Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Özet

Katma Değer Vergisi’nin en önemli özelliği, bu mükellefiyetle ilgili KDV yüklenimlerinin indirilmesine izin verilmiş olmasıdır. İndirim hakkının kullanılabilmesi için bu hakkın dayanağı olan belgenin (alış faturasının, gümrük makbuzunun ve sair evrakın) yasal deftere kaydedilmiş olması şarttır.

KDV indirim hakkı bu hakkın doğduğu ayda veya izleyen herhangi bir ayda deftere kaydedilerek kullanılabilir. Ancak KDV indirim hakkının doğduğu yılı izleyen takvim yılının son ayında da kullanılmadığı takdirde söz konusu hak kaybolur.

Bu yazımızda, KDV indirim hakkının kazanılmasına ve kaybedilmesine ilişkin hükümler ele alınmıştır.

1. KDV İndirim Hakkı En Erken Bu Hakka Dayanak Teşkil Eden KDV Yüklenim Belgesinin Yasal Deftere Kaydedildiği Ayda Kullanılabilir

KDV Kanunu’nun 29/3’üncü maddesinde şu hüküm vardır: “İndirim hakkı, ... ilgili vesikaların kanuni def-terlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kulla-nılabilir.” Görüldüğü gibi KDV mükelleflerinin indiri-me dayanak teşkil eden belgeyi elde etmiş olmaları tek başına indirim hakkı sağlamamakta, bu belge hangi ayda yasal deftere kaydedilmişse, o ayın KDV beyannamesinde indirim olarak gösterilebil-mektedir. İndirim hakkının kullanılması açısından yüklenilen KDV’nin satıcıya ödenmemiş olması indirim hakkını etkilemez. KDV indirim hakkı, bu hakkın dayanağı olan belge tarihinden sonraki aylarda kayıt yapmak suretiyle kullanılabilmekle beraber bu hakkın gecikmeli kullanılmasında süre sınırı mevcut olup KDV indirim hakkının kullanılabileceği son ay bu hakkın doğduğu yılı izleyen hesap döneminin sonuncu ayıdır. İzleyen takvim yılının sonu olarak belirlenen hak düşürücü süre hakkındaki detaylar aşağıdaki bölümde sunulmuştur.

2. KDV İndirim Hakkı Vergiyi Doğuran Olayın Vuku Bulduğu Takvim Yılının Sonunda da Kullanılmazsa, Daha Sonra Kullanılamaz Hale Gelmektedir

2.1. KDV İndirim Hakkının Kullanılmasına İlişkin Hak Düşürücü Süre

KDV Kanunu 29/3’üncü maddesi şöyledir: “İndirim hakkı, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden takvim yılı aşılmamak şartıyla, … kullanılabilir.’’ Görüldüğü üzere KDV indirim hakkı gecikmeli kayıt yapmak suretiyle, bu KDV’nin doğ-duğu ayı izleyen aylarda indirilebilmekte fakat bu gecikmeli indirim hakkı en geç ikinci hesap dönemi-nin sonuna kadar kullanılabilmekte, bu süreden sonra katma değer vergisi indirim hakkı kullanılamaz hale gelmektedir.

2019 yılından önce, indirim hakkı, izleyen yılın değil aynı hesap yılının son ayı itibariyle kullanılmadığı takdirde ortadan kalkmaktaydı. Bu süre sınırının anlamsızlığı ve sorun yarattığı konusunda görüş beyan etmekteydik.1 Nihayet 7104 sayılı Kanun’un 8’inci maddesiyle KDV Kanunu’nun 29/3’üncü mad-desi 01.01.2019 tarihinden itibaren değiştirilmek suretiyle KDV indirimine ilişkin hak düşürücü süre 12 ay uzatılmıştır. 01.01.2019 tarihinden itibaren KDV indirim hakkı, vergiyi doğuran olayın vuku bul-duğu takvim yılını takip eden takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanabilmektedir.

Örneğin, Ocak/2019 döneminde gerçekleştirilen bir mal teslimine ilişkin faturada yer alan KDV tutarı; 2019 yahut 2020 yıllarında yasal defter kayıtlarına alınmak kaydıyla, en geç Aralık/2020 sonuna kadar, ilgili belgenin yasal defterlere kaydedildiği ayda alıcı tarafından indirim konusu yapılabilecektir.

Yeni uygulamaya ilişkin özellikli hususlara yönelik değerlendirmelerimiz şu şekildedir:

- Anılan değişiklik doğrultusunda, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden takvim yılı içinde kaydedilen belgeler, gelir veya kurumlar vergisi açısından dönemsellik ilkesi gereği kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak dikkate alınsa dahi, bu belgelerde gösterilen KDV indirim konusu yapılabilir.

Başka bir anlatımla, KDV indirimine dayanak teşkil eden fatura vb. belgelerin defter kayıtlarına izleyen yılda kaydedilmesi durumunda, KDV Kanunu’nun 30/d maddesinde yer alan “Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi” nin indirilemeyeceği yönündeki hü-küm uygulanmayacaktır.

Çünkü kayıtta gecikmenin usulsüzlük cezası gerek-tirmesi, gelir veya kurumlar vergisi üzerindeki etkisi, KDV indirim hakkını ilgilendirmemektedir.

- Kanaatimizce bu düzenleme, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden yılda (gecikmeli olarak) düzenlenen fatura vb. belgelerde gösterilen KDV tutarları açısından da geçerlidir

Örnek: 2021 yılında gerçekleşen mal ve hizmet alımına ait faturanın belgelerin, satıcı tarafından 2022 yılında düzenlenmiş olması ve alıcının bu bel-geyi 2022 takvim yılında yasal defterlerine kaydetmesi halinde, bu belgelerde gösterilen KDV tutarları 2022 yılında indirim konusu yapılabilecektir.

2021 yılında KDV si doğmuş olan mal tesliminin veya hizmet ifasının faturası 2022 yılında düzenlenmiş ise, bu faturadaki KDV 2022 sonuna kadar indirilebilir.

- Özel hesap dönemi kullanan mükellefler açısın-dan KDV indirimindeki süre sınırının tespitinde “tak-vim yılı” yerine, “özel hesap dönemi” dikkate alına-rak belirlenecektir. (17 No.lu KDV Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ, Madde 10) Buna göre, yeni düzenleme sonrası, örneğin hesap dönemi 1 Nisan – 31 Mart olan bir mükellefin, Nisan 2021’de gerçekleştirdiği bir alıma ilişkin KDV tutarını, en geç Mart/2022 olmak üzere, belgeyi yasal defter kayıtlarına aldığı dönemde indirim imkânı bulunmaktadır.

- KDV Kanunu’nun 29/3 maddesinde yapılan deği-şikliğin yürürlük tarihi 1.1.2019’dur. Bu durumda, söz konusu değişikliğin 2018 yılında gerçekleşen alımlara yönelik KDV tutarları açısından da geçerli olması gerekmektedir.

Nitekim bu husus, 23 No.lu KDV Tebliği’nin 8. maddesiyle kabul edilmiştir.

- 11 no.lu KDV Tebliği’nin 18 inci Maddesi ile, KDV Genel Uygulama Tebliği’nin III/C-5.6. no.lu bölümü-nün sonuna aşağıdaki paragraflar eklenmiştir.

