Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Boş Ba - Bs Bildirimi verme yükümlülüğü 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren kaldırılmıştır. Dolayısıyla Şubat-2023 döneminde verilecek olan Ocak-2023 dönemine ait bildirimlerin "Beyan edilecek bilgim bulunmamaktadır." seçeneği ile verilmesine gerek olmayacaktır. Önceki hükümlere göre bilgi bulunması halinde bildirim verme yükümlülüğü devam etmektedir. Tüm faturalarını elektronik ortamda düzenleyen ve alan mükellefler için bildirim yükümlülüğü tamamen kaldırılmış olmaktadır.

3 Aralık 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı : 32032

Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:

VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 396)’NDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ (SIRA NO: 543)

MADDE 1- 4/2/2010 tarihli ve 27483 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 396)’nde yer alan “149” ibaresinden sonra gelmek üzere “, 170/A” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 2- Aynı Tebliğin “1-KAPSAM” başlıklı bölümünün 1.2.7. numaralı bendinden sonra gelmek üzere aşağıda yer alan 1.2.8. numaralı bent eklenmiştir.

“1.2.8. Gelir İdaresi Başkanlığı, Form Ba ve Form Bs bildirimlerine dâhil edilmesi gereken mal ve/veya hizmet alış/satışlarına ilişkin bilgileri, ilgili kurumlardan elektronik ortamda temin ettiği takdirde, resmi internet sitesinde (www.gib.gov.tr) yayımlayacağı duyuru ile bu bilgilerin bildirimlere dâhil edilme zorunluluğunu kaldırmaya yetkilidir.”

MADDE 3- Aynı Tebliğin “3-BİLDİRİMLERİN VERİLME ŞEKLİ VE DOLDURULMASI” başlıklı bölümünün 3.2.4. numaralı bendi örnekleriyle birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“3.2.4. Bildirim verme yükümlülüğü bulunan ancak tüm alış ve/veya satışları belirtilen haddin altında kalan veya elektronik belge olarak düzenlenen belgelerden oluşan mükelleflerin, ilgili dönem Form Ba ve/veya Form Bs bildirimlerini vermelerine gerek bulunmamaktadır.

Örnek 2. Form Ba ve Form Bs bildirimi verme yükümlülüğü bulunan C firmasına, 2023/Şubat döneminde D firması tarafından elektronik ortamda düzenlenen 4 adet belge tutarı toplamı KDV hariç 4.000 TL, kâğıt ortamda düzenlenen 3 adet belge tutarı toplamı ise KDV hariç 2.500 TL’dir. Ayrıca, C firmasınca aynı dönemde E firmasına elektronik ortamda düzenlenen 2 adet belge tutarı toplamı KDV hariç 6.000 TL’dir. İlgili ayda C firmasının bildirimlere konu başka bir alım-satımı olmamıştır.

Bu durumda, C firmasının 2023/Şubat dönemi Form Ba bildiriminde, D firmasınca elektronik ortamda ve kâğıt ortamında düzenlenen belgelerin KDV hariç toplam tutarı olan (4.000+2.500) 6.500 TL’nin Tebliğde belirtilen haddi geçtiği göz önünde bulundurulduğunda, sadece kâğıt ortamında düzenlenen 3 adet belge tutarı toplamı olan KDV hariç 2.500 TL’nin bildirime dâhil edilmesi, elektronik ortamda düzenlenen belgelerin ise bildirime dâhil edilmemesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, C firmasının, E firmasına 2023/Şubat döneminde yaptığı satışlara ilişkin düzenlenen belgelerin tamamının elektronik ortamda düzenlenmesi nedeniyle, Form Bs bildirimini vermesine gerek bulunmamaktadır.”

MADDE 4- Bu Tebliğ, yayımlandığı tarihi takip eden bildirim dönemine ilişkin olarak verilecek bildirim formlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 5- Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 30.11.2022 tarih ve 8047953 sayılı yazısı doğrultusunda, Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkında 32 sayılı Karara ilişkin 2008-32/34 sayılı Tebliğ’in “Döviz Cinsinden ve Dövize Endeksli Sözleşmeler” başlıklı 8’inci 9’uncu fıkrasında yer alan sözleşme konusu ödeme yükümlülüklerinin Türk parası cinsiden yerine getirilmesi ve kabul edilmesi zorunluluğunun; döviz cinsinden düzenlenen ancak ödemesi Türk Lirası olarak yapılan ithalat işlemlerinde eşyanın beyan edilecek gümrük kıymetinde KDV ve KKDF açısından tereddüte yol açtığı belirtilmiştir.

Bu tereddütün giderilmesi amacıyla beyanname konusu eşya bedeline ilişkin;

  • Faturanın döviz cinsinden, ödemenin ise Türk Lirası cinsinden yapıldığı durumlarda; İthal eşyasının gümrük kıymetine esas olacak değeri ile faturada yer alan döviz tutarının, Gümrük Kanunu’nun 30’uncu maddesinde belirtildiği şekilde gümrük yükümlülüğünün başladığı tarihte yürürlükte olan T.C. Merkez Bankası döviz satış kuru karşılığı Türk Lirası olarak beyan edilmesi gerektiği,
  • KKDF kesintisi doğmaması açısından; faturada yer alan eşya bedelinin ödemenin yapıldığı tarihteki karşılığı Türk Lirasının beyanname tescil tarihi dahil bu tarihten önceki bir tarihte transfer edildiğinin TBF ID ile 2014/18 sayılı Genelge kapsamı ithalatta ise banka yazısı, dekont, swift vb. belgelerle gümrük idarelerine sunulması gerektiği,

belirtilmiştir.

Bu işlemlere ek olarak, eşya bedelinin ödendiği tarihteki kur ile serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil edildiği tarihteki kur farklarının, eşyanın gümrük kıymeti ve ithalatta KDV matrahı açısından önemi bulunmamaktadır. E&Y

İlgili yazıya ulaşmak için tıklayınız...

Cuma, 02 Aralık 2022 15:38

Bağımsız Denetim Yaptırmayan Yanar!

Türk Ticaret Kanunu'nda (TTK) denetime tabi olan anonim şirketlerin ve şirketler topluğunun finansal tablolarının denetçi tarafından; Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yayımlanan Uluslararası Denetim Standartları ile uyumlu Türkiye Denetim Standartları kapsamında denetleneceği düzenlemesi yapılmıştır.

Hangi şirketlerin bağımsız denetime tabi olacağına ilişkin ölçütler ilk kez 23 Ocak 2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 2012/4213 sayılı Karar ile belirlenmiş ve bu ölçütler 2014, 2015, 2016 ve 2018 yıllarında yeniden belirlenmişti.

En son 2018 yılında belirlenen ölçütler 5 yıldır güncellenmediği için; enflasyon nedeniyle yükselen ciro ve aktif büyüklükler nedeniyle, neredeyse bütün şirketleri bağımsız denetim kapsamına sokuyordu. Bağımsız denetim yaptırmanın şirketlere getireceği ilave maliyeti dikkate almazsak, bağımsız denetim yaptırmak şirketlerin yararına, onları geleceğe hazırlamak gibi oldukça önemli bir işlevi var.

Konunun bağımsız denetim yapılacak şirketler değil de, denetimi yapacak olan bağımsız denetim şirketleri ve bağımsız denetçileri ilgilendiren yönü daha büyük önem arz ediyor. Ölçütlerin güncellenmemesi halinde, denetime tabi olan şirketleri denetleyecek denetim gücü henüz yeterli değil. Bütün bu hususlar dikkate alınarak, bağımsız denetime tabi olma kriterleri 30.11.2022 tarih ve 6434 sayılı Karar ile 01.01.2023 tarihinden itibaren uygulanmak üzere yeniden belirlendi.

