Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

29.05.2020 tarihli ve 31139 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Dahilde İşleme Rejimi Tebliği (İhracat 2006/12)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (İhracat 2020/10) ile, aşağıdaki tabloda belirtilen şekilde değişiklikler yapılmıştır ve aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Dahilde İşleme Rejimi Tebliği (İhracat 2006/12) Mülga Hüküm

Dahilde İşleme Rejimi Tebliği (İhracat 2006/12)’nin 17’inci maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (İhracat 2020/10) Kapsamı Güncel Hüküm

(9) Dahilde işleme izin belgesi kapsamında döviz kullanım oranı otomotiv sektöründe düzenlenen belgeler için azami %65, deri ve deri mamulleri ile çimento, cam, toprak ve seramik ürünleri sektöründe düzenlenen belgeler için azami %60, tekstil ürünleri sektöründe düzenlenen belgeler için azami %65, konfeksiyon ve orman ürünleri sektöründe düzenlenen belgeler için azami %70, bunun dışında kalan sektörler için azami %80’dir. Ancak, ikincil işlem görmüş tarım ürünleri taahhüdü içeren belgelerde bu oran azami %100 olarak tespit edilebilir.

“(9) Dahilde işleme izin belgesi kapsamında döviz kullanım oranı %80’i geçmemek üzere Bakanlıkça belirlenir. Ancak, ikincil işlem görmüş tarım ürünleri taahhüdü içeren belgelerde bu oran Bakanlıkça azami %100 olarak tespit edilebilir.

(10) Bakanlık uluslararası emtia piyasalarındaki konjonktürel fiyat dalgalanmalarından dolayı bu oranları dönemsel veya sektörel olarak yükseltmeye veya düşürmeye yetkilidir. Bu durumda, bu Tebliğin 45 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinin tatbikinde, belirlenen yeni döviz kullanım oranı esas alınır.

(10) Bakanlık uluslararası emtia piyasalarındaki konjonktürel fiyat dalgalanmalarından dolayı dokuzuncu fıkrada belirtilen azami oranları dönemsel veya sektörel olarak yükseltmeye yetkilidir. Bu durumda, 45 inci maddenin dördüncü fıkrasının (b) bendinin tatbikinde, belirlenen yeni döviz kullanım oranı esas alınır.”

GEÇİCİ MADDE 35 (1) Bu Tebliğin 17 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmü bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenen dâhilde işleme izin belgeleri için uygulanır.”

Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Söz konusu Tebliğ’e aşağıdaki bağlantı yoluyla ulaşabilirsiniz:

Dahilde İşleme Rejimi Tebliği (İhracat: 2006/12)’Nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (İhracat: 2020/10)

Verginet.net

1/6/2020 tarihli ve 6383458 sayılı SGK Genel Yazısı ile geriye yönelik SGK teşvik değişiklik taleplerine ilişkin düzenlenecek aylık prim hizmet belgelerinin SGK’ye gönderilme süresi 30/06/2020 tarihine uzatılmıştır.

Söz konusu Genel Yazıya göre;

  • 5510 sayılı Kanunun Ek 17 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında 2018/Nisan ayı ve sonrasına ilişkin olmak üzere geriye yönelik teşvikten yararlanma veya teşvik değişikliği için;

Altı aylık yasal süre içinde Kuruma başvurduğu halde talepte bulunduğu aylara ilişkin asıl/ek/iptal nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerini/muhtasar ve prim hizmet beyannamelerini bu genel yazının yayım tarihi itibariyle halen sisteme yüklemeyen işverenlerin, söz konusu asıl/ek/iptal nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerini/muhtasar ve prim hizmet beyannamelerini en geç 30/6/2020 tarihine kadar (bu tarih dahil) sisteme yüklenmesi gerekmektedir.

  • 5510 sayılı Kanunun Ek 17 nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında 2018/Nisan ayı ve öncesine ilişkin olmak üzere geriye yönelik teşvikten yararlanma veya teşvik değişikliği için;

2018/Mart ayı ve öncesine ilişkin yasal süresi içinde (1/6/2018 ve öncesi) teşvikten yararlanma veya teşvik değişikliği talebinde bulunan işverenlerin, bu başvurularına ilişkin iptal/asıl/ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerini/muhtasar ve prim hizmet beyannamelerini en geç 30/6/2020 tarihine kadar (bu tarih dahil) "e-SGK / İşveren / E-Bildirge V2 / Aylık Prim Hizmet Belgesi Girişi” ekranları vasıtasıyla Kuruma göndermeleri gerekmekledir.

Dolayısıyla, 2018/Mart ayı ve öncesine ilişkin teşvikten yararlanma veya teşvik değişikliği talebini yasal süresi içinde yapan işverenlerin 30/6/2020 tarihinden sonra “e-SGK / İşveren / E-Bildirge V2 / Aylık Prim Hizmet Belgesi Girişi” Kuruma gönderecekleri iptal/asıl/ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgeleri/muhtasar ve prim hizmet beyannameleri işleme alınmayacaktır.

Söz konusu Genel Yazıya aşağıdaki bağlantı yoluyla ulaşabilirsiniz.

6383458 sayılı SGK Genel Yazısı

Verginet.net

Önceki yazımızda ağır engelli çocuğu bulunan kadın çalışanların 01.10.2008 tarihinden sonra edindikleri gün sayılarını dörtte bir oranında artırıp artırdığı gün kadar yaştan indirim sağlayan hakları konusunu ele almaya başlamıştık.

Bugün de aynı konunu önemli noktalarını ele almaya devam ediyoruz.

Ağır engelli kavramı ise 2019 yılında çıkartılan ilgili Yönetmeliğe göre “Engel durumuna göre engel oranı % 50 ve üzeri olduğu tespit edilenlerden doku, organ ve/veya fonksiyon kaybı ve/veya psikiyatri tanısı bağlantılı olarak muhakeme yeteneği değerlendirilmesine göre günlük yaşam aktivitelerini yardım almasına rağmen kendi başına gerçekleştiremediğine karar verilen bireyi ifade etmektedir.

Ağır engelli çocuğu bulunan kadın çalışanların bu haktan yararlanabilmeleri için çocuklarının durumu hakkında SGK’ya başvurarak sevk ettirmeleri ve çocuğunun durumunu SGK nezdinde tevsik ettirmesi şart bulunuyor.

Birden Fazla Engelli Çocuğun Bulunması

Kadın sigortalının başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğunun birden fazla olması halinde maluliyet tarihi eski olan rapor esas alınarak toplam hizmete ilave edilecek ve emeklilik yaşından düşülecek süreye esas hizmet süresinin başlangıcının belirlenmesi gerekiyor.

Rehabilitasyondan Yararlanan Ağır Engelli Çocuklar Kapsam Dışı

Başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğun, sürekli ve yatılı olarak korunma, bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden ücretli veya ücretsiz faydalandıkları süre için prim ödeme gün sayılarının dörtte biri prim ödeme gün sayıları toplamına eklenmemektedir.

Sigortalı Olan Ağır Engelli Çocuk

Başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli olduğu sağlık kurulu raporu ile belirlenen fakat anı zamanda (4/a, 4/b veya 4/c sigortalılığı kapsamında ) sigortalı olduğu tespit edilen çocuğun malul olup olmadığının yeniden tespitinin yapılması gerektiğinden, yapılan araştırmalar sonucunda başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli olduğunun anlaşılması halinde ağır engelli çocuğu bulunan kadının sigortalılığı devam ettiği sürece toplam hizmete ilave edilecek ve emeklilik yaşından düşülecek süre hakkından faydalandırılması gerekiyor.

Ağır engelli çocuğun isteğe bağlı sigortalı olması halinde ise maluliyeti ile ilgili herhangi bir araştırma yapılmasına gerek bulunmadan kadın sigortalı aynı madde hükmünden yararlanabiliyor.

FHZ’ye Tabi Olan Anneler

Başka birinin sürekli bakımına muhtaç ağır engelli çocuğu olanlar çocuklarından dolayı toplam hizmete ilave edilecek ve emeklilik yaşından düşülecek süre hakkından yararlanan kadın sigortalıların aynı zamanda fiili hizmet süresi zammı hakkına veya itibari hizmet süresi zammı hakkına sahip olması halinde aynı süre için bir de FHZ veya itibari hizmet süresi zammı uygulanması gerekmiyor.

Velayete Göre Özellikler

Kadın sigortalının boşanması durumunda başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğunun velayetinin,

  • Çalışmaya başladığı tarihten önce başka birisine verilmesi halinde çalışmaya başladığı,
  • Çalışmaya başladığı tarihten sonra başka birisine verilmesi halinde velayetin verildiği,

Tarihten itibaren geçen çalışmalarından dolayı ilave hizmet verilmemesi gerekiyor.

Kısa Vadeli Sigortalılık Süreleri

Kısa vadeli sigorta kollarına tabi olarak geçen süreler ile sadece genel sağlık sigortasına prim ödenerek geçen süreler, ilave edilecek hizmet süresinin hesabında değerlendiriliyor.

Maaşları da Farklı Hesaplanıyor

2008 Ekim sonrası gün sayıları yüzde 25 oranında artırıldığı için aylık bağlama oranları da artmış oluyor. Dolayısıyla 2008 öncesi için 5000 güden fazla olan her 240 güne 1 puan, 2008 arası için 3600-9000 gün arası için her bir tam yıla yüzde 2,  9000 günün üzerindeki her bir yıla yüzde 1,5 oranında ve 2008 Ekimden sonra ise her bir yıl için yüzde 2 oranındaki aylık bağlama oranını hesabında normal sigortalıya göre daha fazla ABO söz konusu oluyor. Bu da bağlanacak aylığı etkiliyor. Bu durumda SGK’nın web sitesindeki maaş hesaplama modülü ağır engelli çocuğu bulunan kadın sigortalıların aylığını doğru hesaplayamıyor.

Şevket TEZEL

Fahrettin Kerim Gökay Cad. No:21/1 Hasanpaşa-Kadıköy/İSTANBUL

Tel: 216-5506009

Faks: 216-5506007

Gsm: 551-1008282

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://alitezel.com.tr/engelli-cocuk-annesi-kadinlarin-erken-emekliliginde-aylik-hesabi-farklidir-9953/

27.05.2020 tarihinde yayımlanarak Resmi Gazetede yürürlüğe giren 311 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği uyarınca, daha önce 7194 sayılı Kanunla yürürlüğe giren işçilik alacaklarının gelir vergisi boyutundaki bir takım değişikliklerin ayrıntıları açıklanmıştır. Bu kapsamda yapılan değişikliklere ilişkin açıklamalar aşağıda özetlenmiştir.

1)    HİZMET ERBABINA (ÇALIŞANLARA) YOL YARDIMI VERİLMESİ DURUMUNDA GELİR VERGİSİ İSTİSNASI UYGULAMASI

01.01.2020 tarihinden itibaren elde edilen ücret gelirlerine uygulanmak üzere, işverenler tarafından çalışanların toplu olarak işyerlerine gidip gelmelerine yönelik taşıma hizmeti verilmediği durumlarda, çalışanlara verilen toplu taşıma kartı, bilet veya bu amaçla kullanılan ödeme araçları için yapılan ödemeler nedeniyle çalışanlara sağlanan menfaatler günlük 12 TL’yi (KDV Hariç) aşmamak şartıyla gelir vergisi istisnası kapsamına alınmıştır.

İstisnadan Yararlanma Şartları

Çalışanların toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçlarının temini suretiyle sağlanan menfaatlere ilişkin istisnadan faydalanılabilmesi için;

  • İşveren tarafından, çalışanların toplu olarak işyerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla ulaşım vasıtası temini veya hizmet satın alınması suretiyle taşıma hizmeti verilmiyor olması,
  • Taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçlarının, münhasıran çalışanların işyerine gidip gelmesi için kullanacağı toplu taşıma araçlarında geçerli olması (Ulaşım bedeli için yüklenen tutarın sadece ulaşımda kullanılabilecek şekilde sınırlandırıldığı başka amaçlarla da kullanılabilen ödeme araçlarının kullanımı bu şartın ihlali sayılmaz),
  • Yapılan ödemenin fiilen çalışılan günlerle sınırlı olması,
  • Ulaşım bedelinin günlük belirlenen tutarının 2020 yılı için 12 TL’yi aşmaması,
  • Toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçlarının teminine ilişkin harcamaların belgelendirilmesi gerekmektedir.

İstisnadan Yararlanılamayacak Haller

Aşağıdaki hallerin ortaya çıkması durumunda işverenlerce çalışanlara sağlanan yol yardımı menfaatleri istisnasından yararlanılamayacak olup, gelir vergisine tabi tutulacaktır.