"Diğer taraftan, düzenlenen faturanın alıcı tarafın-dan dava konusu yapılması nedeniyle ilgili takvim yılında indirim konusu yapılamayan KDV, davanın sonuçlandığı yıl içinde alıcı tarafından kanuni def-terlere kaydedilmesi şartıyla indirim konusu yapıla-bilir. Sorumlu sıfatıyla KDV beyanının hiç yapılma-dığının veya eksik yapıldığının tespiti üzerine veya mükellefin kanuni süresinden sonra sorumlu sıfatıy-la verdiği beyanname üzerine bu vergilerin tarh edilmesi halinde, tarh edilen KDV'nin vergi dairesine ödenmesi ve ödemenin gerçekleştiği takvim yılı aşılmaması şartıyla, ödenen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkündür.

KDV'ye tabi işlemi yapan satıcı tarafından zama-nında düzenlenmeyip, alıcı tarafından en geç fatura düzenleme süresinin son gününü takip eden vergi-lendirme dönemi içinde noterden ihtarname gönderilmesi üzerine satıcı tarafından düzenlenen fatura-da gösterilen KDV, alıcı tarafından faturanın düzen-lendiği takvim yılı içinde kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirim konusu yapılabilir."

2.2. Satıcının Faturayı Gecikmeli Olarak (Yıl Geçtikten Sonra) Düzenlemesi Halinde Durum

11 no.lu KDV Tebliği’nin 18 no.lu maddesinde getirilen hükme göre, satıcının fatura düzenlemekte gecikmesi halinde, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihten sonraki 7’nci günün rastladığı ayı izleyen ayın sonuna kadar noterden ihtarname gönderilmesi üzerine satıcı tarafından gecikmeli olarak düzenlenmiş olan faturadaki KDV, alıcı tara-fından faturanın düzenlendiği takvim yılı aşılmaksızın indirilebilecektir. Buradaki takvim yılı tabirini izleyen takvim yılı şeklinde anlamak gerektiği ve bu tabirin yeni hükme göre düzeltilmesine ihtiyaç bu-lunduğu görüşündeyiz. Görüldüğü gibi satıcının, KDV’yi doğuran olay meydana gelmesine rağmen fatura kesmekten kaçınmak veya fatura kesimini geciktirmek şeklindeki tutumu yüzünden malı alanın veya hizmeti yaptıranın yıl geçmesi nedeniyle KDV indirimi hakkını kaybetmesini önlemek amacıyla böyle bir imkân getirilmiş ancak bu imkânın kullanı-labilmesi, belli bir süre içerisinde noterden ihtarna-me gönderilmesi şartına bağlanmıştır.

2.3. İndirilmesi Unutulan veya Eksik İndirilen KDV’nin Durumu

Yüklenilen KDV’nin eksik şekilde kayda alınması, toplam hatası yapılması veya sair nedenle, o dönemde indirim olarak gösterilmesi gereken KDV’den daha düşük bir meblağ beyannamenin indirime ilişkin satırlarında yer almışsa bu hatanın düzeltilmesi ancak VUK’un, vergi hatalarının düzeltilmesine iliş-kin 116-126’ncı maddeleri uyarınca mümkündür.

Bize göre bu gibi durumlarda mükellefin, hatayı fark ettiği ayda, daha önce sehven indirilmemiş olan KDV’nin sonraki bir ayda (en geç bir sonraki hesap döneminin son ayında) indirilebilmesine imkân veren bir düzenleme yapılmalıdır. Böyle bir çözüm şekli hem İdarenin iş yükünü azaltacak hem de mükellefi rahatlatacaktır.

3. Sonuç

KDV mükelleflerinin temel hakkı olan KDV indirim hakkının kullanılabilmesi için bu hakkın dayanağı olan KDV yüklenim belgesinin yasal defterlere kaydedilmesinin zorunlu olması isabetlidir ve mali disiplinin gereğidir. Katma değer vergisi indiriminde gecikme Hazine’ye değil mükellefe zarar verebilecek olan bir eylem olduğu için bu gecikme konusunda bize göre beş yıllık zaman aşımı süresi otomatik bir süre sınırı olabilecek iken, bunun aynı takvim yılının sonu olarak sınırlandırılması geçmişte ciddi sıkıntı-lara yol açmış olup 2019 başından itibaren bu süre-ye 12 ay ilave edilmek suretiyle rahatlama sağlar.

MEHMET MAÇ - YMM - 02 Aralık 2022

Lebib Yalkın Yayımları

Çarşamba, 07 Aralık 2022 12:24

EYT' de Yaş Şartı Değişiyor Mu?

Sabah gazetesi, dün Saray'da gerçekleştirilen toplantıda yaş şartının da gündeme geldiğini belirtti. Buna göre, kadınlarda 48 erkeklerde ise 50 yaş şartı konuşulan yaş aralıkları oldu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında emeklilikte yaşa takılanlara (EYT) ilişkin düzenlemeyle ilgili Saray'da dün, toplantı gerçekleştirildi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay başkanlığındaki toplantıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, TBMM AKP Grup Başkanı İsmet Yılmaz, AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, AKP Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş, AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli ve Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı katıldı.

YAŞ ŞARTI DEĞİŞİKLİĞİ

Toplantıda EYT düzenlemesine ilişkin son durum değerlendirildi. Öte yandan iktidara yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinde yer alan habere göre,  dünkü toplantı sonrası bir son dakika gelişmesi yaşandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın hazırladığı EYT taslağı, gerçekleşen 3'lü zirvede masaya yatırıldı. Özellikle patron tarafından gelen talep dikkate alındı.

* "2 milyon kişinin bir anda emekli edilmesinin patron ve bütçe üzerinde ağır yük oluşturacağı" iddiasıyla yaş şartı yeniden gündeme geldi.

* Kadınlarda 48 erkeklerde ise 50 yaş şartı konuşulan yaş aralıkları oldu.

* Önceki düzenlemede yaş şartı yer almazken, konuya ilişkin son kararın 12 Aralık 2022 tarihindeki bakanlar toplantısında verileceği ifade ediliyor.

EYT ŞARTLARI NELER?

8 Eylül 1999 düzenlemesi öncesinde sigorta girişi olan SSK'da 5.000 günü doldurmuş kadınlar için 20 yıl erkekler için ise 25 yıl sigortalılık süresi bulunuyordu. Yine Bağ-Kur'da ise sigortalılık süresi sabit olmak üzere kadınlar için 7.200 gün erkekler için ise 9.000 gün prim şartı bulunuyor.

PRİM VE YIL ŞARTINI TAMAMLAYAN KADEMEK KADEME EMEKLİ OLACAK

EYT yasası ile 1999 düzenlemesi öncesi şartlara dönülürse prim ve yıl şartının SSK ve Bağ-Kur'lu için bu şekilde olması bekleniyor. Prim günü ve sigortalılık süresini (Yıl) dolduramayan EYT'liler ise şartları tamamladıkları zaman emekli olabilecek.

EMEKLİ OLMANIN ANAHTARI 'PRİM GÜNÜ'

Daha öncede bahsettiğimiz gibi EYT yasasına tabi olmak emeklilik için yeterli olmayacak. Sigortalılık süresi ve prim günü eksiği olan EYT'liler bunları tamamladıktan sonra başvurmaları halinde emeklilik hakkı kazanacak. Bu minvalde primi günü emekli olabilmek için yegane unsur olarak dikkat çekiyor.

https://www.sabah.com.tr/ekonomi/son-dakika-eytde-son-toplanti-gerceklesti-6267857?paging=6

 

07 Aralık 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 32036

Ticaret Bakanlığından:

MADDE 1- 6/8/2016 tarihli ve 29793 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Perakende Ticarette Uygulanacak İlke ve Kurallar Hakkında Yönetmeliğin 12/C maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Veri paylaşımı

MADDE 12/Ç- (1) Perakende ticaretin etkin ve sürdürülebilir rekabet şartlarına göre yapılmasına yönelik politikaların geliştirilmesi, kamuoyunun aydınlatılması ve tüketicinin fiyat karşılaştırması yapabilmesine imkân sağlanması amacıyla, gıda perakende sektöründe hızlı tüketim mallarının satışıyla iştigal eden ve şube sayısı iki yüzden fazla olan zincir mağazalar, satışa sundukları ürünler ile şubelerine ilişkin verileri Bakanlıkça belirlenen sisteme aktarmakla yükümlüdür. Bu veriler ilgili kurum, kuruluş ve kamuoyuyla paylaşılabilir. Veri aktarımının usul ve esasları Bakanlıkça belirlenerek ilgili zincir mağazalara bildirilir.”

