Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Yurt Dışında Bulunan Varlıkların Türkiye’ye Getirilmesi veya Yurt İçinde Bulunan Varlıkların İşletme Kayıtlarına Dahil Edilmesine İlişkin Bildirim ve Beyan Süresi için Son Gün 30 Haziran 2020

7186 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Gelir Vergisi Kanununa eklenen Geçici 90. Madde hükmünün uygulanmasına ilişkin olarak çıkarılan 1 Seri No.lu Bazı Varlıkların Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Genel Tebliğ ve 1948 sayılı Cumhurbaşkanı Kararına göre yurt dışında bulunan varlıkların Türkiye’ye getirilmesi ve/veya gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yurt içinde bulunan ancak kanuni defter kayıtlarında yer almayan varlıklarının kanuni defter kayıtlarına alınması halinde getirilen imkanlardan yararlanılabilmesi için 30 Haziran 2020 tarihine kadar bildirim ve beyanda bulunulması gerekmektedir.

• Yurt dışında bulunan varlıklar (para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları) gerçek ve tüzel kişilerce, Bazı Varlıkların Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Genel Tebliğ (Seri No:1) ekindeki form (Ek-1) doldurularak bankalara veya aracı kurumlara 30.06.2020 tarihine kadar bildirilebilecektir.

• Yurt içinde bulunan varlıkların (para, altın, döviz, menkul kıymet, diğer sermaye piyasası araçları ve taşınmazlar) 30.06.2020 tarihine kadar gelir ya da kurumlar vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine beyanı, Bazı Varlıkların Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Genel Tebliğ (Seri No:1) ekindeki beyanname (Ek-3) ile yapılacaktır. Beyannamelerini elektronik ortamda vermek zorunda olan mükellefler, Ek-3’te yer alan beyannameyi elektronik ortamda vermek zorundadır.

Bazı Varlıkların Ekonomiye Kazandırılması Hakkında 1 Seri No.lu Genel Tebliğe ulaşmak için TIKLAYINIZ

Yurt İçi ve Yurt Dışı Varlıkların Ekonomiye Kazandırılması Broşürüne ulaşmak için TIKLAYINIZ

433 no.lu Vergi Usul Kanunu (VUK) Genel Tebliği ile hayatımıza giren e-arşiv fatura, e-Fatura kullanıcısı olmayan mükelleflere ve nihai tüketicilere düzenlenebilir. e-Arşiv fatura düzenleme izni almış mükellefler, faturalarını elektronik ortamda Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından belirtilen standartta, GİB'den aldığı iznin çeşidine göre kendisi düzenler veya özel entegratör vasıtasıyla oluşturur ve muhatabına elektronik veya kağıt ortamda gönderir. Düzenlenen e-arşiv faturalarına ait bilgiler oluşturulduğu günü takip eden gün akşamına kadar elektronik bir rapor şeklinde GİB'e ayrıca iletilmelidir.

Dikkat edilecek olursa e-Arşiv Fatura uygulamasında fatura iletimini e-Fatura uygulamasında olduğu gibi GİB yapmaz, sadece oluşturulan faturaların bilgisini alır.

Hatalı oluşturduğumuz faturaları iptal etme olanağımız var mı?

Kağıt fatura sürecinde ilgili dönem KDV Beyannamesi verilmeden satılan mal veya sunulan hizmetle ilgili satış faturaları ticari teamüllere göre iptal edilebilir. İptal edilen fatura aslı yani birinci nüshası ile diğer nüshalar birleştirilerek üzerine İPTAL şerhi koyularak saklanması durumunda bu faturanın iptal oluğu kabul edilir. Bu durum, uygulamada faturanın düzenlenme aşamasında hatalı olarak düzenlenmesinden veya fatura muhatabının faturayı muhasebe kaydına almadan faturayı reddetmesinden kaynaklanabilir.

Muhatabı tarafından alınan bir mala ait fatura kayıtlara alınmış ise mevzuatta tanımı yapılmış olmasa da malın satıcıya geri verilmesi durumunda kayıtları düzeltmek ve ispat vesikası olarak bir iade faturası düzenlenmesi gereklidir.

Bir diğer faturayı kabul etmeme yöntemi ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) 18/3 maddesi uyarınca gönderilen ihbarname sayılabilir. Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise veya diğer malın kabul edilmediği hallerde alıcı satıcıya ilgili maddede sayılan yöntemlerden biri ile (Noter, KEP, vs) faturanın kabul edilmediğini bir ihbarname ile bildirebilir. Bu ihbarname fatura düzenleyen açısından da ispat vesikası olacağından düzenlenen fatura, kaydi olarak düzeltilebilecektir.

Tüketicilerin satın aldıkları mal ve hizmetlerin geri verilerek bedelinin alınması veya başka bir mal veya hizmetle değiştirilmesi durumunda, satıcıların mükellef olmayan kişilerin yaptıkları iadenin belgelendirilmesine ilişkin gider pusulası düzenlemeleri ve tüketiciden iade edilen mala ait fatura veya benzeri belgeyi bu makbuz ekinde geri almaları gereklidir. Gider pusulası, defter tutan işletmecilerin, defter tutmayan işletmelerden veya nihai tüketiciden aldıkları mal ve hizmet karşılığında düzenledikleri ticari belgeye verilen isimdir. Satıcıya imzalatılan belgenin kopyası müşteride, aslı ise satıcıda kalır. Müşteriye imzalatılan gider pusulası ile iade alınan mal da kaydi olarak envanteri düzeltecektir.

İade faturası, TTK 18/3 maddesi gereği muhatap tarafından düzenlenen ihbarname veya gider pusulası düzenlenen faturayı iptal etmese de teslime konu malın geri alındığını veya hizmetin ifa edilmediğinin ispat vesikası olacağından satıştan doğan vergisel yükümlülükler iade aynı dönemde yapılıyorsa ortadan kalkar. Diğer bir deyişle düzenlenen fatura kaydi olarak düzeltilebilir.

433 No.lu VUK Genel Tebliğine göre e-arşiv fatura yeni bir belge olmayıp, VUK 229 uncu maddesinde tanımlanan kağıt faturanın elektronik halidir. e-Arşiv fatura uygulaması kapsamında düzenlenen belgeler, getirilen düzenlemeler dışında başta VUK olmak üzere, diğer vergi kanunları ve ilgili düzenlemelerde yer alan sürelere ve belirlenen usul ve esaslara uygun biçimde oluşturulmak zorundadır. Bu nedenle ayrıca bir düzenleme yoksa fatura için öngörülen hükümler e-arşiv fatura için de geçerlidir.

İptal edilen e-arşiv faturalar

e-Arşiv Fatura uygulamasında düzenlenen e-arşiv faturalardan hatalı olarak oluşturulduğu düşünülen faturalar iptal edilebilmektedir. İptal edilen e-arşiv faturaların bilgisi de düzenlenen e-arşiv faturaların raporlandığı gibi takip eden gün akşamına kadar oluşturulacak e- arşiv raporunda GİB'e raporlanmaktadır. e-Arşiv fatura uygulamasında düzenlendikten sonra çeşitli nedenlerle iptal edilen e-arşiv faturalara ait bilgiler e-Arşiv raporunun "faturaIptal" alanına yazılarak GİB'e gönderilmektedir.

Düzenlenen e-arşiv faturaların GİB'e raporlanmasından sonra ve muhatabına ulaştırmadan önce fark edilen ve iptal edilen e-arşiv faturaların bilgisi de takip eden raporlama döneminde GİB'e bildirilecektir.

Ancak düzenlenen e-arşiv faturaların uygulama üzerinden iptal edilebilmesi için muhatabına iletilmemiş olması gerekmektedir. Aksi takdirde muhatabın bu faturaları indirim konusu yapıp yapmadığı bilinemeyeceğinden bu yöntemle e-arşiv fatura iptali yapmak vergi kayıp kaçağına sebep olabilecektir.

İnternet üzerinden yapılan satışlarda iade süreci

433 no.lu Tebliğe göre e-arşiv fatura uygulamasında internetten yapılan satışlarda fatura içeriğinde bir iade bölümü bulunmak zorundadır. İade bölümünde ise malı iade edenin adı soyadı, adresi, imzası, iade edilen mala ilişkin cins, miktar, birim fiyat ve tutar yer almalıdır. Aldığı mal veya hizmeti iade edecek nihai tüketici bu faturanın çıktısını alıp iade bölümüne ilişkin alanları doldurması durumunda bu belge iade vesikası olarak kullanılabilir.

e-Arşiv fatura izni olan firmaların internet üzerinden vergi mükellefi olmayanlara yapacağı mal ve hizmet satışlarına ilişkin olarak anılan Tebliğde belirtildiği üzere iade bölümünün yer aldığı e-arşiv faturası düzenlenerek kağıt çıktısı ürünle birlikte alıcısına gönderilir. Müşterinin malı iade etmek istemesi durumunda ise elektronik ortamda kendisine iletilen faturanın kâğıt çıktısını iadeye ilişkin bölümü doldurarak mal ile birlikte satıcıya geri göndermesi gereklidir.

İnternet üzerinden yapılmayan satışlarda fatura üzerinde iade bölümü yer almayacağından, nihai tüketici ise gider pusulasıyla değilse iade faturası ile mal iadesi yapılır. Düzenlenen e-arşiv faturasına istinaden muhatap firmanın düzenlediği iade faturalarına günlük e-arşiv raporuyla iletilen iptal faturaları içinde yer verilmez.

Özet olarak bir e-arşiv fatura müşteriye hiçbir şekilde iletilmediyse GİB'e iptal raporu gönderilerek iptal edilebilir. Yapılan satış internet üzerinden ve vergi mükellefi olmayanlara yapılmış ise düzenlenen e-arşiv faturanın çıktısında yer alan iade bölümü muhatap tarafından doldurulup imzalanması durumunda iade olarak kabul edilebilir.

e-Arşiv fatura elektronik imza barındırdığından üzerine ilave bir bilgi yazılması faturanın doğrulanmasını engelleyecektir. Bu nedenle e-arşiv faturanın bütün nüshaları geri alınsa dahi üzerine İPTAL şerhi koyularak e-arşiv fatura iptal edilemez.

