Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

I- GİRİŞ

Öncelikle yazımıza zamanaşımı nedir konusu ile başlamak gerekirse, zamanaşımının tarifi Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesinde belirtilmiş ve buna göre zamanaşımı, süre geçmesi nedeniyle vergi alacağının kalkması olarak tarif edilmiş; Hatta zamanaşımı konusunda mükellefin bir müracaat olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade edeceği belirtilmiştir.

II- ZAMANAŞIMI SÜRELERİ?

Zamanaşımında süreler ise aynı Kanun’un 114. maddesinde vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağı açıkça belirtilmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi Kanun koyucu bu konuda mükellefin müracaatına bakılmaksızın zamanaşımına uğrayan bir evrak dolayısıyla mükellefe vergi tarh ettirmeyecek, tahakkuk etmiş ise tahakkukun terkinini yapacak veya takip veya tahsil aşamasındaysa takibi sonlandıracaktır. Ancak Vergi Dairesi’nce matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulmasının zamanaşımını durduracağı, Duran zamanaşımının ise söz konusu komisyon kararının vergi dairesine intikalini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam edeceği ve işlemeyen sürenin her hal ve takdirde bir yıldan fazla olamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca, Şarta bağlı istisna veya muafiyet uygulamaları sonucu kısmen veya tamamen alınmayan vergilere ilişkin zamanaşımı süresinin, İstisna veya muafiyet şartlarının ihlal edildiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren başlayacağı açıklanmış ise de damga vergisi için özel bir hüküm konularak zamanaşımına uğrayan evrakın tarh zamanaşımı süresi dolduktan sonra faydalanıldığı takdirde mezkur evraka ait vergi alacağının yeniden doğacağı hükmü yer almaktadır.

Vergi Usul Kanunu’na göre ceza kesmede zamanaşımı ise 374. madde de belirtilmiş buna göre,

1- Vergi zıyai cezasında cezanın bağlı olduğu vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın birinci gününden; 353. maddesinde yer alan özel Usulsüzlük ve mükerrer 355. Maddesinde belirtilen bilgi vermekten çekinenlere kesilecek usulsüzlük cezalarında, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak beş yıl,

2- Usulsüzlükte, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak iki yıl, Ancak 336. maddede ki muhtelif cezaların birleşmesi halinde ise kesilecek ceza, vergi cezası için belli edilen zamanaşımı süresi içinde kesileceğinin ve bu süreler içinde ceza ihbarnamesinin tebliğ edilmekle zamanaşımının kesileceği de detaylı açıklanmıştır.

III- 6183 SAYILI KANUNA GÖRE ZAMANAŞIMI?

Vergi ve vergi cezasında zamanaşımı sürelerini inceledikten sonra 6183 sayılı Amme Alacaklarının Takip Ve Tahsili Hakkındaki Kanunu incelediğimizde ise bu Kanun’un 102. maddesini detaylı incelersek, Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiş, ancak zamanaşımından sonra mükellefin rıazen yapacağı ödemelerin de kabul edileceği belirtilmiştir. Şahsi düşüncem aslında tahsil zamanaşımında takipli alacaklar için bu gün tahsil zamanaşımını kesmek daha kolaydır. Bu kolaylık tabii ki mükellefin bulunması halinde daireye çağrılarak 6183 sayılı Kanun’un 7. maddesindeki yardım mecburiyeti hükmünden de yararlanılarak bir Emniyet görevlisi nezaretinde mükellefin üst araması yapılarak veya üzerinde bulunan en basitinden cep telefonun da haczedilerek paraya çevrilmesi konusunda hiçbir kanuni sakınca bulunmaktadır. Zamanaşımını kesilmesi ile ilgili 103. madde ile zamanaşımının işlememesi konulu maddeleri ise SGK Alacaklarının zamanaşımı açıklamalarında ayrıca yer verileceğinden bu kısımda bunlar belirtilmemiştir.

IV- SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNUN ALACAKLARINDA VE İDARİ PARA CEZALARININ TAHAKKUK VE TAHSİLİNDE ZAMANAŞIMI SÜRELERİ?

Sosyal Sigortalar Kurumu’nun alacaklarında zamanaşımı süresi 5510 Sayılı Kanun’un 93. maddesinde açıklanmış ve buna göre de Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak 10 yıllık zamanaşımına tabi olacağı belirtilmiştir. Burada dikkat edilecek olursa vergi alacaklarında zamanaşımı ister tahakkuk ister tahsil aşamasında beş yıllık zamanaşımına tabii iken SGK alacaklarında ise zamanaşımı süresi on yıldır. Bunun nedeni ise her iki kurumun takipli alacakları her ne kadar 6183 sayılı Kanun kapsamında yürütülse de SGK 6183 sayılı Kanun’un 51. maddesindeki gecikme zammı nispet ve hesabı ile, 102. maddesindeki tahsil zamanaşımı konulu hükümlerine bağlı değildir. SGK alacaklarına devam edersek, Kurum’un prim ve diğer alacakları; Mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise Mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrole görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, Kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatlarına göre yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, Döner sermayeli kuruluşlar, Kamu İdareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin kuruma intikal ettiği tarihten itibaren zamanaşımı (10) on yıl olarak uygulanır. 5510 Sayılı Kanuna dayanılarak Kurumca açılacak tazminat ve rücu davaları, on yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımı tarihi; rücu konusu gelir ve aylıklar bakımından kurum onay tarihinden, masraf veya ödeme tarihinden itibaren başlayacağı ve aynı vergi kanunlarında olduğu gibi zamanaşımından sonra yapılan ödemelerin kabul edileceği belirtilmiştir.

V- İDARİ PARA CEZALARININ TAHAKKUKU VE TAHSİLİNDE UYGULANACAK ZAMANAŞIMI SÜRELERİ?

İdari para cezalarının tahakkuk zamanaşımı İdari para cezasına konu fiil, ilgili Kanunlar ile verilen yükümlülük yerine getirilmediği zaman işlenmiş sayıldığından gerek 506 sayılı Kanunda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmeyenler idari para cezasına konu fiili, yükümlülüklerine yerine getirmeleri gereken sürenin son günü itibariyle işlenmiş sayılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise fiilin işlendiği tarihte geçerli olan Kanun hükümlerine göre hesaplanacağıdır. 30.09.2008 veya öncesi bir tarihte işlenen fiiller yönünden tahakkuk zamanaşımı süresi 30.09.2008 tarihinin esas alınacağı bu tarihten önce ve işlenmiş olan fiiller dolayısıyla uygulanacak olan idari para cezalarında dikkate alınacak zamanaşımı süreleri;

(a)  09.07.1987 ila 11.05.1993 tarihleri arasında işlenen fiillerden dolayı bu tarihte yasal bir düzenleme bulunmadığından çeşitli Yargı kararları uyarınca beş yıl,

(b) 12.05.1993 ile 05.08.2003 tarihleri arasında işlenen fiillerden dolayı 3910 sayılı Kanun gereğince on yıl,

c- 06.08.2003 ile 30.09.2008 tarihleri arasında işlenen fiillerden dolayı 4958 sayılı Kanun gereğince beş yıl olduğundan 30.09.2008 veya öncesi bir tarihte işlenen fiiller bakımından idari para cezalarına ait tahakkuk zamanaşımı süreleri dolduğundan bu tarih öncesi işlenen fiiller dolayısıyla İDARİ PARA CEZASI UYGULANMAYACAKTIR.

VI- İDARİ PARA CEZALARINDA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ?

