Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Emlakçılık faaliyetinde bulunan iş yeri en az 20 metrekare olacak. Oto galeriler öncelikle toplu iş yerlerinde açılacak. Tapuda konut olarak görünen yerlerde açılamayacak. İş yerinin bulunduğu binada konut amacıyla kullanılan başka bir bağımsız bölüm bulunmayacak.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile emlakçılardan, oto galerilere kadar birçok iş yerini ilgilendiren düzenlemeler yürürlüğe girecek.

Bu kapsamda hazırlanan yönetmelik taslağına göre, yönetmeliğe "iş yeri" ve "sınıf tespiti" tanımları eklendi. Ayrıca gayrisıhhi müesseselerin sınıf tespitini yapma yetkisi Sağlık Bakanlığına verildi.

Diğer taraftan iş yeri ruhsatı devirlerinde meri mevzuat hükümlerinin aranmasına ilişkin de düzenleme yapıldı. Düzenleme ile daha önce belirsizlik bulunan iş yeri devirlerinde devir dosyasındaki bilgi ve belgeler ile iş yerinin fiziki özelliklerinin meri mevzuat hükümlerine uygun olması gerektiği hususuna açıklık getirildi.

Böylece mevzuata aykırı iş yerleri devredilemeyecek. Ayrıca, devredilmek istenen ancak mevzuata aykırı olan yerlere 6 aylık süre verilecek. Bu süre içinde aykırılık giderilirse devir yapılabilecek. Devir işlemi yapılamazsa önceki sahibi iş yerini ruhsatına tabi olarak aynen çalıştırmaya devam edebilecek.

İşletmelere mevzuat aykırılığı düzeltmesi için 15 gün süre verilecek

Taslakta rutin denetimlerde tespit edilen mevzuata aykırılıkların giderilmesi için de düzenleme yapıldı. Yönetmelikte ruhsat kesinleştikten sonra yapılacak denetimlerle ilgili açıklık bulunmuyordu. İşletmecinin kendi kusurlu fiili sebebiyle oluşan aykırılıklar açısından bir yaptırım açıkça belirtilmemişti. Bu durum ise belediyeler açısından uygulamada farklılıklara sebebiyet veriyordu.

Taslakta yer alan düzenleme ile denetimlerde işletmecinin kendi kusurundan kaynaklanan mevzuata aykırılıklar ve eksikliklerin tespit edilmesi halinde, önce bu aykırılığın giderilmesi istenecek ve bunun için 15 gün süre verilecek, sürenin sonunda aykırılık giderilmediği takdirde, sıhhi müesseselere 15 güne kadar, gayrisıhhi müesseselere ise aykırılık ve eksiklik giderilene kadar faaliyetten men cezası verilecek.

Ayrıca bu iş yerlerine Kabahatler Kanununa göre idari para cezası da verilmesi öngörülüyor.

Geçici men cezasında ise tespit edilen eksikliğin veya aykırılığın giderilmesi halinde bu ceza derhal kaldırılacak.

Mesleki eğitim düzenlemesi

Taslakta yer alan bir diğer düzenleme de ustalık belgesi, lisans ya da ön lisans diploması veya kurs bitirme belgesi bulundurulmasıyla ilgili oldu.

3308 sayılı Kanun gereğince iş yeri açacak kişilerin kendilerinden veya yanında çalıştırdıklarından ustalık belgesi, bunun bulunmaması halinde diploma veya 5580 sayılı Kanun uyarınca kurs bitirme belgelerinden birisinin olması yönetmeliğe eklendi.

Ayrıca Yönetmelik taslağında, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta bulunan iş yeri sahiplerinin veya çalışanlarının mesleki eğitim aldıklarına dair "mesleki yeterlilik belgesine sahip olması" hükmü de yönetmeliğe eklendi. Böylece bu kişilerin yaptıkları işin mahiyeti gereği alınması gereken eğitimlerini tamamlaması sağlanacak.

Diğer taraftan ticaret siciline kayıtlı olanlardan ustalık belgesi aranmayacağına dair hüküm de mevzuat uyumunu sağlamak için yürürlükten kaldırıldı.

Oyun, eğlence, spor ve macera parkları, sirk ve lunaparklara mühendis istihdamı

Açık ve kapalı alanlarda bulunan oyun, eğlence, spor ve macera parkları, sirk ve lunaparklara ilişkin gerek iş yeri mevzuatında özel bir düzenleme olmaması gerekse faaliyet konusu itibarıyla sair mevzuat hükmü bulunmaması nedeniyle söz konusu yerlerin ruhsatlandırılması ve işletilmesi sırasında çeşitli sıkıntılar yaşanıyordu.

Bu yerleri düzenleyen herhangi bir özel mevzuat hükmü bulunmaması nedeniyle yetkili idarelerin sağlıklı denetim yapamadığı ve hatta bazı iş yerlerinin tamamen ruhsatsız ve denetimsiz olarak faaliyet gösterdiği bilgileri alınması üzerine harekete geçen Bakanlık, yönetmelik taslağına bu konuda da bir düzenleme ekledi.

Buna göre, bu iş yerlerinin düzenli kontrol ve bakımı için en az 1 makine veya elektrik mühendisi ile en az 1 makine veya elektrik teknisyeni bulundurulması zorunlu tutuldu. Ayrıca düzenli bakımların bu kişiler gözetiminde yetkili servisler tarafından yapılabilmesine de olanak sağlandı.

Ayrıca buralarda kumar ve benzeri şans oyunlarının oynatılması da yasaklandı.

Buralardaki lavabo ve tuvaletlerin engelli erişimi standartları dahil ilgili tüm standartlara uygun olması şartı da getirildi

Taslağa göre, mevcut iş yerlerinin bu şartlara uyum sağlaması için 3 aylık süre verildi.

Emlak ofislerine "metrekare" zorunluluğu geliyor

Bakanlık taşınmaz ticareti yani emlakçılık faaliyetinde bulunan iş yerine ilişkin de çeşitli düzenlemeler yaptı.

Buna göre, iş yeri en az 20 metrekare olacak, aynı iş yerindeki birden fazla işletmeci için 5'er metrekare ilave edilecek. İş yerinin ikamet amacıyla kullanılmayan ve arşivi olan bağımsız bir bölümde olması ve iş yerinde taşınmaz ticaretinden başka faaliyetin yapılmaması sağlanacak.

Mevcut iş yerlerinin bu şartlara uyum sağlaması için de 3 ay süre tanınacak.

Öte yandan 5 Haziran 2018 tarihi itibarıyla gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olan veya meslek odasına kaydı olanlardan iş yerlerini taşımadıkları sürece bu özel şartlar aranmayacak.

Yönetmelikte ayrıca daha önce yönetmelik kapsamında olmayan İkinci el motorlu kara taşıtı pazarları, her türlü motorlu araç testi ve incelemesi yapan ekspertiz yerleri Sağlık Bakanlığının belirlediği sınıf tespiti kapsamında ikinci sınıf gayrisıhhi müessese olarak yönetmeliğe eklendi.

Oto galerilere "kaldırım" yasağı

Taslakta, ikinci el motorlu kara taşıtı ticareti yani "oto galericilik" yapanlara ilişkin de yeni değişiklikler yer alıyor.