GENEL ÖLÇÜTLER

Karar ile birlikte; aşağıdaki üç ölçütten en az ikisinin eşik değerlerini art arda iki hesap döneminde aşan şirketler bağımsız denetime tabi olacaktır.

– Aktif toplamı 75 milyon Türk Lirası. (35 milyon ve üstü Türk Lirası idi.)

– Yıllık net satış hasılatı 150 milyon Türk Lirası. (70 milyon ve üstü Türk Lirası idi.)

– Çalışan sayısı 150 kişi. (175 ve üstü idi.)

Gelir İdaresi Başkanlığı'nın 2021 yılı faaliyet raporuna göre; ülkemizde faal kurumlar vergisi mükelleflerinin 31.12.2021 tarihi itibariyle 155.187'si anonim şirketlerden oluşmaktadır.

Kamu Gözetimi Kurumu verilerine göre; 30.11.2022 tarihi itibariyle KGK Sözleşme Bilgi Girişi Sistemi üzerinden toplam 9.924 sözleşme bildirimi gerçekleşmiştir. Bu sözleşmelerin 1.004 adedi ilgili mevzuatında yer alan özel hükümler uyarınca yaptırılan denetim kapsamında, 742 adedi herhangi bir mevzuata dayanmaksızın ihtiyari olarak yaptırılan denetim kapsamında ve 8.178 adedi ise bağımsız denetime tabi şirketlerin belirlenmesine dair karar uyarınca yaptırılan denetim sözleşmelerinden oluşmaktadır.

TTK'nun 397'nci maddesine göre; bağımsız denetime tabi olduğu halde bağımsız denetimden geçmemiş finansal tablolar ile Yönetim Kurulu Yıllık Faaliyet Raporu düzenlenmemiş hükmündedir.

Bu tabloların düzenlenmemiş sayılması, mali tabloların genel kurul tarafından incelenmesi, tartışılması ve ibrasının yapılmasına engel olur. Finansal tabloların düzenlenmemiş sayılması; bağımsız denetim yaptırmamış şirketlerin kâr dağıtamaması, sermaye artışı ve azaltımı yapamaması sonucunu doğurur. Bu şirketlere kredi veren finansman kuruluşlarından kredi almak mümkün olmaz. Ayrıca bu zorunluluğa uymayan şirket yönetim kurulu üyelerine adli para cezası uygulanır.

Bağımsız denetim yaptırmayan şirketlere bağlı oldukları ticaret sicil müdürlükleri tarafından bağımsız denetim yaptırması gerektiği halde yaptırmadığı yazıyla bildirilmektedir. Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün yazısına rağmen denetim yaptırmayan şirketlerin genel kurulları tescil ve ilan edilmediği için; süresi biten imza sirkülerlerinin yenilenmesi mümkün olmayacak, şirketler organsız kalacak, şirketlere kayyum atanması ve tasfiyesi gündeme gelecektir.

Şirketlerin, Kamu Gözetimi Kurumu'nun hangi şirketin bağımsız denetime tabi olduğunu gösteren sisteminden sorgulama yaparak, bağımsız denetime tabi olup olmadıklarını görmeleri de mümkündür. Bu arada; 2022 hesap döneminde bağımsız denetime tabi olacak şirketler için 2018/11597 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nda belirlenen eşik değerlerin geçerli olduğunu da hatırlatmak isterim. Nedim Türkmen

https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/nedim-turkmen/bagimsiz-denetim-yaptirmayan-yanar-7512493/

I. İHTİYATİ HACZİN TANIMI VE UYGULAMA AMACI

I.1. Mevzuat

Amme alacağının korunmasına İlişkin düzenlemeler, 6183 sayılı Kanun’un 9-36. maddelerinde yer almaktadır. Kanun’un “Genel Esaslar” başlığını taşıyan Birinci Kısmının “Amme Alacaklarının Korunması” başlığını taşıyan İkinci Bölümünde;

I- Teminat hükümleri, 9 ilâ 12. maddelerinde,

II- İhtiyati haciz hükümleri, 13 ilâ 16. maddelerinde,

III- ihtiyati tahakkuk hükümleri, 17 ilâ 20. maddelerinde yer almaktadır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi İhtiyati haciz başlığını taşımaktadır.  İhtiyati haciz aşağıdaki hallerden herhangi birinin mevcudiyeti takdirinde hiçbir müddetle mukayyet olmaksızın alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memurunun[1] kararıyla, haczin ne suretle yapılacağına dair olan hükümlere göre, derhal tatbik olunur:

1. 9 uncu madde gereğince teminat istenmesini mucip haller mevcut ise,

2. Borçlunun belli ikametgahı yoksa,

3. Borçlu kaçmışsa veya kaçması, mallarını kaçırması ve hileli yollara sapması ihtimalleri varsa,

4. Borçludan teminat gösterilmesi istendiği halde belli müddette teminat veya kefil göstermemiş yahut şahsi kefalet teklifi veya gösterdiği kefil kabul edilmemişse,

5. Mal bildirimine çağrılan borçlu belli müddet içinde mal bildiriminde bulunmamış veya noksan bildirimde bulunmuşsa,

6. Hüküm sadır olmuş bulunsun bulunmasın para cezasını müstelzim fiil dolayısıyla amme davası açılmış ise,

7. İptali istenen muamele ve tasarrufun mevzuunu teşkil eden mallar, bu mallar elden çıkarılmışsa elden çıkaranın diğer malları hakkında uygulanmak üzere, bu kanunun 27, 29, 30 uncu maddelerinin tatbikini icabettiren haller varsa.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un Birinci Kısmının “Amme Alacaklarının Korunması” başlıklı İkinci Bölümünde, amme alacaklarının korunmasına yönelik teminat isteme, ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve diğer korunma hükümlerine yer verilmiştir. Kanun’un “İhtiyati haciz” başlıklı 13. maddesinde; İhtiyati haciz kararı alınmasını gerektiren nedenler yedi bent halinde tadat edilmiş olup başkaca bir neden gösterilerek ihtiyati haciz tatbik edilemez.

I.2. İhtiyati Haczin Tanımı

İhtiyati haciz, ileride tahakkuk edecek olan tahakkuk etmiş henüz vadesi geçmemiş bulunan ya da vadesi geçtiği halde ödeme emri tebliğ edilmemiş olan amme alacağının tahsil güvenliğini sağlamak üzere kamu borçlusunun menkul ve gayrimenkul malları ile alacak ve haklarına gelecekte yapılacak cebren tahsil sürecinin borçlu tarafından engellenmesini önlemek amacıyla düzenlenmiş bir koruma önlemidir.[2]

Diğer bir tanıma göre de ihtiyati haciz, “kamu alacağının ödenmesini ya da tahsilini güvence altına almak için yasada öngörülen sebeplere dayanarak, kamu borçlusunun bazı mal, alacak ve haklarına önceden idari bir kararla el konulmasıdır. Başka bir ifade ile ihtiyati haciz; kamu alacağının doğumundan tahsiline kadar geçen sürede, alacağın tahsilini tehlikeye düşürecek bir durum ortaya çıkarsa ödeme süresi beklenmeden vadesinden önce uygulanan bir güvenlik müessesesidir.

Bu yönüyle kesin haciz işleminden farklıdır. Kesin haciz işlemi, doğrudan doğruya alacağın ödenmesine yönelik bir icra takip işlemidir. İhtiyati haciz, kamu alacağının tahsili amacına ulaşmaya yardımcı olan bir basamaktır.