MADDE 2- Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Salı, 06 Aralık 2022 16:09

SGK Genelgesi 2022/22 (Yemek İstisnası)

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

Sayı: E-24010506-010.06.01-57236083

Tarih: 02.12.2022

Konu: Yemek Bedeli

GENELGE

2022/22

ÖZET:

2022/22 sayılı SGK Genelgesinde açıklandığı üzere;

⎯ İşverenlerce işyerinde veya müştemilatında kendi imkanlarıyla yemek verilmesi amacıyla işverenler tarafından ödenen yemek bedelleri sigorta primine esas kazanca dahil edilmeyecektir.

⎯ Yemeğin işyerinde veya işyeri dışında yapıldığına bakılmaksızın işverenlerin üçüncü şahıslarla anlaşarak yemek hizmetini kendi işyerinde veya müştemilatında sunması halinde üçüncü şahıslara fatura karşılığı yapılan ödemeler de prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

⎯ İşverenlerce sigortalılar için işyeri veya müştemilatı dışında kalan yerlerde üçüncü kişilere yemek bedeli adı altında fatura karşılığı nakden ödeme yapılması halinde günlük brüt asgari ücretin %23,65’ inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutar, prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

⎯ İşverenlerce işyerinde veya müştemilatında yemek verilmemesi şartıyla, sigortalılara yemek bedeli adı altında nakden yapılan ödemelerin günlük asgari ücretin %23,65’ inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutarı prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

⎯ Sigortalılar için üçüncü kişilere yemek kuponu, yemek kartı, yemek çeki vb. araçlarla fatura karşılığı yemek bedeli ödenmesi halinde günlük brüt asgari ücretin %23,65’ inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutar, prime esas kazanca dahil edilmeyecektir. (TÜRMOB)

18.6.2020 tarihli ve 7156781 sayılı 2020/20 İşveren İşlemleri Genelgesinin İkinci Kısmının “Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendi Kapsamındaki Sigortalılar Yönünden Sigorta Primine Esas Olan Ve Olmayan Kazançlar İle Kısmen Prime Tabii Tutulacak Kazançlar” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 2.1- Yemek paraları başlıklı alt başlığı ve içeriği 1.12.2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

2.1- Yemek bedeli

12.5.2010 tarihli Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 97 nci maddesinin 7 nci fıkrasının (a) bendi 11.11.2022 tarihli ve 32010 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan düzenlemeyle değiştirilmiş olup getirilen düzenlemeyle;

İşverenlerce, işyerinde veya müştemilatında yemek verilmemesi şartıyla, yemek bedeli adı altında sigortalılara veya sigortalılar için üçüncü kişilere yapılan her türlü ödemelerin, günlük asgari ücretin Kurum Yönetim Kurulunca belirlenen oranının fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutarının, prime esas kazanca dahil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu tarafından alınan 17.11.2022 tarihli ve 2022/323 sayılı Karar ile yemek bedeli adı altında sigortalılara veya sigortalılar için üçüncü kişilere yapılan her türlü ödemelerin, günlük asgari ücretin yüzde 23,65’ inin prime esas kazançtan istisna tutulmasına karar verilmiştir.

Bu durumda, yemek bedeli adı altında yapılan ödemelerden prime esas kazanca dahil edilecek tutar,

Brüt Günlük Asgari Ücret x % 23,65 = (Günlük İstisna Tutarı)

Ay İçinde Fiilen Çalışılan Gün Sayısı x Günlük İstisna Tutarı = Aylık İstisna Tutarı,

Ödenen Yemek Bedeli – İstisna Tutarı = Prime Esas Kazanca Dahil Edilecek Yemek Bedeli, formülü vasıtasıyla hesaplanacaktır.

Bu kapsamda uygulamaya ilişkin usul ve esaslar aşağıda açıklanmıştır.

2.1.1- Sigortalılara işyerinde veya işyerinin müştemilatında yemek verilmesi halinde uygulama

İşverenlerce işyerinde veya müştemilatında kendi imkanlarıyla yemek verilmesi amacıyla işverenler tarafından ödenen yemek bedelleri sigorta primine esas kazanca dahil edilmeyecektir.

Örnek 1: İşveren (A)’nın çalıştırdığı sigortalılara işyerinde bulunan mutfağını ve yemekhanesini kullanmak suretiyle yemek hazırlayarak vermesi halinde yemek için yapılan giderler prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

Yemeğin işyerinde veya işyeri dışında yapıldığına bakılmaksızın işverenlerin üçüncü şahıslarla anlaşarak yemek hizmetini kendi işyerinde veya müştemilatında sunması halinde üçüncü şahıslara fatura karşılığı yapılan ödemeler de prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

Örnek 2: A işvereni B lokantası ile kendi işyerinde veya müştemilatında işçilerine öğle yemeği verilmesi için sigortalı başına günlük 70 TL üzerinden ödeme yapmak üzere anlaşmıştır. Bu durumda fatura karşılığı B lokantasına yapılan ödemeler sigortalıların prime esas kazancına dahil edilmeyecektir.

Örnek 3: A işvereninin işyerinde ve müştemilatında sunduğu yemek hizmeti bedelini yemek kartı/çeki/kuponu vb. araçlarla sağlaması halinde bu amaçla ödenen yemek bedelleri prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

2.1.2- İşverenlerce sigortalılar için üçüncü kişilere nakden yapılan yemek ödemelerinde uygulama

İşverenlerce sigortalılar için işyeri veya müştemilatı dışında kalan yerlerde üçüncü kişilere yemek bedeli adı altında fatura karşılığı nakden ödeme yapılması halinde günlük brüt asgari ücretin %23,65’ inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutar, prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

Örnek 4 : A işyeri işvereni çalıştırdığı sigortalısı için B Lokantasından yemek hizmeti almak için anlaşmıştır. A işyeri işvereni ay içinde 22 gün fiilen çalışan sigortalı için B lokantasına 2022/Aralık ayı için fatura karşılığı 1.200,00 TL yemek bedeli ödemiştir. B lokantasından yemek hizmeti alan sigortalı için yemek bedeli adı altında yapılan ödemelerden prime esas kazanca dahil edilecek tutar aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır.