Buna göre, üçüncü sınıf gayrisıhhi müessese olarak yönetmeliğe eklenecek oto galeriler, öncelikle toplu iş yerlerinde açılacak. Tapuda konut olarak görünen yerlerde açılamayacak.

İş yerinin bulunduğu binada konut amacıyla kullanılan başka bir bağımsız bölüm bulunmayacak.

Faaliyet alanının en az 60 metrekaresi teşhir alanı olmak üzere 80 metrekare olması şartı da getirilen oto galeriler, kapalı alanlarında LPG'li, LNG'li veya CNG'li araç bulundurulamayacak. Çevreye, alt yapıya, trafiğe etkisi ile can ve mal güvenliği riskine karşı "Valilik görüşü" alacak.

Ayrıca aynı yerde en fazla 2 işletmeci çalışabilecek. Bu durumda teşhir alanının en az 120 metrekare, toplam faaliyet alanının ise 160 metrekare olması gerekecek. İş yerinde başka bir ticari faaliyette bulunulmayacak ve mali sorumluluk sigortasının yapılması zorunlu olacak.

Oto galeriler, açık ve kapalı faaliyet alanı dışında yol, kaldırım ve benzeri yerlerde motorlu kara taşıtı teşhir edemeyecek.

Mevcut iş yerlerinin bu şartlara uyum sağlaması için 3 ay süre tanınacak. Ancak yönetmelik yürürlüğe girdiği tarihte yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi olan toplu iş yerlerindeki ikinci el motorlu kara taşıtı ticareti yapılan iş yerleri metrekare şartından muaf tutulacak.

Motorlu kara taşıtı kiralama faaliyetinde bulunan iş yerleri de (Rent A Car) taslakta üçüncü sınıf gayrisıhhi müessese olarak belirlendi.

Buna göre bu iş yerlerinin "öncelikle toplu iş yerlerinde açılması, tapuda konut olarak görünen yerlerde açılmaması, iş yerinin bulunduğu binada konut amacıyla kullanılan başka bir bağımsız bölüm bulunmaması, faaliyet alanının araç başına 10 metrekare olması, kapalı alanlarında LPG, LNG veya CNG'li araç bulundurulmaması, çevreye, altyapıya, trafiğe etkisi ile can ve mal güvenliği riskine karşı "Valilik görüşü" alınması, mali sorumluluk sigortasının yapılması, iş yerinin bulunduğu ortak alanların veya yol, kaldırım gibi yerlerin taşıt teşhir alanı olarak kullanılmaması zorunluluğu getirildi.

Ayrıca idari büro ile taşıt bekletilen yerin aynı yerde olma zorunluluğu da olmayacak. Sayılan şartlar taşıt bekletilen yerler veya idari büro ile taşıt bekletilen alanın birlikte bulunduğu yerler için aranacak. Ayrı yerde bulunan idari büro için genel hükümler uygulanacak.

Mevcut iş yerine şartlara uyum sağlaması için 3 ay süre verilecek.

Elektrikli araç şarj istasyonları yaygınlaşacak

Bakanlık, geleceğin kaçınılmaz teknolojisi olan elektrikli araçların enerji ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla kurulması gereken elektrikli araç şarj istasyonlarını da üçüncü sınıf gayrisıhhi müessese olarak Yönetmelik kapsamına aldı.

Bunların otopark, akaryakıt istasyonları ve alışveriş merkezleri ile yetkili idarelerce uygun görülecek yerlerde müstakil olarak kurulabilmesi sağlanacak.

İmar Barışıyla ilgili düzenleme

Yönetmelikte 2018'de İmar Kanunu'nda yapılan değişiklikle ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla bir düzenleme yapılmıştı. Ancak bu madde uyarınca verilen yapı kayıt belgeleri yönetmelikteki bazı hükümler nedeniyle ruhsat başvurularında bazı sorunların yaşanmasına sebep oldu. Bu da bu belgeye sahip ve ticaretle uğraşan vatandaşları mağdur ediyordu.

Bakanlık hazırladığı yönetmelik taslağıyla bu sorunu da giderecek önlemler aldı. Buna göre, ticari amaca yönelik yapı kayıt belgesi alınmış iş yerleri için gerekli can ve mal güvenliği ile ilgili şartları taşınması halinde "yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın" iş yerlerine ruhsatlandırma hakkı getirildi.

Kaynak: AA

Pazartesi, 08 Haziran 2020 11:39

Uyumlu Mükelleflere Vergi İndirimi

Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) mükerrer 121’inci maddesi uyarınca “Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartları taşıyan yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’i, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirilir. Şu kadar ki hesaplanan indirim tutarı, her hal ve takdirde bir milyon Türk Lirası’ndan fazla olamaz. İndirilecek tutarın ödenmesi gereken tarihi izleyen bir tam yılı içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerden mahsup edilebilir. Bu süre içinde mahsup edilemeyen tutarlar red ve iade edilemez. Gelir vergisi mükelleflerinin yararlanacağı indirim tutarı, ticari, zirai veya mesleki faaliyet nedeniyle beyan edilen kazançların toplam gelir vergisi matrahı içerisindeki oranı dikkate alınmak suretiyle hesaplanan gelir vergisi esas alınarak tespit edilir.

Söz konusu indirimden faydalanabilmek için;

1- İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) olması gerekir,

2- Yukarıda (1) numaralı bentte belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması (Yapılan tarhiyatların kesinleşmiş, yargı kararlarıyla veya Vergi Usul Kanunu’nun uzlaşma ya da düzeltme hükümlerine göre tamamen ortadan kaldırılmış olması durumunda bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.) öngörülmüştür,

3- İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla yukarıda yer alan (1) numaralı bent kapsamındaki vergi beyannameleri üzerine tahakkuk eden vergilerin ödenmiş olması (Ödemenin, ilgili mevzuatı gereği istenilen bilgi ve belgelerin tam ve eksiksiz olarak ibraz edilmiş olması koşuluyla, vergi kanunları gereği doğan iade alacaklarından mahsuben yapılmış olması ve indirimden yararlanıldıktan sonra söz konusu iade alacağı tutarının mahsuben ödemesi talep edilen vergi borcu tutarının altına düşmesi hâlinde, eksik ödenmiş duruma gelen vergilerin mahsuben ödenmek istenilen tutarın %10’unu aşmaması kaydıyla, eksik ödenmiş vergiler dolayısıyla veya vergi kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin, şartların sağlanamaması hâlinde kanunlarında belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden on beşinci günün bitimine kadar ödenmesi şartıyla, bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.); ayrıca, vergi aslı, vergi cezaları ile fer’i alacaklar dâhil 1.000 (bin) Türk Lirası’nın üzerinde vadesi geçmiş borcunun bulunmaması zorunludur.

İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesinde sayılan kaçakçılık fiilleri işlediği tespit edilenler, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.

