Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

İş Mahkemeleri Kanunu’nun yasalaşmasıyla birlikte artık işçiyle işveren arasındaki uyuşmazlıkların büyük çoğunluğunda arabulucuya başvurmak zorunlu hale geliyor. Arabuluculuk, sistematik teknikler uygulayarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini ifade ediyor. 

Barışçıl çözüm yolları arasında sayılan arabuluculukta taraflar kendi çözümlerini kendileri yaratmaya teşvik ediliyor. Mahkemelerin sunduğu dağıtıcı adalet yerine, tarafların esas ihtiyaçları doğrultusunda ihtiyaca yönelik çözümler üreten bir yapı kuruyor. Bu noktada arabulucu, görüşmeler yapmak ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişiyi ifade ediyor. 

Dava şartı arabuluculuk

Arabuluculuk İş Mahkemeleri Kanunu’nun yasalaşmasından önce de uygulanan bir çözüm yöntemiydi. Fakat sadece isteyenler bu yola başvuruyordu. Kanunun ilgili maddesinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, Kanunda sayılan hallerde başvurulması zorunlu bir çözüm yolu haline gelecek. İşçi veya işveren arasındaki alacak davalarında ve işe iade taleplerinde arabulucuya başvurulmadan mahkemeye gidilmesi halinde dava usulden reddedilecek. Arabuluculuk 1.1.2018 tarihinden itibaren zorunlu kılındı. Bu tarihten önce açılmış davalarda, arabulucuya başvurulmamış olması davanın reddedilmesine sebep olmuyor. 1.1.2018 tarihinden önce ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtayda görülmekte olan davalar hakkında arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmuyor.

Bürolar kurulacak

Herkesin kafasında aynı soru işareti bulunuyor. Arabulucu nasıl belirlenecek. Uyuşmazlığı olan kişi, karşı tarafın, karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki veya işyerinin bulunduğu yerdeki arabuluculuk bürosuna başvuracak. Arabulucu, komisyon başkanlıklarına bildirilen listeden büro tarafından belirlenecek. Ancak tarafların listede yer alan herhangi bir arabulucu üzerinde anlaşmaları hâlinde bu arabulucu görevlendirilecek. Dolayısıyla iki tarafın ortak bir arabulucuda anlaşmaları halinde süreç daha hızlı ve etkin ilerleyecektir. Arabuluculuk büroları ise Bakanlık tarafından uygun görülen adliyelerde kurulacak. Arabuluculuk büroları aynı zamanda arabuluculuğa başvuranları bilgilendirmek görevini üstlenecek. Arabuluculuk bürosu kurulmayan yerlerde ise başvuru adliyede görevlendirilen yazı işleri müdürlüğüne yapılacak.

Arabulucuya başvuran taraf, kendisine ve elinde bulunması hâlinde karşı tarafa ait her türlü iletişim bilgisini arabuluculuk bürosuna verecektir. Fakat bürolar, tarafların resmi kayıtlarda yer alan iletişim bilgilerini de araştırmaya yetkili kılındı. Arabulucu elindeki bilgiler itibarıyla her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirildiği konusunda tarafları bilgilendirecek ve ilk toplantıya davet edecektir.  

Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandırmakla yükümlü. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabiliyor. Arabulucunun anlaştırma yükümlülüğü bulunmuyor. Arabulucu, yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılması veya varılamaması hâllerinde arabuluculuk faaliyetini sona erdirip son tutanağı düzenleyerek durumu derhâl arabuluculuk bürosuna bildirmekle yükümlü. 

Ücret nasıl karşılanacak?

Tarafların arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaları hâlinde, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça arabuluculuk ücreti eşit şekilde karşılanacaktır.  Arabulucuya ödenecek ücret 2017 yılı için Arabuluculuk Ücret Tarifesine göre 240 TL’den az olmamak kaydıyla üzerinde anlaşılan bedelin miktarına ve görevlendirilen arabulucu sayısına göre değişecektir. Örneğin 2017 yılı için 30.000-TL bir alacak çıkması ve tek bir arabulucunun görevlendirilmesi halinde 1.800-TL arabuluculuk ücreti ödemek gerekecektir. İşe iade talebiyle yapılan görüşmelerde tarafların anlaşmaları durumunda, arabulucuya ödenecek ücretin belirlenmesinde işçiye işe başlatılmaması hâlinde ödenecek tazminat miktarı ile çalıştırılmadığı süre için ödenecek ücret ve diğer haklarının toplamı dikkate alınarak arabuluculuk ücreti tespit edilecektir.

Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az sürede tarafların anlaşamayacağının tespit edilmesi halinde tarifede belirlenen iki saatlik asgari ücret Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenecek. Bu ücret 2018’de değişecek olmakla birlikte 2017 için 240-TL.  İki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde karşılanacak. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılmıştır.

Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulacaktır. Ayrıca bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilemeyecek. Yargılama masraflarını tamamen kendisi karşılamak zorunda kalacaktır. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde kalacaktır.

Adli yardım hakkı tanınıyor. Cem Kılıç

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/toplantiya-katilmayan-yargilama-2546026/

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

 

Sayı         :  84098128-120.01.02.07[40-2013-3]-143                                           20/03/2015

Konu        : İş akdi feshedilen işçiye ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatlarının hangi dönemde gider yazılacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; 31.12.2012 tarihinde iş akdi feshedilen işçinin 2013 yılının Ocak ayında ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatlarının hangi dönemde gider yazılacağı, 31.12.2012 tarihli tazminat bordroları ile işçiden kesilen gelir ve damga vergilerinin hangi dönemde beyan edilip ödeneceği ile 2009 yılında iş akdi işveren tarafından haklı nedenlerle feshedilmiş işçiye ödenmeyen tazminat için iş mahkemesinde açılan ve 2012 yılında şirket aleyhine verilen karara istinaden ödenecek olan tazminatın 2012 yılı mali karının tespitinde gider yazılıp yazılamayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

1)  GELİR VE KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6'ncı maddesinin birinci fıkrasıyla kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasıyla da safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm uyarınca tespit edilecek kurum kazancından Kurumlar Vergisi Kanununun 8'inci maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40'ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

Gelir Vergisi Kanununun 37'nci maddesinde ticari kazancın tarifi yapılarak her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, 40'ıncı maddesinin birinci fıkrasının

  • numaralı bendinde ise, işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye, ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların ticari kazancın tespitinde gider olarak indirileceği hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 61'inci maddesinde; ücretin, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu, ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olmasının veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunmasının onun mahiyetini değiştirmeyeceği, yine bu Kanunun 25'inci maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendi ile 1475 sayılı İş Kanunu ve 854 sayılı Deniz İş Kanununa göre ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının tamamı ile 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlar ile Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Kanununa göre ödenen kıdem tazminatlarının hizmet erbabının 24 aylığını aşmayan miktarlarının (hizmet ifa etmeksizin ödenen ücretler tazminat sayılmaz) gelir vergisinden müstesna olacağı hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanunun 94'üncü maddesinde, vergi tevkifatı yapmakla yükümlü kişiler ve kurumlar belirlenerek vergi tevkifatına tabi olan kazanç ve iratlar bentler halinde sıralanmış, maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde hizmet erbabına ödenen ücretler ile  61'nci maddede  yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) 103 ve 104'üncü maddelerine göre istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben ödemeyi yapanlar veya menfaati sağlayanlar tarafından tevkifat yapılacağı, 96'ncı maddesinde, vergi tevkifatının 94 üncü madde kapsamına giren nakden veya hesaben yapılan ödemelere uygulanacağı, bu maddede geçen hesaben ödeme deyiminin, vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade ettiği, 98'inci maddesinde de, 94'üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri kârlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri, ertesi ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan, 4857 sayılı İş Kanununun 120'nci maddesinde; ''25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14'üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.'' hükmü yer almakta olup işçinin ya da çalışanın kıdem tazminatı almaya hak kazanabilme şartlarının düzenlendiği 1475 sayılı İş Kanununun 14'üncü maddesinde ise;

''Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:

  1. İşveren tarafından bu Kanunun 24 üncü maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
  1. İşçi tarafından bu Kanunun 25 inci maddesi uyarınca,
  1. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,
  1. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;
  1. 506 sayılı Kanunun 60'ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı kanunun geçici 81'inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleriyle işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

......

Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleri ile belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez??

hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre en yüksek gösterge ve ek göstergeden aylık ödemesi Başbakanlık Müsteşarına yapılmaktadır. Buna göre, kıdem tazminatının tavanı Başbakanlık Müsteşarına ödenecek emekli ikramiyesi tutarı kadardır.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde; kıdem ve ihbar tazminatının gider kaydı konusunda Gelir Vergisi Kanununun 40'ıncı maddesinde özel bir hüküm olmamakla birlikte maddenin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi çerçevesinde kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilebilmesi için İş Kanununa göre işçinin kıdem tazminatına hak kazanması ve hak edilen kıdem tazminatının da işçiye ödenmiş olması gerekir. Tahakkuk etmiş olsa da ödenmemiş kıdem tazminatının gider yazılması mümkün değildir.