Buna göre, ihtiyati haciz işlemi aşağıda belirtilen aşamalarda tatbik edilecek olup ödeme emrinin tebliğinden itibaren ihtiyati haciz yerine kesin haciz tatbik edilecektir.

  • İleride tahakkuk edecek olan amme alacaklarında,
  • Tahakkuk etmiş henüz vadesi geçmemiş bulunan amme alacaklarında,
  • Vadesi geçtiği halde ödeme emri tebliğ edilmemiş amme alacaklarında

I.3. İhtiyati Haczin Amacı

6183 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, Devlete, il özel İdarelerine ve belediyelere ait maddede sayılan alacaklara bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

İdareler, vadesinde ödenmeyen kamu alacağını cebren tahsil imkânına sahiptir. Alacağın cebren tahsiline ilişkin hükümlerin yer aldığı anılan Kanun’un 54 ve devamı maddelerinde, kamu alacağının cebren tahsilinin, teminatın paraya çevrilmesi veya kefilin takibi, borçlunun mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi, ya da borçlunun iflasının istenmesi suretiyle yapılacağı kurala bağlanmıştır.

Kanun, kamu alacağının cebren tahsil ve takibine ilişkin hükümlerin yanı sıra, kamu alacağının tahsilinin tehlikeye girmesini önlemek amacıyla alacak henüz tahsil aşamasına gelmeden önce alınacak tedbirlere ilişkin hükümleri de içermektedir[3]. Bu tedbirlerin başında da Kanun’un 13. maddesinde düzenlenen İhtiyati haciz müessesesi gelmektedir.

Bu anlamda ihtiyati haczin amacı, kamu alacağını Kanun’un 13. maddesinde sayılan sebeplerden birinin bulunması halinde, tahsil edilebilir hale gelinceye kadar güvence altına almak olup kamu alacağının korunmasında en etkili yöntemlerden biridir. Ancak, kesin hacizden farklı olarak ihtiyati hacze konu mal varlığı satılarak paraya çevrilemez. Yalnızca geçici bir önlemdir.

Amme idaresi bu amacı gerçekleştirirken diğer bir ifade ile kamu alacağının güvence altına alınmasını amaç edinirken bir güvenlik tedbiri olan ihtiyati haciz kararı yargı kararı olmadan doğrudan mülkiyet hakkını kısıtlayan bir tedbir olması nedeniyle uygulamasında özenli davranılması gerekir.

Cebren tahsil ve takibe yönelik olmayıp, henüz tahsil edilebilir aşamaya gelmeyen kamu alacağının güvence altına alınması amacıyla alınacak ihtiyati haciz kararının uygulanmasıyla borçluların mülkiyet haklarına getirilecek sınırlama göz önünde bulundurulduğunda ihtiyati haczin tatbikinde vergi inceleme elemanının da yetkisinin bir noktaya kadar sınırlandırılması gerekir.

II. VERGİ İNCELEME ELEMANININ İHTİYATİ HACİZ İSTEME YETKİSİNİN SINIRI NEDİR?

II.1. İhtiyati Haciz istemede vergi inceleme elemanının yetkisi nereye kadar?

6183 Sayılı Kanun’un “İhtiyati haciz” başlıklı 13. maddesinin bir numaralı bendine göre, 6183 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi gereğince 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344’üncü maddesi uyarınca vergi zıyaı cezası kesilmesini gerektiren haller ile 359’uncu maddesinde sayılan hallere temas eden bir amme alacağının salınması için gerekli muamelelere başlanmış olduğu takdirde vergi incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplara göre belirtilen miktar üzerinden tahsil dairelerince teminat istenir.

Yukarıda belirtilen 9’uncu maddenin ilk paragrafının son kısmında “istenebilir” değil, “istenir” şeklinde “emredici” bir ifade kullanılmış, teminat istenmesi halini idarenin uygun görmesine bağlanmamıştır. Şayet 9. madde uyarınca teminat istenmesini gerektiren bir hal varsa teminat istenecektir.

Kanunun 13’üncü maddesinin 1 bendinin atıfta bulunduğu 9. maddenin 1. fıkrası hükmüne göre teminat istenebilmesi için, maddede sayılan hallere temas eden bir kamu alacağının salınması için gerekli işlemlere başlanmış olması ayrıca vergi incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplamalara göre teminat altına alınacak alacak konusunda bir miktar belirlenmesi ve bu miktarla sınırlı olarak inceleme elemanının talepte bulunması gerekmektedir. Kanun koyucu, teminat istenmesinin vergi incelemesine yetkili olanların ilk hesaplarına dayandırılmasının sebebi; teminat miktarı konusunda keyfilikten kaçınmaktır.

Bunun yanında, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 139. maddesine göre vergi incelemeleri esas itibarıyla Vergi incelemeleri, esas itibariyle  dairede yapılır.[4] Mükellef hakkında en doğru tespitleri yapabilecek ve onun mali, iktisadî ve ticarî durumunu en iyi şekilde değerlendirebilecek olan inceleme elemanıdır. Bu nedenle 13. maddenin 1 bendinin atıfta bulunduğu 9. maddenin 1. fıkrasında belirtilen ve ihtiyati haciz karan alınması için ön işlem mahiyetinde olan teminat tutarının belirlenmesi ve talep konusunda fiilen vergi incelemesini yapan inceleme elemanına yetki tanınmıştır.

Ancak bu yetkinin vergi inceleme elemanı tarafından yerinde ve zamanı geçtikten sonra insafsızca kullanılması halinde borçluların mülkiyet haklarına telafisi mümkün olmayan zararlar verebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Açıklanan nedenlerle vergi inceleme elemanının ihtiyati haciz isteme noktasında yetkisi sınırlandırılmıştır.

Bu noktada, vergi inceleme elemanının vergi incelemesini tamamlayıp vergi inceleme raporunu, tarhiyat yapacak olan vergi dairesine göndermekte bu hususlara ilişkin görev ve yetkileri sona ermektedir. İstenecek teminat miktarını belirleme ve teminat istenmesi yönünde talepte bulunma yetkisini, incelemeyi yapan yetkili memurdan başkasının kullanması mümkün bulunmadığı gibi, inceleme elemanı da, inceleme tamamlandıktan sonra bu yetkisini artık kullanamaz.[5]

Cebren tahsil ve takibe yönelik olmayıp, henüz tahsil edilebilir aşamaya gelmeyen kamu alacağının güvence altına alınması amacıyla alınacak ihtiyati haciz kararının uygulanmasıyla borçluların mülkiyet haklarına getirilecek sınırlama göz önünde bulundurulduğunda, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararının yerinde olduğu anlaşılmaktadır.

II.2. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu vergi incelemesi yapıldıktan sonra ihtiyati haczin tatbik edilemeyeceğine dair kararı bağlayıcıdır

Vergi incelemesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra borçlu hakkında ihtiyati haciz işlemi tesis edilip edilemeyeceği konusunda aşağıdaki görüleceği üzere farklı farklı kararlar veren Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Daireleri kararlan ile Danıştay Dördüncü, Yedinci Daireleri ve Vergi Dava Daireleri Kurulu kararları arasında var olan içtihat aykırılığının içtihatların birleştirilmesi yoluyla bağlayıcı bir çözüme kavuşturulması ve içtihadın, “VERGİ İNCELENMESİ SONUÇLANIP TARHİYAT YAPILDIKTAN SONRA BORÇLU HAKKINDA 6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’UN 13 ÜNCÜ MADDESİNİN (1) BENDİNE GÖRE İHTİYATİ HACİZ İŞLEMİ TESİS EDİLEMEYECEĞİ” yönünde birleştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Danıştay 3. Dairesi

23.12.2020 tarih, E.N:2018/1878, K.N: 2020/6078

İnceleme sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra ihtiyati haciz kararı alınamaz.