Bu şartların dışında kağıt faturada olduğu gibi; gider pusulası düzenlenerek, iade faturası alınarak veya TTK 18/3 maddesi gereğince faturanın kabul edilmediğine dair bir ihbarname tebellüğ edildiğinde, düzenlenen e-arşiv fatura için cari hesaba atılan satış kaydına karşılık satış iadesi olarak bu belgeler kaydedilir.

E-Arşiv Faturası Kullanıcısının Yanlış Düzenlediği Fatura İçin Gider Pusulası Düzenlenip Düzenlenmeyeceği (ÖZELGE)

https://vergiteknolojileri.com.tr/e-arsiv-faturanin-iptali

SPK'dan yapılan açıklamada, Sermaye Piyasası Kanunu’nun (SPK) çeşitli maddelerinde değişiklik yapan “Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 25 Şubat 2020 tarihli ve 31050 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği anımsatıldı.

Kurul nezdinde bu kapsamda yürütülen ikincil düzenleme çalışmaları çerçevesinde SPK’da yapılan değişiklikler ve piyasadan gelen diğer talepler de dikkate alınarak hazırlanan “II-23.3 sayılı Önemli Nitelikteki İşlemler ve Ayrılma Hakkı Tebliği” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği ifade edilen açıklamada, tebliğ ile getirilen temel yeniliklere ilişkin şunlar kaydedildi:

"Önemli Nitelikteki İşlemler Tebliğ’de halka açık ortaklıkların, tüm birleşme ve bölünme işlemleri yerine Tebliğ’in 5'inci maddesinde belirlenen nitelikteki birleşme ve bölünme işlemlerine taraf olması, Tebliğin 6'ncı maddesinde belirlenen kriterlere göre önemli büyüklükteki mal varlığını devretmesi, devri sonucunu doğuran işlemler tesis etmesi veya bu mal varlığı üzerinde sınırlı ayni hak tesis etmesi, tür değiştirmesi, imtiyaz öngörmesi veya mevcut imtiyazların kapsam veya konusunu değiştirmesi Önemli Nitelikteki İşlem (ÖNİ) olarak sayılmıştır."

Açıklamada, diğer taraftan II-17.1 sayılı Kurumsal Yönetim Tebliği uyarınca Birinci ve İkinci Grupta yer alan ortaklıklar ile gayrimenkul ve girişim sermayesi yatırım ortaklıkları dışındaki payları borsada işlem gören ortaklıklardan, fiili dolaşımdaki pay oranı yüzde yüzde 50’nin üstünde olanlar için, mal varlığına ilişkin işlemlerin önemlilik kriterlerinden bağımsız olarak fiili faaliyet konusunun tümüyle değişmesine yol açması durumu da ayrıca ÖNİ kabul edildiği bildirildi.

Diğer tebliğlerde ÖNİ olduğu belirtilen işlemlerin ise geçerliliğini koruduğu aktarılan açıklamada, "Borsa kotundan çıkma, sona erme, esas sözleşme değişikliğine bağlı faaliyet konusu değişikliği ve ilişkili taraflardan mal varlığı alımı gibi işlemler ise ÖNİ kapsamından çıkarılmıştır. Bu çerçevede ortaklıkların borsa kotundan çıkması, II-27.2 sayılı Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Hakları Tebliği’nde yer alan düzenlemeler çerçevesinde satma ve çıkarma haklarının kullanılması sonucunda mümkün olabilecektir." ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, ÖNİ’nin gerçekleştirilebilmesi için ortaklıklarca önce Tebliğ’in 8'inci maddesindeki hususları içeren bir yönetim kurulu kararı alınması, sonrasında ise işlemin genel kurul onayına sunularak gerekli nisaplarla onaylanması gerektiği belirtilerek, işleme ilişkin yönetim kurulu kararı (veya daha geç ise ilgili kurumların izin-onay tarihi) ile işlemin onaylanacağı genel kurul tarihi arasında ise en fazla 3 ay süre olmasının öngörüldüğü kaydedildi.

PAY SAHİPLERİ VE TUTARLARININ BELİRLENMESİ

Açıklamada, tebliğde payları borsada işlem gören ortaklıklar için hak sahipliğinin belirlenmesinde işlemin kamuya açıklandığı tarihteki pay sahiplerinin anılan tarih itibarıyla sahip olduğu paylar (takasın tamamlanmasına bakılmaksızın eşleşmiş emirler dahil) için ayrılma hakkının öngörüldüğü bildirilerek, şunlar aktarıldı:

"Bu kapsamda ayrılma hakkına konu edilebilecek pay tutarları, işlemin kamuya açıklandığı tarih itibarıyla sahip olunan paylardan, genel kurul tarihine kadar varsa yapılan satışların son giren ilk çıkar esasına göre ve gün sonu net bakiyeler üzerinden düşülmesi yoluyla belirlenecektir. Ayrılma hakkına sahip olan pay sahipleri ile bu kişilerin ayrılma hakkı kullanımına konu edilebilecek pay tutarlarını gösteren liste Merkezi Kayıt Kuruluşu AŞ tarafından hazırlanarak genel kurul toplantısından bir önceki iş günü ilgili ortaklığa verilecektir. Payları borsada işlem görmeyen ortaklıklar için ise, payların likiditesinin düşük olması ve borsa fiyatı bulunmaması sebebiyle, genel kurula katılan tüm ortakların tüm payları için ayrılma hakkı kullanılması şeklindeki mevcut uygulamanın devam etmesi öngörülmüştür."

AYRILMA HAKKI FİYATI

Açıklamada, SPK'nın 24'üncü maddesinde yapılan değişiklikle ayrılma hakkı kullanım fiyatı olarak Kurulca esasları belirlenecek adil bedel uygulamasına geçildiği belirtilerek, şunlar kaydedildi:

"Bu konuda piyasadan iletilen görüşler ve ortaklık paylarının işlem gördüğü pazarlar için esas alınan kriterler de göz önünde bulundurularak, ayrılma hakkı fiyatına ilişkin esaslarda farklılaştırmaya gidilmiştir. Buna göre işlemin kamuya açıklandığı tarih itibarıyla payları Borsa İstanbul AŞ Yıldız Pazar’da işlem gören ortaklıklar için bu tarihten önceki son bir aylık, diğer ortaklıklar için ise bu tarihten önceki son altı aylık dönem içinde borsada oluşan günlük düzeltilmiş ağırlıklı ortalama fiyatların aritmetik ortalaması ayrılma hakkı kullanım fiyatı olarak belirlenmiştir. Payları borsada işlem görmeyen ortaklıklarda ise ayrılma hakkı fiyatı tespiti için değerleme raporu hazırlanması şeklindeki uygulama korunmuş, ancak değerleme raporunun esas alacağı tarihten itibaren genel kurula kadar geçen sürede şirket değerini etkileyecek gelişmeler olması durumunda ek rapor hazırlanması gerektiği hükme bağlanmıştır."

Açıklamada, SPK’nın 24'üncü maddesinde yapılan diğer bir değişiklikle ayrılma hakkına konu payların, ortaklık tarafından satın alınmasından önce, mevcut pay sahiplerine veya diğer yatırımcılara önerilmesi imkanının getirildiği belirtilerek, Tebliğ’de bu hususa ilişkin işleyiş süreci düzenlendiği ifade edildi.

MUAFİYET DURUMLARI

Açıklamada, SPK’nın 24'üncü maddesinde yapılan bir diğer değişiklik ile ayrılma hakkının doğmadığı hallere ilaveten Kurula ayrılma hakkı kullandırılması yükümlülüğünden muafiyet verilmesi yetkisinin de tanındığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:

"Bu çerçevede ortaklıkların finansal güçlükten kurtulmak amacıyla gerçekleştirdiği işlemler, mal varlığı üzerinde üçüncü kişiler lehine sınırlı ayni hak tesisi karşılığında maddi menfaat elde etmesi veya devrolan konumunda olmakla birlikte temel faaliyet konusunun ve ortaklık yapısının devralan şirket nezdinde büyük ölçüde korunduğu grup içi birleşmelere taraf olması gibi işlemler Kurulca muafiyet verilebilecek haller arasında sayılmıştır.

Ayrıca mülga düzenlemede ayrılma hakkının doğmadığı hal olarak kabul edilen bazı durumlar (imtiyazların kaldırılması/değiştirilmesi, gönüllü pay alım teklifinde bulunulması, birleşme amaçlı ortaklığın taraf olduğu birleşme işlemleri gibi) muafiyetler arasına alınarak Kurulca yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucunda karar verilmesi öngörülmüş, ayrılma hakkının doğmadığı hallere yapılan ilavelerle (kurtarma amaçlı birleşmeler, geri alım hakkıyla bankalara yapılan satışlar gibi) ise şirketlerin faaliyetlerinin devamlılığı için gerekli işlemleri maliyetsiz yapabilmeleri amaçlanmıştır. Halka arzların teşvik edilmesi amacıyla ise bağlı ortaklık paylarının halka arz yoluyla satılması işlemleri ayrılma hakkının doğmadığı haller arasına eklenmiştir."

GEÇİŞ HÜKÜMLERİ

Tebliğ’in yürürlük tarihinden önce kamuya açıklanan ÖNİ’ler açısından mülga II-23.1 sayılı Önemli Nitelikteki İşlemlere İlişkin Ortak Esaslar ve Ayrılma Hakkı Tebliği hükümlerinden 7222 sayılı Kanun ile değişiklik yapılan SPK’ya aykırı olmayanların uygulanmasına devam edileceği belirtilerek, "Buna göre borsa şirketleri için Tebliğ’in yürürlük tarihinden önce açıklanan ÖNİ’ler açısından ayrılma hakkından yararlanabilecek kişi ve pay tutarlarının belirlenmesinde 25 Şubat 2020 tarihinden önce kamuya açıklanan işlemler için 25 Şubat 2020 tarihi, 25 Şubat 2020 tarihi ile Tebliğin yürürlüğe girdiği 27 Haziran 2020 tarihi arasında kamuya açıklanan işlemler için ise açıklama tarihi esas alınacaktır."