Bu madde kapsamında vergi indiriminden yararlanan mükelleflerin, öngörülen şartları taşımadığının sonradan tespiti hâlinde ilgili vergilendirme döneminde indirim uygulaması dolayısıyla ödenmeyen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın tarh edilir. Bu hüküm, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yılda herhangi bir vergiye ilişkin beyanların gerçek durumu yansıtmadığının indirimden yararlanıldıktan sonra tespiti üzerine yapılan tarhiyatların kesinleşmesi halinde de uygulanır ve bu takdirde indirim uygulaması dolayısıyla ödenmeyen vergiler açısından zaman aşımı, yapılan tarhiyatların kesinleştiği tarihi takip eden takvim yılının başından itibaren başlar.

Bu maddede geçen vergi beyannameleri ibaresi, yıllık gelir vergisi ve kurumlar vergisi beyannameleri, geçici vergi beyannameleri, muhtasar, muhtasar ve prim hizmet beyannameleri ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi beyannamelerini; vergi ibaresi, anılan Bakanlığa (Hazine ve Maliye Bakanlığı) bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri ifade eder.

Birinci fıkrada yer alan tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanacaktır. Bu şekilde hesaplanan tutarın %5’ini aşmayan kesirler dikkate alınmayacaktır. Cumhurbaşkanı birinci fıkrada yer alan oranı ve tutarı iki katına kadar artırmaya, sıfıra kadar indirmeye yetkilidir. Veysi Seviğ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/uyumlu-mukelleflere-vergi-indirimi/472151

Pazartesi, 08 Haziran 2020 11:35

Makam Aracı Ücret Midir?

“Mevcut uygulamada, işletme aktifine kayıtlı olup kazancın elde edilmesinde kullanılan binek otomobillerin amortisman başta olmak üzere bütün giderleri (motorlu taşıtlar vergisi hariç) kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmektedir. Ancak söz konusu düzenlemenin gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince suistimal edilebildiği ve şahsi ihtiyaçlar için kullanılan binek otomobillere ait giderlerin de gelir veya kurum kazancından indirilebildiği görülmektedir.” Yani, kanun koyucu şirket araçlarının şirket işleri dışında kullanılmasının suistimal düzeyine ulaştığı gerekçesiyle bu araçların giderlerinin indirimini sınırlandırmıştır.

Maliye, daha önceden verdiği özelgelerde, şirket araçlarının şirket personelinin iş yerine geliş gidişlerini kolaylaştırmak maksadıyla toplu taşıma dışında tahsis edilen araçlar ile yönetim kurulu üyelerine bu sıfatları dolayısıyla tahsis edilen araçların, işle ilgili olarak kullanılmadıkları (işe geliş-işten dönüş. hafta sonu tatili, bayram tatili vb.) dönemlere ilişkin giderlerden şirket tarafından karşılanan kısmının net ücret olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde görüş vermekteydi. Bu görüş, şu anlama gelmektedir: Araçların işle ilgili kullanılan kısmı ücret olmayıp doğrudan gider yazılabilirken, işle ilgili olmayan kısmı çalışana sağlanan net ücret olup brütleştirilip (brüt tutar üzerinden gelir vergisi stopajı yapılıp) dolaylı olarak gider yazılabilir.

Özelgede yer alan işe geliş, işten dönüşün işle ilgili olup olmadığı konusu tartışmalıdır. Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 61. maddesindeki tanım uyarınca, ücretten bahsedebilmek için çalışana bir “menfaat” sağlanması gerekir. Çalışan, kendisine tahsis edilen aracı işle ilgili kullanıyorsa bir menfaatten bahsedilemez. İşe geliş-gidişi de bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Diğer taraftan, GVK md. 23/10. maddesinde, çalışanların toplu olarak iş yerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla işverenler tarafından yapılan taşıma giderlerinin ücretten istisna olduğu belirtilmiştir. 7194 sayılı Kanun ile eklenen hüküm sonrasında ise işverenlerce taşıma hizmeti verilmeyen durumlarda, çalışılan günlere ait bir günlük ulaşım bedelinin 2020 yılı için 12 TL’lik kısmının gelir vergisinden istisna olduğu, bu tutarı aşan kısmın ücret olarak vergilendirileceği hükmü yer almaktadır. Kanunda, bu istisnadan yararlanmak için buna ilişkin ödemenin toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçlarının temini şeklinde yapılmasının şart olduğu belirtilmiştir. Nitekim Tebliğ’de, işverenler tarafından, hizmet erbabına a) Ulaşım bedelinin nakit olarak verilmesi, b) Ulaşım bedeli karşılığının, hediye kartı ve benzeri ulaşım harcaması dışında diğer alışverişlerde de kullanılabilecek ödeme araçları şeklinde verilmesi, c) Araç tahsis edilmesi, ç) Çalışılmayan günler için de ulaşım bedeli ödenmesi, d) İş yerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla taşıma hizmeti verilmesinin yanında ilave olarak toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçları verilmesi durumlarında istisnadan faydalanılamayacağı açıklanmıştır. İstisnanın bu kısıtlayıcı şarta bağlanması kanaatimizce uygun olmamıştır. Örneğin, minibüsle, kendi aracıyla işe ulaşımı sağlayanlar istisnadan yararlanamayacaktır. Bu durum eşitliğe aykırıdır. Amaç, işe ulaşım giderlerini vergiden istisna etmekse, bu istisna belirlenen sınıra kadar resen ve seyyanen uygulanmalıdır. Diğer taraftan, 7194 sayılı Kanun ile eklenen söz konusu istisna maddesiyle birlikte, çalışanlara işe ulaşım için yapılan ödemelerin onlara sağlanan bir menfaat olduğu konusu netleşmiş oldu.

Peki, şirket üst yöneticilerine, yönetim kurulu üyelerine makam aracı tahsisi uygulaması son düzenlemeler sonrasında nasıl değerlendirilmelidir? Son zamanda yapılan vergi incelemelerinde, çalışanlara tahsis edilen makam araçlarına ilişkin giderlerin (kira, yakıt vb.) çalışanlara sağlanan bir ücret olduğu yönünde raporlar yazılmaktadır. Bu raporlarda araç kullanımının ne kadarının işle ilgili, ne kadarının özel kullanım olduğu noktasında bir tespit bulunmayıp toptancı bir yaklaşımla bu giderlerin tamamının çalışana sağlanan net ücret olduğu yönünde eleştiri yapılıp gelir vergisi stopajı ve damga vergisi tarhiyatları yapılmaktadır. Söz konusu makam araçları, şirketler açısından birer prestij göstergesi olarak ve temsil amacıyla tahsis edilmektedir; dolayısıyla bir anlamda temsil ve ağırlama gideri olarak değerlendirilmelidir. Artık bu yönde ticari ve iktisadi bir teamül oluşmuştur. Bu araçlar tahsis edilirken de genellikle yakıt ve kilometre sınırlaması uygulanmaktadır. Bu sınırlar da çoğu zaman araçların işle ilgili kullanılmasını gerektirecek kadar olmaktadır. Bu noktada, makam araçlarının işle ilgili kullanılmadığını ispat yükü, Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.” hükmü gereği, İdareye (incelemeyi yapan vergi müfettişine) düşer. İdare, aracın özel işte (ne kadar) kullanıldığını ispatla mükelleftir.