OLUMSUZ KARAR

Danıştay 9. Dairesi 06.04.2018 tarih, E.N:2016/1917, K.N:2018/2163 İlgililer hakkında ihtiyati haciz kararı alınabilmesi için incelemesi henüz tamamlanmamış olması gerektiği, vergi incelemesi tamamlandıktan sonra ihtiyati haciz kararı alınamaz.

OLUMSUZ KARAR

Danıştay 9. Dairesi 19.10.2021 tarih, E.N:2019/2591, K.N:2021/4815

İhbarname düzenlenmesinden sonra ihtiyati haciz kararı alınamayacağı

OLUMSUZ KARAR

Danıştay 4. Dairesi 06.04.2016 tarih,

E.N:2015/7735, K.N:2016/1492

Vergi incelemesi sonuçlandıktan sonra 6183 sayılı Kanununa göre ihtiyati haciz kararı tatbik edilebilir.

OLUMLU

 KARAR

Danıştay 7. Dairesi 11.02.2021 tarih,

E.N:2019/2114,

K.No:2021/967

Vergi incelemesi tamamlandıktan sonra da ihtiyati haciz işlemi tesis edilebilir.

OLUMLU

 KARAR

Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu 18.11.2020 tarih,

E.N:2020/1318,

K.N:2020/1231

İnceleme tamamlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra ihtiyati haciz kararı alınabilir.

OLUMLU

 KARAR

Muharrem ÖZDEMİR Yeminli Mali Müşavir
E. Defterdar
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Yadigâr ŞENÖZ SMMM
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2022/12/02/vergi-incelemesi-sonuclandiktan-sonra-ihtiyati-haciz/

Dip Notlar:

[1] Defterdar Yerine Vergi Dairesi Başkanı/Vergi Dairesi Müdürü Mahalli En Büyük Mal Memuru – Muharrem ÖZDEMİR, YMM – Yadigar ŞENÖZ, SMMM – Alomaliye.com

[2] Kamu Hukukunda İhtiyati Haciz Uygulaması – Muharrem ÖZDEMİR, YMM – Yadigâr ŞENÖZ, Mali Müşavir – Alomaliye.com

[3] Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun Esas No:2021/6, 2022/2 sayılı Karar 12.11.2022 tarih ve 32011 sayılı RG yayımlanmıştır.

[4] 7338 sayılı kanunun 17 nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 1.7.2022

[5] Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun Esas No:2021/6, 2022/2 sayılı Karar 12.11.2022 tarih ve 32011 sayılı RG yayımlanmıştır.

Cuma, 02 Aralık 2022 11:25

Memur Ve İşçilerde Süt İzni

Doğum sonrası analık izninin bitiminin ardından çalışanlara verilen süt izninin hem ne zamana kadar kullanılabileceği hem de günlük kullanım süresi memur ve işçiler açısından farklılık göstermektedir.

Süt izni ne zamana kadar kullanılabilir?

Kadın memurlar süt izinlerini, analık izin süresinin bitiminin ardından bir yıl boyunca kullanırlar. Kadın işçilerde ise bu süre, çocuğun bir yaşına geldiği tarihte sona ermektedir.

Şöyle ki,

Kadın memurlarda analık izin süresi doğum öncesi ve doğum sonrası olmak üzere 8 + 8 = 16 (çoğul gebelikte 10 + 8 = 18) hafta olup, süt izni doğum sonrası analık izninin sona ermesinin ardından başlar ve takip eden yılın aynı gününde sona erer. Ayrıca 32. haftada hekime başvurarak doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışabileceğine dair rapor alan kadın memurların doğum öncesi kullanmadıkları analık izni süreleri doğum sonrasına aktarıldığından, süt izni süreleri de doğum sonrasına aktarılan analık izin sürelerinin bitiminin ardından başlar ve bu süreyi izleyen bir yılın sonunda sona erer.

Buna karşın, kadın işçilere verilecek süt izni analık izin süresinin hangi tarihte sona erdiğine bakılmaksızın her halükârda çocuğun bir yaşını doldurduğu tarihte sona ermektedir.

Örneğin 1/10/2022 tarihinde doğum yapan ve doğum sonrası analık izni süresi 26/11/2022 tarihinde sona eren;

- Kadın memurun süt izni, analık izin süresinin bitiminin ardından 27/11/2022 tarihinde başlayıp, 27/11/2023 tarihinde sona erecektir.

- Kadın işçinin süt izni ,ise analık izin süresinin hangi tarihte sona erdiğine bakılmaksızın çocuğun bir yaşını doldurduğu 1/10/2023 tarihinde sona erecektir.

Süt izninin günlük kullanım süresi ne kadardır?

Kadın memurlar süt iznini ilk altı ayda günde 3 saat, ikinci altı ayda günde 1,5 saat olarak kullanırlar. Kadın işçilerde ise bu süre süt izninin başladığı tarihten, sona erdiği tarihe kadar günde 1,5 saattir.
Süt izni çalışma günlerinde verildiğinden ulusal bayram ve genel tatil günleri, hafta tatili, yıllık izin süreleri ve istirahatli olunan sürelerde süt izni verilmediği gibi bu sürelerde süt izninin birikmesi de sözkonusu değildir.

Süt izninin günlük kullanımı esas olup, hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağı memur/işçi tarafından belirlenir. Bu süreler çalışma süresinden sayıldığından, çalışanın ücretinden herhangi bir kesinti yapılamaz.

Süt izniyle ilgili diğer hususlar

- Süt izninin kullanımı için işverene yazılı olarak başvuruda bulunulmalı, ayrıca süt izninin hangi sürelerde kullanılacağı dilekçede belirtilmelidir.

- Süt izni kadın işçiye verilen yasal bir hak olduğundan işverenin inisiyatifinde değildir. Süt izni işveren tarafından kullandırılmadığı takdirde kadın işçi iş sözleşmesini haklı nedenlerle fesh ederek kıdemi bir yıldan fazla ise kıdem tazminatı ile birlikte ücret ve diğer haklarını işverenden talep edebilir.

- İşçiye süt izni kullandırılmadığı takdirde, izin süresine ilişkin ücretin % 50 zamlı ödenmesi zorunludur.

İŞYERİ BİLDİRGESİ GÖNDERİLDİKTEN SONRA YAPILACAK İŞLEMLER

Yeni bir şube açılışı yapacağız, işyeri bildirgesiyle birlikte hangi belgeleri SGK’yı vermemiz gerekiyor? Bu belgeleri SGK’ya gitmeden elektronik ortamda gönderebilir miyiz? Ayrıca işe giriş bildirgelerini ne zamana kadar gönderebiliriz? Meral B.

Sosyal Güvenlik Kurumu 2021/36 sayılı Genelgesinde işyeri tescil işlemleri için gerekli olan belgelerin elektronik ortamda taranarak sisteme kaydedilmesi halinde, söz konusu belgelerin ayrıca Kuruma gönderilmesine gerek bulunmadığını açıklamıştır.

