Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Cuma, 20 Mayıs 2022 10:40

7 Bin Lira Nakit Tahsilat Sınırı

Vergi kayıp ve kaçaklarının önlenmesini teminen, yapılan işlemlerin doğruluğunun, finansal kurumların kayıt ve belgeleri yardımıyla tespit edilmesi, bir başka ifade ile mal ve hizmet hareketlerinin paranın izi sürülerek kontrol edilmesi, önemli bir vergi güvenlik mekanizmasıdır.  

Bu kapsamda, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 257’nci maddesinde, mükelleflerce tahsilat ve ödemelerin finansal kurumlar (banka, ödeme kuruluşları, PTT) kanalıyla yapılması ve bu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik edilmesi konusunda zorunluluk getirilmesine ilişkin Hazine ve Maliye Bakanlığına yetki verilmiştir.

Bu yetki, muhtelif Vergi Usul Kanunu tebliğleri ile kullanılmış, son olarak 24 Aralık 2015 tarihinde 459 seri No.lu VUK Genel Tebliği ile tevsik zorunluluğuna ilişkin 8 bin lira olarak uygulanan had, 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren uygulanmak üzere 7 bin lira olarak belirlenmiştir. Tevsik zorunluluğuna ilişkin belirlenen bu had, yüksek enflasyona rağmen yedi yılı aşan süre boyunca güncellenmemiş ve aynen uygulanmaya devam edilmiştir. Dolayısıyla, söz konusu düzenleme gereğince mükelleflerin 7 bin lirayı aşan her türlü tahsilat ve ödemelerini finansal kurumlar kanalıyla yapmaları ve bu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik etmeleri zorunludur.

Söz konusu haddin belirlenmesine dair Hazine ve Maliye Bakanlığı’na tanınan yetkide herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Dolayısıyla, 459 seri No.lu Tebliğ ile yapılan değişiklik, 2016 yılının ekonomik verileri ile işletmelerin vergiye uyum düzeyleri gibi kriterler dikkate alınarak belirlenmiş olduğunu anlamaktayız.

En son 2016 yılında belirlenen had enflasyon karşısında hızla değer kaybetti

2016 yılında 7 bin lira olarak belirlenen sınırın, 1/1/2016 yılından bu yana ÜFE artış oranı dikkate alınarak güncellenmesi halinde 39.745,04 TL, TÜFE artış oranı dikkate alınarak güncellenmesi halinde ise 23.078,01 TL olarak belirlenmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, bugün itibariyle 7 bin lira olarak uygulanmaya devam edilen sınırın, bugünkü satın alma gücü dikkate alındığında Ocak/2016 dönemi için ÜFE değerleri ile yaklaşık 1.232 TL, TÜFE değerleri ile yaklaşık 2.123 TL’ye tekabül ettiği görülmektedir.

Enflasyon karşısında güncelliğini yitiren söz konusu sınır ticareti olumsuz etkiliyor

2016 yılı başında belirlenen sınırın, özellikle son zamanlarda yaşanan yüksek enflasyon sebebiyle reel olarak önemli oranda güncelliğini yitirdiği açıkça görülmektedir. Bu durum, daha önce nakit olarak yapılan birçok işlemin, finansal kurumlar aracı kılınmaksızın yapılamaması gibi bir sonucu doğurmaktadır.

Tevsik zorunluluğunun kapsamının genişletilmesinin olumlu taraflarının yanı sıra olumsuz birtakım etkilere de neden olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Bu kapsamda, düşük tutarlı satışlarda dahi finansal kurumlar aracılığıyla tahsilat yapılması zorunluluğu, özellikle perakende sektöründe satış operasyonlarında ciddi zorluklara neden olmakta, zaman ve işgücü kaybına sebebiyet vermektedir.

Turistlere yapılan satışlar da olumsuz etkileniyor

Turistlere yapılan yolcu beraberi eşya satışları ile bavul ticareti kapsamında yapılan 7 bin lira üzerindeki satışlarda da ödemenin finansal kurumlar aracılığıyla yapılması gerekmektedir. Yabancılar tarafından yapılan alışverişlerde, işletmeler yabancıların nakit ödeme talepleri ile sıklıkla karşılaşmaktadır.

Son enflasyon verileri de dikkate alınınca, turistlerce yapılan alışverişlerde sepet ortalamasının 7 bin liralık sınırı genellikle aştığı görülmektedir.

Dolayısıyla vergiye uyum düzeyi yüksek olan işletmelerin, 7 bin liranın üzerindeki alışverişlerde müşterilerini ödeme için finansal kurumlara yönlendirmesi müşteri şikayetlerine yol açmakta, müşteri ve satış kayıplarına sebebiyet vermektedir.

Örnek: 11 Ocak 2016 tarihinde İstanbul’da bulunan yabancı uyruklu Bay (A), bir giyim mağazasından toplam bedeli 2.330 ABD Doları olan alışveriş yapmış ve ödemeyi dolar cinsinden nakit olarak yapmak istemiştir. İlgili tarihte dolar kurunun 3 lira olduğu dikkate alındığında tahsil edilecek toplam tutar olan 6.990 lira (2.330x3) 7 bin lira sınırını aşmadığından, alışveriş bedelinin nakit olarak tahsil edilmesi mümkün olmuştur.  

Bugün itibariyle dolar kurunun yaklaşık 15,90 lira olduğu dikkate alındığında Bay (A)’nın, nakit ödeme yaparak sadece 440 dolar tutarında (7.000/15,90) alışveriş yapabilmesi mümkündür. Bu tutarın üzerinde yapacağı bir alışverişe ilişkin ödemeyi finansal kurumlar aracılığıyla yapması gerekmektedir.

Buna göre, Türkiye’ye gelen yabancılar, Ocak/2016 döneminde yapmış oldukları alışverişlerde 2.330 dolara kadar nakit ödeme yapabiliyorken, bugün itibariyle bu tutar yaklaşık 440 dolar ile sınırlanmış bulunmaktadır.

Güncel olmayan had bilakis kayıtdışı satışları artırabilir

Perakende sektöründe vergiye uyum düzeyi yüksek olan işletmeler, müşterilerinden gelen 7 bin liralık haddin üzerinde nakit ödeme taleplerini reddetmek durumunda kalmakta, bu durum müşterilerin zaman zaman kayıtdışı satış yapan ve sınırın üstünde nakit tahsilatı kabul eden işletmelere yönelmesine neden olmaktadır.

Bu nedenle, söz konusu haddin güncellenmemiş olması, satışların uyum düzeyi yüksek işletmelerden düşük olan işletmelere kaymasına, dolayısıyla kayıtdışı satışların artmasına da neden olacağı hususu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Diğer taraftan, vergiye uyum düzeyi düşük işletmelerce fatura düzenlenmeden yapılan satışlarda, tevsik zorunluluğu düzenlemesine aykırı olarak yapılan nakit tahsilatların tespiti oldukça güçtür.

Özü itibariyle tevsik zorunluluğu uygulamada daha çok sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgelerin tespit edilmesinde kullanılmaktadır. Uygulamanın, kayıtdışı satış yapan işletmelerin işlemlerinin kayıt altına alınmasında kayda değer bir fonksiyonu bulunmadığı görülmektedir.

Sektörün talebi ne?

459 seri No.lu VUK Genel Tebliği ile günün ekonomik verileri ve vergiye uyum düzeyi gibi kriterler dikkate alınarak belirlenmiş olan, ancak yaşanan yüksek enflasyon ile birlikte önemli değer kaybına uğramış olan tevsik zorunluluğuna ilişkin 7 bin lira sınırının gözden geçirilerek yeniden belirlenmesi talep ediliyor. Sınırın güncellenmesi, başta yabancılar olmak üzere nihai tüketicilerden yapılan tahsilatlarda tevsik zorunluluğundan kaynaklanan zorluklar ve satış kayıplarını önleyecektir. Ayrıca, uyum düzeyi yüksek işletmelerce yapılan satışlarda kayıpların önlenmesi, kayıtdışı ekonominin payının azalmasına katkı sunacaktır.

Yabancılara yapılan satışlarda, düzenlenecek faturada pasaport numarasına yer verilmesi kaydıyla, söz konusu sınırın yabancılara yapılan satışlara özel olarak yüksek belirlenmesi de alternatif çözüm olarak değerlendirilmektedir. M. Ali AYAZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/perakende-sektorunden-7-bin-lira-nakit-tahsilat-siniri-guncellensin-talebi/658330

Engelli bireylerin istihdam vasıtasıyla sosyal entegrasyonlarını sağlamak şart. Engelliler diğer sigortalılardan farklı olarak yaş şartına tabi olmaksızın emekli olabilir. Engellilerin emekliliğinde kritik nokta engellilik oranlarıdır. Buna göre emeklilik koşulları farklılık gösterir. Ayrıca engellilik oranının tespiti için alınan raporun alındığı tarihin bir önemi yoktur. Önemli olan engellinin ilk kez sigortalı olduğu tarihtir.

İşverene bağlı çalışanlar

Engellilerden bir işverene bağlı olarak çalışanlar, yani 4/a’lılar, engellilik oranı ve ilk kez sigortalı oldukları tarihe göre emeklilikte farklı koşullara tabidir. İlk kez 1 Ekim 2008 ve sonrasında sigortalı olan engelliler, SGK sevki ve sağlık raporları uyarınca çalışma gücündeki kayıp oranına göre emekli olurlar. Buna göre; sağlık kurulu raporuna göre çalışma gücü kaybı; % 50 ila %59 arasında olan sigortalılar 16 yıllık sigortalılık süresi ve en az 3.700 gün,% 40 ila %49 arasında olanlar ise 18 yıllık sigortalılık süresi ve en az 4.100 gün şartlarını yerine getirdiklerinde emekli olabilir.

1 Ekim 2008-1 Ocak 2015 arasında ilk kez sigortalı olan engelliler için kademeli geçiş ile belirlenen emeklilik koşulları söz konusu. İlk kez sigortalı olunan tarih ilerledikçe geçerli koşullar ağırlaşmakta. 01.01.2015 tarihi ve sonrasında ilk kez sigortalı olan engelliler en az 4.320 gün prim ve 16 yıl sigortalılık şartları ile emekli olabilecekler. Bu durumdaki kişilerin ilk kez sigortalı oldukları tarihe göre emeklilik için tabi oldukları prim ödeme gün sayısı aşağıdaki tablodaki gibidir.

1 Ekim 2008 ve sonrası sigortalı engelliler emeklilik için üstteki koşullara tabidir ancak bu durumdaki kişilerin henüz sigortalılık süreleri ve prim ödeme gün sayıları dolmadığı için emeklilik işlemleri başlamamıştır. Bu kişilerin SGK sevkleri ancak prim ödeme gün sayıları tamamlandıktan sonra gerçekleşir. İlk kez 1 Ekim 2008 tarihinde sigortalı olan 4/a’lı bir engellinin sevk işlemleri en erken 10 Ocak 2018 tarihindedir. Dolayısıyla bu kişilerin çalışma gücü kayıp oranlarının belirlenmesi söz konusu değildir.

Kendi işini yapanlar...

1 Ekim 2008 sonrası sigortalı olan kendi işini yapan, yani 4/b’li engelliler, yaş şartına tabi olmaksızın emekli olabilir. Sevklerini SGK’dan alarak engellilik durumlarını tespit ettirebilirler. Bağ-Kur yani 4/b kapsamında kendi işini yapan engelliler de engellilik oranları doğrultusunda daha kısa sürede ve yaş şartına tabi olmaksızın emekli olabilir. Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi ortağı, limited şirketin ortağı bu kapsamdadır.

1 Ekim 2008 öncesi

İlk kez 1 Ekim 2008 öncesi sigortalı olmuş engellilerin kazanılmış hakları korunur. Bu kişiler, engellilik nedeniyle vergi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış olduklarını vergi daireleri veya defterdarlıklar tarafından sevk edildikleri ve yetkili sağlık kurumlarından aldıkları raporla tespit ettirmeliler. Engelliliği nedeniyle vergi indiriminden yararlanan sigortalılardan 6 Ağustos 2003 itibarıyla 12 yıl ve daha fazla sigortalılık süresi bulunanlara engellilik derecelerine göre kademeli geçiş ile emeklilik hakkı sağlanır. Bu tarihten sonra ilk kez sigortalı olanlar için aşağıdaki koşullar geçerlidir.