  • Ulaşım bedelinin nakit olarak verilmesi,
  • Ulaşım bedeli karşılığının, hediye kartı ve benzeri ulaşım harcaması dışında diğer alışverişlerde de kullanılabilecek ödeme araçları şeklinde verilmesi,
  • Araç tahsis edilmesi,
  • Çalışılmayan günler için de ulaşım bedeli ödenmesi,
  • işyerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla taşıma hizmeti verilmesinin yanında ilave olarak toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçları verilmesi

İstisnadan faydalanamayacak durumların ortaya çıkması durumunda bu ödemeler ve sağlanan menfaatler net ücret kabul edilerek brüte iblağ edilmek suretiyle gelir vergisine tabi tutulacaktır.

Diğer Hususlar

İşverence çalışanların ikamet ettiği mahallerin tümüne taşıma hizmeti sağlanmadığı veya taşıma hizmetinin belirli merkez mahallere yapıldığı ve çalışanların ikametgahından bu mahallere ve bu mahallerden ikametgahına ulaşım için de yol masrafı yaptığı durumlarda, işverence verilen toplu taşıma hizmetinden faydalanmayan veya bu hizmete ulaşım için toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda olan çalışanlara verilen toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçları verilmesi durumunda da istisnadan faydalanılacaktır.

İşverenlerce çalışanlar için yapılan ulaşım bedeli ödemelerinin birden fazla ayı kapsayacak şekilde toplu olarak yapılması durumunda, çalışanların çalıştığı günler dikkate alınarak her bir aya isabet eden tutar ayrı ayrı istisna kapsamında değerlendirilecektir.

Çalışanların izin, rapor ve benzeri nedenlerle çalışmadığı günlere ilişkin ilgili ayda peşin olarak yapılan ve istisnaya konu edilmiş olan taşıma gideri ödemeleri için işverenlerce ilgili ayda düzeltme yapılabileceği gibi, ertesi ay için yapılan taşıma gideri ödemelerinden de mahsup edilmesi mümkün bulunmaktadır.

İşverenlerin her ay ödedikleri ücretler için ücret bordrosu tutmaya mecbur olduklarından İşverenlerce çalışanlara, işyerine gidip gelmesi için toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçları vermek suretiyle sağlanan menfaatlerin vergiden istisna edilecek kısmının da ücret bordrosunda gösterilmesi gerekmektedir.

İşverenlerin çalışanlara toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçları vermek suretiyle sağladığı menfaatler için bir günlük 12 TL (2020 yılı için) ulaşım bedeline katma değer vergisi dahil değildir. Ulaşım bedelinin istisnaya isabet eden tutarına ait yüklenilen katma değer vergisi işverenlerce indirim konusu yapılabilecektir. İşverenler tarafından istisna tutarından daha fazla ödeme yapılması halinde, istisna tutarını aşan kısım (istisna tutarına aşan kısma isabet eden katma değer vergisi dahil olmak üzere) net ödenen ücret olarak kabul edilecek ve brüte iblağ edilmek suretiyle gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır. Diğer taraftan, istisna tutarını aşan kısma isabet eden ve ücret olarak kabul edilen KDV indirim konusu yapılamayacaktır.

Örnek 1: İşveren (A), yanında çalışan Bay (B)’nin şehir içi ulaşımda kullandığı toplu taşıma kartına, 2020 yılı Mart ayında 26 gün çalışacağı varsayımıyla peşin olarak 312 TL (KDV hariç) yükleme yapmıştır. Bay (B), Mart ayında 10 gün izin kullanmıştır. Bay (B)’nin Mart ayında 16 gün çalıştığı göz önüne alındığında, işveren (A) tarafından çalışan Bay (B)’nin toplu taşıma kartına yüklenen 312 TL’nin 192 TL’si istisna kapsamında değerlendirilecektir. İşveren (A)’nın peşin olarak ödediği 312 TL’ye istisna uygulamış olması halinde ise, düzeltme yapabileceği gibi, fark tutarı izleyen ayda yapacağı ödemeden indirmek suretiyle, istisnayı daha düşük uygulayabilecektir.

Örnek 2: İşveren (C), 2020 yılı Nisan ayında 20 gün çalışan Bay (D)’nin toplu taşıma kartına 472 TL (400 TL + 72 TL KDV) yüklemiştir. İşveren (C) tarafından bu tutarın 240 TL’si istisnaya konu edilecektir. İstisna kapsamındaki bu tutara isabet eden 43,2 TL’lik KDV indirim konusu yapılabilecektir. İstisna tutarını aşan 160 TL (400 TL - 240 TL)+28,80 TL KDV dahil toplam tutar olan 188,80 TL net ödenen ücret olarak kabul edilecek ve brüte iblağ edilmek suretiyle gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır. Diğer taraftan, 28,80 TL’lik KDV indirim konusu yapılamayacaktır.

2)  ÜCRET GELİRLERİNDE GELİR VERGİSİ DİLİMLERİ VE ORANLARI

Ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde en yüksek vergi oranı % 35 iken, 7194 sayılı Kanunla getirilen düzenleme 01.01.2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeni bir gelir vergisi dilimi getirilmiştir. Buna göre çalışanın gelir vergisi matrahının 600.000 TL'yi aşması durumunda aşan kısım için % 40 oranında gelir vergisi uygulanacaktır. Ücretlerin vergilendirilmesinde matrah ve oranlar aşağıda tabloda gösterilmiştir.

VERGİ MATRAHI

VERGİ ORANI

(%)

0,00

22.000,00

15

22.001,00

49.000,00

20

49.001,00

180.000,00

27

180.001,00

600.000,00

35

600.001,00

ve üzeri

40

3)   YIL İÇİNDE İŞE ALINAN KİŞLERİN KÜMÜLATİF VERGİ MATRAHININ DEVAM ETTİRİLMESİ UYGULAMASI

Çalışanların gerek aynı anda gerekse yıl içinde işveren değiştirerek birden fazla işverenden ücret geliri elde etmesi durumunda her bir işverenden elde edilen ücret ayrı ayrı vergilendirilecek olup ücret matrahları birbiri ile ilişkilendirilmeyecektir. Bir başka değişle diğer işverenler çalışanın kümülatif vergi matrahını 0 (sıfır) olarak kabul edip bordrolaştırma yapılacaktır. Ancak iki ayrı özel sektör firmasının birleşmesi (devir, nev’i değişikliği ve bölünme halleri dahil), asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulan yerlerde çalışanların yıl içinde alt işvereninin değişmesi veya ortaklık halinde faaliyette bulunan işyerlerinde ortaklardan herhangi birinin değişmesi durumunda çalışanların kümülatif gelir vergisi matrahları devam ettirilecektir. Yine genel bütçe kapsamındaki kamu kurumlarında, sosyal güvenlik kurumlarında ve belediyelerde çalışanların yıl içinde bu türdeki diğer kurumlara geçmeleri durumunda kümülatif gelir vergisi matrahları devam ettirilecektir.

Diğer taraftan yeni uygulamayla birlikte yıl içerisinde işveren değiştiren çalışanlar, ücret gelirine ilişkin kümülatif gelir vergisi matrahını yeni işverenine bildirmek suretiyle ücretinin gelir vergisi tarifesine göre kümülatif olarak vergilendirilmesini talep edebilecektir. Bu durumda yeni işveren kümülatif matrahı dikkate alarak gelir vergisi kesintisi yapmak zorundadır.

4)  ÇALIŞANLARIN GELİR VERGİSİ BEYANNAMESİ VERMESİ UYGULAMASI

Hali hazırdaki uygulama ile yıl içinde birden fazla işveren bünyesinde çalışanların seçecekleri bir işveren dışında kalan işverenlerden elde ettikleri ücretlerin gelir vergisi matrahları toplamının 2020 yılı için 49.000 TL’yi geçmesi durumunda (ikinci vergi dilimi) gelirin ait olduğu yılı takip eden Mart ayı sonuna kadar internet vergi dairesinden Gelir Vergi Beyannamesi vermeleri gerekmekteydi. Beyanname verilmesi durumunda çalışanlar yıl içinde kendileri ya da eş ve çocukları adına yapmış oldukları eğitim ve sağlık harcamaları ile yapmış oldukları bağışları gelir vergisi matrahından indirebilmekteydi.

7194 sayılı Kanunun getirdiği yeni uygulama ile çalışanın birden fazla işveren bünyesinde çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın tek işverenden elde edilmiş bile olsa yıl içinde elde etmiş olduğu ücret gelirinin kümülatif vergi matrahının 2020 yılı için 600.000TL’yi (dördüncü vergi dilimi) aşması durumunda gelir vergisi beyannamesi vermesi gerektiği belirtilmiştir.

Yine genel bütçe kapsamındaki kamu kurumlarında, sosyal güvenlik kurumlarında ve belediyelerde çalışanların yıl içinde bu türdeki diğer kurumlara geçmeleri durumunda bunlar beyanname verme bakımından tek işveren olarak kabul edilecektir.

Türk Uluslararası Gemi Sicilinde kayıtlı gemilerde ve yatlarda çalışan personele ödenen ücretler ile teknopark ve teknokentlerde arge ve destek personeli olarak çalışan kişilerin ücret ödemelerinden gelir vergisi kesintisi yapılmadığından beyanname verme bakımından işveren olarak dikkate alınmayacaktır. Ayrıca bu kişilerin başka işverenlerden elde ettikleri kazançlar nedeniyle beyanname vermeleri durumunda yukarıda belirtilen kazançları gelir vergisi beyannamesinde beyan edilmeyecektir.

Diğer taraftan serbest bölgelerde ve işletmelerin arge ve tasarı merkezlerinde çalışan kişiler dolaysıyla işverenler her ne kadar muhtasar beyanname üzerinden gelir vergisi indirimi elde etse de, bu kişilere ödenen ücretler çalışan bakımından gelir vergisinden istisna olmadığından, bu mahiyetteki işverenler ve kazançlar beyanname verme bakımından dikkate alınacaktır.

Mehmet Emre DİKEN 

SGK Müfettişi 

İş Hukuku Bilirkişi

Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesinden (www.gib.gov.tr) 28 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanan 131 numaralı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile 518 sıra numaralı VUK Genel Tebliği’nde belirtilen mücbir sebepler kapsamında olmayan mükellefler tarafından;

- 31 Mayıs 2020 günü (bu günün hafta sonu olması nedeniyle 1 Haziran 2020 günü) sonuna kadar oluşturulması ve imzalanması gereken, aylık tercihte bulunan mükellefler için Şubat/2020 ile üç aylık tercihte bulunan mükelleflerin Ocak-Şubat-Mart/2020 dönemleri e-Defterlerinin oluşturulma ve imzalanma süresi ile 

- Aynı sürede Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi İşlem Sistemine yüklenmesi gereken “Elektronik Defter Beratları”nın yüklenme süresi 19 Haziran 2020 Cuma günü sonuna kadar uzatılmıştır.

Söz konusu sirkülere ulaşmak için tıklayınız.

e-Defter Berat Yükleme Süreleri

  • Mücbir Sebebe Girmeyen Firmaların, Aralık-Ocak Dönemi Elektronik Defter Beratları’ nın yüklenme süresi 01 Haziran 2020 SON GÜN
  • Mücbir Sebebe Girmeyen Firmaların, Şubat/2020 İle Üç Aylık Tercihte Bulunan Mükelleflerin Ocak-Şubat-Mart/2020 Dönemleri Elektronik Defter Beratları’ nın Yüklenme Süresi 19 Haziran 2020 SON GÜN
  • Mücbir Sebebe Giren Firmaların, Aralık/Ocak/Şubat/Mart 2020 Dönemleri Elektronik Defter Beratları’ nın yüklenme süresi 27 Temmuz 2020 SON GÜN

5510 sayılı Kanun uyarınca bazı istisnalar hariç işe başlayan işçinin sigortalı işe giriş bildirgesinin en geç işe başlamadan bir gün önce Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmesi gerekmektedir.

Sigortalı işe giriş bildirgesinin süresinden sonra verilmesi halinde ise Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından idari para cezası uygulandığı gibi (İşe Giriş Bildirgesinden Dolayı Hangi Cezalar Uygulanır ?), bazı durumlarda işverenin sigortasız işçi çalıştırdığı varsayılarak beş puanlık prim indirimi ve bazı teşviklerden bir yıl süreyle yararlanma hakkını kaybetmesine sebep olabilmekte, ayrıca işyerinde çalışmaya başladığı halde işe giriş bildirgesi verilmemiş işçinin iş kazası geçirmesi halinde de bildirgenin verme süresi geçmişse işveren ağır yaptırımlarla karşılaşabilmektedir. (Bkz. Sigortasız İşçisi Kaza Geçiren İşverenin İşi Artık Daha Zor) Dolayısıyla işyerinde işe başlayan işçinin sigortalı işe giriş bildirgesinin süresinde verilmesi büyük önem taşımaktadır.