İdari para cezalarında tahsil zamanaşımı süresi idari para cezasının tahsilinde dikkate alınacak zamanaşımı süresi belgenin, İşverenlerce kendiliğinden verilip verilmediği veya Mahkeme kararına/Denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlere/Kamu kurum ve kuruluşlardan alınan yazılara istinaden işverenlerce veya kurumca re’sen düznelenip düzenlenmediği üzerinde durulmaksızın tebliğ edilen idari para cezasının yasal ödeme süresinin son gününde geçerli olan Kanun hükümlerine göre tespit edilecektir. Bunu bir örnekle anlatmak istersek SGK Genelgesinde de belirtildiği gibi, gerçek kişisi tarafından 2007 Haziran ayına ait aylık prim ve hizmet belgesini verilmediğini kurum denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan incelemeler sonucu tespit edilmesi nedeniyle 10.06.2008 tarihinde söz konusu fiile ilişkin idari para cezasının 06.11.2008 tarihinde tebliğ edildiğini varsayıldığında idari para cezasının tahsil zamanaşımında 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı açıktır. Yani yasal ödeme süresinin son günü 01.10.2008 veya sonrasında ise yukarıda da arz ettiğim gibi 93. maddesindeki zamanaşımı süresi ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren on yıl olarak dikkate alınması gerekmektedir.

VII- ZAMANAŞIMI HANGİ HALLERDE KESİLMEKTEDİR?

Zamanaşımının kesilmesinde 6183 sayılı Kanun’un 103. maddesi aynen SGK Alacaklarında da uygulanmaktadır. Buna göre;

1-    Ödeme,

2-    Haciz tatbiki,

3-    Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilât,

4-    Ödeme emri tebliği,

5-    Mal bildirimi, Mal edinme veya mal artmalarının bildirilmesi (Burada kamu borçlusunun mal varlığı olup olmadığı önem taşımamaktadır. Mal bildiriminde bulunması yeterlidir.

6-    Yukarıda 5 sırada gösterilen muamelelerden herhangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması,

7-    İhtilaflı kamu alacaklarında kaza mercilerince bozma kararı verilmesi,

8-    Amme alacağının teminata bağlanması,

9-    Kaza mercilerince icranın tehirine karar verilmesi,

10-  İki Amme İdaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi,

11-  Amme alacağının Özel Kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunması veya ödeme planına bağlanması (Yapılandırma yasaları için müracaatta bulunması olarak düşünülebilinir) Kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımının bir bozma kararıyla kesilmesi halinde zamanaşımı başlangıcı yeni vade gününün rastladığı, Amme alacağının teminata bağlanması veya icranın kaza mercilerince durdurulması hallerinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rastladığı takvim yılının ilk günüdür. Vergi, Vergi cezası ile SGK kurum alacakları ile İdari para cezalarında zamanaşımını ve zamanaşımının kesilmesini açıkladıktan sonra hangi hallerde zamanaşımın işlemeyeceğini belirterek yazımızı 6183 Sayılı Kanun’un 104. maddesi ile sonlandırırsak= Borçlunun yabancı memlekette bulunması, Hileli İflas etmesi veya terekenin tasfiyesi dolayısıyla hakkında takibat yapılmasına imkân yoksa bu hallerin devamı müddetince zamanaşımı işlememektedir. Zamanaşımı işlememesi sebeplerinin kalktığı günün bitmesinden itibaren başlayacağı ve durmasından evvel başlamış olan cereyanına devam edeceği hususu Kanun hükmünde yer almıştır.

Mustafa GÜNŞEN*

E-Yaklaşım / Ağustos 2022 / Sayı: 356

___________________________________

*  Emekli Maliyeci, Sosyal Güvenlik Uzmanı

Geçici iş göremezlik (çalışmazlık) bildirimi yapılmaması esnasında uygulanan cezalar son yıllarda artan asgari ücretle beraber can yakmaya devam ederken,düzenleme yapılırken TBMM kanun görüşmelerinde gözden kaçan en önemli nokta uygulama esnasında alt ve üst sınırlara yer verilmemiştir.

1/03/2011 Tarihinden itibaren uygulamada olan kanun maddesi ile işverenlerin sırtında küflü çivi paslanarak kangren haline gelmiştir.Acilen cerrahi müdahaleye ihtiyaç vardır.

Geçici İş Göremezlik Ödeneklerinde zaman aşımı 5 yıl olduğu için,süre bitiminde alınmayan geçici iş göremezlik gelirleri de kurumca ödenmez.

Örnek:

A Sigortalı 01.09.2017 tarihinde başlayan hastalıktan dolayı geçici iş göremezliği 11.09.2017 tarihinde sona ermiştir.

Zaman aşımı da 11.09.2022 tarihinde ödeme noktasında sona erecektir.

İşveren tarafından SGK ‘nın ilgili ekranından giriş işlemi yapılmaması halinde İdari Para Cezası 2017/Ekim döneminde geçerli olan İPC uygulaması yapılacaktır.

Yukarıdaki işlemler için 12.09.2022 tarihinden sonra sigortalı geçici iş göremezliği zamanaşımına girmesi durumunda ,kurum tarafından ödeme olmayacağı için işverene de bu işlemi yapması yönünden tebliğ de yapılamayacağını söyleyebiliriz.

ÇALIŞMADI BİLDİRİMİ HASSAS NOKTA

5510/4 -1 (a) bendi kapsamında hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan sigortalılara, iş göremezlik ödeneklerinin ödenebilmesi için işverenlerince istirahat süresince işyerinde çalışılmadığına dair bildirimin yapılması gerekir.

a.)Elektronik,

b.)Manuel ,

c.)Aylık prim ve hizmet belgesi(MUHSGK) üzerinden bildirim yapıldığının tespiti halinde geçici iş göremezlik ödenekleri ödenecektir.

İŞLEM BASİT VE E-SGK MEVCUT!

www.sgk.gov.tr internet adresinde e-SGK-İŞVEREN-Çalışılmadığına Dair Bildirim Girişi ekranından işverenler tarafından sigortalıların hak ettikleri istirahat süresinin bitim tarihinin içinde bulunduğu aya ait aylık prim hizmet belgesinin verileceği son tarihteki gün sonuna kadar elektronik ortamda SGK’una gönderilmesi zorunludur.

Aylık prim ve hizmet belgesinde (MUHSGK)  eksik gün nedeni olarak geçen 01 (istirahat) kodu ile bildirilen sigortalılar için bu bildirim, çalışılmadığına dair bildirim yerine geçmektedir.

Bu sütun başlığında “prim bildirilen sigortalı, istirahatli olduğu sürelerde, işyerinde çalışmamıştır” ifadesi yer almaktadır.

Çalışılmadığına dair bildirimin, işverenler tarafından sigortalıların hak ettikleri istirahat süresinin bitim tarihinin içinde bulunduğu aya ait aylık prim hizmet belgesinin verileceği son tarihteki gün sonuna kadar elektronik ortamda SGK’unagönderilmesi zorunludur.

UCU AÇIK CEZA VE SINIRSIZ UYGULAMA ALANI VAR!

SGK tarafından uygulama da cezaların üst sınırı belirlenmiş, bu sınırı aşmayacak şekilde uygulanmıştır.

Oysa TBMM kanun uygulanması esnasında bununla ilgili üst sınır belirlenmemiştir.

Örnek:

2022 Yılında Haziran ayında 26/07/2022 tarihine kadar 1 kişi içinde zamanında çalışmadı ekranına giriş yapılmaması halinde 2502 TL ,10 Kişi için 25.020 TL ,100 Kişi İçin 2.502.000 TL kadar İPC kesilebilir.

Bu durumda üst sınır uygulanmaması işverenleri zor durumda bırakacaktır.

İŞVEREN TARAFI DİKKAT ETMEMESİ BU CEZAYI ÇIĞ GİBİ BÜYÜMESİNE NEDEN OLUR!

1-Aylık prim hizmet belgesi üzerinde yer alan eksik gün nedeni “01-İstirahat” veya “istirahatli olduğu sürelerde, işyerinde çalışmamıştır” olarak”,

2-Manuel veya Elektronik Çalışılmadığına Dair Bildirim Giriş ekranından sigortalının istirahatli olduğu dönemde çalışıp çalışmadığını “Çalışmadı” veya “Çalıştı” olarak,

bildirmeyen işverenlere Kanunun 102 nci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde belirtilen asgari ücretin yarısı, geç bildirenlere ise asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanacaktır.

BUNU YAPAN KAZANÇLI ÇIKACAKTIR!

