Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Mesleki Yeterlilik Belgesi (MYB) tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinde çalışanlar için 63 meslekte zorunlu hale geldi. İlk etapta sıvacı, kalıpçı, inşaat boyacısı, betoncu, ahşap kalıpçı gibi daha çok inşaat sektöründeki mesleklerde zorunluluk başladı. Daha sonra enerji, metal, otomotiv sektörlerindeki meslekler de kapsama girdi. Sıvacı, kalıpçı, inşaat boyacısı, betoncular için MYB zorunluluğu 26 Mayıs 2016’da başlamıştı.

63 MESLEĞE ÇIKACAK

25 Mart 2017’den itibaren ise 8 meslekte daha MYB zorunluluğu devreye girdi. Konuyla ilgili tebliğler yayımlandıktan sonra 12 aylık bir geçiş süreci oluyor. Bu süre içerisinde işçilerin ve işverenlerin MYB alması bekleniyor. Eylül 2018’de birlikte belge zorunluluğu 63 meslek için geçerli olacak. Otomotiv sektöründeki bazı meslek grupları için yeterlilikler tanımlandı ve mesleki yeterlilik belgesi zorunlu hale geldi. Bu meslekler için 25 Eylül 2018’de mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğu devreye girecek.

KONTROL ETMEK ZORUNDA

Mesleki yeterlilik belgesinin zorunluluk haline geldiği tarihten sonra tebliğde yer alan mesleklerde istihdam edilen kişilerin MYB olmadan çalıştırılması halinde işverene idari para cezası uygulanıyor. Bu nedenle işveren işyerinde bu mesleklerde çalışan kişilerin mesleki yeterlilik belgesi olup olmadığını kontrol etmek zorunda. Eğer işçinin mesleki yeterlilik belgesi bulunmuyorsa işveren bu işçiyi geçerli nedenle, yani kıdem tazminatı ödeyerek işten çıkartabilir. İşçinin kıdem tazminatı hakkı doğmuşsa işveren bu nedenle çıkarttığı işçiye kıdem tazminatını ödemek zorundadır.

Belge ve sınav ücreti devletten

Tebliğ kapsamında yer alan mesleklerde, 21/9/2006 tarihli ve 5544 sayılı Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanunu kapsamında yetkilendirilmiş sınav ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavlarda başarılı olan kişilerin 31/12/2017’ye kadar belge masrafıyla sınav ücretinin tamamı, 1/1/2018’den 31/12/2019’a kadar ise belge masrafıyla sınav ücretinin yarısı işsizlik sigortası fonundan karşılanıyor. Destek bugünlerde Meclis’ten geçecek

Tazminatını alamayabilir

İşçi bu işverene bağlı olarak en az bir yıl çalışmamışsa kıdem tazminatını da alamayacak. Mesleki yeterlilik belgesi bulunmaması nedeniyle işten çıkartılan işçi işe iade davası açsa bile bu davayı kazanamayacak ve işine geri dönemeyecektir. Dolayısıyla bu zorunluluk işçiler için bir anlamda tehlikeye de yol açabiliyor. İşçiler buna dikkat etmeli.

20 bin TL’ye kadar ceza var

Mesleki yeterlilik zorunluluğu bulunan mesleklerde istihdam edilen kişilerin mesleki yeterlilik belgesi bulunmadan çalıştırılması halinde işverene belgesi olmayan her bir işçi için 527 TL idari para cezası uygulanıyor. Dolayısıyla işveren 40 tane sıvacıyı mesleki yeterlilik belgesi olmadan çalıştırırsa 20 bin TL’nin üzerinde idari para cezası ödemek zorunda kalacak. Belgesi bulunan işçiyi çalıştıran ve 6111 sayılı Kanun uyarınca sağlanan sigorta prim teşvikinden faydalanma koşullarını sağlamış bir işveren, belgeli işçi çalıştırdığı için 54 aya kadar teşvikten yararlanabilir. İşçi ve işverenlerin hem zorunluluğu yerine getirmek, hem de maliyet avantajı için ellerini çabuk tutmaları gerek. Okan Güray Bülbül

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/dikkat-yeterlilik-belgesi-olmayan-isinden-olabilir/haber-676751

Salı, 07 Kasım 2017 09:01

Yeni Dönemin Vergi Hukuku

Bilindiği gibi, anayasamızda önemli değişiklikler yapan ve –anayasa hukukçularının rejimi nitelendirme ve adlandırma tartışmalarını bir kenara bırakarak - cumhurbaşkanlığı sistemi olarak adlandırılan düzenlemeler öngören 6771 sayılı Kanun 16 Nisan’da halk oylaması ile kabul edildi. Bu değişiklikler ile yürütme organı anayasada yeniden şekillendirildi. Bu değişikliklerden doğrudan en fazla etkilenen hukuk dalı ise, ilkeleri anayasa ile belirlenen vergi hukukudur. Bu defa bu etkileşimi irdelemeye çalışacağız. Ancak baştan belirtelim, bizi ilgilendiren veya aktaracağımız değişiklikler, TBMM ve Cumhurbaşkanı seçiminin yapılacağı - seçimler öne alınmadığı takdirde - 3.11.2019 tarihinde yürürlüğe girecektir. (Yazımda kısaltma anlamında olmak üzere yürürlük sonrasına yeni dönem diyeceğim)

Anayasamızın 8. maddesine göre “yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” iken yeni dönemde bakanlar kurulunun kaldırılması sebebi ile yürütme yetkisi ve görevi artık Cumhurbaşkanı tarafından anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılacak ve yerine getirilecektir.

Buna bağlı olarak da, Anayasanın vergilendirme ilkelerini düzenleyen hükmünde (md. 73) yer alan vergilerin yasallığı ilkesine istisna olarak Bakanlar Kurulu'na tanınmış veya tanınabilecek yetkiler de yeni dönemde artık Bakanlar Kurulu tarafından değil, Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacaktır. Peki, Cumhurbaşkanı bu yetkisini nasıl kullanacaktır? Bu sorunun yanıtı için önce Anayasa'nın 104. maddesini incelemek gerekmektedir.