Buna karşılık 5510 sayılı Kanunun sigortalı işe giriş bildirgesinin verilmesiyle ilgili 8 inci maddesinde bazı istisnalar getirilmiştir. Bu istisnalar Sigortalılığın Başlangıcı – Sona Ermesi – Sigortalı İşe Giriş ve İşten Ayrılış Bildirgeleri ve Diğer Bildirimler başlıklı yazının 4-Çalışan Sigortalıları Bildirme ve Bildirim Süresi başlıklı yazıda belirtilmiştir.

Bu istisnalara göre inşaat, balıkçılık, tarım ve hayvancılık işyerlerinde sigortalı işe giriş bildirgesinin işe başlamadan en az bir gün önce verilmesi zorunlu olmayıp, sigortalının işe başladığı (işe girdiği) gün de verilebilmektedir. Ancak işyerinin bu kapsamda olup olmadığı, işyeri sicil numarasının başlangıç kısmında tek haneli mahiyet kodundan sonra gelen dört haneli iş kolu koduna göre belirlenmektedir.

Dolayısıyla iş kolu kodu sadece; 41XX, 42XX, 43XX (inşaat işyerleri), 03XX (balıkçılık işyerleri), 01XX (tarım işyerleri), 014X (hayvancılık işyerleri) şeklinde olan işyerleri için sigortalı işe giriş bildirgesini işçinin işe başladığı gün verme hakkı bulunmaktadır. İşyerinin faaliyet kodu ne olursa olsun, eğer dört haneli işkolu kodu 01, 03, 41, 42, 43 rakamlarından biriyle başlamıyorsa bu durumda sigortalı işe giriş bildirgesinin en geç bir gün önce verilmesi gerekmektedir. (isvesosyalguvenlik.com)

1-Ortaklar Cari Hesabına Genel Yaklaşım

Her şeyden önce belirtmeliyiz ki, Ortaklar Cari Hesabını kullanırken, ortaklar tarafından şirkete borçlanılırken ya da alacaklandırılırken Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki ve Türk Ticaret Kanunu’ndaki konu ile ilgili hükümleri bir arada düşünmek, değerlendirmek ve buna göre hareket etmekte yarar vardır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 358.maddesinde bulunan Pay sahipleri, sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamaz. Hükümlerine göre pay sahipleri, şirketin serbest yedek akçelerinin ve kârının toplamı geçmiş yıl zararlarını karşılayan bir durumda ise şirkete borçlanabileceklerdir. Bu maddede şirkete borçlanmanın söz konusu şartlar dahilinde ne miktarda olacağı, sınırının ne olacağı belirtilmemektedir.

Bunun yanında, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Örtülü Sermaye Başlıklı 12/1. Maddesine göre Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır. Ayrıca, gene Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı başlıklı 13/1 Maddesinde; Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir. Hükmü bulunmaktadır.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, Türk Ticaret Kanunu’ndaki hükümler ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12 ve 13. Maddelerini beraber düşünerek hareket etmek gerekmektedir.

Yeni Türk Ticaret Kanunu ile tek kişilik Anonim ve Limited Şirket uygulamasının getirilmesinin nedeni, eski kanun hükümlerine göre, aslında tek kişinin sahip olduğu bu şirketlerde kanunun mecbur tuttuğu ortak adedini tamamlamak için şirketle ilgili olmayan kişilerin ortak edilmesi olduğu hepimizin malumudur. Şirketle ilgisi olmayan kişilerin ortak yapılması sonucunda bu kişilerin özellikle kamu borçlarından dolayı mağdur oldukları da bilinmektedir. Kanun koyucu bu sakıncaları gidermek ve gerçeği yansıtması açısından tek kişi ortaklı Limited ve Anonim Şirket uygulamasını getirmiştir.

Türkiye’de bulunan Limited şirketlerin çok büyük bir çoğunluğu şahıs şirketi konumundadır. Bunun yanında Anonim Şirket olarak kurulmuş olmasına karşın bu şirketlerinde şahıs şirketi konumunda oldukları bilinmektedir. Ayrıca, yurdumuzdaki bütün şirketlerin hemen hemen çoğunluğu da aile şirketidir.

İşte bu manzara çerçevesinde, Yurdumuzda ticari hayatın bir kanun çerçevesinde işlemeye başlamasından bu yana şirketin büyük ortağının, şirketini şahıs işletmesi gibi işletme arzusu özellikle Ortaklar Cari Hesaplarının kullanılmasına yol açmakta ve bu da özellikle Vergi Kanunlarımız açısından büyük sakıncalar doğurmaktadır. Bu uygulamanın meslektaşlarımızı da çoğu zaman zor duruma düşürdüğü ise ayrı bir gerçek. Ayrıca,  (Konumuz dışı olmasına rağmen, değinmeden edemeyeceğim bir husus) işletmenin büyük ortağının şirketini şahıs işletmesi gibi işletme arzusu, bu işletmenin kurumsallaşmasının önünde bir engel olarak durmaktadır. Bu da Aile Şirketlerinin neden uzun ömürlü olmadıklarının ve kurumsallaşamadıklarının bir sebebidir.

Ancak çok iyi bilindiği üzere ticari hayatımızda hakiki kişi ve tüzel kişi bulunmaktadır. Hakiki kişi ve tüzel kişinin ayrı ayrı kişilikleri bulunmaktadır. Tüzel kişilerin şirket sahibinden veya büyük ortağından ayrı bir kişiliği bulunmaktadır. Bu tüzel kişiliğin ayrı bir ticaret sicil numarası ve vergi numarası vardır. Yani sözün kısası büyük ortağı veya % 100’ne sahip bulunduğu bir Tüzel Kişinin, büyük ortağından ayrı bir kişiliği bulunmaktadır.

Yani sözün kısası, bir şirketin % 100 payına sahip ortağından  ayrı bir kişiliği bulunmaktadır. Diğer anlatımla, şirket ayrı bir kişiliğe, bu şirketin % 100 paylarına sahip kişinin ise ayrı bir kişiliği bulunmaktadır. Ve vergi Kanunları ile Türk Ticaret Kanunu, patronundan, şirketinin kişiliğine saygı duymasını istemektedir.

Bunun yanında ticari hayatımızda yukarıda sözünü ettiğimiz gerçek hiç dikkate alınmadan ve şirket sahibi şirketinin ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu unutarak veya işine gelmediği için, şirketin parasını istediği gibi kullanma yoluna gitmektedir.

Şirketin parasının şirketin işleri için kullanılması ile şirket sahibinin özel hayatı için kullanmasını biri birinden ayırmak gerekmektedir. Ticari hayatımızda huzur hakkı uygulaması oturmamıştır. Halbuki şirket yöneticisine ödenecek huzur hakkı, ücret, prim ve bunun gibi ödemeler ile soruna çözüm bulunabilir. Şirket ortağı şirketin bütün parasını kendi özel parası gibi görerek harcamaya kalkması durumunda ortaklar cari hesaplarının işlemesi sonucunu ortaya çıkmaktadır.

Limited Şirketlerde bundan sonraki paragraflarda inceleyeceğimiz üzere, ek ödene, yan edim yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu yükümlülükler limited şirketi şahıs işletmesi görünümüne yaklaştırıcı hükümlerdir. Hatta, Türk Ticaret Kanunu’nun Yan Edim Yükümlülüğü başlıklı 606. Maddesinin gerekçesinde, Yan edim yükümlülükleri limited şirketin bir taraftan kişisel ögelerden oluşabilen yanını ortaya çıkaran diğer taraftan onu, kooperatife yaklaştıran bir kurumdur. Yan edimler de esas sermaye payına bağlıdır. İfadeleri bulunmaktadır.

Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu Limited Şirket müessesesini şahıs işletmesi gibi görme eğilimindedir.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Limited şirketlerin amme borçları” başlıklı 35. maddesindeki;

“Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.

Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.

Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.

Hükümlerde de kanun koyucunun limited şirketleri şahıs işletmesi olarak gördüğünü anlayabiliriz.

Aslında da ticari hayatın işleyişi içinde limited şirketler şahıs işletmesi gibi işletilmektedir.

Limited Şirketin, Ticaret Kanunu’muza göre bir sermaye şirketi olması, ortağının ve şirketin ayrı kişiliklere sahip olması, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12 ve 13. Maddelerinde yer alan Örtülü Sermaye ve Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümleri limited şirketin bir sermaye şirketi gibi işletilmesi gerektiğini, onun şahıs işletmesi olmadığını göstermektedir.

Bilindiği üzere uygulamakta olduğumuz Tek Düzen Hesap Planında 4 adet Ortaklar cari hesabı bulunmaktadır.

a) 131. Ortaklardan Alacaklar Hesabı : Ortakların işletmeye olan kısa vadeli borçlarının izlendiği hesaptır. Bu hesapta ortağın şirketten çekmiş olduğu ve kısa vadede ödeyeceği düşünülen paralar bulunmaktadır.

b) 231. Ortaklardan Alacaklar Hesabı : Ortakların işletmeye olan uzun vadeli borçlarının izlendiği hesaptır. Bu hesapta ortağın şirketten çekmiş olduğu ve uzun vadede ödeyeceği düşünülen paralar bulunmaktadır.

c) 331. Ortaklara Borçlar Hesabı : İşletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla ortaklara (ferdi işletmelerde işletme sahibine) borçlu bulunduğu kısa vadeli tutarların izlendiği hesaptır.

d) 431. Ortaklara Borçlar Hesabı : İşletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla ortaklara (ferdi işletmelerde işletme sahibine) borçlu bulunduğu uzun vadeli tutarların izlendiği hesaptır.

2- Ortakların İşletmeye Olan Borçları/İşletmenin Ortaklardan Olan Alacakları

Ortakların işletmeye olan borçları Bilanço’nun Aktif tarafında 131 ve 231 no lu hesaplarda takip edilmektedir.

131 Ortaklardan Alacaklar Hesabının borç bakiyesi vermesi, ortağın işletmeye borçlu olması anlamını taşımaktadır. Özellikle sermaye şirketlerinde, şirket ortağının şirkete borçlu durumda bulunması, şirketin fonlarının ortak tarafından kullanılmış olması anlamını taşır. Şirketin kredi kullanıyor olması halinde, 131. Ortaklardan Alacaklar Hesabının da borç bakiyesi veriyor olması, kullanılan kredinin ortak tarafından çekildiği düşüncesini yaratır. Zira ortağa borç verilmemiş olsaydı şirket kredi kullanmak zorunluluğunda kalmayacaktı.

Diğer bir durum da; şirketin borçlarının bulunması haldir. Eğer şirket ortağına borç vermemiş olsaydı, borçlarını ödeme imkanını bulacaktı.

Dikkat çekmek istediğimiz bir başka nokta, sermaye şirketlerinde sermayenin arttırılmasından ve tamamının ödenmesinden sonra, ortaklar cari hesabının borçlandırılarak sermayenin bu hesaba çekilmesi işlemleridir. Bu işleme özellikle sermayenin kuvvetli olması istendiği zaman başvurulduğu görülmektedir. Sermaye yüksek bir meblağa çıkarılmakta ve kayıtlar üzerinde ödendi gibi gösterilmektedir. Ancak şirketin iş potansiyeli dolayısıyla kasaya alınan sermayenin başka bir değere dönüştürülebilme olanağı bulunamamakta ve kasa bakiyesi 131. veya 231. Ortaklardan Alacaklar Hesabına çekilmektedir. Bilançonun incelenmesinde, bu görünüm sermayenin gerçekte ödenmediği anlamını taşımaktadır. Diğer bir anlatımla ortada para dönmeden fiktif bir işlem ile sermaye artırımı yapılmış olmaktadır. Böyle bir durumda ödenme olanağı bulunamayan sermaye payı için sermaye azaltılmasına gidilmesi en akılcı yoldur.

Diğer bir davranış ise, şirketin kasa bakiyesinin dikkat çekici şekilde fazla olması durumunda, bakiyenin 131. veya 231. Ortaklardan Alacaklar Hesabına çekilmesi durumudur. Burada da fiktif bir muhasebe maddesi bulunmaktadır.

Tavsiyemiz, 131. veya 231. Ortaklardan Alacaklar Hesaplarının çalıştırılmaması yönündedir. Ortağın şahsi harcamaları için gerekli olan para ihtiyacının kendisine ödenecek huzur hakkı, ücret, prim veya ikramiye gibi ödemelerle karşılanması yoluna gidilmesi en sağlıklı yoldur.