Bu bağlamda, İşyeri bildirgesini e-Devlet uygulamalarında yer alan “İşyeri Bildirgesi (4-a lı Sigortalı Çalıştırılanlar Yönünden)” menüsü vasıtasıyla elektronik ortamda gönderdikten sonra aynı ekranda yer alan “Tescillerim” seçeneğinden “onaylanmamış” sekmesini işaretleyerek;

-Ticaret sicil gazetesini
-İmza sirkülerini
-Vergi levhasını

Tarayıp sisteme yüklemeniz gerekiyor.

İşyeri bildirgesi ve eki belgeleri sosyal güvenlik merkezine gönderip, sosyal güvenlik merkezi tarafından tescil işlemini yapıldıktan sonra e-Bildirge şifresini e-Devletten temin ederek sigortalıların işe giriş bildirgelerini elektronik ortamda göndermeniz mümkün olacaktır.

Diğer taraftan, ilk defa sigortalı çalıştırmaya başlayacağınız şubenizde, ilk defa sigortalı çalıştırılmaya başlanılan tarihten (dosyanın tescil tarihinden) itibaren bir aylık süre içinde işe alacağınız sigortalıların işe giriş bildirgelerini, tescil tarihinden itibaren bir aylık süre içinde vermeniz halinde süresi içinde verilmiş sayılırsınız. Eyüp Sabri Demirci

https://www.karar.com/yazarlar/eyup-sabri-demirci/memur-ve-iscilerde-sut-izni-1594858

Yıllık ücretli izin Anayasa ve yasalarımız ile çalışanlara tanınmış önemli bir haktır. Bu hak ile ilgili yasal düzenlemeleri belirtmeye çalıştık. İşverenler ve çalışanlar bu yasal düzenlemeler doğrultusunda yıllık izinlerini kullanmalıdırlar. Yıllık ücretli iznin kullandırılması ile ilgili olarak her iki tarafa belli hak ve yükümlülükler tanınmıştır. İşverenlere tanınan yükümlülük çalışanlarına yıllık ücretli izinleri yasada belirtilen süreler çerçevesinde kullandırarak kayıt altına almak, çalışanlara tanınan yükümlülük ise kullandığı yıllık izin süresi içinde başka bir işte ücretli veya ücretsiz çalışmamak, izin hakkından feragat etmemek, izni dinlenme amacı doğrultusunda kullanmaktır.

Yıllık ücretli izin ile ilgili usul ve esaslara uyulmaması halinde istenecek idari para cezasının bu durumdaki işçi başına bir ceza olması nedeni ile bazen çok yüksek miktarlara ulaşabileceği de unutulmamalı, yasal prosedüre uygun hareket edilmelidir.

Makalemizin başlığını oluşturan konu ile ilgili olarak, 4857 sayılı İş Yasası’nın 59. maddesinin çok açık ve yoruma imkân vermeyen hükümleri dikkate alındığında; öngörülen zamanaşımının dava ve talep zamanaşımı süresini gösterdiği, kullanılmayan veya kullandırılmayan yıllık izinler ile ilgisinin olmadığı ve bu anlamda bir sınırın bulunmadığı, işçinin kullandırılmayan bütün yıllık ücretli izinlerini talep edebileceği, sadece bu talebi iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 5 yıl içinde yapması gerektiği, iş sözleşmenin devamı içinde böyle bir sürenin de olmadığı, çalışma yaşamında “yıllık ücretli izinlerde 5 yıllık zamanaşımı var ve bu nedenle de işçi ancak kullanmadığı 5 yıllık iznini ve ücretini talep edebilir” şeklindeki düşünce ve uygulamanın yasal olmadığı, bu yöndeki düşünce ve uygulamalardan vazgeçilerek Yasa’da öngörülen zamanaşımı hükümleri bağlamında hareket edilmesinin yerinde olacağı değerlendirilmektedir. Erol GÜNER* Yaklaşım / Kasım 2022 / Sayı: 359

Üst düzey çalışanların fazla çalışma ücretine hak kazanıp kazanmayacakları birçok yargı kararına konu oldu. Bütün işçiler açısından sözleşmede kararlaştırılabilen fazla çalışma ücretinin ücrete dahil olduğu çalışma biçiminden farklı olarak yargı kendi çalışma süresini kendi belirleyebilen üst düzey çalışanların fazla çalışma süresini ve çalışma düzenini kendisi belirlediği için fazla çalışma ücretine hak kazanamayacağına hükmetmektedir. Fakat bu durum bütün fazla çalışmaları kapsıyor mu, hukuka aykırı çalışma süreleri de üst düzey çalışanın kontrolüne bırakılabilir mi?

Fazla çalışma tespiti

İş Kanunu, fazla çalışmayı haftada 45 saat üzerinde yapılan çalışmalar olarak tanımlıyor. Buna göre kişi haftada 45 saatin üzerinde çalışıyorsa ‘fazla çalışma’ yapmış oluyor. Birçok işyerinde çalışanın 45 saati aşıp aşmadığı haftalık olarak değerlendiriliyor, haftanın bitiminde 45 saat aşıldıysa aşılan süre kadar fazla çalışma doğuyor.

İşyerinde denkleştirme uygulanıyorsa haftalar arasında ortalama alınıyor, ortalamanın 45 saati aşması halinde fazla çalışma ücreti ödeme zorunluluğu doğuyor. Bununla birlikte hafta tatilinde çalışma, gece vardiyasında istisnalar dışında 7.5 saatten fazla çalışma, günde 11 saatten fazla çalışma hukuka aykırı çalışma şekilleri olup, haftalık süreye bakılmaksızın doğrudan fazla çalışma kabul ediliyor.

Peki ya üst düzey?

Çalışanın kendi çalışma süresini belirlemesi herhangi bir çalışma düzenine veya işyerinin açılış ve kapanış saatlerine tabi olmadan istediği kadar çalışabilmesini ifade etmektedir. Yargıtay’a göre şantiye şefi olan çalışanın, “şantiyede üst düzey yönetici konumunda olması, mesai saatlerini, çalışma düzenini kendisinin belirlemesi” fazla çalışma ücreti talebini engeller. Bununla birlikte yine Yargıtay’a göre; “üst düzey yönetici konumunda olan işçiye, aynı yerde görev ve talimat veren bir başka yönetici ya da şirket ortağı bulunması halinde, işçinin çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden, yasal sınırlamaları aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti talep hakkı doğar. O halde üst düzey yönetici bakımından şirketin yöneticisi veya yönetim kurulu üyesi tarafından fazla çalışma yapması yönünde bir talimatın verilip verilmediğinin araştırılması gerekir.

İşyerinde yüksek ücret alarak görev yapan üst düzey yöneticiye işveren tarafından fazla çalışma yapması yönünde açık bir talimat verilmemişse, görevinin gereği gibi yerine getirilmesi noktasında kendisinin belirlediği çalışma saatleri sebebiyle fazla çalışma ücreti talep edemeyeceği kabul edilmelidir.” Dolayısıyla çalışan üst düzey yönetici olsa da işyerinde çalışma süresini kontrol eden bir yöneticisi olduğu durumda fazla çalışma ücreti talep edebilecektir.

7 günde kesintisiz en az 24 saat dinlenme

Yargıtay yine yakın tarihli verdiği bir kararında, “Bölge adliye mahkemesince hafta tatili alacağına hak kazandığı ancak çalışma saatlerini kendisinin belirlediği ve yüksek ücretle çalıştığı gerekçesiyle talebinin reddine karar verilmiştir. Hafta tatili ücreti, 4857 sayılı Kanun’un 46’ncı maddesinde ‘Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63’üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verilir’ şeklinde düzenlenmiştir. Hafta tatili dinlenme hakkına ilişkin olup işçinin ücretinin yüksek olması veya çalışma saatlerini kendisinin belirlemesi bu hakkın kullanımına engel teşkil etmez. Hafta tatilinde çalışan işçiye hafta tatili ücreti ödenmelidir” şeklinde karar vermiştir.

