktır. Bu nedenle, ek vergiye karşı açılacak davalarda dosyaların AYM’ye taşınması kuvvetle muhtemeldir. AYM, Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca dosyanın kendisine gelişinden itibaren 5 ay içinde kararını açıklamak durumundadır.

AYM, ek vergi konusunda ne yönde karar verebilir?

Bu soruya kesin bir cevap vermek elbette mümkün değildir. Ancak geçmişteki AYM içtihatlarından yola çıkarsak Yüksek Mahkemenin ek vergiyi iptal etmesi beklenmelidir. Ancak, AYM’nin bazen “siyaseten” karar verdiği durumlar olabilmektedir. Yüksek Mahkemenin “kamu yararı” gerekçesine sığınarak ek vergiyi iptal etmemesi de söz konusu olabilir. Ek vergiye karşı şimdiden çok sayıda dava açıldığına göre sonucu bir kaç ay içerisinde hep birlikte göreceğiz.

Sözün özü: Vergi siyasi bir araçtır.Numan Emre ERGİN

[1] https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sapkadan-cikan-tavsan-ek-vergi/686229

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/ek-vergiye-dava-acma-konusu/696851

Pazartesi, 05 Haziran 2023 07:10

Sermaye Riski Ve Korunması

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) anonim şirkette sermaye kaybı ve borca batıklık halinde alınacak önlemleri düzenleyen hükümlerin esas amacı sermaye şirketlerinde alacaklıların temel güvencesini şirket sermayesinin tam olarak teşekkülünün ve korunmasının sağlanmasıdır.
TTK’ya göre sermaye kaybı ve borca batıklığın saptanmasında sermayenin yanı sıra, kanuni yedeklerin de dikkate alınması gerekir. Bu değişiklik, şirketin mali durumunun bozulması halinde daha erken müdahale etmeyi ve tedbir almayı gerektireceğinden olumlu bir değişikliktir. Sermayenin ortaklık sona erinceye kadar korunmasını amaçlayan en önemli ve en çok tartışılan düzenlemeye TTK md. 376/1-2’de rastlanmaktadır.

TTK m. 376 (1) Şirketin finansal durumunun bozulduğu hallerde alınması gereken tedbirleri düzenler. Söz konusu hükmün ilk iki fıkrası, sermayenin belirli oranlarda kaybedilmesi halinde yönetim kurulunun görevlerini düzenlediğinden sadece bu iki fıkra sermayenin korunmasına ilişkindir.

TTK’da gerek sermaye kaybı, gerekse borca batıklık halinde yapılacak işlemler yönetim kuruluna görev olarak yüklenmiştir. Ek olarak TTK’da batıklık durumunun varlığından mahkemeye bildirimde bulunulması, yönetim kurulunun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376’ncı maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar
Bilindiği üzere Ticaret Bakanlığı “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376’ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (TTK 376) ile 6102 sayılı TTK’nın 376’ncı maddesi kapsamında sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarında uyulacak usul ve esasları düzenlemiş, son dönemlerde ülkemiz ekonomisinde yaşanmakta olan gelişmeler de dikkate alınarak TTK 376 Tebliğinde 26 Aralık 2020 tarihi itibarıyla önemli değişiklikler yapılmıştır.
TTK 376 Tebliği,

1) Anonim şirketleri,
2) Limited şirketleri ve
3) Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketleri kapsar.
TTK m. 376’nın uygulanmasına ilişkin değişiklik sonrasındaki son durum aşağıda sunulmuştur.

Sermaye kaybı

- Genel kurulun toplantıya çağrılması;
Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının ya da üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde yönetim organı, genel kurulu hemen toplantıya çağırır. Genel kurulun gündem maddeleri arasında, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının karşılıksız kaldığı belirtilir.

Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının ya da üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı durumlarda farklı bir gündem ile toplantıya çağrılmış olsa dahi bu husus genel kurulda görüşülür.

- Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması halinde genel kurul;

Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması durumu zararın sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısına eşit veya bu tutardan çok ve üçte ikisinden az olmasıdır. Bu durumda yönetim organı genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar.
Yönetim organı, son bilançoyu genel kurula sunarak şirketin finansal yönden bulunduğu durumu bütün açıklığıyla ve her ortağın anlayabileceği şekilde anlatır. Bu hususta genel kurula rapor da sunulabilir.

Yönetim organı, şirketin mali durumundaki kötüleşmeyi ortadan kaldırmak veya en azından etkilerini hafifletmek amacıyla, uygun gördüğü sermayenin tamamlanması, sermaye artırımı, bazı üretim birimlerinin veya bölümlerinin kapatılması ya da küçültülmesi, iştiraklerin satışı, pazarlama sisteminin değiştirilmesi gibi iyileştirici önlemleri alternatifli ve karşılaştırmalı olarak aynı genel kurula sunar ve açıklar.

Genel kurul, sunulan iyileştirici önlemleri aynen kabul edebileceği gibi değiştirerek de kabul edebilir ya da sunulan önlemler dışında başka bir önlemin uygulanmasına karar verebilir.

- Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde genel kurul

Zararın sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisine eşit veya bu tutardan çok olması halinde toplantıya çağrılan genel kurul,

1) Kanunun 473 ile 475’inci maddelerine göre sermaye azaltımı yapılmasına,
2) Sermayenin tamamlanmasına,
3) Sermayenin artırılmasına karar verebilir.

Sermayenin azaltılması

Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisi zarar sebebiyle karşılıksız kalan şirketin genel kurulu, sermayenin üçte biriyle yetinmeye karar verdiği takdirde sermaye azaltımı Kanunun 473 ile 475’inci maddelerine (Esas sermayenin azaltılması) göre yapılır. Sermaye ve kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde korunması şartıyla sermaye asgai sermaye tutarına kadar indirilebilir. Bu kapsamda yapılacak sermaye azaltımında yönetim organı alacaklıları çağırmaktan ve bunların haklarının ödenmesinden veya teminat altına alınmasından vazgeçebilir.

Sermayenin tamamlanması

Sermayenin tamamlanması, bilânço açıklarının ortakların tamamı veya bazı ortaklar tarafından kapatılmasıdır. Kanuni yedek akçelerin yitirilen kısımlarının tamamlanmasına gerek yoktur. Sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi halinde her ortak zarar sebebiyle karşılıksız kalan tutarı kapatacak miktarda parayı vermekle yükümlüdür. Her ortak, payı oranında tamamlamaya katılabilir ve verdiğini geri alamaz. Bu yükümlülük, sermaye konulması veya borç verilmesi niteliğinde olmayıp karşılıksızdır. Ayrıca yapılan ödemeler, gelecekte yapılacak sermaye artırımına mahsuben bir avans olarak nitelendirilmez.

Sermayenin tamamlanmasında, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler bakımından kanunun 421’inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi, limited şirketler bakımından ise 603 ve devamı maddeleri uygulanır.

Sermayenin tamamlanamaması, bazı ortakların kendi istekleriyle tamamlama yapmasına engel oluşturmaz.

Bilanço zararlarının kapatılması için getirilen yükümlülükler uyarınca yapılan ödemeler öz kaynaklar içerisinde sermaye tamamlama fonu hesabında toplanır ve takip edilir. Sermayenin tamamlama fonu yalnızca zararların mahsup edilmesi suretiyle kullanılabilir. Veysi SEVİĞ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sermaye-riski-ve-korunmasi/696839

Pazar, 04 Haziran 2023 14:07

Elden Ödenen Ücretler

İşverenler tarafından sigorta primi ve vergi yükünü hafifletmek için işçi ücretlerinin elden verilmesi yoluna gidilmektedir. Banka kanalıyla ödeme yapılmayarak kayda girilmesi önlenmektedir. Ücretlerin asgari ücrete kadar olan bölümü bankadan, asgari ücretin üstünde kalan bölümü ise elden verilmesi; en sık karşımıza çıkan durum. Bunun yanı sıra işçinin tamamen kayıt dışı çalıştırılması ve ücretin tamamının elden verilmesi de konunun bir başka boyutu.

2009 yılından bu yana mevzuatımızda ücretlerin elden verilmesine yönelik kısıtlamalar bulunmaktadır. Aslına bakılırsa, işçinin ücretlerini gerçeği yansıtmaması oldukça büyük sorunlara yol açmaktadır. Bir kısım sorunlar geç ortaya çıksa da bir kısmı hemen ortaya çıkmaktadır. Ücretler düşük gösterilince; geçici iş göremezlikler, işsizlik ödenekleri, bağlanacak aylık ve gelirler daha düşük hesaplanmaktadır. Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti olması gereken rakamın altında kalmaktadır. Haliyle, yakınmalar ve şikayetler doğmaktadır. Firmalar ardı ardına denetimlerle, davalarla muhatap kalmaktadırlar. Amaç maliyetleri düşürmek ama dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma olasılığı çok yüksek. Her geçen gün de gelişen kayıt sistemi ile bu olasılık artmakta.

En az beş işçi çalıştıran işverenlerin ücretleri banka aracılığıyla ödenmesi zorunlu. Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü istihkak buna dahil. Fazla mesai olmuş, yol ücreti veya yemek ücreti olmuş, hepsinin banka kanalıyla ödenmesi gerekiyor. İş Kanununa, Deniz İş Kanununa veya Basın İş Kanununa tabi işçiler için durum aynı.

Peki, elden ücret ödendiğinde karşılaşılacak riskler neler?

  • İhbar ve şikayetler sonucu yapılan denetimlerde doğacak idari para cezaları önemli bir risk. Nitekim elden ücret ödenen döneme her ay için Sosyal Güvenlik Kurumunca asgari ücretin iki katı ya da tespit edilen prime esas kazanç tutarında para cezası uygulanmaktadır. Ayrıca işyeri kayıtlarına geçersiz kabul edilerek; her bir geçersizlik için yarım asgari ücret tutarında ceza doğacaktır. Eksik bildirilen primlerin ve vergilerin gecikme cezası ve gecikme zammı ile ödenmesi istenecektir. Asgari ücret desteğinin de yasal faizi ile iadesi. Elden ücret ödene dönem uzadıkça, doğacak külfet de büyüyecektir.
  • SGK’nın yanı sıra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca da idari para cezası uygulanmaktadır. Ücret, pirim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını zorunlu tutulduğu halde özel olarak açılan banka hesabına ödememe durumunda: her işçi için ayrı ayrı olmak üzere her aya ceza doğacaktır.
  • İşveren tarafından işçinin hak ettiği ücretinin kanun hükümlerine ya da sözleşme koşullarına uygun olarak hesaplanmaması veya ödenmemesi; işçiye haklı fesih yolunu açmaktadır. Böylece şartları taşıyorsa kıdem tazminatı ve yan haklarını da talep edebilmektedir.
  • Genelde, işçilerin hak kayıplarını dile getirmeleri iş sözleşmelerinin sona erme aşamasında oluyor. İdari ve adli yollara başvurarak konuyu resmi mercilere taşımakta. Beş yıllık hak düşürücü süre içinde dava açabilmek olanaklı. Eğer hak düşürücü süreyi kesen bir durum yoksa. Davaların genelde işçi lehine sonuçlandığı görülmekte. Bunda da işyeri kayıt ve belgelerinin usule uygun tanzim edilmemiş olması ya da hiç düzenlenmemiş olması etken. Dolayısıyla elden ödenen tutarların dava sonucu ile bir kez daha faiziyle ödenmesi ile karşılaşılmakta.