  1. 131. veya 231. Ortaklardan Alacaklar Hesapları faiz yürütülmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak bu faizin emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük oranda olmaması gerekmektedir. Bu konuda Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı başlıklı 13. Maddesindeki hükümlere dikkat edilmesi gerekmektedir. Yazımızın 10. Ortaklar Cari Hesabına Adat Uygulanması Ve Vergisel Boyutu başlıklı paragrafından bu konu incelenmeye çalışılmıştır.

131 ve 231 Ortaklardan Alacaklar Hesabı ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar şu şekildedir;

  • Aynı ortak ile ilgili hesap planı içindeki bütün cari hesaplar dikkate alınarak dönem sonunda değerleme yapılmalı, sonucun borç bakiyesi ile neticelenmesi halinde kısa vadeli ise 131, uzun vadeli ise 231 no.lu hesaba, sonucun alacak bakiyesi ile neticelenmesi halinde kısa vadeli ise 331, uzun vadeli ise 431 no.lu hesaba alınmalıdır.
  • Ortaklardan olan alacağın şüpheli hale düşmesi hatta bunun için karşılık ayrılması düşünülemez. Böyle bir işlemin piyasada çok fazla istismar edileceği muhakkaktır. Ortaklardan olan alacak için karşılık ayrılması halinde bu karşılık Kanunen Kabul Edilmeyen Gider olarak vergi matrahına ilave edilmelidir.
  • Ortağın ölümünde, ortaktan olan alacağın şüpheli hale geldiği, hatta tahsili imkânsız bir alacak haline dönüştüğü düşünülebilir. Bu durumda ortağın sermaye payı alacaktan mahsup edilebilir. Bakiye alacak ise mirasçılardan istenebilir. Ancak, mirasın mirasçılar tarafından red edilmesi halinde ortaktan olan alacağın şüpheli hale geldiği düşünülebilir. Kanaatimizce, bu durumda dahi ortaklardan olan alacağın şüpheli alacak karşılığında kanunen kabul edilmeyen giderlere alınması gereklidir.
  • Ortaklardan olan Alacaklara Reeskont işlemi yapılmayacaktır. Ortak bu borcuna karşılık olarak çek yada senet dahi vermiş olsa bu kıymetler için reeskont işlemi yapılmayacaktır.
  • Sermaye şirketlerinin kuruluşunda ortakların sermaye taahhütleri ile sermaye artırımı sırasında gene ortaklar tarafından arttırılan sermayenin taahhüt edilmesinde 501. Ödenmemiş Sermaye hesabı kullanılacak, 131. Ortaklardan Alacaklar Hesabı kullanılmayacaktır.

3- Ortakların İşletmeden Olan Alacakları/İşletmenin Ortaklara Olan Borçları

İşletmelerin Ortaklara olan Borçları ise Bilançonun Pasif tarafındaki 331 (Kısa Vadeli) ve 431 (Uzun Vadeli) no lu hesaplarda takip edilmektedir.

  1. ve 431. Ortaklara Borçlar Hesapları, pasif karakterli bir hesaplardır. Bu özellikleri ile 331. Ve 431. Ortaklara Borçlar Hesapları alacak bakiyesi vermektedir.

Bu hesapta izlenen borçlar, ticari bir faaliyet neticesinde oluşmamış borçlardır. Bir borcun ortakla ilgili olmasına karşın ticari bir faaliyet neticesinde oluşması halinde 32. Ticari Borçlar Hesap Grubunda izlenmesi gerekmektedir.

Bu hesaplarda, ortaklarla ilgili senetli senetsiz borçlar ile işletmenin bunlara olan temettü borçları, hakkı huzur borçları da izlenmektedir.

Şurası unutulmamalıdır ki şirket bir tüzel kişiliğe sahiptir. Ve parası olduğu takdirde çalışabilme olanağına sahiptir. Şirketin parası yok da ortaklar tarafından finanse ediliyorsa, bu finans desteğinden vazgeçilip şirketin sermayesinin arttırılması en doğru hareket olacaktır.

  1. ve 431. Ortaklara Borçlar Hesabının alacak bakiyesi vermesinin anlamı, ortağın işletmeden alacaklı olması anlamını taşımaktadır. Yani şirket ortağa borçludur. Özellikle sermaye şirketlerinde, şirket ortağının şirketten alacaklı durumda bulunması, şirketin kullanmakta olduğu fonların daha başka bir anlatımla şirket sermayesinin ortak tarafından karşılandığı anlamını taşır.

331 ve 431. Ortaklara Borçlar Hesabı ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar şu şekildedir;

  • Ortaklara olan borçlara Reeskont işlemi yapılmayacaktır. Şirket bu borcuna karşılık olarak çek yada senet dahi vermiş olsa bu kıymetler için reeskont işlemi yapılmayacaktır.
  • Şirketlerin ortaklara borçlarının bulunması diğer bir anlatımla 331. Ortaklara Borçlar Hesabının yıl sonunda alacak bakiyesi vermesi şirketin bilançosu üzerinde yapılacak mali analiz hesaplamalarında olumsuz neticeler verebilmektedir. Yeni İhale Kanununa göre ihale makamları Dönen Değerlerin kısa vadeli borçlara oranının yüksek olmasını istemektedir. Ancak Ortaklara olan kısa vadeli borçlar şirketin kısa vadeli borçlarını yükselteceğinden bu oran genellikle ( – ) çıkmaktadır. Bu olumsuz durumlarla karşılaşmamak için yapılması gereken en olumlu hareket şirketlerin sermayelerinin arttırılarak ortaklar cari hesabının çalıştırılmasını önlemektir. Ayrıca yasalarımız borçların sermayeye ilavesine olanak tanımaktadır. Bu yolla da sermaye artırımına gidilmesi mümkündür.
  • Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Örtülü Sermaye başlıklı 12. Maddesinin 1. fıkrasına göre: Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.  Bu madde hükmüne göre sadece ortaklar cari hesabından dolayı ortaklara olan borçlardan değil ortaklarla ilişkili olan kişilere olan borçlardan dolayı da toplam borçların bir hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısım örtülü sermaye sayılacaktır.
  • Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Örtülü Sermaye başlıklı 12 maddesinin 7. Fıkrasına göre; Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır.  Hükmü bulunmaktadır.
  • Burada hemen belirtmeliyiz ki, Alınan borç üzerinden hesaplanacak faiz ve benzeri ödemeler Gelir Vergisi Kanunu’nun Gider Kabul Edilmeyen Ödemeler başlıklı 41 maddesinin 4. Fıkrasındaki hükümlere göre, (Teşebbüs sahibinin, eşinin ve küçük çocuklarının işletmede cari hesap veya diğer şekillerdeki alacakları üzerinden yürütülecek faizler) gider olarak kabul edilmemektedir.
  • Kurumlar Vergisi Kanunu’nun yukarıda sözünü ettiğimiz Örtülü Sermaye başlıklı 12 maddesinin 7. Fıkrası hükümlerine göre hesaplanacak faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılacaktır. Bilindiği üzere kâr payı, alan için Menkul Sermaye İradı niteliğindedir. Yazımızın 10 Ortaklar Cari Hesabına Adat Uygulanması Ve Vergisel Boyutu başlıklı paragrafından bu konu incelenmeye çalışılmıştır.
  • Menkul Sermaye İradı da Gelir Vergisi Kanunu’nun Toplama Yapılmayan Haller  başlıklı 86 Maddesinin (1) fıkrasının (c) bendindeki  “Vergiye tâbi gelir toplamının  103 üncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmaması koşuluyla, Türkiye’de tevkifata tâbi tutulmuş olan; birden fazla işverenden elde edilen ücretler, menkul sermaye iratları ve gayrimenkul sermaye iratları” hükmü çerçevesinde bu maddede belirtilen sınırın aşılması durumunda Menkul Sermaye İradı olarak beyan edilmesi gerekecektir.
  • Tavsiyemiz, Ortaklar cari hesabının çalıştırılarak ortaktan sık sık borç alınması yerine sermaye artırımına gidilmesi ve şirketin ihtiyacı olan fonların bu yolla karşılanması şeklindedir. Ayrıca bu durumda şirketin özkaynakları’da kuvvetli olacaktır. Bunun yanında şirketin ortaklara olan borçlarının sermaye artırımında kullanılma olanağı da bulunmaktadır.

4- Limited Şirket Ortağının Borçları Ve Yükümlülükleri

4.1. Sermaye Koyma Yükümlülüğü

Türk Ticaret Kanunu’nun 128. Maddesine göre,  Her ortak, usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçludur.

Türk Ticaret Kanunu’nun Limited Şirketler bölümünde bulunan 573. Madde hükümlerine göre ise, Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.

Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.

Pay sahipleri taahhüt ettikleri sermaye paylarını ödemekle yükümlü bulunmaktadırlar.

4.2. Ek Ödeme Yükümlülüğü

Limited Şirketlerde ek ödeme yükümlülüğü Yeni Türk Ticaret Kanunu ile getirilmiştir. Ek ödeme yükümlüğü,

  • Bu ödeme ile ilgili hükümlerin, şirket sözleşmesinde düzenlenmiş olması,
  • Şirket esas sermayesi ile kanuni yedek akçeler toplamının şirketin zararını karşılayamaması,
  • Şirketin bu ek araçlar olmaksızın işlerine gereği gibi devamının mümkün olmaması,
  • Şirket sözleşmesinde tanımlanan ve özkaynak ihtiyacı doğuran diğer bir hâlin gerçekleşmiş bulunması,

 hâllerinde istenebilir.

Kanun ile sermayeden ayrı olarak ek ödeme yükümlülüğünün getirilmesi Limited Şirketin kanun koyucu gözünde bir şahıs şirketi olarak görüldüğünün belirtisi olarak algılanabilir. Limited Şirketler konusunda öngörülen diğer bir konu olan Yan Edim konusunu da aynı şekilde değerlendirebiliriz.

Limited Şirketlerde Ek Ödeme Yükümlülüğü konusu 603 ve sonraki maddelerinde yer almaktadır. Ek Ödeme Yükümlülüğünün Kurallarının belirtildiği 603. Maddenin gerekçesine göre; Ek ödeme yükümlülüğü, şirket sözleşmesinde öngörülmesi ve kanunda yer alan şartların gerçekleşmesi halinde, ortaklara, sadece şirkete nakdî ödemelerde bulunmaları borcunu yükler. Amaç finansal yönden kötü duruma düşen, bilânço ağı bulunan şirkete ortakların yapacakları ek ödemelerle yardımcı olmalarıdır. Kurum öğretide, sadece amaç yönünden kişisel sorumluluğa benzetilir. Her iki kurumda da, şirket borçlarını ödeyemediği takdirde ortaklara başvurulmaktadır. Ancak, gene öğretide belirtildiği gibi, kişisel sorumluluk alacaklılara karşıdır, dışa yöneliktir; ek ödeme ise şirkete karşıdır; içe yöneliktir.

Ek ödeme temelde bilânço açıklarını kapatmak amacıyla öngörülmüş bir araçken, son zamanlarda amaçtaki bu sınırlama kalkmıştır. Genişleme Maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde açıkça görülmektedir. Böylece limited şirket hayatını sürdürebilmesi, ödeme dar boğazından çıkabilmesi için yeni bir olanağa kavuşmuştur.

Ek Ödemenin geri ödenmesi ile ilgili 605. Maddenin gerekçesine göre ise;  Şirketin finansal durumu, yerine getirilmiş bulunan ödemelerin kısmen veya tamamen geri verilmesine müsait duruma gelmiş, şirketin ek ödemelerden yararlanmasına ilişkin şartlar (devamlı sayılabilecek şekilde) ortadan kalkmışsa, bunların şirkette alıkonulmaları amaca olduğu kadar ek ödemelerin niteliğine de aykırı ve kurumun hizmet vermesini engelleyicidir. Ek ödemelerin sahiplerine dönmeyeceği bir sistemde hiçbir şirket bu yükümü ortaklarına yükleyemez. Ayrıca, ek ödemeler, tamamlamada olduğu gibi sermaye açığını kapatan şirkete karşılıksız verilen bir sermaye değil, geçici zararı gideren bir ek finansman aracıdır.

