Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Tarih: 01/11/2020
Sayı: VUK-132 / 2020-11

T.C.

HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/132

Konusu: İzmir’de meydana gelen deprem nedeniyle, 2 Kasım 2020 (31 Ekim 2020 tarihinin hafta sonu tatiline rastlaması nedeniyle) günü sonuna kadar verilmesi gereken 2020/Eylül dönemine ilişkin “Form Ba-Bs” bildirimlerinin verilme ve mezkûr tarihe kadar oluşturulması ve imzalanması gereken, aylık tercihte bulunan mükellefler için 2020/Temmuz dönemi e-Defterlerinin oluşturulma ve imzalanma süresi ile aynı sürede Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi İşlem Sistemine yüklenmesi gereken “Elektronik Defter Beratları”nın yüklenme süresinin uzatılması.

Tarihi: 1/11/2020

Sayısı: VUK-132 / 2020-11

 

1. Giriş:

30 Ekim 2020 tarihinde İzmir’de meydana gelen depremle ilgili olarak Bakanlığımıza iletilen talepler nedeniyle, Vergi Usul Kanununun mükerrer 28 inci ve mükerrer 242 nci maddesindeki yetkiye dayanılarak söz konusu İldeki mükellefler tarafından 2 Kasım 2020 (31 Ekim 2020 tarihinin hafta sonu tatiline rastlaması nedeniyle) günü sonuna kadar verilmesi gereken 2020/Eylül dönemine ilişkin “Form Ba-Bs” bildirimlerinin verilme ve mezkûr tarihe kadar oluşturulması ve imzalanması gereken, aylık tercihte bulunan mükellefler için 2020/Temmuz dönemi e-Defterlerinin oluşturulma ve imzalanma süresi ile aynı sürede Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi İşlem Sistemine yüklenmesi gereken “Elektronik Defter Beratları”nın yüklenme süresinin uzatılması bu sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.

2. Bildirim Formlarının Verilme Süresinin Uzatılması:

İzmir İlindeki mükellefler tarafından 2 Kasım 2020 günü sonuna kadar verilmesi gereken 2020/Eylül dönemine ilişkin “Form Ba-Bs” bildirimlerinin verilme süresi 30 Kasım 2020 Pazartesi günü sonuna kadar uzatılmıştır.

3. Elektronik Defterlerin Oluşturulma ve İmzalanma Süresi ile Elektronik Defter Beratlarının Yüklenme Süresinin Uzatılması:

İzmir İlindeki mükellefler tarafından 2 Kasım 2020 günü sonuna kadar oluşturulması ve imzalanması gereken, aylık tercihte bulunan mükellefler için 2020/Temmuz dönemi e-Defterlerinin oluşturulma ve imzalanma süresi ile aynı sürede Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi İşlem Sistemine yüklenmesi gereken “Elektronik Defter Beratları”nın yüklenme süresi 30 Kasım 2020 Pazartesi günü sonuna kadar uzatılmıştır.

Duyurulur.

Bekir BAYRAKDAR

            Gelir İdaresi Başkanı

Bağımsız Denetçilik Sınavına Katılacak Aday Listesine Ulaşmak İçin Tıklayınız

Denetçilik Sınavına Giriş Belgenizi Yazdırmak İçin Tıklayınız

Kağıt fatura ile aynı nitelikleri ve hukuki özellikleri taşıyan ancak elektronik ortamda oluşturulan, saklanan,iletilen ve ibraz edilen, değişmezliğini sağlamak için mali mühürle imzalanan belgeye e-fatura denir.

YASAL DÜZENLEMELER

  • e-FATURA:

1- 213 Sayılı VUK mük. md.242

2- 6102 Sayılı TTK md.64

3- 397 SERİ NO’LU VUK GT

4- 416 seri no’lu VUK GT,

5- 421 seri no’lu VUK GT

5- 58 no’lu VUK SİRKÜLERİ

E-FATURA YERİNE KAĞIT FATURA KESME CEZASI

Elektronik Fatura Düzenlenmesi Gerekirken kağıt fatura düzenlenirse;

1-) İlk Uygulama Kağıt Fatura yok hükmündedir şeklindeydi.

2-) Şu an kağıt fatura geçerlidir ama özel usulsüzlük cezasına tabidir şeklinde değiştirilmiştir.

E-FATURA DÜZENLEMEME CEZASI

Elektronik Fatura Düzenlenmesi Gerekirken Hiç E-Fatura Düzenlenmemesi her bir belge için (2020) 350,00 TL’den az olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının % 10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.

Bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin olarak tespit olunan özel usulsüzlükler için kesilecek cezanın toplamı 180.000,00 TL’den fazla olamaz.(2020)

E-FATURA EKSIK DÜZENLEME CEZASI

Elektronik Fatura Düzenlenmesi Gerekirken Hiç E-Fatura eksik düzenlenmesi her bir belge için (2020) 350,00 TL’den az olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının % 10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.

Bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin olarak tespit olunan özel usulsüzlükler için kesilecek cezanın toplamı 180.000,00 TL’den fazla olamaz.(2020)

GERIYE DÖNÜK E-FATURA DÜZENLEME CEZASI

Elektronik Fatura Düzenlenmesi Gerekirken Geriye dönük e-fatura  Düzenlenmesi her bir belge için (2020) 350,00 TL’den az olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının % 10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.

Konu ile ilgili GiB Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 14.07.2014 tarih ve 64597866- 105[MÜK.257-2014]-106 sayılı özelgede; e-fatura düzenlenmesinde; teknik olarak geriye dönük fatura düzenlenmesi mümkün olmakla birlikte, ceza ile karşılaşılmaması için VUK’daki 7 günlük fatura düzeme süresine dikkat edilmelidir.

E-FATURAYA YAZILMASI GEREKEN BİLGİLERIN EKSİK YAZILMASI

E-Faturada bulunması gereken bilgilerin eksik olması;

  1. Alıcının Ünvanı,Vergi Dairesi Ve Nosu
  2. Adreste Ülke, İlçe ve Mahalle/Semt bilgisi ..
  3. Tarih
  4. Malın cinsi, miktarı, birim fiyatı, KDV oranı
  5. Diğer Bilgiler, (irsaliye no tarih vb )

SİSTEMİ 7/24 ÇALIŞIR HALDE TUTMA ZORUNLULUĞU

Bilgi işlem sistemlerinde 3 yöntem söz konusudur; Portal, özel entegratör ve entegrasyon. Entegrasyon yöntemiyle e-fatura uygulamasından yararlananların, sistemlerini kesintisiz 7 gün 24 saat fatura ve ilgili mesajları alabilir ve gönderebilir halde açık tutmaları zorunludur (Portal ve özel entegratör yöntemlerinde 7/24 açık tutmaları zorunluluğu yoktur).

Tebliğde yapılan düzenleme, mücbir sebepler dışında bu zorunluluğa uymayanların entegrasyon izinlerinin iptalini öngörmektedir. Özellikle çok sayıda fatura düzenleyen işletmeler için bu işlem ciddi bir yaptırım olarak görülebilir.Bu durumda elektronik fatura uygulaması sadece portal ve özel entegratör yöntemlerinden birini tercih edebilir.

SİSTEMDE YAPILACAK BAKIM VE ONARIM GİBİ İŞLEMLERİ BİLDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Bilgi işlem sistemlerinin entegrasyonu yöntemiyle e-fatura uygulamasından yararlananların;

Sistem üzerinde yapacakları bakım-onarım gibi işlemler nedeniyle sisteme erişim kesintiye uğrayacaksa, bu kesintiden önceki üç iş günü içerisinde durumu izah  ve çözüm önerisiyle  birlikte Gelir İdaresi   Başkanlığı'na bildirmeleri,

Kesinti süresinin hiçbir surette iki günü aşmamasını sağlamaları, gerekmektedir.

Tebliğde bu zorunluluğa uyulmaması halinde uygulanacak müeyyide açıkça belirtilmiş olmamakla birlikte, bu mükelleflerin de entegrasyon izinlerinin iptalinin söz konusu olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca portal, özel entegratör hangi yöntemler seçilirse seçilsin, saklama ve ibraz yükü mükellefin kendisine aittir. Prof. Dr. Ersan ÖZ http://www.ersanoz.com/

Şekil hükümlerinden bağımsız olarak Vergi Usul Kanununa ve/veya Türk Ticaret Kanununa göre tutulması zorunlu olan defterlerde yer alması gereken bilgileri kapsayan elektronik kayıtlar bütünüdür. Şu anki mevzuata göre Yevmiye defteri ve defteri kebir elektronik olarak tutulan defterlerdir (İleride envanter vb defterler de elektronik hale gelebilir).

E-DEFTER TUTMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNE UYMAMA

Elektronik defter tutma zorunluluğu getirilen mükellefler, uygulama kapsamına girdikleri tarihten sonra, kağıt ortamında defter tutamayacaklardır.