7194 sayılı Kanun ile yapılan düzenleme gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun şöyle bir zımni kabul yaptığı düşünülebilir: Makam araçların işle mi ilgili, yoksa özel ihtiyaçlar için mi kullanıldığını tespit etmek zor olduğundan genel giderlerin %70’inin, kira ile amortismanın ise belirtilen sınıra kadar olan kımı işle, aşan kısımlar ise özel kullanımla ilgilidir. Bu kabulün sonucu ise, kanunen cevaz verilen sınıra kadarlık giderlerin doğrudan indiriminin yapılacağı; aşan kısımların ise çalışana sağlanan net ücret olarak kabul edilip brüt tutarının ücret olarak gider veya maliyet olarak dikkate alınabileceğidir. Bu durumda, %70’i aşan kısmın KDV dahil tutarı net ücret olacaktır. Yani aşan kısmın KDV’si giderleştirilebilecektir. Makam aracı olmayan binek otomobilleri açısından ise kanuni sınırları aşan giderler ücret olarak değerlendirilmeyeceğinden giderleştirilmesi mümkün olmayacaktır. Tebliğ’de bu konuya ilişkin net bir açıklama olmadığından 7194 sayılı Kanun sonrasında ortaya çıkan bu durumun açıklığa kavuşturulmasında fayda bulunmaktadır.

Kanundaki bu sınırlamalar sonrasında, şirketlerin artık daha az binek otomobili satın alacağı/kiralayacağı, en azından lüks araç kullanımını azaltacağı düşünülebilir. Zira vergi indiriminin kısıtlanması sonrasında vergisel avantaj azalmıştır. Ayrıca, yukarıda izah ettiğimiz belirsizlikler ve avantajların azalması nedeniyle işverenler makam aracı uygulamasından vazgeçebilirler de. Bu durumda, araç kirasıyla, amortismanla, kısıtlamayla uğraşmak yerine, madem bu konu biraz da prestij ve temsil işi, o zaman kiralamayı çalışanların yapması ve kira tutarlarının çalışanların maaşlarına eklenmesi bir çözüm olabilir. Alternatif olarak şirketlerin araçları kendi çalışanlarına kiralaması, kira bedeli kadar da çalışanın maaşına ekleme yapması düşünülebilir. Böylece araçlar tamamen veya kısmen kiralandıkları için gider kısıtlamasına da tabi olmayacaktır. Ancak bu uygulamanın kanuna karşı hile eleştirisi riski taşıdığını da belirtmek gerekir.

Sözün özü: Demokraside çareler tükenmez. Numan Emre Ergin

https://www.dunya.com/kose-yazisi/makam-araci-ucret-midir/472140

Salgın sonrası Maliye tam kapasite çalışmaya başlayınca, geciken tebligatlarda gelmeye başladı. Hemen korkmayın, gönderilen tebligatlar vergi cezaları ile ilgili değil, KDV iadeleri ile ilgili!

Vergi Daireleri KDV İadesi Talep Edenlere Tebligatla Geri Dönüş Yaptı!

Pandemi sürecinde nakden veya mahsuben KDV iadesi talebinde bulunanlara, geri dönüşler başladı, hem de tebligatla! Tebligatı alan mükellef YMM’si veya SMMM’sini arayarak,  bu ne demeye başladı! Açıkçası, YMM ve SMMM’ler mükelleflere bu durumu izahta etmekte biraz zorlanıyor.

Tebligatların Nedeni, Salgın Nedeniyle KDV Beyanlarının Ertelenmesi!

Maliye, kendisine gelen talepleri de gözönüne alarak koronavirüs salgını nedeniyle mücbir sebep kapsamında kabul ettiği mükelleflerin Mart, Nisan ve Mayıs ayları KDV ve muhtasar beyannamelerinin hem verilme, hem de  ödeme sürelerini erteledi (518 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği).

SGK ise, beyan ve bildirimleri ertelemedi, sadece ödeme sürelerini erteledi. Tabi herkes SGK’ya tepki göstererek, beyan ve bildirimlerin de ertelenmesini istedi, ama SGK bu taleplere kulaklarını tıkadı.

Keşke Maliye’de Beyanları Alıp Ödemeleri Erteleseydi!

Bunları neden söylüyorum, işin sonunda SGK haklı çıktı, şimdi herkes “keşke Maliye’de beyanları alıp ödemeleri erteleseydi” demeye başladı. Bunu en fazla KDV iadesi alan mükellefler dile getiriyor. Nedeni ise, daha önce teminatsız ve raporsuz yapılan mahsuben iadelerin bu süreçte artık sadece teminatlı olarak yapılabilecek hale gelmesi.

Bu süreç içerisinde mahsuben yada nakden KDV iadesi talebinde bulunan mükellefler, mal aldıkları mükelleflerin KDV beyanlarını vermemesi nedeniyle iadelerini alamama durumu ile karşılaştılar. Maliye çıkardığı Tebliğ ile, biraz da yaşanan sorunu çözmek için teminat yöntemiyle iade yöntemini geliştirdi (32 Seri No'lu KDV Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ). Ama, yapılan düzenleme, daha önce teminatsız yapılan mahsuben iadeleri teminatlı hale getirdi, bunu kimse fark etmedi bile. Maliye’nin burada yapabileceği başka bir şey olabilir miydi? Belki, sadece mahsuben iadeleri yine teminat aramadan yapmaya devam edebilirdi!

Vergi Dairelerinden Yağmur Gibi Teminat İsteme Tebligatları Yağmaya Başladı!

Vergi daireleri, normal çalışma düzenine geçer geçmez bu süreçte mahsuben veya nakden KDV iadesi talebinde bulunan mükelleflere yağmur gibi teminat isteme tebligatları göndermeye başladı. Bunun nedeni, iade talebinde bulunan mükelleflerin mal ve hizmet aldıkları mükelleflerin KDV beyannamelerini vermemeleri. Vergi daireleri de, 32 No.lu Tebliğe göre mükelleflerden teminat istemeye başladı.

Vergi dairelerinin bu konuda yapabilecekleri bir şey ya da alabilecekleri bir insiyatif de yok! Bu konuda kimsenin Maliye’ye kızmaya hakkı da yok! Çünkü, mükellefler dahil konu ile ilgili hemen herkes, ödeme dışında beyan sürelerinin de uzamasını talep etti. Yani, yaşanan bu sıkıntıdan hemen herkes sorumlu.

Mükellefler Tam Anlamıyla Şokta!

Mükellefler ise tam anlamıyla şokta! Teminat vermeseler nakden ve mahsuben iade talepleri yapılmayıp reddedilecek. Ne var, reddedilsin diye düşünebilirsiniz! Ama kazın ayağı öyle değil. Mahsuben iade taleplerinde mahsup talebi reddedildiği takdirde, mahsubu istenen vergi ve SGK borçları gecikme zammıyla istenecek. İstenirse istensin de demeyin. Bunun içinde ihale, kredi, KGF vb. nedenlerle vergi borcu yoktur yazısı alması gereken mükellefler var, mahsup talebi reddedildiğinde, bunlar vergi borcu yoktur yazısı alamayacak,  bu da inanılmaz mağduriyetlere neden olacak!