Yasal zorunluluk olmamakla birlikte işverenler, sigortalılarına verilen istirahat raporları hakkında e-posta yoluyla bilgilendirilmektedir. E-posta ile bilgilendirilme yapılabilmesi için işverenlerin veya işveren vekillerinin kendilerine ait e-posta adres bilgilerini Kurum internet sayfasında yer alan e-SGK/Diğer Uygulamalar-Çalışılmadığına Dair Bildirim Giriş ekranı içinde yer alan “İşveren İletişim Bilgileri” panelinden giriş yapmaları gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle e-posta ile bilgilendirme yapılmaması veya yapılamaması işverenlerin Kuruma çalışılmadığına dair bildirim yapma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Sigortalılara rapor verildiği yönünde işverenlerine Kurumca elektronik mesaj yollandığı ve anılan raporlar işveren tarafından Çalışılmadığına Dair Bildirim Giriş ekranında görülebildiği de göz önüne alınarak çalışılmadığına dair bildirim girişi yapılması yönünde tebligat gönderilmeden idari para cezası uygulanacaktır.

SGK UCU AÇIK CEZA İLE İNSAN KAYNAKLARI VE SMM MÜCİT YAPTI!

4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalılara geçici iş göremezlik ödeneği ödemelerinde 100 üncü maddeye istinaden Kurumca işverenlerden istenilen bildirimlerin belirlenen süre içerisinde ve elektronik ortamda yapılmaması halinde sigortalı başına aylık asgari ücretin onda biri, hiç yapılmaması halinde ise sigortalı başına aylık asgari ücretin yarısı tutarında idari para cezası uygulanır.(5510/102-i)

Yukarıdaki cezanın can yakması sonucu işveren kesimi APHB-MUHSGK SGDP’li çalışanlar hariç Tüm Sigorta Kollarından çalışanları istirahatli ve EVET çalışmadı diyerek işaretleme de olası cezanın önüne geçmeye çalışmaktadır.

Örnek:

100 Kişi çalışan işyerinde SGDP’liler hariç tüm çalışanların isminin karşısında (*) işareti var, nedeni sorulduğunda uygulanacak İPC kaçış noktası olarak gösterilmektedir.

Bu durumda sistemde küçük bir düzeltmeye ihtiyaç vardır.

SGK BUNU NEDEN YAPMAZ!

Cari ayda bildirimi atlanmış sigortalılar için son uyarı ekranı açılmalı işverene süre verilmeli,bu süreye uyulmadığı taktirde İPC devreye alınmalı,cezalı ekrana düşüldüğünde tebliğ edilmeden önce girişi yapanlara %10 ceza uygulaması için süre ,SMS,e-posta bilgi geçilmelidir.

TBMM İŞVERENLER BU UYGULAMAYA SON VERMEK ADINA KANUN YAPILMASINI SAĞLANMASI GEREKİR!

Sistemsel hataları, işverenlerin ekranlarına düşmeyen raporlar, işverenlerin sürekli olarak bunu takip etmeleri de mümkün değildir.

5510 sayılı Kanunun 102'nci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi uyarınca brüt asgari ücretin yarısı tutarında idari para cezası uygulanıyor.

Umarız ilerleyen yasa döneminde bu ucube ve ucu açık ceza uygulaması işverenin sırtından küflü çivi olmaktan kurtarılır.

18.08.2022

Vedat İlki
İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Perşembe, 18 Ağustos 2022 10:46

Asgari Ücrete Üçüncü Zam İddiası Gündemde

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kuzeni, gazeteci Cengiz Er’in sahibi olduğu 'SuperHaber' isimli internet sitesinde, kasım ayında asgari ücrete yeni bir zam yapılacağı iddia edildi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kuzeni, gazeteci Cengiz Er’in sahibi olduğu SuperHaber sitesi, kasım ayında asgari ücrete yıl içindeki üçüncü zammın yapılacağını öne sürdü.

Kulislere dayandırılan iddiaya göre, asgari ücret yapılan üçüncü zamla birlikte 6 bin 700 Türk Lirası’na ulaşacak.

BAKAN BİLGİN YIL SONUNU İŞARET ETTİ

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 31 Temmuz’da yaptığı açıklamada asgari ücrette yeni düzenleme için yıl sonunu işaret etti. Bilgin "Yıl sonunda yeni bir düzenleme yapacağız. Emekçilerimizi ezdirmeyeceğiz. Sermayenin emek düşmanlığı yapmasının karşısında olacağız" ifadelerini kullandı.

ASGARİ ÜCRETE YIL İÇİNDE 2 KEZ ZAM YAPILMIŞTI

2021'de brüt 3 bin 577 lira, net 2 bin 825 lira olarak uygulanan asgari ücret yüzde 50'lik artışla 2022 yılı için brüt 5 bin 4 lira, net 4 bin 253 lira olarak belirlenmişti.

Ülke ekonomisinde görülen ekonomik kriz yurttaşa artan oranlarda enflasyonla yansımasının ardından asgari ücrete 2022 Haziran ayından itibaren geçerli olmak üzere yılın ikinci zammı yapılmıştı. Asgari ücret yüzde 30’luk artışla brüt 6 bin 471, net 5 bin 500 lira olarak belirlenmişti.

https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/asgari-ucrete-ucuncu-zam-iddiasi-1970934?utm_medium=Slider%20Haber&utm_source=Cumhuriyet%20Anasayfa&utm_campaign=Slider%20Haber

Çizgisel tarih; tarihin sıfır noktasından başladığını ve belli bir ereğe doğru ilerlediğini savunmaktadır. Tarihi okumalar genel olarak siyasi gelişmeler, sosyolojik olaylar üzerine şekillenerek kayıt altına alınmaktadır. Tarihi okumaları bu yazımızda farklı olarak vergisel düzenlemeler üzerine gerçekleştireceğiz. Elbette bunu yaparken ülkemizde vergi uygulamalarının temel kaynağı olan 04.01.1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu çerçevesinde yapacağız. Bizler vergi uygulamalarına dair kanun çerçevesinde 1961 yılını sıfır noktası alacak olursak mezkûr kanun 1961 yılından beri diğer kanunlar gibi insana mahsus olan değişimler ve gelişimlere endeksli olarak değişikliğe uğramış ve bundan sonraki dönemler için uğrayacağı aşikârdır.

Vergi uygulamalarında kanunilik ilkesi doğrultusunda, kanuna dayandırılarak yayınlanan tebliğ düzenlemeleri ile amaç mükellefin vergisel yükümlülüklerini yerine getirmesinde açıklık getirmek ve kayıt dışılığı önleyerek vergi kayıp/kaçağını ortadan kaldırmak, olarak yorumlayabiliriz. Tebliğler ile kanuni düzenlemelerin detaylandırılabilmesi için ilgili kanun bünyesinde yetki maddeleri tanımlanmıştır. Vergi Usul Kanununun Mükerrer 257 inci maddesi de Hazine ve Maliye Bakanlığı’na birden çok alanda yetki tanımlaması yapmıştır. Tanımlanan yetkilerden biri Mükerrer Madde 257/2’de şöyle ifade edilmiştir;

Maliye Bakanlığı

2. Mükelleflere muameleleri ile ilgili tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etmeleri zorunluluğunu getirmeye ve bu zorunluluğun kapsamını ve uygulamaya ilişkin usul ve esaslarını belirlemeye,

Yetkilidir.

Bu yetki kapsamında ise tevsik zorunluluğu olan ve olmayan ödeme ve tahsilatlar ile bu işlemlerin yapıldığı kurum ve kuruluşlara ilişkin açıklamalar, ilk olarak 2003 yılında yayınlan Vergi Usul Kanununun 320 nolu tebliği ile başladı, ardından Vergi Usul Kanunun 323, 332 ve en son 459 sıra nolu Genel Tebliğlerinde düzenlemiştir.

Tevsik zorunluluğu ile ilgili en son 459 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde,  tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin, bankalar, benzeri/özel finans kurumları veya posta idarelerince aracı kılınarak yapılması zorunluluğu bulunmadığı belirtilmiştir.