- Engellilik oranı % 80 ila % 100 arasında olanlar için 15 yıl ve 3.600 gün,

- Engellilik oranı % 60 ila % 79 arasında olanlar için 18 yıl ve 4.000 gün,

- Engellilik oranı % 40 ila % 59 arasında olanlar için 20 yıl ve 4.400 gün.

6 Ağustos 2003 tarihinden önce sigortalı olanlar ise emeklilik için kademeli geçişe tabi tutuluyor. 6 Ağustos 2003 tarihi itibarıyla 12 yıl ve daha fazla sigortalılık süresi olanlar eski hükümlere göre, yani 15 yıl ve 3.600 gün prim koşulunu yerine getirerek emekli olabilirler. Ancak 6 Ağustos tarihi itibarıyla 12 yıldan az sigortalılık süresi bulunanlar için engellilik dereceleri göz önüne alınarak kademeli bir geçiş süreci öngörülmüştür.

Engelli çalışanların ‘emeklilik’ şartları

Cem Kılıç

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/engelli-calisanlarin-emeklilik-sartlari-6757820?sessionid=3

Perşembe, 19 Mayıs 2022 11:15

Maliye "Hata" Yapar Mı?

Vergi miktarında hatalar, uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir hata türüdür. Özellikle mahsupların yapılmamış olmasından kaynaklı vergi hatalarına uygulamada sıklıkla karşılaşılmaktadır

Hata insana mahsus bir kavramdır ama devlet de pekâlâ hata yapabilir. Özelikle vergi idaresinin fazla vergi alması, almaması gereken bir kişiden ya da şey üzerinden vergi alması durumunda alınan bu fazla ya da yersiz vergiyi iade alabiliriz; ödememişsek bu işlemi iptal ettirip ödemeyebiliriz. Şimdi bahsedeceğim bu yöntemi kullanmak için ödeme zorunluğumuz bulunmamaktadır.

Bu hatalara özellikle emekli, dul yetimlerin, engellilerin ödememesi gerektiği halde emlak vergisi ödemesi, istisna/muafiyet olunduğu halde vergilerin ödenmesi, örneğin yüzde 15 yerine yüzde 20 oran kullanılması sonucu fazla vergi ödenmesi, mahsup edilmesi gerektiği halde mahsupların yapılmamış olması gibi yüzlerce örnek vermek mümkündür.

Şayet bir hata olduğu fark edilirse bu soruna önce vergi idaresinde çözüm aranır ancak çözülemezse yargıya gidilir. Bu yazıda önce hata türlerini irdeledim. Gelecek yazıda ise bu sorunun idare ve yargı nezdinde çözüm yolunu (usulünü) anlatmaya çalışacağım.

Vergi hataları

Vergi hataları, bir hükmün ya da vergisel olayın yorumundaki görüş ayrılıklarından doğmadığı halde, vergi salınmasına ilişkin usuli işlemlerin (tarh, tahakkuk, tahsil) vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi sırasında yürürlükte bulunan vergi mevzuatına göre, vergiyi doğuran olayın gerektirdiğinden daha az ya da daha çok vergi alınmasına yol açan ve vergi cezalarıyla gecikme zammı ve gecikme faizlerini de kapsayan sakat işlemlerdir. VUK'un 116'ncı maddesinde yer alan düzenleme ile vergi hatasının genel çerçevesi belirtildikten sonra, devam eden kanun maddelerinde bu kavramın içeriği ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu kapsamda, VUK'un 117 ve 118'inci maddeleri karşımıza çıkmakta olup; 117'nci maddesinde hesap hataları ve 118'inci maddesinde ise vergilendirme hataları başlığı altında kanuni düzenlemeye yer verilmiştir. Ayrıca vergi miktarını etkilemeyen hatalar vergi hatası olarak nitelendirilemez.

Vergi hukukumuzda bir hatanın vergi hatası kapsamında değerlendirilebilmesi için VUK'un 116, 117 ve 118. maddelerinde sayılan vergi hataları içerisinde yoruma gerek duyulmaksızın açık bir şekilde yer alması gereklidir. Danıştay 7. Dairesi'nin 16.06.1997 tarih ve 1996/4042 esas no 1997/2365 sayılı kararında da 213 Sayılı VUK'un 116. 117 ve 118. maddeleri kapsamında bir vergi hatası bulunmayan hukuki yorum gerektiren iddiaların düzeltme ve şikâyet yoluyla açılan davada incelenemeyeceği hükme bağlanmıştır.

Vergi hatası, vergiye ilişkin hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınmasıdır (VUK m.116). Vergi hataları VUK kapsamında yer alan amme alacakları ve bunlara bağlı hesaplanmış cezalar için geçerlidir. VUK kapsamında olmayan amme alacakları için VUK'un bu madde hükümleri uygulanamaz. Örneğin 5510 sayılı Yasa uyarınca hesaplanan sigorta priminde karşılaşılan bir hata için bu madde gerekçe gösterilerek düzeltme istenemez.

Ayrıca Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın 26.10.1994 tarih ve B.07..GEL.40/4001-115/17574 sayılı özelgesi uyarınca uzlaşmaya konu olmuş ve uzlaşılmış hatta ödenmiş bir verginin daha sonra vergi hatası olduğu ortaya çıksa da düzeltmeye konu olabilecektir.

VUK'un müteakip maddeleri vergi hatalarını hesap hataları (VUK m.117) ve vergilendirme hataları (VUK m.118) olarak ikiye ayırmıştır.

Hesap Hataları (VUK m.117)

VUK m.117 uyarınca hesap hataları; matrah hataları, vergi miktarında hatalar ve verginin mükerrer olması şeklinde üç bent halinde düzenlenmiştir. Vergi hataları VUK kapsamında yer alan vergi, resim, harç, bunlardan kaynaklı cezalar, gecikme faizi ve gecikme zammı için geçerlidir.

1-Matrah Hataları (VUK m.117/1): Vergilendirme ile ilgili beyanname, tahakkuk fişi, ihbarname ve kararlarda matraha ait rakamların veya indirimlerin eksik veya fazla gösterilmiş veya hesaplanmış olmasıdır. Genellikle matematik hataları olarak değerlendirilir. Örneğin; konut kira gelirinden istisna düşülmemiş olması, zararların karlara takas ve mahsubun yapılmamış olması örnek verilebilir.

2-Vergi Miktarında Hatalar (VUK m.117/2): Vergi oran ve tarifelerinin yanlış uygulanması, mahsupların yapılmamış veya yanlış yapılmış olması beyannamede veya tahakkuk fişinde verginin eksik veya fazla hesaplanmış veya gösterilmiş olmasıdır. Örneğin; gelir vergisi başlangıç ödeneğinin %15 yerine %20 olarak hesaplanması, artan oranlı tarifenin yanlış uygulanması, ücretlerde engelli indiriminin yapılmamış olması gibi örnekler verilebilir.

Vergi miktarında hatadan söz edebilmek için vergiyle alakalı tüm işlemler doğru ama belgelerinde hesaplanan ya da tahakkuk eden verginin fazla ya da eksik olması gerekir.

Vergi miktarında hatalar, uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir hata türüdür. Özellikle mahsupların yapılmamış olmasından kaynaklı vergi hatalarına uygulamada sıklıkla karşılaşılmaktadır.

3-Verginin Mükerrer Olması (VUK m.117/3): Aynı vergi kanununun uygulanmasında belli bir vergilendirme dönemi için aynı matrah üzerinden bir defadan fazla vergi istenmesi veya alınmasıdır. Yani vergilendirme döneminin, matrahın ve kanunun aynı olduğu durumda verginin mükerrerliğinden söz edilir. Bu madde hükmü esas olarak çifte vergileme sonucu ortaya çıkacak hataları göstermektedir. Verginin mükerrerliğinden söz etmek için

aynı vergi kanunu uygulaması olacak,

aynı vergilendirme dönemi olmalı

ve aynı matrah üzerinden bir defadan fazla vergi alınmış olmalıdır.

Farklı vergi kanunları açısından çifte vergilendirme yani vergilerin mükerrerliği söz konusu olmayacaktır. Örneğin, satın alınan bir taşıt üzerinden ödenecek hem ÖTV hem de KDV çifte vergilemeye örnek teşkil etmez, bu madde kapsamında bir hatadan söz edilmez. Çünkü ÖTVK ve KDVK iki ayrı kanundur. Uygulamada "verginin vergisi" alındığı gerekçesi ile bilhassa ÖTV açısından bu konu birçok eleştiriye konu olmuştur.

Konu hakkında İstanbul 2. Vergi Mahkemesi, KDV Kanunu'nun 24/b maddesinde yer alan "vergi" ibaresinin Anayasa'nın 2 ve 73'üncü maddelerine aykırılığını ileri sürülerek iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi, İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin, KDV Kanunu'nun 24. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinden yer alan "vergi" ibaresinin iptali istemini gerekçeli kararı ile reddetmiştir. Anayasa Mahkemesinin 25.12.2014 tarihli E: 2013/48, K: 2014/198 sayılı kararında ""Başvuru kararında her ne kadar mal teslimi ve ithalatından alınan bir vergi üzerinden aynı karakterli başka bir vergi alındığı ileri sürülmüş ise de mükerrer vergilendirmeden söz edilebilmesi için aynı kaynaktan, aynı yapıdan birden fazla vergi alınması gerekmektedir. Katma değer vergisi ile özel tüketim vergisinin her ikisi de harcamalar üzerinden alınmakla birlikte yapıları birbirinden farklıdır. Katma değer vergisi, malların ve hizmetlerin satışında oransal olarak alman bir işlem vergisi olup verginin konusu tüm mal ve hizmetlerin üretiminden tüketiciye intikaline kadar her üretim ve dağıtım aşamasında "katılan değeri"dir. Diğer bir deyişle katma değer vergisinde mal ya da hizmetin üretiminden tüketiciye kadar her el değiştirme aşamasında katılan değer vergilendirilmektedir. Özel tüketim vergisi ise 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu'na ekli dört adet listede yer alan Türk Gümrük Tarife Cetveli'nde tanımı yapılan mallardan bir defaya mahsus olarak alınmakta olup verginin konusu anılan Cetvel'de özel olarak sayılan mallardır. Dolayısıyla sözü edilen iki vergi türünün aynı kaynaktan alınsalar da yapı itibarıyla aynı olmadıkları anlaşıldığından mükerrer vergilendirmeden söz edilemez." şeklindedir.

Yani Anayasa Mahkemesi, verginin vergisi ifadesini ÖTV-KDV birlikteliğinde yersiz bulmuştur.

Örneğin, konutlara ilişkin bina vergisi, Emlak Vergisi Kanunu m.29'da yer alan vergi değeri üzerinden hesaplanmaktadır. 7194 sayılı Kanun'un 30'uncu maddesiyle eklenen Emlak Vergisi Kanunu'nun 42 ve müteakip maddelerine değerli konut vergisi adı verilmektedirDeğerli konut vergisi, EVK m.44 uyarınca EVK m.29'daki vergi değeri üzerinden hesaplanacaktır. Görüldüğü üzere bina vergisi ile değerli konut vergisi aynı kanunda yani Emlak Vergisi Kanununda, ikisinin de matrahı EVK m.29'daki vergi değeri ve ikisi de aynı dönemlerde vergilendirilmektedir. Bu noktada değerli konut vergisi ödeyenlerin aynı şekilde ödedikleri bina vergi tutarlarını bu madde kapsamında düzelttirmeleri gerekmektedir. Zira açıkça VUK m.117/3 uyarınca mükerrer olmaktan dolayı bir vergi hatası olduğu kanaatindeyiz.

Vergilendirme hataları

VUK m.118 uyarınca vergilendirme hataları; mükellefin şahsında hata, mükellefiyette hata, mevzuda hata ve vergilendirme veya muafiyet döneminde hata olmak üzere 4 grup altında yazılmıştır.

1-Mükellefin şahsında hata (VUK m.118/1): Bir verginin asıl borçlusu yerine başka bir kişiden istenmesi veya alınmasıdır. Örneğin A şahsına ait bir konut için B şahsından emlak vergisi istenmesi, ya da bir limited şirkete %10 ortak olan Bay B'den diğer ortakların vergi borçlarının da istenmesi gibi örnekler verilebilir.