Elden ücret ödendiği nasıl ispatlanıyor?

Davalarda genelde, işçinin yaptığı iş ile kayıtlarda yer alan ücretlerin makuliyeti aranmaktadır. İşçinin işyerinde çalışma süresi, mesleği, işyerinde yaptığı iş ile ödenen ücretin uyumu gözetilmektedir. Ardından tanık ifadeleri, meslek odalarının, işçi ve işveren kuruluşlarının, Türkiye İstatistik Kurumunun ya da sendikaların konuyla ilgili yazıları ile emsal ücret tespiti yapılmaktadır.

Diğer taraftan bankalardan kredi çekmek için işçilerin işverenlerden aldıkları belgeler, elden ödemeyi gösteren işveren imzalı ve kaşeli makbuz ve benzeri işyeri kayıtları da ispatlayıcı delil olmaktadır.

Sonuç olarak; elden ücret ödeme ile kaçınılmak istenen maliyetin oluşturduğu risk daha büyük maliyetlere gebe. Dolayısıyla mevzuatın cevaz verdiği yasal kaçınma yolları ile prim ve vergi yükünün azaltılmasının tercih edilmesi yerinde olacaktır. Nitekim en baştan işçi istihdamı yapılırken teşvik ve destek uygulamalarının gözetilmesi, ödenecek ücretlerin iş sözleşmesine yansıtılması yerinde olacaktır.

Kağan Öyken

Emekli SGK Başmüfettişi

I. GİRİŞ

TikTok veya Çin'de bilinen adıyla Douyin, Musical.ly bazında yaratılan, video oluşturma ve paylaşmanın yanı sıra canlı yayın imkânı sağlayan bir sosyal medya uygulamasıdır. Asya'da kısa video platformunda lider olan ve başka ülkelere de yayılan uygulama, kısa süreli müzik videoları kapsamında en hızlı büyüyen uygulama haline gelmiştir.

TikTok kullanıcıya müzikal, dans, komedi, oyunculuk, dudak senkronizasyonu ve diğer türlerde, kısa videolar üretmesine olanak sağlayan uygulamadır.

Üzerinde duracağımız husus tiktok üzerinden gönderilen hediyelerin yayıncı yönünden gelire dönüşümü ve vergisel boyutudur.

II. TİKTOK ÜZERİNDEN GELİR ELDE ETME

II.1. Tiktokta Hediye Kavramı

Tiktokta en yaygın para kazanma şekli canlı yayınlardaki hediye sistemidir. Bu yolla yayıncılara çeşitli hediyeler gönderilmek suretiyle bağış yapılmaktadır. Tiktok üzerinden gönderilen hediyelere bakıldığında çeşitlilik arz ettiği görülmektedir. En çok bağış yapılanlar ise baklava, alkış, nazar boncuğu, kalp, çay ve merhaba hediyeleridir.

Tiktok cüzdan içerisinde direk olarak nakit bulundurmayıp jeton üzerinden işlem yapılmaktadır. Satın alınan jetonlar uygulama içerisinde hediye verirken ve herhangi bir bağışta kullanılabilmektedir.

Tiktokta yayıncılara gönderilen her hediyenin, diğer bir ifadeyle yapılan her bağışın bir para karşılığı vardır.  Hediye fiyatı ne kadar artarsa o kadar gelir fırsatı doğmakta olup, fiyatı yüksek hediyeler ise yayıncılara doğal olarak daha fazla kazanç sağlamaktadır. Bu durum yayıncıları daha fazla gelir elde etmek için daha çok takipçi kazanma çabasına sokmaktadır.

II.2. Tiktok Hediye Puanının Hesaplanması

Tiktok hediye puanı, canlı yayında gönderilen hediyelerin yayıncı hesabına yansıyan kısmıdır. Fenomenlere gönderilen hediyeler yayıncının Tiktok hesabında cüzdan kısmında toplanmaktadır. Yayıncılar bu hediye puanlarını isterlerse TL olarak çekebilirler.

1 Hediye puanı 96 kuruş olarak hesaplanmaktadır. Bu tutar platformun kesmiş olduğu tutardır. Yayıncı hediye puanlarını nakit olarak çekmek isterse bu tutar üzerinden kesinti yapılmaktadır.

Tiktok hediye puanları üzerinden % 60 kesinti uygulamaktadır.

Hediye puanlarını hesaplarken aşağıdaki formülü kullanabilirsiniz. Tiktok hediye puanı hesaplama:[1]

(Hediye Puanı * 0,96) * 0,40 = Hesaba Geçecek Tutar

II.3. Tiktokta Para Kazanma Yöntemleri

Tiktok’ tan para kazanma yöntemlerine bakacak olursak çeşitlilik arz ettiği görülmektedir. En yaygın para kazanma şekli yayıncıların takipçilerine canlı yayın açarak para kazanması gelmektedir. Bu yöntemde, izleyiciler canlı yayın esnasında yayıncılara tiktok hediyeleri göndermek suretiyle bağışta bulunurlar. Diğer bir para kazanma şekli ise izleyicilere ürün satımıdır. Bu yöntemi daha çok yüksek takipçi sahibi yayıncıların uyguladığı görülmektedir. Diğer bir yöntem ise az takipçiye sahip yayıncıların daha yüksek takipçi sayısına ulaşmak amacıyla yüksek takipçili yayıncılarla birlikte video çekmek karşılığında kendilerine ödeme yapmasıdır. Bu durum fenomen olan yayıncının daha fazla gelir elde etmesini sağlamaktadır. Bunların dışında da yayıncıların daha yüksek gelir elde etmek için başvurduğu yöntemler bulunmaktadır.

III. TİKTOK GELİRLERİNİN VERGİLENDİRİLMESİ

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun, 1.maddesine göre gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların net tutarı olarak tanımlanmış olup aynı kanunun 2’nci maddesinde ise gelire giren kazanç ve iratlar 7 grup olarak sayılmıştır. Bu kanuni düzenlemelere göre; bir gelirin vergilendirilebilmesi için, 2. maddede sayılan gelir gruplarından birine girmesine bağlıdır.

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37. maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiştir.

Yukarıda belirttiğimiz üzere, yayıncılar izleyiciler tarafından gönderilen sanal hediyelerle gelir elde etmekle birlikte, yayınlanan videolar için reklam veren firmalar ile anlaşma yapılarak reklam geliri de elde etmektedirler. Reklam hizmetinde gelir doğrudan reklam verenden elde edildiği halde sanal hediye öncelikle Tiktok hesabına geçmekte, adı geçen sosyal medya kuruluşu kendi payını aldıktan sonra kalan tutarı yayıncıya göndermektedir.

Bir faaliyetin ticari faaliyet ve elde edilen kazancın da ticari kazanç olarak nitelendirilmesinde ticari organizasyon, devamlılık ve ticari kazanç elde etme iradesi önem taşıyan hususlar olarak ortaya çıkmaktadır.

Ticari faaliyet bir tür emek-sermaye organizasyonuna dayanmakta olup, kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması böyle bir organizasyon tarafından icra edilen faaliyetin " ticari faaliyet" olma niteliğine etki etmemektedir. Ancak, bir faaliyetin " ticari faaliyet" sayılabilmesi için kazanç sağlama niyet ve kastı gerekmekle birlikte, faaliyeti icra eden organizasyonun bütün unsurları ile birlikte değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Tiktok canlı yayınlarında izleyiciler Tiktok hediyeleri satın alarak, yayıncıya bağışta bulunurlar. Her hediyenin farklı bir fiyatı olup bu paranın bir kısmı Tiktok tarafından komisyon olarak alınır, diğer kısmı ise yayıncıya aktarılmaktadır. Yayıncılara hediyeler gönderilmesi kullanıcıları daha fazla gelir elde etmek için daha fazla takipçi sayısı kazanma çabasına sokmaktadır.

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunun 37. maddesinde ticari kazancın tarifi yapılmış ve her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hüküm altına alınmıştır. Anılan kanun maddesinde geçen “Faaliyet” ibaresinden anlaşılması gereken işin geçici olarak değil devamlılık arz edecek şekilde sürekli olarak yapılmasıdır. Nitekim yayıncıların sürekli olarak Tiktok’ a video yüklemesi veya canlı yayın yapmaları ve kendilerine bu kapsamda sürekli para gelmesi, yayıncıların faaliyetinin devamlılık arz ettiğini göstermektedir.

Vergi daireleri tarafından verilen birçok özelgelerde; internet ortamının da işyeri olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ticari faaliyetin unsurları olan organizasyon, emek ve sermaye, kazanç sağlama, devamlılık ve işyerine sahip olması dikkate alındığında yayıncıların ticari bir işletmeyi ilgilendiren tüm unsurları taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple, yayıncıların Tiktok’ tan elde ettiği gelirlerin 193 Sayılı Gelir Verisi Kanununa göre ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

IV. TİKTOK GELİRLERİNİN SOSYAL İÇERİK ÜRETİCİLİĞİ İLE MOBİL CİHAZLAR İÇİN UYGULAMA GELİŞTİRİCİLİĞİ KAZANÇ İSTİSNASINDAKİ DURUMU

7338 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 193 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

“ Sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştiriciliğinde kazanç istisnası:

Mükerrer Madde 20/B – İnternet ortamındaki sosyal ağ sağlayıcıları üzerinden metin, görüntü, ses, video gibi içerikler paylaşan sosyal içerik üreticilerinin bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar ile akıllı telefon veya tablet gibi mobil cihazlar için uygulama geliştirenlerin elektronik uygulama paylaşım ve satış platformları üzerinden elde ettikleri kazançlar gelir vergisinden müstesnadır.

Bu istisnadan faydalanılabilmesi için Türkiye’de kurulu bankalarda bir hesap açılması ve bu faaliyetlere ilişkin tüm hasılatın münhasıran bu hesap aracılığıyla tahsil edilmesi şarttır.