Bu nedenle, iş akdinin fesih sözleşmesi ile sona erdirilmesi veya mahkeme kararı dolayısıyla şirketiniz tarafından çalışanlarınıza ödenecek kıdem ve ihbar tazminatı giderlerinin, yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde ödemenin yapıldığı dönemde kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Ayrıca, söz konusu ödemeler dolayısıyla yapılan vergi tevkifatlarının, Gelir Vergisi Kanununun 98'inci maddesine istinaden ödemenin yapıldığı ayı takip eden ertesi ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile bildirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, söz konusu tazminatın 1475 sayılı Kanunun 14'üncü maddesine göre hesaplanacak kıdem tazminatına tekabül eden kısmı gelir vergisinden istisna olup, kıdem tazminatının istisnayı aşan kısmı ile ihbar tazminatının tamamı ise Gelir Vergisi Kanununun 61'inci maddesi uyarınca ücret olarak kabul edilecek ve gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır.

2)  DAMGA VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1'inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3'ncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu; 19'uncu maddesinde, genel ve özel bütçeli dairelerle il özel idareleri ve belediyeler, bankalar, iktisadi kamu teşekkülleri ile bunların iştirakleri ve müesseseleri ve benzeri teşekkül, iştirak ve müesseselerin ödemelerinde kullanılan ve nispi vergiye tabi bulunan makbuzlarla bu mahiyetteki kağıtlara ait vergilerin, bu ödemelerin yapılması, avans suretiyle ödemelerde avansın itası sırasında ilgili daire ve müesseseler tarafından istihkaklardan kesinti yapılması şekliyle tahsil edileceği; lüzum görülen hallerde damga vergisini istihkaktan kesinti yapılması şeklinde ödetme konusunda Bakanlığımıza yetki tanındığı; 23'üncü maddesinde, genel bütçeli daireler dışında kalan ve istihkaktan kesinti yapmak durumunda bulunan daire ve müesseseler tarafından bir ay içinde kesilen damga vergisinin, ertesi ayın yirminci (371 sıra no.lu VUK Tebliği uyarınca 23'üncü) günü akşamına kadar ödemenin yapıldığı yer vergi dairesine bir beyanname ile bildirileceği ve 26'ncı günü akşamına kadar yatırılacağı hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, 10 Seri No.lu Damga Vergisi Kanunu Genel Tebliği ile yaptıkları ödemelerden kestikleri gelir vergisini sorumlu sıfatıyla aylık muhtasar beyanname ile vergi dairesine bildirerek ödemek mecburiyetinde olan gerçek veya tüzel kişilerin, bu ödemeler sebebiyle düzenlenen kâğıtlara ait damga vergilerini de bu muhtasar beyanname ile aynı vergi dairesine ödemeleri Bakanlığımızca uygun görülmüştür.

Mezkur Kanuna ekli (1) sayılı tablonun "IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar" başlıklı bölümünün (1/b) fıkrasında, maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan paralar (avans olarak ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtların nispi damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Buna göre, iş akdi feshedilen işçilere yapılacak ihbar ve kıdem tazminatı ödemelerine ilişkin olarak işçilerden kesilen damga vergisinin, ödemeye ilişkin kağıdın düzenlendiği tarihi izleyen ayın 23 üncü akşamına kadar vergi dairesine verilecek muhtasar beyanname ile bildirilmesi ve 26'ncı günü akşamına kadar ödenmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

KAYSERİ VERGİ   DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef   Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

Sayı :50426076-125[28-2014/20-234]-30                                                                                                                                                                         10/02/2016

Konu : Fiili olarak başlamayan inşaatın, yapmış olduğunuz   harcamalar karşılığında başka bir firmaya devrinde KDV ve belge düzeni hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; şirketinizin kat karşılığı inşaat sözleşmesi çerçevesinde yapımına başlayacağı inşaat için ruhsat almak üzere başvuru yaptığı, SGK işyeri numarası tesis edildiği, belediyelere inşaat harcı, toprak açma harcı, esenlik kurumları ödemesi, proje tasdik harcı, kanal katılım payı gibi ödemeler yaptığı, ancak fiili olarak inşaata başlamadan söz konusu kat karşılığı inşaat sözleşmesinin başka bir firmaya yapmış olduğunuz giderler karşılığında devredildiği, bu giderler karşılığında yansıtma faturası mı veya devir faturası mı düzenleneceği ayrıca, katma değer vergisi (KDV) hesaplanırken sadece KDV li giderler için mi yoksa tamamı için mi hesaplanacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

            I- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

            3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun;

            1/1 inci maddesinde, Türkiye'de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu,

            4/1 inci maddesinde, hizmetin, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu ve bu işlemlerin; bir şeyi yapmak ve işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi, şekillerde gerçekleşebileceği

            hüküm altına alınmıştır.

            Özelge talep formunun incelenmesinden, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile ilgili yapılan giderlerin başka bir mükellef adına veya hesabına yapılmadığı, söz konusu giderlerin kat karşılığı inşaat sözleşmesinin gereği olarak yapılan harcamalardan olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle kat karşılığı inşaat sözleşmesinin ve bu sözleşme gereğince yapılan işlerin üçüncü şahıslara devri ticari faaliyet kapsamında gerçekleştirilen bir hizmet sunumudur.