KDV iadesi talep eden mükellefler bankalara giderek teminat mektubu istemeye başladılar bile.

Şimdi  gel de çık işin içinden!

Yaşanan sorunu hafifletmek açısından, Maliye’nin hiç değilse mahsuben KDV iade talepleri için teminat aramaması ara bir çözüm olabilir. Ne dersiniz? Abdullah Tolu

https://www.ogunhaber.com/yazarlar/abdullah-tolu/salgin-bitti-tebligatlar-yagmur-gibi-yagmaya-basladi-100929m.html

Bilindiği üzere, Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin (BDY) 34/1-d maddesi uyarınca, denetim kuruluşları ve denetçilerin son takvim yılına ait gelirlerini Kurumumuza bildirmesi gerekmektedir.

2019 takvim yılına ait gelirlerin Kurumumuza bildirilmesine ilişkin yükümlülüğün zamanında, tam ve doğru olarak yerine getirilmesi ve bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle herhangi bir yaptırımla karşılaşılmaması adına aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi önem arz etmektedir:

1) Kimler gelir bildiriminde bulunmalıdır?

Denetimin yapılış amacına/kapsamına bağlı olmaksızın 01.01.2019-31.12.2019 tarihleri arasında bağımsız denetim sözleşmesi imzalamış olan tüm denetim kuruluşları ve denetçilerin 2019 takvim yılına ait gelirlerini Kurumumuza bildirmesi gerekmektedir.

2) Bildirim ne zamana kadar yapılmalıdır?

07/05/2020 tarihinde Kurumumuz internet sitesinde yayımlanan “Kurumumuza Yapılacak Bildirimlere İlişkin Sürelerin Ertelenmesi Hakkında Ek Duyuru” uyarınca 2019 takvim yılına ait gelirlere ilişkin bildirimin 30/06/2020 tarihine kadar yapılması gerekmektedir.

3) Bildirim nasıl yapılmalıdır?

Bildirimler yukarıda belirtilen süre içerisinde Sözleşme Bilgi Girişi Sisteminde (SBG) yer alan “Gelir Bildirimi” menüsü üzerinden elektronik ortamda yapılmalıdır.

2019 takvim yılına ait gelirler bildirilirken;

  • Bağımsız denetim faaliyetlerinden,
  • Diğer denetim faaliyetlerinden,
  • Defter tutma hizmetlerinden,
  • Danışmanlık hizmetlerinden,

kaynaklanan gelirler ayrı ayrı gösterilmelidir.

Tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın, 2019 takvim yılı içerisinde gerçekleştirilen yukarıdaki faaliyetlerden kaynaklanan gelirler bildirilmelidir.

4) Şeffaflık raporu yayımlayan ve raporda 2019 takvim yılına ait gelirlerine yer veren denetim kuruluşlarının da gelir bildiriminde bulunması gerekiyor mu?

2019 takvim yılına ilişkin şeffaflık raporu yayımlayan ve söz konusu şeffaflık raporunda anılan takvim yılına ait gelirlerine yer veren denetim kuruluşlarının da SBG’de yer alan “Gelir Bildirimi” menüsü üzerinden gelir bildiriminde bulunması gerekmektedir.

Tüm denetim kuruluşu ve denetçilere önemle duyurulur.

Kaynak: Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu

05 Haziran 2020 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31146

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan:

Karar No: 75935942-050.01.04-[01/61]

Toplantı Tarihi: 04.06.2020

660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesi uyarınca Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarıyla tam uyumu sağlamak üzere; Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu tarafından “COVID-19-Related Rent Concessions – Amendment too IFRS 16” başlığıyla yayımlanan “COVID-19’la İlgili Olarak Tanınan Kira İmtiyazları-TFRS 16’ya İlişkin Değişiklikler ”in yayımlanmasına karar verilmiştir.

COVID-19’la İlgili Olarak Tanınan Kira İmtiyazları TFRS 16’ya İlişkin Değişiklikler

Tamamı İçin Tıklayınız

"Davalı idare tarafından, mükellefiyet tesisine esas alınan iki adet satış işlemi dışında başkaca taşınmaz satışı saptanmadığının bildirilmesi nedeniyle devamlı surette ve organizasyon halinde gayrimenkul alım satımı yapıldığı hususunun varlığının ortaya konulamaması nedeniyle söz konusu satış işlemlerinin ticari faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceği..." (Izmır BİM 1 VDD K:2019/201) 

Bu “Bilgi Notu”nda sizlere Katma Değer Vergisine ilişkin önemli yargı kararlarını özet halinde sunuyoruz

AYNEN AKTARILAN KREDİLER (Danıştay 9. D. K:2016/3194)

"Davacı şirketin kendi adına aldığı krediyi aynı holding bünyesinde bulunduğu şirketlere, kredinin tüm maliyetlerini yansıtarak kullandırdığı ihtilafsız olup, kredilerin giderleriyle birlikte aynen  yansıtılmasının KDVK'nın öngördüğü anlamda bir hizmet niteliği taşımadığı, zira yapıldığı varsayılan hizmet ile yeni bir katma değer yaratılmadığı, ayrıca 3065 sayılı Kanun'un 20. maddesinde düzenlenen teslim ve hizmet işlemlerindeki matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamı olduğu yolundaki hüküm göz önüne alındığında, ortada katma değer vergisi matrahını teşkil edecek bir bedelin de bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

TAŞINMAZ TELİMİNDE VERGİYİ DOĞURAN OLAY (KAT İRTİFAKI TESİSİ) (Ankara BİM 2 VDD K:2017/385).

"...davacı tarafından arsa sahiplerine ve 3. kişilere henüz bağımsız bölüm tesliminin yapılmamış olduğu ve tapuda arsa sahipleri ve 3. kişiler adına kat irtifakı tescilinin esas alınması suretiyle yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık görülmediği..."

TAŞINMAZ TELİMİNDE VERGİYİ DOĞURAN OLAY (YAPI KULLANMA İZİN BELGESİ) (Ankara BİM 2 VDD K:2017/1869)

"İndirim ve iade hakkının doğması, teslime konu satış faturalarının düzenlenmesine bağlıdır. Dava konusu olayda, söz konusu satış faturalarının; projenin ruhsat ve eklerine uygun olarak tamamlandığı ve binanın, yapı kullanma izin belgesi uyarınca hazır duruma geldiği 2014 yılı Aralık ayında düzenlendiği görülmektedir. Bu durumda, davacı tarafından, söz konusu konutlar nedeniyle yüklenilen ve satış faturalarının düzenlenerek teslimin gerçekleştiği 2014 yılını takip eden 2015 yılı içinde tanzim edilen yeminli mali müşavir raporu ile 97.379,36 TL istenilen iade tutarının; davalı idarece, fiili teslimlerin kısmen 2013 yılında gerçekleştiği ve kdv açısından vergiyi doğuran olayın 2013 yılında vukuu bulduğundan bahisle, 56.585,21 TL olarak yeniden belirlenmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

SERMAYE AVANSI / SERMAYE TAMAMLAMA FONU (Danıştay 4. D. K:2017/7661)

"Davacı şirketin, Türkiye'de satışını yaptığı ürünlerin yurt dışında yerleşik bulunan ortağın marka, patent, lisans haklarına sahip olduğu ürünler olması, başkaca ürün satışının bulunmaması, bu ürünlerin Türkiye'de tanınırlığının arttırılması, benimsenmesi, yerleştirilmesi ve marka değerinin arttırılması amacıyla pazarlama, satış ve dağıtım gideri yapmak suretiyle yurt dışında bulunan ortağa hizmet vermesinin katma değer vergisine tabi olduğu anlaşılmaktadır.