Bankalar, bu kapsamda açılan hesaplara aktarılan hasılat tutarı üzerinden, aktarım tarihi itibarıyla %15 oranında gelir vergisi tevkifatı yapmak ve Kanunun 98 ve 119 uncu maddelerindeki esaslar çerçevesinde beyan edip ödemekle yükümlüdür. Bu tutar üzerinden 94 üncü madde kapsamında ayrıca tevkifat yapılmaz.

Mükelleflerin birinci fıkra kapsamı dışında başka faaliyetlerinden kaynaklanan kazanç ya da iratlarının bulunması istisnadan faydalanmalarına engel değildir.

Birinci fıkra kapsamındaki kazançları toplamı 103 üncü maddede yazılı tarifenin dördüncü gelir diliminde yer alan tutarı aşanlar ile faaliyete ilişkin tüm gelirlerini ikinci fıkrada belirtilen şartlara göre tahsil etmeyenler bu istisnadan faydalanamazlar. Bu durumda olanların, 94 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamında tevkifat yapma yükümlülüğü yoktur.

İstisnaya ilişkin şartların taşınmadığının tespit edilmesi halinde eksik tahakkuk etmiş olan vergi, vergi ziyaı cezası kesilmek suretiyle gecikme faiziyle birlikte tahsil olunur.

Öte yandan 12/1/2022 tarihli ve 31717 sayılı Resmi Gazete' de sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştiriciliğinde kazanç istisnasına ilişkin 318 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği yayımlanmıştır.

Yukarıda belirttiğim üzere yayıncıların Tiktok üzerinden elde etmiş olduğu gelirler gelir vergisi yönünden ticari kazanç sayılmalıdır. Ticari kazanç sayılma beraberinde yayıncılara mükellefiyet tesisi, defter tutma, beyanname verme ve diğer vergisel yükümlülükleri getirecektir. Ancak, sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştiriciliğinde kazanç istisnası tam da bu noktada yayıncılara büyük kolaylık getirmekte olup, söz konusu vergisel yükümlülükleri azaltacaktır. Söz konusu istisnadan yararlanmak için yayıncıların aşağıdaki hususlara dikkat etmeleri gerekmektedir.

Sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştiriciliğinde kazanç istisnasına ilişkin şartları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

  1. İstisnadan, internet ortamındaki sosyal ağ sağlayıcıları üzerinden metin, görüntü, ses, video gibi içerikler paylaşan sosyal içerik üreticisi gerçek kişiler ile akıllı telefon veya tablet gibi mobil cihazlar için uygulama geliştirengerçek kişiler yararlanabilecektir. Söz konusu istisna uygulamasında mükelleflerin tam veya dar mükellef olmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
  2. İstisnadan yararlanabilmek için söz konusu faaliyetlerde bulunan kişilerin bu faaliyetleri sonucu elde edecekleri tüm hasılatı tahsil etmelerini teminen Türkiye’de kurulu bankalarda hesap açmaları şarttır.
  3. İstisnadan faydalanmak isteyen mükelleflerin ikametgâhlarının bulunduğu yerdeki tarha yetkili vergi dairesine başvurarak istisna kapsamındaki faaliyetine ilişkin olarak ilgili vergi dairelerinden Ek-1’de yer alan“193 Sayılı Kanunun Mükerrer 20/B Maddesi Uygulamasına İlişkin İstisna Belgesi”ni (İstisna Belgesi) almaları gerekmektedir.
  4. Vergi dairelerinden temin edilen istisna belgeleri, madde kapsamında istisna edilen faaliyetlerle ilgili hasılatın tahsil edileceği banka hesaplarının açılışında kullanılacaktır. Mükelleflerin bankalardaki mevcut hesapları da istisna belgesinin ilgili bankaya ibrazı suretiyle, münhasıran bu faaliyetlere ilişkin hasılatın tahsili amacıyla kullanılabilecektir.

Söz konusu istisnadan yararlanabilmek amacıyla Türkiye’de kurulu bankalar nezdinde yeni hesap açılması halinde hesap açılış tarihinden itibaren, mevcut hesabın kullanılacak olması halinde ise mevcut hesabın bu amaçla kullanılacağına dair istisna belgesinin bankaya ibraz tarihinden itibaren bir ay içerisinde banka hesaplarına ilişkin bilgilerin (banka adı, banka şubesi, iban numarası) bağlı bulunulan vergi dairesine yazılı bildirim yükümlülüğü getirilmiştir. Bu bağlamda istisnadan yararlanabilmek amacıyla bankada hesap açan veya hesaplarını bu amaçla kullanmaya başlayan mükelleflerin banka hesaplarına ilişkin bilgilerini bir ay içerisinde bağlı bulundukları vergi dairesine bildirmeleri şarttır.

  1. İstisnadan yararlanabilmek içinistisna kapsamındaki faaliyetlerden elde edilen hasılat toplamının 193 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde yazılı tarifenin dördüncü gelir diliminde yer alan tutarı aşmaması şarttır. İstisna uygulamasında söz konusu tarifenin dördüncü gelir diliminde yer alan tutarın aşılıp aşılmadığı, takvim yılı sonu itibarıyla her bir yıl için ayrı ayrı değerlendirilecektir.

İstisna şartlarını haiz mükelleflerin, istisna kapsamındaki faaliyetleri nedeniyle elde ettikleri kazançlar için yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmeyecek, diğer gelirleri nedeniyle beyanname verilmesi halinde bu kazançlar beyannameye dâhil edilmeyecektir.

  1. İstisna edilen faaliyetlere ilişkingelirin ayni olarak tahsil edilmesi halinde, tahsile konu mal veya hizmetin tahsil tarihindeki rayiç bedelinin gelirin elde edildiği ay içerisinde, ayni olarak tahsil edilen gelirin içinde bulunulan ayın son yedi günü içerisinde elde edilmiş olması halinde ise en geç takip eden ayın ikinci iş günü bitimine kadar banka hesabına yatırılması durumunda istisna şartları ihlal edilmemiş olacaktır.
  2. Mobil cihazlar için uygulama geliştiriciliği faaliyeti kapsamında yalnızca elektronik uygulama paylaşım ve satış platformları üzerinden elde edilen kazançlar mezkûr madde kapsamında istisna edilmektedir. Bu platformlar üzerinden elde edilen; ücretli uygulama satış geliri, reklam geliri, uygulama içi satış geliri, sponsorluk geliri, ücretli abonelik geliri gibi gelirler istisna kapsamında dikkate alınacaktır. Diğer taraftan, elektronik uygulama paylaşım ve satış platformları dışında elde edilen kazançlar ise istisna kapsamında değerlendirilemeyecektir.

Sosyal içerik üreticiliği faaliyeti kapsamında sosyal ağ sağlayıcıları üzerinden elde edilen; reklam gelirleri, sponsorluk gelirleri, bağışlar, hediyeler, bahşişler, ücretli abonelik gelirleri gibi gelirler istisna kapsamında dikkate alınacaktır.

Sosyal içerik üreticileri tarafından internet ortamındaki sosyal ağ sağlayıcıları üzerinden elde edilen gelirlerin üçüncü taraf hizmet sağlayıcıları aracılığıyla elde edilmesi durumunda da istisnadan yararlanılabilecektir.

  1. 193 sayılı Kanunun mükerrer 20/B maddesinde istisna edilen türdeki faaliyetlerde bulunan mükelleflerden istisnadan faydalananların yıl içindeki kazançları toplamının 193 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinin dördüncü gelir diliminde yer alan (2022 yılı için 880.000 TL) tutarı aşıp aşmadığına bakılmaksızın, defter tasdik ettirme, defter tutma (defter-beyan sistemine kaydolma/elektronik defter tutma) ve belge düzenleme zorunluluklarının kaldırılması uygun görülmüştür.

Bu istisnadan yararlananların, faaliyetlerine ilişkin olarak adlarına düzenlenen belgeler ile yapmış oldukları giderlere, satın aldıkları mal ve hizmetlere ilişkin belgeleri 213 sayılı Kanunda öngörülen süre boyunca saklamaları zorunludur.

Mezkûr madde kapsamında istisna edilen faaliyetlerin yanı sıra mükelleflerin ticari, zirai veya serbest meslek kazancı yönünden başka faaliyetlerinin bulunması halinde, defter tasdik ettirme, defter tutma (defter-beyan sistemine kaydolma/elektronik defter tutma) ve belge düzenleme zorunlulukları devam etmektedir. Başkaca faaliyetleri nedeniyle mükellefiyeti bulunan ve defter tutan mükelleflerin, istisna kapsamında bulunan ve bulunmayan faaliyetlerine ilişkin hasılat, maliyet ve gider unsurlarının ayrı ayrı izlenmesi, istisna kapsamındaki faaliyete ilişkin hasılat, maliyet ve gider unsurlarının, diğer faaliyetlerle ilişkilendirilmemesi ve kayıtlarının da bu ayrımı sağlayacak şekilde tutulması gerekmektedir. Mevcut istisna uygulaması kapsamında icra edilen faaliyet ile bu kapsama girmeyen işlerin birlikte yapılması halinde müşterek genel giderler, bu faaliyetler ile ilgili olarak cari yılda oluşan hasılatın toplam hasılat içindeki oranı dikkate alınarak dağıtılacaktır. Bu dağıtım sonucunda müşterek genel giderlerden istisna kapsamındaki faaliyete düşen pay, diğer faaliyetlere ilişkin vergiye tabi kazancın ve matrahın tespitinde dikkate alınmayacaktır.

  1. Türkiye’de kurulu bankalarda hesap açılmadığı, elde edilen hasılatın tamamının açılan banka hesabına yatırılmadığı veya eksik yatırıldığı veya istisnaya ilişkin şartları taşımamasına rağmen istisnadan faydalandığı tespit edilen mükelleflerin söz konusu kazançlarına ilişkin olarak eksik tahakkuk etmiş olan vergi, mükellefin bağlı bulunduğu yerdeki vergi dairesi tarafından vergi ziyaı cezası kesilmek suretiyle gecikme faiziyle birlikte tahsil olunur.

V. SONUÇ

Son zamanlarda sosyal medya üzerinden gelir elde eden kişilerin sayısı azımsanmayacak derecede artmaktadır. Bu durum kişileri sosyal medya üzerinden gelir elde etmek için ilgi çekici içerik üretme çabasına sokmaktadır. Tiktok, son yıllarda ciddi bir kullanıcı sayısına ulaşmış olup, bu durum haliyle yayıncıları daha da iştahlandırmaktadır.