Söz konusu maddede “Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkartabilir” hükmü yer almıştır. Ancak cümlenin devamında “Anayasanın ikinci kısmının (…) dördüncü bölüm(ün)de yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemez” hükmü yer almıştır. Anayasanın vergilendirme ilkelerini düzenleyen 73. maddesi ise söz konusu dördüncü bölümdedir. Bu düzenlemeler irdelendiğinde konumuza ilişkin olarak mevcut anayasaya benzer düzenlemeler öngörüldüğü görülmektedir.

Mevcut anayasaya göre 73. madde ile Bakanlar Kurulu'na tanınan yetkiler, Bakanlar Kurulu Kararları ile kullanılırken, Bakanlar Kurulu bu yetkilerini Kanun Hükmünde Kararname şeklinde kullanamıyor. Çünkü yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi için getirilen sınırlamanın bir benzeri Kanun Hükmünde Kararnameleri düzenleyen mevcut düzenlemede de yer almaktadır.

Bu düzenlemelerden anladığım uygulamada “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nin dışında Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanacak “kararnameler” de olacaktır. Bunlara “olağan kararnameler” de diyebiliriz. Şöyle de diyebilirim. Cumhurbaşkanı asli düzenleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile –yasama tarafından yetkilendirildiği – türev düzenleme yetkisini ise olağan kararnameler ile kullanacaktır.

Bu görüşümüzü, Anayasa Mahkemesi'ne Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri'nin anayasaya uygunluğu denetimini yapma yetkisini veren yeni dönemde uygulanacak 148. madde de teyit etmektedir. Bu düzenlemeye göre Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı Kararnameleri'nin anayasaya aykırılık iddialarını inceleyecektir. Anayasaya aykırılık iddiası ancak asli düzenlemelerde ileri sürülebilecek bir iddiadır. Yeni dönemin 104. maddesindeki “kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkartılamaz” hükmü dolayısıyla asli düzenleme, ancak kanun ile yapılmış düzenleme olmadığında söz konusudur. Kanunlara aykırılık iddialarını inceleme yetkisi, Anayasa Mahkemesi'ne ait değildir.

Kanunların verdiği yetkilere göre, bir başka deyişle türev düzenleme yetkisine göre kabul edilebilecek olağan kararnamelerin ise genelde kanunlara aykırılığı söz konusu olabilir. Böyle bir iddiayı inceleme görevi ise yine Danıştay’a ait olacaktır. Örneğin Cumhurbaşkanı hiç olmayan yeni bir vergiyi Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile ihdas ederse, verginin yasallığı ilkesine (Anayasa md. 73/3) aykırılığı söz konusu olacak ve bu iddiayı Anayasa Mahkemesi inceleyecektir. Buna karşılık Cumhurbaşkanı KDV Kanunu'nun vergi oranını yüzde 40’a kadar çıkartma yetkisini veren düzenlemesine dayanarak bir ürünün vergi oranını yüzde 42 olarak belirleyen bir Kararname –olağan kararname- yayınlarsa bu kararname anayasaya aykırı değil, yetki unsuru dolayısıyla kanuna aykırı olacak ve konuyu inceleme görevi Danıştay’da olacaktır.

Ancak uygulamada asli kararname (Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi) ile olağan kararname arasında bir adlandırma farklılığı olmadığı takdirde, kararnamelerin nitelendirilmesi sorunu çıkacaktır. Tıpkı vergi hukukunda genel tebliğ veya sirkülerlerin, mükellef hukukunu etkileme açısından bağlayıcı olup olmadığının belirlenmesinde olduğu gibi.

Hiç şüphesiz bu konularda netlik biraz uyum veya uyarlama kanunlarının çıkması biraz da içtihatlarla sağlanacaktır.

Söz konusu değişikliklerden etkilenecek en önemli konu “vergi hukukunun kaynakları” konusudur. Mevcut anayasaya göre olağan dönemlerde kanun hükmünde kararnameler vergi hukukuna kaynak olamazken, olağanüstü dönemlerde olağanüstü halin ilan sebebine bağlı olarak vergi hukukuna kaynaklık edebilmektedir.

Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte kanun hükmünde kararname müessesesi tarihe karışmaktadır. Dolayısıyla anayasa değişikliklerinden sonra ne bir kanun hükmünde kararname çıkartılması ne de vergi hukukuna kaynaklık edebilmesi mümkün olmayacaktır. Ancak anayasa değişikliklerinin yürürlüğünden önce çıkartılmış kanun hükmünde kararnameler, hukuk sistemimizdeki varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Anayasa değişiklikleri ile birlikte “tüzük” müessesesi de varlığını yitirecektir. Yönetmelik müessesesi ise varlığını sürdürecektir. Kamu tüzel kişileri ve bakanlıkların yanı sıra Cumhurbaşkanı da, kanunların ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri'nin düzenlediği konularda yönetmelik yayınlayabilecektir. Vergi hukukunda vergilendirmeye yönelik yönetmelik çıkartılması mümkün olmamakla birlikte teknik konuların yönetmelikle düzenlenebileceği unutulmamalıdır. Burada, kanunun verdiği yetkiye dayalı bağlayıcı genel tebliğlerin de aslında birer yönetmelik olduğu veya yönetmelik formatında yayınlanması gerektiğine ilişkin öğretideki görüşleri de unutmamak gerekir.