Bu aşamaya kadar herhangi bir sorun gözükmemektedir ancak bizim üzerine istişare edilmesini düşündüğümüz düzenleme tamda bu noktada ortaya çıkmaktadır. Kayıt dışılık ile mücadele ve vergi kayıp/kaçağını önleme kapsamında çizgisel tarih kendini gösterse ve 2003 yılındaki mevzuat düzenlemeleri teknolojik gelişmelerle entegre olsa ve halihazırda geçerli durum bankacılık sistemine zorunlu entegrasyon sağlasa tamamen olmasa da büyük bir aşamada kayıt dışılık ile mücadelede ilerleme kaydedilemez mi? sorusuna yazımızda cevap aramaktayız.

Kayıt dışı ekonomi; devletten gizlenen, kayıt altına alınmayan/alınamayan ve bu nedenle denetlenemeyen ticari işlemler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Kavram imgede geniş bir alanı kapsamaktadır. Yasa dışı olan veya yasal olup beyanın tamamen/kısmen kayıt dışı bırakılması gibi çeşitli varyasyonları içerisinde barındırmaktadır. Kayıt dışılık geniş bir alana sahip olsa da yazımızda beyanı tamamen veya kısmen kayıt dışı kalan gayrimenkul alım satımı nazara verilmektedir.

Kayıt dışılık, gelişmiş/gelişmekte olan/az gelişmiş olmak üzere tüm ülkelerin başına bela kavram/olgu olarak tanımlanabilir. Her ne kadar varlığı kaçınılmaz olsa da durumun devletler özelinde alışılması ve kabullenilmesi elbette mümkün değildir ve egemen güç olan devletler kendilerince farklı da olsa yöntem belirleyerek mücadelelerini sürdürmektedirler. Ülkemizde de bu olgu ne yazık ki kendini göstermekte ve bununla birlikte mücadelesi verilerek kayıtlı ekonomiye geçiş için planlamalar yapılmakta ve zamanla ilerleme sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu noktada önemli husus ise ülke ekonomisinde öncü sektör olarak nitelendirilen gayrimenkul sektöründe kayıt dışılık ile mücadele ve kayıtlı ekonomiye geçiş aşamalarıdır.

Gayrimenkul sektöründe, sektörün büyüklüğü ve olayların nevi şahsına münhasır olmasına ilişkin birçok vergisel sorunları bünyesinde barındırmaktadır. Geçmişten günümüze birçok vergisel düzenleme ile çözümler getirilmiş ancak tam olarak sektörün vergisel sorunları çözülmüş diyemeyiz. Bizler yazımızda sorunların temeli niteliğinde gördüğümüz Gayrimenkul alım satımında, ödeme ve tahsilatlarının gerçekleşme usulü ve bunların yol açtığı kayıp/kaçak üzerine vurgu yapacağız.

459 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde, tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin, bankalar, benzeri/özel finans kurumları veya posta idarelerince aracı kılınarak yapılması zorunlu bulunmadığı”  Şeklinde bir mevzuat düzenlemesini önceki paragrafta belirtmiştik. Tam olarak bu hususta çizgisel tarih takip edilerek geçmişten gelen düzenlemenin yeniliğe muhtaç olduğu vurgusunu yapmayı düşünüyoruz. Mezkûr genel tebliğlerde tevsik zorunluluğu kayıt dışılığı önlemek amacı doğrultusunda nihai tüketiciler de dâhil toplumun geneleni kapsamaktadır. Durum böyleyken yani nihai tüketicileri de kapsayan ödemelere kadar mevzuat bu anlamda sınırlama getirmişken milyon liraları bulan gayrimenkul alım satımında işlemin tapu idaresinde yapılması referans alınarak istisnaya tabi tutulması, üzerine düşünülmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Beyan üzerine alınan vergilerde denetimin etkili gerçekleşmesi adına en sağlıklı yöntemlerden biri de harici veri niteliğinde bilgi ve belgeler ile desteklenmesidir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 134. Maddesinde belirtilen; vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. Lafzının pratiğe dönüşmesinde de harici verilerin geçmişten günümüze önemli olduğu yadsınamaz. Buraya kadar olan durumu özetlemek gerekirse mevzuat kapsamında istisna tutulan gayrimenkul alım satımında ödeme tevsike edici belge aranmaması sorun olarak görülmektedir. Bankacılık sektörü ile kamu idarelerinde yaşanan dijitalleşmenin bir sonucu olarak bu alım satımların banka ve benzeri finans kurumları aracılığıyla yapılmasının zorunluluğu durumu üzerine düşünülmesi gerektiği inancındayız.

Gayrimenkul alım satımında en yaygın vergisel düzenlemenin muhakkak ki tapu harcı olduğu bilinmektedir. Tapu harcı, Harçlar Kanununda düzenlenmiş olup (4) sayılı tarifede nispeti belirtilmiştir. Mezkûr kanunun 63. Maddesinde ise harç alma ölçüsü olarak kayıtlı değer, emlak vergisi değerine vurgu yapılır. Burada kanun metni şöyle geçmektedir;

“Gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu ve kadastro harcı, emlak vergisi değerinden az olmamak üzere, beyan edilen devir ve iktisap bedeli üzerinden hesaplanır.”

Tapu harç matrahı, emlak vergisi değerinden az olmamak üzere diye tanımladığımız kanun lafzı emlak vergi değeri olarak algılanmış olup mükelleflerin büyük bir kısmı tarafından bu bedel dikkate alınarak tapu harç matrahları belirlenmektedir. Ancak olağan hayatta sıkça karşılaştığımız durum emlak vergi değerinin, gerçek alım satım bedelini yansıtmadığı aşikardır. İşlemin müeyyidesine baktığımızda ise gerçek durumu yansıtmadığının tespiti halinde aradaki farka isabet eden harç ikmalen veya re ’sen tarh edileceği vurgulanır ve vergi ziyaı cezasının %25’i nispetinde uygulanacağı belirtilir. Tüm vergi türlerinde vergi ziyaı cezasına sebebiyet verilmesi halinde bir kat olarak gerçekleştirilen vergi ziyaı cezası tapu harç uygulamasında %25’i olarak vurgulanmaktadır ve caydırıcılığı konusunda tartışılması gerektiği düşünmekteyiz. 

Ödemelerin tevsiki durumu ve harç matrahının belirlenmesi usullerine bu kadar büyük önem atfedilmesi elbette ki konunun sadece tapu harcı olmadığı gerçeğidir. Sıfır konut teslimleri dâhilinde düşünüldüğünde kurumlar/gelir vergisi, katma değer vergisi başta olmak üzere birçok vergi türünde kayıp kaçağa yol açma ihtimalinin olduğu izahtan varestedir.

Ödemelerin kayıt altına alınması noktasında 2015 yılından beri uygulamada olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Takasbank işbirliği ile “webtaputakas” yöntemi geliştirilmiştir. Sistem ilk aşamasında alıcı ve satıcının, tapu dairesinden alınan e-ödeme numarası ile tapu takas internet adresinden gerekli bilgilerin sisteme girmesi ile başlar. Belirtilen Takasbank hesabına ki burada hesap numarası satıcının numarası olmayıp kurum hesabı olmak üzere gönderilir. Son aşamada tapu dairesinde tescil işlemi gerçekleştiğinde gayrimenkul bedeli satıcıya EFT ile gönderilir. Ancak izah edilen bu durum ihtiyari olarak uygulanmaktadır. Bu sistemin gayrimenkul alım satımlarında sorun teşkil etmeden güvenilir şekilde çalışması durumunda ödemelerin bu kanal vasıtasıyla gerçekleştirilmesi meselesi yasal zemine çekilebilir. Mevzuat çerçevesinde zorunlu hale getirilen ödemeler elbette gayrimenkul alım satımlarında sorunu tamamen çözer şeklinde bir yorum yapmak mümkün değildir ancak sistemi olağan durumdan daha kontrol edilebilir hale getireceği aşikârdır.