Bu mükellefler, kağıt ortamında defter tutmaları halinde, hiç defter tutmamış sayılacaklardır.

Yasal defterlerden birisinin tutulmamış olması Vergi Usul Kanunu'na göre re'sen takdir nedeni olup, bu durum ayrıca iki kat birinci derece usulsüzlük cezasını gerektirmektedir (Takdir komisyonu ayrıca vergi kaybı sonuçlu rapor düzenlerse, VD si vergi ziyaı cezalı tarhiyat yapabilir).

E-DEFTER BERATINI GEÇ ALMAK

Berat e-defterin kayıtlarının tutulduğunu, içindeki bilgilerin değişmez olduğunu, bu bilgilerin hangi tarihte hazır bulunduğunu gösteren bir elektronik belgedir.

Beratın alınmamasının cezası özel usulsüzlük cezasıdır. 350,- TL (2020)

BERAT'I HIÇ ALMAMAK

KDV Kanunu’nun,

29/1. maddesinde; mükelleflerin vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den, bu Kanun’da aksine hüküm olmadıkça, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV ile ithal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen KDV’yi indirebilecekleri,

29/3. maddesinde; indirim hakkının vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabileceği,

KDV indirimlerinin reddini gerektirir.

E-DEFTERDE KAYIT CEZASI

Elektronik kayıt, elektronik ortamda tutulan ve elektronik defter ve belgeleri oluşturan, elektronik yöntemlerle erişimi ve işlenmesi mümkün olan en küçük bilgi ögesini ifade eder.

Belirlenen muhasebe  standartlarına,  tek düzen hesap planına uymamanın cezası 8.500,00 TL’dir.(2020)

DEFTER RE’SEN TAKDİR AÇISINDAN

VUK Madde 30: Bu kanuna göre tutulması mecburi olan defterlerin hepsi veya bir kısmı tutulmamış veya tasdik ettirilmemiş olursa veya vergi incelenmesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmezse,

Hesap döneminin ilk Ayının Beratı, (noter) açılış tasdiki yerine geçer. İlk ayın beratı alınmamışsa bu durum resen takdir sebebidir.

(VUK. 359/2’ye göre ibraz edilmeme gizleme sayılabildiğinden 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezasıyla karşılaşmamak adına dikkat!!!)

Elektronik defter elektronik ortamda ibraz edilmelidir. Defter ve beratların kağıt çıktıları geçerli değildir. Elektronik ortamda saklama ve ibraz yükümlülüğü mükellefin kendisine aittir.

Tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa VUK. 359/2 gereğince hürriyeti bağlayıcı ceza gerektirir (18 aydan 3 yıla). İlgili hüküm Elektronik defter için de geçerli olan bir hükümdür.

E-DEFTER VERGİ ZİYAI AÇISINDAN

VUK.’nun 359. madde içeriğine sırasıyla bakılacak olursa; a bendinin birinci fıkrasında,

Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler,

«gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar»

Bu fıkra gerçek olmayan kişiler adına hesap açmayı suç saymaktadır. Gerçek olduğu halde ismi yanlış anlaşılan veya sehven yanlış yazılarak açılan hesaplar için herhangi bir ayrım bulunmamaktadır. Diyelim ki Bay A’ya yapılan veresiye satış yanlışlıkla Bay B adına hesap açılarak yazıldı. Bu durum vergi kaybına yol açmadığı halde suç olarak tanımlanmıştır.

«Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler»

Elektronik defter elektronik ortamda ibraz edilmelidir. Elektronik dosyalarla oynanarak beratların bozulması/kırılması e-defterde tahrif olarak nitelendirilebilir.

«Defter, kayıt ve belgeleri gizleyenler»

Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir. E- defterde ilk ayın beratı noter açılış tasdiki yerine geçmektedir.

b) Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar

Elektronik ortamda saklanması gereken defterlere virüs bulaşması veya hacker tarafından dosyaların alınması gibi durumlar mücbir sebep olarak değerlendirilebilir mi? (sahibinin iradesi dışındaki sebeplerle defterlerin elden çıkması…) (Kanun boşluğu var!!!)

E-DEFTER VUK UYUMU

VUK md 219:

Muameleler defterlere zamanında kaydedilir. Şöyle ki:

  1. Muamelelerin işin hacmine ve icabına uygun olarak muhasebenin intizam ve vuzuhunu bozmayacak bir zaman zarfında kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtların on günden fazla geciktirilmesi caiz değildir.
  2. Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde, muamelelerin bunlara işlenmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, muamelelerin esas defterlere 45 günden daha geç intikal ettirilmesine cevaz vermez

BERATLAR üç ay sonra alınmaktadır. Bu durum kayıt zamanı maddesine bir aykırılık oluşturmaktadır. Tebliğ ile bu sürenin değiştirilmesi kanunilik ilkesine aykırılık oluşturur.

TASDİKİ YENİLEME

MADDE 222. Defterlerini ertesi yılda da kullanmak isteyenler Ocak ayı, hesap dönemleri Maliye Bakanlığınca tesbit edilenler bu dönemin ilk ayı içinde tasdiki yeniletmeye mecburdurlar.

E-Defterde ilk ayın beratı yani ocak ayının beratı 30 Nisan’a kadar verilmektedir. Tebliğ ile bu sürenin değiştirilmesi kanunilik ilkesine aykırılık oluşturur.

TASDiK MAKAMI

MADDE 223. Defterler, iş yerinin, iş yeri olmayanlar için ikametgahın bulunduğu yerdeki noter veya noterlik görevini ifa ile mükellef olanlar, menkul kıymet ve kambiyo borsasındaki acentaları için borsa komiserliği tarafından tasdik olunur.

Tasdik makamı, bu Kanuna göre tasdike getirilen defterleri sosyal güvenlik ile ilgili kuruluşların mevzuat hükümlerine bağlı kalmaksızın tasdik eder.

Defterler anonim ve limited şirketlerin kuruluş aşamasında, şirket merkezinin

bulunduğu yer ticaret sicili memuru veya noter tarafından tasdik edilir.

BERAT Alınması ile tasdik gerçekleştiğine göre e-Defterde Tasdik Makamı Gelir Ġdaresi Başkanlığı olmaktadır.  Tebliğle noter tasdik makamı olmaktan çıkarılıyor, kanunilik???!!!

YANLIŞ KAYITLARIN DÜZELTİLMESİ

MADDE 217. Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kaidelerine göre düzeltilebilir. Diğer bilumum defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veyahut ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir.

Defterlere geçirilen bir kaydı kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz bir hale getirmek yasaktır.

E-Defteri kebirde yanlış bir kaydın üzeri çizilerek düzeltilmesi mümkün değildir (edefter öncesi de, çizilerek düzeltme yoktu, kanunun lafzı düzeltilmeli). E-yevmiye defterinde düzeltmeler muhasebe kaidelerine göre yapılır ve anında defteri kebire otomatik olarak aktarılır. E-Berat alındıktan sonra geriye dönük düzeltme yapılamaz, berat alınacak ay içerisinde düzeltme kaydı yapılır.

HESAP DÖNEMİ

MADDE 174. Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

Özel hesap dönemleri hariç, hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.

Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmayanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.

E-Defter aylık olarak tutulmaktadır. 12 aylık hükmü aylık olarak değiştirilmelidir.

ELEKTRONİK DEFTER VERGİ DAVALARI

Elektronik defter vergi davaları gündeme gelecektir. Bu konuda açılan davalarda vergi mahkemeleri çoğunlukla dosyayı bilirkişiye sevk etmektedir. Ancak e-defter, e-fatura konularında uzman bilirkişilerin çoğunlukta olduğunu söylemek de mümkün değildir.

Maliye Bakanlığı tebliğler, özelgeler ve kılavuz değişiklikleri ile sistemi etkin bir şekilde işletebileceğini düşünmektedir. Ancak 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve ilgili diğer kanunlar e-defter, e-fatura özelinde güncellenmelidir. Vergi  mahkemelerinin  verecekleri  kararlar  Bölge  Ġdare Mahkemeleri veya Danıştay’da temyiz edildikçe belirli bir içtihat oluşmuş olacaktır.

Faydalanılan KaynakProf. Dr. Ersan ÖZ http://www.ersanoz.com/

Vergi kaçakçılığı suçları ve cezalarını düzenleyen Vergi Usul Kanunu’nun 359uncu maddesinin( b) fıkrasında ,’’…belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir’’ hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca, kayba uğratılan verginin üç katı tutarında ceza kesilmektedir. Öngörülen bu ağır cezalara rağmen fatura, serbest meslek makbuzu. müstahsil makbuzu vd. belgeleri düzenlemek üzere faaliyet göstermek üzere mükellefiyet tesis ettirilmektedir. Vergi idaresi bu tür faaliyetleri önlemek amacıyla Vergi Usul Kanunu ile kendisine verilen yetkiler çerçevesinde bu tür mükellefiyetleri araştırıp tespit etmekte gerektiğinde aşağıdaki analiz ve değerlendirmelerin yapılması suretiyle sahte belge düzenlenmesini sonlandırmak üzere mükellefiyet terkin edilmektedir.