Değişikliklerle birlikte sıkıyönetim müessesesi yürürlükten kalkmakla birlikte, olağanüstü hal müessesi bazı değişikliklerle birlikte varlığını sürdürecektir. Anayasa’da belirlenmiş hallerde Cumhurbaşkanı altı ay için olağanüstü hal ilan etme yetkisine de kavuşmaktadır. Mevcut anayasadaki olağanüstü dönem kanun hükmünde kararnamelerinin yerini Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi almaktadır. Bu kararnameler açısından Cumhurbaşkanı, geçen yazımızda söz ettiğimiz olağan dönem Cumhurbaşkanı Kararnameleri için geçerli sınırlamalarla bağlı olmadığından, olağanüstü hallerde çıkartılacak kanun hükmünde kararnamelerle vergi konularının düzenlenmesi mümkün olabilecektir.

Öte yandan mevcut anayasanın 167. maddesi uyarınca, dış ticaretin ülke ekonomisi yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri mali yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koyma ve bunları kaldırma konusunda Bakanlar Kuruluna 2976 sayılı Kanun'la verilen yetkiler de, anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte Cumhurbaşkanı'na geçecektir. Cumhurbaşkanı'nın bu yetkisi de bana göre Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile değil, olağan kararname ile kullanılacak türden bir yetki olup, hukuka aykırılık iddialarının incelenme yeri de Danıştay olmak durumundadır. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yeni-donemin-vergi-hukuku/389738

Gelir İdaresi Başkanlığınca, 483 Sıra No.lu VUK Genel Tebliğinin 3. ve 6. maddeleri ile getirilen “Mevcut Eski Nesil ÖKC’lerin 10 Yıllık Süreyi Aşmayacak Şekilde Mali Hafızaları Doluncaya Kadar Kullanma” ve “ÖKC Kullanım Muafiyeti” imkanlardan yararlanmak isteyen mükelleflerin yapmaları gerekli olan başvurulara ilişkin 15.11.2017 tarihli duyuru yayınlanmıştır. 

Söz konusu Duyuruya aşağıda aynen yer verilmiştir.

  Bilindiği üzere, 30/09/2017 tarih ve 30196 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 483 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği ile perakende sektöründe faaliyet gösteren ve belli işletme büyüklüğü ölçülerini aşan ve güvenli bilgi sistemlerini kullanan firmalara, Tebliğde öngörülen şartları sağlamaları koşuluyla eski nesil ÖKC’lerini alış faturası tarihinden itibaren 10 yılı geçmeyecek şekilde mali hafızaları doluncaya kadar kullanma imkanı veya bütün satışlarına e-Fatura veya e-Arşiv fatura düzenlemeleri halinde ise ÖKC kullanma muafiyeti imkanı getirilmiştir.

· Eski nesil ÖKC’lerini alış faturası tarihinden itibaren 10 yılı geçmeyecek şekilde mali hafızaları doluncaya kadar kullanma imkanından yararlanmak için 1.1.2018 tarihine kadar yapılması gerekli başvuru ekranına ulaşmak için tıklayınız.

· Perakende satışlar dahil tüm satışlarına e-Fatura veya e-Arşiv fatura düzenleyerek ÖKC kullanma muafiyetinden yararlanmak için YN ÖKC kullanma mecburiyetinin başlama tarihinden önce bağlı oldukları Vergi Dairesine verilmesi gereken dilekçe ve eklerine ulaşmak için tıklayınız.

· Anılan Tebliğle getirilen imkanlardan yararlanacak mükelleflerin sağlamaları gereken şartlar hakkındaki duyuruya ulaşmak için tıklayınız.

T.C.

AFYONKARAHİSAR VALİLİĞİ

(Defterdarlık: Gelir Müdürlüğü)

Sayı: 63611781-130[28-2017/6]-19
 
15.08.2017

Konu: İcra Dairesince satışı yapılan taşınmazın KDV oranı

İlgi: 11.05.2017 tarihli özelge talep formunuz.

            İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ….. Sulh Hukuk Mahkemesi Satış Memurluğunun …. sayılı satış dosyasında tarafınıza satışı yapılan …. Köyü, … Mevkii, … Ada, … Parselde kayıtlı, kullanılmayan ve yapı ömrünü tamamlamış, kargir evin müzayede yoluyla satışında uygulanması gereken katma değer vergisi oranı (KDV) sorulmaktadır.

            KDV oranları, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, bu listelerde yer alanlar hariç olmak üzere vergiye tabi işlemler için % 18 olarak tespit edilmiştir.

            Söz konusu BKK eki (I) sayılı listenin 11 inci sırasında, net alanı 150 m²'ye kadar konut teslimlerinde % 1 oranında KDV uygulanacağı belirtilmiştir.

            2016/9153 sayılı BKK ile 2007/13033 sayılı Karara eklenen Geçici 2 nci maddede "Bu Kararın 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen vergi oranına tabi konutların, 31/3/2017 tarihine kadar (bu tarih dahil) teslimlerinde, aynı fıkranın (c) bendinde belirtilen vergi oranı"nın uygulanacağı hüküm altına alınmış, daha sonra da 2017/9759 sayılı BKK ile bu süre 30/9/2017'ye kadar uzatılmıştır.

            Bu kapsamda;

            -Net alanı 150 m² ve üstündeki konutların 2016/9153 sayılı Kararın yürürlük tarihi olan 8/9/2016 tarihinden önceki tesliminde % 18, 8/9/2016 ile 30/9/2017 tarihleri (bu tarihler dahil) arasındaki tesliminde % 8 oranında;

            -Büyükşehir Belediyesi olmayan ….. ilinde, net alanı 150 m²'ye kadar konutların tesliminde ise % 1 oranında KDV uygulanması gerekmektedir.