Brüt Günlük Asgari Ücret x % 23,65 = Günlük İstisna Tutarı

Günlük İstisna Tutarı x Ay İçinde Fiilen Çalışılan Gün Sayısı = Aylık İstisna Tutarı

Yemek Bedeli- Aylık İstisna Tutarı= Prime Esas Kazanca Dahil Edilecek Tutar

215,70 TL x % 23,65 = 51,01 TL (Günlük İstisna Tutarı)

51,01 x 22 Gün = 1.122,22 TL (İstisna Tutarı)

1.200,00 TL – 1.122,22 TL = 77, 78 TL (Prime Esas Kazanca Dahil Edilecek Yemek Bedeli)

2.1.3- İşverenlerce sigortalılara nakit olarak verilen yemek bedelinde uygulama

İşverenlerce işyerinde veya müştemilatında yemek verilmemesi şartıyla, sigortalılara yemek bedeli adı altında nakden yapılan ödemelerin günlük asgari ücretin %23,65’ inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutarı prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

Örnek 5 : A sigortalısına 2022/Aralık ayında 1.250,00 TL tutarında yemek bedeli ödenmiştir. Sigortalının ilgili ayda 22 gün fiilen çalıştığı göz önüne alındığında yemek bedeli adı altında yapılan ödemelerden prime esas kazanca dahil edilecek tutar;

215,70 TL x % 23,65 = 51,01 TL (Günlük İstisna Tutarı)

51,01 x 22 Gün = 1.122,22 TL (Aylık İstisna Tutarı)

1.250,00 TL – 1.122,22 TL = 127,78 TL (Prime Esas Kazanca Dahil Edilecek Yemek Bedeli)

2.1.4- Sigortalılar için üçüncü kişilere yemek kuponu, yemek kartı, yemek çeki vb. araçlarla fatura karşılığı ödenen yemek bedellerine ilişkin uygulama

Sigortalılara ay içinde yemek bedeli olarak nakit ödeme yapılmaksızın, çalıştıkları işyerinin dışında yemek üretimi yapan başka firma veya şahıslar tarafından yemek kuponu, yemek kartı, yemek çeki vb. karşılığında yemek verilebilmektedir.

Bu kapsamda sigortalılar için üçüncü kişilere yemek kuponu, yemek kartı, yemek çeki vb. araçlarla fatura karşılığı yemek bedeli ödenmesi halinde günlük brüt asgari ücretin %23,65’ inin fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak tutar, prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.

Örnek 6 : A sigortalısı için 2022/Aralık ayında yemek kartına yemek bedeli adı altında 1.500,00 TL yüklenmiştir. Sigortalının ilgili ayda 22 gün fiilen çalıştığı varsayıldığında yemek bedeli adı altında yapılan ödemelerden prime esas kazanca dahil edilecek tutar aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır.

215,70 TL x % 23,65 = 51,01 TL (Günlük İstisna Tutarı)

51,01 x 22 Gün= 1.122,22 TL (Aylık İstisna Tutarı)

1.500,00 TL – 1.122,22 TL = 377,78 TL (Prime Esas Kazanca Dahil Edilecek Yemek Bedeli)

2.1.5- Yemek bedeline ilişkin diğer hususlar

2.1.5.1– Yemek kartlarına/çeklerine/kuponlarına yüklenen yemek bedellerinin sigorta priminden istisna tutulabilmesi için söz konusu kartların çeklerin/kuponların yalnızca yemek yenilmesi amacıyla kullanılması gerekmektedir.

Yemek bedeli adı altında sigortalılara veya sigortalılar için üçüncü kişilere yapılan her türlü ödemelere ilişkin muvazaalı durumların tespit edilmesi halinde Kurumun prim kaybı işverenlerden 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesi uyarınca gecikme zammı ve cezası ile tahsil edilecektir.

2.1.5.2– Asgari Ücret Yönetmeliğinin “İşverenin Sorumluluğu” başlıklı 12 nci maddesinde yer alan “İşverenler tarafından, işçilere sağlanan sosyal yardımlar sebebiyle asgari ücretten herhangi bir indirim yapılamaz” hükmü gereğince yemek bedeli asgari ücrete ilave olarak verilmesi gerekmektedir. Buna göre brüt asgari ücretin (prime esas kazanç alt sınırı) içerisine yemek bedeli tutarı dâhil edilmeyecektir.

2.1.5.3– Aynı işyerinde çalışan bazı sigortalılara işyerinde veya müştemilatında, bazı sigortalılara da yemek verme hizmetini sağlayan yerlerde yemek verilmesi durumunda;

– İşyerinde veya müştemilatında yemek hizmeti verilmesi halinde bu bölümün 2.1.1 başlığında,

– İşyeri veya müştemilatı dışındaki yerlerde yemek hizmeti verilmesi halinde ise ilgisine göre bu bölümün 2.1.2, 2.1.3 ve 2.1.4 başlıklarında, açıklanan esaslar çerçevesinde işlem yapılacaktır.”

Bilgi edinilmesini ve gereğini rica ederim.

Kürşad ARAT

Kurum Başkan V.

Bilindiği üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun ikinci kitap birinci kısmında ticaret şirketlerinin genel esasları düzenlenmiş olup, anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi olarak hüküm altına alınmıştır. Mezkur kanunun 127. maddesi sermaye koyma borcunun konusunu teşkil etmekte olup buna göre Kanunun 307’nci maddesinin ikinci fıkrasına göre komanditer şirket ortağı için; “kişisel emeğini ve ticari itibarını sermaye olarak koyamaz.” 342’nci maddesinin birinci fıkrasına göre anonim şirket ortağı ve 581’inci maddesinin birinci fıkrasına göre limited şirket ortağı için “Hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar sermaye olamaz.” hükümleri saklı olmak kaydıyla;

a) Para, alacak, kıymetli evrak ve sermaye şirketlerine ait paylar,

b) Fikrî mülkiyet hakları,

c) Taşınırlar ve her çeşit taşınmaz,

d) Taşınır ve taşınmazların faydalanma ve kullanma hakları,

e) Kişisel emek,

f) Ticari itibar,

g) Ticari işletmeler,

h) Haklı olarak kullanılan devredilebilir elektronik ortamlar, alanlar, adlar ve işaretler gibi değerler,

i) Maden ruhsatnameleri ve bunun gibi ekonomik değeri olan diğer haklar,

j) Devrolunabilen ve nakden değerlendirilebilen her türlü değer ticaret şirketleri için sermaye varlığı olarak kabul edilmiştir.

Elbette kanunun cevaz verdiği yukarıda sıralanan sermaye varlıklarından sermaye şirketleri açısından en yaygın ve kabul görmüş olanı hiç şüphesiz nakdi sermayeyi ifade eden paradır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda anonim şirket ve  limited şirket ortakları açısından nakden taahhüt edilen payların şirketin tescilini izleyen yirmi dört ay içinde ödeneceği (anonim şirketlerde nakden taahhüt edilen payların itibarî değerlerinin en az yüzde yirmi beşi tescilden önce) hüküm altına alınmıştır.