Uygulamada çoğu zaman tiktok vb uygulamalar üzerinden gelir elde edenlerin vergilendirilmeleri gerektiği hususunda eksik bilgiye sahip olduğu görülmektedir. Bu durum yayıncıların ciddi vergi cezalarıyla karşılaşmalarına sebep olabilmektedir. Şahsi fikrim tiktok vb platformlar üzerinden gelir elde edenlerin bu hususta dikkat etmeleri, sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştiriciliğinde kazanç istisnasından yararlanma alternatifini göz önünde bulundurmalarıdır.

CİHAN TEKİN

Vergi Müfettişi

https://tekincihan.blogspot.com/2023/06/tiktok-uzerinden-elde-gelirlerin.html

KAYNAKÇA

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu.

7338 Sayılı Vergi Usul Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.

318 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği.

Cihan Tekin; ‘’ Sosyal İçerik Üreticiliği İle Mobil Cihazlar İçin Uygulama Geliştiriciliği Kazanç İstisnasında Son Durum Ve Uygulamalar ‘’ (Erişim Tarihi: 21.08.2022, https://www.davavergi.com/2022/01/25/sosyal-icerik-ureticiligi-ile-mobil-cihazlar-icin-uygulama-gelistiriciligi-kazanc-istisnasinda-son-durum-ve-uygulamalar/ )

Vikipedi; ‘’ TikTok ‘’, (Erişim Tarihi: https://tr.wikipedia.org/wiki/TikTok)

teknobur.com, ‘’ Tiktok Hediye Puanı Nedir? ‘’, (Erişim Tarihi: 21.08.2022, https://teknobur.com/tiktok-hediye-puani-nedir-hesaplama-1000-puan-kac-tl)

Bu yazım ekovergi' de yayımlanmıştır. (https://ekovergi.com/tiktok-uzerinden-elde-gelirlerin-vergilendirilmesi-ve-dikkat-edilmesi-gerekenler/)

I. GİRİŞ

Ücret, işverene tabi ve belirli işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Ücreti diğer kazançlardan ayıran en temel özelliği, bir işverene tabi olunması ve bir işyerine bağlı olarak icra edilmesidir.

Sporcu, antrenör ile hakemlerin vergilendirilmesine geçmeden önce bu kavramları ele almak gerekir. Buna göre;

Sporcu,  spor müsabaka ve yarışmalarına katılmak amacıyla gençlik hizmetleri ve spor il müdürlüğü veya ilgili spor federasyonundan bağlı olduğu kulüp adına lisans alan ve bu lisans için ilgili yıl vizesi yapılmış kişileri,

Antrenör, sporcunun başarısı için spor becerileri ve stratejileri ile gelişimini sağlayan, oyuncuları yapılacak müsabakalara ve turnuvalara hazırlayan kimseleri,

Hakem, spor maçlarında kurallarının uygulanmasından sorumlu olan ve saha içinde yönetim yetkisine sahip olan kişileri ifade etmektedir.

Amatör spor dalları ise 5/5/2009 tarihli ve 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine göre Türkiye Futbol Federasyonunca düzenlenen süper lig, birinci lig, ikinci lig ve üçüncü lig dışındaki futbol ligleri ile 3289 sayılı Kanun kapsamında kurulan spor federasyonlarının bünyesinde yer alan profesyonel şube dışındaki spor dallarını ifade etmektedir.

II. ÜCRETLERİN VERGİLENDİRİLMESİNE GENEL BAKIŞ

Gelir Vergisi kanununun 61 inci maddesine göre ücret, işverene tabi ve belirli işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tanımlanmıştır. Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı,(mali sorumluluk tazminatı) tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmeyecektir.

Gelir vergisi kanununun 94 üncü maddesin birinci fıkrasının birinci bendinde ise hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61.Madde de yazılı olup, ücret sayılan ödemelerden istisnalardan faydalananlar hariç) 103 ve 104 üncü maddelere göre gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Gelir Vergisi kanununun 29 uncu maddesine göre, teşvik gayesiyle verilen aşağıda yazılı ikramiye ve mükafatlardan; spor yarışmalarına katılan amatör sporculara ödenen ödül ve ikramiyeler ile amatör spor yarışmalarını yöneten hakemlere ödenen ücretler (basketbol ve voleybol spor dallarının en üst liglerinde görev alanlar hariç) Gelir Vergisi'nden müstesnadır.

Öte yandan 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunun 86 ncı maddesine göre aşağıda belirtilen gelirler için yıllık beyanname verilmez, diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde bu gelirler beyannameye dahil edilmez.

  1. Tam mükellefiyette;

b)Tek işverenden alınmış ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş 103 üncü maddede yazılı tarifenin dördüncü gelir diliminde yer alan tutarı aşmayan ücretler(birden fazla işverenden ücret almakla beraber, birinciden sonraki işverenden aldıkları ücretlerinin toplamı, 103 üncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı ve birinci işverenden alınan dâhil ücret gelirleri toplamı 103 üncü maddede yazılı tarifenin dördüncü gelir diliminde yer alan tutarı aşmayan mükelleflerin, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretleri dâhil),

c) Vergiye tâbi gelir toplamının [(a) ve (b) bentlerinde belirtilenler hariç] 103 üncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmaması koşuluyla, Türkiye'de tevkifata tâbi tutulmuş olan; birden fazla işverenden elde edilen ücretler, menkul sermaye iratları ve gayrimenkul sermaye iratları,

III. SPORCULARIN VERGİLENDİRİLMESİ

Gelir Vergisi Kanunun 61. maddesine göre; sporculara transfer ücreti veya sair adlarla yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatler ücret sayılmaktadır. Bu yönüyle sporculara yapılan ödemeler de ücret sayılmaktadır.

Bilindiği üzere, 7194 sayılı Kanunla yapılan değişik sonrası en üst ligde yer alan sporcu ücretlerinden yapılan gelir vergisi stopajı oranı % 15’ den % 20’ ye çıkartılmıştır. Buna göre 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunun Geçici 72. Maddesine göre;

31/12/2023 tarihine kadar sporculara yapılan ücret ve ücret sayılan ödemelerden aşağıdaki oranlarda gelir vergisi tevkifatı yapılır.

a) Lig usulüne tabi spor dallarında;

1) En üst ligdekiler için % 20,

2) En üst altı ligdekiler için % 10,

3) Diğer liglerdekiler için % 5,

b) Lig usulüne tabi olmayan spor dallarındaki sporculara yapılan ödemeler ile milli sporculara uluslararası müsabakalara katılmaları karşılığında yapılan ödemelerden % 5.

Bu ödemeler üzerinden 94 üncü madde kapsamında ayrıca tevkifat yapılmayacaktır. Bu madde kapsamında sporculara yapılan ücret tutarının, GVK' nın 103  üncü maddede yazılı tarifenin dördüncü diliminde yer alan tutarı aşması hâlinde (2021 yılı için 650 bin TL) ise bu gelirler yıllık beyannameyle beyan edilecektir. Buna göre yıllık beyanname verilmesi durumunda, beyan edilen bu gelirler üzerinden hesaplanan gelir vergisinden, tevkifat yapmakla sorumlu olanlarca vergi dairesine ödenmiş olması şartıyla, bu Kanuna göre kesilen vergiler mahsup edilecektir.

Dikkat edilmesi gereken, sporcular için GVK' nın 94. maddesine göre artan oranlı değil, sabit oranlı tevkifat yapılması (31.12.2023 tarihine kadar) söz konusudur.

IV. HAKEMLERİN VERGİLENDİRİLMESİ

Gelir Vergisi Kanunun 61. maddesine göre; spor hakemlerine ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler ücret sayılmaktadır. Bu yönüyle spor hakemlerine yapılan ödemeler ücret sayılmaktadır.

7194 sayılı Kanunla spor yarışmalarını yöneten hakemlere ödenen ücretlerle ilgili istisna daraltılmıştır. Buna göre daha önce GVK’ nın 29’ uncu maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan spor yarışmalarını yöneten hakemlere ödenen ücretlere yönelik istisna hükmü; ‘’ Amatör spor yarışmalarını yöneten hakemlere ödenen ücretler (basketbol ve voleybol spor dallarının en üst liglerinde görev alanlar hariç)’’ şeklinde değiştirilmiştir. Böylece spor yarışmalarına yöneten hakemlerin istisnasını kapsamı daraltılmıştır.

Buna göre, basketbol ve voleybol spor dallarının en üst liglerinde görev alanlar hariç amatör spor yarışmalarını yöneten hakemlere ödenen ücretler vergiden istisna edilecektir. İstisna kapsamı dışında kalan hakemler için ise ücretlerin vergilendirilmesindeki genel esaslar geçerli olacaktır.

V. ANTRENÖRLERİN VERGİLENDİRİLMESİ

Antrenörler, bir spor kulübüne bağlı olarak mesleklerini icra etmektedirler. Gelir Vergisi kanununun 61 inci maddesine göre ücret, işverene tabi ve belirli işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tanımlandığından bu yönüyle antrenörlerin bir spor kulübüne bağlı olarak elde ettikleri para ve ayınlar ile kendilerine sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatleri de ücret olarak değerlendirilecektir.

Antrenörlerin vergilendirilmesinde ücretlerin vergilendirilmesindeki genel esaslar geçerli olacaktır. CİHAN TEKİN

https://tekincihan.blogspot.com/2023/06/sporcu-antrenor-ile-hakemlerin.html?m=1

KAYNAKÇA

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu.

Sporcu Ücretlerinden Tevkif Yoluyla Alınan Gelir Vergisinin İadesi Hakkında Yönetmelik.

(Bu yazım Yaklaşım Dergisi' nin 2022/Ağustos sayısında yayımlanmıştır)

Konut satışı başta olmak üzere noterden tapu satışı için yeni dönem 1 Temmuz itibarıyla başlıyor. Artık noterden tapu işlemi, satışı ve devri yapılabilecek. Tapu harcı için hesaplanan rakama ek olarak aynı zamanda belirlenen ek noterlik ücreti de işlemler sırasında ödenecek.

Türkiye Noterler Birliği Başkanı Emine Çağlayan, 1 Temmuz'dan itibaren taşınmaz satış sözleşmelerinin noterler tarafından da yapılmaya başlanacağını söyledi.

Taşınmaz sözleşmelerinin noterlerce düzenlenmesini öngören kanunun yürürlüğe girdiğini anımsatan Çağlayan, bu konuda tüm paydaşlarla protokoller imzalandığını, elektronik entegrasyonların tamamlandığını bildirdi.

NASIL İŞLEYECEK?