Kararda doğrudan hafta tatilinde çalışmaya karşılık olan fazla çalışma ücretinden bahsedilmemekle birlikte kişinin çalışmaksızın hak kazanacağı hafta tatili ücretinin çalışmaksızın ödenmesi gerektiğinden, kararın hafta tatilinde hukuka aykırı çalışmaya karşılık olan fazla çalışma ücretinden bahsettiği anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda üst düzey yöneticinin kendi çalışma süresini kendi belirlese de işverenin hafta tatilinde çalışmayı kontrol etme yükümlülüğü bulunduğu, işçinin çalıştığını tespit etmesi halinde buna ilişkin önlemleri alması gerektiği ve çalışmasına karşılık da fazla çalışma ücretini ödemesi gerektiği değerlendirilmektedir.

Üst düzey değilse...

Çalışan üst düzey yönetici olmasa da ücretinin aynı işi yapan emsal çalışanlara göre önemli ölçüde yüksek belirlenmiş olması halinde fazla çalışma ücreti aylık ücrete dahil olarak kararlaştırılabilir. Bu durumda çalışan o ay fazla çalışma yapsın veya yapmasın fazla çalışma ücretine hak kazanacaktır.

Yargı özellikle asgari ücret bağlamında, çalışanın aylık asgari ücret aldığı durumlarda fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil şekilde sözleşmede kararlaştırılamayacağını, bu şekilde kararlaştırılmış olsa bile sözleşme hükmünün geçersiz olduğunu vurguluyor. Çünkü asgari ücretin en az çalışma süresine karşılık belirlendiği, buna fazla çalışma ücretinin dahil olduğunun kabulünün asgari ücretin temeline aykırı olacağını ifade ediyor. Daha yüksek ücret alan çalışanlar açısından da emsal ücret kavramına atıfta bulunuyor, edimler arasında dengesizlik olmamasını arıyor.

Emsal ücret aynı veya benzer sektörlerde aynı veya benzer işi yapan çalışanların aldığı genel ücret düzeyi anlamına geliyor. Emsal ücrete göre düşük bir ücretle çalışmanın ve bu ücrete fazla çalışma ücretinin dahil olmasının edimler arasında dengesizlik yarattığı kabul ediliyor. Buna göre piyasadaki aynı işi yapan kişilerle ortalama aynı ücreti alan bir çalışanın ücretine fazla çalışma ücretinin dahil olduğuna karar verilemiyor.

Cem Kılıç

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/yonetici-fazla-mesai-ucreti-alabilir-mi-6866138?sessionid=3

Verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesinin veya ödenmemesinin yaptırımı var. Bunda bir terslik yok.

Ancak bazı konular var ki, özel durumlar hariç, teşekkürü gerektiren ama cezalandırmayla sonuçlanan veya cezalandırmanın yargı kararıyla önlendiği durumlar olarak karşımıza çıkıyor.

Bugün muhasebeyle ilgili bir yükümlülüğün erken yerine getirilmesinin sonuçlarıyla ilgili bir yargı kararını paylaşmak isterim. Benzer yükümlülükler vergi uygulamasında çok var. Önümüzdeki günlerde benzer konulara devam ederim.

Davanın konusu

Taşınmazını 23 Haziran 2016 tarihinde sat-kirala-geri al işlemi yoluyla satan, bu işlem dolayısıyla ortaya çıkan kazancını 30 Haziran 2016 tarihinde özel fonlar hesabına alan ve kurumlar vergisinden istisna eden davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda, özel fon hesabına alınma işleminin satışın yapıldığı yılı izleyen hesap döneminin başından itibaren yapılması gerektiği gerekçesiyle cezalı tarhiyat yapılmış. Davacı, tarhiyatı ve tarhiyatın dayanağı olan 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin "5.15.4.2. İstisna uygulamasında başlangıç tarihi" başlıklı bölümünde yer alan "satış işleminin gerçekleştiği tarihi izleyen takvim yılının başından itibaren" ibaresinin iptali istemiyle dava açılmış.

Danıştay Dördüncü Daire kararı

Tebliğin yukarıda belirtilen düzenlemesinin iptali istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi;

- Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi ile sat-kirala-geri al işlemlerinden doğan kazançlara vergi istisnası getirildiği ve söz konusu kazancın özel fon hesabına alınacağının belirtildiği ancak anılan kanunda özel fon hesabına alınma işleminin ne zaman yapılacağı konusunda bir belirleme yapılmadığı,

- İdarenin, dava konusu düzenlemeyle mükellefler arasında uygulamada birliğin sağlanması ve muhasebe işlemlerinde standartlaşma getirilerek hızlı ve doğru istatistiki bilgi alınması amacıyla özel fon hesabına alınma işleminin satışın gerçekleştiği tarihi izleyen takvim yılının başından itibaren yapılması gerektiğini düzenlediği ancak Bakanlığın vergi kanunlarındaki hükümleri bu şekilde yorumlayarak bir standart oluşturmasının, başka bir anlatımla sınırları belirtilmeyen bir istisnanın sınırlarını belirlemesinin vergilendirmede kanunilik ilkesine aykırılık teşkil ettiği,

gerekçeleriyle, kanunda öngörülen istisnanın idare tarafından istisna kapsamındaki kazancın ne zaman özel fon hesabına alınacağının belirlenmesi şeklindeki düzenlemesinde kanuna uyarlık bulunmadığı sonucuna varmış ve Tebliğin iptali istenen ibaresini iptal etmiş. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 08.12.2021 tarih ve E:2018/4683 K:2021/8057 sayılı kararı.)

Davalı İdare’nin savunması

Konuyla ilgili değerlendirmemi paylaşacağım ama bundan önce davalı İdarenin Danıştay kararında özetlenen savunmasını özetlemek isterim.

Danıştay kararında yer alan özet bilgiye göre davalı İdare, dava konusu Tebliğin idari davaya konu olabilecek düzenleyici işlem olmadığı, mükelleflerin sat-kirala-geri al işleminde izlemeleri gereken yolu gösterdiği, iptali istenilen “istisna uygulamasında başlangıç tarihi” bölümünün ilgili paragraflarındaki temel amacın mükellefler arasında uygulamada birlik sağlamak ve muhasebe işlemlerinde standartlaştırma getirmek olduğu, özel fon hesabının satışın yapıldığı dönemde kullanılması durumunda istisnadan yararlanılamayacağına ilişkin tebliğde herhangi bir açıklama veya yorum bulunmadığı şeklinde savunma yapmış.

Kararla ilgili değerlendirmem

Yukarıda incelediğim konu ve Danıştay kararıyla ilgili değerlendirmelerim kısaca şöyle:

- Davalı İdare’nin savunması bana ilginç geldi. İdare bu savunmayla, tarhiyatın haksız olduğunu kabul ediyor, Tebliğin iptal konusu ibaresini savunmuyor. Savunmada, kazancın özel fon hesabına alınma işleminin satışın yapıldığı hesap döneminde de mümkün olduğunu söylüyor ama Tebliğdeki açıklama böyle değil. İdare bu savunmayı yapmak yerine Tebliğin ilgili açıklamasını değiştirse ve haksız tarhiyat yapılmasını önlese daha doğru bir iş yapmış olurdu.