2-Mükellefiyette hata (VUK m.118/2): Açık olarak vergiye tabi olmayan veya vergiden muaf bulunan kimselerden vergi istenmesi veya alınmasıdır. Bu madde, diğer maddelerden farklı olarak "açık olma" ölçütünü getirmiştir. Bu madde hükmünden söz edebilmek için öncelikle bahse konu edilecek amme borcunun döneminde o kişinin ilgili vergi kanunundan muaf olmuş olması gerekmektedir. Hata olduğu düşünülen vergilerin hesaplandığı dönemde o kişinin mutlaka ilgili kanun uyarınca muaf olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Buna göre muafiyette hak kazanıldığı andan önceki dönemlere ilişkin bu hatadan söz edilmesi mümkün değildir. Örneğin EVK m.8 uyarınca Türkiye'de kanunla kurulmuş bir sosyal güvenlik kurumundan emekli olmuş ve başka da geliri olmayan bir kişi, brüt 200 m2'ye kadar sahip olunan tek konutu için emlak vergisi ödemeyecektir. Muafiyetin başlangıç süresi ise emekli olunan yılı takip eden yılın başından itibarendir. Emekli aylığından başka geliri olmayan ve 2021 yılında SGK'dan emekli olmuş A şahsına ait brüt 200 m2'ye kadar sahip olunan tek konutun emlak vergisi 2022'den itibaren ödenmeyecektir. Olur da ilçe belediyesi 2021 ve 2022 yılları için söz konusu konuta ilişkin emlak vergisini tebliğ edip isterse A şahsı 2021 yılı için ödemek zorunda ancak 2022 ve devamı yıllar için muafiyet şartlarından yararlanacağından VUK m.118/2 uyarınca mükellefiyette hata gerekçesiyle hatadan yararlanıp, tarh edilen emlak vergisi ve cezalarını terkin ettirebilir.

3-Mevzuda hata (VUK m.118/3): Açık olarak vergi mevzuuna girmeyen veya vergiden istisna bulunan gelir, servet, madde, kıymet, evrak ve işlemler üzerinden vergi istenmesi veya alınmasıdır. Bu madde de, diğer maddelerden farklı olarak "açık olma" ölçütünü getirmiştir. Ancak burada yer alan hata mükellefin kişiliği ile değil vergilendirilecek ekonomik unsur yönünden doğan hatalardır. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nun 16.02.1989 tarih ve E.1988/1 K.1989/1 sayılı kararında (1) "ortalama kâr haddi esası uygulanarak ikmalen salınan vergiler dolayısıyla vergi ziyaı doğmadığından, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 111'inci maddesinin yürürlükte olduğu dönemde, bu vergiye bağlı olarak ceza kesilmesi olanaklı değildir." kararında ikmalen tarhiyat üzerine belirlenen gelir vergisi uyarınca ceza kesilemeyeceğine karar verilmiştir. Kararda VUK m.118/3'te geçen "açık olarak vergi mevzuuna girmeyen" ifadesinden ötürü "mevzuda hata" söz konusudur.

4-Vergilendirme veya muafiyet döneminde hata (VUK m.118/4): Aranan verginin ilgili bulunduğu vergilendirme döneminin yanlış gösterilmiş veya süre itibariyle eksik veya fazla hesaplanmış olmasıdır. Bu hatadan söz edebilmek için verginin doğru olarak tarh, tebliğ, tahakkuk ya da tahsil edilmiş olmakla birlikte ilgili olduğu dönemin yanlış olması gerekir. Örneğin Şubat 2021 dönemine ilişkin verilmeyen KDV beyannamesine ilişkin yapılan re'sen tarhiyat neticesinde tebliğ edilen vergi ceza ihbarnamesinde Şubat 2021 dönemi değil de Şubat 2020 dönemi gösterilmiş ise vergilendirme döneminde bir hata söz konusu olacaktır. Her verginin kendi vergi kanununda belirtilen vergilendirme dönemi vardır. Örneğin konut olarak kullanılan bina veya dairelere ilişkin geçici muafiyet döneminin yanlış hesaplanması vergilendirme ve muafiyet döneminde hatadır. Murat Batı

https://t24.com.tr/yazarlar/murat-bati/maliye-hata-yapar-mi,35312



(1) “Diğer taraftan, "ikmalen cezasız tarhiyat yapılır." hükmü 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 111. maddesine 484 sayılı Kanunla eklenmiş, 2361 sayılı Kanunla maddeden çıkarılmıştır. Ne hükmün maddeye eklenmesine, ne de çıkarılmasına dair yukarıda sözü geçen kanunların gerekçelerinde, hükmün hangi amaçla eklendiği ve çıkarıldığına dair herhangi bir açıklama yoktur. Her ne kadar bu esasa göre vergilemenin daha etkili hâle getirilmesi için, kanun koyucunun bu vergi güvenlik müessesesini cezaî müeyyide ile güçlendirmek amacıyla, "cezasız ikmalen tarhiyat yapılır." hükmünü maddeden çıkardığı düşünülebilirse de; vergi idarelerince, Vergi Usul Kanunu hükümlerine dayanılarak kesilen para cezaları teknik anlamda ceza niteliğinde bulunduğu ve Anayasamızın 38. maddesi ise; kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini getirdiğinden, "cezada kanunilik" ilkesi esas olup, bu da ceza yaptırımının yasama organı tarafından tereddüt yaratmayacak biçimde düzenlenmesini, suçu oluşturan fiili gerçekleştiren kişiye uygulanacak cezanın cinsinin, miktarının, alt ve üst sınırlarının belirlenmesini zorunlu kılar ve yargı yerlerinin genişletici yoruma ve kıyas yoluna başvurmamalarını gerektirir. Aksi hâlde kıyas yoluyla ceza yaratılmış olur. Bu nedenle Gelir Vergisi Kanunu’nun 111. maddesinin 2361 sayılı Kanunla değiştirilmesi sırasında "ikmalen cezasız tarhiyat yapılır." hükmünün maddeden çıkarılmış olması, Vergi Usul Kanununa göre kusur suçu sayılmayan bir fiilin mahkemelerce yorum yoluyla suç kapsamına alınmasına ve mükelleflerin cezalandırılmasına hukuken geçerli neden olarak kabul edilemez.”

Milli Mücadeleyi başlatan Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde istiklal mücadelesi için ortaya konan yüksek manevi kuvveti, saygı ve minnetle anıyor, Tüm Şehitlerimize Allahtan Rahmet Diliyoruz.

Bilindiği gibi Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan anonim, limitet ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar sermaye şirketidir. Kurumlar vergisi uygulamasında, Sermaye Piyasası Kurulunun düzenleme ve denetimlerine tabi fonlar ile bu fonlara benzer yabancı fonlar sermaye şirketi sayılır. Sermaye şirketleri Kurumlar Vergisi Kanunu’nun ikinci maddesinde kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmıştır. Bu kanunla istisna edilmediği takdirde elde ettikleri kazançlar Kanun çerçevesinde kurumlar vergisine tabidir.

Yatırım fonları ve ortaklıklarının kazançlarında kurumlar vergisi istisnası

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde;

Türkiye’de kurulu;

- Menkul kıymetler yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,

- Portföyü Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,

- Girişim sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,

- Gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,2023 yılı kurum kazançlarına uygulanmak üzere( 7394 sayılı Kanun’la eklenen parantez içi cümle) (Esas faaliyet konusu itibariyle gayrimenkul, gayrimenkul projeleri ve gayrimenkule dayalı haklardan oluşan portföyü işletmek amacıyla kurulanların dışında kalanların kazançları hariç.)

- Emeklilik yatırım fonlarının kazançları,

- Konut finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

İstisna, anılan fon ve ortaklıkların söz konusu kazançları üzerinden kesinti yoluyla vergi alınmasına engel teşkil etmemektedir.

  1. Menkul kıymetler yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları

Türkiye’de kurulu menkul kıymetler yatırım fonları ile menkul kıymetler yatırım ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Fon veya ortaklık portföyünde döviz veya dövize endeksli kıymetlerin bulunması, istisna uygulamasına engel olmayacaktır.

Yatırım fonları, halktan topladıkları paralar karşılığı, ortaklık payı, tahvil gibi sermaye piyasası araçlarından ve kıymetli madenlerden oluşan portföyleri yönetirler. Her bir yatırımcı fonun sahip olduğu portföyün bir kısmını temsil eden katılma payını alarak fon portföyüne ortak olurlar.

Yatırım ortaklıkları, sermaye piyasası araçları gayrimenkul, girişim sermayesi yatırımları ile Kurulca belirlenecek  diğer varlık ve haklardan oluşan portföyleri işletmek amacıyla, payları ihraç etmek üzere, kurulan sabit veya değişken sermayeli anonim ortaklıklardır.

  1. Portföyü Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin (2) numaralı alt bendi ile Türkiye’de kurulan ve portföyü de Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Dolayısıyla, bu alt bent kapsamına giren kazançların belirlenmesinde, kazancı elde eden fon ve ortaklıkların portföy yapısına bakılacaktır. Fon portföyünün en az %51’ini devamlı olarak;

- Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ile altına dayalı sermaye piyasası araçlarına yatırmış fon ve ortaklıklar "Altın fonu veya ortaklığı",

- Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve diğer kıymetli madenler ile bu madenlere dayalı sermaye piyasası araçlarına yatırmış fon ve ortaklıklar ise "Kıymetli madenler fonu veya ortaklığı",

olarak kabul edilecektir.

Görüleceği üzere, söz konusu fonların veya ortaklıkların yukarıda verilen alt bent kapsamında değerlendirilebilmesi için portföyü oluşturan altın, kıymetli madenler ile bu madenlere dayalı sermaye piyasası araçlarının Türkiye’de kurulu borsalarda işlem görmesi şarttır.

  1. Girişim sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları

Girişim sermayesi yatırım fonu, nitelikli yatırımcılardan katılma payları karşılığında toplanan paralarla, pay sahipleri hesabına inançlı mülkiyet esaslarına göre Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenmiş varlık ve işlemlerden oluşan portföyü işletmek amacıyla portföy yönetim şirketleri ve girişim sermayesi portföy yönetim şirketleri tarafından süreli olarak kurulan ve tüzel kişiliği bulunmayan mal varlıklarıdır.

Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları (GSYO) kayıtlı sermayeli olarak kurulan ve çıkarılmış sermayelerini esas olarak girişim sermayesi yatırımlarına yönelten ortaklıklardır. GSYO aynı zamanda bir kurumsal yatırımcı ve bir sermaye piyasası kurumudur. GSYO’largirişim sermayesi yatırımlarına portföy değerlerinin % 50 si oranında yatırım yapmak durumundadır.

Türkiye’de kurulu girişim sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları, kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

21.10.2021 tarihli DÜNYA gazetesinde yayınlana yazımızda girişim sermayesi fonları ve ortaklarının kazançlarının vergilenmesi konusunda ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.

  1. Gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları

Sermaye Piyasası Kanunu çerçevesinde, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından düzenlenen gayrimenkul yatırım ortaklıkları gayrimenkullere, gayrimenkul projelerine, gayrimenkule dayalı haklara ve sermaye piyasası araçlarına yatırım yapabilen, belirli projeleri gerçekleştirmek ya da belirli bir gayrimenkule yatırım yapmak amacıyla kurulabilen ve Kurulca izin verilen diğer faaliyetlerde bulunabilen sermaye piyasası kurumlarıdır.

Gayrimenkul Yatırım Fonu, nitelikli yatırımcılardan katılma payları karşılığında toplanan paralarla, pay sahipleri hesabına inançlı mülkiyet esasına  göre Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenmiş varlık ve işlemlerden oluşan portföyü işletmek amacıyla portföy yönetim şirketleri ve gayrimenkul portföy yönetim şirketleri tarafından süreli veya süresiz olarak kurulan ve tüzel kişiliği bulunmayan malvarlığıdır.

Türkiye’de kurulu gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.7394 Sayılı Kanun’un 22’nci maddesiyle 2022 kazançlarına uygulanmak üzere şu hüküm eklenmiştir. Esas faaliyet konusu itibarıyla gayrimenkul, gayrimenkul projeleri ve gayrimenkule dayalı haklardan oluşan portföyü işletmek amacıyla kurulanlar dışında kalanların kazançları hariç.