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) tarafından tapu kayıt örneği ve diğer belgeler, tapu bilişim sistemi aracılığıyla noterlerle paylaşılacak. Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi’nden (TAKBİS) noterliklerin veri alabilmesi için teknik hazırlıklar devam ediyor. Taşınmazın ilgili belgelerinin eksik olduğu durumda ise bu belgeler sistem üzerinden talep edilecek ve eksiklikler tapu müdürlüğü tarafından sisteme aktarılacak.

Konut satışı başta olmak üzere noterden tapu satışı için yeni dönem 1 Temmuz itibarıyla başlıyor. Artık noterden tapu işlemi, satışı ve devri yapılabilecek. Tapu harcı için hesaplanan rakama ek olarak aynı zamanda belirlenen ek noterlik ücreti de işlemler sırasında ödenecek.

Noterler tarafından hak sahibi belirlendikten ve satışa engel bir durumun olmadığı teyit edildikten sonra taşınmaz satış sözleşmesi yapılacak.

Satış sözleşmesi taraflarca imzalanınca noter, tapu bilişim sisteminden yevmiye numarası alarak sözleşmeyi sisteme kaydedecek.

Sözleşme sisteme kaydolduktan sonra tapu müdürlüğü tarafından taşınmazın tapu siciline tescili yapılacak.

Satış sözleşmesiyle beraber diğer belgeler, noter tarafından sisteme aktarılacak ve fiziki olarak da arşivlenecek. Erkan Ayan

Cumartesi, 03 Haziran 2023 17:15

Ev Hanımlarına Sigorta Teşviki

Hayatın getirdiği risklere karşı, herkeste kendini güvene alma duygusu az ya da çok bulunur. Tüm sigortacılık sistemleri bireyin karşılaşacağı risklere göre sigorta kollarını ve hedef kitlelerini belirlerler. Sosyal güvenlik yasaları çalışanları kapsadığı gibi, belli kurallar çerçevesinde çalışmayanları da kapsar. Sigortası bulunmayan ev hanımlarının nasıl emekli olacağı çok sorulan konulardan. Halen ev hanımları, isteğe bağlı sigorta primi ödeyerek emekli olabiliyorlar.

Yeni hükümetin seçim beyannamesinde, ev hanımlarının emekliliği ile ilgili kolaylaştırıcı bir düzenleme yapılacağı yer aldı. Buna göre; ev hanımları için isteğe bağlı sigorta priminin 1/3'ü alınmayacak. Halen isteğe bağlı sigortalılar her ay 3.202,56 TL prim ödemekteler. Söz konusu düzenlemenin hayata geçmesi ile isteğe bağlı sigorta yatırmak isteyen ev hanımları, 2.135,04 TL. prim ödeyecekler. Diğer taraftan kadınların çocuk sayısına göre emeklilik yaşları belirlenecek.

Anlaşıldığı üzere yeni düzenlemede; ev hanımlarına getirilmek istenen teşvik, isteğe bağlı sigorta kolu içinde yapılacak. Bu nedenle isteğe bağlı sigorta kolunda geçerli kuralları, daha yakından mercek altına almakta fayda var.

İsteğe bağlı sigortalı için prim oranı, prime esas kazancın taban ile tavan sınırları arasında. Bugün için 10.008 TL. ile 75.060 TL. arasında aylık tutar belirlenebiliyor. Prim, sigortalı tarafından tercih edilen tutarın aylık %32'sine tekabül edecektir. Primin içinde; emeklilik için malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ile genel sağlık sigortası primini bulunuyor. Primi ödenmeyen ay için SGK, 12 ay beklemekte ardından hala ödenmemişse; ödeme olanağını kaldırmaktadır.

Herkes isteğe bağlı sigortalı olabilir mi?

Türkiye'de ikamet edenler ile Türkiye'de ikamet etmekte iken sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerdeki Türk vatandaşları için:

18 yaşını doldurmuş olmak,

Zorunlu sigortaya tabi çalışması olmamak,

Sigortalı olarak çalışmakla birlikte ay içerisinde 30 günden az çalışmak ya da tam gün çalışmamak,

Malullük veya yaşlılık aylığı almamak olarak isteğe bağlı sigortanın şartlarını sıralayabiliriz.

İsteğe bağlı sigortalılık nasıl başlar ve nasıl sona erer?

"İsteğe Bağlı Sigorta Giriş Bildirgesi" doldurularak, ikametgahın bulunduğu yerdeki sosyal güvenlik il müdürlüklerine/sosyal güvenlik merkezlerine ya da e-Devlet üzerinden başvuru yeterli. İsteğe bağlı sigortalılık, başvurunun Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına girdiği tarihi takip eden günden başlayacaktır.

Yazılı olarak isteğe bağlı sigortalılığı sonlandırma talebi, emekli aylığı talebi ve sigortalının ölümü durumu isteğe bağlı sigortalılığı sonlanacaktır.

İşin püf noktasına geldik. İsteğe bağlı sigorta primi yatıranlar SSK'dan mı, Bağ-Kur'dan mı emekli olacaklar?

İsteğe bağlı sigorta primi ödenen süreler, 4/b (Bağ-Kur) sigortalılık statüsünde değerlendirilecektir. Dolayısıyla isteğe bağlı sigorta ödeyenler için Bağ-Kur emeklilik koşulları doğabilecektir. Ev hanımı, geçmiş sigortalılık sürelerine veya isteğe bağlı sigortalı olduktan sonra 4/a (SSK) sigortalılık statüsünde çalışması olup olmayacağına göre SSK emeklilik koşullarına tabi olabilecektir.

Öncelikle Bağ-Kur emeklilik koşullarına kısaca bakalım. 08/09/1999 öncesi dönemde sigortalı olan ev hanımları için 20 tam yıl (7.200 gün) gerekmekte.

8/9/1999 tarihi ile 30/4/2008 tarihleri arasındaki dönemde sigortası bulunan ev hanımları için Bağ-Kur emeklilik koşulu; 58 yaşını doldurmak ve aynı zamanda 25 tam yıl (9.000 gün) prim ödemek olarak karşımıza çıkıyor.

30/4/2008 tarihinden sonraki dönemde sigortalı olan ev hanımlarında ise 2036 yılına kadar 58 yaşını doldurmak aynı zamanda 9.000 prim ödeme gün sayısını sağlamalı. Gün koşulu 2036 sonrası sağlandığında; tamamlandığı tarihe göre emeklilik yaşı değişmektedir.

Bağ-Kur emekliliği, SSK emekliliğine göre güç koşullara sahip olduğu için tercih edilmemektedir. Bağ-Kur'da, SSK'ya nispeten daha fazla prim ödeme gün sayısı biriktirmek dolayısıyla da daha fazla prim ödemek gerekmekte. Bunun yanı sıra daha geç emekli aylığına kavuşmak da konunun başka bir boyutu.

4/a SSK emekliliği hedeflendiğinde; 1.260 gün kuralını dikkate almak yerinde olacaktır. Buna göre son yedi yılda en fazla hangi sigortalılık statüsünden prim ödeme gün sayısı bulunuyorsa, o sigortalılık statüsünden emeklilik koşulları doğacaktır. Bu nedenle, isteğe bağlı sigorta ödeyecek ev hanımlarının kendi hizmet dökümlerinde son yedi yılda en fazla hangi sigortalılık statüsü bulunduğuna göz atmaları yerinde olacaktır.

Diğer yandan emeklilikte yaşa takılanlar yasası kapsamında bulunan ev hanımları için yaş koşulu bulunmamaktadır. Söz konusu ev hanımlarının emeklilik koşullarını sağlamaları için sadece prim gün sayılarını tamamlamaları yeterli olacaktır. Yeni düzenleme ile çocuk sayısına göre yaş koşulunda yapılacak iyileştirmenin 08/09/1999 öncesi sigorta başlangıcı bulunan kadınlara etkisi olmayacaktır. Bu nedenle emeklilik hedefleyen EYT'li ev hanımlarının yeni düzenlemeden yararlanırken isteğe bağlı sigorta primi yatırmanın onları Bağ-Kur emeklilik koşullarına sürükleyebileceğini göz önüne almaları gerekmekte. Son yedi yılda hangi sigortalılık statüsünde günlerinin bulunduğunu değerlendirerek, emeklilik planlaması yapmaları gerekecek.

BİR SORU- BİR YANIT

Bu yıl Mayıs ayında Bağ-Kur'dan emekli oldum. Geçmiş yıllarımda hem SSK hem de Bağ-Kur'um var. Bana bağlanan maaş ile tanıdıklarıma bağlanan maaş arasında fark var. Çalışmalarımız birbirine çok yakın. Emekli maaşım hatalı bağlanmış olabilir mi?

Emekli aylıklarının hesaplanmasında; yaşınız, prim ödeme gün sayılarınız, bildirilen kazanç tutarlarınız ve sigortalı bildirildiğiniz dönemler önemli. Kıyaslama yaptığınız emekli ile sizin aynı durumda olmanız, sayılan hususların benzer olmasına bağlı. Şayet kıyasladığınız aylık ile aranızdaki benzerliğe rağmen, bağlanan tutarlar farklı ise emekli aylığınızda hata olma olasılığı olabilir. Genelde emekli aylıkları hesaplanırken bilgisayar programları kullanılmakta. Ancak Bağ-Kur emekli aylıkları hesabında, SSK kazançları manuel girildiği için yanlışlık yapılması mümkün. Konuyu bir dilekçe ile ilgili sosyal güvenlik merkezine iletmeniz, hata var ise aylık bağlandığı tarihten bu yana düzeltme talep etmenizi öneririm. Halil Kağan ÖYKEN

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ev-hanimlarina-sigorta-tesviki-672299h.htm

12/03/2023 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanıp bazı hükümleri aynı  tarihte yürürlüğe giren 7440 sayılı Yasa birçok alanda düzenleme içermektedir. Biz burada kanun kapsamında KDV artırımında bulunan mükelleflerin özel esaslar karşısındaki durumunu ele alacağız. Dolayısıyla konuyu “ Özel esaslar kapsamında olup  KDV artırımında bulunanlar “, “Özel Esaslar kapsamında olmadığı halde KDV artırımında bulunanlar” ile “Sonraki Döneme Devreden KDV” olarak üç başlık halinde ele almak daha faydalı olacaktır.