Analiz ve değerlendirmeler

Vergi Usul Kanunu’nun 160/A maddesinin birinci fıkrasında, mükellefiyet süresi, aktif ve öz sermaye büyüklüğü, ödenen vergi tutarı, çalışan sayısı, vergisel yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği gibi hususlar dikkate alınarak mükelleflerin vergisel uyum seviyelerine yönelik olarak bakanlıkça yapılan analiz ve değerlendirme çalışmaları neticesinde sahte belge düzenleme riskinin yüksek olduğu tespit edilen mükelleflerin vergi incelemesine sevk edileceği ve bunlar nezdinde yoklama yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Sahte belge düzenleme riski yüksek olan mükelleflerin belirlenmesine yönelik olarak yapılan analiz ve değerlendirme çalışmalarında, esas olarak, mükellefler tarafından verilen beyanname ve bildirimler, sicil, ortaklık, tahakkuk, tahsilat ve mükellefiyete ilişkin diğer bilgiler ile diğer kurum ve kuruluşlardan alınan gümrük beyannameleri, kapasite raporu, yatırım teşvik belgesi gibi bilgi ve belgeler dikkate alınır.

Bu kapsamda, mükelleflerin aktif ve öz sermaye büyüklükleri, iş yeri, taşıt, makine, teçhizat, demirbaş bilgileri ve çalışan sayıları itibarıyla üretim ve/veya ticaret/faaliyet kapasitesi ile beyan ve bildirimlerinin uyumlu olup olmadığı, haklarında sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme ya da kullanma yönünden rapor/tespit bulunup bulunmadığı, alış ve satış yaptıkları mükellefler hakkında düzenlenen/yapılan sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme/kullanma rapor/olumsuz tespit bilgileri, ortaklık yapısı ile ortaklara ilişkin bilgiler gibi hususlara bağlı olarak analiz ve değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır.

Analizler ve vergi idaresince yapılan işlemler-yoklama ve komisyon değerlendirmesi

Bakanlık ilgili birimlerinin re’sen ya da ihbar, şikâyet, diğer kurum ve kuruluşlar veya Başkanlık birimleri tarafından yapılan bildirimler üzerine yapacağı analiz ve değerlendirme çalışmaları neticesinde sahte belge düzenleme riskinin yüksek olduğu tespit edilen mükelleflere ilişkin bilgiler, mükellefiyet terkin işlemlerine başlanılması amacıyla Başkanlık aracılığıyla ilgili vergi dairesi başkanlığına/defterdarlığa/vergi dairesi müdürlüğüne aktarılır ve söz konusu mükellefler vergi incelemesine sevk edilir.

Analiz ve değerlendirme sonucunun ilgili vergi dairesi başkanlığının/defterdarlığın/vergi dairesi müdürlüğünün bilgisine girmesini müteakiben mükellefin bilinen iş yeri adresinde yoklama yapılır.

Yapılan yoklama sonucunda, geçici ayrılmalar hariç, nezdinde yoklama yapılanın veya yetkilisinin, bilinen iş yeri adresinde bulunamaması (iş yeri adresinde olunmaması, adreste başkasının olması ya da adresteki iş yerinin boş olması gibi) hâlinde ikinci yoklama; gerçek kişilerde kendisinin, tüzel kişilerde bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerinden birinin, tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde ise bunları idare edenler veya varsa temsilcilerinden herhangi birinin, 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na göre oluşturulan adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinde yapılır.

Yoklamada; bilinen iş yeri adresinde faal olunup olunmadığı, cari dönem ve tespitin ilgili olduğu dönem itibarıyla faaliyetin bulunup bulunmadığı, üretim ve/veya ticaret/faaliyet kapasitesi, depo, tesis, taşıt, makine, teçhizat, demirbaş vb. varlığı, emtia mevcudu, çalışan sayısı, gibi mükellefin hakikatte faaliyette bulunduğunu veya bulunmadığını ispatlamaya matuf hususlar tespit edilir ve düzenlenen tutanakta bunlara yer verilir.

Bu tutanakta, nezdinde yoklama yapılanın veya yetkilisinin açıklamaları hariç olmak üzere, görüş ve kanaate yer verilmez. İhtiyaç duyulması hâlinde, mükellefin iş yeri çevresindeki esnaf, site yöneticisi, komşu, muhtar vb. kişilerin mükellefin faaliyetine yönelik ifadeleri, ilgiliye imzalatılarak ayrı bir tutanakla kayıt altına alınabilir.

Bakanlık ilgili birimleri tarafından yapılan analiz ve değerlendirme sonuçları ile yoklama neticesinde tespit edilen hususlar, vergi dairesi nezdinde oluşturulan bir komisyon tarafından değerlendirilir.

Komisyon tarafından, söz konusu analiz ve değerlendirme sonuçları ile yapılan yoklama neticesinde tespit edilen hususlarla birlikte; tarh zamanaşımı süresi içindeki dönemlere ilişkin beyannameler ve Ba-Bs bildirimleri, daha önce yapılmış yoklamalara ilişkin tutanaklar, tahakkuk, tahsilat ve vergi borcu bilgileri, alış ve satış ilişkisi içinde olunan mükelleflere ilişkin bilgiler, alış ve satış yapılan mükelleflere ilişkin sahte belge düzenleme ve kullanma fiillerine ilişkin tespitler ile vergi dairesinde bulunan diğer bilgi ve kayıtlar (vergi incelemesi bilgileri, kira sözleşmesi, elektronik ortamda bulunan bilgiler vb.) dikkate alınarak mükellefin, cari dönem ve tespitin ilgili olduğu dönem itibarıyla faaliyetinin bulunup bulunmadığı, bulunması hâlinde işletme kapasitesi ile beyanlarının (satış hasılatının, stoklarının, maliyetlerinin vb.) uyumlu olup olmadığı değerlendirilir.

Vergi Dairesi Başkanı/Defterdar Onayı ve Mükellefiyet Kaydı’nın Re’sen terkini

Vergi dairesi nezdinde oluşturulan komisyon tarafından yapılan değerlendirme neticesinde, mükellefin sahte belge düzenleme riskinin yüksek olduğuna ve mükellefiyetin mezkûr madde kapsamında terkin edilmesi gerektiğine kanaat getirilmesi hâlinde komisyon görüşü bir tutanağa bağlanır ve ilgisine göre vergi dairesi başkanı veya defterdar onayına sunulur.

Vergi dairesi başkanının/defterdarın onayından sonra, onay tarihi itibarıyla mükellefiyet kaydı re’sen terkin edilir ve bu durum mükellefe tebliğ edilir.

Vergi dairesi başkanının/defterdarın onay vermemesi durumunda, bu aşamada herhangi bir işlem tesis edilmez ve bu durum, gerekçeleri ile birlikte, analiz ve değerlendirme sonucunu aktaran ilgili birime başkanlık aracılığıyla bildirilir.

Vergi dairesi nezdinde oluşturulan komisyon tarafından yapılan değerlendirme neticesinde, mükellefin sahte belge düzenleme riskinin yüksek olmadığı, dolayısıyla mükellefiyetin bu aşamada terkin edilmesinin gerekmediğine kanaat getirilmesi hâlinde, bu durum gerekçeleri ile birlikte tutanağa bağlanır ve ilgisine göre vergi dairesi başkanı veya defterdar onayına sunulur.

Vergi dairesi başkanının/defterdarın onayı üzerine, mükellefiyet kaydının re’sen terkini hususunda bu aşamada herhangi bir işlem tesis edilmez ve bu durum, gerekçeleri ile birlikte, analiz ve değerlendirme sonucunu aktaran ilgili birime Başkanlık aracılığıyla bildirilir.

Vergi dairesi başkanının/defterdarın onay vermemesi hâlinde, gerekçeleri ile birlikte durum komisyona bildirilir. Söz konusu gerekçeler de dikkate alınarak komisyon tarafından yeniden değerlendirme yapılır. Değerlendirme sonucunda komisyon görüşü bir tutanağa bağlanır ve ilgisine göre vergi dairesi başkanı veya defterdar onayına sunulur.

Aynı kişinin yeniden vergi mükellefiyeti tesis ettirmek istemesi halinde Vergi Usul Kanunu’nun 153/A maddesi hükümleri çerçevesinde teminat göstermesi ve mevcut vergi borçlarını ödemiş olması gerekecektir. Akif Akarca/Dr. Mehmet Şafak

https://www.dunya.com/kose-yazisi/sahte-belge-duzenlenmesi-ve-vergi-mukellefiyetinin-resen-terkini/486974

Çarşamba, 28 Ekim 2020 14:09

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun ...