Bu hükümle gayrimenkul yatırım ortaklıklarının kazançlarına ilişkin istisnaya sınırlama getirilmiştir.

  1. Emeklilik yatırım fonlarının kazançları

Bireysel emeklilik sistemi; mevcut sosyal güvenlik sistemimizi tamamlayıcı nitelikte olmak üzere, bireylere emeklilik döneminde ilave bir gelir sağlayarak refah düzeylerinin yükseltilmesine yardımcı olmak amacıyla kurulmuş tamamen gönüllülük esasına dayanan bir sistemdir. Bireysel emeklilik sisteminin temeli sigorta mekanizmasından ziyade, uzun vadeli portföy yönetimi esasına dayanmaktadır.

Bireysel emeklilik sisteminin işleyişinde en önemli kuruluşlar bireysel emeklilik şirketleridir. Şirketler bireylerden topladığı paraları emeklilik fonları yoluyla nemalandırır. 4632 Sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf  ve Yatırım Sistemleri Kanunu’nun 15’inci maddesinde bireysel emeklilik fonu, şirket tarafından emeklilik sözleşmesi çerçevesinde alınan ve katılımcılar adına bireysel emeklilik hesaplarında izlenen katkıların, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esaslarına göre işletilmesi amacıyla oluşturulan mal varlığıdır. Fonun tüzel kişiliği yoktur.

Türkiye’de kurulu emeklilik yatırım fonlarının kazançları yeni sistemin teşviki amacıyla kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Ayrıca bireysel emeklilik sisteminin desteklenmesi amacıyla katılımcıların bireysel emeklilik sistemine yaptıkları katkı payı ödemelerinin % 25 ine karşılık gelen tutar devlet tarafından katılımcının devlet katkısı hesabına yatırılmaktadır.

  1. Konut finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları

Konut finansman fonu, ihraç edilen ipoteğe dayalı menkul kıymetler ((İDMK)karşılığında toplanan paralarla, İDMK sahipleri hesabına inançlı mülkiyet esaslarına göre oluşturulan mal varlığıdır. Fonun Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kurulması zorunludur. Fonun tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Fon mal varlığı kurucunun, hizmet sağlayıcının ve diğer kredi verenlerin mal varlığından ayrıdır. Aynı kurucu tarafından kurulan fonlar kuruluş sırasına göre ardışık sayı ile numaralandırılır.

Varlık finansman fonu, varlığa dayalı menkul kıymetler karşılığında toplanan paralarla, varlığa dayalı menkul kıymet sahipleri hesabına inançlı mülkiyet esaslarına göre, fon iç tüzüğü ile kurulan ve tüzel kişiliği olmayan mal varlığıdır.

Türkiye’de kurulu konut finansmanı fonu ile varlık finansmanı fonlarının kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. 

Yukarıda ele aldığımız yatırım fonları ve ortaklıklarının diğer vergi kanunları karşısındaki durumu ile 7351 Sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanunu’nun iştirak kazançları istisnası ile ilgili5/a maddesine eklenen 4.no.lu alt bent “Tam mükellefiyete tabi diğer yatırım fonu katılma paylarından elde ettikleri kar payları” konusu ayrı bir yazıya konu olabilecektir.

Ülkemizde yatırım yapma bilincinin yerleştirilmesi, daha uzun vadeli düşünen yatırımcılar yaratılması, yurt dışı birikimlerin ülkemize daha makul maliyetlerle çekilmesi ve bu sayede reel sektör işletmelerinin daha düşük maliyetle finansmanı etkin işleyen finans sektörü ve sermaye piyasasını gerektirir. Sağlanan vergi teşvikleri bu amaca yöneliktir. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiyede-kurulu-fonlar-ile-yatirim-ortakliklarinin-kazanclarina-iliskin-kurumlar-vergisi-istisnasi/658216

Uygulamada avukat, doktor, mali müşavir yahut muhasebeci gibi serbest meslek erbabının, büro, yazıhane veya muayenehane gibi işyerinin bir kısmını maliyetlerini düşürmek için bir başka meslektaşına kiraya verdiği veya birkaç meslektaşın birleşerek birlikte bir yer kiraladıkları, ancak kira sözleşmesini bir kişi yapıp diğerlerinin alt kiracı olarak faaliyet gösterdikleri görülmektedir.

Bu yazımda, bir serbest meslek erbabının büro, yazıhane veya muayenehane olarak kullandığı yerin bir kısmını, örneğin bir odasını bir başka serbest meslek erbabına kiraya verirse, elde edeceği gelirin nasıl vergilendirileceği üzerinde tekrar durmak istiyorum. Zira bu konuda yapılacak belirleme kiraya veren durumunda bulunan serbest meslek erbabının belge düzenini ve katma değer vergisi karşısındaki durumunu da etkileyecektir.

Konumuza ilişkin olarak; Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinde; her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş, aynı Kanunun 70 inci maddesinin birinci fıkrasında aynı fıkrada bentler halinde sayılan mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu hükmüne yer verilmiş olup, ikinci fıkrasında ise "Yukarıda yazılı mallar ve haklar ticari veya zirai bir işletmeye dahil bulunduğu takdirde bunların iratları ticari veya zirai kazancın tespitine müteallik hükümlere göre hesaplanır." hükmü yer almıştır.

Söze konu kanunun "Serbest Meslek Kazancının Tarifi" başlıklı 65’inci maddesinin birinci fıkrasında her türlü “serbest meslek faaliyetinden doğan” kazançların serbest meslek kazancı olduğu belirtilmiş, izleyen maddede de serbest meslek faaliyetinin tanımı verilmiştir.

Öte yandan, Vergi Usul Kanunu’nun 236’ncı maddesinde "Serbest meslek erbabı, mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilatı için iki nüsha serbest meslek makbuzu tanzim etmek ve bir nüshasını müşteriye vermek, müşteri de bu makbuzu istemek ve almak mecburiyetindedir" hükümleri yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre serbest meslek erbabı, serbest meslek kazancını oluşturmayan gelirleri için serbest meslek makbuzu düzenleyemez.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 70’inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü ticari ve zirai işletmeleri kapsadığından, kanunda serbest meslek faaliyetinin de ticari işletme benzeri bir tür işletme çerçevesinde yürütüleceğine ilişkin bir düzenleme kanunumuzda bulunmadığından, serbest meslek faaliyetinde kullanılan mal ve hakların kiralanmasından doğan kazancın serbest meslek kazancı olarak kabulüne olanak yoktur. Serbest meslek erbabının büro, yazıhane veya muayenehane olarak kullandığı işyerinin, serbest meslek erbabının envanterine kayıtlı olup olmamasının da bu konuda bir önemi yoktur.

Yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi, serbest meslek erbabının işyerinin bir bölümünü kiraya vermek suretiyle elde edeceği kazanç, serbest meslek kazancı değil gayrimenkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gereken bir kazanç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle kiraya veren durumundaki serbest meslek erbabı, elde edeceği kira geliri için serbest meslek makbuzu düzenlemek durumunda değildir.

Öte yandan Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinin birinci fıkrasında, kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçilerin maddede bentler halinde sayılan ödemeleri üzerinden vergi kesintisi yapma zorunluluğu getirilmiştir. Bu sayılanlar içerisinde (5/a bendi) kira karşılığı yapılan ödemeler de bulunduğundan, kiracı durumunda bulunanın, kiraya veren serbest meslek erbabına yapacağı kira ödemeleri üzerinden (%20 oranında) vergi kesintisi yapması gerekmektedir.

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1/1. “ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin” katma değer vergisine tabi olduğu belirtilmekle birlikte, 17/4-d maddesinde; İktisadi işletmelere dâhil olmayan gayrimenkullerin kiralanması işlemlerinin katma değer vergisinden istisna tutulmuştur.

Bu nedenlerle de, serbest meslek erbabının iş yerinin bir bölümünü kiraya vermesinin serbest meslek faaliyeti kapsamında bir işlem olarak kabul edilmemesi ve iş yerinin de serbest meslek işletmesi olduğundan söz edilemeyecek olması dolayısıyla, kiraya veren durumundaki serbest meslek erbabının elde edeceği kira gelirinin, kanuna tâbi bir teslim veya hizmet olarak katma değer vergisine tabi tutulması da mümkün değildir.

Nitekim Diyarbakır Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 71-30 sayı ve 15/11/2011 günlü Özelgesi de yukarıdaki görüşlerimiz doğrultusundadır. Ancak bu özelgenin son paragrafında 311 sayılı Genel Tebliğ’e de yansımış (md. 19- örnek 5) anlayış doğrultusunda; “Ayrıca tevkif suretiyle vergilendirilen söz konusu gayrimenkul sermaye iradı ile serbest meslek kazancınızın toplamının, Gelir Vergisi Kanunu’nun 103’üncü maddesinde yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşması halinde, serbest meslek kazancınıza ilişkin vereceğiniz yıllık gelir vergisi beyannamesine tevkif suretiyle vergilendirilmiş gayrimenkul sermaye iradınızın da dâhil edilmesi gerekmektedir” açıklaması yer almıştır. Bu açıklamalar da, söz konusu şekilde kira geliri elde edenlerin bu kira gelirlerinin yıllık beyannameye yansıyıp yansımaması konusunda duyarlı olmalarını gerektirmektedir. Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/serbest-meslek-erbabinin-ofisini-kismen-kiraya-vermesi/658218

Akaryakıt ve sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) piyasasının etkin bir şekilde çalışması, piyasadaki rekabet eşitsizliğinin meydana gelmesine engel olmak, kayıt dışı ekonomi ile etkin bir şekilde mücadele edebilmek, piyasalardaki mal ve ürünlere ilişkin olarak hesaplanan özel tüketim vergisi ile katma değer vergisi başta olmak üzere doğacak vergilerin tahsilini güvence altına almak amacıyla 30.04.2021 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 7318 sayılı Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile düzenlemeler yapılmıştır.

Bu kanunlarda yapılan değişikliklerle Hazine ve Maliye Bakanlığına; 4.12.2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve 2.3.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında lisansa tabi faaliyetlerde bulunanlardan 213 sayılı Kanunun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinde yer alan hükümler çerçevesinde teminat alma yetkisi verilmiştir.

Bu çalışmamızda 7318 sayılı Kanun ile 213 sayılı Kanunda yapılan değişikliklere ilişkin açıklamalar ve uygulamaya ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla yayımlanan 531 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde yer alan akaryakıt ve LPG lisansına sahip işletmelerin teminat verme yükümlülüğüne yönelik hususlar daha rahat bir şekilde anlaşılabilmesi amacıyla soru cevap şeklinde açıklanmaya çalışılacaktır.

Teminat Verme Uygulaması Ne Zamandan İtibaren Geçerli Olacaktır?

531 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 02.09.2021 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanması ile 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu, 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında lisansa tabi faaliyetlerde bulunanlar için teminat verme yükümlülüğü başlamıştır.

Teminat Vermesi Gereken Mükellefler Kimlerdir?

5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu kapsamında,

1) Dağıtıcı,

2) Madeni yağ veya bayilik (münhasıran ihrakiye – Ülkenin karasuları ve/veya karasuları bitişiğinde deniz vasıtalarına veya hava meydanlarında yerli ve yabancı hava taşıtlarına vergili veya vergisiz sağlanan akaryakıtı ve madeni yağı-  bayiliği hariç) lisansı bulunanlar ile

5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında,

1) Dağıtıcı veya LPG otogaz bayilik lisansı bulunanların

213 sayılı Kanunun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendi hükümlerine göre teminat vermesi zorunludur.

Teminat Uygulaması Kapsamında Olmayan Mükellefler Kimlerdir?

– Rafinerici lisansına sahip olan mükellefler,

– Genel ve özel bütçeli idareler,

– İl özel idareleri,

– Yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları (YİKOB),

– Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler ile

– Sermayelerinin %51’i veya daha fazlası bunlara ait olan kuruluşlar,

bu madde kapsamında teminat verilmesi gereken lisanslara sahip olsalar dahi, teminat vermekle yükümlü değillerdir.