            Buna göre, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve bu sözleşme gereğince yapılan işlerin şirketiniz tarafından üçüncü şahıslara devri Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 inci maddesi gereği katma değer vergisine tabi olacak ve devir işlemine ilişkin bedel üzerinden genel oranda (%18) katma değer vergisi hesaplanacaktır.

            II- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesinin birinci fıkrasında "Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir." hükmü yer almakta olup, söz konusu kayıtların aynı kanunun 229 uncu ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden (fatura, gider pusulası, serbest meslek makbuzu vb.) herhangi biri ile tevsik edilmesi gerekmektedir.

            Aynı Kanunun 229 uncu maddesinde, fatura, "satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika" şeklinde tanımlanmıştır.

            Diğer taraftan, yansıtma; ticari faaliyet kapsamında bir işlemin yapılmaması, yapılan iş ve işlemlerde bir gelir elde etme veya kar ve zarar beklentisini taşıyacak herhangi bir unsurun bulunmaması, yasal uygulamalar nedeniyle muhatap olunan ya da diğer bir işletme adına ödeme veya tahsilat yapılması durumlarında, yapılan ödeme veya henüz ödeme yapılmamışsa tahakkuk eden bedellerin asıl muhatabına aktarılmasını ifade etmektedir.

            Bu itibarla, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve bu sözleşme gereğince yapılan işlerin şirketiniz tarafından üçüncü şahıslara devri işleminin yansıtma olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamakta olup, devir tarihinden itibaren yedi gün içerisinde devir bedeli üzerinden fatura düzenlemeniz gerekmektedir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

Pazar, 29 Ekim 2017 08:11

Maaşı Ödemeyen Tazminat Öder

Ali Bey, özel bir şirkette çalışıyoruz. Son zamanlarda bazı aylar maaş alıyor bazı aylar alamıyoruz ve aylığımız içeride birikiyor. İşten çıksak tazminat alabilir miyiz? Nasıl bir yol izleyelim? 5Ö415315 Nolu SMS:
Sevgili Okurum, iş kanununa göre; işçiye ücreti kanun hükümleri veya sözleşme hükümlerine uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse işçinin iş sözleşmesini bildirimsiz olarak fesh etme ve tazminatını alma hakkı vardır. Bu durumda işçi bu nedenle iş sözleşmesini fesh ettiğini noterden göndereceği ihtarname ile işverenliğe bildirerek tazminatını talep etmesi gerekir. İşveren bu ihtarnameye rağmen tazminatını ödemez ise ya İş mahkemesine dava açacaksınız ya da Çalışma Bakanlığı'na konuyla ilgili şikayet dilekçesi vereceksiniz.

Ali Bey, ben doğuştan özürlüyüm. Çalışma gücünü % 60 oranında kaybedenlerin malullük aylığına bağlanabileceği belirtiliyor. Başvuru yapsam maluliyetten emekli olabilir miyim? 5Ö249902 Nolu SMS:
Çalışma gücünün % 60 ını sonradan kaybedenler tam teşekküllü bir hastaneden alacağı raporla ve bu raporun SGK Sağlık kurulu heyeti tarafından yapılacak değerlendirme sonucunda maluliyet aylığına bağlanabilmektedirler. Ancak sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten önce çalışma gücünü % 60 kaybedenler maluliyet aylığından faydalanamazlar. Siz doğuştan hastalığınızdan dolayı malulen emekli olamazsınız. Doğuştan özür durumunuzdan başka hastalık varsa ve bu çalışmaya engelse bu ayrı. Ayrıca vergi indiriminden faydalanıp daha erken ve daha az prim ödeyerek engelli emeklilik şartlarından faydalanma imkanınız olabilir.

NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?

17.07.1979 doğum tarihim, SSK girişim 31.11.1997, askerliğimi 1998 yılında 18 ay yaptım. 5000 gün primim var. Ne zaman emekli olurum? 5...710966 Nolu SMS:
İşe başlangıç tarihinize göre 25 yıl, 57 yaş ve 5900 prim gün şartlarına tabisiniz. 57 şartınızdan dolayı 2036 yılından önce emekli olamazsınız. Bu durumda 17.07.2036 tarihine kadar prim gününüzü tamamlayarak bu tarihte emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2017/10/29/maasi-vermeyen-tazminat-oder

Pazar, 29 Ekim 2017 07:58

Limited Şirketlerde Tasfiye

Limited şirketlerde tasfiye hükümleri TTK ve KVK hükümlerine göre yapılmaktadır. Limited şirketin tasfiyesi, tasfiye sürecinin başından sonuna kadar yapılacak işlemleri içermektedir. Tasfiye işlemleri sadece Ticaret Sicil Müdürlüğü ile ilgili olmayıp, bu işlemler ayrıca ilgili vergi dairesi ve Bağ-Kur ve ilgili diğer kuruluşları da ilgilendirmektedir. Bu nedenle, tasfiyenin başlangıcı aşamalarının ilgili kuruluşlara da bildirilmesi zorunludur.  Bu çalışmamızda limited şirketlerde tasfiye ile ilgili hükümler ana hatları itibariyle yer verilerek tasfiye işlemleri işlem bazında izah olunacaktır.