Türk Ticaret Kanunu’nun Şirket Sözleşmesinde Öngörülmeleri Şartıyla bağlayıcı olan hükümler başlıklı 577. Maddesi’nin 1/c hükümlerine göre şirket sözleşmesinde öngörüldüğü takdirde 603 madde hükümlerine göre ortaklar esas sermaye payı bedeli dışında ek ödeme ile de yükümlü tutulabilirler. Esas sözleşmede ek ödeme yükümlülüğü ile ilgili bir hüküm bulunmaması durumunda, böyle bir hüküm Şirket sözleşmesinde değişiklik yapılarak konulabilir. Ancak bu değişiklik için alınacak genel kurul kararları, ancak ilgili tüm ortakların onayıyla alınabilir. (TTK Md: 607)

Türk Ticaret Kanunu’nun Ek Ödeme Yükümlülüğünün Kurallarının belirtildiği 603. Maddesine göre, Ortaklardan ek ödeme yükümlülüğünün yerine getirilmesi ancak,

  • Şirket esas sermayesi ile kanuni yedek akçeler toplamının şirketin zararını karşılayamaması,
  • Şirketin bu ek araçlar olmaksızın işlerine gereği gibi devamının mümkün olmaması,
  • Şirket sözleşmesinde tanımlanan ve özkaynak ihtiyacı doğuran diğer bir hâlin gerçekleşmiş bulunması,

hâllerinde istenebilir.

  • Aynı maddeye göre ek ödeme yükümlülüğü şirket sözleşmesinde ancak esas sermaye payını esas alan belirli bir tutar olarak öngörülebilir. Bu tutar esas sermaye payının itibarî değerinin iki katını aşamaz.
  • Her ortak, sadece kendi esas sermaye payına düşen ek ödemeyi yerine getirmekle yükümlüdür.
  • Şartlar gerçekleşmişse, ek ödemeler müdürler tarafından istenir.
  • Ek ödeme yükümlülüğünün azaltılması veya kaldırılması ancak esas sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının zararları tamamen karşılaması hâlinde mümkündür. Ek ödeme yükümlülüğünün azaltılmasına veya kaldırılmasına esas sermayenin azaltılması hakkındaki hükümler kıyas yoluyla uygulanır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 605. Maddesinde ek ödemenin geri ödenmesi ile ilgili hükümler içermektedir. Buna göre,

Yerine getirilen ek ödeme yükümlülüğünün kısmen veya tamamen geri verilebilmesi için ek ödemeye ilişkin tutarın, serbestçe kullanılabilecek yedek akçeler ile fonlardan karşılanabilir olması şarttır.

4.3. Yan Edim Yükümlülüğü

Limited Şirketlerde yan edim yükümlülüğü ek ödeme yükümlülüğü gibi Yeni Türk Ticaret Kanunu ile getirilmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nun 606. Maddesi hükümlerine göre;  Şirket sözleşmesiyle, şirketin işletme konusunun gerçekleşmesine hizmet edebilecek yan edim yükümlülükleri öngörülebilir.

  • Bir esas sermaye payına bağlı yan edim yükümlülüklerinin konusu, kapsamı, koşulları ve diğer önemli noktalar şirket sözleşmesinde belirtilir. Ayrıntıyı gerektiren konular genel kurul düzenlemesine bırakılabilir.
  • Şirket sözleşmesinde açıkça belirtilmiş bir karşılığı veya uygun bir karşılığı bulunmayan ve özkaynak ihtiyacını karşılamaya hizmet eden nakdî ve ayni edim yükümlülükleri, ek ödeme yükümlülüğüne ilişkin hükümlere tâbîdir.

Esas sözleşmede yan edim yükümlülüğü ile ilgili bir hüküm bulunmaması durumunda, ek ödeme yükümlülüğünde olduğu gibi, böyle bir hüküm Şirket sözleşmesinde değişiklik yapılarak konulabilir. Ancak bu değişiklik için alınacak genel kurul kararları, Türk Ticaret Kanunu’nun 607. Maddesi hükümlerine göre ancak oy birliği ile alınabilir.

Türk Ticaret Kanunu’nun Yan Edim Yükümlülüğü başlıklı 606. Maddesinin gerekçesine göre, Yan edim yükümlülükleri limited şirketin bir taraftan kişisel ögelerden oluşabilen yanını ortaya çıkaran diğer taraftan onu, kooperatife yaklaştıran bir kurumdur. Yan edimler de esas sermaye payına bağlıdır.

İkincil (tâli) sıfatıyla da nitelendirebileceğimiz yan edimler bir kısım esas sermaye paylarına veya pay kategorilerine yüklenebilen veya payların tümüne yönelik olan yapma, yapmama, katlanma, kullandırma edimleridir. Süt, pancar, şeker kamışı, meyve gibi ham ve/veya işlenmiş ürünlerin teslimi, park yeri veya depo yeri sağlanıp kullandırılması, taşıma gibi hizmetlerin sunulması ve benzeri edimler yan edimlerin konusunu oluşturabilir. Bu edimler, şirketin konusunu gerçekleştirmesine, ortaklarının bileşiminin (meselâ, süt veya meyve üreticilerine özgülenmiş olmak gibi) korunmasına ve şirketin başka şirketlerin hakimiyeti altına girmemesine hizmet eder.

4.4. Ek Ödemelere Ödeme Yapılıp Yapılmayacağı

Türk Ticaret Kanunu’nun Faiz yasağı ve hazırlık dönemi faizi başlıklı 609. Maddesi hükümlerine göre, Esas sermayeye ve ek ödemelere faiz verilmez. Ancak şirket sözleşmesi ile hazırlık dönemi faizi ödenmesi öngörülebilir. Bu durumda Anonim Şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.

Bunun yanında 608/2. Madde hükümlerine göre, yerine getirilen ek ödeme yükümlülüklerinin tutarı da kâr payının hesaplanmasında itibarî değere eklenir. Bu fıkra yeni olarak getirilmiştir. Maddenin gerekçesine göre; Ortak ek ödeme yükümünü yerine getirmişse, ödediği tutar esas sermaye payının itibarî değerine eklenir ve kâr payı, bu suretle bulunan toplam tutar esas alınarak ödenir. Açıklanan hüküm ortağın ek ödeme yükümünü dikkate aldığı için adalete uygundur. Hükmün bu özelliği ek ödeme yükümünün sadece bazı esas sermaye paylarına yükletildiği durumlarda daha iyi anlaşılır.

5- Anonim Şirket Ortağının Borçları Ve Yükümlülükleri

5.1. Sermaye Koyma Yükümlülüğü

Türk Ticaret Kanunu’nun 128. Maddesine göre, Her ortak, usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçludur.

  1. maddenin diğer fıkralarında ise ayni sermaye olarak öngörülmüş sermaye paylarının ödenmesi ile ilgili hükümler bulunmaktadır.

128. maddenin 7 ve 8. fıkralarıyla getirilen hükümler ile ortakların sermaye borçlarını yerine getirmemesi durumunda ön görülecek işlemler  belirtilmektedir.

Buna göre;

Şirket, her ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmesini isteyebileceği ve dava edebileceği gibi, yerine getirmede gecikme sebebiyle uğradığı zararın tazminini de isteyebilir. Tazminat istemi için ihtar şarttır. Şahıs şirketlerinde bu davayı ortaklar da açabilir.

Ortaklarca, sermaye olarak konulması taahhüt edilen hakların korunması için, kurucular tarafından ortaklar aleyhine ihtiyati tedbir istenebilir. Tedbir üzerine açılacak davalar için, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda öngörülen süre ancak şirketin tescil ve ilanı tarihinden itibaren işlemeye başlar.

Temerrüt faizi başlıklı 129.  maddeye göre ise Zamanında ifa edilmeyen sermaye para ise, 128 inci madde gereğince tazminat hakkına halel gelmemek şartıyla, aksine şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede hüküm yoksa, şirketin tescili anından itibaren temerrüt faizi de ödenir.

5.2. Türk Ticaret Kanunu’nun Pay Sahiplerinin Şirkete Borçlanma Yasağı başlıklı 358. Maddesi,

Yukarıda sözünü ettiğimiz üzere, şirketin ortağı tek bir kişi olsa dahi, bu kişinin şirketin fonlarını kendi şahsi harcamaları için kullanmasına olanak yoktur. Şeklinde bir ifade kullanıyor olsak da Türk Ticaret Kanununun aşağıda belirttiğimiz 358. Maddesine bakmak ve yorumlamak gerekmektedir.

Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’un 15. Maddesi ile değiştirilen Pay sahiplerinin şirkete borçlanma yasağı başlıklı 358. Maddesinde;

Pay sahipleri, sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamaz.

Hükümleri bulunmaktadır.

Madde hükmüne göre, pay sahiplerinin şirkete borçlanmalarında bir takım sınırlamalar bulunmaktadır. Buna göre şirketin serbest yedek akçeleri ve kârının toplamı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça pay sahipleri şirkete borçlanamayacaklardır. Bu ifadelerden çıkan sonuç, şirketin serbest yedek akçelerinin ve kârının toplamı geçmiş yıl zararlarını karşılayan bir durumda ise pay sahipleri şirkete borçlanabileceklerdir. Bu maddede şirkete borçlanmanın söz konusu şartlar dahilinde ne miktarda olacağı, sınırının ne olacağı belirtilmemektedir.

5.3. Türk Ticaret Kanunu’nun Yönetim Kurulu Üyeleri Ile Ilgili Şirketle Işlem Yapma, Şirkete Borçlanma Yasağı Başlıklı 395. Maddesi,

Türk Ticaret Kanunu’nun Şirketle işlem yapma, şirkete borçlanma yasağı başlıklı 395. Maddesinde yönetim kurulu üyelerine bazı kısıtlamalar getirilmektedir. Ancak bu kısıtlamalar Genel Kuruldan izin alarak aşılabilmektedir.

Buna göre;

  • Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.
  • Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393 üncü maddede sayılan yakınları şirkete nakit borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz. Aksi hâlde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir.
  • 202 nci madde hükmü saklı kalmak şartıyla, şirketler topluluğuna dahil şirketler birbirlerine kefil olabilir ve garanti verebilirler.
  • Bankacılık Kanunu’nun özel hükümleri saklıdır.

6- Şirket Yöneticilerine Yapılacak Hakkı Huzur, Ücret, İkramiye, Prim vb. Ödemeler

1.Ortaklar Cari Hesabına Genel Yaklaşım başlıklı paragrafta sözünü ettiğimiz üzere ticari hayatımızda hakiki kişi ve tüzel kişi bulunmaktadır. Hakiki kişi ve tüzel kişinin ayrı ayrı kişilikleri bulunmaktadır. Tüzel kişilerin şirket sahibinden veya büyük ortağından ayrı bir kişiliği bulunmaktadır. Bir tüzel kişiliğin ayrı bir ticaret sicil numarası ve vergi numarası vardır. Yani sözün kısası büyük ortağı veya % 100’ne sahip bulunduğu bir Tüzel Kişinin büyük ortağından veya sahibinden ayrı bir kişiliği bulunmaktadır.

Diğer bir anlatımla  Şirket ayrı bir kişiliğe, bu şirketin % 100 paylarına sahip kişinin ise ayrı bir kişiliği bulunmaktadır. Ve vergi Kanunları ile Türk Ticaret Kanunu, patronundan, şirketinin kişiliğine saygı duymasını istemektedir.

Buna karşın, ticari hayatımızda bir gerçek bulunmaktadır. Şirket sahibi şirketinin ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu unutarak veya işine gelmediği için, şirketin parasını istediği gibi kullanma yoluna gitmektedir.

Şirketin parasının şirketin işleri için kullanılması ile şirket sahibinin özel hayatı için kullanmasını biri birinden ayırmak gerekmektedir. Ticari hayatımızda huzur hakkı uygulaması oturmamıştır. Halbuki şirket yöneticisine ödenecek huzur hakkı, ücret, prim ve bunun gibi ödemeler ile soruna çözüm bulunabilir. Şirket ortağı şirketin bütün parasını kendi özel parası gibi görerek harcamaya kalkması durumunda ortaklar cari hesaplarının işlemesi sonucunu ortaya çıkmaktadır.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Örtülü Sermaye başlıklı 12. maddesinin 1. Fıkrasına göre, Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı başlıklı 13. Maddesinin 1. Fıkrasına göre, Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.

Yukarıda uzun uzun açıklamaya çalıştığımız üzere yönetici ortakların, yönetim kurulu üyelerinin veya ortakların ortaklar cari hesabını çalıştırarak şirketten para almaları veya şirkete gene ortaklar cari hesabını kullanarak para vermelerinde sakınca bulunmaktadır. Bu sebeple şirketin esas sözleşmesine konulacak bir madde veya yönetim organı tarafından alınacak bir kararla ortağa huzur hakkı  verilmesi tamamen yasal bir davranıştır. Türk Ticaret Kanunu’nun 394. Maddesinde konu, Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebilir. İfadeleri ile belirtilmektedir.