Dolayısıyla sermaye şirket ortakları tarafından kanunun ön gördüğü sürede yerine getirilmeyen sermaye taahhüt tutarları tüzel kişilik açısından sermayenin işletilmesinden doğacak muhtemel gelir kayıpları anlamına gelecek olup , şirket ortakları açısından ise hiç şüphesiz şirket tarafından kendilerine sağlanan bir finansman niteliğindedir. Bu duruma ilişkin olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 128/7. maddesinde “Şirket, her ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmesini isteyebileceği ve dava edebileceği gibi, yerine getirmede gecikme sebebiyle uğradığı zararın tazminini de isteyebilir.” 129. maddesinde “ Zamanında ifa edilmeyen sermaye para ise, 128 inci madde gereğince tazminat hakkına halel gelmemek şartıyla, aksine şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede hüküm yoksa, şirketin tescili anından itibaren temerrüt faizi de ödenir.” şeklinde yer alan hükümleri ile kanun koyucu şirket ve ortaklar açısından doğuracağı sonuçları ele almıştır. Ancak muhtemel bu durumun hasıl olması neticesinde bir de vergi kanunları açısından doğuracağı sonuçlar mevcuttur. Nitekim sermaye şirketlerinin vergi kanunları açısından tabi olduğu 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13. maddesinde kurumların ilişki kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunması halinde, kazancın tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı net bir şekilde ifade edilmiştir. Mezkur kanun maddesi ve ilgili tebliğ hükümlerine göre şirket ortakları ilişkili kişi kapsamında olup, bunların şirketten borç para alması durumu hizmet satımı kapsamındadır. Bu hükümler kapsamında sermaye taahhüt borcunun yerine getirilmemesi şirketin, ortağına kaynaklarını kullandırmak suretiyle finansman hizmeti sunmuş olup şayet şirket bu durum karşısından bir faiz uygulamasını tatbik etmemiş ise ortağın şirketin parasını faizsiz kullandığı ve dolayısıyla şirketin kazancının tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtıldığı ve ödenmeyen sermaye tutarına ilişkin finansman hizmetinin karşılığı olarak faiz geliri hesaplanmasının gerektiği anlamına gelecektir. Bu tenkitler kapsamında; yasal süresinde sermaye taahhüt borcunu yerine getirmeyen şirket ortaklarının şirketten borç para kullandığı kabul edilerek adat yöntemiyle faiz, bu faiz tutarı üzerinden de geçici vergi ve kurumlar vergisi ve ayrıca hesaplanan faiz üzerinden %18 katma değer vergisinin de şirket tarafından hesaplanması gerekir. Her ne kadar idari yargının ortaklarca taahhüt edilmesine karşın süresi içerisinde yerine getirilemeyen sermaye taahhüt borcunun ilgili şirket açısından KVK 13. maddesi kapsamında bedelsiz ya da düşük bedelle mal veya hizmet satımında bulunulması ya da bu nitelikte bir işlem sayılan faizsiz veya düşük faizle ödünç para verilmesi olarak değerlendirilemeyeceği şeklinde kararları mevcut olsa da  mali idare açısından bu işlem kesin surette ortağa karşılıksız kullandırılan bir borç mahiyetindedir. Ancak böyle bir durumda şirket tarafından faiz hesabında kullanılması gereken faiz oranının ne olması gerektiği de önemli bir husustur. Zira gerek idari yargının “Örtülü kazanç dağıtımı hususunun tespiti halinde matrah farkının hesaplanmasında, ortaklara karşılıksız olarak kullandırılmış olan paraların şirketten çekildiği ve daha sonra tekrar şirkete yatırıldığı tarihler arasındaki, T.C. Merkez Bankası tarafından uygulanan reeskont faiz oranının alınması icap etmektedir” şeklindeki gerekse mali idarenin “Transfer fiyatlandırması incelemelerinde mükellefin ortaklarına veya ilişkili kişilerine para kullandırdığı durumlarda iç emsal yok ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından ilan edilen bankalarca açılan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı ortalama faiz oranının, kullandırılan döviz cinsinin mezkûr ilanda yer almaması halinde ise bankalardan alınan faiz oranı bilgilerinin dış emsal olarak dikkate alınması gerekmektedir.” şeklinde müstakar (yerleşmiş) hale gelen karar ve uygulamaları daha ziyade ortağa kullandırılan borç para mahiyetindeki finansman teminine yöneliktir. Dolayısıyla kanaatimizce böyle bir durumda ticaret kanunun öngördüğü temerrüt faizi oranı hesaplanacak adat faizi ve buna bağlı olarak vergi türlerine ilişkin doğacak tarhiyatlarda esas alınmalıdır. Bunun yanı sıra şirketin işletmesi gereken sermaye marifetiyle mahrum kaldığı muhtemel gelir kaybının da söz konusu olduğu, şayet yapılan sözleşmeler veyahut başkaca ispat vasıtası suretiyle tespit olunan sermayenin kullanılamamasından doğan herhangi bir hak kaybı mevcut ise bunun da transfer fiyatlandırma yoluyla örtülü kazanç dağıtımı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Son olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda temel ilkeler arasında sayılan 358. maddesinde yer alan eşit işlem ilkesi, pay sahiplerinin sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamayacağını ifade etmektedir. Yani gerek vergi kanunları gerekse ticaret kanunları karşısında iktisadi ve ticari icaplarla örtüşmeyen bu durum karşısında idari yargının aksi bir görüş ortaya koyması bağımsız teşebbüs ilkesine aykırı olduğu gibi iktisadi hayatın olağan akışına da tamamen aykırıdır.

Kemal Sadrettin ORGUN
Vergi Müfettişi

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2022/12/05/sermaye-sirketi-ortaklarinin-yerine-getirmedigi-sermaye-taahhudune-isleyecek-faiz-orani/

Uzlaşma; mükelleflerin ikmalen, re’sen ve idarece tarh edilecek/edilen vergiler ve bunlara ilişkin kesilecek/kesilen vergi ziyaı cezaları konusunda yargı yoluna başvurmadan, vergi idaresi ile anlaşmak amacıyla başvurabilecekleri idari bir çözüm yoludur. Uzlaşma, tarhiyat öncesi ve tarhiyat sonrası uzlaşma olarak ikiye ayrılır.

7338 sayılı Kanunla, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun uzlaşmaya ilişkin maddelerinde yapılan düzenlemeler kapsamında “Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Broşürü” ile “Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Broşürü”  güncellenerek kullanıma sunulmuştur.

Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Broşürüne ulaşmak için tıklayınız

Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Broşürüne ulaşmak için tıklayınız

Konu hakkında detaylı bilgi için Vergi İletişim Merkezini (VİMER-189) arayabilirsiniz.

 

Kaynak, GİB

Bu çalışma; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü yetki alanında, 2014 yılında, Mersis kayıt sistemi üzerinden, İstanbul Ticaret odasına kayıtlı, bilanço usulüne tabi, tescile tabi taşıtı olan, tescile tabi taşınmazı olmayan şahıs işletmesinin, tek ortaklı limited şirkete dönüştürülmesi için yapılmıştır, yukarıdaki husus dışında farklı tür değiştirmeleri farklı özellikler arz edebilir. Sermaye TL dir.

Açıklama 1 : Gelir vergisi kanunu 81.2 maddesinde tür değiştirme işlemi ifade edilmektedir sayılı T.T.K. 11. maddesinde şahıs işletmesinin tür değiştirmesine ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Ticaret Sicil Yönetmeliği 134. maddesinde sicil işlemlerinin nasıl yapılacağı anlatılmaktadır.

Açıklama 2 : Tür değiştirme sonunda şahıs işletmesinin şirkete devredilen bilançosundaki emtia, demirbaş vs. değerleri Kdv kanunu 17.4.c maddesi hükmüne göre kdv den istisna edilmiştir.

Açıklama 3: Kdv kanunu 17.4.c maddesine göre şahıs işletmesinin devreden kdv si şirkete aynen aktarılabilecektir.

Açıklama 4 : Tüm işlemlerimiz tamamlandığında noter, sicil ve kırtasiye masraflarımız tl civarında gerçekleşti, ancak sermaye, müdür sayısı ve ortak sayısı bu masrafı değiştirebilmektedir bu hususu göz önünde bulundurmanızda fayda bulunmaktadır.

SIRASIYLA YAPILAN İŞLEMLER

1. ŞAHIS İŞLETMESİNİN TÜR DEĞİŞTİRME TARİHİ İTİBARIYLA BİLANÇOSUNU ÇIKARTIYORUZ.
Açıklama: Yapmış olduğumuz araştırmaya göre şahıs firması şirket tescil edilene kadar ticari faaliyetine devam edebilecektir, bu sürede oluşan kar-zarar ve kdv ilişkisi şahıs işletmesinin beyan ve ödeme yükümlülüğünde olacaktır, şahıs işletmesi tür değiştirme anında vergi dairesine bir gelir vergisi beyannamesi veya bilanço gelir tablosu vermeyecektir.