Hiç bir gün, o günden güzel olmadı. "Bu Gün Büyük Bayramdır, Kutlu Olsun" CUMHURİYET BAYRAMIMIZ Kutlu olsun ...

(video için tıklayınız)

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

Hatırlanacağı üzere, D grubu teslim şekillerinde sigorta beyanına ilişkin olarak, Samsun Gümrük Müdürlüğü tarafından 14.11.2018 tarihli ve 39472125-205 sayılı INCOTERMS 2010 Teslim Şekilleri konulu Dağıtımlı Yazı  yayımlanarak “…Bu itibarla, alıcı tarafından herhangi bir sigorta ödemesi beyanı yapılmayan DAP, DAT ve DDP gibi teslim şekillerine konu ithalat beyannameleri için ilgili firmasından alıcı-satıcı arasında düzenlenmiş olan bir sigorta sözleşmesinin olup olmadığının sorulması ve ibrazının istenilmesi, böyle bir sözleşmenin bulunması halinde ise sözleşmede sigorta yükümlülüğünün satıcıya ait olduğuna dair herhangi bir madde bulunmaması durumunda sigorta yükümlülüğünün alıcıda olduğu kabul edilerek söz konusu sigorta masrafının 4458 sayılı Kanun'un 27/e maddesine göre gümrük kıymetine ilave edilmesi gerekmektedir.” denildiği ifade edilmiş ve DAP,DDP ve DDU teslim şekillerinin kullanıldığı ithalat işlemlerine ilişkin ithalatçı firmalarca sigorta  poliçesi ibraz edilmemesi halinde ek tahakkuk ve ceza kararları düzenlenmiştir.

Gümrükler Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 21.10.2020 tarihli ve 85593407-165.01-E-00058349437 sayılı Dağıtımlı Yazı ile;

...taraflarca aksinin kararlaştırılmamış olması kaydıyla, INCOTERMS 2020'de yer alan DAP, DPU ve DDP teslim şekillerinde mallara ilişkin tüm ziya ve hasarın teslim yerine kadar satıcıya ait olduğu, bu teslim şekillerinde sigorta masraflarının satıcıya ait olduğu

belirtilmiştir.

Söz konusu Dağıtımlı Yazı’ya aşağıdaki bağlantı yoluyla ulaşabilirsiniz:

DAP, DPU ve DDP Teslim Şekillerinde Sigorta Beyanı ile İlgili Dağıtımlı Yazı

verginet.net

Yazının başlığını okur okumaz, “Türkiye’de 33 yıl yürürlükte kalan bir vergi düzenlemesi kaldı mı ki?” diye düşündünüz değil mi? Evet, bu konuda çok haklısınız. Çünkü, Vergi Kanunlarında son yıllarda sıkça yapılan değişiklikler sizi bu şekilde düşünmeye itiyor. Ancak, sanıldığı gibi her şey de değiştirilmiş değil! Az da olsa değiştirilmeyen bazı düzenleme ve uygulamalar hala var.

Danıştay, geçtiğimiz günlerde Maliye’nin 33 yıl değiştirilmeden uygulanan bir düzenlemesini iptal etti.

İptal kararı, 6 Nisan 2018 öncesine ilişkin olmak üzere yapılacak ve/veya yapılmakta olan vergi incelemeleri, yargıya intikal etmiş konular ve KDV iadelerini çok yakından ilgilendiriyor.

İptal edilen 33 yıllık düzenleme ne ile ilgili?

Danıştay tarafından iptal edilen 33 yıllık düzenleme, kat karşılığı inşaat işlerinde müteahhitlerin arsa sahiplerine arsanın karşılığı olarak verdikleri konut ve işyerlerinin KDV’ye tabi olup olmadığı ile ilgili.

Maliye’nin iptale konu düzenlemesi nasıldı?

Maliye’nin iptale konu düzenlemesi, önce özelgeler ve 30 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nde, sonra ise aynen aktarıldığı KDV Genel Uygulama Tebliği’nin değişmeden önceki (I/B/8.2). bölümünde “Müteahhit tarafından arsa sahibine arsanın karşılığı olarak yapılan teslimlerde, emsal bedel üzerinden KDV uygulanır.” şeklinde yer alıyordu.

Bu düzenlemeye göre, Maliye, kat karşılığı inşaat işlerini trampa olarak değerlendiriyor, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi, müteahhit tarafından da arsa sahibine arsanın karşılığı olarak konut veya iş yeri teslimi yapıldığını kabul ediyor, müteahhit tarafından arsa sahibine arsanın karşılığı olarak yapılan konut ve iş yeri teslimlerini emsal bedel üzerinden KDV’ye tabi tutuyordu.

Danıştay, Maliye’nin bu düzenlemesini iptal etti!

Danıştay 4. Dairesi, ilk derece mahkemesi olarak açılan bir davaya ilişkin olarak KDV Genel Uygulama Tebliği’nin değişmeden önceki (I/B/8.2). bölümünde yer alan “müteahhit tarafından arsa sahibine arsanın karşılığı olarak yapılan teslimlerde, emsal bedel üzerinden KDV uygulanır.” şeklindeki düzenlemeyi iptal etti (Danıştay 4. Dairesi’nin 27.02.2020 tarihli ve E.2017/3387, K.2020/1096 sayılı Kararı).

Danıştay’ın iptal gerekçesi iki hususa dayanıyor: Birincisi; Anayasa’nın 73. Maddesinde vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağının hükme bağlandığı, bu nedenle, varsayıma ve benzetmeye dayanılarak vergilendirme yapılamayacağı, yapılırsa, verginin yasallığı ilkesi ile bağdaşmayacağı, ikincisi ise; arsa karşılığı kat alımında ise para karşılığında bir satışın söz konusu olmadığı, bir kişinin kat edinme karşılığında arsasını müteahhide vermesinin, hukuki açıdan bir çok işlemi içeren ve arsanın değerlendirilmesi amacına yönelik Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerinin de uygulanmasını gerektiren, tamamen kendine özgü (sui generis) bir hukuki muamele olarak nitelendirilmesi gerektiği, bunun, mal değişimi sözleşmesi hükümleri ile ilgilendirilmesinin söz konusu olamayacağı, dolayısıyla, düzenleme şeklinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca arsa sahiplerine yapılan taşınmaz teslimlerinin ticari faaliyet kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığı.

Maliye, iptal kararını temyiz etti, temyiz süreci devam ediyor!

Maliye, Danıştay 4. Dairesi’nin ilk derece mahkemesi olarak verdiği iptal kararını, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nda (VDDK) temyiz etti. Temyiz aşaması devam ediyor.

VDDK, iptal kararını onaylar mı?

Danıştay’ın, 7104 sayılı Kanunla düzenleme yapılmadan önceki konu ile ilgili içtihat haline gelen kararları; “Arsa karşılığı olarak bağımsız bölüm tesliminin hukuki açıdan birçok işlemi içeren, arsanın değerlendirilmesine yönelik kendine özgü̈ bir hukuki muamele olduğu, trampa olmadığı ve KDV’ye tabi tutulamayacağı” şeklinde (Dn. 4. D.nin 9.4.2013 tarih ve E.2012/9089, K. 2013/2111, 7.2.2013 tarih ve E. 2012/6722, K. 2013/547, 21.11.2013 tarih ve E.2010/ 3166 K. 2013/8525 sayılı kararları).

Yani, Danıştay’ın verdiği kararlar, Maliye aleyhine içtihat haline gelmiş durumda. Bu kararlar çerçevesinde, VDDK’nın Maliye’nin temyiz başvurusunu aynı gerekçelerle reddetmesi ve iptal kararını onaması bekleniyor. Ancak, her ihtimale karşı, temyiz sürecini beklemekte fayda var.

Maliye, iptal olasılığına karşı 2018 yılında gerekli önlemi almıştı!

Maliye iptal olasılığına karşı 2018 yılında gerekli önlemleri almış, Tebliğ ile yaptığı düzenlemeyi, kapsamlı değişiklik yaparak 6 Nisan 2018 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere 7104 sayılı Kanunla, KDV Kanununa taşımıştı. Bu şekilde, 6 Nisan 2018 tarihinden itibaren yapılacak işlemleri de bir anlamda güvence altına almıştı.