Gayrimenkul sektörü üzerine birçok düzenleme ile durum daha kontrol edilebilir hale gelmektedir. Son dönemlerde ilan sitelerinin bildirim yükümlülüğüne dair getirilen düzenleme ile fahiş fiyat artışlarının önlenmesinde önemli bir yol kat edilmiştir. Gayrimenkul alım satımlarında ödeme ve tahsilat işlemlerinin de banka ve benzeri finans kurumları üzerinden gerçekleşmesinin yasal bir zemine dayandırılması durumunda da kayıt dışılığın ve fahiş fiyatların önlenmesinde önemli rol oynayacağına inanıyoruz. 

Recep BORA
Vergi Başmüfettişi

https://www.dunya.com/kose-yazisi/gayrimenkul-alim-satim-islemlerinde-odemelerin-kontrol-edilebilir-hale-getirilmesi/666595

27 Ocak 2022, 3 Şubat 2022 ve 17 Şubat 2022 tarihli DÜNYA’da yayımlanan yazılarımızda; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca yapılan Kur Korumalı Türk Lirası Mevduata geçişe ilişkin düzenlemelerin açıklamalarına ve 7352 sayılı Kanun’la kur korumalı mevduata geçiş yapan kurumlar vergisi mükelleflerine ve bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükelleflerine tanınan kurumlar ve gelir vergisi istisnalarına ve 2 Haziran 2022 tarihli DÜNYA gazetesinde yayımlanan yazımızda 7407 sayılı Kanun ile kurumlar vergisi istisnalarının yer aldığı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun geçici 14. maddesinde yapılan ilave düzenleme ile 31/12/2021 tarihli bilançolarda yer almasa dahi 31/3/2022 tarihli bilançolarında yer alan yabancı paraların 2022 yılı sonuna kadar TL’ye dönüştürülmesi durumunda, bu kapsamda açılacak mevduata tahakkuk ettirilecek faiz ve kâr payları ile diğer kazançlar istisna kapsamına alındığına ilişkin açıklamalarımıza yer verilmişti. Anılan düzenlemede Cumhurbaşkanı’nın bu tarihi (31.03.2022 tarihini), 30.06.2022 ve 30.09.2022 olarak uygulatabileceği hükmüne de yer verilmişti.

27 Temmuz 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5872 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’yla, 31/12/2021 ve 31/03/2022 tarihli bilançolarda yer almasa dahi 30/06/2022 tarihli bilançolarında yer alan yabancı paraların da 2022 yılı sonuna kadar TL’ye dönüştürülmesi durumunda, bu kapsamda açılacak mevduata tahakkuk ettirilecek faiz ve kâr payları ile diğer kazançlar istisna kapsamına alınmıştır.

Yapılan bu düzenlemeye göre; Kurumların 30.06.2022 tarihli bilançolarında yer alan yabancı paralarını 2022 yılı sonuna kadar TL mevduat ve katılma hesaplarına dönüşümün desteklenmesi kapsamında dönüşüm kuru üzerinden TL'ye çevirmeleri ve bu suretle elde edilen TL varlığı en az üç ay vadeli TL mevduat ve katılma hesaplarında değerlendirmeleri durumunda; söz konusu hesapların dönem sonu değerlemesinden kaynaklananlar da dâhil olmak üzere vade sonunda elde edilen faiz ve kâr payları ile diğer kazançlar (kur koruma nedeniyle ödenecek destek gelirleri) kurumlar vergisinden müstesnadır. Ancak, bu şekilde dönüşüme tabi olan yabancı paralar için, bu yabancı paraların TL mevduat ve katılma hesaplarına aktarıldıkları tarihi içeren geçici vergilendirme döneminin başından, TL mevduat ve katılma hesabının açılış tarihine kadar olan döneme ilişkin kur farkı kazançları istisna kapsamında olmayacaktır.

Ancak, kurumlar vergisi mükelleflerinin, 31/12/2021 tarihli bilançolarında yer alan yabancı paralarını, 1211 sayılı Kanun’un ilgili hükmüne istinaden TL mevduat ve katılma hesaplarına dönüşümün desteklenmesi kapsamında dönüşüm kuru üzerinden, 17 Şubat 2022’den itibaren 31/12/2022 tarihine kadar öngörülen şekilde TL mevduat ve katılma hesaplarına dönüştürmeleri halinde ise, aşağıdaki kazançları da bu istisnaya konu edilebilecektir:

i- Yabancı paraların TL mevduat ve katılma hesaplarına aktarıldıkları tarihi içeren geçici vergilendirme döneminin başından, TL mevduat ve katılma hesabının açılış tarihine kadar olan döneme ilişkin kur farkı kazançları,

ii- Söz konusu TL mevduat ve katılma hesaplarının (vadesinden önceki tarihte sona eren geçici vergilendirme dönemleri dahil olmak üzere) dönem sonları itibarıyla tahakkuk eden faiz gelirleri ve kar payları ile

iii- Bu hesaplardan vade sonunda elde edilen faiz ve kar payı gelirleri ile diğer kazançlar. Öte yandan, anılan Kurumlar Vergisi Kanunu’nun geçici 14. maddesine eklenen 5 nolu fıkra hükmü uyarınca; bu madde kapsamındaki gerek daha önceki düzenlemede var olan gerekse yukarıda açıklanan istisnalar, 2022 yılı sonuna kadar vade sonunda yenilenen hesaplara da uygulanacaktır. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/mevcut-doviz-hesaplarindan-kur-korumali-tl-mevduata-donusume-vergi-ustisnalari/666616

Geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete ‘de yayımlanan İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmeliği’ne “pazarlama ve satış kısıtlaması” başlıklı bir geçici madde eklenerek bu konuda yeni bir düzenleme yapıldı. Getirilen ana düzenleme şu şekilde; “İkinci el kara taşıtı ticaretiyle iştigal edenler, otomobil ve arazi taşıtlarının pazarlanmasını veya satışını ilk tescil tarihinden itibaren altı ay ve altı bin kilometre geçmedikçe 1/7/2023 tarihinden önce doğrudan veya dolaylı olarak yapamaz. Bakanlık, bu tarihi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.”

İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelik, Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 16/1-b ve 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 446’ncı maddesine dayanmaktadır. Dolayısıyla bu getirilen yönetmelik değişikliği de aynı yasal dayanaklara sahiptir.

Bazı televizyon kanallarında bu düzenleme sanki herkesi ilgilendiriyormuş gibi yorumlar yapılıp, hatta daha da ileriye gidip ticareti kısıtlaması, mülkiyet hakkı ihlali gibi nedenlerle Anayasa’ya aykırılığı dahi ileri sürülünce, hele bu yorumlar hukukçular tarafından yapılınca, bende konuyu inceleyeyim dedim.

Önce bu madde ile getirilen kısıtlama, herkesi ilgilendirmiyor. İkinci el motorlu taşıt ticareti ile uğraşmaları ilgilendiriyor. İkinci el motorlu kara taşıtı ticareti, ancak yetki belgesine sahip işletmeler tarafından yapılabilen ticarettir. Ancak bir takvim yılı içinde doğrudan veya aracılık yapılmak suretiyle gerçekleştirilen üçten fazla ikinci el motorlu kara taşıtı satışı da aksi Bakanlıkça tespit edilmedikçe ikinci el motorlu kara taşıtı ticareti kabul edilmektedir. Kısaca yıl içinde üçten fazla ikinci el satış yapanlar da yetki belgeleri olmasa da bu sınıfta kabul edilmektedir. Bunların dışında kalanların, örneğin devlet memuru Mehmet bey veya bakkal Ahmet beyin, alacağı sıfır arabayı (ilk defa trafiğe tescil edilen arabayı), altı aylık süreye bağlı olmaksızın satmasına her hangi bir engel yoktur. Ancak bunu mutad iş olarak yapmaması (bir başka deyişle yıl içerisinde en fazla üç defa yapması) gerekmektedir.