Ancak sermayesinin %51’i veya daha fazlası yukarıda belirtilen kurumlara ait kuruluşların bir başka şirkete iştirak etmeleri halinde bu istisna uygulanmayacaktır. Örneğin %61 hissesi Gümüşhane Belediyesine ait olan Merkez Ltd. Şti.’nin Salmankas A.Ş.’nin %29 hissesine sahip olması durumunda Salmankas A.Ş. Tebliğ kapsamında teminat vermekle yükümlü olacaktır.

Teminat Verilebilecek Değerler Nelerdir?

531 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği kapsamında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanununun 10 unca maddesinin birinci fıkrasının 1, 2, 3 ve 5 numaralı bentlerinde sayılan para, bankalar tarafından verilen süresiz teminat mektupları, Devlet İç Borçlanma Senetleri veya bu senetler yerine düzenlenen belgeler ve gayrimenkul teminatlarının biri veya birden fazlası birlikte verilebilecektir. Menkul mallar teminat olarak kabul edilmemektedir.

Verilecek banka teminat mektuplarının söz konusu tebliğ ekinde yer alan EK-1 ve EK-2 örneklerine uygun olarak kesin ve süresiz olarak düzenlenmesi ve vergi dairesi tarafından da kendi elektronik sistemlerinde yapılacak teyit sonucu kabul edilmesi gerekmektedir.

Teminat Verilecek Gayrimenkul Hangi Özellikleri Sahip Olmalıdır?

Teminat olarak verilecek gayrimenkullerin üzerinde vergi dairelerince daha önce konulmuş hacizler de dahil olmak üzere herhangi bir takyidatın (haciz, ipotek, şerh vb.) bulunmaması ve müşterek veya iştirak halinde mülkiyete konu olmaması gerekmektedir. Ancak, Tebliğ kapsamında daha önce teminat gösterilmesi üzerine vergi dairelerince haciz konulmuş olan gayrimenkullerin değerlerinin teminat tutarlarını aşan kısmı sonraki zamanlarda teminat olarak dikkate alınabilecektir.

Teminat Verilecek Gayrimenkulün Değerlemesi Nasıl Yapılacaktır?

Teminat olarak gösterilen gayrimenkullerin değerlemesi 6183 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda vergi dairelerince yapılacaktır. Teminat olarak alınan gayrimenkullerin rayiç değerleri, gayrimenkulün bulunduğu yerdeki 6183 sayılı Kanunun 90’ıncı maddesine göre teşkil edecek satış komisyonu tarafından aynı Kanunun 91 inci maddesi uyarınca bilirkişi mütalaası alınmak suretiyle belirlenecektir.

Üçüncü kişilere ait gayrimenkullerin de borçlu lehine teminat olarak gösterilmesi mümkün bulunmaktadır. Bu durumda Seri:A Sıra No:1 Tahsilat Genel Tebliğinin Birinci Kısım, İkinci Bölüm “1- Teminat Hükümleri” başlıklı alt bölümünde yapılan açıklamalara göre işlem yapılacaktır.

Ayrıca, üçüncü kişilerin teminat olarak vermiş olduğu gayrimenkuller üzerinde de herhangi bir takyidatın bulunmaması ve müşterek veya iştirak halinde mülkiyete konu olmaması gerekmektedir.

Mükellef lehine üçüncü kişiye ait gayrimenkulün teminat olarak gösterilmek istenmesi halinde, bu durumu belirten vergi dairesinden örneği alınabilecek bir yazının üçüncü kişi tarafından bizzat imzalanarak vergi dairesine teslim edilmesi ya da noter tarafından onaylanmış bir örneğinin vergi dairesine gönderilmesi gerekmektedir.

Teminat olarak gayrimenkul gösterilmesi halinde gayrimenkulün değer takdirine ilişkin işlemler süratle yerine getirilecek, teminat olarak gösterilen gayrimenkulün istenilen teminat tutarını karşılamadığının anlaşılması halinde, yeterli teminat alınmamış olduğu kabul edilecektir.

Teminat olarak gösterilen gayrimenkullerin rayiç değerlerinin tespiti için alınması gereken bilirkişilik hizmetine ilişkin bedelin mükellef tarafından peşin ödenmesi gerekmektedir.

Değerleme nedeniyle oluşabilecek zaman kayıpları göz önünde bulundurularak, gayrimenkul teminatları ile ilgili yapılacak olan başvurunun son güne bırakılmaması önem arz etmektedir.

Teminat Verilmesi Gereken Tutarlar Nelerdir?

– Tebliğin yayımlanma tarihi (02.09.2021) öncesi faaliyet lisansı bulunanlar 2022 yılı için 130 milyon TL’yi geçmemek üzere bir önceki hesap dönemine ait brüt satışlar toplamının yüzde 1’i kadar,

– Tebliğin yayımlanma tarihi (02.09.2021) sonrası lisans alan her dağıtıcı, lisans tarihinden itibaren bir ay içinde: 2022 yılı için 26 milyon TL,

– Tebliğin yayımlanma tarihi (02.09.2021) sonrası madeni yağ ve bayilik lisansı alanlar2022 yılı için 1 milyon 300 bin TL,

– Tebliğin yayımlanma tarihi (02.09.2021) sonrası LPG piyasasında lisans alan her dağıtıcı (sadece LPG dağıtıcı lisansı varsa), lisans tarihinden itibaren bir ay içinde: 2022 yılı için 6,5 milyon TL,

– Tebliğin yayımlanma tarihi (02.09.2021) sonrası LPG piyasasında lisans alan her müstakil otogaz bayisi: 2022 yılı için 650 bin TL,

– Tebliğin yayımlanma tarihi (02.09.2021) öncesi LPG piyasasında faaliyeti devam eden her dağıtıcı ve müstakil otogaz bayisinin bir önceki hesap dönemine ait brüt satışlar toplamının yüzde 0,5’i kadar,

teminat vermesi gerekmektedir.

Tebliğin yayınlanma tarihi olan 02.09.2021 tarihi sonrası yeni işe başlayan mükellefler (faaliyetine öteden bu yana devam etmekle birlikte, ilk kez teminat verilmesini gerektiren lisansa sahip olanlar dahil), teminat zorunluluğu getirilen lisanslara sahip oldukları tarihten itibaren bir ay içerisinde, sahip oldukları her lisans türü için ayrı ayrı teminat vermesi gerekmektedir.

Örneğin hem akaryakıt bayiliği, hem LPG otogaz bayiliği, hem de madeni yağ lisansı almış bir mükellefin sahip olduğu lisans türleri farklı olduğundan her bir lisans türü bakımından ayrı ayrı üç teminat vermesi gerekmektedir.

Gerek Tebliğin yayımı tarihinden önce sahip olunan gerekse Tebliğ kapsamında teminatı verilmiş olan lisanslar haricinde yeni bir lisans alınması halinde alınan lisansın sahip olunan lisanslarla aynı türden olup olmadığına bakılacak, aynı türden olmayan yeni lisanslar için teminat verilmesi gerekecektir.

Tebliğde dağıtıcı veya bayilik lisansı faaliyeti kapsamında başka faaliyetlerde bulunan mükellefler için brüt satışları toplamında bir ayrıştırmaya gidilmediğinden verilecek teminat tutarı hesaplanırken tüm faaliyetlere ilişkin brüt satışları toplamı dikkate alınacaktır.

Hangi Durumda Teminat Tutarında İndirim Uygulanabilir?

Tebliğ ile vergiye uyumlu mükellefler için verilmesi gereken teminatlarda kolaylık sağlanmıştır. Şöyle ki teminatın verileceği tarihin içinde bulunduğu yılda verilmesi gereken ve bir önceki yıla ait olan gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 121 inci maddesindeki şartları taşıyarak (beyannamenin ait olduğu yıl ve önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin süresinde verilmiş olması, yine bu süreler içerisinde kesinleşmiş olması koşuluyla ikmalen, resen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması, beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödenmiş olması, 1.000 TL üzerinde vadesi geçmiş borcun bulunmaması, vergi indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359’uncu maddesinde (kaçakçılık suç ve cezaları) sayılan fiilleri işlenmemiş olması ve mevzuatta belirtilen sair şartlar) vergi indirimi uygulamasından yararlanma hakkı bulunan mükellefler için verilmesi gereken teminat tutarı 1/5 oranında uygulanacaktır.

Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından tebliğ kapsamındaki mükelleflere gönderilen verilecek teminat tutarını da belirten bilgi amaçlı yazılarda, şartları sağladığı halde verilecek teminat tutarı 1/5 oranında belirtilmeyen mükellefler vergi daireleri ile iletişime geçerek gerekli şartları sağladıkları teyidini almaları durumunda, 1/5 oranında teminat verme imkanına sahip olacaklardır.

Teminatın Verilmesi Gereken Süreler Nelerdir?

5015 sayılı Kanun ile 5307 sayılı Kanun kapsamında lisansa tabi faaliyetlerde bulunanlara ilişkin teminat uygulaması kapsamında belirlenen teminatların;

a) Yeni işe başlayan mükelleflerce (faaliyetine öteden bu yana devam etmekle birlikte, ilk kez teminat verilmesini gerektiren lisansa sahip olanlar dahil), teminat zorunluluğu getirilen lisanslara sahip oldukları tarihten itibaren bir ay içerisinde,

b) Faaliyetlerine öteden bu yana devam eden mükelleflerce her yıl, hesap döneminin kapandığı ayı izleyen beşinci ayın sonuna kadar, 2022 yılı için 05.2022 tarihine kadar 2021 yılı hesap dönemine ( özel hesap dönemine tabi olanlar açısından 2021 yılında kapanan döneme) ait brüt satışlarını dikkate alarak gelir veya kurumlar vergisi (bu vergilerden mükellefiyeti bulunmayanların KDV) yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine verilmesi zorunludur.

Mükelleflerin, vermeleri gereken teminatın, daha önce verdikleri teminat tutarından fazla olması durumunda, teminat verilmesi gereken sürede, teminatı tamamlaması gerekmektedir.

Verilen Teminatlar Hangi Şartlarda İade Alınabilir?

Mükellefin faaliyetine son vermesiteminat verilen lisanslarının yenilenmemesisonlandırılması veya iptal edilmesi durumundavergi borcunun bulunmaması koşuluyla mükellefin talebi üzerine iade edilir.

Verilen Teminatların Vergi Borçlarına Mahsubu Mümkün mü?

Kendisinden teminat alınmış olan mükelleflerin, teminatın alındığı tarihten sonra tahakkuk eden ve süresinde ödenmeyen vergi borcu tutarınınalınan teminat tutarının %10’unu aşması halinde, teminat paraya çevrilerek 6183 sayılı Kanunun 47’nci maddesine göre mükelleflerin vergi borçlarına mahsup edilecektir. Mükelleflere tebliğ edilecek bir yazı ile bu suretle eksilen teminatın, 30 gün içinde tamamlanması istenecektir.

Sonraki Yıllarda Brüt Satışlara İstinaden Verilen Teminat Tutarı İade Alınabilir mi?

Yeni işe başlayan mükelleflerden (faaliyetine öteden bu yana devam etmekle birlikte, ilk kez teminat verilmesini gerektiren lisansa sahip olanlar dâhil) alınan teminatlar, daha sonraki dönemlerde alınması gereken teminattan fazla olması durumunda 5 yıl süreyle iade edilmez.

Teminatın Süresinde Verilmemesi, Eksik Verilmesi Durumunda Kesilecek Ceza Tutarı Nedir?

5015 sayılı Kanun kapsamında dağıtıcı, madeni yağ veya bayilik (münhasıran ihrakiye bayiliği hariç) lisansı bulunanlar ile 5307 sayılı Kanun kapsamında dağıtıcı veya LPG otogaz bayilik lisansı bulunanlardan; süresinde hiç teminat vermeyen, eksik teminat veren ya da daha önce verdikleri teminatları tamamlamaları gereken süre içinde tamamlamayanlar adına, 213 sayılı Kanunun mükerrer 355’inci maddesinin birinci fıkrası gereğince, bir önceki hesap dönemine ait brüt satışlar toplamının binde 3’ü özel usulsüzlük cezası kesilir.

Bahse konu cezanın uygulamasında, yeni işe başlayan ve işe başladığı hesap dönemi kapanmadığı için brüt satışları net olarak belli olmayan mükellefler hakkında, 213 sayılı Kanunun mükerrer 355’inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan tutarın 10 katı tutarında -2022 yılı için 34.000 TL- ceza kesilir.