Ancak tespit edilecek bu huzur hakkının emsal şirketlere oranla yüksek olmaması ve Şirketin mali durumuna uygun olması gerekmektedir. Ödenecek huzur hakkının gerek emsal şirketlerdeki tutarlardan fazla olması ve gerekse şirketin mali durumuna uygun olmaması durumunda, şirketin ortaklarına borç para verdiği izleniminin oluşacağına dikkat edilmelidir.

Ödenmesi kararlaştırılan huzur hakkı ücreti vergilendirilerek ortağa ödemede bulunulur. Böylece ortak; Yasalara dayanarak ve vergisi ödenerek ihtiyacı olan parayı almış olacak, şirketin bilançosu da gerçeği yansıtmış olacaktır.

Ortaklar cari hesabının veya diğer bir tanım ile 131. Ortaklardan Alacaklar Hesabına faiz yürütülmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak bu faizin emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük oranda olmaması gerekmektedir.

7- Şirketler Tarafından Ödenecek Kâr Payı Avansı

09.08.2012 tarihli Resmi Gazetede Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından amacı şirketlerin kâr payı avansı dağıtımında uyacakları usul ve esasları düzenlemek olan “Kâr Payı Avansı Dağıtımı Hakkında Tebliğ” yayımlanmıştır.

7.1. Kâr payı avansı dağıtım şartları

Tebliğin 5. Maddesine göre,

Şirketlerin kâr payı avansı dağıtabilmeleri için, şirket genel kurulunca kâr payı avansı dağıtılmasına ilişkin karar alınması gerekmektedir. Bunun yanında kâr payı avansı dağıtılacak hesap dönemi ile ilgili  hazırlanan üç, altı veya dokuz aylık ara dönem finansal tablolara göre şirketin kâr etmiş olması gerekmektedir.

7.2. Şirket genel kurulunca alınacak kararın içeriği

Tebliğin 6. Maddesine göre;

1. Şirket genel kurulunca kâr payı avansı dağıtımına karar verildiği durumda bu kararda ayrıca aşağıdaki hususların belirtilmesi zorunludur.

1.1.  İlgili hesap dönemi sonunda, yıl içinde dağıtılan kâr payı avansını karşılayacak tutarda net dönem kârı oluşmaması durumunda, net dönem kârını aşan kâr payı avanslarının varsa bir önceki yıla ait bilançoda yer alan serbest yedek akçelerden mahsup edileceği, serbest yedek akçe tutarının da dağıtılan kâr payı avanslarını karşılayamaması halinde fazla ödenmiş olan kâr payı avanslarının yönetim organının ihtarı üzerine ortaklar tarafından şirkete iade edileceği,

1.2. İlgili hesap dönemi sonunda zarar oluşması durumunda;

1.2.1.  Varsa bir önceki yıla ait bilançoda yer alan genel kanuni yedek akçeler ile serbest yedek akçelerin öncelikle oluşan zararın mahsubunda kullanılacağı, bu akçelerin oluşan zararı karşılayamaması halinde dönem içinde dağıtılan kâr payı avanslarının tamamının yönetim organının ihtarı üzerine ortaklar tarafından şirkete iade edileceği,

1.2.2. Genel kanuni yedek akçeler ile serbest yedek akçelerin, oluşan dönem zararından mahsubu sonrasında bakiye serbest yedek akçe tutarının dağıtılan kâr payı avanslarından indirileceği, indirim işlemi sonucunda dönem içinde dağıtılan kâr payı avansı tutarının bakiye serbest yedek akçe tutarını aşması halinde ise aşan kısmının yönetim organının ihtarı üzerine ortaklar tarafından şirkete iade edileceği.

  1. Birinci fıkrada belirtilen hususlar, kâr payı avansı dağıtılacak hesap dönemi içinde yapılacak genel kurul toplantısında karara bağlanır. Anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde, genel kurulca bu yönde karar alınabilmesi için sermayenin en az dörtte birini karşılayan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin toplantıda hazır olması, bu nisabın toplantı süresince korunması ve toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğunun kâr payı avansı dağıtılması yönünde kullanılmış olması, limited şirketlerde ise toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğunun kâr payı avansı dağıtılması yönünde olması gereklidir.
  2.  İlgili hesap dönemi öncesinde ödenen kâr payı avanslarının, ilgili olduğu yılın net dönem kârından mahsup edilmesi şarttır. Bu işlem yapılmadan, şirket genel kurulunca kâr payı dağıtılmasına ve kâr payı avansı ödenmesine karar verilemez.

7.3. Dağıtılacak kâr payı avansı tutarı ve hesaplanması

Tebliğin 7. Maddesine göre;

  1. Dağıtılacak kâr payı avansı; varsa geçmiş yıllar zararlarının tamamının, vergi, fon ve mali karşılıkların, kanunlara ve sözleşmeye göre ayrılması gereken yedek akçelerin, varsa imtiyazlı pay sahipleri, intifa senedi sahipleri ve kâra katılan diğer kimseler için ayrılacak tutarların, oluşan ara dönem kârından indirilmesi suretiyle hesaplanır. Ödenecek kâr payı avansı, bu şekilde hesaplanan tutarın yarısını geçemez.
  2. Aynı hesap dönemi içinde izleyen ara dönemlerde de kâr oluşması halinde dağıtılacak kâr payı avansı tutarı birinci fıkrada belirtilenlerin yanı sıra önceki ara dönem veya dönemlerde ödenmiş olan kâr payı avansı tutarları da indirilerek hesaplanır. Ödenecek kâr payı avansı, bu şekilde hesaplanan tutarın yarısını geçemez.

7.4. Kâr payı avansı ödemeleri

Tebliğin 8. Maddesine göre;

  1. Kâr payı avansı, dağıtım tarihleri itibarıyla ortaklara payları oranında ödenir.
  2. Kâr payı avansı, kârdan imtiyazlı paylara imtiyaz dikkate alınmadan ödenir. İntifa senedi sahiplerine, ortak olmayan yönetim organı üyelerine ve ortaklar dışında kâra katılan diğer kimselere kâr payı avansı ödenemez.
  3. Ortakların sermaye taahhüt borçları dışında şirkete borçlu olmaları halinde söz konusu borç ortağa ödenecek kâr payı avansından mahsup edilir.
  4. Bir hesap döneminde kâr payı avansı dağıtan ve ardından sermaye artırımı gerçekleştiren şirket, aynı hesap döneminde tekrar kâr payı avansı dağıtmak istediğinde aşağıda belirtilen esaslara uyar.

4.1. Sermaye artırımı sonrasında yapılacak kâr payı avansı ödemesinde, yeni ortaklara öncelik verilir.

4.2. Söz konusu öncelik, eski ve yeni ortakların dönem içerisinde her pay için aldıkları toplam kâr payı avans tutarları eşitleninceye kadar devam eder.

4.3. Eski ve yeni ortakların hesap dönemi içerisinde her pay için aldıkları toplam kâr payı avans tutarları eşitlendikten sonra, kalan kâr payı avansı tutarı veya bir sonraki ara hesap döneminde ödenecek kâr payı avansı tutarı mevcut ortaklara payları nispetinde ödenir.

7.5. Kâr payı avansı işlemlerinde yönetim organının görevleri

Tebliğin 9. Maddesine göre;

1. Genel kurul tarafından kâr payı avansı dağıtılmasına karar verilmesi ve ara dönem finansal tablolara göre de kâr edilmiş olması halinde şirket yönetim organınca sırasıyla aşağıdaki görevler yerine getirilir.

1.1. Kâr payı avansı dağıtımına ilişkin rapor hazırlanır ve bu raporda;

1.1.1. Kâr payı avansı dağıtımına dayanak oluşturan ara dönem finansal tabloların Kanunun 515 inci maddesinde belirtilen dürüst resim ilkesine uygun olarak hazırlandığı,

1.1.2. Dağıtılacak kâr payı avansı tutarının 7 nci maddeye uygun olarak hesaplandığı, belirtilir. Yapılan hesaplamalara ve diğer şartların yerine getirilmiş olduğuna dayanak teşkil eden belgeler bu rapora ek yapılır.

1.2. Raporda tespit edilen kâr payı avansının ortaklara ödenmesine ve bu ödemelerin yapılma usulüne ilişkin karar alınır.

1.3. Kâr payı avansı tutarları 8 inci maddeye uygun olarak kararı izleyen en geç 6 hafta içerisinde ödenir.

  1. Hamiline yazılı pay senedi sahiplerine kâr payı avansı ödenirken gerekli güvence yönetim organı tarafından alınır.
  2. 6 ncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen durumların ortaya çıkması halinde fazladan ödenen kâr payı avanslarının ortaklardan tahsil edilerek şirkete iadesine ilişkin işlemler yönetim organınca yerine getirilir.

8- Şirketler Tarafından Ödenecek Kâr Payı

Türk Ticaret Kanunu’nun 507. maddesine göre her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre, pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış “Net Dönem Kârına” payları oranında katılma hakkına  sahip bulunmaktadır. Esas sözleşmede payların bazı türlerine tanınan imtiyaz haklarıyla özel menfaatler saklıdır.

Esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, kâr ve tasfiye payı pay sahibinin sermaye payı için şirkete yaptığı ödemelerle orantılı olarak hesap edilir. (TTK. Md: 508)

Kâr payı ancak net dönem kârından ve serbest yedek akçelerden dağıtılabilir. (TTK. Md: 509)

Yönetim kurulu üyelerine kazanç payları, sadece net kârdan ve ancak kanuni yedek akçe için belirli ayrım yapıldıktan ve pay sahiplerine ödenmiş sermayenin yüzde beşi oranında veya esas sözleşmede öngörülen daha yüksek bir oranda kâr payı dağıtıldıktan sonra verilebilir. (TTK. Md: 511)

9- Ortakların Şirketle Borç – Alacak İlişkisinin Kurumlar Vergisi Kanunu Açısından Değerlendirilmesi

Yazımızın yukarıdaki paragraflarında Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12 ve 13. Maddelerinde yer alan Örtülü Sermaye ve Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı konularına sırası geldikçe pek çok kereler değinilmiştir. Bu paragrafta Kurumlar Vergisi Kanunu’nun bu maddelerine ve özelliklerinden söz etmeye çalışacağız.

9.1. Örtülü Sermaye

Örtülü Sermaye konusu Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12. Maddesinde yer almaktadır.

Buna göre;

(1) Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.

(2) Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.

(3) Bu maddenin uygulanmasında;

a) Ortakla ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10’unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu,

b) Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini,

ifade eder.

(4) Kurumların İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisselerinin edinilmesi durumunda, söz konusu hisse nedeniyle ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılanlardan temin edilen borçlanmalarda en az % 10 ortaklık payı aranır.

(5) Yukarıda belirtilen oranlar, borç veren ortaklar ve ortakların ilişkide bulunduğu kişiler için topluca dikkate alınır.

(6) Aşağıda sayılan borçlanmalar örtülü sermaye sayılmaz:

a) Kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayri nakdî teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar.

b) Kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kullandırdığı borçlanmalar.

c) 5411 sayılı Bankacılık Kanununa göre faaliyette bulunan bankalar tarafından yapılan borçlanmalar.

ç) 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu kapsamında faaliyet gösteren finansal kiralama şirketleri, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında faaliyet gösteren finansman ve faktoring şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar.

(7) Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

Maddenin 1. Fıkrası hükmünde görüleceği üzere işletmede kullanılan borçların örtülü sermaye sayılabilmesi için;

  • Kurumların Ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin edilmesi,
  • Temin edilen tutarın işletmede kullanılması,
  • Kullanılan borcun, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşması,

 gerekmektedir.

Maddenin 7 fıkrasına göre ise,

  • Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır.
  • Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

Diğer bir anlatımla faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarların dağıtılmış kâr payı olarak kabul edilmesinden dolayı ortaklar nezdinde Gelir Vergisi Kanunu’nun Toplama Yapılmayan Haller başlıklı 86. Maddesinin 1/c fıkrası hükümlerine göre Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. Maddesinde yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşması halinde Menkul Sermaye İradı olarak vergiye tabi tutulacaktır.

9.2. Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı

Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Buna göre;

(1) Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.

(2) İlişkili kişi; kurumların kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade eder. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili kişi sayılır. Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde veya bölgelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler, ilişkili kişilerle yapılmış sayılır.

(3) Emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder. Emsallere uygunluk ilkesi doğrultusunda tespit edilen fiyat veya bedellere ilişkin hesaplamalara ait kayıt, cetvel ve belgelerin ispat edici kâğıtlar olarak saklanması zorunludur.