2. ŞAHIS İŞLETMESİ İÇİN S.M.M.M. RAPORU HAZIRLIYORUZ
Açıklama 1: Rapor örneği İ.S.M.M.M.O. internet sitesinde mevcut, googleden arattırdığınızda çıkıyor. Yeni kurulacak şirkete bu raporda tespit ettiğiniz bilançonun devri yapılacak. Smmm raporu ticaret sicil memurluğuna 4 nüsha verilecek.

Açıklama 2: Eğer marka tescil belgesi de devrediliyorsa smmm raporunda belirtilmeli ve değer yazılmalıdır.

3. MERSİS SİSTEMİ ÜZERİNDEN YENİ ŞİRKET KURULUŞ İŞLEMLERİ SEÇENEĞİYLE KURULUŞ İŞLEMLERİNİ BAŞLATIYORUZ. 

Açıklama 1: Bu işlemin normal kuruluştan farkı şudur, sermaye maddesi oluşturulurken, şahıs işletmesini devir alma seçeneği işaretlenip çıkan boş ekrandan devralınan şahıs işletmesi seçiliyor, sermaye tutarı kısmına s.m.m.m.m. raporunda tespit edilen sermaye yazılıyor. Eğer ilaveten nakdi sermaye de eklemek isterseniz, blokaj ve diğer hususlar eklenen sermaye için geçerli, ayni sermayede blokaj işlemi yapılmıyor.

Açıklama 2 : Şirket kuruluş maddesinde şu ifade olmalı” …… ticaret sicil müdürlüğü …….. sicil numarası ile kayıtlı …………… firmasının tsy 134 maddesi gereğince tür değiştirmesi suretiyle aşağıda adı soyadı yerleşim yeri ve uyruğu yazılı kurucu tarafından limited şirket kurulmuştur.”

Açıklama 3 : Sermaye maddesinde şu ifade mutlaka bulunmalıdır
Açıklama 3 : Sermaye maddesinde şu ifade mutlaka bulunmalıdır.”sermayenin tamamı tür değiştiren …… ünvanlı işletmenin özvarlığından karşılanmış olup bu özvarlık …… tarih …. Sayılı smmm raporuyla tespit edilmiştir.

Açıklama 4 : Devri yapılan taşıtlar ve marka tescili için ilgili kurumlara hitaben firma tarafından yazılmış beyan yazısı 2 nüsha olarak ticaret sicil müdürlüğüne verilecek.

Açıklama 5 : Ticaret sicil firmayı eski şahıs firmasının sicil numarasıyla kaydediyor. Şirket kuruluş tarihi olarak şahıs işletmesinin ticaret odasına kayıt tarihi olarak gözüküyor.

4. MERSİS SİSTEMİ ÜZERİNDEN OLUŞTURULAN BAŞVURU ONAYA GÖNDERİLİYOR
5. ONAYA GÖNDERİLEN BAŞVURUYA SİSTEM BİR ONAY NUMARASI VERİYOR, BU ONAY NUMARASI İLE NOTERDE İŞLEM YAPILIYOR.

6. NOTERE İŞLEM İÇİN GİTMEDEN ÖNCE ŞAHIS İŞLETMESİNİN BAĞLI OLDUĞU VERGİ DAİRESİNE HARÇ MUAFİYET YAZISI VERİLMESİ İÇİN DİLEKÇE VERİLECEK

Açıklama : Bu muafiyet yazısı noter işlemleri sırasında gerekli, vergi dairesi aynı gün yazıyı veriyor, bu yazı olmazsa noter sermaye devri işlemi gibi kabul edip yüksek harç alıyor. Muafiyet yazısı vergi dairesinde noter e hitaben yazılmalıdır.

7. Ticaret odası internet sitesinde yeni kurulacak şirket için istenilen ve örnekleri verilen evraklar hazırlanıyor ve gerekli olanlara noter tasdikleri yapılıyor.

8. TİCARET SİCİL İŞLEMİNİN TESCİLİNİN ARDINDAN YENİ ŞİRKETİN VERGİ DAİRESİ KAYIT İŞLEMLERİNİ YAPIYORUZ.

Açıklama 1 : Vergi dairesi şirket adına yenilenmiş kira kontratlarını istiyor.

Açıklama 2 : Smmm sözleşmesi damga vergisini ödüyoruz.

Açıklama 3 : Vergi levhası çıktıktan sonra smmm sözleşmesini sisteme kaydediyoruz.

Açıklama 4 : Kira kontratı damga vergisini ödüyoruz.

Açıklama 5 : Ticaret sicil tasdiknamesi çıktıktan sonra yeni şirketin defterlerini tastikletiyoruz.

9. SGK İŞYERİ BİLDİRGESİNİ VERİYORUZ
Açıklama 1 : Şirket sicile kaydedilirken kaç sigortalı çalıştırdığımızı beyan ediyoruz, ancak bu beyana güvenerek işyeri bildirgesi vermeyi ihmal etmeyin, sgk yönetmeliğine göre yeni kurulan şirketlerde işyeri bildirgesini ticaret sicil müdürlüğü verir, bizim yaptığımız işlem tür değişikliği olduğu ve yeni kuruluş sayılmadığı için işyeri bildirgesini vermemiz gerekiyor.

Açıklama 2 : Tür değişikliği tarih ve sayılı resmi gazetede yayınlanan, SOSYAL SİGORTA İŞLEMLERİ YÖNETMELİĞİ 33. madde 3. fıkrası gereğince işyeri bildirgesini şirketin tescil tarihinden itibaren 10 gün içerisinde kuruma işyeri bildirgesi vermemiz gerekiyor.

Açıklama 3 : Şirketin tescil edildiği tarihte e işyeri bildirgesi uygulaması yeni başlamıştı, e işyeri bildirgesi girmeyi denedik, sistem işe başlama tarihini ileri bir tarih yerine geriye dönük bir tarih olarak girdiğimiz için bildirgeyi kabul etmedi.

Açıklama 4 : Sgk müdürlüğü almış olduğu işyeri bildirgesine istinaden eski işyeri sicil numarası üzerinden isim güncellemesi yapıyor, şahıs işletmesindeki personelin çıkış ve giriş işlemi yapılmasına gerek kalmıyor.

10. ŞAHIS İŞLETMESİ İÇİN VERGİ DAİRESİNE İŞİ BIRAKMA BİLDİRİMİ VERİYORUZ
Açıklama 1 : Şahıs işletmesinin son faturasını Limited Şirkete devredilen emtia, demirbaş ve taşıtlar için düzenliyoruz, kdv kanunu 17.4.c maddesine göre bu faturada kdv olmuyor, farklı defterdarlıklardan verilen özelgelere göre devrin fatura ile yapılması gerekiyor.

Açıklama 2 : İşlem her ne kadar tür değiştirme olsa da şahıs işletmesine kapanma prosedürü uygulanması gerekiyor.

Açıklama 3 : Fatura, gider pusulası ve sevk irsaliyeleri iptal ediliyor.

11. BELEDİYEDE SİCİL GÜNCELLEMESİ YAPIYORUZ
Açıklama : Şahıs işletmesi üzerine belediyede kayıtlı işyerleri için çevre temizlik ve ilan reklam vergisi yönünden dilekçe vererek sicil bilgilerini güncelletiyoruz.

12. ULAŞTIRMA BAKANLIĞINA K BELGESİ İÇİN DÜZELTME BAŞVURUSU YAPIYORUZ
Açıklama : 60 gün içerisinde firmanın durumunda meydana gelen tüm değişikliklerin ulaştırma bakanlığına bildirilmesi gerekiyor.