Açıklamada, tebliğ ile getirilen yenilikleri ve uygulamada karşılaşılması muhtemel sorunları açıklığa kavuşturmak üzere "Önemli Nitelikteki İşlemler ve Ayrılma Hakkı Tebliği Uygulama Rehberi" (Rehber) hazırlandığı kaydedildi.

https://www.haberturk.com/spk-dan-yeni-teblig-haberler-2726491-ekonomi

Cumartesi, 27 Haziran 2020 12:32

Konut Ve İşyeri Teslimlerinde KDV Oranları

-KDVGU Tebliği,
-Ruhsat Tarihlerine göre BKK ve CB kararları,
-Yine son dönemlerde yapılan BKK ve CB kararlarındaki KDV indirimlerini karıştırıp, kafa yormak gerekebilir.

Kolaylık olması açısından yukarıda belirtilen dayanaklardan faydalanarak özet bir tablo çalışması  

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

Cumartesi, 27 Haziran 2020 12:17

Bağ-Kurluların Emeklilik Şartları

Halk arasındaki adıyla halen Bağ-Kur’lu, yeni adıyla 4/b’lilerin emeklilik şartları diğer sosyal güvenlik çatısı altında olanlara göre çok farklı. Kendi adlarına primlerini ödeyen Bağ-Kur’lular için sigortaya giriş tarihi önemli ve burada da üç farklı tarih var.

İşçi statüsü ile 4/a’lı olarak herhangi bir işverene bağlı ya da 4/c’li olarak memur statüsünde çalışmayan sadece kendi adına çalışan serbest meslek sahipleri Bağ-Kur’lu olarak geçiyor. Tabi düne kadar Bağ-Kur’lu olarak geçiyordu, şimdi ise yeni adıyla 4/b’liler. Ama halen halk arasında Bağ-Kur’lu olarak geçiyor.

ÇİFTÇİLER DE VAR

Peki, kim bu Bağ-Kur’lular? Avukat, doktor, bakkal, kuyumcu, konfeksiyoncu, noter, mimar gibi gelir vergisi mükellefi olanlar. Bir de esnaf ve sanatkar dediğimiz kişiler var. Bunların dışında da anonim şirket ortakları da Bağ-Kur’lu sayılıyor. Tabi bir de çiftçiler var; onlar da Bağ-Kur kapsamına giriyor. Kanunda ise köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar’ olarak geçiyor.

Bağ-Kur’lular, SGK’ya, kendi adlarına ve kendileri primlerini ödüyor ve hem devletin sunduğu sağlık hizmetinden hem de emeklilik hakkından yararlanıyor. Bu kişilerin emeklilikleri de memurlardan, 4/a’lı olarak çalışan işçi statüsünde olanlardan çok farklı. Kadın Bağ-Kur’lular ile erkeklerin emekliliği de birbirinden farklı.

1 HAZİRAN 2002’YE DİKKAT!

Emeklilik şartları ise hem kadınların hem de erkeklerin ilk defa sigortalı oldukları tarihe göre farklılaşıyor. Bu tarihler ise; 1 Ekim 1999 öncesi, 1 Ekim 1999 ile 30 Nisan 2008 arası, 1 Mayıs 2008 sonrası işe girenlerin emeklilik şartları değişiyor. Burada kafa karışıklığına neden olan tarih ise 1 Ekim 1999 tarihi. Bu tarihten önce sigortaya giriş yapanların 1 Haziran 2002 tarihi itibarıyla kadınlar için 20, erkekler için 25 tam yıl prim ödemelerini dolmasına kalan süreye göre emekli olabiliyorlar. Emeklilik için de hem prim ödeme gün sayısının hem de yaşın dolması gerekiyor.

Tabloda erkek ve kadın çalışanların emeklilik yaşları detaylı yer alıyor. Bakıp, kaç yaşında emekli olabileceğinizi bulabilirsiniz.

Bağ-Kur’luların emeklilik şartları
Bağ-Kur’luların emeklilik şartları

1 MAYIS 2008 SONRASI İŞE GİRENLERİN DURUMU

Erkekler için: 1 Mayıs 2008 ve sonrası ilk kez sigortalı olanlar, 9000 gün prim ödemeleri ve 60 yaşını doldurmuş olması gerekiyor. Ancak bu 60 yaşı 31 Aralık 2035 tarihine kadar geçerli. Yani, 31 Aralık 2035 tarihine kadar 9000 gün (25 yıl) prim ödeyenler 60 yaşını doldurduklarında emekliliğe hak kazanıyor. Bu şartı yerine getirmeyenlerin ise kademeleri olarak emeklilik yaşı artıyor. Tabloda erkek sigortalıların 9000 gün prim ödeme şartını yerine getirdikleri tarihlere göre emekli olacakları yaşlar yer alıyor.

Bağ-Kur’luların emeklilik şartları

Kadınlar İçin: 1.5.2008 ve sonrası ilk kez sigortalı olanlar, 9000 gün prim ödemeleri ve 58 yaşını doldurmuş olması gerekiyor. Ancak bu 58 yaşı 31 Aralık 2035 tarihine kadar geçerli. Yani, 31 Aralık 2035 tarihine kadar 9000 gün (25 yıl) prim ödeyenler 58 yaşını doldurduklarında emekliliğe hak kazanıyor. Bu şartı yerine getirmeyen kadın Bağ-Kur’luların emeklilik yaşı kademeli olarak artıyor. Tabloda kadın sigortalılar, 9000 gün prim ödeme şartını yerine getirdiklerinde yaşa göre emekli olacakları tarihleri bulabilirler.

Bağ-Kur’luların emeklilik şartları

1 EKİM 1999-30 NİSAN 2008 ARASI İŞE GİRENLERİN EMEKLİLİK ŞARTLARI

Kadın Bağ-Kur’lular: 1.10.1999 ile 30.4.2008 tarihi arasında ilk defa sigortalılığı başlayan kadın Bağ-Kur’lular 9000 gün (25 yıl tam yıl) sigorta primi ödemiş olması ve 58 yaşını doldurmuş olması halinde emekliliğe hak kazanıyor. Kadınlar için sadece prim ödeme gün sayısını doldurmak yetmiyor, mutlaka 58 yaşını da doldurmak gerekiyor.

Erkek Bağ-Kur’lular: 1.10.1999 ile 30.4.2008 tarihi arasında ilk defa sigortalılığı başlayan erkek Bağ-Kur’lular 9000 gün (25 tam yıl) sigorta primi ödemiş olması ve 60 yaşını doldurmuş olması halinde emekliliğe hak kazanıyor. Emeklilik için sadece prim ödeme gün sayısını doldurmak yetmiyor, mutlaka 60 yaşını da doldurmak gerekiyor.

YAŞ HADDİNDEN NASIL EMEKLİ OLUNUR

Kadınlar İçin: Yaş haddinden emekli olup, kısmi aylık bağlanabilmesi için 1 Ekim 1999’dan itibaren emekliliğine 2 tam yıl ve daha az kalan kadın sigortalılar, 15 tam yıl (5400 gün) prim ödemiş olması ve 50 yaşını doldurması halinde emekliliğe hak kazanıyor. 1 Ekim 1999 tarihinde 50 yaş ve 15 tam yıl için 2 yıldan fazla süre varsa kademeli emeklilik uygulanıyor. 1 Ekim 1999-30 Nisan 2008 arasında sigortalı olanlar ise kısmi emeklilik aylığı alabilmeleri için 60 yaşını doldurmaları ve 15 tam yıl prim ödemeleri gerekiyor.

Bağ-Kur’luların emeklilik şartları
Bağ-Kur’luların emeklilik şartları

Erkekler İçin: Yaş haddinden emekli olup, kısmi aylık bağlanabilmesi için 1.10.1999 tarihinden itibaren emekliliğine 2 tam yıl ve daha az kalan erkek sigortalılar, 15 tam yıl (5400 gün) prim ödemiş olması ve 55 yaşını doldurması halinde emekliliğe hak kazanıyor. 1 Ekim 1999 tarihinde 55 yaş ve 15 tam yıl için 2 yıldan fazla süre varsa kademeli emeklilik uygulanıyor. 1 Ekim 1999-30 Nisan 2008 arasında sigortalı olanlar ise kısmi emeklilik aylığı alabilmeleri için 62 yaşını doldurmaları ve 15 tam yıl prim ödemeleri gerekiyor. Noyan Doğan

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/noyan-dogan/bag-kurlularin-emeklilik-sartlari-41551420

26 Haziran 2020 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31167

Kanun No: 7247

Kabul Tarihi: 18/06/2020

MADDE 1- 11/1/1954 tarihli ve 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Bankanın 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa göre faaliyette bulunan gayrimenkul yatırım ortaklıkları 4734 sayılı Kanuna tabi değildir.”