            Bunlara ilaveten, 60 Seri No.lu KDV Sirkülerinde, satılan konutun bahçeli olması halinde 150 m² lik alanın hesabında ilke olarak bahçenin göz önünde bulundurulmayacağı, konutun bağımsız olarak kullanılmaya esas her bir bölümünün tek başına dikkate alınacağı; konutu çevreleyen arsa ve arazinin, bu konutla birlikte değerlendirileceği ve konutun tabi olduğu oranda KDV'ye tabi olacağı; konutla birlikte değerlendirilecek arsa ve arazinin büyüklüğünün ise mahalli örf ve adete göre tespit edileceği; tapu sicilinde bahçeli ev, bahçeli konut gibi ibarelerle kayıtlı taşınmazların üzerinde fiilen ve kullanılabilir halde konut bulunmaması halinde, bu taşınmazların konut olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığından, arsa veya arazi sayılmak suretiyle genel oranda (% 18) KDV'ye tabi tutulması gerektiği; öte yandan, tapu sicilinde arsa ve arazi olarak kayıtlı bulunan taşınmazların üzerinde kullanılabilir halde konut olduğu takdirde de bu satışın konut sayılacağı açıklanmıştır.

            İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ekinde yer alan taşınmazın açık artırma ilanı ve bilirkişi raporunda; …. İlçesi, …. Köyü, …. Mevkii, … Ada, … Parsel üzerinde bulunan binanın yetmiş yaşlarında olduğu, söz konusu yapının kullanım ömrünü tamamladığı ve keşif günü itibariyle de kullanılmadığı anlaşılmıştır.

            Buna göre, işlem tarihi itibariyle geçerli fiili durumu dikkate alındığında bu tarih itibariyle kullanılamaz halde olan taşınmazın tapuda "kerpiç ev ve arsası" olarak kayıtlı bulunsa dahi, arsa olarak kabul edilmesi ve genel oranda (% 18) KDV'ye tabi tutulması gerekmektedir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

 (*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Süresinde SGK'ya itiraz edilmeyerek kesinleşen idari para cezalarına göre düzenlenen ödeme emrinin iptali davalarında görevli mahkeme iş mahkemesidir. Dava konusu kurum tarafından tahakkuk ettirildiği anlaşılan idari para cezası ile ilgili ödeme emrinin iptali ve borçlu olmadığının tespiti davasıdır. 5510 Sayılı Kanun’un 102. maddesine göre “... İdari para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idari para cezası kesinleşir.” hükmünü içermektedir.

Dosya tetkikinden, davaya konu idari para cezası ile ilgili tebliğ tarihin- Yargıtay Kararları 613 den itibaren 15 gün içinde ödenmesi gerektiğini belirtir 14/08/2015 tarihli kurum resmi yazısının 11/08/2016 tarihinde davacıya tebliğ edildiği dosya kapsamından anlaşıldığı üzere 15 gün içinde kuruma itiraz edilmediğinden idari para cezasının kesinleştiği, kesinleşen idari para cezalarına dair ödeme emirlerinin iptali davalarında ise görevli mahkemelerin iş mahkemeleri olduğu, artık idari safha itiraz edilmeyerek kesinleştiği için idare mahkemelerinin değil, iş mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmakla, HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve HMK 353/1-a3 maddesi gereğince dosyanın iş mahkemesi sıfatıyla görevli Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. HÜKÜM Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/11/2016 tarihli 2016/500 Esas-2016/521 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince KALDIRILMASINA

Ahmet Can

Kaynak: İST. BAM. 34 HD E. 2017/144, K. 2017/306, T. 16.03.2017

Pazartesi, 06 Kasım 2017 14:09

özdoğrular 06.11.17 e-Bülten

özdoğrular 06.11.17 e-Bülten için tıklayınız

Kamu ihalelerinde banka teminat mektubu yerine kabul edilmesine ilişkin düzenlemenin hazırlanmasıyla beraber Kefalet Sigortası, iyice gündemimize girdi. Reel sektör açısından da son derece büyük bir öneme sahip olan bu sigorta sistemi, aynı zamanda kayda değer alternatif bir finansal enstrüman niteliğinde.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçen ve Genel Kurul’da 7 Kasım’da görüşülmesini beklediğimiz Torba Yasa Tasarısı’nın 66 ve 67. Maddeleri ile, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 4 ve 34. Maddelerinde değişiklikler yapılarak,  Türkiye’de yerleşik sigorta şirketleri tarafından kefalet sigortası kapsamında düzenlenen kefalet senetlerinin kamu ihalelerinde teminat mektubu olarak kabul edilmesine imkan sağlanıyor. Çok kısa süre içerisinde yasalaşmasını beklediğimiz söz konusu Tasarı’nın ilgili hükümleri ve gerekçeleri aynen aşağıda yer almaktadır:

“MADDE 66- 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 4 üncü maddesine “Çerçeve anlaşma” tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki “Teminat mektubu” tanımı eklenmiştir.

“Teminat mektubu: Bankalar tarafından verilen teminat mektupları ile Türkiye’de yerleşik sigorta şirketleri tarafından kefalet sigortası kapsamında düzenlenen kefalet senetlerini,”

GEREKÇESİ : Madde ile, Hazine Müsteşarlığı tarafından genel şartları hazırlanan kefalet sigortasının banka teminat mektuplarına alternatif sigortacılık ürünü olması nedeniyle4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 4. Maddesine, teminat mektupları tanımı eklenerek, kefalet sigortalarının da teminat mektubu gibi işlem görmesi amaçlanmaktadır.”

“MADDE 67- 4734 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“b) Teminat mektupları.”

GEREKÇESİ : 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 4. Maddesine eklenen teminat mektubu tanımı bankalar tarafından verilen teminat mektupları ile kefalet sigortası kapsamında düzenlenen kefalet senetlerini kapsayacak şekilde düzenlendiğinden, madde ile anılan Kanunun 34. Maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde de gerekli değişiklik yapılmaktadır.”