13. Kapasite Raporu ve Sanayi Sicil Belgesi varsa gerekli bildirimleri yapıyoruz.

14. ŞİRKET PERSONELİNE YAPMALARI GEREKENLER HAKKINDA BİLGİ VERİYORUZ
Ba-Bs formlarında hata olmaması için tüm ticari ilişki içinde oldukları firmalara mektup yazılması isteniliyor.Banka kayıtlarını düzeltmeleri isteniliyor.Taşıtları noterden devretmeleri isteniliyorMarka tescilini devretmeleri isteniliyorÇek defterini değiştirmeleri isteniliyor.Elektrik, telefon ve su gibi sayaçların devredilmesi isteniliyor.

S.M.M.M. OGÜN TAŞKIN

https://slideplayer.biz.tr/slide/2712389/

TÜFE’deki (2003=100) değişim 2022 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre %2,88, bir önceki yılın Aralık ayına göre %62,35, bir önceki yılın aynı ayına göre %84,39 ve on iki aylık ortalamalara göre %70,36 olarak gerçekleşti.

Endeks verileri TÜİK tarafından açıklanan 12 aylık ortalamalara göre değişim oranı verileridir. 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren konutlarda en çok, artış yapılacak aydan bir önceki ay için açıklanan 12 aylık ortalamalara göre TÜFE değişim oranı kadar zam yapılabilir. Ancak 11 Haziran 2022 ile 1 Temmuz 2023 (bu tarih dahil) tarihleri arasında yenilenen kira dönemlerinde konut kiralarındaki artış oranı %25'ten fazla olamaz.

1 Temmuz 2020 tarihinden itibaren iş yerlerinde en çok, artış yapılacak aydan bir önceki ay için açıklanan 12 aylık ortalamalara göre TÜFE değişim oranı kadar zam yapılabilir.

TÜFE değişim oranları (%), Kasım 2022

Kasım 2022Kasım 2021Kasım 2020
Bir önceki aya göre değişim oranı 2,88 3,51 2,30
Bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranı 62,35 19,82 13,19
Bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı 84,39 21,31 14,03
On iki aylık ortalamalara göre değişim oranı 70,36 17,71 12,04
Pazartesi, 05 Aralık 2022 10:04

Kasım/2022 Enflasyon Rakamları Açıklandı

TÜİK'e göre tüketici fiyatları kasımda yıllık yüzde 84,39 arttı. ENAG ise yıllık enflasyonun kasımda yüzde 170,70 olduğunu açıkladı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), kasım ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Ekimde yüzde 85,51 olan yıllık tüketici enflasyonu (TÜFE), kasımda yüzde 84,39 olarak gerçekleşti. Kasımda aylık enflasyon ise yüzde 2,88 oldu.

Böylece kasımda baz etkisi devreye girdiği için enflasyon son 24 yılın zirve seviyesinden sınırlı da olsa gerilemiş oldu. Reuters anketine katılan ekonomistlerin beklentisi, tüketici fiyatlarında aylık yüzde 3, yıllık yüzde 84,65 yükseliş olması yönündeydi.

Bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise kasımda aylık enflasyonu yüzde yüzde 4,24 yıllık enflasyonu ise 170,70 olarak hesapladı.

TÜFE’deki (2003=100) değişim 2022 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre %2,88, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 62,35, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 84,39 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 70,36 olarak gerçekleşti.

 

Pazartesi, 05 Aralık 2022 08:16

Kur Farklarında Doğru Bilinen Yanlışlar…

Alıcı ile satıcı arasında ihtilafların çıkmasını önlemek ve ticari barışı bozmamak için de kur farkından KDV’yi kaldırmanın zorunlu olduğunu düşünüyorum

Değerli okurlar, kelime ya da deyimlerin yaygın bir şekilde yanlış kullanılması nedeniyle yanlışın doğrusunun yerini alması “galat-ı meşhur” olarak ifade ediliyor. Bu durumu kısaca ‘doğru bilinen yanlışlar’ biçiminde açıklamak mümkün.

Doğru bilinen yanlışlara katma değer vergisi (KDV) sistemimizde de rastlıyoruz. Bunu en çok kur farklarında görüyoruz. Bugün bu yanlışlara değinmeye çalışacağım.

Kur farkları uzun süre KDV’ye tabi olup olmadığı yönünden tartışma konusu oldu. Bu tartışma Danıştay’ın kur farklarının KDV’ye tabi tutulması yönündeki düzenlemeyi iptal etmesiyle sonuçlandı.

İptal kararının temel gerekçeleri, kur farklarının KDV’ye tabi tutulmasının KDV Kanununda (Kanun) yapılacak bir düzenleme ile mümkün olduğu, tebliğ ile böyle bir düzenleme getirilemeyeceği ile KDV Kanununun 21’inci maddesinde, ithalatta verginin matrahına dâhil olan unsurlar arasında kur farkı açıkça sayılmasına rağmen 24’üncü maddesinde kur farkına yer verilmemiş olması hususlarıdır.

Yani Danıştay, Kanunun 21 ve 24’üncü maddelerinde yer alan düzenlemeleri, kanun koyucunun ithalat dışındaki işlemlerde kur farkının KDV matrahına dâhil edilmesini amaçlamadığı şeklinde yorumlamıştı.

Aslında iptal gerekçeleri arasında, KDV Kanununun 26’ncı maddesine göre, mal veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedelin döviz ile hesaplanması halinde, döviz cinsinden işlem bedelinin, malın teslim veya hizmetin ifa edildiği (yani vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği) tarihteki cari kur üzerinden Türk parasına çevrilerek bulunan tutar üzerinden KDV’nin hesaplanacağı, dolayısıyla döviz cinsinden bedelin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle zaman içinde oluşabilecek kur farklarının matraha ilave edilmesinin mümkün olmadığı hususu görmezden gelindi.

Neticede 2019 yılında bir yasal düzenleme ile KDV Kanunu’nun “Matraha Dâhil Olan Unsurlar” başlıklı 24/c maddesine “kur farkları” ibaresi eklenerek kur farkları KDV’ye tabi kılındı.

Bu değişiklik sanki tüm kur farkları üzerinden KDV hesaplanması gerekiyormuş gibi bir algı yarattı. İşte doğru bilinen yanlışlardan kastım bu.

Çünkü KDV Kanununun 24/c maddesine eklenen “kur farkı” ibaresi, mal veya hizmete ilişkin fatura üzerinde “kur farkı” adıyla bir ekleme yapılması veya TL cinsinden yapılmış olan işlemlerle ilgili olarak sonradan “kur farkı” açıklamasıyla fatura kesilip alıcıdan ilave para istenmesi halinde bunların KDV’ye tabi olacağı anlamına gelir.

Bu ibarenin dövizli borçlanmadan veya dövizli işlem bedelinin gecikmeli ödenmesinden kaynaklanan kur farklarını kapsamadığını düşünüyorum. Eğer kanun koyucu bu işlemlerden doğan kur farklarının da KDV’ye tabi tutulmasını isteseydi, Kanunun 24/c maddesindeki ibare değişikliği ile yetinmez, KDV Kanununun 26’ncı maddesinde de değişiklik yapar veya bağımsız/özel bir düzenleme ile tüm işlemleri kapsayacak şekilde bu hususu sağlardı. Bu yaklaşım vergide yasallık ilkesinin bir gereğidir. Oysa dövizle yapılan işlemlerde KDV matrahının hesaplanmasını düzenleyen KDV Kanununun 26’ncı maddesinde hiç bir değişiklik yapılmadı.