MADDE 2- 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun geçici 26 ncı maddesinin birinci fıkrasına “Erzurum İli Aşkale İlçesinde 11/5/2017 tarihinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Manisa İli Akhisar ve Kırkağaç İlçeleri ve çevresinde 22/1/2020 tarihinde, Elazığ İli Merkez, Sivrice, Baskil, Karakoçan, Kovancılar, Palu ve Maden İlçeleri ve çevresinde, Elazığ İli Keban İlçesi Üçpınar Köyünde, Malatya İli Doğanyol, Pütürge, Kale, Yeşilyurt ve Battalgazi İlçeleri ve çevresinde, Diyarbakır İli Çüngüş ve Çermik İlçeleri ve çevresinde, Adıyaman İli Gerger ve Sincik İlçeleri ve çevresinde, Tunceli İli Merkez, Mazgirt ve Pertek İlçeleri ve çevresinde 24/1/2020 tarihinde, Van İli Başkale ve Saray İlçeleri ve çevresinde 23/2/2020 tarihinde, Bingöl İli Karlıova, Yedisu ve Adaklı İlçeleri ve çevresinde, Erzurum İli Çat İlçesi ve çevresinde 14/6/2020 tarihinde” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 3- 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“C) Yurt dışında zorunlu sigortalılığa tabi olsalar dahi kısa süreli çalışma olarak adlandırılan işlerde çalışanların aylıkları bu madde kapsamında değerlendirilmez ve kesilmez. Bu maddede geçen kısa süreli çalışmaya tabi işler yönetmelik ile belirlenir.”

MADDE 4- 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 32- 21/12/2019 tarihli ve 7197 sayılı 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 12 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca belirlenen malî yıl içerisinde ikrazen ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senetlerinin limiti, 2020 yılı için 7197 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde beşine kadar uygulanır.”

MADDE 5- 16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 1- Bu Kanun hükümleri uyarınca, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce alınmış olan kamulaştırma kararları üzerine, mahkeme kararıyla idare adına tescil edilen taşınmazların kamulaştırılmasına ilişkin işlemlerin iptali istemiyle idari yargı mercilerine açılmış olan davalarda iptal kararı verilmesi sebebiyle idare aleyhine açılacak davalarda; taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi üzerine idarece ödenmiş olan kamulaştırma bedelinin davacı tarafından mahkeme veznesine depo edilmesi şarttır. Mahkeme veznesine depo edilecek kamulaştırma bedeli, taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih başlangıç kabul edilmek üzere, davanın açıldığı tarihe kadar yasal faizi işletilerek depo edilir. Bu bedel depo edilmeden açılan davalarda, mahkemece verilecek iki haftalık kesin süre içinde bedelin mahkeme veznesine depo edilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve yargılama gideri ile vekâlet ücreti taraflar üzerinde bırakılır.

Birinci fıkra hükmü kanun yolu aşamasında bulunanlar dâhil derdest davalar hakkında da uygulanır.”

MADDE 6- 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 76 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan faaliyet konularına ilişkin bankalar ve müşteriler arasındaki ilişkiler, yazılı şekilde veya uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle mesafeli olarak ya da mesafeli olsun olmasın Kurulun yazılı şeklin yerine geçebileceğini belirlediği ve bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı üzerinden gerçekleştirilecek ve müşteri kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek yöntemler yoluyla kurulacak sözleşmeler ile düzenlenir ve buna ilişkin usûl ve esaslar Kurul tarafından belirlenir. 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bankalar ile bireysel müşterileri arasında akdedilecek sözleşmelerin içeriğinde yer alması gereken asgarî hususlar ile tip sözleşmelerin uygulanacağı işlemler, Kurulun uygun görüşü alınarak kuruluş birlikleri tarafından belirlenir.”

MADDE 7- 23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kart çıkaran kuruluşlar ile kart hamilleri arasındaki ilişkiler, bu Kanun ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde en az on iki punto ve koyu siyah harflerle hazırlanacak yazılı şekilde veya uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle mesafeli olarak ya da mesafeli olsun olmasın Kurulun yazılı şeklin yerine geçebileceğini belirlediği ve bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı üzerinden gerçekleştirilecek ve müşteri kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek yöntemler yoluyla kurulacak sözleşmeler ile düzenlenir ve buna ilişkin usûl ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.”

MADDE 8- 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 45 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “finansal kiralama şirketleri ile finansman şirketleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamındaki aracı kurumlar ve portföy yönetim şirketleri, 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun kapsamındaki ödeme hizmeti sağlayıcıları” ibaresi, “finansal kiralama şirketleri ve finansman şirketleri”  ibaresinden sonra gelmek üzere “, 6362 sayılı Kanun kapsamındaki aracı kurumlar ve portföy yönetim şirketleri, 6493 sayılı Kanun kapsamındaki ödeme hizmeti sağlayıcıları” ibaresi, üçüncü fıkrasına üçüncü cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş ve beşinci fıkrasında yer alan “takip eder” ibaresi “takip eder ve denetler” şeklinde değiştirilmiştir.

“Birinci fıkrada belirtilenler, Kimlik Paylaşımı Sistemi kullanıcılarının, sistemi bu madde hükümlerine uygun kullanmalarına yönelik gerekli her türlü idari ve teknik tedbirleri almak, takip etmek ve idari ve teknik tedbirlere ilişkin raporları talep edildiğinde Bakanlığa bildirmekle yükümlüdür.”

MADDE 9- 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 49 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “imzalanırken” ibaresi “kurulurken” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 10- 5809 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin birinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümleler eklenmiş ve dördüncü fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “yazılı olarak” ibaresi “taleplerini” şeklinde değiştirilmiştir.

“Sözleşme; yazılı olarak veya elektronik ortamda kurulur. Elektronik ortamda kurulacak sözleşmelerde, başvuru sahibinin kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek şekilde, Kurum tarafından belirlenecek yöntemler kullanılır ve bunlara ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından belirlenir.”

MADDE 11- 14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun geçici 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “üç ay” ibareleri “bir yıl” şeklinde ve “üç aylık” ibaresi “bir yıllık” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 12- 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanununun 22 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Finansal kiralama sözleşmesi, yazılı veya uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle mesafeli olarak ya da mesafeli olsun olmasın Kurulun yazılı şeklin yerine geçebileceğini belirlediği ve bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı üzerinden gerçekleştirilecek ve müşteri kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek yöntemler yoluyla kurulacak şekilde düzenlenir ve buna ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.”

MADDE 13- 6361 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(2) Faktoring sözleşmesi, yazılı veya uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle mesafeli olarak ya da mesafeli olsun olmasın Kurulun yazılı şeklin yerine geçebileceğini belirlediği ve bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı üzerinden gerçekleştirilecek ve müşteri kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek yöntemler yoluyla kurulacak şekilde düzenlenir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Kurul yetkilidir.”

MADDE 14- 6361 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(3) Finansman sözleşmesi, yazılı veya uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle mesafeli olarak ya da mesafeli olsun olmasın Kurulun yazılı şeklin yerine geçebileceğini belirlediği ve bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı üzerinden gerçekleştirilecek ve müşteri kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek yöntemler yoluyla kurulacak şekilde düzenlenir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Kurul yetkilidir.”

MADDE 15- 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 42 nci maddesinin başlığı “Mali sorumluluk sınırlarına ve çalışanlara ilişkin esaslar ve müşterilerle akdedilecek sözleşmeler” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(2) Bu Kanunda yer alan faaliyet konularına ilişkin yatırım kuruluşları ve portföy yönetim şirketleri ile müşterileri arasındaki ilişkiler, yazılı şekilde veya uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle mesafeli olarak ya da mesafeli olsun olmasın Kurulun yazılı şeklin yerine geçebileceğini belirlediği ve bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı üzerinden gerçekleştirilecek ve müşteri kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek yöntemler yoluyla kurulacak sözleşmeler ile düzenlenir ve buna ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.”

MADDE 16- 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Çerçeve sözleşme yazılı şekilde veya uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle mesafeli olarak ya da mesafeli olsun olmasın Bankanın yazılı şeklin yerine geçebileceğini belirlediği ve bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı üzerinden gerçekleştirilecek ve müşteri kimliğinin doğrulanmasına imkân verecek yöntemler yoluyla kurulacak şekilde düzenlenir.”

MADDE 17- 28/11/2017 tarihli ve 7061 sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 123 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, fıkraya (e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

“e) 62 nci maddesiyle 4733 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen onuncu fıkrası ve 93 üncü maddesiyle 5607 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin yeniden düzenlenen yirminci fıkrası, ticari amaçla makaron veya yaprak sigara kâğıdını, içine kıyılmış tütün, parçalanmış tütün ya da tütün harici herhangi bir madde doldurulmuş olarak satanlar, satışa arz edenler, bulunduran ve nakledenler bakımından 1/7/2020 tarihinde,”

“f) 63 üncü maddesiyle 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının (h) bendinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin değişiklik ve 93 üncü maddesiyle 5607 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin yeniden düzenlenen yirminci fıkrası, Tarım ve Orman Bakanlığından yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapanlar bakımından 1/7/2021 tarihinde,”

MADDE 18- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 35 inci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi ile dokuzuncu fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Dokuzuncu fıkranın ilgili hükmü saklı kalmak kaydıyla, bu fıkraya göre açıktan atananlardan görevi sona erenlerin veya görevden alınanların memuriyetle ilişikleri kesilir.”