Ayrıca, Maliye, 7104 sayılı Kanunla yaptığı değişikliklerle, arsa karşılığı inşaat işleri ile ilgili olarak ortaya çıkan vergisel tereddütleri 33 yıl sonra geç de olsa giderdi, Danıştay ile olan görüş ayrılıklarını büyük ölçüde çözdü, bu işlemi yapacak olanların önüne daha net bir tablo koydu. Konuyu KDV Kanununda düzenlemek suretiyle, Danıştay’ın kararlarına esas aldığı “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır”, “varsayıma ve benzetmeye dayanılarak vergilendirme yapılamaz” ve “arsa karşılığı inşaat işlerinin trampa olmadığı” şeklindeki gerekçeleri de ortadan kaldırdı. Arsa karşılığı inşaat işlerinin “TRAMPA” olduğunu ve hangi değer üzerinden karşılıklı olarak faturalandırılacağı hususlarını netleştirdi. Karşılıklı faturalaşmanın, arsa payı karşılığında arsa sahibine verilen konut veya işyerlerinin Vergi Usul Kanununun 267. maddesinin ikinci fıkrasına göre belirlenecek MALİYET BEDELİ’nin üzerinden yapılacağına ilişkin düzenleme yaptı. Maliyet bedelinin, müteahhit firmanın kayıtlarında oluşan inşaat maliyetinin arsa sahibine verilen bağımsız bölümlere isabet eden kısmına, arsa sahibi ticari işletme ise % 5, arsa ticari işletmeye dahil değilse % 10 ilave edilmek suretiyle bulunacağını açıkladı. 6 Nisan 2018 tarihinden itibaren geçerli olan uygulama bu şekilde.

İptal, Maliye’nin 6 Nisan 2018 tarihinden önce tam 33 yıl yürürlükte kalmış Tebliğ düzenlemesi ve uygulaması ile ilgili. Yani, iptal kararı, 6 Nisan 2018 tarihinden öncesi için geçerli, bu tarihten sonrası için geçerli değil.

İptal kararı kesinleşirse, sonuçları ne olur?

Danıştay’ın iptal kararı kesinleşirse, 6 Nisan 2018 öncesinde arsa sahiplerine arsanın karşılığı olarak konut veya iş yeri teslim edip KDV hesaplayan müteahhitler, 5 yıllık düzeltme zamanaşımı süresi ile sınırlı olmak üzere düzeltme – şikayet yoluyla dava açıp, bu KDV’lerin iadesini isteyebilecek. Çünkü, iptal kararının kesinleşmesi halinde, Maliye’nin iptal edilen düzenlemesine göre hesaplanan KDV’ler, Vergi Usul Kanununun 118. Maddesine göre vergilendirme hatası (mevzuda hata) kapsamında değerlendirilecek ve iade edilecek.

Ayrıca, iptale konu düzenlemenin geçerli olduğu yıllarla ilgili olarak yapılmakta bulunan veya yapılacak olan vergi incelemelerinde, uzlaşmalarda ve yargıda devam eden uyuşmazlıklarda iptal kararının dikkate alınması gerekecek.

Hem idare hem de mükellefler açısından sıkıntılı, uzun ve zor bir süreç. ABDULLAH TOLU

https://www.dunya.com/kose-yazisi/maliyenin-33-yillik-duzenlemesi-iptal-oldu/486869

Bilindiği üzere, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (Kanun) 07.04.2016 tarihli ve 29677 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kanunun 32 nci maddesi uyarınca Kanunun 8 inci, 9 uncu, 11 inci, 13 üncü, 14 üncü, 15 inci, 16 ncı, 17 nci ve 18 inci maddeleri yayımı tarihinden altı ay sonra, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bununla birlikte, Kanunun “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında Kanunun yayımı tarihinden önce işlenmiş olan kişisel verilerin, yayımı tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde Kanun hükümlerine uygun hale getirileceği düzenlenmiştir. Bu anlamda, kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esasları düzenleyen Kanuna uyum için makul bir süre hem Kanunda yer alan düzenlemelerle hem de Kurumumuzun işbirliğine dayalı anlayışı ile kişisel veri işleme faaliyetinde bulunan ilgililere tanınmıştır.

Kurumumuz faaliyete geçtiği günden bu yana, kişisel verilerin korunmasına yönelik farkındalık yaratmak ve ilgililerin iş süreçlerini Kanuna uygun olarak yeniden tasarlayabilmeleri adına Ülkemizin her bölgesine yayılan organizasyonlar gerçekleştirmekte, ilgili meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları ile sürekli olarak bilgi alışverişinde bulunmakta, veri sorumluları ile veri işleyenleri yönlendirmekte ve ilgili paydaşlardan gelen talepleri uygun düştüğü ölçüde karşılamaktadır. Bu kapsamda, eğitim programları düzenlenmekte ve Kanuna etkili bir uyumun sağlanabilmesi için işleme faaliyetinde bulunan aktörlere kolaylık sağlanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca yine önemle ifade etmek gerekir ki, başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve muhtelif sektör temsilcileri olmak üzere çeşitli paydaşların talebi doğrultusunda Veri Sorumluları Siciline kayıt ve bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmesi için tanınan süre kapsamlı uyum sürecinin gerektirdiği özen, Sicile kayıt uygulamasıyla kişisel verileri işlenen ilgili kişiler bakımından sağlanması amaçlanan şeffaflığın tam anlamıyla gerçekleşmesi gereği ve COVID-19 salgınının etkileri dikkate alınarak üç kere uzatılmıştır. Yine, COVID-19 salgını sürecinde uzaktan ve/veya dönüşümlü çalışma uygulamalarının neden olabileceği zorluklar; her bir başvuru ya da veri ihlal bildirimi özelinde, veri sorumlularının uymakla yükümlü oldukları sürelerin değerlendirilmesi açısından Kişisel Verileri Koruma Kurulu (Kurul) tarafından göz önünde bulundurulmuştur.

Kurumumuz, Anayasada öngörülen özel hayatın gizliliği ile temel hak ve özgürlüklerin korunması kapsamında, Ülkemizde kişisel verilerin korunmasını sağlamanın ve buna yönelik farkındalık oluşturarak bilinç düzeyini geliştirmenin yanında, veri temelli ekonomide özel ve kamusal aktörlerin uluslararası rekabet kapasitelerini artırıcı bir ortam oluşturmayı da misyon olarak benimsemektedir. Kişisel verilerin hukuka uygun, bireylerin kontrolünden ödün vermeden ve şeffaf bir biçimde işlenmesi sonucu elde edilecek katma değer büyük bir önem arz etmektedir. Nitekim Kurumumuz da bu farkındalığa sahip olarak kişisel verilerin korunması ve dijital dönüşümün çok yoğun bir şekilde yaşandığı günümüzün gereklerine uygun olarak kişisel verilerin önemli bir parçasını teşkil ettiği verimi yüksek ve avantajlı iş süreçlerinin sürdürülebilmesi arasında bir denge gözetmektedir. Ancak takdir edilecektir ki, Kurumumuz Kanunda öngörülen görev ve yetkileri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu anlamda, kişisel verilerin Kanunda yer verilen usul ve esaslara uygun olarak işlenmesinin sağlanması ve zorunlu izin ve/veya yetkilendirme süreçlerinin işletilmesi Kurumumuzun asli yükümlülüğüdür. Ancak bu noktada belirtilmesinde fayda görülmektedir ki, ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde Kurumumuz çağdaş hukuk düzenlerinde yürürlükte bulunan kişisel verilerin korunması ile ilgili düzenlemeler ve bunlara ilişkin uygulama ile aynı doğrultuda etkinlik göstermektedir.

Öte yandan, çeşitli özel sektör temsilcileri ve akademik kuruluşlardan Kanun ve ilgili ikincil mevzuatın uygulanmasına ve Kurumumuzun yürüttüğü faaliyetlere ilişkin birtakım eleştirilerde bulunulduğu görülmektedir. Söz konusu eleştiriler, çoğulcu bir yaklaşımla kişisel verilerin korunması alanında daha uygulanabilir modellerin oluşturulması imkânını tanıması bakımından Kurumumuz tarafından olumlu karşılanmakla birlikte, ilgililer nezdinde oluşabilecek yanlış anlaşılmaların giderilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Bu Kamuoyu Duyurusu da kişisel verilerin yurt dışına aktarılması özelinde Kurumumuzun çalışmalarını ve bakış açısını ortaya koyarak bu yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesi amacıyla yayınlanmaktadır.

a) Kişisel Verilerin Yurt Dışına Aktarımına İlişkin Kanunda Öngörülen Düzenleme

Kişisel verilerin yurt dışına aktarımına ilişkin usul ve esaslar, Kanunun 9 uncu maddesinde düzenlenmekte olup; söz konusu maddede, kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmaksızın yurt dışına aktarılamayacağı; ancak Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrası ile özel nitelikli kişisel veriler bakımından 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen şartlardan birinin varlığı ve kişisel verinin aktarılacağı yabancı ülkede yeterli korumanın bulunması halinde; yeterli korumanın bulunmaması durumunda ise Türkiye’deki ve ilgili yabancı ülkedeki veri sorumlularının yeterli korumayı yazılı olarak taahhüt etmeleri ve Kurulun izninin bulunması kaydıyla ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın yurt dışına aktarılabileceği hükme bağlanmıştır.