Değerli üstadım Erdoğan ARSLAN’ın Vergi Dünyası Dergisi’nin Nisan 2019 sayısında yayımlanan yazısında da açıklandığı üzere, kur farklarının matraha dâhil olan unsurlar arasında sayılmış olması, kur farklarının bağımsız olarak KDV’ye tabi tutulması sonucunu doğurmaz. Diğer bir ifade ile bu düzenleme tüm işlemlerde kur farklarının KDV’ye tabi olmasını gerektirmez.

Bu nedenle, hizmet ithalinde sonradan yapılan ödemeler nedeniyle satıcının hesapladığı kur farkları üzerinden KDV hesaplanmaması gerekir.

Çünkü yurt dışından hizmet ithaline ilişkin işlemlerde KDV, hizmet ithaline ilişkin belgenin yasal kayıtlara alındığı (alınması gerektiği) tarih itibariyle hesaplanır. Ödemenin ne zaman ve nasıl yapıldığı hizmet ithaline ilişkin KDV oluşumunu etkilemez. Başka bir ifade ile mal ithalinde olduğu gibi hizmet ithalinde de döviz tutarında artış olmadığı sürece bu işlemle ilgili ek bir KDV doğmaz.

Zaten yeni düzenleme ancak ve ancak alıcının ödemesi gereken döviz cinsinden tutarı arttığı takdirde asıl işlem bedeli üzerinden hesaplanan KDV’ye ilaveten sonradan artan bedel üzerinden ek KDV ödenmesini gerektirir. Alıcının yurt dışında olduğu durumlarda alıcı bakımından artan bir bedel, dolayısıyla KDV’ye tabi bir tutar söz konusu olmadığından, tek taraflı olarak satıcının hesapladığı kur farkları üzerinden KDV hesaplanamaz.

Keza Türkiye’de mukim kişiler arasında, mevzuatın izin verdiği hallerde bedelin döviz cinsinden belirlenmesi kambiyo mevzuatına göre izin verilmiş özel bir işlem şekli olup, bu işleme ilişkin dövizli bedelin TL karşılığının ne olduğu KDV açısından önemli değildir.

Döviz kurunun değişmesi nedeniyle oluşan farklar sadece döviz cinsinden tutarın yasal defterlerde TL olarak izlenmesi gereği çerçevesinde ve kazanç vergileri açısından gider, maliyet veya gelir olma yönünden anlam ifade eder. Bu işlem şeklinde KDV’nin nasıl hesaplanacağı Kanunun 26’ncı maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddede bir değişiklik yapılmış değildir.

Özetle bedelin döviz cinsinden belirlendiği yurtiçi işlemlerde de alıcıya DÖVİZ BAZINDA EK BİR PARA VEYA MENFAAT SAĞLANMADIĞI SÜRECE KDV İŞLEM GÜNÜNDEKİ KURA GÖRE HESAPLANMALI VE SABİTLENMELİDİR.

Mal ithalatında sonradan doğan kur farklarında KDV ödenmeyeceği hususu ise zaten tartışmasızdır.

İthalatta muhatap yurt dışındadır veya serbest bölgededir. Muhatabın yurt dışında veya serbest bölgede olması işlemin DÖVİZ BAZINDA olduğu durumlardır.

Başka bir ifade ile KDV’de matrahı oluşturan unsur “bedel”dir, ithalatta da bedel prensip itibariyle döviz cinsinden belirlenir. Bu dövizin TL’ye dönüşümü, KDV Kanunu’nun 21/c maddesi uyarınca ithal günü itibariyle gerçekleşir. Bu nedenle ithal bedeli olan döviz tutarı artmadığı sürece ithalattan sonra ek bir KDV ödenmesi söz konusu olamaz/olmamalıdır.

Kanunun “İthalatta Matrah” başlıklı 21’nci maddesi uyarınca, gümrük beyannamesinin tescil tarihine kadar yapılan diğer giderler ve ödemelerden vergilendirilmeyenler ile mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat farkı, kur farkı gibi ödemeler, ithalat işlemlerine konu KDV’nin matrahına dâhil edilir. Nitekim KDV Genel Uygulama Tebliğinde de açıklandığı üzere, gümrük beyannamesinin tescil tarihine kadar oluşan fiyat farkı ve kur farkı gibi ödemelerin KDV matrahına dâhil edileceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, tescil tarihinden sonraki kur farkları matraha dâhil değildir.

Kanunun 24’üncü maddesine eklenen “kur farkı” ibaresi de ithalatta böyle bir ek KDV ödemesinin dayanağı olamaz. Çünkü ithalatta dikkate alınacak kurun fiili ithal günündeki kur olduğu KDV Kanunu’nun 21’inci maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenle vadeli ithalatta ithalatçı aleyhine doğan kur farklarının KDV’ye tabi olduğu yolundaki 18.04.2014 tarih ve 39044742-130-1029 sayılı özelgenin mevcut yasal düzenleme karşısında açıkça hatalı olduğunu düşünüyorum.

Gümrük mevzuatı ve uygulaması da mal ithalatında sonradan doğan kur farkları üzerinden KDV ödenmesini gerektirmemektedir.

Bu yazı için son sözlerim…

Yukarıda açıklamaya çalıştığım örnekler kur farklarındaki tartışmanın henüz bitmediğini gösteriyor.

Bir yıl önce yazdığım bir yazıda  kur farkında KDV’yi kaldırmak ve tartışmalı yasal düzenlemenin değiştirilmesi gerektiğini söylemiştim. Hâlâ aynı noktadayım.

Alıcı ile satıcı arasında ihtilafların çıkmasını önlemek ve ticari barışı bozmamak için de kur farkından KDV’yi kaldırmanın zorunlu olduğunu düşünüyorum.

Zaten uygulamada kur farkına ilişkin KDV’yi hesaplamak ve faturaya bağlamak konusunda önemli sorunlar yaşanıyor. Realize olan her kur farkı için, tutarı ne olursa olsun, 7 gün içinde fatura düzenlemek neredeyse imkânsız. En kısa sürede kur farkına ilişkin faturanın aylık düzenlenebileceği kabul edilmelidir. Maliyenin hâlâ bunu bir sorun olarak görmemesini anlayamıyorum.

Bütün bu nedenlerle, yukarıda açıkladığım örneklerde kur farklarının KDV’ye tabi tutulması ısrarından vazgeçilmesi ve Maliye'nin ilgili yasal düzenlemeye ilişkin tebliğdeki açıklamalarını ve dolayısıyla uygulamasını değiştirmesi isabetli olacaktır. Hatta uygulamadaki yanlışlığın dayanağı olan 24/c maddesindeki "kur farklı" ibaresi yasal düzenlemeden çıkarılırsa, hem bu yanlış uygulamaya son verilir, hem de genel olarak kur farkları KDV'ye tabi tutulmamış olur. 

Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/kur-farklarinda-dogru-bilinen-yanlislar,37712

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • DEVAMSIZLIK NEDENİYLE FESİHTE, İŞÇİNİN İŞ AKDİ FESİH TARİHİ NE OLMALI? İş Kanunu 25/II-g maddesinde işçinin işverenden izin almaksızın kanunda belirtilen…
  • 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Enflasyon Muhasebesi İle İlgili  Bilanço Dipnot Bilgileri Enflasyon Muhasebesi ile ilgili 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Bilanço…
  • DEVAMSIZLIK SAATLERİNİN TOPLANMASI VE HAKLI FESİH Çalışan ve işveren ilişkisi iş akdinin feshine kadar devam eder,…
Top