“Kamu görevlileri arasından üst kademe kamu yöneticisi kadro, pozisyon ve görevlerine atananlardan;

a) Ek göstergesi (6400) ve daha yüksek tespit edilen üst kademe kamu yöneticisi kadro, pozisyon ve görevlerinden alınanlar veya görevleri sona erenler, Cumhurbaşkanlığına bağlı, ilgili, ilişkili kurum ve kuruluşlarda müşavir veya danışman kadro veya pozisyonlarına ya da bakanlıkların merkez teşkilatlarında bakanlık müşaviri unvanlı kadrolara,

b) İl valilerinden görevden alınanlar, vali-mülkiye başmüfettişi unvanlı kadrolara,

c) (a) ve (b) bentleri dışında kalanlardan görevlerinden alınanlar veya görevleri sona erenler;

1) Yönetici kadroları dışında daha önce bulundukları veya öğrenim durumları itibarıyla ihraz etmiş oldukları unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara,

2) Denetim elemanı ya da uzman kadro veya pozisyonlarına,

3) Araştırmacı veya uygun görülecek diğer kadro ve pozisyonlara,

Cumhurbaşkanınca veya bakanlarca ya da atamaya yetkili amirlerce atanırlar. Atama yapılıncaya kadar bunların görev yaptıkları kadro, pozisyon veya görevlere ilişkin almakta oldukları her türlü ödemeler, görev yaptıkları kurum tarafından verilmeye devam edilir. (a) bendine göre atananlar, üst yönetici tarafından izleme, değerlendirme, araştırma, rehberlik, proje ve eğitim gibi hizmetlerde görevlendirilirler. (a) bendine göre atananlardan bir ay içinde talepte bulunanlar, atamaya yetkili amirler tarafından yönetici kadro veya pozisyonları dışındaki daha önce bulundukları veya öğrenim durumları itibarıyla ihraz etmiş oldukları unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara atanırlar. (a) bendine göre veya bu fıkraya göre talep üzerine atananlardan (a) bendindeki yönetici kadro, pozisyon veya görevlerinde kesintisiz olarak en az iki yıl fiilen görev yapmış olanların malî hakları, atandıkları söz konusu kadro veya pozisyonlarda bulunmaları kaydıyla, atandıkları tarihi takip eden ay başından itibaren ikinci yılın sonuna kadar, fiili çalışmaya bağlı ödemeler hariç önceki görevine ait ödeme unsurları esas alınarak verilmeye devam edilir. (a) bendi ve bu fıkranın münhasıran bu bende bağlı hükümleri; hâkim ve savcılar, 926 sayılı Kanuna tabi personel, Dışişleri meslek memurları, mülki idare amirliği hizmetleri sınıfı, millî istihbarat hizmetleri sınıfı, emniyet hizmetleri sınıfı, jandarma hizmetleri sınıfı, sahil güvenlik hizmetleri sınıfı kapsamına giren yönetici kadrolarında bulunanlar hakkında uygulanmaz. (b) bendine göre atananların mali hakları, atandıkları kadroda bulunmaları kaydıyla fiili çalışmaya bağlı ödemeler hariç il valisine ait ödeme unsurları esas alınarak verilmeye devam edilir. Talep üzerine olanlar da dâhil bu fıkraya göre atananların kadro veya pozisyonları başka bir işleme gerek kalmaksızın ihdas edilmiş ve kurumların kadro veya pozisyon cetvellerinin ilgili bölümlerine eklenmiş sayılır. İhdas edilmiş sayılan kadro ve pozisyonlar herhangi bir şekilde boşalmalarını müteakiben, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş ve kadro ve pozisyonlara ilişkin mevzuatın eki cetvellerin ilgili kurumlara ait bölümlerinden çıkarılmış sayılır. (a) bendi kapsamında atama yapılan müşavir veya danışman kadro veya pozisyonları mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük hakları bakımından bakanlık müşaviri kadrosuna denktir; bakanlık müşavirlerine yapılan ödemelerden vergi ve diğer yasal kesintilere tabi olmayanlar, bu maddeye göre de vergi ve diğer kesintilere tabi olmaz; bunlar emeklilik hakları bakımından da bakanlık müşavirine denk kabul edilir. (a) bendinin kapsamının tespitinde; mali ve/veya emeklilik hakları denk veya emsal unvanla belirlenmiş yönetici kadro, pozisyon ve görevleri için bu şekilde belirlenmiş denk veya emsal unvanın ek gösterge rakamları dikkate alınır ve mali hakları ile emeklilik hakları için farklı ek gösterge rakamları belirlenmiş olması halinde bunlardan yüksek olanı esas alınır. Açıktan atandığı (a) bendi kapsamındaki yönetici kadro, pozisyon veya görevlerinden alınan veya görevleri sona erenler hakkında, bir ay içinde talepte bulunmaları halinde, sekizinci fıkraya göre ödeme yapılmamak kaydıyla (a) bendi uygulanabilir. Talepleri neticelendirilinceye kadar bunların görev yaptıkları kadro, pozisyon veya görevlere ilişkin almakta oldukları her türlü ödemeler görev yaptıkları kurum tarafından verilmeye devam edilir. Bunlardan talepleri uygun görülmeyenlerin memuriyetle ilişikleri kesilir. (a) bendine göre atanmak suretiyle memuriyete girenlerin, atanmalarına esas görevlerinde ve kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında geçirdikleri hizmet süreleri kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri ile kıdeme bağlı haklarında değerlendirilir. Bunlara önceki statülerinin sona ermiş olmasından dolayı kıdem tazminatı veya iş sonu tazminatı ya da benzer nitelikte başkaca bir tazminat ödenmez ve bu tazminatlara esas süreleri sonraki hizmetlerine göre hak kazanacakları emekli ikramiyesi, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı ya da benzer nitelikteki tazminatların hesabında dikkate alınır. Bunlardan bu fıkranın dördüncü cümlesine göre talep üzerine kamu kurum ve kuruluşlarının memuriyet dışındaki statülerine atananlar için de anılan hizmet ve kıdem değerlendirmesi kıyasen yapılır. Kamu görevlileri arasından Cumhurbaşkanlığına bağlı ofislere başkan ve başkan yardımcısı atananlardan görevlerinden alınanlar hakkında (a) bendi ile bu bende bağlı hükümler, ek gösterge şartı aranmaksızın, aynı esas, usul ve şartlarla uygulanır.”

MADDE 19- 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 33 üncü maddesinin son fıkrasında yer alan “ikinci yılın sonuna kadar” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

MADDE 20- 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 36- Atanma şartlarını kaybetme, ceza kovuşturması veya disiplin soruşturması sonucunda görevden alınanlar veya görevleri sona erenler hariç olmak üzere, kamu görevlileri arasından atanmış olup ek 35 inci maddenin bu maddeyi ihdas eden Kanunla değişik dokuzuncu fıkrasının (a) bendi kapsamındaki kadro, pozisyon ve görevlerden 9/7/2018 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemde alınan veya görevi sona eren kamu görevlileri, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde talepte bulunmaları halinde, önceki yöneticilik görevlerinin ilgisine göre Cumhurbaşkanlığına bağlı, ilgili, ilişkili kurum ve kuruluşlarda müşavir veya danışman kadro veya pozisyonlarına ya da bakanlıkların merkez teşkilatlarında bakanlık müşaviri unvanlı kadrolara atanır. Bu şekilde atanmak suretiyle memuriyete girenlerin, yöneticilik görevleri de dâhil atanmalarına esas görevlerinde ve kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında geçirdikleri hizmet süreleri kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri ile kıdeme bağlı haklarında değerlendirilir. Bunlara önceki statülerinin sona ermiş olmasından dolayı kıdem tazminatı veya iş sonu tazminatı ya da benzer nitelikte başkaca bir tazminat ödenmez ve bu tazminatlara esas süreleri sonraki hizmetlerine göre hak kazanacakları emekli ikramiyesi, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı veya benzer nitelikteki tazminatların hesabında dikkate alınır. Bunlar, üst yönetici tarafından izleme, değerlendirme, araştırma, rehberlik, proje ve eğitim gibi hizmetlerde görevlendirilirler. Bu fıkra kapsamındaki müşavir veya danışman kadro veya pozisyonları mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük hakları bakımından bakanlık müşaviri kadrosuna denktir; bakanlık müşavirlerine yapılan ödemelerden vergi ve diğer yasal kesintilere tabi olmayanlar, bu maddeye göre de vergi ve diğer kesintilere tabi olmaz; bunlar emeklilik hakları bakımından da bakanlık müşavirine denk kabul edilir.

Atanma şartlarını kaybetme, ceza kovuşturması veya disiplin soruşturması sonucunda görevden alınanlar veya görevleri sona erenler hariç olmak üzere, ek 35 inci maddenin bu maddeyi ihdas eden Kanunla değişik dokuzuncu fıkrasının (a) bendi kapsamındaki kadro, pozisyon ve görevlerde kesintisiz olarak en az iki yıl fiilen görev yapmış olanlardan, 9/7/2018 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemde görevden alınan veya görevi sona eren kamu görevlilerinin malî hakları, ek 35 inci maddenin dokuzuncu fıkrası ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre atandıkları kadro veya pozisyonlarda bulunmaları kaydıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başından geçerli olmak üzere ikinci yılın sonuna kadar, fiili çalışmaya bağlı ödemeler hariç önceki görevine ait ödeme unsurları esas alınarak verilmeye devam edilir. Ancak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce mülga ek 18 inci madde uyarınca önceki görevine ait ödeme unsurları esas alınmak suretiyle ödeme yapılan süre, bu fıkrada yer alan iki yıllık süreden düşülür.

9/7/2018 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemde görevden alınan veya görevi sona erenlerden 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre mülga ek 18 inci madde uyarınca müşavir veya danışman kadro veya pozisyonlarına ya da anılan mülga madde uyarınca talep üzerine farklı kadro veya pozisyonlara atanmış olup bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla anılan kadro veya pozisyonlarda bulunanlar hakkında birinci ve ikinci fıkralar uygulanmaz. Bunlardan müşavir veya danışman kadro veya pozisyonlarında bulunanlar, üst yönetici tarafından izleme, değerlendirme, araştırma, rehberlik, proje ve eğitim gibi hizmetlerde görevlendirilirler.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte ek 35 inci maddenin bu maddeyi ihdas eden Kanunla değişik dokuzuncu fıkrasının (a) bendi kapsamındaki kadro, pozisyon ve görevlerde bulunanlardan, görevden alındıklarında haklarında 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre mülga ek 18 inci maddenin uygulanması öngörülenler için anılan mülga madde uygulanmaz.

Atanma şartlarını kaybetme, ceza kovuşturması veya disiplin soruşturması sonucunda görevden alınanlar hariç olmak üzere, 9/7/2018 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemde il valiliği görevinden alınarak atandıkları mülkiye başmüfettişi veya mülkiye müfettişi kadrolarında bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte bulunanlar, İçişleri Bakanlığında vali-mülkiye başmüfettişi unvanlı kadrolara bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte atanmış sayılır. Bunların mali hakları, atandıkları kadrolarda bulunmaları kaydıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başından geçerli olmak üzere, fiili çalışmaya bağlı ödemeler hariç il valisine ait ödeme unsurları esas alınarak verilmeye devam edilir.