Kişisel verilerin yurt dışına aktarılması, Kanunun 3 üncü maddesinde yer verilen “kişisel verilerin işlenmesi” tanımında da açıkça belirtildiği üzere bir işleme faaliyetidir. Yani, kişisel verilerin yurt dışına aktarılmasının değiştirme, yeniden düzenleme, kaydetme, depolama ve muhafaza etme gibi diğer kişisel veri işleme faaliyetlerinden bir farkı bulunmamaktadır. Nitekim özel olarak Kanunun 9 uncu maddesinde düzenlenmiş olsa da ilgili hükümde Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddelerinde düzenlenmiş kişisel verilerin işlenme şartlarına atıf yapılmaktadır.

Diğer taraftan belirtmek gerekir ki, kişisel verilerin yurt dışına aktarımının ayrı bir hükümde düzenlenmiş olmasının ve kişisel veri işleme şartlarından birinin varlığına ek olarak diğer bazı şartların aranmasının sebebi ilgili kişinin kişisel verilerinin aktarıldığı ülkede de etkin olarak korunabilmesinin sağlanmasıdır. Bu düzenlemeyle yurt dışına aktarılmış kişisel verilerle ilgili olarak, ilgili kişinin sahip olduğu hakları etkin bir şekilde ve Kanunun uygulamasına mümkün olabilecek en yakın seviyede kullanabilmesi ile aktarım yapılacak tarafın başta veri güvenliği olmak üzere ilgili kişiyi korumaya yönelik güvencelerin sağlanması hususunda yükümlü kılınması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, kişisel verilerin yurt dışına aktarımına ilişkin düzenlemeler ve bu düzenlemeler çerçevesinde Kurumumuz tarafından benimsenen yaklaşım ve yürütülen faaliyetler küreselleşme ve teknolojik gelişmeler sonucu her an daha da artan bir miktarda gerçekleşen sınır ötesi aktarımları engellemeyi değil; temel hak ve özgürlüklerin korunması temelinde öngörülebilir ve şeffaf bir aktarım rejimini oluşturmayı hedeflemektedir.

b) Yeterli Koruma Bulunan Ülkelerin (Güvenli Ülkelerin) Belirlenmesi

b-1) İlgili Ülkede Yeterli Koruma Bulunup Bulunmadığına İlişkin Değerlendirme

Kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yeterli korumanın bulunduğu ülkelerin Kurul tarafından belirlenerek ilan edileceği düzenleme altına alınmıştır. Bununla birlikte, anılan maddenin dördüncü fıkrasında, Kurulun yabancı ülkede yeterli koruma bulunup bulunmadığına; Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri, kişisel verilerin aktarılacağı ülke ile Türkiye arasında veri aktarımına ilişkin karşılıklılık durumunu, kişisel verinin aktarılacağı ülkenin konuyla ilgili mevzuatı ve uygulamasını değerlendirmek suretiyle karar vereceği hükme bağlanmıştır. Nitekim Kurulun 02.05.2019 tarihli ve 2019/125 sayılı kararı ile de, yeterli korumanın bulunduğu ülkelerin tayininde kullanılmak üzere oluşturulan form Kurumumuz resmi internet sitesinde yayımlanmış olup, söz konusu forma göre yeterli korumanın bulunduğu ülkelerin belirlemesinde, karşılıklılık durumu, ilgili ülkenin kişisel verilerin işlenmesine ilişkin mevzuatı ve uygulaması, bağımsız veri koruma otoritesinin bulunup bulunmadığı, kişisel verilerin korunması ile ilgili uluslararası antlaşmalara taraf olma ile uluslararası kuruluşlara üye olma durumu, Ülkemizin üye olduğu küresel ve bölgesel örgütlere üye olma durumu ve ilgili ülke ile yürütülen ticaret hacmi gibi kriterlerin dikkate alınacağı belirtilmiştir.

Kurul tarafından yeterli koruma bulunup bulunmadığına ilişkin yapılacak değerlendirme; çeşitli ve birbirinden oldukça farklı ulusal hukuk düzenlerinin varlığı, değerlendirmeye konu ülkede genel nitelikte bir veri koruma düzenlemesinin bulunmaması veya yalnızca belirli alanları kapsayan düzenlemelerin bulunması ve federal devletlerde eyaletler arasındaki farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda titizlikle yürütülmesi gereken yoğun ve uzun bir süreç sonrasında sonuçlandırılabilecektir (Madde 29 Çalışma Grubu, Working Document Transfers of personal data to third countries : Applying Articles 25 and 26 of the EU data protection directive, s. 26, https://ec.europa.eu/justice/article-29/documentation/opinion-recommendation/files/1998/wp12_en.pdf ). Öte yandan, “yaşayan” birer doküman olarak nitelendirilebilecek yeterlilik kararları, periyodik gözden geçirmelere tabi tutulacak ve değişen koşullara göre söz konusu yeterlilik kararları değiştirilebilecek, askıya alınabilecek veya kaldırılabilecektir. Dolayısıyla, güvenli ülke statüsü tayini, ilgili ülke ile yakın işbirliği ve diyalog mekanizmalarının kurulmasını içeren, kapsamlı ve çok boyutlu değerlendirmelerin yapılması ile sağlanan koruma düzeyinin sürekliliğinin takip edilmesini gerektiren dinamik bir süreci ifade etmektedir (Avrupa Komisyonu, COMMUNICATION FROM THE COMMISSION TO THE EUROPEAN PARLIAMENT AND THE COUNCIL Exchanging and Protecting Personal Data in a Globalised World, s. 8-9, https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:52017DC0007&from=EN).

b-2) Güvenli Ülke Statüsünün Karşılıklı Olarak Tanınmasının Önemi

Kanunun 9 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendi uyarınca Kurul, yabancı ülkede yeterli koruma bulunup bulunmadığına ilişkin yapacağı değerlendirmede ilgili ülke ile Türkiye arasında veri aktarımına ilişkin karşılıklılık durumunu dikkate alacaktır. Bu noktada belirtmek gerekir ki, Dışişleri Bakanlığı ile güvenli ülke statüsü tayinine ilişkin yapılan bütün yazışmalarda mütekabiliyet hususu ön plana çıkmakta ve yürütülecek müzakerelerin her hal ve şartta karşılıklı yeterlilik kararı verilmesi üzerine olması gerektiği vurgulanmaktadır.

Öte yandan, kişisel verilerin korunması bakımından güvenli ülke statüsünün değerlendirmeye konu ülke ile karşılıklı olarak tanınması Ülkemizde faaliyet gösteren veri sorumlusu ve veri işleyenlerin kişisel verilerin güvenli, maliyetsiz ve hızlı bir biçimde aktarım olanağından aynı şekilde yararlanabilmeleri, ekonomik kazanç sağlayabilmeleri ve bu anlamda tek taraflı bir tanımanın yaratacağı asimetri nedeniyle dezavantajlı konumda bulunmamaları için de büyük bir önem arz etmektedir.

b-3) Kurumumuz Tarafından Yürütülen Güvenli Ülke Statüsü Tayini Çalışmaları

Hâlihazırda güvenli ülke statüsü tayini için diğer devletlerden Kurumumuza iletilmiş herhangi bir talep bulunmamakla birlikte, mevcut ve potansiyel ticari ilişkiler, coğrafi ve/veya kültürel bağlar ve siyasi/diplomatik ilişkiler dikkate alınarak çeşitli ülkelerle görüşmeler gerçekleştirilmekte ve bu kapsamda çalışmalar yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Diğer taraftan, diğer kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve diğer paydaşlar tarafından hakkında yeterlilik kararı verilmesinin yararlı olacağı değerlendirilen ülkelere ilişkin önerilerde bulunulması halinde Kurumumuz çalışmalarını uygun düştüğü ölçüde yönlendirmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, güvenli ülke statüsü tayinine ilişkin çalışmalar Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı ile yakın iş birliği içerisinde yürütülmektedir. Bu çerçevede; Kurumumuz tarafından güvenli ülke statüsü tayini ile ilgili olarak muhtelif ülkelerle görüşmelerimiz devam etmekte olup, Avrupa Birliği (AB) ile hem resmi hem de gayri resmi nitelikte yapılan görüşmeler kapsamında gerek karşılıklı yeterlilik kararı verilmesi gerek Ülkemizde yürürlükte olan kişisel verilerin korunması mevzuatının AB müktesebatına uygun olarak güncellenmesi konularında istişarelerde bulunulmaktadır. Bununla birlikte, Kurumumuz üye devletler adına yeterlilik kararı vermeye yetkili Avrupa Komisyonunun ve Avrupa Komisyonuna yeterli koruma değerlendirmesi hususunda görüş veren Avrupa Veri Koruma Kurulunun konuya ilişkin çalışmalarını ve dokümanlarını yakından takip etmekte ve bu süreçte tesis edilen yeterlilik kararlarını inceleyerek potansiyel müzakereler için hazırlıklarını tamamlamaktadır. Bu kapsamda, Kurumumuz; ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşları ile koordinasyon içerisinde Avrupa Komisyonu ile karşılıklı güvenli ülke görüşmelerinin yürütülebilmesi için gerekli her türlü tedbiri almış durumdadır.

b-4) Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesi (108 sayılı Sözleşme)

b-4-1) 108 sayılı Sözleşmenin 12 nci maddesinin Ülkemizdeki uygulamasına ilişkin olarak:

Bilindiği üzere, 108 sayılı Sözleşmenin “Kişisel verilerin sınır ötesi akışı ve iç hukuk” başlıklı 12 nci maddesi,

1) Otomatik işleme konu olan veya otomatik işleme konu olmak üzere toplanmış kişisel verilerin her türlü yoldan ulusal sınırların ötesine transferinde aşağıdaki hükümler uygulanır.