Limited şirketlerde tasfiye ortaklar kurulunun iradesi ile bir nedene dayalı olarak fesih ve tasfiye hükümleri çerçevesinde tasfiyeye başlanılabilir. Tasfiyede herhangi bir nedenle faaliyetini sonlandırmaya çalışan şirketin bütün hesapları kapatılarak şirketin tasfiyesi amaçlanmaktadır. Limited şirketlerde kanun ve ana sözleşmesinden kaynaklanan yazılı hallerin oluşması ile veya ortaklar kurulunun iradesi ile fesih ve tasfiye işlemlerine başlanılabilir. Sermaye şirketleri, iflastan başkaca bir sebeple infisah ettiklerinde, durum ortaklar kurulunca ticaret siciline tescil ve ilan ettirilir. İnfisahın ticaret siciline tescil ettirildiği tarih, tasfiyenin başlandığı tarih olarak kabul edilmektedir. Tasfiye aşaması, fesih veya infisah edilme durumunun meydana gelmesinden başlar, tasfiye işlemlerinin tamamlanmasını müteakip şirket kaydının ticaret sicilinden silinmesine kadar devam etmektedir. Tasfiye işlemlerinin bitiminden sonra  ticaret sicilinden kaydının silinmesi ile tüzel kişilik son bulacaktır.           

Limited şirketlerde tasfiye işlemleri aşağıdaki nedenlerden birinin veya birkaçının ortaya çıkması ile tasfiye işlemlerine başlanılacaktır:(1)

1- Şirket ana sözleşmesinde tespit edilen sürenin dolması ile,

2- Şirket sermayesinin 2/3’nün azalması halinde, bu eksikliğin ikmal edilmemesi halinde,

3- Şirketin iflasına karar verilmiş olması,

4- Şirketin diğer bir şirketle birleşmesi,

5- Mahkeme kararı ile feshinin talep edilmesi,

6- Şirket maksadının elde edilmiş olması veya   bu maksadın olanaksız hale gelmiş olması,

7- Ortak sayısının 1’e düşmesi ya da 50’yi aşması,

8- Ortaklar kurulunca şirketin tasfiyesine karar verilmesi,

Hallerinde şirket tasfiye haline girer.

KVK’nunda tasfiyenin tanımı yer almamaktadır. Kurumlar vergisi mükelleflerinin büyük bölümünü oluşturan sermaye şirketlerinde tasfiyeye ilişkin esaslar TTK’nunda düzenlenmiştir. Bu nedenle kurumları tasfiyesi TTK’na göre yürütülmektedir. Bununla beraber kurumların ana sözleşmelerinde tasfiyenin ne şekilde yapılacağı hakkında hükümler mevcuttur.

Hesap dönemi normal olarak bir yıllık süreyi kapsar. Tasfiyeye giren kurumlarda “hesap dönemi” yerine “tasfiye dönemi” esas alınır. Bu dönem kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar, bu tarihten aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı müstakil bir tasfiye dönemi sayılır. Tasfiyenin aynı takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi kurumun tasfiye haline girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder. Tasfiyenin nihayet bulduğu dönemin sonunda, tasfiye kar veya zararı kati olarak tespit edilir.

KVK’nunda kurumun tasfiyeye girdiği tarih ile tasfiyenin nihayet bulduğu tarih konusunda bir belirleme yapılamamıştır. İnfisahın Ticaret Siciline tescil ettirildiği tarih, tasfiyenin başlangıç tarihi olarak kabul edilir, iflas halinde, tasfiyenin başlangıcı ile mahkemenin iflas kararına göre belirlenmektedir. Tasfiyenin son bulduğu tarih ise, son bilanço ve hesap durumunun onaylanıp, tasfiye memurlarının ibra edildiği “genel kurul” karar tarihidir.

Tasfiyenin son bulduğu tarih, şirketin ticaret ünvanın ticaret sicilinden silindiği yani terkinin tescil edildiği tarih değildir.   Konuyla ilgili olarak verilen bir özelgede aynen şöyle denilmektedir: “Tasfiyenin son bulduğu tarih son bilanço ve hesap durumunun onaylanıp, tasfiye memurlarının ibra edildiği genel kurul tarihidir. Tasfiye beyannamesinin verilmesi süresi bakımından bu tarihin dikkate alınması Ticaret Siciline tescilin aranılması gerekir. Mükellefiyet kayıtlarının kapatılması ise ayrı bir husus olup bunun için ticaret siciline tescil tarihi esas alınacaktır.” şeklinde mukteza verilmiştir(2).