Bu maddeye göre atanacakların kadro veya pozisyonları başka bir işleme gerek kalmaksızın ihdas edilmiş ve kurumların kadro ve pozisyon cetvellerinin ilgili bölümlerine eklenmiş sayılır. İhdas edilmiş sayılan kadro ve pozisyonlar herhangi bir şekilde boşalmalarını müteakiben, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş ve kurumların kadro ve pozisyon cetvellerinin ilgili bölümlerinden çıkarılmış sayılır.

Bu maddenin uygulanması, geçmişe yönelik herhangi bir ödeme yapılmasını gerektirmez.”

MADDE 21- 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 37- Mülga ek 18 inci madde uygulanmak suretiyle bakanlıklarda müşavir kadrosuna atananlardan geçici 33 üncü maddeye göre atandıkları ya da atanmış sayıldıkları kadro veya pozisyonlarda bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte bulunanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde kurumlarına başvurmaları halinde, başvurdukları tarihi takip eden ay başından itibaren ve anılan kadro veya pozisyonlarda bulundukları sürece fiili çalışmaya bağlı ödemeler hariç bakanlık müşaviri kadrosuna ait ödeme unsurlarından faydalandırılırlar.

Ancak birinci fıkra kapsamındakilerden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte malî haklarını mülga ek 18 inci maddeye göre almakta olanlar, anılan mülga maddedeki malî haklara ilişkin sürenin tamamlandığı tarihi takip eden ay başından itibaren birinci fıkradan aynı esas, usul ve şartlarla yararlanır.

Bu madde kapsamında başvuruda bulunmayanlar hakkında geçici 33 üncü maddenin son fıkrasının uygulanmasına aynı şartlarla devam edilir.

Bu maddenin uygulanması, geçmişe yönelik herhangi bir ödeme yapılmasını gerektirmez.”

MADDE 22- 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında iç kontrol sisteminin oluşturulması ve iç denetçi istihdamı

EK MADDE 4- Kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 55 inci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan iç kontrol sistemi oluşturulur. Kamu iktisadi teşebbüslerinin ve bağlı ortaklıklarının her düzeydeki yöneticisi iç kontrol sisteminin etkin bir şekilde oluşturulmasından ve uygulanmasından, yönetim kurulları ise gözetiminden ve gerekli tedbirlerin alınmasından sorumludur.

İç denetim, 5018 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirlenen faaliyetleri kapsar. İç denetim, iç denetçiler tarafından yapılır. Yapıları ve personel sayıları dikkate alınmak suretiyle kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında iç denetçi istihdam edilir. İç denetçiler, gerekli şartları taşıyanlar arasından yönetim kurulu tarafından atanır ve aynı usulle görevden alınır. İç denetçiler, 5018 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen görevleri İç Denetim Koordinasyon Kurulu tarafından belirlenen kamu iç denetim standartlarına uygun şekilde yerine getirir.

Kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarına iç denetçi olarak atanacaklarda 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilenler ile aşağıdaki şartlar aranır:

a) En az dört yıllık yükseköğrenim görmüş olmak.

b) En az beş hizmet yılını doldurmuş olmak (Bu sürenin hesaplanmasında hangi statüde olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ile kamu kurum ve kuruluşlarında geçmese dahi devlet memurlarının kazanılmış hak aylıklarında değerlendirilen hizmet süreleri dikkate alınır.).

c) Mesleğin gerektirdiği bilgi, ehliyet ve temsil yeteneğine sahip olmak.

d) 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca yayımlanan ilgili yıl Genel Yatırım ve Finansman Programı Kararında belirtilen sertifika ve diğer şartları taşımak.

Kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının kadrolarında istihdam edilen iç denetçiler, mali ve sosyal haklar ve yardımlar ile diğer özlük hakları bakımından bakanlık iç denetçisine denktir. Bunların harcırahları hakkında 5018 sayılı Kanuna göre atanan iç denetçilere uygulanan hükümler esas alınır.”

MADDE 23- 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 11- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte;

a) Teşebbüs veya bağlı ortaklıklarda iç denetçi kadrolarında bulunanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başından itibaren ek 4 üncü maddenin son fıkrasından yararlandırılır.

b) 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname uyarınca yayımlanan ilgili yıl Genel Yatırım ve Finansman Programı Kararı kapsamındaki gerekli şartları yerine getirerek iç denetçi olarak görevli bulunanlardan anılan Karardaki gerekli sertifikaya sahip olanlar bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde istihdam edildikleri teşebbüs veya bağlı ortaklıklarına başvuruları üzerine iç denetçi kadrolarına atanırlar.

c) 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca yayımlanan ilgili yıl Genel Yatırım ve Finansman Programı Kararındaki sertifika şartı hariç diğer gerekli şartları yerine getirerek iki yıl içerisinde sertifika sahibi olmak üzere iç denetçi olarak görevli/atanmış bulunanlar, en geç 31/12/2021 tarihine kadar olmak üzere belirtilen sürede gerekli sertifikalardan birine sahip olmaları halinde istihdam edildikleri teşebbüs veya bağlı ortaklıklarına başvuruları üzerine iç denetçi kadrolarına atanırlar.

d) İç denetçi kadrolarına atamaları yapılmış olanlar ile görevlendirme suretiyle iç denetim faaliyetini yürütenlerden ek 4 üncü maddede belirlenen şartları en geç 31/12/2021 tarihine kadar yerine getiremeyenler, atamaları veya görevlendirmeleri iptal edilerek bir önceki görevlerine iade edilirler.”

MADDE 24- 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 221 inci maddesinin beşinci fıkrasının dördüncü ve beşinci cümleleri yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 25- 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 17- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte 221 inci maddenin beşinci fıkrası kapsamında atandıkları kadrolarda bulunanlara, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde kurumlarına başvurmaları halinde, atandıkları kadrolarda bulunmaları kaydıyla, başvurdukları tarihi takip eden ay başından itibaren 221 inci madde kapsamında atanmalarına esas olan kadrolarına ait mali, sosyal ve emeklilik hakları ile ödeme unsurları her türlü artış ve iyileştirme yansıtılmak suretiyle verilmeye (mali hakları hususunda haklarında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 12 nci maddesi veya ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanmış olanlar hakkında anılan düzenlemelerin uygulanmasına) devam edilir.

Mülga 3056 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre istihdam edilmekteyken 221 inci maddenin altıncı fıkrasına göre atandıkları kurumlarda (Devlet Arşivleri Başkanlığı hariç) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 28 inci maddesi kapsamında çalışıp bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte aynı görevlerde bulunanların mali ve sosyal hakları da dâhil istihdamları hakkında 31/12/2018 tarihinden geçerli olmak üzere mülga 3056 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası ve ilgili mevzuatının uygulanmasına aynı şekilde devam edilir.

Bu maddenin uygulanması, geçmişe yönelik herhangi bir ödeme yapılmasını gerektirmez.”

MADDE 26- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 27- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür. 25/6/2020

Özet

Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) uygulama açısından en fazla kullanılan hükümleri değerleme hükümleridir.

Hesap dönemi sonunda yapılacak değerleme işlemleri neticesinde mükellefin vergi yükünün hesaplanmasına esas olacak vergiye tabi kazancına ulaşılacaktır. Değerleme işlemlerinin önemli bir kısmını amortisman hesaplamaları oluşturmaktadır. Dolayısıyla, üzerinden amortisman ayrılacak tutarın (sabit kıymet maliyet bedellerinin) mevzuata uygun şekilde tespiti büyük önem arz etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Atik alımı, kur farkı, faiz ve kur farkı gideri.

1. Giriş

Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) uygulama açısından en fazla kullanılan hükümleri değerleme hükümleridir. VUK'nun 258. maddesine göre değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespitidir. Uygulama açısından tanımlayacak olursak, envanter çalışması ile tespit edilen varlıkların para birimi cinsinden ifade edilmesine değerleme diyebiliriz. Hesap dönemi sonunda yapılacak değerleme işlemleri neticesinde mükellefin vergi yükünün hesaplanmasına esas olacak vergiye tabi kazancına ulaşılacaktır. Değerleme işlemlerinin önemli bir kısmını amortisman hesaplamaları oluşturmaktadır. Dolayısıyla, üzerinden amortisman ayrılacak tutarın (sabit kıymet maliyet bedellerinin) mevzuata uygun şekilde tespiti büyük önem arz etmektedir.

2. Yasal Mevzuat

Maliye Bakanlığı enflasyonist baskının çok yoğun yaşandığı ve kurların sürekli şekilde yükselme eğiliminde bulunduğu yıllarda yayınladığı 163 nolu VUKGT, sabit kıymet iktisabına bağlı olarak oluşan faiz ve kur farkı giderlerinin ilk hesap döneminde (sabit kıymetin alındığı ve bilançoya kaydedildiği ilk hesap dönemi sonuna kadar oluşan faiz ve kur farkı giderlerinin) aktifleştirilmesini zorunlu tutmuş, takip eden hesap dönemlerinde mükelleflere aktifleştirme ya da gider yazma yönünde seçimlik hak tanımıştır.

Maliye Bakanlığı gerek 27.01.1985 R.G. tarihli 163 nolu VUKGT'nde, gerek 13.12. 1988 tarihli 187 nolu GVKGT'nde ve gerekse 07.12.1994 tarihli 234 nolu VUKGT'nde aynı açıklamalara yer vermiştir. Fakat sabit kıymetin iktisap edildiği hesap dönemini takip eden ilk hesap döneminde seçilen yöntemin takip eden tüm hesap dönemlerince bağlayıcı olacağına dair herhangi bir açıklama yapmamıştır.