(4) Kurumlar, ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde uygulayacağı fiyat veya bedelleri, aşağıdaki yöntemlerden işlemin mahiyetine en uygun olanını kullanarak tespit eder:

a) Karşılaştırılabilir fiyat yöntemi: Bir mükellefin uygulayacağı emsallere uygun satış fiyatının, karşılaştırılabilir mal veya hizmet alım ya da satımında bulunan ve aralarında herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek veya tüzel kişilerin birbirleriyle yaptıkları işlemlerde uygulayacağı piyasa fiyatı ile karşılaştırılarak tespit edilmesini ifade eder.

b) Maliyet artı yöntemi: Emsallere uygun fiyatın, ilgili mal veya hizmet maliyetlerinin makul bir brüt kâr oranı kadar artırılması suretiyle hesaplanmasını ifade eder.

c) Yeniden satış fiyatı yöntemi: Emsallere uygun fiyatın, işlem konusu mal veya hizmetlerin aralarında herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere yeniden satılması halinde uygulanacak fiyattan, makul bir brüt satış kârı düşülerek hesaplanmasını ifade eder.

ç) Emsallere uygun fiyata yukarıdaki yöntemlerden herhangi birisi ile ulaşma olanağı yoksa mükellef, işlemlerin mahiyetine uygun olarak kendi belirleyeceği diğer yöntemleri kullanabilir.

(5) İlişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanacak fiyat veya bedelin tespitine ilişkin yöntemler, mükellefin talebi üzerine Maliye Bakanlığı ile anlaşılarak belirlenebilir. Bu şekilde belirlenen yöntem, üç yılı aşmamak üzere anlaşmada tespit edilen süre ve şartlar dahilinde kesinlik taşır.

(6) Tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

(7) Tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemler nedeniyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığının kabulü Hazine zararının doğması şartına bağlıdır. Hazine zararından kasıt, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat ve bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk ettirilmesidir.

(8) Transfer fiyatlandırması ile ilgili usûller Bakanlar Kurulunca belirlenir

Maddenin 1. Fıkrasına göre, Kurumların ortaklarına emsallerine uygun olmayan bir faizle veya faizsiz olarak para vermesi durumunda, yani 131. Ortaklar Cari Hesabının çalıştırılması durumunda bu madde hükümlerine göre, kazancın tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacaktır. Bu sebeple ortaklar cari hesaplarının kullanılması durumunda, ortaklara vermiş oldukları paralar üzerinden faiz tahakkuk ettirilmeli ve bulunan tutar Ortaklar Cari Hesabının borcuna gelirler hesabının alacağına kayıt edilmelidir.

10- Ortaklar Cari Hesabına Adat Uygulanması Ve Vergisel Boyutu

10.1. Ortaklardan Alacaklara Adat Uygulanması

Ortaklardan Alacakların takip edildiği 131- 231. Ortaklar Cari Hesaplarının bakiye vermesi durumunda, her geçici vergi döneminde faiz hesabının yapılarak hesaplara intikal ettirilmesi gerekmektedir. Bu hesaplara intikal sonucunda ortağın şirkete olan borcunda artış olacak, buna karşın şirketin gelirleri artacaktır.

Faiz hesabında kullanılan oranların emsallerine göre az veya fazla olmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir.

10.2. Ortaklara Borçlara Adat Uygulanması

Ortaklara borçların takip edildiği 331 – 431 Ortaklar Cari Hesaplarının hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşması durumunda aşan kısım,  ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.

Bu durumda Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12/7 maddesi gereğince Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılacaktır.

Yapılan hesaplamanın  Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Kabul edilmeyen İndirimler başlıklı 11. Maddesinin 1/b ve c maddesine göre Örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderler ile  Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançların gider yazılmasına olanak bulunmamasından dolayı bu hesaplamalar gider olarak kabul edilmemektedir.

11- Sonuç

Makalemizde oldukça detaylı olarak Ortakların Şirket İle Parasal İlişkisinin Ve Ortaklar Cari Hesabının Ticaret Kanunu Ve Kurumlar Vergisi Kanunu Açısından Değerlendirilmesi konusunu incelemeye çalıştık.

Konunun bu kadar uzun olmasının sebebi şirketlerin işleyişinde ortaklar ile olan ilişkide, ortaklar cari hesabının öneminden kaynaklanmaktadır. Ayrıca ortakların şirket ile olan ilişkisinde ortağın sermaye koyma borcundan, ortağa verilecek ücrete kadar her konunun eski tabir ile akçalı işlerden olduğu sebebi de büyük rol oynamaktadır.

Ancak Ortaklar Cari Hesabını bu kadar önemli kılan tek sebep, şirket ortaklarının pay sahibi oldukları şirketi başka bir kişilik olarak kabul etmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12 ve 13. Maddelerinde yer alan Örtülü Sermaye ve Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı konularının bu kadar detaylı olarak yer almasının bir sebebinin de ortaklar cari hesabının çalıştırılması olduğunu söylememiz gerekmektedir.

Yukarıdaki satırlarda, ortaklar cari hesaplarının kullanılmaması için yapılması gereken uygulamalar açıklanmaya çalışılmıştır.

Rüknettin KUMKALE
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynakhttp://www.alomaliye.com/2014/05/05/ortaklarin-sirket-ile-parasal-iliskisinin-ve-ortaklar-cari-hesabinin-ticaret-kanunu-ve-kurumlar-vergisi-kanunu-acisindan-degerlendirilmesi/

5510 sayılı Kanunla kadın sigortalılara getirilen önemli bir hak da ağır engelli olan çocukları olan kadın sigortalıların 01.10.2008 tarihinden sonra edindikleri gün sayılarının yüzde 25 oranında artırılması ve bu süre kadar emeklilik yaşlarının düşürülmesidir.

2925 sayılı Tarım SSK kapsamında, Ek-5 tarım sigortası kapsamında, ev hizmetlerinde çalışan hizmetli de olsa Emekli sandığı iştirakçisi, isteğe bağlı sigortalı da olsa kadın sigortalı eğer başkasının bakımına muhtaç ağır engelli çocuğu varsa bu haktan yararlanması mümkün bulunuyor.

Çocuğunun, başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda ağır engelli olduğunun tespitini isteyen kadın sigortalılar en son çalışmalarının geçtiği SGİM/SGM’ye başvurmaları gerekiyor. Kadın sigortalının başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğunun birden fazla olması halinde her çocuk için ayrı ayrı sevk yapılması gerekiyor.

4/c sigortalılığı (Emekli Sandığı) kapsamındaki kadın sigortalıların SGİM/SGM’lere yapmaları gereken başvurunun, görev yaptıkları kamu idareleri aracılığı ile yapılması gerekiyor.

Süre Tespiti

Emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan kadın sigortalılardan başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğu bulunanların, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra geçen prim ödeme gün sayılarının dörtte birinin, prim ödeme gün sayıları toplamına ekleneceği ve eklenen bu sürelerin emeklilik yaş hadlerinden de indirileceği öngörüldüğünden, ilave edilecek sürenin

– Kadın sigortalının sigortalılık başlangıcının Kanunun yürürlük tarihinden önce veya sonra olmasına,

– Çocuğun doğum tarihine,

– Ölmesi halinde ölüm tarihine,

– Başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul durumda olma halinin başlangıç ve bitiş tarihine,

– Çocuğun evli olup olmadığına,

– Kadın sigortalı boşanmış ise velayetin kadın sigortalıda olup olmadığına,

– Çocuğun, kadın sigortalı tarafından evlat edinilip edinilmediğine,

– Başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğun birden fazla olmasına,

– 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre korunma, bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden ücretli veya ücretsiz sürekli ve yatılı olarak faydalanıp faydalanmadığına,

göre belirlenmesi gerekiyor.

Kontrol Muayenesi Var

Kadın sigortalının başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli olma halinin yapılacak kontrol muayenesi sonucu ortadan kalktığının anlaşılması halinde, kontrol muayenesi sonucu düzenlenen rapora göre başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli olma durumunun ortadan kalktığı tarihten itibaren geçen çalışmalarından dolayı kadın sigortalılara ilave bir hizmet verilmiyor.

Ağır Engelli Olduğu Tespit Edilen Çocuğun Ölmesi

Toplam hizmete ilave edilecek ve emeklilik yaşından düşülecek süre, başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli olduğu tespit edilen çocuğun yaşadığı sürede geçen çalışmalara göre belirlenmesi gerektiğinden başka birinin sürekli bakımına muhtaç olma hali tespit edildikten sonra çocuğun ölmesi halinde, çocuğun ölüm tarihine kadar olan çalışmalarından dolayı ilave hizmet verilmesi mümkün bulunuyor.

Evlat Edinilen Ağır Engelli Çocuk

Kadın sigortalının kendisinin veya eşiyle birlikte evlat edindiği çocuğunun da başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli olduğunun tespiti halinde bu çocuk nedeniyle de kadın sigortalının evlat edinme tarihinden sonraki süre için toplam hizmete ilave edilecek ve emeklilik yaşından düşülecek süre hakkından yararlandırılması mümkün bulunuyor.

-Devam edecek-

Şevket TEZEL

Fahrettin Kerim Gökay Cad. No:21/1

Hasanpaşa-Kadıköy/İSTANBUL

Tel: 216-5506009

Faks: 216-5506007

Gsm: 551-1008282

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://alitezel.com.tr/engelli-cocuk-annesi-kadinlarin-erken-emekliliginde-merak-edilenler-9940/

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Türkiye’de yatırım teşvik sistemi, ekonomik ve siyasi koşullardaki değişimler ve sektörel talepler ile birlikte önemli bir yol kat ederek günümüzdeki haline gelmiştir. Firmaların avantajlı teşvik modeline karar verebilmesi için en önemli noktalar; yatırım yeri, yatırım tutarı ve yatırım konusu olarak sınıflandırılabilir. Özellikle son yıllarda yatırımın konusu teşvik için önemli konulardan biri haline gelmiştir. 2019 yılında Büyük Ölçekli Yatırım Teşvik modelinin Yatırım Teşvik Kararı’ndan çıkartılması yatırım konusunun önemli haline gelmesinin önemli göstergelerinden biriydi.
Teşvik Sistemi; genel, bölgesel, orta-yüksek teknoloji, öncelikli, stratejik teşvik modelleri ile Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi ve Proje Bazlı Teşvik programlarından oluşmaktadır.

2016 yılında yayımlanan Yatırımlara Proje Bazlı Devlet Yardımı Verilmesine İlişkin Karar ile alışık olduğumuz vergisel teşvik unsurlarının yanı sıra nakit destekleri içeren teşvikler de hayatımıza girmiştir. Süper Teşvikler adıyla da bilinen Proje Bazlı Teşvik modeli ile her yatırıma özgü farklı bir teşvik modeli geliştirilmesi mümkün hale gelmiştir. Proje bazlı teşvikler ile petrokimya, biyoteknoloji, otomotiv, sağlık, yenilenebilir enerji, ulaştırma, haberleşme, metalürji ve kimya sektörleri hedeflenmiş olup, 2016 yılından günümüze kadar 26 tane Proje Bazlı Teşvik Kararı onaylanmıştır.

Projelerin Karar kapsamında değerlendirmeye tabi tutulabilmesi için Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı için asgari sabit yatırım tutarı 50 milyon TL, diğer yatırımlar için 500 milyon TL olması gerekmektedir. Yatırım tutarının sağlanmasının yanı sıra yatırımın; katma değeri, teknolojik seviyesi, ülkenin rekabet gücüne ve ihracat potansiyeline katkısı, istihdam yaratmaya katkısı, yatırımın ve üretilecek ürünün yerli girdi oranı, üniversiteler ve araştırma kuruluşlarının projeye dahil olması, doğal kaynaklar ve çevreye etkisi değerlendirme kriterleri açısından önem arz etmektedir. Ayrıca ülkenin kritik ihtiyaçlarının karşılanması, arz güvenliğinin sağlanması, dış bağımlılığın azaltılması ve katma değeri yüksek üretim yapılması gibi hedeflere yönelik kriterler belirlendiğini söyleyebiliriz.