Bu düzenlemenin hayata geçmesiyle beraber, kamu ihalelerinde kefalet sigortası kapsamında düzenlenen kefalet senetleri de artık banka teminat mektubu gibi teminat mektubu olarak kabul edilecektir. Artık reel sektörün bir kamu ihalesine teminat verirken opsiyonu sadece banka teminat mektubu ile sınırlı olmayacaktır. Banka teminat mektubu yerine dilerlerse kefalet sigortası da yaptırabileceklerdir. Bu düzenleme reel sektöre, bankadaki kredi limitini başka alanlarda kullanma opsiyonu da sağlayacaktır. Ayrıca bu uygulama özellikle reel sektörün bankalardaki kredi limitlerini de olumlu yönde etkileyecektir.

Kefalet sigortası sisteminin, kamu ihalelerine katılan firmaların banka teminatı bulma konusunda yaşadıkları sıkıntıları çözeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle, hızlıca bu sisteme adapte olunmasında ve bu alanda faaliyet gösteren sigorta şirketleri ile görüşmelere başlanılmasında fayda var.

Kefalet Sigortası Nedir, Ne İşe Yarıyor? Avantajı Ne? Dünya’da Kullanımı Nasıl?

Uluslararası terminolojide "Surety Bond" veya "Bonding" olarak addedilen bu sigortacılık ürünü, dünyada yaygın olarak kullanılan, reel sektörün elini de rahatlatan finansal bir enstrüman niteliğinde. Bankacılık sisteminin sağladığı teminat mektuplarına muadil özellikte bir sistem.

Kefalet Sigortası sağlayan kuruluş (Sigorta Şirketi), borçlunun sözleşmeden ve/veya kanundan doğan yükümlülüğünü yerine getirmemesi riskine karşı alacaklıya/işverene ilgili sözleşme tutarının ödenmesi teminatını sağlamaktadır. Genel olarak Kefalet sigortası, sigorta şirketinin sigortalı lehine üçüncü kişi lehtara sağladığı bir teminattır. Kefalet sigortası ile sigorta şirketi, sigortalının “kefili” oluyor ve sigortalı, lehtara olan borcunu yerine getirmediği takdirde lehtarın maruz kaldığı zararları tazmin etmeyi taahhüt ediyor. Kefalet sigortası, aslında teminat mektubu işlevine sahip bir sigorta ürünü  ancak, borçlunun bankalar nezdindeki kredi limitlerini etkilememesi sebebiyle teminat mektubuna göre oldukça avantajlı. Kefalet sigortasında sigorta şirketinin verdiği teminat, ödemeden ibaret olmak zorunda değil; yüklenicinin proje kapsamında yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde, sigorta şirketi yeni bir yükleniciye projeyi tamamlatmakla da yükümlü.

Amerika, Avrupa ve Asya Pasifik’te halihazırda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. ABD pazarındaki teminat mektubu ihtiyacının tamamı sigorta şirketlerince karşılanırken, bu oran Güney Amerika’da % 95, Avrupa'da % 25 ve Asya Pasifik’te  % 50’dir.

Kefalet Sigortası'nın çoğunlukla kullanım alanı;

- İnşaat,

- İmalat,

- Yapım-onarım,

- Enerji,

-  ve alt yapı projeleridir.  

Surety Bond ürünü Türkçe'ye "Kefalet Sigortası" olarak çevrilmiş, Şubat 2014’te  Hazine Müsteşarlığı tarafından Kefalet Sigortası Genel Şartları ve 1 Ekim 2014 tarihli ve 29136 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sigorta Branşlarına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2007/1)’De Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile yürürlüğe girmiştir.  

Kefalet Sigortası’nın Dünya’da 30 milyar doların üzerinde bir pazarının olduğu ve bu pazarın yüzde 60’ının sigortacıların, yüzde 40’ının ise bankaların elinde bulunduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de ise teminat ihtiyacını bankalar karşılamış, sigorta ise sistemde olmaması nedeniyle hiç kullanılmamış. İşte bu nedenle de, Türkiye, teminat mektubu kullanımında dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Kefalet sigortasının yaygınlaşmasıyla birlikte dünyadaki eğilime uygun olarak Türkiye’deki teminat pazarının da bankalardan sigorta şirketlerine doğru kayması bekleniyor (Noyan DOĞAN, Hürriyet, 18 Eylül 2017).

Çok sayıda ülkede uzun süredir ve yaygın olarak kullanılmakta olan Kefalet Sigortası, ülkemiz sigorta sistemine gecikmeli olarak ancak 2014 yılında girebilmiştir. Teminat mektubuna alternatif olarak uygulanmakta olan bu sistemin ülkemize neden bu kadar geç girdiğini anlamak mümkün değil.

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek 10 Eylül 2017 tarihli Basın Toplantısında,  

“Kefalet sigortasının, borçlunun alacaklıya karşı yükümlülüğünü yerine getirememesi riskine karşı teminat sağlandığını hatırlatarak, kefalet sigortalarının dünyanın birçok ülkesinde banka teminat mektubu gibi kullanıldığını söyledi.

ABD'de teminat ihtiyacının tamamının, Avrupa'da ise yüzde 25'inin sigorta şirketlerince karşılandığına, bu oranın Asya Pasifik'te yüzde 50, Güney Amerika'da yüzde 95 olduğuna işaret eden Şimşek, Türkiye'de de kefalet sigortası genel şartlarında geçen yıl yapılan değişiklikle bu sigortanın banka teminat mektubunun işleyişine benzer bir yapıya kavuştuğunu ifade etti.”

Kefalet sigortasının ülkemiz mevzuatına girmesiyle beraber özel sektörün teminat ihtiyacının karşılanmasında ilave kapasite oluşturulmuştur. Bu şekilde, bankalarca hali hazırda teminat ihtiyacı için kullandırılan kredi limitlerinin başka alanlarda kullanımına imkan sağlanmış ve teminat ihtiyacının karşılanmasında ürün çeşitliliği artırılmıştır.

Kefalet Senedi Nasıl Alınacak?

- Kefalet sigortası banka teminat mektubu yerine geçecek.