Getirilen süreye bağlı pazarlama ve satış kısıtlaması, ilk tescil tarihine belirlenmektedir. Dolayısıyla söz konusu ticareti yapanların, satın alacakları ikinci el taşıtların satışına yönelik bir kısıtlama söz konusu değildir. Örneğin bir oto galerisin trafiğe beş ay önce tescil edilmiş bir aracı satın alması halinde, sadece bir ay kısıtlamaya tabi olacaktır.

Ancak burada ayrıca 6 bin km koşulu da aranacaktır. Burada iki koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Çünkü iki koşul “ve” bağlacı ile düzenlenmiştir. Bir başka deyişle taşıt ticareti ile uğraşan bir işletmenin, satın aldığı sıfır veya ikinci el aracı tekrar satabilmesi için ilk tescil tarihinden itibaren hem 6 ay hem de 6 bin km kullanılmış olması gerekmektedir.

Bu kısıtlama 1.7.2023 tarihine kadar geçerlidir. Ticaret Bakanlığı’nın bu süreyi 1.1.2024 tarihine uzatabileceği de unutulmamalıdır.

İkinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal edenler adına bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce tescil edilen otomobil ve arazi taşıtlarının 15/9/2022 tarihine kadar pazarlanması veya satılması halinde, irdelediğimiz süre ve km. kısıtlaması uygulanmayacaktır. Ancak bu tarihe kadar satış yapılmadığı takdirde, aracın satın alma tarihi ne olursa olsun, kısıtlamaya tabi olacaktır.

Öte yandan; 237 sayılı Taşıt Kanunu’na tabi idare, kurum ve kuruluşlar ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca yapılan satışlar, ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal eden işletmelerin kendi aralarındaki satışlar, haciz, müsadere, zapt, buluntu, trafikten men gibi nedenlerle icra müdürlükleri, alacaklı amme idareleri, milli emlak müdürlükleri, tahsil daireleri ve diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan satışlar, Gümrük Kanunu ile sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu çerçevesinde yapılan satışlar ve nihayet motorlu kara taşıtı kiralama faaliyetinde bulunan işletmeler tarafından en az bir yıl süreyle kiralanan taşıtların bu işletmelerce satışı, söz konusu kısıtlamalara tabi değildir.

Bu arada, bu koşulları aşmak amacıyla, satış vaadi sözleşmesi ile veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış sözleşmesi ile satış gibi yollara gidilebileceği ihtimali de akla geliyor. Ancak bu sözleşmeler hep hukuki ihtilaflara yol açan sözleşmelerdir. Zaten burada mevzuatı aşma amacı güdülmüş olacağından her zaman muvazaa iddiası ile de karşılaşma ihtimali de mevcut olacaktır.

Gelelim Anayasa’ya aykırılık savına. Bu sava katılmıyorum. Anayasa’nın 48. maddesinde; herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir” demekle birlikte aynı maddenin hemen ikinci fıkrasında, “Devlet özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlarına uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayıcı tedbirler alır” demektedir. Yine 166/2. madde ile devlete fiyat istikrarını sağlama görevi yüklenirken, 167/1. madde ile de Devlete mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlama, geliştirici tedbirleri alma ödevi yüklenmiştir.

Otomotiv piyasasında pandemiden, çip krizinden kaynaklanan karmaşa, sıfır oto temininde zaman zaman yaşanan sıkıntılar, sıfır arabaların stoklandığı haberleri, ikinci el araç satışı yapanlarda sıfır araçların hiç beklemeksizin ancak daha pahalı olarak temin edilebildiğine yönelik haberler karşısında, Ticaret Bakanlığı’nca yapılan yönetmelik değişikliğini, Anayasa’nın devlete yüklediği ödevler kapsamında değerlendirmek gerekmektedir. Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/ikinci-el-motorlu-kara-tasitlari-ticaretine-kisitlama/666613

Perşembe, 18 Ağustos 2022 07:48

Sigortalıların Kendilerini SGK’ ya Bildirmesi

ÖZET

— 5510 sayılı Kanunun 4-1/a bendi kapsamındaki sigortalılar, çalışmaya başladıklarını, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç bir ay içinde, sigortalı bildirim belgesi ile doğrudan veya internet ya da benzeri ortamda SGK’ ya bildirebilirler.

— Sigortalının ilgili işveren tarafından bildirilmediğinin ya da bildirildiği halde sigortalı bildirimi arasında farklılık bulunduğunun tespiti halinde, durum, taahhütlü bir yazıyla sigortalıya, gerekirse işverene bildirilir. Yapılan bildirimlerin sonucunda farklılık giderilemezse, kontrol ve denetim sonucuna göre işlem yapılır.

SİGORTALILARIN KENDİLERİNİ SGK’YA BİLDİRMESİ

Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 12 inci maddesi ile 2013-11 sayılı SGK Genelgesinin 1 inci kısım 4 üncü bölüm 2.18 maddesinde sigortalının kendilerini bildirmesi konusu düzenlenmiştir. Buna göre 5510 sayılı Kanunun 4-1/a bendi kapsamındaki sigortalılar çalışmaya başladıklarını, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç bir ay içinde örneği ekte sunulan sigortalı bildirim belgesi ile doğrudan veya internet ya da benzeri ortamda SGK’ya bildirirler. Belirtilen süre içinde sigortalı bildirim belgesinin verilmemesi veya geç verilmesi halinde herhangi bir yaptırım uygulaması yoktur.

Sigortalı Bildirim belgesinin SGK’ya ulaşması halinde, sigortalının ilgili işveren tarafından bildirilmediğinin ya da bildirildiği hâlde sigortalı bildirimi arasında farklılık bulunduğunun tespiti hâlinde, durum, taahhütlü bir yazıyla sigortalıya, gerekirse işverene bildirilir. Yapılan bildirimlerin sonucunda farklılık giderilemezse konu denetime aktarılarak yapılacak inceleme sonucuna göre işlem yapılır. Sigortalının kendini bildirmemesi, sigortalı aleyhine delil olarak kullanılamaz.

Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendinde belirtilen tarımsal faaliyette bulunanlar faaliyetlerine başladıkları tarihten itibaren bir ay içinde sigortalılıklarını sigortalı bildirim belgesi ile doğrudan veya internet ya da benzeri ortamda SGK’ya bildirirler. Bu kapsamdaki kişilere ilişkin yapılan bildirimlerde farklılık olması hâlinde yapılacak yazışmalar sonucunda farklılık giderilemezse, kontrol ve denetim sonucuna göre işlem yapılır.

Kaynak: TÜRMOB

ÖZET:

⎯ Sigortalı çalıştırılmaya başlanılan, devir alınan veya başka bir işverene intikal eden isin belirli bir yerde yapılmaması hâlinde işyeri bildirgesi işverenin ikametgâhının bulunduğu; bir ‘İl’den diğer bir ‘İl’e geçmesi ve devam etmesi hâlinde işin başladığı yeri çevresine alan SGK ünitesine verilir.

⎯ Belirli bir yere bağlı olmamakla beraber, büro, yazıhane gibi belirli bir merkezden sevk ve idare edilen işler, belirli bir yerde yapılmış sayılacak ve işyeri bildirgesi, işin sevk ve idare edildiği yeri çevresine alan SGK ünitesine verilecektir.

Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 30 uncu maddesine göre, Büro, yazıhane gibi belli bir merkezden sevk veya idare edilmeyen ve faaliyeti belirli bir yere bağlı olmayan işler, belirli yerde yapılmayan işler olarak kabul olunmaktadır. Aynı maddenin birinci fıkrasında “İşyeri bildirgesi, sigortalı çalıştırılmaya başlanılan, devir alınan veya başka bir işverene intikal eden işin, belirli bir yerde yapılmaması hâlinde işverenin ikametgâhının bulunduğu; bir ‘İl’den diğer bir ‘İl’e geçmesi ve devam etmesi hâlinde ise işin başladığı yeri çevresine alan; üniteye verilir. “ hükmü yer almaktadır.