Ancak 2004 yılında, 334 nolu VUKGT'nde "Kur farkları" başlığı altında, 163 nolu VUKGT'ne kısaca değindikten sonra lehe oluşan kur farklarının gelir yazılmayıp maliyet bedelinden düşüleceği yönünde düzenleme yapılmış ve bölümün son cümlesinde ise "Ayrıca, daha sonraki dönemlerde, seçimlik olarak hangi hak kullanılmışsa o yönteme göre işlem yapılmasına devam edilecektir." ifadesine yer verilmiştir.

Bu ifadeye göre, iktisap dönemini takip eden ilk hesap döneminde kur farklarının aktifleştirilmesi yöntemi seçilmişse, kredinin kapanacağı tarihe kadar oluşan tüm kur farklarının maliyet bedeli ile ilişkilendirilmesi zorunlu olacaktır.

Çalışmamızda yer vereceğimiz 2014 tarihli özelgede, 334 Nolu Tebliğ'de kur farkları için yapılan düzenleme faiz giderleri açısından da genişletici bir yorum yapmak suretiyle benimsenmiş ve aktifleştirme dönemini takip eden ilk hesap döneminde seçilecek yöntemin takip eden tüm dönemler boyunca bağlayıcı olacağı yönünde açıklama yapılmıştır.

163 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerektiği açıklanmış bulunmaktadır.

Lehe oluşan kur farklarının da aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerekecektir. Ayrıca, daha sonraki dönemlerde, seçimlik olarak hangi hak kullanılmışsa o yönteme göre işlem yapılmasına devam edilecektir.

3. Konuya İlişkin Yargı Kararları

VUK'nun "Değerleme" başlıklı üçüncü kitabının "İktisadi Kıymet Değerleri" başlıklı birinci kısmında yer alan "Değerleme Esasları" başlıklı birinci bölümünde (madde 258 ilâ 268) ve "İktisadi İşletmelere Dahil Kıymetleri Değerleme" başlıklı ikinci bölümünde (madde 269 ilâ mükerrer madde 290) "Maliyet Bedeli" değerleme ölçeğinin tespitine dair düzenleme yapması hususunda Maliye Bakanlığı'na verilmiş bir yetki bulunmamaktadır.

Örneğin: Madde 263'de "Borsa rayici"nin tespiti, madde 280'de döviz kurlarının tespiti, mükerrer madde 290'da finansal kiralama işlemlerinde değerleme uygulamasına yönelik usul ve esaslar hakkında Maliye Bakanlığı'na yetki verilmiştir.

Ancak "maliyet bedeli" kavramının açıklanması, uygulamaya dair usul ve esasları belirleme konusunda Kanunda verilen bir yetki bulunmamaktadır. Aynı bölümlerde finansman giderlerinin sabit kıymet maliyetine dahil edilmesine yönelik de herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yönden bakılınca 163 nolu tebliğ ve 334 nolu tebliğin yasallıkları tartışılabilir kanaatindeyiz.

Konuyla ilgili olarak Danıştay'ın farklı kararları olmakla birlikte, genel olarak duran varlık alımları için ödenen finansman giderlerinin ilgili varlığın işletmeye girip ilgili aktif hesaba kaydedildiği tarihe kadar olanların maliyete, bu tarihten sonra ödenenlerin doğrudan gider olarak yazılabileceği yönündedir. Bazı Danıştay Kararları şu şekildedir;

Danıştay 4. Dairesi'nin 13.04.1994 tarih ve E: 1994/602; K: 1994/2241 sayılı kararında, demirbaş eşyanın maliyet bedeline girecek giderlerin neler olduğunun Vergi Usul Kanunu'nun 262, 270 ve 273. maddelerinde açıklanmış olup, faiz giderleri anılan maddelerde belirtilen giderler arasında sayılmadığı gibi ne şekilde değerleneceği konusunda VUK'ta açık bir hüküm bulunmadığından doğrudan gider yazılması gerektiği belirtilmiştir.

Danıştay 3. Dairesi de, "sabit kıymetin iktisabı için kullanılan krediler dolayısı ile ödenen faizlerin sabit kıymetlerin maliyetine eklenmesini zorunlu kılan açık yasa hükmünün bulunmadığı" gerekçesiyle tarhiyatı kaldıran vergi mahkemesi kararını onamıştır (6.3.1996 tarih ve E:1995/1370; K:1996/614 sayılı Karar).

Danıştay 4. Dairesi'nin 27.11.1998 gün ve E: 1997/5413; K:1998/4652 sayılı kararında, "döviz cinsinden vadeli olarak satın alınan makinalar için ödenen kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi yolunda kanunda bir hüküm bulunmadığı, malın aktife kaydedildiği tarihte belli olmayan kur farkı giderinin maliyete intikal ettirilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla sonradan ödenen bu tür giderlerin doğrudan genel gider olarak kaydında kanuna aykırılık bulunmadığı" belirtilmiştir.

Danıştay 11. Dairesinin 23.02.2000 tarihli ve E.1998/2178, K.2000/715 sayılı kararında;

"Anılan Kanun maddelerinin birlikte değerlendirilmesinden, döviz cinsinden vadeli olarak satın alınan makinalar için ödenen kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi gerektiği yolunda bir hüküm bulunmamaktadır. Esasen, malın aktife kaydedildiği tarihte belli olmayan kur farkı giderlerinin maliyete intikal ettirilmesi fiilen mümkün değildir. Dolayısıyla sonradan ödenen bu tür giderlerin doğrudan genel gider olarak kaydında kanuna aykırılık bulunmamaktadır."

ifadelerine yer verilmiştir.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 27.12.2002 tarih ve E.2002/163, K.2002/ 542 sayılı kararında;

"Finansman giderleri anılan maddelerde belirtilen giderler arasında yer almamıştır. Bu giderlerin ne şekilde değerleneceğine ilişkin Vergi Usul Kanununda bir hüküm bulunmaması karşısında, davacı şirket tarafından banka kredisi ile alınan üç kamyona ait finansman giderinin doğrudan gider kaydında hukuka aykırılık bulunmadığından vergi mahkemesince davanın bu fark yönünden reddi yolundaki hüküm fıkrasında isabet görülmemiştir."

açıklamalarına yer verilmiştir.

Danıştay 3. Dairesi'nin 31.10.2000 tarihli ve E.1999/3044, K.2000/3464 sayılı kararında;

"213 sayılı VUK'un 262. maddesinde maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi ve yahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamı olarak tanımlanmış, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13. maddesi ile atıfta bulunulan 193 sayılı GVK'nun ticari kazancın tespitinde indirilecek giderleri belirleyen 40. maddesinin 1. bendinde de, safi kazancın tespiti sırasında ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin gayrisafi kazançtan indirileceği kabul edilmiş olup, yurtdışından borçlanılarak satın alınan iktisadi kıymetlere ait borçların dönem sonunda değerlemesinden doğan kur farkının malın maliyetine ya da genel giderlere kaydedileceği konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığı gibi davacının faaliyetinin niteliği itibarıyla ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için gerekli olan dikiş makinalarına ait borçtan doğan kur farkının 193 sayılı GVK'nun 40. maddesi uyarınca genel giderler arasına dahil edilmesine engel bir yasa hükmü de bulunmamaktadır….Bu nedenle, söz konusu kur farkının 163 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca iktisadi kıymetin maliyetine dahil edilmesi gerektiğinden bahisle yapılan tarhiyatı hukuka uygun bulan mahkeme kararında yasal isabet görülmemiştir."

açıklamalarına yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere yukarıda yer verilen yargı kararları 163 no.lu tebliğin yayınlandığı tarihten (27.01.1985) sonrasına aittir.

Kaldı ki Danıştay 3. Dairesi 13.09.2011 tarihli ve E.2009/2169, K.2011/4680 sayılı kararında;

"Döviz karşılığı alınan amortismana tabi varlıklara ilişkin olarak aktifleştirme tarihinden önce yapılan ödeme ile aktifleştirme tarihi arasında oluşan kur farkının malın maliyetine kaydedileceği konusunda vergi usul kanununda açık bir hüküm bulunmadığı gibi genel giderler arasına dahil edilmesine engel bir hüküm de bulunmadığı" şeklindeki kararı ile "....satın alınan iktisadi kıymetlere ait borçlardan doğan kur farkının malın maliyetine kaydedileceği konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığı, kur farkının genel giderler arasına dahil edilmesine engel bir yasa hükmü de bulunmadığı...."

şeklinde hüküm veren Adana 1. Vergi Mahkemesi'nin 16.3.2009 gün ve E:2008/1311, K:2009/ 184 sayılı kararını onamıştır.

4. Faiz Giderleri ile Kur Farklarının Maliyete Ekleneceği Dönem

163 nolu Tebliğ'de "Kuruluş" ve "İşletme" dönemlerinden bahsedilmekte; ancak bu konuda herhangi bir açıklamaya yer verilmemektedir. Gelirler Genel Müdürlüğü'nce ve Maliye Bakanlığı'nca 30.08.1989 tarih ve GEL:VUK-2.24457/313-270 sayılı yazılarıyla uygunluk bildirilen Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu'nun 18.04.1988 gün ve 276/2 sayılı kararına göre;

"kuruluş dönemi amortismana tabi sabit kıymetlerin aktife alındıkları yıl sonuna kadarki dönemdir." Bu dönemden (31 Aralık'tan) sonraki dönemler ise işletme dönemidir. Yani sabit kıymet yıl içinde hangi tarihte aktife alınırsa alınsın yıl sonuna kadar oluşacak yatırım kredi faizinin yatırım maliyetine eklenmesi gerekir. 31 Aralık'tan (yıl sonundan) sonra oluşacak kredi faizlerinin ise maliyete atılma ve/veya gider yazılma konusunda serbestlik vardır.