- Son zamanlarda yazdığım başka makalelerde de İdarenin ikincil düzenleme yapma sınırı gündeme geldi. En son 11 Kasım 2022 tarihinde yayınlanan makalemde bu konuya değinmiştim. Bakanlık, kendisine verilen yetki çerçevesinde bir istisnanın uygulanmasına ilişkin usulleri tespit edebilir ancak Kanun’la getirilen bir istisnanın kapsamını daraltamaz, verginin kanuniliği ilkesine aykırılık teşkil eden esasa ilişkin düzenlemeler yapamaz diye düşünüyorum. Yukarıda özetlenen dava konusu düzenlemede de aynı durum var, yetki sınırının ötesine geçilmiş.

- Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri ile belirlenen Gelir Tablosu İlkeleri, hiçbir gelirin gelir tablosu dışında tutulmamasını öngörüyor. Bu ilkeler çerçevesinde, somut olayda satıştan doğan kazancın satışın yapıldığı yılın gelir tablosuna girmesi ve fona alınmasının izleyen yılda yapılması gerektiği söylenebilir. Ancak uygulamanın bu şekilde yapılmayıp fona alma işleminin satışın yapıldığı yılda yapılması da istisnayı ortadan kaldırmaz. Bu durum en fazla muhasebe ilkelerine aykırılık oluşturur. Bunun da sonucu belli, istisnadan yararlanamamak değil.

- İstisna kazancın yıl içinde fon hesabına alınmasının, beyanname sistematiğini bozduğu söylenebilir. İstisna kazancın gelir tablosuna girip sonraki yıl fona alınması, beyannamede istisna kazancın ilgili satıra yazılarak istisnanın uygulanması en doğru yöntem. İstisna kazancın yıl içinde fona alınması halinde beyannamede önce kazancın kanunen kabul edilmeyen gider olarak kazanca eklenmesi sonra ilgili satıra yazılarak istisnanın uygulanması gerekir. Bu uygulama muhasebe ve beyan sistematiği açısından eleştirilebilir ama istisnanın uygulanmasına engel oluşturmaz. Şekle ilişkin konular bunlar, esasa ilişkin değil. Bu şekilde uygulama, istisnanın uygulanmasının İdare tarafından izlenmesini de zorlaştırmaz.

- Somut olayda yapılan uygulamanın muhasebe ilkelerine ve beyanname sistematiğine uygun olmadığını söyledim ama bu durum teorik olarak böyle. Pratikte fon hesabına alınma işleminin izleyen yıl yapılması teknik olarak mümkün değil. Çünkü yasal düzenlemeye göre sat-kirala-geri al işleminde, işlemden kaynaklanan kullanım hakkı üzerinden hesaplanan amortisman tutarının bir kısmı özel fon hesabından karşılanmakta, bir kısmı ise kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaktadır. Bu düzenleme gereği, satış yılında amortisman uygulaması yapabilmek için yıl kapanmadan kazancın fon hesabına alınmasından başka yapabilecek bir şey yok. Sonuçta muhasebe uygulamasına ve beyanname sistematiğiyle ilgili bir uyumsuzluk sorunu var ama bu sorun yasal düzenlemenin iyi yapılmadığından kaynaklanıyor, mükellefin bir kusuru yok, alternatif bir uygulama şekli de yok.

- Somut olayın ve konunun dışına çıkarak, son bir değerlendirme yapmam gerekirse şunu söyleyebilirim. Benzer durumlara vergi uygulamasında sıklıkla karşılaşıyoruz. Verginin erken ödendiği veya somut olayda olduğu gibi istisna kazancın fon hesabına alınması benzeri vergi yükümlülüklerine ilişkin iş ve işlemlerin erken yapıldığı ve bu durumun cezalandırıldığı durumlar ender karşılaşılan durumlar değil. Benzer konulara fırsat buldukça devam edeceğim. Recep BIYIK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sat-kirala-geri-al-isleminde-istisna-kazancin-fona-alinmasi-zamani/675889

13.10.2022 tarihin yayımlanan "Yeni Kanun Teklifi ile Öngörülen Gelir ve Kurumlar Vergisi Değişiklikleri" başlıklı yazımızda açıklanan Yasa Teklifi kanunlaşmış olup, 7420 sayılı Kanun olarak 9 Kasım 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Anılan kanunla yapılan düzenlemelerden Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan,

- İşverenlerce hizmet erbabına verilen yemek bedeline ilişkin istisna,

- Yurt dışı inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerde çalışan hizmet erbabına yapılan ücret ödemelerinde istisna ile

- 7420 sayılı Kanun’un geçici 1’inci maddesi ile getirilen elektrik, doğalgaz ve benzeri ısınma giderleri karşılığı olarak çalışanlara yapılan ödemelerde gelir vergisi istisnasının,

uygulamasının usul ve esaslarına ilişkin açıklamaların yer aldığı 322 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği Taslağı da Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesinde sunulmuştur. Anılan Tebliğ Taslağı’ndaki açıklamalar da dikkate alınarak, “yemek bedelleri” ve  “elektrik ve doğalgaz desteği”ne ilişkin istisnaların usul ve esasları şöyle olacaktır:

  • İşverenlerce Hizmet Erbabına Verilen Yemek Bedeline İlişkin Gelir Vergisi İstisnası:

Gelir Vergisi Kanun’un 23. maddesinin 1/8 nolu bendi hükmü uyarınca, işverenler tarafından çalışanlara işyerinde veya müştemilatında yemek verilmek (hazır yemek hizmeti veren mükelleflerden satın alınan yemeğin, işyerinde veya müştemilatında hizmet erbabına verilmesi dahil) suretiyle sağlanan menfaatler herhangi bir tutarla sınırlı olmaksızın gelir vergisinden istisna edilmiştir. İşverenlerce işyerinde veya müştemilatında yemek verilmeyen durumlarda ise, çalışılan günlere ait bir günlük yemek bedelinin ilgili yıl için belirlenen tutarı (2022 yılı için 51 TL'yi) aşmaması ve buna ilişkin ödemenin yemek verme hizmetini sağlayan mükelleflere yapılması (yemek bedelinin yemek kartlarına/çeklerine yüklenmek suretiyle kullandırıldığı durumlar dahil) şartıyla bu ödemeler istisna kapsamındadır. Ödemenin bu tutarı aşması halinde aşan kısım ile hizmet erbabına yemek bedeli olarak nakden yapılan ödemeler ve bu amaçla sağlanan menfaatler ücret olarak vergilendirilmektedir.

Uygulamada, yemek bedelinin yemek kartlarına/çeklerine yüklenmek suretiyle kullandırıldığı durumlarda, bu kartların/çeklerin yemek hizmeti vermeyen market gibi işletmelerde alışveriş yapılmasında kullanıldığı görülmekte olup, bu durumda söz konusu istisnadan faydalanılamadığı dikkate alınarak, nakden yapılan ödemeler için de belli tutara kadar istisna düzenlemesi yapılmıştır.

Yapılan düzenleme uyarınca, 1/12/2022 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, yemek bedelinin çalışanların banka hesabına yatırılması ve fiilen çalışılan günlere ilişkin olması halinde günlük yemek bedeli olarak nakit verilecek tutarın 51 TL’lik kısmının anılan istisnadan faydalanılmasına imkân tanınmıştır. 51 TL’yi aşma olursa, aşan kısım vergiye tabi olacaktır. İşverenlerce hizmet erbabına nakit olarak verilen yemek bedelinin tamamı, istisna kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın, ücret bordrosunda gösterilecek ve 51 TL’lik kısım gelir vergisinden istisna edilecektir.