Tasfiyenin sonuçlanması ile kesin bilanço ve hesap durumu kurumların yetkili organlarının onayına sunulur. Yetkili organların son bilanço veya hesap durumunu tasdik tarihi, vergi uygulaması açısından, her hal ve durumda, tasfiyenin sonu olarak kabul edilecektir(3).

Tasfiye işlemlerinin gelir idaresi tarafından vergi incelemesine konu edilmesi ise şöyledir: tasfiye işlemlerinin incelenmesi istemini içeren dilekçenin vergi dairesine verilmesinden itibaren en geç 3 ay içerisinde vergi incelemelerine başlanılacak, vergi incelemesinin bitmesini takip eden 30 gün içinde de vergi dairesi, söz konusu vergi incelemesinin sonucunu tasfiye memuruna bildirecektir. Buna göre, kurumdan aranan vergilerin sonucu alınıncaya kadar tasfiye memurlarının kanunun 17. maddesine göre varolan sorumlulukları devam edecektir.

Maliye Bakanlığı; mükelleflerin hukuki statülerini, faaliyet gösterdikleri alanları ve tasfiyeye giriş tarihindeki aktif büyüklüklerini dikkate almak suretiyle tasfiye işlemlerine yönelik inceleme yaptırmamaya yetkilidir.

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir başka özelgede; “Kurumların tasfiyesinde ve iflasında vergilemeye ilişkin ödev ve sorumluluklar tamamen kanuni temsilci durumunda olan tasfiye memurları ile iflas masasına yüklenmiştir. Bu itibarla iflasına karar verilen müflis kurumun iflas muameleleri sona erinceye kadar vergilemeye ilişkin ödev ve sorumlulukları tamamen kanuni temsilci durumunda olan iflas masasınca yerine getirilmek üzere mükellefiyetlerine devam edecektir.” şeklinde görüş bildirmiştir(4).

Tasfiyeden cayılması durumunda ise, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmamaktadır. Bu gibi durumda tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı tasfiye döneminin başından itibaren geçerli sayılacaktır. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçecektir. Tasfiyeden vazgeçilen kurumun geçici vergi ile ilgili mükellefiyetleri de tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren başlayacaktır(5). Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Limited_sirketlerde_tasfiye_islemleri-14882.htm


(1) AKGÜL Erol, 17.5.2007 İstanbul, erişim: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

(2) İstanbul defterdarlığı muktezası; B.07.4.DEF. 0.34.11/KVK-30 sayılı muktezası.

(3) AKGÜL Erol, 17.5.2007, İstanbul.

(4) İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, 6.2.2007 gün ve GİB.4.34.16.01/KVK-17-7436/1991 sayılı özelgesi.

(5) DOĞRUSÖZ A. Bumin, “5520 sayılı KVK Şerhi”, ASMMMO Yayını, Ankara, 2007, s. 286

Bir gayrimenkulün bağışlanması sırasında tapu idaresinde binde 68,31 yani yaklaşık yüzde 7 oranında “tapu harcı” harçlar kanunun md. 57 ve 4 sayılı tarife I/4 uyarınca bağışlarda tapu harcı ödenmesi zorunludur. Görüldüğü üzere bağışlama işlemlerinde gayrimenkulün değeri üzerinden yüzde 12 ‘den başlayan vergi ve harç tarifi söz konusudur. İşlemin satış olarak yapılması durumunda ise, 2 +2 = toplam yüzde 4 tapu harcı olarak ödenmektedir. Maliye Bakanlığı’ nın bu durumu dikkate alarak satış veya hibe işlemlerinde ki vergi nispetini yakınlaştırması gerektiği düşüncesindeyiz.

Gayrimenkulün, eş ve çocuğa bağışlanması halinde ise eş ve çocuğun veraset intikal beyannamesi vermesi gerekir. Bu durumda da, 3.371 TL istisna düşüldükten sonra veraset ve intikal vergisinin vergi tablosu gereğince 3 yıl içerisinde her yıl Mayıs ve Kasım aylarında 6 taksitle veraset intikal vergisi ödenir. (Bkz. VİV md. 10/2 – b)  (Bkz. VİV md. 4/d – md.16 ve md. 19/1)

Diğer taraftan, satış işlemlerinde ise tapu da satıcı yüzde 2 ve öte yandan alıcı da yüzde 2 olmak üzere de toplam yüzde 4 tapu harcı ödenmektedir. Görüldüğü gibi, bağışlarda tapu harcı daha yüksek, satışlarda ise tapu harcı daha düşük olmaktadır. (Bkz. Harçlar Kanunu 4 Sayılı Tarife, 1/20-a)