Yurt dışından gelen paraların gelir ve kurumlar vergisi açısından "sermaye avansı" ve "sermaye tamamlama" adı altında kaydedilmesi, 3065 sayılı Kanun açısından işlemin niteliğini değiştirmeyeceğinden KDV tarhiyatında hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

GEÇ TAHSİL EDİLEN TUTARLAR (Danıştay 4. D. K:2016/853)

"Abonelik sözleşmeleri uyarınca yapılan tüketim sonucunda düzenlenen faturaların, zamanında ödenmemesi nedeniyle hesaplanan faiz için, TAHSİL edildiği tarih itibariyle katma değer vergisi beyannamesi verilebilir."

İMHA EDİLEN MALLAR (Danıştay 4. D. K:2016/216)

"Sebebi ne olursa olsun ilgili mevzuat uyarınca teşkil edilen resmi komisyonlar veya takdir komisyonu huzurunda imha edilen malların yitip gittiği ve yok olduğu açıktır.

İmha edilen civcivlerin alış bedeli ve yetiştirme masraflarına ilişkin yüklenilen katma değer vergisi ile damızlık yumurtaların üretiminde yüklenilen katma değer vergisinin, imhanın gerçekleştiği vergilendirme dönemi katma değer vergisi beyannamesinin "ilave edilecek KDV" satırına yazılması gerekir."

SAĞLIK HİZMETLERİNDE İNDİRİMLİ ORAN (Istanbul BİM 2 VDD K:2018/2094)

Davacı tarafından hastaneye düzenlenen faturaların, doktor temini hizmetine ilişkin olduğu ve hastaneye verilen bu hizmetin, hastaya verilen sağlık hizmeti olarak değerlendirilemeyeceği, zira uyuşmazlıkta, sağlık hizmetinin, hastaya, davacı şirketçe değil davacı şirketin DOKTOR TEMIN ettiği hastanece sağlandığının kabulü gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Bu tespit ve değerlendirmeler ışığında, davacı şirketçe anlaşmalı hastaneye verilen işgücü temini hizmeti karşılığında düzenlenen faturalarda %18 oranında KDV hesaplanması gerekirken düşük oranda KDV düzenlenmek suretiyle bir kısım KDV'nin beyan dışı bırakıldığı ve eksik fatura düzenlendiği açık olduğundan, dava konusu vergi ziyaı cezalı KDV tarhiyatında ve kesilen özel usulsüzlük cezasında hukuka aykırılık görülmemiştir."

YERSİZ KDV TEVKİFATI (Danıştay 4. D. K:2018/5239)

"Olayda, her ne kadar 117 Seri No'lu KDV Genel Tebliği uyarınca BELEDİYELERİN katma değer vergisi tevkifatı yapma yetkisi bulunmamakta ise de, kazandığı ihale sonucu iş yapan davacının hakedişlerinden sorumlu sıfatıyla kesilen uyuşmazlığa konu KDV'lerin ... Belediyesi tarafından ... Vergi Dairesi Müdürlüğüne yatırılmadığına ilişkin olarak davalı idarece herhangi bir tespit yapılmadığı ve Hazineye intikal ettiğinin anlaşıldığı, Hazinenin bir bütün olduğu da dikkate alındığında davalı idarece dava konusu katma değer vergilerinin ikmalen tarh edilmesinin mükerrer vergilendirmeye neden olacağı anlaşılmıştır."

İŞLETME HAKKİ KİRALAMALARI (Danıştay 4. D. K:2019/896)

"Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Belediyeden işletilmek amacıyla kiralanan sarnıcın, davacı tarafça restore edildikten sonra bir firmaya, o firma tarafından ticari amaçlı işletilmek üzere kiraya verildiği dikkate alındığında, bu yöndeki bir kiralama işleminin doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Belediyeden gayrimenkul kiralaması işlemi olmayıp, kiralanan sarnıcın işletilmesinin bir başka ifadeyle işletme hakkının kiralaması işlemi olduğundan ihtilaf konusu maddi olayın gayrimenkul kiralaması olarak değerlendirilmesi hayatın olağan akışına uygun olmayacaktır.

Dolayısıyla, söz konusu kiralama işleminin işletilmesi hakkının kiralandığı, gayrimenkul kiralaması olmadığı sonucuna ulaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."

İKİNCİ ALT MÜKELLEFLERE AİT TESPİTLER (Konya BİM 2 VDD K:2019/473)

"Davacının ikinci alt mükelleflerinde olumsuz tespit bulunduğundan bahisle iade talebinin söz konusu şirketler hakkında yapılacak inceleme sonrasında değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek iade talebinin reddedildiği görülmektedir.

Bu durumda; davacının, iade talep ettiği dönemlere ilişkin olarak davacı şirket ya da alt mükelleflerinde herhangi bir sahte fatura düzenleme yönünde tespit olmadığı açık olup, anılan Tebliğin 11/1-a maddesi kapsamında yapılan başvurunun davacının ikinci alt mükellefleri hakkında olumsuz tespit bulunduğundan bahisle reddinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

EMSAL BEDEL UYGULAMASI (Danıştay 3. D. K:2015/1997)

"Davacının satışını yaptığı tüm emtia türleri hakkında emsal bedel kıyaslaması yapılmadığından, bedelin emsal bedeline veya ücretine göre açık şekilde düşük olduğu iddiası ispatlanamadığı gibi inceleme esnasında davacı tarafından ileri sürülmüş olan 213 sayılı Kanunun 3'üncü maddesi kapsamında iktisadi ve ticari icaplara uygun olmayan zararına satışların nedenlerine ilişkin çok sayıda iddianın (hammadde fiyatlarındaki ani değişikliklerin ve nakit sıkıntısının telafisi, defolu ürün; sipariş iptalleri üzerine ve garanti kapsamında iade edilen ürün ile stoklarda kalan ürünlerin satışının kolaylaştırılması, müşteri memnuniyetinin sağlanması amacıyla fiyatların iki ürün grubunda zaman zaman aşağı çekilebildiği) karşılanmadığı anlaşılmış olup, bu haliyle olayda re'sen tarh nedeninin varlığından da söz edilemeyecektir." Nadir Gülhan  Novus YMM

Bilindiği üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 64. maddesine göre; YEVMİYE defterlerinin kapanış onayı (tasdiki) ; hesap döneminin altıncı ayının (Normal hesap dönemlerinde 30/HAZİRAN/2020 ) sonuna kadar yapılması gerekir.