- Teminat senedi almak isteyen şirket, sigorta şirketine başvuracak.

- Kefalet sigortası yaptıracak olan şirket başta, hesap özetleri, bilanço olmak üzere sigorta şirketinin talep edeceği tüm evrakları verecek. Yani, teminat mektubunda bankaya verilecek tüm bilgi ve belgeler sigorta şirketine de verilecek.

- Sigortacı, gerekli incelemeleri yaptıktan sonra kefil olacak, poliçe düzenleyecek. Şirketin mali durumu yeterli görülmezse, sigortacı kefil olmayacak.

- Sigortacı, kefil olmayı kabul ettikten sonra, üçüncü kişilere verilmek üzere bir kefalet senedi düzenleyecek.

- Kefalet sigortası yaptıran şirket yükümlülüklerini yerine getirmezse, devreye sigortacı girecek ve ödemeyi yapacak.

- Sigorta şirketinin ödediği tazminatı dönüp, sigorta yaptıran şirkete rücu etme hakkı da bulunuyor (Noyan DOĞAN, Hürriyet, 18 Eylül 2017). Abdullah Tolu

https://www.toluenymm.com/sirkuler/detay/reel-sektore-verilen-onemli-bir-mujde-daha-yasalasmak-uzere-kefalet-sigortasi-senetleri-kamu-ihalelerinde-artik-teminat-mektubu-yerine-kullanilabilecek

Kamuoyunda 15 yıl, 3.600 günle emeklilik olarak bilinen emeklilik şekli için gerekli yaş dışındaki sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı şartlarını sağladıktan sonra istifa ederek kıdem tazminatı alınması konusunda dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var.

Yargıtay, daha önce vermiş olduğu kararlarında 15 yıl, 3.600 günle kıdem tazminatı alan kişilerin yeniden çalışmaya başlamaları konusunda şartları belirledi. İstifa edip kıdem tazminatı alan kişiler yeniden çalışabilir ancak bazı noktalara dikkat etmeleri gerekiyor.

İlk kez sigortalı olunan tarihe göre değişen emeklilik koşullarından prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresini dolduran kişiler bu durumlarını tespit eden yazıyı bağlı oldukları SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) il veya ilçe müdürlüklerinden alıp işverene verdikleri takdirde işveren bu kişilere kıdem tazminatı ödemek zorunda. SGK gerekli kontrolleri yaparak kişinin emeklilik için gerekli yaş dışındaki diğer şartları tamamlamış olması halinde çalışana “kıdem tazminatı alabilir” yazısı vermektedir.

SGK 2 kez yazı veriyor

İşverenin bu yazıyı kabul etmemesi veya kıdem tazminatı ödememesi mümkün değil. İşverenin tazminat ödemeye yanaşmaması halinde işçi mahkemeye başvurarak kıdem tazminatını bu yolla talep edebilir.

15 yıl  3.600 günle kıdem tazminatı aldıktan sonra yeniden çalışmaya başlayan bir işçi, yeni başladığı işyerinde en az 1 yıl çalıştıktan sonra yeniden aynı gerekçe ile kıdem tazminatı talep edebilir. Yine SGK’dan yazı alınıp son işyerindeki süreye ilişkin kıdem tazminatı istenmesi mümkün. Ancak SGK bu yazıyı en fazla iki kez vermektedir. Yani, bir işçi 15 yıl 3.600 günle en fazla 2 kez kıdem tazminatı alabilir.

Emeklilik için yaş dışındaki sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı şartlarını sağlayan kişiler yeniden çalışmaya başlarlarsa ellerinde çok önemli bir koz oluyor. Bu durumdaki bir kişi işyerinde 1 yıl çalıştıktan sonra SGK’dan yazı alarak istifa edip kıdem tazminatını alabilir. Bu hakkı kullanırken dikkatli olmakta fayda var.

SGK bu durumdaki kişilere üçüncü kez yazı vermeyeceği için bu hakkın iki defadan fazla kullanılması için farklı işlemlerin yapılması gerekir.

İlk kez sigortalı olunan tarih önemli

15 yıl  3.600 günle kıdem tazminatı alınması aslında emeklilik için gerekli yaş dışındaki diğer şartların tamamlanması sonucu kıdem tazminatı alınmasıdır. Kişinin emeklilik için gerekli şartları da ilk kez sigortalı olduğu tarihe göre belirlendiği için kişiler bu şekilde kıdem tazminatını ne zaman alabileceklerini ilk kez sigortalı oldukları tarihe göre kontrol etmeliler. Herkes için 15 yıl  3.600 gün şartı geçerli olmayabilir.

Ayrılmadan iş görüşmesi sorun

Yargıtay’ın verdiği kararda, işçinin yeni işinde daha iyi çalışma koşulları ve ücrete sahip olmasının bile hakkın kötüye kullanımı olmadığını ifade ediyor.

Diğer yandan, aksi yönde çıkacak bir yerel mahkeme kararı sonrası konunun Yargıtay’a taşınması halinde işçilerin elinde güçlü bir karar bulunuyor olacaktır.

Bu açıdan karar işçileri önemli ölçüde rahatlatmış durumdadır. Ancak işçilerin henüz işyerinden ayrılmadan yeni iş için iş görüşmesi yapması ve yeni işverenle sözleşme imzalaması “dürüstlük ilkesine aykırılık” olarak değerlendirilebiliyor.

Yeniden çalışmaya başlayabilirsiniz

15 yıl, 3.600 günle işçiye ödenen kıdem tazminatının genel gerekçesi emeklilik için gerekli yaş dışındaki şartları sağlaması sonrası yaş şartını çalışmadan bekleyecek olmasıdır. Bu hak kapsamında kıdem tazminatı alanların yeniden çalışıp çalışamayacağı konusu farklı değerlendirmelere konu olabiliyordu.