2) Bir Taraf, münhasıran özel yaşamın korunması amacıyla kişisel verilerin diğer bir Tarafa sınır ötesi akışını yasaklayamaz veya özel müsaadeye tabi tutamaz.

3) Bununla birlikte her bir Taraf, 2 nci fıkradaki hükümlere aşağıdaki durumlarda istisna getirebilir:

a) Kendi mevzuatının, belli kişisel veri veya otomatik kişisel veri dosyası kategorileri için, bu verilerin veya dosyaların doğasından kaynaklanan özel düzenlemeler içermesi, diğer Tarafın düzenlemelerinin ise eşdeğer bir koruma içermemesi durumunda;

b) Bu transferin bir Tarafın ülkesinden, bir diğer taraf üzerinden Taraf olmayan bir devletin ülkesine yapılması durumunda, bu bendin başında atıfta bulunulan Tarafın mevzuatının boşluklarından yararlanmak üzere yapılacak bu tür transferleri engellemek amacıyla.

hükmünü amir bulunmakta olup, düzenlemede Sözleşmeye taraf devletlerin yalnızca özel hayatın korunması gerekçesiyle diğer taraf devletlere gerçekleşecek kişisel veri aktarımlarını yasaklayamayacakları veya özel bir izin mekanizması öngörmek suretiyle kısıtlayamayacakları öngörülmüştür. 108 sayılı Sözleşmeye ilişkin Açıklayıcı Raporda da (Rapor) hükmün ikinci fıkrasında yer alan düzenlemenin amacının, Sözleşmeye taraf ülkelerin kişisel verilerin korunması bakımından yeterli düzeyde güvenceleri sağladığı yönündeki ön kabulden hareketle taraf ülkeler arasında veri akışının kolaylaştırılması olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte, hükmün taraf devletler arasındaki veri akışının bildirime tabi kılınmasına veya tarafların iç hukuklarında belirli durumlarda yurt içinde veya sınıraşan nitelikte aktarımları yasaklamaya yönelik düzenlemeler yapabilme imkânını ortadan kaldırmadığı açıklaması da yapılmıştır (Avrupa Konseyi, Explanatory Report to the Convention for the Protection of Individuals with regard to Automatic Processing of Personal Data, Paragraf 67. https://rm.coe.int/CoERMPublicCommonSearchServices/DisplayDCTMContent?documentId=09000016800ca434).

Öte yandan, Kanunun 9 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendinde Kurulun veri aktarımına izin verip vermeyeceğine ilişkin yapacağı değerlendirmede Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu anlamda, kişisel verilerin aktarılacağı ülkenin 108 sayılı Sözleşmeye taraf olmasının Kurulun değerlendirmesine esas teşkil edecek unsurlardan biri olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 108 sayılı Sözleşmeye taraf olma durumu, yeterli korumanın bulunduğu ülkelerin Kurulca belirlenmesinde kullanılmak üzere Kurulun 02/05/2019 tarihli ve 2019/125 Kararında kabul edilen kriterler arasında da yer almaktadır. Bununla birlikte, maddede aktarıma konu kişisel verilerin niteliği ile işlenme amaç ve süresi, aktarımın yapılacağı ülkedeki veri koruma mevzuatı ve uygulaması ve bu ülkedeki veri sorumlusu veya veri işleyenin taahhüt edeceği önlemler gibi özellikle kişisel verilerin etkin bir biçimde korunmasını sağlamaya yönelmiş hususlar ile Ülkemiz ile aktarımın yapılacağı ülke arasında veri aktarımına ilişkin karşılıklılık durumunun da Kurulun değerlendirmesinde göz önünde bulunduracağı düzenlenmiştir.

Bu çerçevede, yukarıda belirtildiği üzere, sözleşmeye taraf devletlerin iç hukuklarında belirli durumlarda yurt dışına veri aktarımını yasaklamaya yönelik düzenleme yapabileceğine ilişkin Raporda yer alan açıklama ve Kurulun yabancı ülkede yeterli koruma bulunup bulunmadığına ilişkin yapacağı değerlendirmede hem 108 sayılı Sözleşme gibi Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri hem de kişisel verilerin korunması veya özel hayatın gizliliğini koruma amacını taşımadan aktarımın yapılacağı ülke ile karşılıklılık halini değerlendireceğine ilişkin Kanunun 9 uncu maddesinde yer verilen düzenleme dikkate alındığında Kanunda öngörülen kişisel veri aktarım rejiminin 108 sayılı Sözleşme ile uyumlu olduğu açıktır.

b-4-2) 108 sayılı Sözleşmenin 12 nci maddesinin AB’deki uygulamasına ilişkin olarak:

AB hem mülga 95/46/AT sayılı Direktif hem de Gerçek Kişilerin Kişisel Verilerin İşlenmesi Bakımından Korunması ve Bu Verilerin Serbest Dolaşımı Hakkında ve 95/46/AT sayılı Direktifi Yürürlükten Kaldıran 27/04/2016 tarihli ve (AB) 2016/679 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Tüzüğü (Genel Veri Koruma Tüzüğü-GVKT) hükümleri uyarınca 108 sayılı Sözleşmeye taraf olan ülkeleri herhangi başka bir değerlendirmede bulunmadan yeterli korumaya sahip ülke olarak nitelendirmemekte ve Sözleşmeye taraf olmayı yalnızca yeterlilik değerlendirmesinde dikkate alacağı bir kriter olarak kabul etmektedir. Nitekim 108 sayılı Sözleşmeye taraf olsa dahi bir ülkenin ancak yeterli koruma sağlayıp sağlamadığına ilişkin hakkında yapılacak ayrı bir değerlendirme sonrasında güvenli ülke olarak ilan edildiği görülmektedir(Örnek: İsviçre). Öte yandan AB, 108 sayılı Sözleşmeye ek Denetleyici Makamlar ve Sınıraşan Veri Akışına İlişkin Protokolün yürürlüğe girmesinden sonra da Sözleşmeye ve Protokole taraf ülkeler için aynı süreci işletmiştir (Örnek: Andorra).

Kurulun “Kişisel verilerin 108 sayılı Sözleşme dayanak gösterilerek yurt dışına aktarılması” hakkında 22.07.2020 tarihli ve 2020/559 sayılı Kararında yukarıdaki değerlendirmeler çerçevesinde 108 sayılı Sözleşmenin 12 nci maddesi hükmünü gerekçe göstererek Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca aktarım tarafları arasında düzenlenmiş yazılı bir taahhütnamenin ve Kurulun izninin bulunmaması nedeniyle yurt dışına kişisel veri aktarımı gerçekleştiren bir veri sorumlusu hakkında idari para cezasına hükmedilmiştir. Ancak belirtilmesinde fayda görülmektedir ki, söz konusu karar birtakım eleştirilerde ifade edildiği gibi yurt dışına veri aktarımını imkânsız hale getirmemektedir. Kararla, Ülkemizin taraf olduğu 108 sayılı Sözleşme ve Sözleşmeye Ek Protokolün uygulamasına Kurumumuzun yaklaşımı açıklanmakta ve 108 sayılı Sözleşmeye taraf olma durumunun Kurumumuz tarafından güvenli ülke statüsü tayini için yeterli olmadığı vurgulanarak veri sorumlularının Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca yazılı bir korumayı taahhütte bulunarak kişisel veri aktarımlarını gerçekleştirmeleri gerektiği belirtilmektedir.

c) Yeterli Koruma Bulunmayan Ülkelere Kişisel Veri Aktarımı

Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yeterli korumanın bulunmadığı ülkelere aktarımın gerçekleştirilebilmesi için aktarım taraflarının yeterli bir korumayı yazılı olarak taahhüt etmeleri ve Kurulun aktarıma izin vermesi gerekmektedir. Kurul öncelikle, yurt dışına kişisel veri aktarımında veri sorumlusu tarafından hazırlanacak taahhütnamelerde yer alacak asgari unsurları belirlemiştir. Daha sonrasında ise çok uluslu şirket topluluklarını oluşturan şirketler arasında gerçekleştirilecek topluluk içi aktarımlarda Bağlayıcı Şirket Kuralları alternatif bir yeterli koruma sağlama yolu olarak belirlenmiştir.