Buna göre 2019 takvim yılında kullanılan Yevmiye defteri tutmak zorunda olan;

  • Anonim Şirketler,
  • Limited şirketler,
  • İş Ortaklıkları,
  • Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler.
  • Adi komandit şirketler,
  • Kooperatifler,
  • Dernek ve Vakıfların İktisadi işletmeleri,
  • Bilanço esasına göre defter tutan Gelir Vergisi mükellefleri,
  • Kolektif Şirketler,
  • Adi ortaklıklar, (Bilanço esasına göre defter tutan) Kapanış onayı (tasdiki) yaptırmak zorundadır.

TTK Hükümlerine göre yevmiye defterine kapanış onayının (tasdikinin) yapılmaması halinde idari para cezası uygulanır ve kapanış onayı yapılmamış defterler ticari davalarda delil olarak kabul edilmez. İstanbul SMMM Odası

Danıştay, vergi uygulamasında yaşanan ve vergi kamuoyunda ciddi tartışmalara neden olan bir konuyu daha çözüme kavuşturdu. 2013 yılında açılan bir dava ile başlayan süreç, 2019 yılı sonunda Danıştay 4. Dairesi’nin verdiği bir karar ile sonuçlandı. Yaklaşık 6 – 7 yıl süren bir süreç sonunda Danıştay, Maliye’nin Genel Tebliğ ile yaptığı düzenlemeyi onadı. Ancak, dava süreci çok agresif ve heyecanlı geçti, düzenlemenin iptali ve onanması arasında gitti geldi.

Konu Tam Olarak Neydi?

Maliye’nin, bedelsiz olarak elde edilen pay senetlerinin satışından sağlanan kazançların vergilendirilmesiyle ilgili düzenlemesi aşağıda yer alıyor (1 Sıra No.lu KVK Genel Tebliği’nin (5.6.2.4.3) no.lu bölümü):

“Sermaye yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması neticesinde sermaye artırımı nedeniyle verilecek bedelsiz hisse senetlerinin, bu şirkete iştirak edenler yönünden aktif ve pasiflerinde bir artışa neden olmaması gerekir. Dolayısıyla, bedelsiz hisse senetleri nedeniyle aktifte tutulan hisselerin sadece adedi değişecek, bedelinde değişme olmayacaktır.

Dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde ise bu işlem sonucu ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark bulunmamaktadır. Her iki halde de ortaklar, kurum bünyesinde oluşan kârlar üzerinde tasarrufta bulunma imkanına sahip olmaktadır. Dolayısıyla, kâr yedeklerinden karşılanan sermaye artırımları sonucunda ortaklarca bedelsiz iştirak hissesi iktisap edilmesi durumunda, alınan bu iştirak hisseleri nominal bedelle iştirak hesaplarında izlenecek ve iştirak kazançları istisnası nedeniyle kurumlar vergisine tabi tutulmayacaktır.”

İkinci Paragraftaki Düzenlemenin Yürütmesinin Durdurulması ve İptali İçin Dava Açıldı!

Şirket karının nakden dağıtılmayıp sermayesine ilave edilmek suretiyle ortaklara bedelsiz hisse verilmesinin kar dağıtımı olarak değerlendirilemeyeceği, çünkü nakden bir kar verilmediği ve ortaklar tarafından da elde edilmiş bir temettü, kar payı vb. olmadığı, dolayısıyla beyan edilmesi gereken vergiye tabi bir gelirin de olmadığı, Tebliğin ikinci paragrafı ile aksi yönde yapılan düzenlemenin hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle, söz konusu düzenlemenin yürütmesinin durdurulması ve iptali amacıyla 2013 yılında dava açıldı.

Danıştay 4. Dairesi, Düzenlemenin Yürütmesini Durdurdu!

Danıştay 4. Dairesi, konu hakkında verdiği 16.09.2013 tarih ve E:2013/2951 sayılı kararıyla (ilk karar) davacı mükellefin iddialarını yerinde görerek, yukarıda yer alan ikinci paragraftaki düzenlemenin yürürlüğünü durdurdu.

Maliye, Yürütmeyi Durdurma Kararını Temyiz Etti!

Maliye, Danıştay 4. Dairesi’nin söz konusu yürütmeyi durdurma kararını temyiz etti.

VDDK, Yürütmeyi Durdurma Kararını İptal Etti!

Maliye’nin temyiz talebini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (VDDK), 28.11.2013 tarih ve E: 2013/9 sayılı Kararı ile, Danıştay 4. Dairesi’nin yürütmeyi durdurma kararını iptal etti.

Danıştay 4. Dairesi, Bu Defa İkinci Paragraftaki Düzenlemeyi Esastan İptal Etti!

Danıştay 4. Dairesi bu defa, yukarıda yer alan ikinci paragraftaki düzenlemeyi esastan iptal etti (Danıştay 4. Dairesi’nin 14.06.2017 tarih ve E:2013/2951 K:2017/5260 sayılı kararı).

İptal gerekçesi ise şu şekilde: “Sermayenin öz kaynaklar kullanılarak artırılması hem sermayede hem de pay sayısında artışa neden olmakla birlikte, şirkete dışarıdan bir katkı söz konusu olmadığından, yapılan sermaye artırımının şirketin malvarlığını artırıcı bir etkisi bulunmamakta, böyle bir sermaye artırımı nedeniyle oluşan payları temsil eden hisse senetlerinin ortaklara dağıtılması halinde ortakların malvarlığında da bir artış meydana gelmemektedir. Zira bedelsiz hisse senetleri ortaklara hisseleri oranında dağıtıldığından, sahip olunan pay adedi artsa da, ortaklık payları değişmemektedir. Genel Tebliğin davaya konu kısmında, dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark olmadığı değerlendirilmiş ise de, şirketin malvarlığına dışarıdan getirilen bir katkı söz konusu olmadığından, şirket bünyesinden çekilmeyen ve şirketin öz kaynakları arasında bulunan kârın sermayeye eklenmesi ile sermaye artırımının yine öz kaynaklardan olan sermaye yedekleri kullanılarak yapılması ya da sermaye artırımına hiç gidilmemesi arasında iştirak edenlerin malvarlığına etkileri yönünden bir farklılık bulunmamaktadır. Kurumların dağıttıkları kâr payları üzerinden yapmaları gereken tevkifata ilişkin, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun "vergi kesintisi" başlıklı 15. maddesinin 2. fıkrası ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesinin 6/b-i ve 6/b-ii bentlerinde yer alan kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı sayılmayacağına dair düzenlemelerde Kanun koyucunun, sermayeye eklenen kârı ortaklar açısından elde edilmiş bir kazanç kabul etmediğini ortaya koymaktadır. Davacının iştiraki bulunan kurumun kârını sermayeye ekleyerek gerçekleştirdiği sermaye artırımı sonucu elde ettiği bedelsiz hisse senetleri nedeniyle iştirak kazancı elde ettiğinden söz edilemeyeceğinden,

Genel Tebliğin aksi yönde düzenlemeler içeren düzenlemesinde ve davacının ihtirazi kaydı dikkate alınmaksızın tahakkuk ettirilen kurumlar vergisinin bu husustan kaynaklanan kısmında hukuka uyarlık görülmediğinden, Genel Tebliğin dava konusu edilen kısmının iptaline …”

Maliye, Danıştay 4. Dairesi’nin Esastan Verdiği Kararı Temyiz Etti!