Buna göre, sigortalı çalıştırılmaya başlanılan, devir alınan veya başka bir işverene intikal eden isin belirli bir yerde yapılmaması hâlinde söz konusu iş, işverenin ikametgâhının bulunduğu; bir ‘İl’den diğer bir ‘İl’e geçmesi ve devam etmesi hâlinde işin başladığı yeri çevresine alan SGK ünitesinde tescil edilir.

Örnek 1: Bir durağa bağlı olmaksızın şoför çalıştırılan taksi işyerlerinde işyeri bildirgesi işverenin ikametgâhının bulunduğu, yeri çevresine alan SGK ünitesine verilecektir.

Belirli bir yerde yapılmayan işlerde işverenin ikametgâhı ile işin görüldüğü yerler SGK’ ya ait ayrı ünite bölgelerinde bulunuyorsa, sigorta işlemlerinin işverenin yazılı başvurusu üzerine, işin yapıldığı yeri çevresine alan ünite veya ünitelerinden biri tarafından yürütülmesine SGK tarafından izin verilmesi durumunda işyeri bildirgesi SGK’nın o ünitesine verilecektir.

Örnek 2: Kendine ait aracıyla Ankara ili içinde seyyar olarak tekstil ürünleri satışı yapan (A) işvereninin söz konusu işte çalıştırdığı 2 sigortalısı bulunmaktadır. (A) işvereni Keçiören Sosyal Güvenlik Merkezi dahilinde ikamet etmekte olup işyeri bildirgesi Keçiören Sosyal Güvenlik Merkezine verilerek işyeri tescil edilebileceği gibi sigorta işlemlerinin işverenin yazılı başvurusu üzerine, işin yapıldığı yeri çevresine alan ünite veya ünitelerinden biri tarafından yürütülmesine SGK tarafından izin verilmesi durumunda işyeri bildirgesi o üniteye de verilebilecektir.

Faaliyeti belirli bir yere bağlı olmamakla beraber, büro, yazıhane gibi belirli bir merkezden sevk ve idare edilen işler, belirli bir yerde yapılmış sayılacak ve işyeri bildirgesi, işin sevk ve idare edildiği yeri çevresine alan SGK ünitesine verilecektir.

 

Kaynak: TÜRMOB

5510 sayılı kanunun 5. Maddesine eklenen madde özellikle mevsimlik olarak çalışan işçilerin yanı sıra gündelik olarak çalışan kişileri kapsayan madde de primlerini ödeyen kişiler, emeklilik hakkını kazanmaktadırlar.

Tarım sigortalılığında daha az prim ödeyerek emekli olma imkanı sağlayan ve isteğe bağlı sigortalılık olan EK 5 tarım sigortası ile ilgili tüm ayrıntıları yazımızda bulabilirsiniz.

EK 5 TARIM SİGORTASI NEDİR? 

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanununa 6111 sayılı torba kanunla 01.03.2011 tarihinde eklenen ek 5. madde ile kamu idarelerinde tarım veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz çalışanlar EK-5 sigortalısı ve tarım sigortalısı olarak değerlendirilir. Eklenen madde ile tarım ve orman işlerinde süreksiz çalışan diğer ismi ile gündelik işçiler, mevsimlik işçilerin isteğe bağlı sigortalı olması imkanı getirilmiştir.

Ek 5 tarım sigortalısı olabilmek için tarım işlerinde süreksiz çalışıyor olmanız en önemli koşuldur. Ek 5 tarım sigortalısı olabilmek için diğer şartlar ise şunlardır;

- Çiftçilik kaydınızın olmaması,

- Aktif ticari vergi kaydınızın olmaması,

- Herhangi bir işte çalışmıyor olmanız gerekmektedir.

EK 5 TARIM SİGORTASI NASIL YAPILIR?

- Ek-5 Tarım sigorta formu doldurulur.

- Bağlı bulunan muhtarlığa onaylatılır.

- Bağlı bulunan il veya ilçe tarım müdürlüğüne gidilerek mevcut forum için onaylatılır.

- Nüfus Cüzdanı fotokopisi ek-5 formu eklenir.

- SGK il ya da ilçe müdürlüğüne teslim edilir.

- Evrakların tesliminden bir ay sonra SGK’nın gönderdiği form ile Vakıfbank ya da Ziraat Bankasına primlerinizi ödeyebilirsiniz.

TARIM SİGORTASI EMEKLİLİK ŞARTLARI

Eğer ilk işe giriş tarihiniz 08.09.1999 tarihi ile 30.04.2008 tarihi arasında ise ek 5 tarım sigortasından emekli olabilmeniz için;

Erkekseniz 60 yaş 7000 günü, kadınsanız 58 yaş 7000 günü tamamlamanız gerekir.

Eğer ilk işe giriş tarihiniz 30.04.2008 tarihinden sonra ise ek 5 tarım sigortasından emekli olabilmeniz için;

Erkeklerin 60 yaş 7200 günü, kadınların 7200 gün 58 yaşı tamamlaması gerekir. 30.04.2008 tarihinden sonra işe girdiyseniz emeklilikte kademeli geçişe tabisiniz. Bu tarihten sonra işe giren kadınların 7200 gün ile 58 yaşında, erkeklerin de 7200 gün ile 60 yaşında emekli olabilmesi için 7200 günü 31 Aralık 2035 tarihine kadar tamamlaması gerekmektedir.

- Ek 5 tarım sigortasında 3600 gün, 4500 gün ve 5400 gün ile emekli olma şartları

Eğer ilk sigorta başlangıç tarihiniz 08.09.1999 tarihinden önce ise 3600 gün ile de emeklilik hakkı elde edebilirsiniz.

Erkekseniz 3600 gün ve 60 yaşı tamamlamanız ve kadınsanız 3600 gün 58 yaşı tamamlamanız halinde Ek 5 tarım sigortasından emeklilik hakkı elde edebilirsiniz.

İlk defa 08.09.1999 tarihi ile 30.04.2008 tarihi arasında sigorta girişi bulunan kadınlar 25 yıllık sigortalılık süresi, 4500 gün ve 58 yaşı, erkekler de 25 yıllık sigortalılık süresi 4500 gün ve 60 yaşı tamamlamaları halinde Ek 5 tarım sigortası kapsamında yaştan emeklilik hakkını elde edebilecektir.

İlk giriş tarihi 01.05.2008 olan kadınlar 5400 gün 61 yaşı, erkekler de 5400 gün ve 63 yaşı tamamlaması halinde ek 5 tarım sigortası kapsamında yaştan emeklilik hakkı elde edebileceklerdir. Habertürk

Hiçbir mükellef yoktur ki, vergi dairesinden gelen tebligat ile tedirgin olmasın. Bu tebligatlardan birisi de mükellefin izaha davet edildiği yazılardır.

İzaha davet uygulaması nedir? Bir mükellefe neden izaha davet yazısı gönderilir? Kendisine izaha davet yazı tebliğ edilen mükellef ne yapmalıdır? Yazımızda bu sorulara cevap arayacağız.

Bilindiği üzere ülkemizde vergileme sistemi, beyan esasına dayanmaktadır. Mükellefler, vergi kanunlarının öngördüğü defter ve belge düzenine göre kayıtlarını yaparlar ve ödenmesi gereken vergiyi hesaplayıp beyan ederler.

Mükelleflerin beyanlarının doğru olup olmadığının kontrolü ise ancak vergi incelemeleri ile gerçekleşmekte, ancak vergi incelemeleri hem çok uzun sürmekte hem de inceleme oranının son derece yetersiz olması nedeniyle, mükellefler arasında haksız rekabete yol açmaktadır.

Gün geçtikçe her türlü bilgi elektronik veriler şeklinde depolanır hale gelmiş, verilerin elektronik yollarla toplanması ve toplanan bu verilerin daha etkin kullanılmaya başlanılmasıyla da mükelleflerin beyanlarının doğruluğunun sorgulanabilme imkânları da buna bağlı olarak artmıştır. 