Özel Esaslar Kapsamında Olup KDV Artırımında Bulunanlar 

Bilindiği gibi Katma Değer Vergisi  Genel Uygulama  Tebliği’nin  IV-E Bölümünde Özel Esaslar konusu  ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 7440 ayılı Yasa ile yapılan düzenlemeye ilişkin KDV Genel Uygulama Tebliğinde değişiklik yapılmasına dair yayımlanan 46 Seri No.lu KDV Tebliğinde;

Aralık/2022 ve öncesi vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak haklarında bu Tebliğ kapsamında:

– Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma olumsuz raporu ile,

– Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma,

– Beyanname vermeme,

– Adresinde bulunamama,

– Defter ve belge ibraz etmeme,

olumsuz tespitleri bulunan ve bu nedenle özel esaslara tabi olan mükelleflerden 2018, 2019, 2020, 2021 ve 2022 takvim yıllarında faaliyette bulundukları dönemlerin tamamına ilişkin olarak 7440 sayılı Kanunun 5 inci ve geçici 1 inci maddeleri kapsamında KDV artırımında bulunanlar (Bu yıllardan herhangi birinde faaliyete başlanması halinde faaliyete başlanan yıl ve sonraki yıllar için; faaliyetin terk edilmesi halinde ise faaliyetin terk edildiği yıl ve önceki yıllar için artırımda bulunulması gerekir.), artırım tutarlarının tamamını ödedikleri tarihten itibaren özel esaslar kapsamından çıkarılır. Ayrıca, taksit uygulamasından faydalanan mükelleflerin hesaplanan tutarların tamamı ile bir taksite ait tutarın %10’u kadar banka teminat mektubu (herhangi bir kısıtlayıcı şart taşımaması gerekmektedir), sigorta şirketi kefalet senedi (herhangi bir kısıtlayıcı şart taşımaması gerekmektedir), devlet tahvili veya hazine bonosu cinsinden teminat göstermeleri halinde taksitlerin tamamının ödenmesi beklenmeksizin genel esaslara dönüşleri sağlanır. Bu şekilde teminat gösteren mükelleflerin mezkûr Kanuna göre taksitleri ödememeleri halinde, ödenmemiş taksitler muaccel hale gelir ve kalan borcun tamamı teminatın paraya dönüştürülmesi yoluyla tahsil edilir.

Tebliğ  hükümleri  irdelendiğinde Özel Esaslara durumunun Tahdidi olarak tebliğe işlendiğini görmekteyiz. Yani yukarıda yer alan sebepler dışında özel esaslara tabi bulunan mükelleflerin (örneğin; SMİYB Düzenleme Raporu gibi) KDV artırımında bulunmaları bu  mükelleflerin  özel esaslar kapsamından çıkışlarını sağlamamaktadır.

Diğer taraftan Özel Esaslara tabi mükelleflerden öteden beri faaliyette bulun ve 2018, 2019, 2020, 2021 ve 2022 takvim yıllarında faaliyette bulundukları dönemlerin tamamına ilişkin olarak 7440 sayılı Kanunun 5 inci ve geçici 1 inci maddeleri kapsamında KDV artırımında bulunanlar kanunun öngördüğü haklardan faydalanabilmektedir. Dolayısıyla öteden beri faaliyette bulunan mükellefler için son beş yıllık dönemin tamamına ilişkin KDV artırımında bulunmayan mükellefler (örneğin;  2018, 2019, 2021, 2022 yıllarına ilişkin KDV artırımında bulunup 2020 yılına ilişkin artırımda bulunmayan) tebliğde yer alan diğer şartları yerine getirse dahi özel esaslar kapsamından çıkarılmayacaklardır

Usulüne uygun KDV matrah artırımında bulunan mükelleflerin Özel Esaslar uygulamasından çıkışı için aranan diğer bir şart ise ödeme ya da teminattır. KDV artırımında bulunan mükellefler artırım tutarını tamamen ödedikleri tarihte veya taksit uygulamasından faydalanmaları halinde ise hesaplanan tutarların tamamı ile 1 taksite ait tutarın %10’u kadar teminat göstermeleri halinde genel esaslara dönebilecektir. Verilecek olan teminata ilişkin tebliğde sınırlamaya gidilmiş olup 6183 sayılı Kanunun 10. maddesinde sayılan teminat türlerinin tamamı değil tebliğde belirtilen teminat türlerinin esas alınması gerekmektedir. Bunlar ise;

– banka teminat mektubu,

– sigorta şirketi kefalet senedi,

– devlet tahvili veya hazine bonosu.

Olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla para, menkul ve gayrimenkul mallar gibi teminatların bu kapsamda kabul edilmesi mümkün değildir.

7326 sayılı Kanun kapsamında 2018, 2019 ve 2020 yılları için (Bu yıllardan herhangi birinde faaliyete başlanması halinde faaliyete başlanan yıl ve sonraki yıl için) artırımdan yararlanmış olanların genel esaslara dönüşünde, yararlanma koşullarının ihlal edilmemiş olması koşuluyla bu yıllar için yeniden artırımda bulunulması şartı aranmayacaktır.

Özel Esaslar Kapsamında Olmadığı Halde KDV Artırımında Bulunanlar

Mezkur  tebliğde; “Özel esaslar kapsamında olmadığı halde KDV artırımında bulunmuş olan mükellefler, artırımda bulundukları yıllarda alım yaptıkları mükelleflerle ilgili olumsuzluklar için yapılacak tespitler dolayısıyla özel esaslar kapsamına alınmazlar. Ancak, bu mükellefler hakkında, artırımda bulunulan yıllar için sahte belge kullanma olumsuz tespiti yapılması halinde, Tebliğin (IV/E-5) bölümünde yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla, sonraki döneme devreden KDV’ye ilişkin düzeltme işlemi neticesinde artırımda bulunulmayan bir yılda tarhiyat yapılması gerekiyorsa, mükellef özel esaslara alınmasa dahi düzeltme işlemi yapılacaktır.” Denilmektedir.

Konuyu örnekle açıklayacak olursak, Özel esaslar kapsamında bulunmayan bir mükellefin 2019  yılında KDV artırımında  bulunduğu ancak diğer  yıllarda ise artırımda bulunmadığı ve söz konusu mükellefin 2019/mart döneminde  hakkında SMİYB düzenleme raporu mevcut olan  bir mükelleften 100.000 TL KDV’li mal/hizmet alımında bulunduğunu tespit edilmiş ve ilgili vergi dairesi 01.05.2023 tarihinde  KDVGUT  IV-E/11 bölümü kapsamında mevcut uygulamada olduğu gibi 15 gün içinde “olumsuzluğun giderilmesi davet yazısı”nı mükellefe tebliğ etmiştir. Mükellef ilgili dönem için usulüne uygun olarak KDV artırımında bulunduğunu bildirirse özel esaslara alınmayacaktır. Kaldı ki  örnekteki mükellefin vergi dairesi yazısının tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde ilgili dönem için KDV artırımında bulunması durumunda da özel esaslara alınmaması gerekmektedir. Ancak aynı örnekteki mükellefin izah yazısının tebliğ tarihinden itibaren 16. günde veya daha sonraki bir tarihti KDV artırımında bulunması durumunda  (yasal olarak matrah artırım süresi (30.06.2023) geçmemiş olsa dahi) tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde artırımda bulunmamış olması, işlemin gerçekliğinin de KDVGUT – IV-E bölümü kapsamında ispat edilememesi halinde özel esaslara kapsamına alınması gerekecektir.

Sonraki Döneme Devreden KDV

Burada özellik arz eden diğer bir husus Özel Esaslar kapsamında olmadığı halde KDV artırımında bulunmuş olan mükellefler, artırımda bulundukları yıllarda alım yaptıkları mükelleflerle ilgili olumsuzluklar için yapılacak tespitler dolayısıyla özel esaslar kapsamına alınmayacaktır. Ancak, bu mükellefler hakkında, artırımda bulunulan yıllar için sahte belge kullanma olumsuz tespiti yapılması halinde, (Tebliğin (IV/E-5) bölümünde yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla)  sonraki döneme devreden KDV’ye ilişkin düzeltme işlemi neticesinde artırımda bulunulmayan bir yılda tarhiyat yapılması gerekiyorsa, mükellef özel esaslara alınmasa dahi düzeltme işlemi yapılacaktır.

Yine yukarıdaki örnek üzerinden konuyu açıklayacak olursak özel esaslar kapsamında olmadığı halde 2019 yılına ilişkin KDV artırımında bulunan ancak sonradan 2019/mart dönemine ilişkin olumsuz mükelleflerden 100.000 TL KDV’li mal/hizmet aldığı tespit edilen mükellefin ilgili dönem beyannamesinde” ödenecek KDV” beyan edilmesi  durumunda 100.000 TL KDV’nin tenzil  edilmesi neticesinde ödenecek KDV’nin artacak olması ve ilgili döneme ilişkin tarhiyat yapılamayacak olması nedeniyle mükellefin herhangi bir işlem yapmasına gerek olmamakla birlikte ilgili vergi dairesinin de mükellefin beyannamelerini  tetkik ederek bu mükellefe “olumsuzluğun giderilmesi davet yazısı” göndermeyip işlemi sonlandırması gerekmektedir. Ancak örneğimizde mükellefin 2019 yılı tüm dönem KDV beyannamelerinde ödenecek KDV bulunmaması veya tenzil neticesinde sonraki dönem KDV beyannamelerini  düzeltmesi  ve 2020/Nisan döneminde tarhiyat yapılması gerekiyorsa mükellef özel esaslar kapsamına alınmayacak olup ilgili döneme  tarhiyat  yapılacaktır.

Mükellefin düzeltme beyannamesi verecek olması durumunda bu beyannameleri ne şekilde vereceği hususu da ayrıca önem kazanmaktadır. 60 No.lu KDV Sirkülerinde;  KDV mükellefleri tarafından geçmiş vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak bir düzeltme beyannamesi verilmesi halinde, en son KDV beyannamesi de dahil olmak üzere aradaki tüm KDV beyanlarının buna göre düzeltilmesi gerekmektedir. Ancak, düzeltme beyannamesinin verildiği dönemden en son vergilendirme dönemine ait KDV beyannamesine kadar, bu düzeltme neticesinde aradaki vergilendirme dönemlerinde ödenecek bir vergi çıkmaması kaydıyla, her bir dönem için ayrı ayrı düzeltme beyannamesi verilmesine gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür durumlarda düzeltmenin yapıldığı vergilendirme dönemi ile en son vergilendirme dönemine ilişkin düzeltme beyannamesi verilmesi yeterli olacaktır. Ancak düzeltme yapan mükellefin KDV iadesi alan bir mükellef olması halinde Gelir İdaresi Başkanlığının son dönem müstakar hale gelen görüşlerine göre ödeme çıkıp çıkmama durumuna bakılmaksızın tüm dönemlere ilişkin düzeltme beyannamesi vermesi  gerekmektedir.