Yaşanan somut bir olayda, vergi müfettişi, babanın evladına yapmış olduğu 2010 yılında bir tapu satışını 2014 yılında düzenlediği bir tutanağa göre bağış olarak kabul etmiş ve tapuda ki satış işlemini bağış olarak nitelendirmiştir. Sonuçta da, aradaki fark üzerinden bağışı kabul eden kişiye harç yönünden cezalı tarhiyat önermiştir. Konu yargıya intikal ettirilmesi üzerine, yargı tarafından verilen kararda; “Olayda; davacı tarafından tapuda satış olarak gözüken işlemin aslında bağışlama işlemi olduğu ikrar edilmiş ve söz konusu ifade tutanağı ihtirazi kayıt konulmaksızın imzalanmıştır. İşlemin diğer tarafı olan ……………. tarafından verilen ifade de olup, bu kişinin de olayla ilgisinin açık olduğu izahtan varestedir. Dolayısıyla tapu senedinin doğruluğu karinesinin aksi ispatlanmış ve söz konusu işlemin satış değil, bağış olduğu anlaşılmıştır.
            Bu durumda; taşınmazın kayıtlı değeri üzerinden bağış işlemine ilişkin harç oranı uygulanmak suretiyle ikmalen yapılan 1/4 vergi ziyaı cezalı tapu harcında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” Şeklinde karar bağlanmıştır. Böylece bağış işleminin satış işlemine göre harç nispetinin daha fazla olduğu görülmektedir[1]

Yerel Vergi Mahkemesi kararı, bölge idare mahkemesi tarafından kesinleştiği takdirde vergi müfettişi tarafından önerilen tarhiyat tapuda yapılan satış işlemini bağış şekline dönüştürecektir. Böylece satış işleminin üzerinden 4 yıl geçtikten sonra bu işlemin bağış olarak dikkate alınması gerektiği Yargı kararı ile kabul edilmiş olacaktır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Daha_az_harc_odemek_icin_bagis_mi_yapmali_yoksa_satis_mi_yapmali-14864.htm


 [1] İzmir 1. Vergi Mahkemesi, 07.02.2014 gün ve E:2013/1334 – K:2014/117 sayılı kararı

Engelli kişiler, sağlıklı bireye göre daha zor iş bulmakta, bulduğu işi de sürekli olarak elinde tutamamaktadır. Engellilerin Anayasa’nın 61. Maddesi hükmü doğrultusunda, pozitif ayrımcılığa tabi tutularak korunması gerekir. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine göre engelli sigortalıların daha erken emekli olma hakları bulunmaktadır.

Engellilere tanınan pozitif ayrımcılık, ödeyecekleri verginin çalışma gücü tam olanlara nispeten daha az olmasıyla sınırlı değildir. Engelliler çalışma yaşamında, emekli olma şartları açısından da özellikle korunmuştur.

Çalışma gücünün asgarî yüzde 80'ini kaybetmiş bulunan hizmet erbabı (4/a ve 4/c sigortalısı) birinci derece Engelli, asgarî % 60'ını kaybetmiş bulunan hizmet erbabı ikinci derece Engelli, asgarî yüzde 40’ını kaybetmiş bulunan hizmet erbabı ise üçüncü derece engelli sayılmakta ve Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde belirlenen aylık tutarlar, hizmet erbabının ücretinden indirilmektedir.

Kanunda geçen hizmet erbabı lafzı, dolaylıda olsa vergi indirim belgesinin sadece ücretle çalışanlara verileceğini hüküm altına aldığından bağımsız çalışan 4/b sigortalılarının vergi indirim belgesi alması mümkün değildir.

1.10.2008  tarihinden önce sigortalı olup 5510 Sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce veya sonra engelliliği nedeniyle vergi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış durumda olan sigortalılar hakkında yukarıdaki tabloda belirtilen şartlara göre aylık bağlanmaktadır.

Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere 30.09.2008 öncesi sigortalılık başlangıcı olan engellilerin işe giriş tarihi ve engellilik oranına göre 15 yıl 3600 gün ile 20 yıl 4400 gün sayısı arasında değişen sürelere göre emeklilik mümkündür. Engelli vergi indiriminden yararlanarak emekli olacaklar için yaş şartını tamamlama zorunluluğu yoktur. Resul Kurt

http://www.star.com.tr/yazar/vergi-indirimi-olan-engellinin-emekliligi-yazi-1268983/