Tebliğin yayınlanması sonrası yeni işe başlayan mükellefler (faaliyetine öteden bu yana devam etmekle birlikte, ilk kez teminat verilmesini gerektiren lisansa sahip olanlar dahil) ve lisansa konu faaliyette bulunan mükelleflerin;

– Aynı türden lisansa sahip olmaları durumunda tek bir teminat vermeleri gerektiğinden, teminat verme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda tek bir özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Örneğin 29.01.2022 tarihinde ilk kez iki adet akaryakıt bayi lisansı alan ve teminat verme yükümlülüğünü yerine getirmeyen mükellefe tek bir lisanstan dolayı ceza uygulanacaktır.

– Farklı türde lisansa sahip olmaları durumunda her bir lisans türü için teminat verilmesi gerekmekte olup, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda ise her bir tür için ayrı ayrı özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Örneğin 29.01.2022 tarihinde ilk kez iki adet LPG otogaz bayiliği ve 06.02.2022 tarihinde iki adet akaryakıt bayiliği lisansı alan ve teminat verme yükümlülüğünü yerine getirmeyen mükellef adına LPG otogaz bayiliği için tek bir özel usulsüzlük cezası ve akaryakıt bayiliği lisansı için de tek bir özel usulsüzlük cezası ayrı ayrı kesilecektir.

Teminat Tutarları Hangi Oranda Artırılmaktadır?

Verilmesi gereken teminat tutarlarının belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak azami hadler, teminatın verileceği yıla ilişkin olarak söz konusu hadlerin 213 sayılı Kanunun mükerrer 414’üncü maddesi kapsamında her yıl belirlenen yeniden değerleme oranında artırılarak dikkate alınacaktır.

Teminatın Süresinde Verilmemesi, Eksik Verilmesi Durumunda EPDK’ya Bilgi Verilecek mi?

Teminat vermekle yükümlü olmasına rağmen bu yükümlülüğü yerine getirmeyen mükelleflere ilişkin bilgiler, ilgili vergi dairesi tarafından gerekli işlemlerin yapılması için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna bir yazı ile bildirilir. Söz konusu mükelleflerin teminat verme yükümlülüklerini sonradan yerine getirmeleri halinde de bu durum ayrıca Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna bildirilir.

Teminat Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi Halinde EPDK’nın Uygulaması Nasıl Olacaktır?

Teminat verilmediğinin vergi dairesi tarafından Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna bildirilmesi üzerine 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun 20’nci maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi gereği piyasa faaliyeti teminat verilinceye kadar durdurulacak ve bu süre içinde söz konusu tesis veya faaliyet için başka bir gerçek veya tüzel kişiye lisans verilmeyecektir.

Adi ortaklıklar, Adi ve Eshamlı Komandit Şirketler ile Kollektif Şirketlerde Teminat Tutarı Nasıl Hesaplanacaktır?

Faaliyetlerine öteden bu yana devam eden mükelleflerden adi ortaklıklar, adi ve eshamlı komandit şirketler ile kollektif şirketler tarafından verilmesi gereken teminat, ortaklığın/şirketin brüt satışları dikkate alınarak hesaplanacaktır. Bu mükelleflerin indirimli teminat uygulamasından yararlanabilmesi için ortakların tamamının193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 121’inci maddesindeki şartları taşıması gerekmektedir.

Fatih ERTÜRK
Vergi Dairesi Müdür Yardımcısı
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2022/05/18/akaryakit-ve-lpg-lisansina-sahip-isletmelerin-teminat-verme-yukumlulugu/

NOT: Bu yazıda yapılan açıklamalar, tamamıyla yazarına ait olup, hiçbir şekilde yazarın çalıştığı kurumu bağlamaz; kurumun görüşü olarak kullanılamaz ve değerlendirilemez.

Kaynakça:

– 531 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği

– 213 sayılı Vergi Usul Kanunu

– 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu

– 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun

5359 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile özel matrah şekillerine konu bir kısım teslimlerin KDV oranlarında değişikliğe gidilmiştir. Cumhurbaşkanı Kararının 01.04.2022 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından 41 Seri No.lu KDV Genel Tebliği 21 Nisan 2022 Tarih ve 31816 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış ve birçok alanda yenilikler getirmiştir. Bu yeniliklerin yanı sıra konut teslimlerinde KDV oranlarının yeniden belirlenmesine yönelik de bir kısım düzenlemelere yer verilmiştir.

Bu çalışmamızda değerli okurlarımızdan gelen taleplerde dikkate alınarak, konut teslimlerinde uygulanacak KDV oranlarının belirlenmesine yönelik detaylı bilgiler, örnek olaylar eşliğinde sunulacaktır.

1. KDV Oranlarında Yasal Dayanak

KDV oranlarına ilişkin yasal düzenleme 3065 sayılı KDV Kanununun 28. maddesinde yapılmış ve bu madde de oranın (yasal oranın) %10 olduğu belirtilmiştir. Ancak bu oranın %1’e indirilebilmesi ile dört katına (%40) çıkartılmasında Cumhurbaşkanına (Mülga Bakanlar Kurulu) yetki verilmiştir.

Bakanlar kurulu bu yetkiye dayanarak 24/12/2007 tarihinde 2007/13033 sayılı kararla 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnameye son vermiş ve KDV’de %1, %8 ve %18 şeklinde üç oran belirlemiştir.

2007/13033 sayılı kararın 1. maddesinin 1. fıkrasının;

bendinde %18 oranına (ekli listelerde yer almayanlar için),

bendinde %1 oranına (ekli I sayılı liste de yer alanlar için),

c bendinde de %8 oranına (ekli II sayılı liste de yer alanlar için) yer vermiştir.

2007 yılından bu yana bazı kalemlerinde zaman zaman değişiklik olsa da 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı KDV oranlarının belirlenmesinde hali hazırda temel ölçüttür.

2. Konut Teslimlerinde Özel Matrah Şekli

Bilindiği üzere; KDV Kanununun 23. maddesinde bir kısım işlemlere yönelik özel matrah şekillerinin düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan maddeye 7104 sayılı Kanunun 6’ncı maddesi ile f bendi eklenmiş ve bu bentte “İkinci el motorlu kara taşıtı veya taşınmaz ticaretiyle iştigal eden mükelleflerce, katma değer vergisi mükellefi olmayanlardan (mükellef olanlardan istisna kapsamında yapılan alımlar dâhil) alınarak vasfında esaslı değişiklik yapılmaksızın satılan ikinci el motorlu kara taşıtı veya taşınmazların tesliminde matrah, alış bedeli düşüldükten sonra kalan tutardır” ifadelerine yer verilmiştir.

Motorlu taşıt ve taşınmaz ticareti yapanlara 7104 sayılı kanunla özel matrah uygulama şekli getirilmiştir. Özel matrahın uygulanmasına yönelik detaylı açıklamaya 19 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinde yer verilmiştir. Kanun maddesinin lafzı ile anılan tebliğe bakıldığı zaman özel matrah şeklini uygulayacak olanların motorlu kara taşıtı ticareti yapanlar ile taşınmaz ticareti yapanların olduğu görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle KDV Genel Uygulama Tebliğindeki ifadeler de dikkate alındığında sadece yetki belgesine haiz galericiler ile emlakçılar tarafından özel matrah şekilleri uygulanabilecektir.

Taşınmaz ticareti ile iştigal edenlerin kimler olduğu 19 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinde açıklanarak, 5/6/2018 tarihli ve 30442 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Taşınmaz Ticareti Hakkında Yönetmelik kapsamında yetki belgesi alan ticari işletmeler ile esnaf ve sanatkârların olduğu belirtilmiştir. Taşınmaz ticareti ile iştigal etmekle birlikte henüz yetki belgesi almamış olanlar, Taşınmaz Ticareti Hakkında Yönetmeliğe göre yetki belgesi alınması için verilen süre ile sınırlı olmak üzere yetki belgesi olmaksızın, özel matrah şeklini uygulayabileceklerdir.

Taşınmaz ticareti ile uğraşan emlakçıların özel matrah şekli uygulayabilmesi için birincisi bu alanda yetki belgesine haiz olması, ikincisi gayrimenkulün vasfında esaslı değişiklik yapmamış olması ve üçüncüsü de gayrimenkulü KDV mükellefiyeti olmayan yâda istisna kapsamında olan kişilerden almış olması gerekmektedir. Bu şartı sağlayan emlakçılar alış bedeli ile satış bedeli arasındaki müspet fark üzerinden KDV hesaplaması yapacaktır.

3. Taşınmaz Satışında KDV Oranı

24/12/2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında yer alan KDV oranlarının uygulanmasına yönelik 5359 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararının 29.03.2022 tarih ve 31793 sayılı resmi gazete de yayımlanmasıyla birlikte; 01.04.2022 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, bazı kalemlerin KDV oranında değişikliğe gidilmiştir. KDV oranları değişen işlemlerin başında ise gayrimenkul teslimlerindeki KDV oranı gelmektedir.

2007/13033 sayılı kararın 1. maddesinin 1. fıkrasının bendinde %18 oranına (ekli listelerde yer almayanlar için) bendinde %1 oranına (ekli I sayılı liste de yer alanlar için) ve c bendinde de %8 oranına (ekli II sayılı liste de yer alanlar için) yer verilmiştir.

5359 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararının 9. maddesi ile 24/12/2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli II sayılı (%8 Oran) listeye 36 ve 37. maddelerin eklenmesiyle arsa ve arazi teslimleri ile konut teslimlerinde net alanın 150 m2’ye kadar olan kısım için %8 KDV oranı ön görülmüştür. Hatırlanacağı üzere daha önceden arazi ve arsa teslimlerinde KDV oranı %18 olarak uygulanırken, konut teslimlerinde diğer şartlarla birlikte net alanı 150 m2 olanlar için %1 uygulanıyordu. 01.04.2022 tarihinden itibaren bu oran %8’de eşitlenmiştir.

Yine hatırlanacağı üzere 5359 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararından önce konut teslimlerinde KDV oranı uygulanırken, net kullanım alanına, arsa değerine, riskli bölge de olup olmamasına göre değişmekteydi. Bu uygulamaya 01.04.2022 tarihinden itibaren büyük oranda son verilmiştir.

Uygulamaya son verirken de 01.04.2022 tarihi esas alınmıştır. Bu tarihten önce alınan yapı kullanım izin belgesi ile kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakçileri tarafından ihalesi yapılan konutların tesliminde 01.04.02022 tarihinden öncesinin esas alınacağı 5359 sayılı kararın 10. maddesinde yer almıştır. Yine bu madde de anılan Cumhurbaşkanı Kararının 1 ve 4. maddelerinde yer alan değişiklik/kaldırmanın uygulama tarihi olarak 01.04.2022 tarihi referans alınmıştır.

5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının 1. maddesine bakıldığında 2007/13033 sayılı Kararın 1. maddesinin 6. fıkrasının yürürlükten kaldırıldığı görülmektedir. Anılan Bakanlar Kurulu Kararının 6. maddesine bakıldığında ise lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılan ve yapı ruhsatının alındığı tarihte, üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 29 uncu maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m2 vergi değerine göre vergilendirme istenilmekteydi. Diğer bir ifadeyle de risk ve kentsel dönüşüm halleri hariç arsanın birim m2 değerinin belirlenen tutarı aşması halinde KDV oranı konutların net kullanım alanına bakılmaksızın 01/01/2013 tarihinden itibaren %8 veya %18 oranında KDV’ye tabi tutuluyordu. Bu uygulamaya 01.04.2022 tarihinden itibaren son verilmiş olmakla birlikte daha önceden (01.04.2022 öncesi) yapı ruhsatı alınmışsa veya ihalesine çıkılmışsa anılan hüküm uygulanmaya devam edecektir. Diğer bir ifadeyle de konutların metre karesine bakılmaksızın arsa değeri üzerinden KDV oranı belirlenecektir.

5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının 4. maddesine bakıldığında ise daha önceden net metre karesi 150 m2 kadar olanlar için %1 oranında uygulanacak olan KDV oranının afet riski alanında olanlara tesliminde 150 m2 kadar olan kısımlar için %1 olarak uygulanmaya devam edeceğinin ifade edildiği görülmektedir. Bu maddenin yürürlüğünde de 01.04.2022 tarihinin referans alınması gerekmektedir.