Bu durumdaki işçiler kısa bir süre sonra yeniden çalışmaya başladıklarında tazminatı ödeyen işveren “hakkın kötüye kullanıldığı” iddiası ile dava açıp tazminat istiyordu. Diğer yandan Anayasa’da açıkça yer alan çalışma hürriyeti kapsamında bu kişilerin tazminat aldıktan sonra yeniden çalışmasının “hakkın kötüye kullanılması” olup olmadığı konusunda farklı kararlar da söz konusuydu.

Yargıtay son noktayı koydu

15 yıl 3.600 günle kıdem tazminatı alan bir işçinin bu hakkını kötüye kullandığı iddiası ile açılan davada Yargıtay açıkça, bu durumdaki işçilerin yeniden çalışmaya başlamasının “hakkın kötüye kullanılması” olmadığı yönünde karar verdi. Bu karar sonrası 15 yıl 3.600 günle kıdem tazminatı alan kişilerin yeniden çalışmaya başlamalarının önünde bir engel kalmamış oldu.

Daha önce bazı durumlarda mahkemeler işçinin çok kısa bir süre sonra yeniden çalışmaya başlaması halinde bu durumun “hakkın kötüye kullanılması” olarak değerlendirilebileceği yönünde kararlar verebiliyorlardı. Ancak kararda açıkça bu ifadenin yer alması tazminat alan kişilerin yeniden çalışabileceklerini ortaya koymuş oldu.

Genel olarak hukukta bir hakkın kötüye kullanıldığının ispat edilmesi çok zordur. İşçinin bu hakkını kötüye kullanmış olması yeniden çalışmasına hiçbir şekilde engel değildir. Yalnızca işverene mahkemenin hükmettiği tazminatı ödemekle sorumlu olabilir. Cem Kılıç

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/kidem-tazminati-icin-istifa-2550033/

Geçiminin genel sağlık sigortalısı tarafından sağlandığı beyan edilen, Genel Sağlık Sigortası kapsamında Gelir Tespiti, Tescil ve İzleme Sürecine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik uyarınca yapılan gelir testi tespiti sonucuna göre aile içinde fert başına düşen gelir miktarı brüt asgari ücrete kadar olduğu tespit edilen, diğer çocuklarından sağlık yardımı almayan anne ve babanın, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişisi sayılması gerekiyor.

Nikâh Şart Değil

Genel sağlık sigortalısının anne/babasının, bakmakla yükümlü olunan kişi olarak sağlık hizmetlerinden faydalandırılmasında nüfus kayıtlarının esas alınması, anne ile baba arasında resmi nikâh olup olmadığına bakılmaması gerekiyor.

Anne ile babanın, genel sağlık sigortalısı olan farklı çocukları üzerinden ayrı ayrı sağlık hizmetlerinden faydalanabilmesi de mümkün bulunuyor.

Genel sağlık sigortalısının annesinin veya babasının, genel sağlık sigortalısı olan bir başkası ile evlenmesi (üvey anne/üvey baba) halinde, çocukları üzerinden sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı sona eriyor. Ancak evli olduğu kişi, kendi çocukları üzerinden sağlık yardımı alan bakmakla yükümlü kişi konumunda veya ölüm gelir/aylığı alan ya da 60/c-1 kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanan kişi durumunda ise, gelir durumunun tespiti ve gerekli diğer koşulları taşıması şartıyla, çocukları üzerinden sağlık yardımı yapılması da mümkün bulunuyor.

Genel sağlık sigortalısı üzerinden, bakmakla yükümlü olunan kişi olarak sağlık hizmetlerinden yararlanma hakları olup da talepte bulunmayan anne ve babalar, talepte bulunmaları ve gerekli koşulları taşımaları halinde 01.01.2012 tarihi itibariyle sağlık hizmetlerinden faydalandırılabiliyor.

5434 sayılı Kanuna göre T.C. Emekli Sandığı’ndan oğlundan veya kızından dolayı yetim aylığı alan babanın hayatta bulunması nedeniyle, yetim aylığı bağlanamayan öz anne de hak sahibi gibi genel sağlık sigortasından faydalanma hakkına sahip bulunuyor.

Yabancı Uyruklu Anne/Baba

Genel sağlık sigortalısı üzerinden sağlık hizmetlerinden yararlandırılması talep edilen yabancı uyruklu ana/babanın, yakınlık bilgisinin gerek nüfus kayıtlarından gerekse uyruğunda bulunduğu ülke konsolosluğundan alınacak belge ile veya ibraz edilecek resmi belgelerden (kimlik belgesi, pasaport, ehliyet, evlilik cüzdanı) saptanması durumunda, genel sağlık sigortalısı olan çocukları üzerinden bakmakla yükümlü olunan kişi sayılarak GSS’den yararlanması da mümkün bulunuyor.

Mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan kişiler de dahil olmak üzere, tüm genel sağlık sigortalısı sayılanların bakmakla yükümlü olduğu yabancı uyruklu olan anne/babasından gelir testi yapılamayacak olanların, geçiminin genel sağlık sigortalısı tarafından sağlandığını ve anne/babanın gelir düzeyinin brüt asgari ücret tutarının altında olduğuna dair sağlık yardımı talep ve taahhüt belgesi ile beyan etmesi halinde, genel sağlık sigortalısı üzerinden sağlık hizmetlerinden faydalanması da mümkün. Şevket Tezel

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=8940

Yayın Kurallarımız

www.ozdogrular.com.tr sitesi kendi alanında uzun yıllardır geniş bir okuyucu kitlesine ücretsiz hizmet veren, bir sitedir.

www.ozdogrular.com.tr sitesinde yayımlanan yazılar aşağıdaki konular kapsamındadır.