Proje Bazlı Teşvik verilmesine karar verilen yatırımlar; Gümrük Vergisi Muafiyeti, KDV İstisnası, KDV İadesi, Kurumlar Vergisi İndirimi, Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteği, Gelir Vergisi Stopajı Desteği, Nitelikli Personel Desteği, Faiz Desteği, Enerji Desteği, Hibe Desteği, Sermaye Katkısı, Kamu Alım Garantisi, Yatırım Yeri Tahsisi, Altyapı Desteği ve Kanunlarla getirilen izin, tahsis, ruhsat, lisans ve idari süreçlerde kolaylaştırıcı düzenleme yapılması gibi avantajlardan faydalanabilmektedir. Önceki teşvik modelleri ile karşılaştırdığımızda yatırım tutarının 2 katına kadar verilebilen kurumlar vergisi indiriminin yanı sıra yüksek tutarda faiz desteği, nakit destek olarak adlandırabileceğimiz enerji, nitelikli personel, hibe ve alım garantisi destekleri ile altyapı ve izinlerde kolaylık sağlayan destekler yatırımcılar için önemli teşvik unsurlarıdır.

Proje bazlı teşvik modelinin hayata geçirildiği 2016 yılından bu yana teşvik verilen projelerin yatırım tutarı 78 milyar TL'yi bulmaktadır. Bu projeler tamamlandığında yaklaşık 27.000 kişiye ilave istihdam sağlanmış olacaktır. 10 yıl süreli Sigorta Primi İşveren Hissesi ve Gelir Vergisi Stopajı Destekleri ile yüksek tutarlı Kurumlar Vergisi indirimleri gibi önemli vergisel avantajların yanı sıra 8 milyar TL'yi bulan faiz, 5 milyar TL enerji ve 2,5 milyar TL tutarında nitelikli personel desteği ile proje sahiplerine proje finansmanı açısından da kayda değer destekler verilmiştir.

Ekim 2019 tarihinde yapılan değişiklik ile 5 milyar TL üzerindeki doğrudan yabancı ve komple yeni yatırım projelerinin imzalanması için Bakan'a yetki verilmiştir. Ayrıca Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı diğer Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarını teşviklerin uygulanması konusunda önceliklendirebilir.

Proje bazlı teşvikler yatırım verimliğinin artırılması yönü ile kaynakların etkili şekilde kullanılmasını sağlayarak ülkemiz ekonomisine katkı sağlayacak olup yatırımcılar açısından da önemli desteklerden yararlanma imkânı vermektedir. Bu özellikleri ile proje bazlı teşvik modeli desteklenen yatırım sayılarının artacağı görülmektedir. Özellikle COVID-19 sürecinden sonra Bakanlığın büyük projelerdeki imza yetkisi ile verilen teşvikler tedarik zinciri güvenliğinin sağlanması ve yatırımların gerçekleşmesi konusunda önemli olacaktır. Cenk ULU -  Yasemin BEKGÖZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yatirim-tesvik-sisteminde-proje-bazli-tesviklerin-yeri/471182

24 Mayıs 2020 tarihi itibariyle kambiyo/döviz işlemlerinde uygulanan vergi oranı binde ikiden yüzde bire yükseltilmiştir. Orandaki bu artış ile Hazine'ye ek olarak bir milyar Türk Lirası girmesi öngörülmektedir. Bir diğer önemli konu ise özellikle bankalarda hesap açarak altın alım satımı yapanlar için Gelir İdaresi Başkanlığı’nca Bankalar Birliği’ne gönderildiği iddia edilen görüştür. Bu görüş uyarınca, altın alım satımı işlemleri de kambiyo/döviz işlemi gibi değerlendirilmektedir.

HANGİ İŞLEMLER İÇİN ORAN %1 OLMUŞTUR, KAMBİYO VERGİSİ İLE BSMV FARKI NEDİR?

32  sayılı Karar uyarınca, döviz (kambiyo), efektif dahil yabancı parayla ödemeyi sağlayan her nev'i hesap, belge ve vasıtaları, olarak ifade edilmiştir. Gider Vergileri Tebliği’ne göre de, kambiyo olarak değerlendirilen hesap, belge ve vasıtaların ana unsur olduğu işlemlerin kambiyo işlemi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda, dövizin TL veya döviz ile değişimini öngören ve bir tarafa alım, diğer tarafa da satış hakkı/yükümlülüğü veren vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinde; sözleşme vadesinde söz konusu sözleşme yükümlülüklerinin fiziki olarak yerine getirilmesi (sözleşmenin fiziki teslim ile sonuçlanması), yani kambiyo işleminin ana unsur olması durumunda, bu işlemin kambiyo muamelesi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, sözleşmenin vade tarihinde tarafların sözleşme dolayısıyla lehe aldıkları parayı hesaplayıp ödemek suretiyle sözleşmeyi sonlandırmaları halinde, sözleşmenin ana işlem olarak kabulü gerektiğinden, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin nakdi uzlaşı ile sonuçlanmasının kambiyo muamelesi kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. İşlem BSMV yönünden değerlendirilecektir.

6802 sayılı Kanunun 31'inci maddesi uyarınca, kambiyo alım ve satım muamelelerinde döviz satışı ile birlikte vergiyi doğuran olay gerçekleşmekte ve döviz satış tutarının tamamı vergiye tabi bulunmaktadır.

Ancak, 2008/13459 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca, 1/5/2008 tarihinden itibaren döviz satış işlemlerinde BSMV oranı sıfır olarak uygulanmıştı. 15 Mayıs 2019'da sıfır olan oran binde 1'e, ardından 7 Aralık 2019'da binde 2'ye ve son olarak da 24 Mayıs 2020 tarihinden itibaren yüzde 1'e yükseltildi.

Burada vergi komisyon geliri üzerinden değil, doğrudan işlem/döviz satış tutarı üzerinden alındığından %1’lik oran oldukça yüksek olarak algılanmaktadır. 100.000 USD’lik işlemde, 1.000 USD vergi ödemek gerekecektir. Örneğin, BSMV vergisi işlem üzerinden değil lehe alınan gelir üzerinden %5 olarak uygulanmaktadır. 100.000 USD işlemde 1.000 USD lehe kalmış ise ödenecek vergi (1.000x%5=) 50  USD olmaktadır. Halbuki, vergi işlem üzerinden hesaplandığında vergi tutarı 1.000 USD olmaktadır.  

Tam da bu noktada, Anayasal bir ilke olan verginin kanunla konulup kanunla kaldırılması yönündeki ilkenin ihlal edildiği ileri sürülmektedir. Kambiyo işlemlerindeki bu 5 kat vergi artışının kanunla yapılmasının yasal olarak daha doğru bir işlem olacağını ifade etmekte fayda vardır. Diğer yandan verginin işlem üzerinden hesaplanması nedeniyle bir ölçüde servet vergisi niteliğine dönüştüğü yönündeki görüşler de yabana atılamaz.

Fiziki teslimatla sonuçlanan döviz/TL ve döviz/döviz vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri neticesindeki kambiyo işlemlerinde vergi oranı 24 Mayıs 2020 itibariyle %1 olarak uygulanacaktır.

Diğer yandan, söz konusu sözleşmelerin fiziki teslim ile değil de nakdi uzlaşı ile sonuçlanması durumunda ise, sözleşme dolayısıyla lehe alınan paranın hesaplanması ve bu tutar üzerinden %5 oranında BSMV hesaplanması gerekmektedir.

HANGİ İŞLEMLERDEN KAMBİYO VERGİSİ ALINMAYACAKTIR?

Aşağıdaki işlemlere de kambiyo vergisi uygulanacaktır, ancak oran sıfır olarak belirlendiğinden herhangi bir vergi ödenmeyecektir.

1) Bankalar ile yetkili müesseselerin kendi aralarında veya birbirlerine yaptıkları kambiyo satışları,

2) Hazine ve Maliye Bakanlığı'na yapılan kambiyo satışları,

3) Döviz kredisinin ödenmesine yönelik olarak, döviz kredisi kullanılan ya da kullanımına aracılık eden banka tarafından kredi borçlusuna yapılan kambiyo satışları,

4) Sanayi sicil belgesini haiz işletmelere yapılan kambiyo satışları,

5) İhracatçı Birliklerine üye olan ihracatçılara yapılan kambiyo satışları.

Burada dikkat edilecek konu yukarıda beş maddede sayılanlara yapılan kambiyo satışları nedeniyle vergi ödenmeyecektir. Ancak, bunların yapacakları satışlar için istisna bulunmamaktadır.

ALTIN ALIM SATIMINDA DURUM NEDİR?

Fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın alım satım işlemlerinin kambiyo işlemi olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği Gelir İdaresi Başkanlığı'na soruluyor ve Gelir İdaresi Başkanlığı da Bankalar Birliği'ne 21 Mayıs'ta bir yazı göndererek vadesiz ve yatırım hesapları üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın satış işlemlerinin kambiyo işlemi kapsamında değerlendirileceğini, bu işlemler üzerinden yürürlükteki oranlara göre BSMV hesaplanması gerektiğini söylüyor. Yani bankalarda yatırım amaçlı açılan altın hesapları da döviz işlemleri gibi değerlendiriliyor.

Önceki uygulamada ise, vadesiz ve yatırım hesapları üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan (kaydi) altın alım satım işlemleri kambiyo işlemi olarak değerlendirilmemekte ve sadece alım satım değeri farkı üzerinden yüzde 5 BSMV’ye tabi tutulmaktaydı.

Gelir İdaresi Başkanlığı Türkiye Bankalar Birliği'ne gönderdiği, 21.5.2020 tarihli ve 70903105-180[5601-269-2]-E.53703 sayılı yazı ile kaydi altın alım satım işlemlerinin de kambiyo işlemi olduğunu ifade ederek görüşünü değiştirmiştir. Bahse konu yazıda, konuya ilişkin olarak Finansal Piyasalar ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün görüşüne başvurulduğu, anılan Genel Müdürlükten alınan 21/5/2020 tarihli ve 276064 sayılı yazıda:

"Bilindiği üzere, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun kambiyo mevzuatına ilişkin düzenlemelere esas oluşturan Kanundur. Anılan Kanun'un 1 inci maddesinde kambiyo mevzuatında hakkında düzenleme yapılmasına imkan tanınan kıymetler; kambiyo, nukut, esham ve tahvilat, kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetler ile ticari senetlerle tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve vesikalar olarak yer almaktadır.

Anılan Kanun uyarınca yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar'ın "Tanımlar" başlıklı ikinci maddesinin (h) bendinde döviz (kambiyo) efektif dahil yabancı parayla ödemeyi sağlayan her nev'i hesap, belge ve vasıta; (j) bendinde kıymetli madenler ise her tür ve şekilde altın, gümüş, platin ve paladyum olarak tanımlanmıştır.

Bu itibarla, kıymetli maden ve dövizin kambiyo mevzuatında düzenlenen değerler olması, kambiyo mevzuatında kıymetli maden depo hesaplarında işlem gören kaydi tutarların açık bir tanımının yer almaması ve özü itibarıyla fiziki teslimat yapılmadığı sürece kaydi ve değeri dövizle belirlenen bir tutarın söz konusu olması hususları dikkate alındığında; vadesiz ve yatırım hesapları üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın alım satım işlemlerinin kambiyo işlemi olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir."

şeklinde görüş bildirildiği ve buna istinaden bankalar nezdinde yatırım hesapları ve diğer hesaplar üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın satış işlemlerinin kambiyo işlemi kapsamında değerlendirilerek bu işlemler üzerinden yürürlükteki oranlara göre kambiyo muamele vergisi (BSMV) hesaplanması gerektiği belirtilmiştir.

GİB’in yeni görüşüne göre, kaydi altın alım satım işlemleri kambiyo işlemi olarak değerlendirildiğinden, bankalar nezdinde yatırım hesapları ve vadesiz hesaplar gibi hesaplar üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın satış işlemlerinde altın satış bedeli üzerinden 24 Mayıs 2020 tarihinden itibaren %1 oranında BSMV uygulanacaktır. Diğer yandan bankaların fiziki altın satışlarında lehe kalan para üzerinden %5 BSMV hesaplanmasına devam edilecektir. Ekrem Öncü

https://m.borsagundem.com/yazarlar/doviz-ve-altin-alim-satiminda-yeni-vergi-uygulamasi-yazisi/1493746

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • BİNEK OTOYA İLİŞKİN ENFLASYON DÜZELTMESİ SONRASI VERGİSEL AÇIDAN GİDER ANALİZİ Binek otomobil; Türk Gümrük Tarife Cetveli’nin (87.03) pozisyonunda yer alan motorlu…
  • SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN SÜRESİNDE ÖDENMEMESİ Türk Ticaret Kanununun 332. Maddesi Uyarınca Anonim Şirketler Asgari 250.000,00…
  • 2023 Yılında Yapılan Enflasyon Düzeltmesi, 2024 Yılında Ortaya Çıkacak "ENFLASYON DÜZELTMESİ KARINI" Etkiler Mi? CEVAP : HAYIR 2- 2023 yılında yapılan enflasyon düzeltmesi, 2024…
Top