Bu bölümde anlatılmak istenilen özetlenecek olunursa konut teslimlerinde 01.04.2022 tarihi yeni KDV oranlarının uygulanmasında milat olarak kabul edilmektedir. Öncesi ve sonrasına göre KDV oranı değişmektedir. Öncesi ve sonrasının belirlenmesinde ise yapı ruhsatının alınma tarihi ile kamu kurum ve kuruluşları ile iştirakleri tarafından yapılan ihale tarihi uygulanacak olan KDV oranında temel ölçüt olacaktır. Yani yapı ruhsatı veya ihalesi 01.04.2022’den önce ise önceki oranlar, sonra (01.04.2022 dâhil) ise yeni oranlar uygulanacaktır. Yapsat işiyle uğraşan mükellefler, stoklarında konut bulunduran aracı kuruluşlar dâhil hepsi için referans 01.04.2022 tarihi olacaktır.

4. Örnek Olaylar

Çalışmamızın bu bölümünde konunun daha iyi anlaşılması için bir birinden bağımsız olarak örnek olaylar sunulup, açıklamalarına yer verilecektir.

Örnek Olay 1: Yetki belgesine haiz X emlak şirketi, KDV mükellefiyeti olmayan vatandaş V’den 700.000-TL’ye aldığı bir arsa ile bir daireyi KDV hariç 750.000-TL’ye satmıştır. X emlak şirketinin tanzim edeceği faturadaki KDV oranı nasıl olmalı (?)

X emlak şirketi yetki belgesine haiz olması hasebiyle KDV mükellefiyeti bulunmayan vatandaş V’den yaptığı bu alımın, satışı sırasında KDV Kanununun 23/f kapsamında özel matrah şekli uygulayacaktır. Özel matrah şekli uygularken cinsine (arsa-daire gibi) bakmaksızın satış bedeli ile alış bedeli arasındaki (750.000-750.000=50.000) müspet farka %1 oranında KDV uygulayacaktır. Buna göre fatura da yer alması gereken işlem tutarı aşağıdaki şekilde olacaktır.

KDV Hariç Tutar 750.000 TL
Hesaplanan KDV Tutarı (%18) 50.000*0,01=500
Toplam Tutar 750.500-TL

Örnek 2:  Y yapsat şirketi stoklarında kalan ve net kulanım alanı 150 m2’yi aşmayan (2007/13033 sayılı Kararın 1. maddesinin 6. fıkrası kapsamında olmayan) konutların bir kısmının satış ve teslimini 30.03.2022 tarihinde bir kısmınınkini ise 30.04.2022 tarihinde yapmıştır. Bu teslimlerin KDV oranları nasıl olmalı (?)

Y yapsat şirketinin satmış olduğu konutların öncelikle inşaat yapım ruhsatının tarihine bakılması gerekmektedir. İnşaat yapım ruhsatının tarihi 01.04.2022 tarihinden önceyse 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararından önceki hükümlerin uygulanması, 01.04.2022 tarihinden sonraysa (01.04.2022 tarihi dâhil) 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının uygulanması gerekmektedir.

Örneğimizde Y yapsat şirketinin teslime konu ettiği konutların teslim tarihleri de göz önünde bulundurulduğunda bu konutların yapı ruhsat belgelerinin 01.04.2022 tarihinden önce alındığı görülmektedir. Bu nedenle yapı ruhsatı belgesinin tarihi dikkate alınarak, teslim tarihine bakılmaksızın KDV oranlarının belirlenmesinde 5359 sayılı karar öncesi hükümlerin dikkate alınması gerekmektedir.

Buna göre net kullanım alanının 150 m2’nin altında olması, arsa değerinin belirlenen değerden düşük olması ve yapı ruhsat tarihinin de 01.04.2022’den önce olması hasebiyle gerek 30.03.2022 tarihindeki teslimler olsun, gerekse 30.04.2022 tarihindeki teslimler olsun %1 oranında KDV uygulamasına konu edilecektir.

Örnek Olay 3:  Müteahhitlik faaliyetiyle uğraşan Z firması 04.04.2022 tarihinde yapı ruhsatını aldığı konutların inşasını tamamlayarak teslimlerini 03.03.2023 tarihinde gerçekleştirmiştir. Konutların net kullanım alanlarının 180 m2 olduğu ve satış fiyatlarının KDV hariç 1.200.000-TL olduğu bilinmektedir. Uygulayacağı KDV oranları nasıl olmalı (?)

Yapı ruhsatı 01.04.2022 tarihinden sonra alındığı için uygulanacak KDV oranlarında mevcut haliyle 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının aranması gerekmektedir. Anılan karara bakıldığı zaman 9. maddesiyle 24/12/2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli II sayılı listeye 36. maddenin eklendiği görülmektedir. Eklenen madde ile konutların net kullanım alanlarının 150 m2’ye kadar olan kısımları için %8 oranında KDV oranı uygulanması gerekmektedir. 150 m2’yi aşan kısım için ise I ve II sayılı listelerde yer almadığı da göz önünde bulundurularak %18 oranında (genel oranda) KDV hesaplamasının yapılması gerekecektir.

Hesaplama yaparken de öncelikle KDV hariç tutarın belirlenmesi daha sonra 150 m2’yı aşan kısmın toplam kısım içerisindeki oranının belirlenmesi ve bu oranlamaya göre hesaplanacak KDV tutarlarının belirlenmesi gerekmektedir. Örneğimize bakıldığında net kullanım alanının 180 m2 olduğu görülmekte olup, aşan kısmın oranı (180-150/180=) 1/6 şeklinde hesaplanmaktadır. Yani net kullanım alanının 1/6’sı %18 KDV oranına tabi olurken, kalan 5/6’sı %8 KDV oranına tabi olacaktır. Konut satış bedelinin 1.200.000-TL olduğu dikkate alındığında bunun altıda biri olan 200.000-TL kısmı için %18 oranında KDV hesaplanırken, altıda beşi olan 1.000.000-TL için %8 oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.

Faturada yer alacak işlemin aşağıdaki gibi olması gerekecektir.

KDV Hariç Tutar 1.200.000 TL
% 18 Oranına Tabi Tutar 200.000=> 200.000*0,18= 36.000 TL
% 8   Oranına Tabi Tutar 1.000.000=>1.000.000*0,8= 80.000 TL
KDV Dahil Tutar 1.316.000 TL

Ayrıca belirtmekte fayda görülmektedir ki konut teslimi nedeniyle indirimli orana tabi (%8) işlemler için KDV iade talebinde bulunulması halinde, yüklenime konu KDV belirlenirken 150 m2’yi aşan kısma isabet eden tutarın yüklenimlere dâhil edilmemesi gerekecektir. Zira indirimli orana tabi işlemlerden dolayı KDV iadesinde iade talebinde bulunulabilmesi için teslime konu işlemin indirimli orana tabi olması gerekmektedir. Burada 150 m2’yi aşan kısım için indirim oranından bahsedilemeyeceği için yüklenim tutarından da bahsedilmemesi gerekecektir.

Sonuç

5359 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile gayrimenkul teslimlerinin KDV oranlarında önemli değişikliklere gidilmiştir. Söz konusu değişiklere istinaden gelen soruların cevabı örnek olaylar eşliğinde sunulmuştur.

5359 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 01.04.2022 tarihi yapılacak işlemlerde adete milat olarak kabul edilmiş ve öncesi-sonrası şeklinde ayrımlar oluşmuştur.

01.04.2022 tarihinden önce yapı ruhsatı alınanlar ile kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakçileri tarafından ihalesi yapılan konutların inşası için 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararından önceki hükümler uygulanacaktır.

Gayrimenkullerde konut tesliminin yanı sıra arsa ve arazilerin teslimlinde de KDV oranlarında değişikliğe gidilmiş ve %18’den %8 indirilmiştir. KDV oranlarındaki bu değişikliğin sadeleştirme amacı da göz önüne alındığında konutların yanı sıra işyeri teslimlerinde de KDV oranının %8 indirilmesi kanaatimizce yerinde olacaktır.

Faruk TAŞYÜREK
Vergi Müfettişi
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2022/05/17/konut-teslimlerinde-kdv-orani-ve-emlakcilarin-durumu/

Kaynakça

– 3065 sayılı KDV Kanunu

– 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı

– KDV Uygulama Genel Tebliği

– 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı

– 41 Seri No.lu KDV Genel Tebliği

– www.gib.gov.tr

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin (I/C-2.1.3.2.12.) bölümünde, belirlenmiş alıcılara karşı ifa edilen her türlü baskı ve basım hizmetlerinde alıcılar tarafından 7/10 oranında (01.3.2021 tarihine kadar 5/10) kdv tevkifatı yapılacağı belirtilmiştir. Belirlenmiş alıcılar, tebliğin (I/C-2.1.3.1/b) bölümünde aşağıdaki şekilde sayılmıştır.

– 5018 sayılı Kanuna ekli cetvellerde yer alan idare, kurum ve kuruluşlar, il özel idareleri ve bunların teşkil ettikleri birlikler, belediyelerin teşkil ettikleri birlikler ile köylere hizmet götürme birlikleri,

– Yukarıda sayılanlar dışındaki, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları,

– Döner sermayeli kuruluşlar,

– Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,

– Kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları,

– Bankalar,

– Sigorta ve reasürans şirketleri,

– Sendikalar ve üst kuruluşları,

– Vakıf üniversiteleri,

– Mobil elektronik haberleşme işletmecileri,

– Büyükşehir belediyelerinin su ve kanalizasyon idareleri,

– Kamu iktisadi teşebbüsleri (Kamu İktisadi Kuruluşları, İktisadi Devlet Teşekkülleri),

– Özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar,

– Türkiye Varlık Fonu ile alt fonlara devredilen kuruluşlar,

– Organize sanayi bölgeleri ile menkul kıymetler, vadeli işlemler borsaları dahil bütün borsalar,

– Yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan idare, kurum ve kuruluşlara ait olan (tek başına ya da birlikte) kurum, kuruluş ve işletmeler,

– Payları Borsa İstanbul (BİST)A.Ş.’nde işlem gören şirketler,

– Kalkınma ve yatırım ajansları.

Okul aile birlikleri ve Sağlık Bakanlığına bağlı aile hekimliği kurumları, belirlenmiş alıcı olarak değerlendirilmez.

Ayrıca 35 Seri Numaralı KDV Tebliği ile 01.3.2021 tarihinden itibaren ticari reklam hizmetlerinde hem belirlenmiş alıcılar hem de diğer kdv mükellefi olan alıcılar tarafından 3/10 oranında kdv tevkifatı yapılması zorunlu hale getirilmiştir. Baskı ve basım hizmetleri ile ticari reklam hizmetlerinin iç içe girdiği durumlarda kdv tevkifatının hangi kapsamda yapılacağı konusundaki açıklamalar aşağıda yer almaktadır.

Baskı ve Basım Hizmetlerinde 7/10 KDV Tevkifatı :

Belirlenmiş alıcılara verilen; kitap, ansiklopedi, risale, dergi, broşür, gazete, bülten, basılı kağıt, katalog, afiş, poster, dosya, klasör, matbu evrak, makbuz, kartvizit, antetli kağıt, zarf, bloknot, defter, ajanda, takvim, her çeşit belge ve sertifika, davetiye, mesaj ve tebrik kartı, etiket, ambalaj, test gibi süreli veya süresiz yayınlar ile diğer ürünlerin her türlü (cd, vcd, dvd gibi baskılar dâhil) baskı ve basımı hizmeti ile bunların veya her çeşit evrakın ciltlenmesine ilişkin hizmetler tevkifata tabidir.

Bir işlemin baskı ve basım hizmeti olarak kdv tevkifatına tabi olabilmesi için hizmet niteliğinde olması gerekir, yani mal teslimleri tevkifata tabi değildir. Bir işlemin teslim veya hizmet olup olmadığının tespitinde işlemin ağırlığı rol oynamaktadır. 60 Numaralı KDV Sirkülerinde yapılan açıklamalara göre, örneğin plastik kağıt üzerine marka, içerik, kullanım tarihi, renk, logo gibi bilgiler basılmak suretiyle kağıdın değeri 1 Kuruştan 5 Kuruşa çıkmaktaysa, bu işlemin hizmet niteliğinde olduğu kabul edilecektir. Benzer şekilde, koli olarak kullanılan bir kartonun üzerine firma adı veya logosu basıldığında kolinin fiyatı değişmiyorsa veya cüzi miktarda artıyorsa bu işlemin niteliği teslimdir.