Ancak, günlük 51 TL olarak uygulanmakta olan yemek bedellerine ilişkin istisna tutarı, güncel yemek bedellerini karşılamaktan uzak olup, tanınan istisna amaca ulaşamamaktadır. Bu nedenle, anılan tutarın da günün gerçeklerine uygun hale getirilmesinde fayda vardır.

Öte yandan, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından yayımlanan 23.11.2022 tarih ve 2022/20 sayılı Genelgede duyurulduğu üzere; 1.12.2022 ila 31.12.2022 tarihleri arasında 5510 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine tabi sigortalıların prime esas kazançlarından istisna tutulacak yemek bedeli tutarı 51,01 TL (Günlük) olarak uygulanacaktır.

  • Çalışanlara Verilecek Elektrik Ve Doğalgaz Desteğine Vergi Ve SGK Prim İstisnası:

Anılan yasanın 1. geçici maddesi ile, işverenler tarafından çalışanlara elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine karşılık olmak üzere, anılan teklifin kanunlaşıp Resmi Gazete’de yayımlandığı 9 Kasım 2022 tarihinden itibaren 30 Haziran 2023 tarihine kadar (bu tarih dahil) mevcut ücretlerine/prime esas kazançlarına ilave olarak yapılan aylık bin (1.000) TL'yi aşmayan ödemelerin (bu tutarı aşanlarda ise aylık bin TL’ye kadar olan kısmının) SGK primine esas kazanca dahil edilmemesine ve bu tutar üzerinden gelir vergisi hesaplanmamasına hükmedilmiştir.

Anılan düzenleme uyarınca istisnanın uygulanabilmesi içim;

- Elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine karşılık olmak üzere yapılması,

- Aylık 1.000 TL’yi aşmaması,

- Mevcut ücretlerine ilave olarak yapılması,

şarttır.

1.000 TL’nin üzerinde bir ödeme yapılması halinde, aşan kısım ücret olarak vergiye ve SGK primine tabi tutulacaktır.

Elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine karşılık olmak üzere yapılan ilave ödemelerin istisnaya konu edilebilmesi için hizmet erbabından elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine ilişkin fatura veya herhangi bir belge talep edilmeyecektir.

Ücret bordrosunda gösterilecek olan bu ödemenin 1.000 TL’ye kadar olan kısmı istisna kapsamında bulunduğundan gelir vergisi matrahına dahil edilmeyecektir. Ancak, bordro ile ilgili damga vergisine esas matraha bu tutarlar da dahil edilecektir.

İstisna tutarı SGK primine de tabi tutulmayacaktır. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/hizmet-erbabina-odenen-yemek-bedellerinde-ve-elektrik-ve-dogalgaz-desteginde-istisna-uygulamasi/675756

Özellikle kur artışının ve enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde değerleme müessesi ciddi önem kazanmaktadır. Çünkü değerleme yapmak veya yapmamak ödenecek verginin ciddi şekilde değişmesine neden olduğu gibi işletmenin gerçek değerinin belirlenmesi konusunda da belirleyici olmaktadır. Bu nedenle işletmeler başta kur artışından ve enflasyondan arındırılmış gerçek kar ya da zararlarını görmek, işletmelerinin gerçek değerini belirlemek ve enflasyon vergisi ödememek adına değerleme yapmak istemektedirler. Ancak hangi hesapların değerlendirilip değerlendirilmeyeceği veya değerlemenin nasıl yapılabileceği Vergi Usul Kanunu’nun amir hükümleri ile belirlenmiş olması nedeniyle belirlenen kurallara göre işlem yapılması gerekmektedir.

Bu yazımızın konusunu, yıl ayracı hesaplar olarak da adlandırılan; aktif ve pasif düzenleyici geçici hesaplar oluşturmaktadır. Çünkü muhasebenin dönemsellik ilkesi gereği yapılan gider veya gelirlerin kendi dönemlerine kaydedilmeleri gerekmektedir. 

- Aktif düzenleyici geçici hesaplar;

180- Gelecek Aylara Ait Giderler

Bu hesap, peşin ödenen ve gelecek döneme ait olduğu için, çalışılan dönemdeki hesaplara kaydedilmemesi gereken giderleri izlemek için kullanılır.

280- Gelecek Yıllara Ait Giderler

 Bu hesap, peşin ödenen ve gelecek yıllara ait olduğu için, çalışılan dönemdeki hesaplara kaydedilmemesi gereken giderleri izlemek için kullanılır.

- Pasif düzenleyici geçici hesaplar ise;

380- Gelecek Aylara Ait Gelirler

Bu hesap, peşin tahsil edilen ve gelecek döneme ait olduğu için, çalışılan dönemdeki hesaplara kaydedilmemesi gereken gelirleri izlemek için kullanılır.

- 480- Gelecek Yıllara Ait Gelirler

 Bu hesap, peşin tahsil edilen ve gelecek döneme ait olduğu için, çalışılan dönemdeki hesaplara kaydedilmemesi gereken bir yıldan uzun vadeli gelirleri izlemek için kullanılır.

Vergi Usul Kanununda değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespiti olarak tanımlanmıştır.

VUK’un 265’inci maddesi hükmüne göre; “Aktif ve Pasif Düzenleyici Geçici Hesaplar” Mukayyet Değer ile değerlendirilmektedir. Mukayyet değer bir iktisadi kıymetin muhasebe kayıtlarında gösterilen değeridir. Yani Mukayyet değer bir iktisadi kıymetin muhasebe kayıtlarına alındığı (yazıldığı) ilk bedeldir. Aktif ve pasif düzenleyici hesapların döviz veya TL olmasında bir ayrım yapılmaksızın, mukayyet değer ile değerleme yapılacağı yani aslında kayıtlara ilk alınan tutar olarak kalacağı ve değerleme yapılamayacağı kanun hükmü ile net bir şekilde ortaya konulmuştur.

Döviz kurlarındaki hızlı değişim nedeniyle bazı çevreler bu hesaplarda da değerleme yapılacağını savunsa da Danıştay vermiş olduğu kararlar ile bu konuda son noktayı koymuştur.

Danıştay 9. Daire Başkanlığı’nın ( Esas No 2021 / 2751 Karar No 2022 /103, Esas No 2019 / 4767 Karar No 2022 /104,  Esas No 2019 / 5611 Karar No 2022 /105) içtihat metninde “ Aktif ve Pasif düzenleyici geçici hesaplarının değerleme ölçüsü olarak Vergi Usul Kanunu’nda mukayyet değerin belirlenmiş olması nedeniyle, söz konusu hesaplarda bakiyenin  döviz olarak bulunması halinde,   dövizin değerlendirilmek suretiyle kur farkı geliri veya gideri hesaplanılmasının mümkün olmadığı” belirtilmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere artık bu hesaplarda değerlendirmenin yapılamayacağı kesin olarak belirlenmiştir.Yılmaz Sezer

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/aktif-ve-pasif-gecici-hesaplarda-degerleme-yapilamaz/675765

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • DEVAMSIZLIK NEDENİYLE FESİHTE, İŞÇİNİN İŞ AKDİ FESİH TARİHİ NE OLMALI? İş Kanunu 25/II-g maddesinde işçinin işverenden izin almaksızın kanunda belirtilen…
  • 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Enflasyon Muhasebesi İle İlgili  Bilanço Dipnot Bilgileri Enflasyon Muhasebesi ile ilgili 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Bilanço…
  • DEVAMSIZLIK SAATLERİNİN TOPLANMASI VE HAKLI FESİH Çalışan ve işveren ilişkisi iş akdinin feshine kadar devam eder,…
Top