Konu hakkında en çok karşılaşılan sorunlardan bir diğeri ise ödeme çıkmaması durumunda düzeltme beyannamelerinin hangi döneme kadar verileceğidir. Yukarıda da ayrıntılı olarak izah edildiği üzere mükellefin artırımda bulunduğu yıl/yıllar için olumsuz mükelleflerden olan alışlar tespit edilmesi ve “ödenmesi gereken KDV “beyan edilmiş olması  halinde  mükelleflere “olumsuzluğun giderilmesi davet yazısı” gönderilmeyecek ve dolayısıyla mükellefte herhangi bir düzeltme işlemi yapmayacaktır. Ancak bu alışların “sonraki döneme devreden KDV” beyan edilmiş dönem/dönemlere ilişkin olması halinde ise mükellefe “olumsuzluğun giderilmesi davet yazısı” gönderilmesi,  işlemin gerçekliğinin KDVGUT – IV-E bölümü kapsamında ıspat edilememesi halinde artırım yapılan dönemler için herhangi bir tarhiyata yol açmaksızın düzeltme yapılması,  bu düzeltme işlemine  “Ödenmesi   Gereken  KDV” hesaplanan döneme kadar devam edilmesi, bu dönemin ise artırımda bulunmayan bir dönem olmaması halinde gerekli tarhiyatın yapılması gerekmektedir. “Olumsuzluğun giderilmesi davet yazısı” gönderilen mükellefin beyannamelerini tetkik etmesi neticesinde hiçbir dönemde ödeme çıkmıyor olması halinde alışların bulunduğu dönem ile kanaatimizce vergi dairesi yazısının tebliğ edildiği dönem beyannamesinde (iadeci mükellef olmaması durumunda) gerekli düzeltme işleminin yapılarak işlemi neticelendirmesi uygun olacaktır.

Diğer taraftan Vergi Dairesi tarafından gönderilen yazıya istinaden mükellef tarafından verilecek olan düzeltme beyannameleri VUK 371. madde kapsamında Pişmanlık Talepli olarak verilemeyecek olup bu beyannameler kanuni süresinden sonra verilen beyanname olarak  değerlendirilecektir.

Özel Esaslar kapsamında bulunan mükelleflerin KDV artırımında bulunmaları nedeniyle kapsamdan çıkmaları için artırımda bulunulan vergiyi ödemeleri veya teminat göstermeleri gerekli şart iken özel esaslarda olmadığı halde KDV artırımında bulunan mükellefler açısından böyle bir şartın bulunmadığı hususunu da belirtmek gerekmektedir.

Adil CEYLAN
Vergi Dairesi Müdürü
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2023/06/02/7440-sayili-yasa-kdv-artirimi-ozel-esaslar-sonraki-doneme-devreden-kdv/

Danıştay 3. Daire

Tarih : 13.06.2022

Esas No : 2021/3

Karar No : 2022/2915

GVK Md. Mük. 121

VERGİYE UYUMLU MÜKELLEFLERE TANINAN İNDİRİM HAKKINDAN YARARLANILMASINDA VERGİNİN GEÇ ÖDENMEMESİ ŞARTI

İhraç kayıtlı teslimlere ilişkin tecil edilen katma değer vergisinin, malı alan tarafından süresinde ihraç edilmemesi nedeniyle terkin edilmeyerek bir kısmının gecikme zammıyla birlikte ödenmesinde davacıya atfedilecek bir kusur bulunmadığından, bu durumun 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 121. maddesindeki "verginin geç ödenmemesi" şartının ihlali anlamına gelmeyeceği, diğer şartları taşıyan davacının salt bu nedenle uyumlu mükelleflere tanınan indirim hakkından yararlandırılmamasında hukuka uyarlık bulunmadığı hk.

İstemin Konusu: Mardin Vergi Mahkemesinin 15.01.2020 tarih ve E:2019/468 K:2020/31 sayılı kararına yöneltilen istinaf başvurusuna ilişkin Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 1. Vergi Dava Dairesinin 11.11.2020 tarih ve E:2020/458, K:2020/840 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı şirket tarafından, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 121. maddesinde düzenlenen, vergiye uyumlu mükelleflere uygulanan vergi indirimi gereğince, 2018 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden hesaplanan verginin %5'i olan 260.243,64 TL'nin ödenmesi gereken kurumlar vergisi üzerinden indirilmesi gerektiği ihtirazi kaydıyla verilen beyannameye istinaden tahakkuk eden kurumlar vergisinin 260.243,64 TL'lik kısmının kaldırılması ile 260.243,64 TL geçici vergi tutarının faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Mahkemelerince verilen ara kararı ile davacının uyumlu mükelleflere tanınan indirimden yararlandırılmamasına ilişkin sebebin sorulması üzerine davalı idarece gönderilen bilgi ve belgelerden, davacının 2016 yılının Ocak ila 2017 yılının Mayıs dönemleri arasında katma değer vergisinden kaynaklı olarak toplam 5.270,32 TL gecikme zammı ödediğinin görüldüğü dolayısıyla davacı şirket tarafından her ne kadar ihraç kayıtlı teslimlere ilişkin tecil edilen katma değer vergisinin malı alan tarafından süresinde ihraç edilmemesi nedeniyle terkin edilmeyerek kendilerinden zamlı olarak tahsil edildiği ve bahse konu işlemlerde davacı şirkete atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı ileri sürülmüşse de 193 sayılı Kanun'un mükerrer 121. maddesi ile indirim hakkının yalnızca şartları taşıyan mükelleflere tanındığı ve vergilendirme alanında muafiyet, istisna ve indirim hükümlerinin yorum yoluyla genişletilmesi veya daraltılmasının Anayasanın 73. maddesinde ifade edilen verginin yasallığı ilkesine aykırı düşeceği birlikte değerlendirildiğinde, vergi indiriminden yararlanmak için, öncelikle indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmesi ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de kanuni süresinde ödenmesi gerekirken, davacı şirketin katma değer vergisi beyannameleri üzerine tahakkuk eden verginin süresinde ödenmemiş olması nedeniyle 5.270,32 TL gecikme zammı ödediği anlaşıldığından tahakkuk eden vergide hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti: İstinaf başvurusunun, usul ve hukuka uygun olduğu sonucuna varılan Vergi Mahkemesi kararının kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca reddine karar verilmiştir.

Temyiz Edenin İddiaları: 193 sayılı Kanun'un mükerrer 121. maddesinde aranan şartları taşıyan vergiye uyumlu mükellef oldukları, tüm yükümlülüklerini zamanında ve eksiksiz yerine getirdikleri, ihraç kayıtlı teslimlerde faturada katma değer vergisi gösterilmekte, ancak alıcıdan tahsil edilmemekte, beyannamede beyan edilen vergi üç aylık süreyle tecil edilmekte ve karşı taratın ihracatı gerçekleştirmesiyle de tecil edilen vergi terkin edilmekte, ihracat üç ay içinde gerçekleştirilmezse tecil edilen vergi gecikme zammıyla birlikte tahsil edilmekte olup bu prosedüre uygun şekilde gerçekleştirilen ve mevzuata uygun olarak tecil edilen vergilerin kendilerinin bir kusuru olmaksızın ihracatın gerçekleşmemesi nedeniyle gecikme zammıyla ödenmesi nedeniyle vergiye uyumlu mükelleflere tanınan indirim hakkından yararlandırılmamalarının hukuka uygun düşmediği, tüm beyannamelerin süresinde verildiği ve vergilerin süresinde ödendiği ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Karşı Tarafın Savunması: 193 sayılı Kanun'nun mükerrer 121. maddesinde düzenlenen vergi indiriminden yararlanabilmek için, öncelikle indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ve bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin süresinde verilmesi ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de süresinde ödenmesi gerekirken, davacı şirketin katma değer vergisi beyannameleri üzerine tahakkuk eden verginin süresinde ödenmemiş olması nedeniyle 5.270,32 TL gecikme zammı ödediğinin tespit edildiği, 2018 yılının Nisan-Haziran dönemine ait beyanın pişmanlıkla verilen düzeltme beyannamesiyle düzeltildiği ve davacı adına özel usulsüzlük cezası kesildiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Karar: Davacı şirket tarafından, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 121. maddesinde düzenlenen, vergiye uyumlu mükelleflere uygulanan vergi indirimi gereğince, 2018 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden hesaplanan verginin %5'i olan 260.243,64 TL'nin ödenmesi gereken kurumlar vergisi üzerinden indirilmesi gerektiği ihtirazi kaydıyla verilen beyannameye istinaden tahakkuk eden kurumlar vergisinin 260.243,64 TL'lik kısmının kaldırılması ile 260.243,64 TL geçici vergi tutarının faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açıldığı, davacının 2016 ve 2017 yılı içerisinde 3065 sayılı Kanun'un 11. maddesinin 1/c bendi kapsamında gerçekleştirdiği ihraç kayıtlı teslimler nedeniyle ihracatın kısmi gerçekleşmesi nedeniyle üç aylık süreyle tecil edilen vergilerin bir kısmının gecikme zammıyla birlikte ödendiği, Mahkemece 09.07.2019 tarihinde verilen ara kararıyla indirim hakkından yararlandırılmama nedeninin sorulması üzerine davalı idarece gönderilen cevap ve eklerinden yararlandırılmama sebebi olarak 2016 yılının Ocak ila 2017 yılının Mayıs dönemleri arasında katma değer vergisinden kaynaklı olarak toplam 5.270,32 TL gecikme zammı ödemesinin gösterildiği anlaşılmaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "Vergiye Uyumlu Mükelleflere Vergi İndirimi" başlıklı mükerrer 121. maddesinde, ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), bu maddenin 2. fıkrasında belirtilen şartları taşıyanların yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5'inin, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirileceği, şu kadar ki hesaplanan indirim tutarının her hal ve takdirde 1 milyon Türk lirasından fazla olamayacağı, indirilecek tutarın ödenmesi gereken vergiden fazla olması durumunda kalan tutarın, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebileceği, bu süre içinde mahsup edilemeyen tutarların red ve iade edilmeyeceği, gelir vergisi mükelleflerinin yararlanacağı indirim tutarının, ticari, zirai veya mesleki faaliyet nedeniyle beyan edilen kazançların toplam gelir vergisi matrahı içerisindeki oranı dikkate alınmak suretiyle hesaplanan gelir vergisi esas alınarak tespit edileceği, söz konusu indirimden faydalanabilmek için; 1. indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmiş olması (Her bir beyanname itibarıyla 250 Türk lirasına kadar yapılan eksik eklemeler bu şartın ihlali sayılmaz.), 2. (1) numaralı bentte belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re'sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması (Yapılan tarhiyatların kesinleşmiş yargı kararlarıyla veya 213 sayılı Vergi Usul Kanununun uzlaşma ya da düzeltme hükümlerine göre tamamen ortadan kaldırılmış olması durumunda bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.), 3. İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla vergi aslı (vergi cezaları dahil) 1.000 Türk lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcunun bulunmamasının şart olduğu... hükmüne yer verilmiştir.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11. maddesinin (c) bendinde; ihraç edilmek şartıyla imalatçılar tarafından kendilerine teslim edilen mallara ait katma değer vergisinin, ihracatçılar tarafından ödenmeyeceği, mükelleflerce tahsil edilmeyen ancak ilgili dönem beyannamesinde beyan edilecek olan bu verginin, vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilerek tecil olunacağı, söz konusu malların, ihracatçıya teslim tarihini takip eden aybaşından itibaren 3 ay içinde ihraç edilmesi halinde, tecil edilen verginin terkin edileceği, ihracatın bu şartlara uygun olarak gerçekleştirilmemesi halinde, tecil olunan verginin tahakkuk ettirildiği tarihten itibaren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammıyla birlikte tahsil olunacağı düzenlenmiştir.