Üretimde kullanılacak kâğıt, boya ve benzeri ham ve yardımcı maddelerin siparişi veren belirlenmiş alıcı tarafından temin edilip edilmemesi tevkifat uygulamasına engel değildir. Ayrıca, söz konusu işlemler hizmet niteliğinde olduğundan, baskısı yapılmış ve piyasada satışa sunulmuş hazır haldeki ürünlerin doğrudan alımında tevkifat uygulanmayacaktır. Bu kapsamda, hizmetin veya faaliyetin gerektirdiği kırtasiye, basılı kağıt, defter ve benzeri malların alımı bu bölüm kapsamında değerlendirilmeyecektir. Sirkülerde verilen örneklere göre, belirlenmiş alıcı tarafından üretilen kek için kullanılan ve firmanın marka ve logosunun basılı olduğu ambalaj malzemesi temini hizmet sayılırken, bu keklerin taşınması için kullanılan karton kutu temini teslim olarak sayılmıştır.

Aynı şekilde, gıda, boya ve kozmetik sektöründe kullanılan ve firma bilgilerini ihtiva edecek şekilde üretilen plastik kapların satışı, ofset, flekso ve rotogravür teknikleriyle baskı yapılan ambalaj kutularının temini, içecek konulan teneke kutular, bu kutuların konulacağı karton kutular ve plastik şişe kapakları firma bilgilerinin basımı ile temin edilmesi işlemi teslim sayıldığından kdv tevkifatı yapılmayacaktır.

Ticari Reklam Hizmetlerinde 3/10 KDV Tevkifatı :

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin (I/C-2.1.3.2.15.) bölümünde, 01.3.2021 tarihinden itibaren, hem belirlenmiş alıcıların hem de diğer kdv mükelleflerinin ticari reklam hizmeti alımlarında 3/10 oranında kdv tevkifatı uygulanacağı belirtilmiştir.

Ticari reklam, ticaret, iş, zanaat veya bir meslekle bağlantılı olarak; bir mal veya hizmetin satışını ya da kiralanmasını sağlamak, hedef kitleyi oluşturanları bilgilendirmek veya ikna etmek amacıyla reklam verenler tarafından herhangi bir mecrada yazılı, görsel, işitsel ve benzeri yollarla gerçekleştirilen pazarlama iletişimi niteliğindeki duyurulardır. Tevkifat kapsamına, mal veya hizmetlerin tanıtım ve pazarlamasına yönelik her türlü ticari reklam hizmeti alımları (reklama ilişkin danışmanlık, reklamın planlanması, reklam içeriğinin hazırlanması ve tasarımı, reklamın yayımlanması gibi reklama yönelik hizmetler dahil) girmektedir. Yüklenicileri tarafından tamamen veya kısmen alt yüklenicilere veya daha alt yüklenicilere devredilen ticari reklam hizmetlerinde, işi devreden her yüklenici tarafından, kendisine ifa edilen hizmete ait KDV üzerinden tevkifat yapılır. Reklam hizmetinin, reklam ajansları üzerinden alınması, söz konusu ajansların bu kapsamda alacakları yayın, prodüksiyon gibi reklama yönelik hizmetlerin tevkifata tabi tutulmasına engel teşkil etmez. Profesyonel spor kulüplerinin (şirketleşenler dahil) reklam hizmetleri kapsamında 9/10, tasarımı yapılmış olan reklamlara ilişkin baskı ve basım hizmeti alımları baskı ve basım hizmetleri kapsamında 7/10 kdv tevkifatına tabidir.

Gelir İdaresi Özelgeleri de Dikkate Alınarak Özetlenen Örnekler :

Belirlenmiş alıcıların kapı isimliği alımlarında, isim basım işi, söz konusu teslimin tali unsurunu oluşturduğundan mal teslimi olarak değerlendirilecek ve kdv tevkifatına tabi tutulmayacaktır. Bu görüşün dayanağı, kapı isimliği malzemesine nazaran basım işinin değerinin cüzi tutarda görülmesidir. Mevcut isimliklerde yazı değişimi işlemi ve dijital baskı işleminde 7/10 kdv tevkifatı uygulanacaktır. Yapılan cam kumlama (camın üzerine puslu görüntü verme çalışması) işlemi kdv tevkifatına tabi değildir.

Belirlenmiş alıcılara yapılan broşür, el ilanı, digital fibermark baskı vb. işleri 7/10 kdv tevkifatına tabidir.

Belirlenmiş alıcılara tasarım ve dizayn çalışmaları yapılan, baskı işlemleri anlaşmalı matbaalara yaptırılan katalog, broşür ve kitapçıkların basım hizmeti 7/10 kdv tevkifatına tabidir. Belirlenmiş alıcılar dışındaki kdv mükelleflerinin matbaalardan aldıkları bu hizmetler üzerinden tevkifat yapılmaz. Ayrıca fotoğraf çekimi, kuaför ve ambiyans hizmetlerinin de baskı hizmetinin bir unsuru olarak baskı hizmeti ile birlikte verilmesi halinde tevkifat yapılması gerekmektedir.

Belirlenmiş alıcılara verilen dergi, broşür, kitapçık, afiş, davetiye tasarım işleri tevkifata tabi tutulmazken, tanıtım filmi bize göre, ticari reklam hizmeti kapsamında 3/10 tevkifata tabi tutulmalıdır.

– Tabela imalatı, stand tasarım ve imalatı gerek reklam hizmeti ve gerekse baskı ve basım hizmeti kapsamında değerlendirilemeyeceğinden kdv tevkifatına tabi değildir.

Belirlenmiş alıcılara verilen branda üzerine dijital baskı hizmetleri 7/10 oranında kdv tevkifatına tabidir.

Belirlenmiş alıcılara verilen fuar, etkinlik ve organizasyon hizmetleri 5/10 oranında kdv tevkifatına tabidir.

Belirlenmiş alıcıların anket firmalarından aldığı anket hizmetinde, anket yapanların, alıcının sevk, idare ve kontrolünde bulunması halinde (9/10) oranında, anket yapanların alıcının sevk, idare ve kontrolünde bulunmaması halinde, 5/10 oranında KDV tevkifatı uygulanması gerekmektedir. Tevkifat oranının tespit edilebilmesi için hizmet alım sözleşmesindeki hükümlerin dikkate alınması gerekmektedir. Aynı şekilde danışmanlık ve halkla ilişkiler hizmetleriyle, defile organizasyonu düzenlenmesi, host ve hostes hizmeti alınmasında da yine sözleşmedeki açıklamalar dikkate alınarak 5/10 veya 9/10 tevkifat yapılmalıdır.

– Grafik ve tasarım işleri, baskı ve basım işleri kapsamında değerlendirilemeyeceğinden tevkifata tabi değildir. Ancak ticari reklam hizmeti ile ilgili tasarım hizmetleri 3/10 kdv tevkifatına tabidir.

Televizyon ve gazetede reklam yayımlanması hizmetleri 3/10 kdv tevkifatına tabidir.

Billboardlarda reklam yayımlanması hizmeti 3/10 kdv tevkifatına tabidir.

– KDV Genel Uygulama Tebliğinin (I/C-2.1.3.2.13.) bölümünde; KDV mükellefleri tarafından, 5018 sayılı Kanuna ekli cetveller kapsamındaki idare, kurum ve kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, döner sermayeli kuruluşlar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları ile kalkınma ajanslarına ifa edilen ve Tebliğde özel olarak belirlenmeyen diğer bütün hizmet ifalarında söz konusu alıcılar tarafından (5/10) oranında KDV tevkifatı uygulanır, hükmü yer almaktadır. Bu nedenle, yukarıdaki alıcılar tarafından alınan web sitesi tasarımı, dijital dünyada takibi hizmetleri ve medya takip hizmetlerinin 5/10 oranında tevkifata tabi olduğu düşünülmektedir.

– Reklam ve baskı malzemelerinin satışı teslim mahiyetinde olduğundan kdv tevkifatına tabi değildir.

Hüseyin DEMİR

Yeminli Mali Müşavir

https://www.kardemymm.com.tr/

Bilindiği üzere, 16/2/2021 tarihli R.G’de yayımlanan 35 Seri No.lu KDV Tebliğinin 15 inci maddesi ile tevkifat uygulamasından kaynaklanan iade taleplerinin yerine getirilmesinde, alıcı tarafından 2 No.lu KDV beyannamesi ile beyan edilen ve tahakkuk ettirilen KDV’nin ödenmiş olması şartı getirilmişti.

1 Mart 2021 tarihinde yürürlüğe giren Tebliğ değişikliğinin yürütmesi, Danıştay Dördüncü Dairesinin 1/2/2022 tarih ve Esas No:2021/2647 sayılı Kararı ile durdurulmuş; bu karara karşı Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan itiraz ise Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca 23/3/2022 tarih ve İtiraz No: 2022/3 sayılı Karar ile reddedilmiştir.

Söz konusu Yazı aşağıdaki gibidir:

T.C.

HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

Sayı: E-64994458-130[5509-815]-63230

Konu: Genel Yazı

DAĞITIM YERLERİNE

Tevkifat uygulamasından kaynaklanan iade taleplerinin yerine getirilmesinde, alıcı tarafından 2 No.lu Katma Değer Vergisi (KDV) Beyannamesi ile beyan edilen ve tahakkuk ettirilen KDV'nin ödenmesine ilişkin KDV Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair 35 Seri No.lu Tebliğin 15 inci maddesindeki "Aynı Tebliğin (I/C-2.1.5.1.) bölümünün ikinci paragrafında yer alan "şartı aranmaz" ibaresi "şarttır" olarak değiştirilmiştir." şeklindeki düzenlemenin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada, Danıştay Dördüncü Dairesinin 1/2/2022 tarih ve Esas No:2021/2647 sayılı Kararı ile anılan Tebliğin 15 inci maddesinin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş olup, bu karara karşı Bakanlığımız tarafından yapılan itiraz üzerine Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca 23/3/2022 tarih ve İtiraz No:2022/3 sayılı Kararı ile itirazımızın reddine karar verilmiştir.

Buna göre, Danıştay Dördüncü Dairesinin 1/2/2022 tarih ve Esas No:2021/2647 sayılı Kararı ile KDV Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair 35 Seri No.lu Tebliğin 15 inci maddesinin yürütmesi durdurulduğundan, tevkifat uygulamasından kaynaklanan iade taleplerinin yerine getirilmesinde, alıcı tarafından 2 No.lu KDV Beyannamesi ile beyan edilen ve tahakkuk ettirilen KDV'nin ödenmiş olması şartı mükelleften aranmayacaktır.

Ancak, bu kapsamdaki iade taleplerine ilişkin olarak vergi dairelerince, alıcılar tarafından tevkif edilen KDV'nin Hâzineye intikal edip etmediği hususunun araştırılması ve Hâzineye intikal etmediği tespit edilen vergilerin takip ve tahsili bakımından gecikmeksizin işlem yapılması uygun olacaktır.

Bilgi edinilmesini ve gereğini rica ederim.

Mehmet ARABACI

Bakan a.

Gelir İdaresi Başkan Yardımcısı

Ek :

1- Danıştay Dördüncü Dairesinin 1/2/2022 tarih ve Esas No:2021/2647 sayılı Kararı
2- Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 23/3/2022 tarih ve İtiraz No:2022/3 sayılı Kararı

Dağıtım :
Vergi Dairesi Başkanlıklarına Defterdarlık Gelir Müdürlüklerine

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • FATURADA KDV ORANI YANLIŞLIĞI - ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI % 20-10 KDV hesaplayarak satması gereken mala yönelik %1 KDV…
  • TEMEL FATURAYA İTİRAZ VE GELİR İDARESİNE BİLDİRİM Türk Ticaret Kanununa göre tacirler arasında ihtarlar:* Noter aracılığıyla,* Taahhütlü…
  • Form Bs'ye Göre 3. Şahıslara Haciz Form BS'de görülen satış kayıtlarına göre Vergi Dairesi 3. şahıslara…
Top