    – Genel Ekonomi

    – İnsan Kaynakları

    – İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatı

    – Vergi Mevzuatı

    – Genel Muhasebe

    – Sermaye Piyasası

    – Ticaret Hukuku

    – e-Ticaret

    – Çalışma Ekonomisi

    – Bankacılık ve Finans

    – Kamu Maliyesi

    – Dünya Ekonomisi

Yayın İlkelerimiz:

1- Yayımlanacak makalelerin Türkçe olması ve dilbilgisi kuralları çerçevesinde yazılması gerekmektedir.

2- Gönderilecek çalışmaların word veya html belgesi halinde elektronik posta ile This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. posta adresine gönderilmesi gerekmektedir.

3- Sitemizde yayımlanması istenen çalışmalar daha önce herhangi bir basın organında (internet sitesi, gazete, dergi, kitap vb.) yayımlanmış olmamalı veya yayınlanmak üzere herhangi bir yayın organına gönderilmiş olmamalıdır.

4- Makalelerin yayımlanmasında; yayın kurulu dışında hakem değerlendirmelerine başvurulabilir. Bu takdirde makalelerin düzeltilmesi, değişikliklerin yapılması istenebilir.

5- Yayımlanması istenen çalışmaların güncel bilgileri kapsıyor olması tercih edilir.

6- 21 Kasım 2007 Tarih, 26707 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan SM, SMMM, YMM Mesleklerine İlişkin Haksız Rekabet ve Reklam Yasağı Yönetmeliği’nin 19. Maddesine uyulması gerekmektedir.

Kitap ve makale yayını”

MADDE 19 – (1) Meslek mensupları, mesleki konularda hazırlayacağı kitap, makale ve benzeri bilimsel çalışmalarda mesleki ve akademik unvanlarını kullanabilir ancak, çalıştığı büro, şirket veya kurumun ad veya unvanını kullanamaz. Bağlı bulunulan büro, şirket veya kurumun faaliyetleri hakkında reklam sayılacak açıklama yapılamaz.”

7- Yazar, gönderdiği makalelerin tüm haklarını ozdogrular.com’a devreder.  Yazar bu konuda herhangi bir hak talebinde bulunamaz.

8- Yayımlanması için gönderilen çalışmaların başında;

– Tarih,

– Ad Soyad,

– Unvan (Akademik Kariyer, Prof., Doç. Dr., Dr., YMM., SMMM. vb.)

  (Kanunlardan kaynaklanmayan unvanlar yazılmamalıdır)

– e-Mail adresi yer almalıdır (Web adresi veya kurum adı yazılmamalıdır)

9- Yayımlanması için gönderilen çalışmaların en fazla 6 sayfadan oluşması gerekmektedir. 6 sayfadan fazla olan çalışmalar bölünmeli ve ayrı ayrı gönderilmelidir. (xxxx (1)), (xxxx (2))

6 sayfadan uzun olan yazılar, yayın kurulu tarafından gerektiği kadarı ile bölümlenerek en az 15 gün ara ile yayınlanabilir. (xxxx (1), (xxxx (2))

10- Yayımlanması için gönderilen çalışmalarda dayanak bilgileri, dipnotlar ve kaynaklar mutlaka belirtilmelidir. Çalışmalarda metin içi kaynak gösterme ya da dipnot şeklinde kaynak gösterme metodlarından biri kullanılmalıdır.

11- Makale, içerik dikkate alınarak konu başlıklarına göre bölümlere ayrılmış olmalıdır. Bölüm başlıkları belirli bir sistematik esas alınarak harf ya da ondalık sistemle ve koyu harflerle belirtilmelidir.

12- Aylık makale sayısı (yazar bazında) en fazla iki adet yayımlanacaktır.

13- Gönderilen çalışmaların yayımlanıp yayımlanmaması tamamen www.ozdogrular.com.tr ‘a aittir.

14- Yayımlanan makaleler; tamamen yazarın görüş ve sorumluluğu kapsamında olup, www.ozdogrular.com ve yayın kurulunun ’un görüşü ve sorumluluğunda kullanılamaz.

15- Sitemizde yayımlanan makaleler, kaynak (www.ozdogrular.com.tr) gösterilmek suretiyle başka ortamlarda yayımlanabilir.

16-  Yayımlanacak makaleler için herhangi bir telif ücreti ödeyemeyeceğimizin bilinmesini rica ederiz.

NOTLAR:

  1. Sitemizde yayımlanmak üzere gönderilen, tüm makale ve yazılar yayın kurulu tarafından değerlendirildikten sonra yayımlanır. Yıl içerisinde düzenli olarak (yılda en az altı yazı) yazı gönderen ve yazısı yayımlanan yazar, yayın kurulunun kararı ile “Yazarlarımız” kadrosuna alınır.
  2. Yazarların kendilerini tanıtıcı diğer bilgileri, yayın ilkeleri ve yayın kurulunun kararı ile yayımlanacak yazılarında yer verilmeyecek olan kısmı, sitenin ilgili bölümlerinde yayımlanacak yazarın “Özgeçmişi” bölümünde yer alacaktır.

www.ozdogrular.com.tr sitesinde yayımlanmak üzere yazı gönderen veya gönderecek olan yazarlarımızın yukarıdaki hususları dikkate alarak gerekli hassasiyeti göstermeleri dileği ile, tüm yazarlarımıza ve okuyucularımıza DUYURULUR. – YAYIN KURULU

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Yeni Yayımlanan (Kurumlar Vergisi) Özelgeler 2024/4 Tarih Öğe Başlığı 30 Nisan 2024 Kooperatif Ortak Dışı İşlem…
  • Dul ve Yetim Aylığı Alanlara Kurban Bayram İkramiyesi Ödemesi Nasıl Yapılacak? Vefat eden sigortalılardan dolayı gelir ve/veya aylık almakta olan hak…
  • İşçi Suç İşlerse Neler Olur? İşçilerin herhangi bir suçtan gözaltına alınması veya tutuklanması halinde iş…
Top