Vergi incelemelerinin çok uzun sürmesi ve yeterli olmaması nedeniyle, yüksek maliyeti gerektirmeyen, hızlı işleyen bir müessesenin varlığı zorunlu hale gelmiştir. İzaha davet müessesesinin ortaya çıkmasının da en büyük etkeni budur.

İzaha Davet Nedir?

İzaha davet uygulaması; bilgi, belge, bulgu ve verilerden hareketle yapılan analizler neticesinde tespit edilen konular kapsamında, vergi kaybına neden olma ihtimalleri bulunan mükellefler hakkında yetkili merciler tarafından yapılmış ön tespitlerle ilgili olarak mükelleflerden açıklama talep edilmesidir.

İzaha davet uygulaması ile belirlenen konular kapsamında İdare tarafından yapılan tespitlere ilişkin olarak öncelikle mükelleflerden açıklama talep edilerek, mükelleflerin olayların gerçek mahiyetinin tespitinde katkıda bulunması, vergiye gönüllü uyumun artırılması ve İdare ile mükellef arasındaki uyuşmazlıkların azaltılmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

İzaha Davet Edilen Mükellefler Ne Yapmalıdır?

Kendilerine izaha davet yazısı gönderilen mükellefler, yazının tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde yazılı olarak veya ilgili komisyona sözlü olarak izahta bulunabilirler. Mükellefler yazılı izahatı, internet vergi dairesi üzerinden yapabilecekleri gibi doğrudan bağlı oldukları vergi dairesine yazılı olarak da yapabilirler.

Süresinde yapılan izah, Ön Tespit ve İzah Değerlendirme Komisyonu tarafından en geç 45 gün içerisinde değerlendirilerek sonuca bağlanması gerekir.

İzaha davet yazısı tebliğ edilen mükellefler, yazının kendilerine tebliğ edildiği tarihten başlayarak 30 uncu günün sonuna kadar izahta bulunabilecekleri gibi izah yerine geçecek beyanname de verebilirler.

Komisyon tarafından izah değerlendirme sonuç yazısının tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 uncu günün sonuna kadar izahı kabul edilmeyen mükelleflerin Vergi Usul Kanununda belirtilen indirimli ceza uygulamasından yararlanabilmeleri için ön tespit konusuyla ilgili olarak izaha davet kapsamında beyanname vererek ödeme yapmaları gerekir.

Kendilerine SMİYB Kullanımı ön tespit yazısı gönderilen mükelleflerin, yazının tebliğ tarihinden itibaren 30 uncu günün sonuna kadar beyanname ve/veya bildirimlerini düzeltmeleri gerekmektedir.

İzahın Değerlendirilmesi Sonucunda Neler Yapılır?

Mükellefler tarafından vergi kaybına sebebiyet verilmediğine dair yapılan izahın;

- Komisyonca kabul edilmesi yani vergi kaybı olmadığının değerlendirilmesi durumunda, bu durum mükellefe bildirilir.

Komisyonca ön tespit konusuyla ilgili olarak vergi kaybına neden olmadığı değerlendirilen mükellefler hakkında vergi incelemesine veya takdir komisyonuna sevk işlemi yapılmaz.

- Komisyonca yeterli bulunmaması halinde alınan karar mükellefe bildirilerek ön tespit tutanağındaki tutarın beyan edilerek ödenmesi gerektiği belirtilir. Bu bildirim üzerine mükellefin, kararın tebliğ tarihten itibaren 30 gün içerisinde hiç verilmemiş olan beyannamesini vermesi veya eksik ya da hatalı beyanını düzeltmesi gerekmektedir.

İzahı kabul edilmeyen mükellefler tarafından ön tespitte belirtilen hususlara ilişkin olarak izaha davet kapsamında beyanname verilmesi ve beyan üzerine tahakkuk edecek vergilerin de ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, gecikme zammı oranındaki izah zammıyla aynı sürede ödenmesi şartıyla kayba uğratılan vergi üzerinden %20 oranında vergi ziyaı cezası kesilecektir.

Yapılan izahın; kayba uğramış olabilecek vergi tutarını doğrular nitelikte olması veya yeterli bulunmaması ve mükellef tarafından da ön tespit konusuyla ilgili olarak beyanname verilmemiş olması halinde vergi incelemesine veya takdir komisyonuna sevk işlemleri yapılır.

Kaçakçılık Fiilini İşleyenlerde Durum Nedir?

Vergi Usul Kanununda yer alan kaçakçılık fiilleriyle verginin kayba uğratılmış olabileceği hallerde, haklarında ön tespit yapılanlar izaha davet edilmezler.

Ancak sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiilinin işlenmiş olabileceğine dair yapılan ön tespitlerde, kullanılan sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge tutarı, bir takvim yılında (2022 yılı için) 148.000 Türk lirası geçmeyen veya bu tutarı geçse dahi ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının %5’ini aşmayan mükelleflere SMİYB ön tespit yazısı tebliğ edilir.

Mükelleflerce, haklarında yapılan tespite ilişkin yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde, hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, gecikme zammı oranında bir zamla aynı sürede ödenmesi şartıyla vergi ziyaı cezası, kayba uğratılan vergi üzerinden %20 oranında kesilir. Ancak bu durum vergi incelemesi yapılmasına ve gerekirse tarhiyatın ikmaline engel teşkil etmez.

İndirimli Kesilen Ceza İçin Mükelleflerin İndirim veya Uzlaşma Hakkı Var mıdır?

Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesinin (a) fıkrası kapsamında %20 oranında vergi ziyaı cezası kesilmesi halinde, bu ceza için, mükellefler indirim talep edebilirler veya tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunabilirler.

Söz konusu Kanunun 370 inci maddesinin (b) fıkrası kapsamında sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiilinden dolayı ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilen mükellefler ise kesilen cezaya ilişkin tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunamaz ancak Vergi Usul Kanunu kapsamında cezada indirim talep edebilirler.

İndirimli Ceza Koşullarını Taşımayan Mükelleflerin Beyanname Vermeleri Durumunda Uygulanacak Ceza Nedir?

Vergi Usul Kanunu kapsamında indirimli ceza uygulanması için gereken şartlardan herhangi birini taşımadığı anlaşılan mükelleflerin, vergi incelemesine başlanılmadan veya takdir komisyonuna sevk edilmeden beyannamelerini vermeleri durumunda, kayba uğratılan vergi üzerinden Vergi Usul Kanununu uyarınca %50 oranında vergi ziyaı cezası kesilir.

Mükellef 30 Gün İçinde Ödeme Yapmaz İse Ne Olur?

Vergi Usul Kanunu kapsamında verilen beyanname üzerine tahakkuk eden vergiler ile izah zammının mükelleflerce 30 günlük süre içerisinde ödenmemesi durumunda, %20 oranında kesilmiş olan indirimli ceza, %50 oranı esas alınarak ikmal edilir ve izah zammı gecikme faizine dönüştürülür.

İzaha davet uygulaması ile vergi kaybına sebebiyet vermediği anlaşılan mükelleflerin konuyla ilgili vergi incelemesine veya takdire sevk edilmesi önlenmekte, vergi kaybına sebebiyet verilen durumlarda ise belirli şartlar dahilinde indirimli ceza uygulanmak suretiyle mükelleflerin daha ağır müeyyidelerle karşı karşıya kalmasını engellemektedir.

Erol ÇEMBER       
Yeminli Mali Müşavir

https://cemberymm.com.tr/Izaha-Davet-Yazisi-Teblig-Edilen-Mukellef-Ne-Yapmalidir--363u.html

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN HESAPLANAN KURUMLAR VERGİSİNDEN MAHSUBU 1.GİRİŞ 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesine göre sermaye…
  • Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, TBMM’ne sunuldu Teklifte özellikle ticaret sicil işlemlerini ve corporate süreçleri etkileyen önemli…
  • Mayıs Ayı Yükümlülük Takvimi İlk Tarih Son Tarih VERGİLER/HARÇLAR/BİLDİRİMLER VE DİĞERLERİ 1.04.2024 6.05.2024 Mart…
Top