Şirketlerin işletme sermayelerini ve öz sermayelerini güçlendirmek amacıyla, aktiflerinde kayıtlı taşınmazların satışları, gerek kurumlar vergisi yönünden, gerekse KDV yönünden cazip hale getirilmiştir. KDV yönünden, söz konusu şartların varlığı halinde, en az iki tam yıl kurum aktifinde bulunan taşınmazın satış ve devri KDV’den istisna edilmiştir. Ancak, KDV’sinin vergilendirme tekniği gereği, teslimi KDV’den istisna olan bir malın iktisabında ve hizmetin ifasında ödenen ve indirim konusu yapılan KDV’nin iptali, diğer bir deyişle, söz konusu KDV’nin ilgili dönem KDV beyannamesinde hesaplanan KDV olarak beyanı gerekir. Nitekim, vergilendirme tekniğinin gereği olan bu husus, KDVK’nın 30/a maddesinde yer almıştır. Ancak, uygulamada genellikle, bu iptal işlemi gözden kaçmakta ve söz konusu taşınmazın tesliminde, yalnızca KDV’siz fatura düzenlemekle yetinilmektedir. Oysa, satışın ve devri gerçekleştiği dönemde, aynı zamanda iptal işlemi yapılarak hesaplanan katma değer vergisinin beyan edilmesi halinde, söz konusu KDV, kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir. Ancak, dönem kapandıktan sonra yapılan denetimlerde bu durumun ortaya çıkması halinde, hem hesaplanan KDV’nin yasal gider olarak yazılması, dönemsellik ilkesi gereği mümkün olmadığı gibi, aynı zamanda vergi ziyaı cezalı tarhiyata da muhatap kalınabilecektir. Ferhat FAHRAN Yaklaşım / Eylül 2017 / Sayı: 297

İş Kanunu’nun 55 ve 66. maddeleri gereği, aşağıdaki süreler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır:

• İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler. (4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin I numaralı bendinin b alt bendinde öngörülen süreden fazlası sayılmaz)

• Kadın işçilerin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 74. maddesi gereğince doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler.

• İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında işine gidemediği günler. (Bu sürenin yılda 90 günden fazlası sayılmaz)

• Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü. (İşçinin yeniden işe başlaması şartıyla)

• Kadın işçilerin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 66. maddesinde sözü geçen günlük çalışma süresinden sayılan zamanlar.

• Hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri.

• 3153 sayılı Radyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanun’a dayanılarak çıkarılan tüzüğe göre röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka verilmesi gereken yarım günlük izinler.

• İşçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara ya da işçilik konuları ile ilgili uluslararası kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler.

• İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar verilecek izinler.

• İşveren tarafından verilen diğer izinler ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 65. maddesindeki kısa çalışma süreleri.

• 4857 sayılı İş Kanunu’nun uygulanması sonucu olarak işçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi. Erol GÜNER Yaklaşım / Eylül 2017 / Sayı: 297

Türk Ticaret Kanunu’na göre, anonim veya limited şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler var ise, anonim şirkette yönetim kurulu, limited şirkette ise müdürler, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilânço çıkartır. Borca batıklık, kısaca, şirketin borç ve taahhütlerini karşılayamaması demektir. Ara bilançodan, aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim organı, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflâsını ister.

Borca batık durumda olan anonim ve limited şirketlerde, yönetim kurulu üyeleri ve müdürlerin, TTK ile kendilerine yüklenilen görevleri kusurlarıyla ihmal etmeleri ve bundan şirketin doğrudan veya dolaylı zarar görmesi halinde, hukukî sorumlulukları doğar ve oluşan zararın tazmini şirket, pay sahipleri (ortaklar) ve şirket alacaklıları tarafından dava edilebilir. Şirket yöneticileri iflas bildiriminde bulunmadıkları takdirde, alacaklılardan birinin şikayeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Ayrıca, anonim veya limited şirketin borca batık olması durumunda yasal yükümlülüklere aykırı davranan yönetim organı üyelerinin, hileli ve taksirli iflas hükümleri uyarınca cezaî sorumluluklarına gidilmesi de mümkündür. Bu nedenlerle, anonim şirketlerde yönetim kurulunun, limited şirketlerde ise müdürün veya müdürler kurulunun, şirketin mali durumunu ve sermaye yapısını yakından takip etmeleri, şirketin borca batık olduğunun tespit edilmesi halinde kendilerine yüklenilen görevleri eksiksiz olarak yerine getirmeleri menfaatlerine olacaktır. Soner ALTAŞ Yaklaşım / Eylül 2017 / Sayı: 297

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • İHRACAT UYGULAMALARINDA e-BELGELER İhracat İşlemlerinde e-Fatura Uygulamasına Geçiş Zorunluluğu  e-Fatura uygulamasına kayıtlı…
  • FATURADA KDV ORANI YANLIŞLIĞI - ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI % 20-10 KDV hesaplayarak satması gereken mala yönelik %1 KDV…
  • TEMEL FATURAYA İTİRAZ VE GELİR İDARESİNE BİLDİRİM Türk Ticaret Kanununa göre tacirler arasında ihtarlar:* Noter aracılığıyla,* Taahhütlü…
Top