3065 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (c) bendi uyarınca, tahakkuk edip tecil edildikten sonra ihracatın gerçekleşmesi halinde terkin edilecek olan katma değer vergisinin öngörülen koşulun gerçekleşmemesi nedeniyle gecikme zammıyla birlikte ödenmesi davacıya atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmayıp tamamen değinilen yasal düzenlemelerin gereğinin yerine getirilmesi ile olup bu durum aleyhe sonuç doğuracak şekilde yorumlanarak davacının vergiye uyumlu mükellef sayılamayacağı sonucuna ulaşılamayacaktır.

Başka bir anlatımla verginin geç ödenmesi karşı tarafın ihraç kaydını yerine getirmemesinden kaynaklandığından bunda kusuru bulunmayan davacının tecil edilen vergiyi geç ödemesi 193 sayılı Kanun'un mükerrer 121. maddesindeki "tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmesi" şartının ihlali anlamına gelmeyeceğinden, değinilen maddelerdeki diğer şartları taşıdığı anlaşılan davacının salt bu nedenle uyumlu mükelleflere tanınan indirim hakkından yararlandırılmaması yolundaki işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Bu durumda, davacının ihtirazi kaydı kabul edilmeyerek tahakkuk ettirilen vergide hukuka uygunluk bulunmadığından, yazılı gerekçeyle davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararına yöneltilen istinaf isteminin reddine yönelik Vergi Dava Dairesi kararının bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulüne, temyiz istemine konu Vergi Dava Dairesi kararının bozulmasına, oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.

Danıştay 3. Daire

Tarih : 14.06.2022

Esas No : 2020/4625

Karar No  : 2022/2923

VUK Md. 3, 134

SATIŞ HASILATININ TAMAMI ÜZERİNDEN KARLILIK ORANI UYGULANMAK SURETİYLE MATRAH HESABI      

Bir kısım hasılatını kayıt ve beyan dışı bıraktığı sabit olan davacının, hizmet alımlarının maliyeti göz önünde bulundurulmaksızın satış hasılatının tamamına %5 karlılık oranı uygulanmak suretiyle matrah hesabında hukuka uygunluk bulunmadığı hk.

İstemin Konusu: Kocaeli 1. Vergi Mahkemesince 23.11.2017 tarih ve E:2016/1571, K:2017/1171 sayılı kararına yöneltilen istinaf başvurusunu, Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararı uyarınca yeniden inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesinin 11.06.2020 tarih ve E:2019/897, K:2020/921 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı şirket adına, 2011 ila 2014 yılları hesap ve işlemlerinin incelenmesi üzerine düzenlenen vergi tekniği raporundaki tespitler doğrultusunda düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca, yapı denetim hizmeti ile birlikte proje, teknik müşavirlik, denetim ve mimarlık hizmetleri de verdiği, ancak bu satışlarına ilişkin satış faturası düzenlemediği ve fazladan amortisman gideri hesaplanması nedeniyle belirlenen matrahlar üzerinden 2012 yılı için re'sen salınan bir kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisinin kaldırılması istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Tarhiyatın dayanağı vergi inceleme raporunun atıfta bulunduğu vergi tekniği raporunun ihbarname ekinde tebliğ edilmemesinin esasa etkili bir şekil hatası olduğu ve davacının savunma hakkını kısıtladığı gerekçesiyle tarhiyat kaldırılmıştır.

Bölge Mahkemesi Kararının Özeti: Davacı şirket tarafından ... İnşaat Taahhüt Sanayi Ticaret Limited Şirketi, ... Mimarlık Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ve ... İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'nden alınan toplam 1.154.590,67 TL tutarındaki fatura içeriği Proje, Teknik Müşavirlik, Denetim ve Mimarlık hizmetlerinin, muhtelif müşterilere %5 (Kocaeli Ticaret Odasından "Proje, Teknik Müşavirlik, Denetim ve Mimarlık Hizmetleri" veren firmalarda brüt karlılık oranı %5 olarak bildirilmiştir) kar ile satıldığı ve bu satışlar için fatura düzenlenmediğinin şirket yetkilisince beyan edildiği ve bu hususu içeren tutanağında ihtirazi kayıtsız olarak imzalandığı, dava dilekçesinde de bu konu ile ilgili bir itirazda bulunmadığı görüldüğünden, davacı şirketin belirtilen hizmet satışına ilişkin fatura düzenlemeyerek bir kısım gelirini kayıt ve beyan dışı bıraktığının sabit olduğu, davacı şirketin, 2012 hesap döneminde "770 Genel Yönetim Gideri" hesabının "Cari Dönem Amortisman Giderleri" alt hesap kayıtlarında 10.654,48 TL tutarında amortisman giderini fazla hesapladığının tespit edildiği, şirket yetkilisince fazladan amortisman gideri kaydedildiğinin kabul edildiği ve dava dilekçesinde bu hususa ilişkin olarak da herhangi bir itirazda bulunmadığı görüldüğünden, tarhiyatın bu matrah kaleminden kaynaklanan kısmında da hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı idarenin istinaf başvurusu kabul edilerek, Vergi Mahkemesi kararı kaldırıldıktan sonra, dava reddedilmiştir.

Temyiz Edenin İddiaları: Şirketlerinin daha önceden yapı denetim sözleşmesi yapmış olduğu firma ve şahıslara yapı denetim hizmet bedeli ile orantılı olarak sunulan teknik ön fizibilite, tasarım, teknik destek ve danışmanlık gibi hizmetlerinin yapı denetim hizmetleri kapsamında düzenlenen diğer faturalara yansıtılarak beyan edilmiş olduğu, ortada kayıt dışı bırakılan bir gelirden ya da fatura düzenlenmemesi gibi bir durumdan bahsedilmeyeceği, şirketin dışarıdan almak suretiyle eski müşterilerine sunduğu hizmetlere fatura düzenlenmesi durumunda mükerrer vergilendirmenin söz konusu olacağı ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Karşı Tarafın Savunması: Davacı hakkında düzenlenen raporlar uyarınca adına yapılan tarhiyatın hukuka uygun olduğu ileri sürülerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Karar: Davacı şirket tarafından, ... İnşaat Taahhüt Sanayi Ticaret Limited Şirketi, ... Mimarlık Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ve ... İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'nden alınan toplam 1.154.590,67 TL tutarındaki fatura içeriği Proje, Teknik Müşavirlik, Denetim ve Mimarlık hizmetlerinin muhtelif müşterilere %5 kar ile satıldığı ve bu satışlar için fatura düzenlenmediğinin şirket yetkilisi tarafından da doğrulanması sebebiyle vergi inceleme elemanınca sözü edilen tutarda hizmetin gerçekten alındığı, muhtelif müşterilere %5 kar ile satılarak söz konusu satış hasılatının kayıt ve beyan dışı bırakıldığı, ayrıca fazladan amortisman gideri hesaplanması nedeniyle belirlenen matrahlar üzerinden davacı adına 2012 yılı için bir kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi salındığı anlaşılmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 3/B maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetin esas olduğu, muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan ve olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa düşeceği, aynı Kanun'un 134. maddesinde de vergi incelemesinin amacının; ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunun araştırılması, saptanması ve sağlanması gerektiği belirtilmiş olup, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 6. maddesinde ise kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde ise Gelir Vergisi Kanunu'nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 2. maddesinde de gerçek gelirin vergilendirileceği ilkesi benimsenmiştir.

Temyize konu Vergi Dava Dairesi kararının; tarhiyatın, amortismandan kaynaklanan kısmı yönünden davanın reddine ilişkin hüküm fıkrası aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Dairemizce de uygun bulunmuştur.

Vergi Dava Dairesinin satış hasılatının kayıt ve beyan dışı bırakıldığı yolundaki yargısı doğru olmakla birlikte, davacı şirketin söz konusu hizmetleri gerçekten satın aldığı vergi inceleme elemanı tarafından da kabul edildiğinden, belirtilen hizmet alımlarının maliyeti göz önünde bulundurulmaksızın söz konusu matrah kalemiyle ilgili hesaplamanın; satış hasılatının tamamına %5 karlılık oranı uygulanmak suretiyle yapılması hukuka uygun düşmediğinden, Vergi Dava Dairesi kararının tarhiyatın kayıt ve beyan dışı bırakılan hasılattan kaynaklanan hüküm fıkrasının belirtilen bu husus gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kısmen reddine, temyize konu Vergi Dava Dairesi kararının; tarhiyatın, amortismandan kaynaklanan kısmı yönünden davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına, temyiz isteminin kısmen kabulüne, kararın; tarhiyatın, kayıt dışı hasılattan kaynaklanan hüküm fıkrasının bozulmasına, davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca nispi harç alınmasına, 14.06.2022 tarihinde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.(*)

(*)  KARŞI OY: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenen kararın dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, kararın onanması gerektiği oyuyla Karara katılmıyorum.

 

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN, YURT İÇİNDE ÖDENEN VERGİLERİN VE GEÇİCİ VERGİNİN MAHSUP SIRASI  Kurumlar Vergisi Kanununa göre Hesaplanan Kurumlar Vergisinden aşağıdaki sıra dahilinde…
  • Müjde! Birinci Geçicide Enflasyon Düzeltmesi Uygulanmayacak! İsteyen Mükellefler Enflasyon Düzeltmesi Uygulayabilir Mi? 2023 yılı kurumlar vergisi beyannameleri epeyce zaman aldı, 2023 kasım…
  • Reklam Harcaması Sponsorluk Harcaması Farkı * Reklam Harcaması: Şirketin pazarlama ve tanıtımı kapsamında ticari kazancın…
Top