Maliye, “Kurumlar Vergisi Kanununda, bedelsiz olarak elde edilen hisse senetlerinin satışından sağlanan kazançlara ilişkin herhangi bir istisna hükmünün bulunmadığı, Gelir Vergisi Kanununun 94'üncü maddesinde yer alan "kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz" hükmünün kurumlar vergisi bakımından uygulanamayacağı, kârın sermayeye eklenmesinin, ortaklara kâr payı ödenmesi ve bu kâr payının şirkete sermaye olarak geri dönmesi şeklinde nitelendirilebileceği, bedelsiz hisse dağıtımının bir kazanç dağıtımı olduğu, bedelsiz hisse senetleri için ortakların herhangi bir ödeme yapmamış olmasının, bu senetlerin alım bedeli olmadığı anlamına gelmeyeceği; kurumun öz sermayesinde artışa neden olan her türlü menfaatin kurum kazancına dahil edilerek vergilendirilmesi gerektiği, kâr payının nakit olarak alınması ile bedelsiz hisse senedi veya iştirak hissesi olarak alınması arasında gelirin elde edilmesi yönünden fark bulunmadığı” gerekçeleriyle, söz konusu kararın bozulmasını talep etti.

VDDK, Danıştay 4. Dairesi’nin Esastan Verdiği Kararı da Bozdu!

Danıştay VDDK, Maliye’nin temyiz talebi üzerine, bu kez de Danıştay 4. Dairesi tarafından esastan verilen kararı bozdu (Danıştay VDDK’nın 07.02.2018 tarihli ve E.2017/626, K.2018/51 sayılı Kararı).

Bozma gerekçesi ise şu şekilde: “Tebliğin; kâr yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımına gidilmesi sonucu elde edilen bedelsiz hisse senetlerinin, kâr dağıtımı sayılarak vergilendirmeye tabi tutulması yolundaki düzenlemesi davaya konu edilmiştir. Uyuşmazlığın çözümü, bu uygulamanın kâr dağıtımıyla aynı mahiyette olup olmadığının ortaya konulmasını gerektirmekte olup aynı düzenlemede; sermaye artışının, sermaye yedekleriyle gerçekleştirilmesi durumunun vergilendirmeye esas alınmamış olması, tek başına, düzenlemenin dava konusu edilen kısmının iptal edilmesini gerektiren hukuki bir sebep sayılamayacağından Daire kararının, bu yoldaki gerekçesi hukuka uygun düşmemiştir.

Kâr yedeklerini kullanarak sermaye artışı gerçekleştiren şirketin ödenmiş sermayesi, artırılan tutar kadar artmaktadır. Ortaklar açısından bakıldığında, iştirak edilen şirketteki sermaye artışı nedeniyle sahip olunan hisse senedinin sayısı artacağı gibi iştirakin değeri de artacağından, bu durumun, ortaklara doğrudan kâr payı dağıtımından bir farkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla; kâr payı niteliğini haiz olan bu iştirak kazançlarının, Kanunda sayılan istisnaya ilişkin kurallar dışında, vergiye tabi kurum kazancına dahil edilmesi gerekmektedir. Kurumlar Vergisi Kanununun 15'inci maddesinin 2'nci fıkrası ile Gelir Vergisi Kanununun 94'üncü maddesinin 6/b-i bendinde yer alan "kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı sayılmayacağı" yolundaki, sadece değinilen maddelerde sayılan kişi ve kurumlara yönelik hüküm ifade eden kuralın, dava konusu düzenlemeyi hukuka aykırı kılan bir gerekçe olarak nitelendirilemeyeceği açıktır. Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması sonucunda ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark bulunmadığı yolundaki dava konusu düzenleyici işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.”

Danıştay 4. Dairesi Bozma Kararına Uydu, Maliye’nin Tebliğ İle Yaptığı Düzenlemeyi Onadı!

Danıştay 4. Dairesi, esastan bozma kararını dikkate alarak, VDDK’nın kararında yer alan gerekçeler doğrultusunda yeni bir karar vererek, Maliye’nin Tebliğinde yer alan ve iptali istenen ikinci paragrafta yer alan düzenlemeyi onadı (Danıştay 4. D.nin 04.12.2019 tarihli ve E.2018/5022, K.2019/8373 sayılı Kararı).

Peki, Danıştay 4. Dairesinin Bozma Kararına Uymaması, İlk Kararında Israr Etmesi Mümkün Müydü?

Danıştay 4. Dairesi’nin, ilk kararında ısrar etme olanağı olmadığı için VDDK’nın bozma kararına uymaktan başka çaresi yoktu. Çünkü, 2577 sayılı Danıştay Kanununun 49. Maddesine göre, Danıştay Dava Dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların VDDK tarafından temyizen bozulması halinde, ısrar olanağı bulunmuyor.

Bu Defa da Davacı Şirket Yeni Kararı Temyize Götürdü!

Danıştay 4. Dairesi’nin VDDK’nın bozma kararına uyarak yeniden verdiği kararı, bu kez de davacı şirket temyizen incelenmek üzere Danıştay VDDK’ya götürüldü.

Peki, Temyizden Farklı Bir Karar Çıkar Mı?

Bu son kararın Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nda (VDDK) temyizi söz konusu ise de, Kurulun, Danıştay 4. Dairesince bozma kararına uyarak yeniden verdiği onama kararını yüzde 100 onaylaması bekleniyor.

Sonuç Olarak;

Danıştay, Maliye’nin, bedelsiz olarak elde edilen pay senetlerinin satışından sağlanan kazançların vergilendirilmesiyle ilgili düzenlemesini onayladı. Buna göre, kar yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunularak ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında herhangi bir fark bulunmuyor. Her iki halde de ortaklar, kurum bünyesinde oluşan kârlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânına sahip oluyorlar. Dolayısıyla, kâr yedeklerinden karşılanan sermaye artırımları sonucunda ortaklarca bedelsiz iştirak hissesi iktisap edilmesi durumunda, alınan bu iştirak hisseleri nominal bedelle iştirak hesaplarında izlenecek ve iştirak kazançları istisnası nedeniyle kurumlar vergisine tabi tutulmayacak. Abdulah Tolu YMM  https://www.toluenymm.com/

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • BİNEK OTOYA İLİŞKİN ENFLASYON DÜZELTMESİ SONRASI VERGİSEL AÇIDAN GİDER ANALİZİ Binek otomobil; Türk Gümrük Tarife Cetveli’nin (87.03) pozisyonunda yer alan motorlu…
  • SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN SÜRESİNDE ÖDENMEMESİ Türk Ticaret Kanununun 332. Maddesi Uyarınca Anonim Şirketler Asgari 250.000,00…
  • 2023 Yılında Yapılan Enflasyon Düzeltmesi, 2024 Yılında Ortaya Çıkacak "ENFLASYON DÜZELTMESİ KARINI" Etkiler Mi? CEVAP : HAYIR 2- 2023 yılında yapılan enflasyon düzeltmesi, 2024…
Top