c-1) Taahhütnameler

Kurumumuz tarafından hem veri sorumlusundan veri sorumlusuna hem de veri sorumlusundan veri işleyene gerçekleştirilecek yurt dışına kişisel veri aktarımlarında kullanılmak üzere iki tür taahhütname hazırlanmıştır. Ancak, Kurumumuza veri sorumluları tarafından yapılan başvurularda taahhütnamelerin ekinde yer alan söz konusu kişisel veri aktarımının dayandığı işleme şartına, amacına, aktarıma konu veri kategorilerine, veri konusu kişi grubuna veya gruplarına, aktarım yapılacak tarafın alacağı idari ve teknik tedbirlere ve saklama süresi gibi unsurlar ile ilgili açıklamaların aktarıma izin verilip verilmeyeceğine ilişkin değerlendirmeye esas teşkil edilebilecek detayda ve açıklıkta olmadığı görülmüştür. Ayrıca, yapılan başvuruların idari makamlara yapılacak başvurularda riayet edilmesi gereken usul ve esaslara uygun olmadan gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bunun üzerine bahse konu taahhütnamelerin hazırlanmasında veri sorumluları tarafından dikkat edilmesi gereken gerek usule gerek esasa ilişkin hususlar ile ilgili detaylı bir kamuoyu duyurusu hazırlanarak Kurumumuzun resmi internet sitesinde yayımlanmıştır.

Diğer taraftan belirtmek gerekir ki, yurt dışına kişisel veri aktarımı gerçekleştirmek amacıyla yapılan başvurular, Kurumumuzun ilgili tüm birimleri tarafından hem hukuki hem teknik boyutlarıyla titizlikle incelenmekte ve mümkün olan en kısa süre içerisinde başvuruculara geri dönüş yapılarak eksikliklerin tamamlanması veya düzeltmelerin yapılması için ek süre tanınmaktadır. Bu anlamda, başvurucular desteklenmekte ve iş süreçlerinin aksamaması adına gerekli yönlendirmeler yapılmaktadır. Dolayısıyla, Kurumumuzun taahhütnamelerin onaylanması ve aktarıma izin verilmesi sürecinde zorlaştırıcı bir yaklaşım benimsediği eleştirisi gerçeği yansıtmamaktadır.

c-2) Bağlayıcı Şirket Kuralları

Kurumumuz tarafından veri sorumlularının organizasyonlarının ve iş süreçlerinin farklılık gösterdiği dikkate alınarak kişisel verilerin yurt dışına aktarılabilmesi için uygun güvencelerin oluşturulması gereğini karşılayacak alternatif bir yöntem olarak Bağlayıcı Şirket Kuralları oluşturulmuştur. Bu kapsamda, çok uluslu grup şirketleri arasında yapılacak aktarımlarda kullanılabilecek Bağlayıcı Şirket Kurallarına ilişkin başvuru formu ve Bağlayıcı Şirket Kurallarında bulunması gereken temel hususlara ilişkin yardımcı doküman yayımlanarak ilgililerin kullanımına sunulmuştur. Çok uluslu grup şirketlerinin, kendilerine özgü yapılarına, ihtiyaçlarına ve faaliyet gösterdikleri sektörün gereklerine uygun olarak hazırladıkları ve birbirleri arasında gerçekleştirilecek yurt dışına veri aktarımlarında uymayı taahhüt ettikleri kuralların Kurul tarafından uygun bulunması halinde Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde düzenlenmiş yeterli korumayı taahhüt etme yükümlülüklerini yerine getirmiş olacaklardır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, söz konusu yöntem AB’de kişisel verilerin korunmasında temel düzenleme niteliği haiz Genel Veri Koruma Tüzüğünde de hakkında yeterlilik kararı verilmemiş ülkelere yapılacak aktarımlarda kullanılabilecek uygun güvenlik düzeyini sağlama yöntemlerinden biri olarak öngörülmektedir.

d) Kişisel Verilerin Yurt Dışına Aktarımına İlişkin Diğer Kanunlarda Öngörülen Düzenlemeler

Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası “Kişisel veriler, ancak bu Kanunda ve diğer kanunlarda öngörülen usul ve esaslara uygun olarak işlenebilir.” hükmünü amirdir. Bu anlamda, Kanun çerçeve düzenleme niteliğini haiz olarak yurt dışına aktarım dâhil olmak üzere kişisel verilerin işlenmesine ilişkin temel usul ve esasları belirlemekte; sektörlere ilişkin farklı düzenlemelerin bulunması halinde bu düzenlemeleri tamamlayıcı bir rol üstlenmektedir. Diğer bir deyişle, farklı alanlarda sürdürülen kişisel veri işleme faaliyetlerinin tabi olduğu kanuni düzenlemeler Kanun ile beraber uygulanmakta ve bu şekilde söz konusu faaliyetlerin kendine özgü yapısından kaynaklanan gereklilikler de yerine getirilmiş olmaktadır. Kurumumuz da bütüncül bir bakış açısıyla hem mevzuatı tümüyle göz önünde bulundurarak hem de söz konusu kişisel veri işleme faaliyeti özelinde dikkate alınması gereken diğer unsurları tespit ederek faaliyetlerini yürütmektedir.

Yine Kanunun 9 uncu maddesinin altıncı fıkrasında “Kişisel verilerin yurt dışına aktarılmasına ilişkin diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasanın 90 ıncı maddesinin beşinci fıkrasında ise; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. (…)” denilmek suretiyle milletlerarası antlaşmaların usulüne uygun olarak iç hukukumuza dâhil edilmesi halinde kanun hükmünde sayılacağı açıkça düzenlenmiştir. Bu çerçevede, kanunlarda ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarda kişisel verilerin yurt dışına aktarımına ilişkin bir düzenlemenin mevcut olması halinde, bu düzenlemeye göre hareket edilecektir. Nitekim Kurulun bankacılık sektörüne ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararında 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 73 üncü maddesinde öngörülen düzenleme çerçevesinde yapacağı aktarımların Kanunun diğer hükümleri ile bağlı kalınmak şartıyla Kanunun 9 uncu maddesinin altıncı fıkrası uyarınca gerçekleştirilebileceği ifade edilmiştir.

SONUÇ

Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 20 nci maddenin üçüncü fıkrasında,

IV. Özel hayatın gizliliği ve korunması

  1. Özel hayatın gizliliği

Madde 20 – …

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.

şeklinde düzenlenerek bir temel hak ve özgürlük olarak tanınmıştır. Bu anlamda, Kurumumuz her geçen gün daha fazla tehdit altında olan bir temel hak ve özgürlüğün korunması amacına hizmet etmektedir. Diğer ülkelerde faaliyet gösteren veri koruma otoriteleri gibi Kurumumuz da bu bilince sahip olarak kişisel veri işleme faaliyetinde bulunan aktörleri eğitici ve yönlendirici çalışmalarda bulunmakla birlikte gereken durumlarda bir kanun uygulayıcısı olarak bu aktörler hakkında idari yaptırım da tesis etmekte olup, Kurumumuzun sürdürdüğü faaliyetler bireyleri en üst düzeyde korumaya yönelmiş bulunmaktadır. Bununla birlikte, teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan olanaklardan Ülkemizin de faydalanabilmesi adına söz konusu gelişmeler takip edilerek kişisel verilerin korunması hukukuna uygun şekilde uygulamaların geliştirilmesine de katkı sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda, kişisel verilerin yurt dışına aktarılmasına ilişkin olarak Kurumumuzca yürütülen güvenli ülke çalışmaları devam etmektedir. Bu noktada önemle ifade etmek gerekir ki, kamuoyunda sorun olarak görülen yurt dışına veri aktarımında Kurul’un iznini öngören süreç, Kanunun 9 uncu maddesinde emredici bir şekilde hükme bağlanan düzenlemenin bir sonucudur.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Kaynak: KVKK

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Hizmet Vergisi Beyannamesi (Banka Muameleleri Vergisi) Veren Mükelleflere Önemli GİB Duyurusu Gelir İdaresi Başkanlığı, Dijital Vergi Dairesi üzerinden yapılan 02/05/2024 tarihli…
  • Transfer Fiyatlandırması Formunu Unutmayın Kurumlar Vergisi beyannamesinde son günlere yaklaşırken, “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen…
  • Örtülü Sermaye Müessesesinde Değişim Gereği Önceki yazımda kurumlar vergisinin örtülü sermaye müessesesinden bahsederek uygulanmasında dikkat…
Top