163 nolu Tebliğ ile sabit kıymetin iktisap edildiği dönemin sonuna kadar doğan kur farkının maliyete eklenmesinin zorunlu olduğu, daha sonra doğacak kur farklarının ise ait oldukları yıllarda doğrudan gider yazılması ya da maliyete yansıtılması konusunda mükelleflerin seçimlik hakkı bulunduğu esasını kabul etmiştir.

Diğer taraftan Maliye Bakanlığı 02.03.1995 tarihinde yayınlanan 238 nolu VUKGT'nde mallara ilişkin kur farkları ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

"Bu hüküm uyarınca, giderin maliyet bedeline intikal ettirilebilmesi için iktisadi bir kıymetin edinilmesi veya değerinin artırılması için yapılan ödemeler ile bunlara benzer ek diğer giderlerden olması gerekmektedir.

Bu itibarla, "emtianın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi zorunludur." Stokta kalan emtia ile ilgili olarak daha sonra ortaya çıkacak kur farklarının ise, ilgili bulundukları yıllarda gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesi mümkün bulunmaktadır.

İşletmelerin finansman temini maksadıyla bankalardan veya benzeri kredi müesseselerinden aldıkları krediler için ödedikleri faiz ve komisyon giderlerinden dönem sonu stoklarına pay verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Buna göre mükellefler söz konusu ödemelerini doğrudan gider olarak kaydedebilecekleri gibi, diledikleri takdirde stokta bulunan emtiaya isabet eden kısmı maliyete dahil edebileceklerdir."

Buradan şöyle bir sonuç çıkmaktadır. Eğer bir sabit kıymet alımı söz konusu ise kıymetin aktife girdiği yılın sonuna kadar doğan kur farkları maliyet bedeline dahil edilecek, yok eğer mal alımı söz konusu ise malın işletme stoklarına girdiği tarihten sonra yıl sonuna kadar doğan kur farkları doğrudan gider yazılabilecektir. Bize göre emtia ile sabit kıymet arasında böyle bir ayrışmanın iktisadi ve yasal dayanağı yoktur.

238 nolu Tebliğ'de faizler için yapılan açıklama da 163 nolu Tebliğ 'de faizler için yapılan açıklamaya ters düşmektedir.

Bu çelişkiye bağlı olarak, ATİK iktisabı ile bağlantılı borçlanmaya dair faiz ve kur farklarının yıl sonuna kadar maliyet bedeli ilişkilendirilmesi, stok iktisabı ile bağlantılı borçlanmaya dair faiz ve kur farklarının ise sadece stok işletme deposuna girene kadar ki kısmının stok maliyetine alınması, aynı borca dair yıl sonuna kadar oluşacak faiz ve kur farkı giderlerinin ise doğrudan gider yazılabilecek olması ciddi bir çelişkidir.

Sabit kıymetlerin maliyet bedelinin tespitinde de yukarıda 238 nolu Tebliğ'de belirtilen anlayışın geçerli olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile sabit kıymet hesabına kayıt yapıldıktan sonra doğan kur farkı ve faizlerin sabit kıymet maliyetiyle ilişkilendirmeden; ticari malların değerlemesinde olduğu gibi, doğrudan gider yazılabilmelidir.

Özetle, amortismana tabi iktisadi kıymetlerin kullanıma hazır hale getirildiği tarihe kadar geçen süreyi yatırım dönemi, hazır hale getirildikten sonraki süreyi işletme dönemi saymak gerekir.

5.Sabit Kıymet İktisabı İçin Verilen Döviz Cinsi Avansların Değerlemesi Sonucu Oluşan Kur Farkları

Bir mükellefin, tesis yatırımı yaptığı, yapılan yatırımların büyük ölçüde ithal girdi gerektirdiği, bu sebeple gerek doğrudan yapılacak ithalatlar için yurt dışındaki satıcılara, gerekse yurt içi tedarikler için yurt içindeki satıcılara döviz cinsinden avans verildiği belirtilerek, söz konusu dövizli avansların değerleme günü itibariyle değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur farkının doğrudan gelir-gider mi yazılacağı yoksa 163 ve 334 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri çerçevesinde yatırımın maliyetiyle mi ilişkilendirileceği konularında görüş istemesi üzerine, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 24.07.2014 tarihli ve 64597866-105[280-2014]-122-37709 sayılı özelgede şu açıklamalar yapılmıştır:

"163 ve 334 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde yapılan açıklamalar yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz ve kur farkı giderlerine ilişkin olup, döviz cinsinden verilen avansların değerlemesi sonucu oluşan kur farkları bu kapsamda değerlendirilmemektedir.

Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6'ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safî kurum kazancının tespitinde de, Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40'ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup, maddenin birinci fıkrasının; (1) numaralı bendinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, şirketinizce yapılacak yatırımlar için döviz cinsinden verilen avanslar, döviz cinsinden alacak hükmünde olduğundan, dönem sonlarında Vergi Usul Kanununun yukarıdaki hükümlerinin de dikkate alınarak değerlemeye tabi tutulması, değerleme sonucu oluşan kur farklarının kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir."

Bu özelgeye göre, bir varlık alımı için döviz cinsinden avans verilmesi halinde verilen avans hesabının değerlenmesi sonucu oluşan kur farkları (özelgeye göre verilen avans bir alacak hükmünde görülmesine rağmen) varlığın maliyet bedeli olarak değerlendirilmeyecek; doğrudan gider veya gelir yazılacaktır. Oysa İdarenin maliyet bedeli açısından genel yaklaşımı, sabit kıymetin iktisap edildiği dönem sonuna kadar bu sabit kıymet iktisabı için katlanılan her türlü giderin ve tabii ki finansman giderlerinin de sabit kıymetin maliyetine dahil edilmesi yönündedir. Ancak İdare'den avans değerlemesi için görüş istenmesi durumunda alacak hükmünde görülen avans hesabının değerlemesi sonucu oluşacak kur farklarının 163 ve 334 nolu tebliğlerin kapsamına girmeyeceği açıklanmıştır.

Görüş isteyen mükellef eğer banka kredisi kullandıysa, söz konusu yatırımı tamamlanıncaya kadar (hatta tamamlanıp faaliyete geçtiği hesap döneminin sonuna kadar) bu kredi nedeniyle oluşan faiz giderlerini ve kur farklarını 163 ve 334 nolu tebliğler gereği aktifleştirmek zorunda olacak; ama bu yatırım için verdiği avansların değerlemesi sonucu oluşan kur farklarını ise doğrudan gider veya gelir yazabilecektir. Burada ciddi bir çelişki olduğu kanaatindeyiz.

6.Geçici Vergi Dönemlerinin Uygulamaya Etkisi

Yukarıda yer verdiğimiz Tebliğ'lerde "dönem" kavramı "yıllık" hesap dönemi olarak zikredilmiştir. Bilindiği üzere geçici verginin üçer aylık dönem kazançları üzerinden tespit edilmesi uygulamasına 4369 sayılı Kanun ile 1999 yılında başlanmıştır.

GVK'nun mükerrer 120. maddesine göre, ticari kazanç sahipleri (basit usulde vergilendirilenler hariç) ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu Kanunu'n ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre (indirim ve istisnalar ile Vergi Usul Kanunu'nun değerlemeye ait hükümleri de dikkate alınarak) belirlenen ilgili hesap döneminin üçer aylık kazançları (42. madde kapsamına giren kazançlar ile noterlik görevini ifa ile mükellef olanların bu işlerden sağladıkları kazançlar hariç) üzerinden 103. maddede yer alan tarifenin ilk gelir dilimine uygulanan oranda geçici vergi öderler. Geçici vergi matrahının hesaplanmasında dönem sonu mal mevcutları, kayıtlar üzerinden tespit edilebilir.

Kurumlar vergisi mükellefleri de 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun "Kurumlar vergisi ve geçici vergi oranı" başlıklı 32. maddesinin 2. fıkrası gereği GVK'nun mükerrer 120. maddesine göre tespit edilen esaslar doğrultusunda câri vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere kurumlar vergisi oranında geçici vergi öderler.

Tebliğlerde sergilenen yaklaşım ATİK'in maliyet bedelinin nihai olarak 31 Aralık tarihinde belirlenmesi üzerinedir. Çünkü söz konusu tebliğlerin dayanağı olarak kabul edebileceğimiz 163 nolu Tebliğ 1985 yılında yayınlanmıştı ve o tarihte üçer aylık geçici vergi hesap dönemleri söz konusu değildi. Bu doğrultuda geçici vergi dönemlerinin kendi içinde bir sınırlamaya gidilmesinin mümkün olduğunu düşünüyoruz.

Örneğin, ilk yılda maliyete eklenmiş bir faiz gideri için, ikinci yılın ilk geçici vergi dönemimde aktifleştirme tercihi yapılmışken ikinci geçici vergide bu uygulamadan vazgeçilerek (ve ilk geçici vergideki kayıtlar da düzeltilecek şekilde) doğrudan giderleştirme yoluna gidilebileceği kanaatindeyiz.

7. Sonuç

163 nolu VUKGT ile (27.01.1985 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır) sabit kıymet iktisabına bağlı olarak oluşan faiz ve kur farkı giderlerinin ilk hesap döneminde (sabit kıymetin alındığı ve bilançoya kaydedildiği ilk hesap dönemi sonuna kadar oluşan faiz ve kur farkı giderlerinin) aktifleştirilmesini zorunlu tutmuş, takip eden hesap dönemlerinde mükelleflere aktifleştirme ya da gider yazma yönünde seçimlik hak tanımıştır.

Tebliğ'de sergilenen yaklaşım ATİK'in maliyet bedelinin nihai olarak 31 Aralık tarihinde belirlenmesi üzerinedir. Çünkü söz konusu tebliğlerin dayanağı olarak kabul edebileceğimiz 163 nolu Tebliğ 1985 yılında yayınlanmıştı ve o tarihte üçer aylık geçici vergi hesap dönemleri söz konusu değildi. Mükellefler yılda sadece bir defa kazanç tespit etmekteydi. Dolayısıyla bu seçimlik hakkın her geçici vergi döneminde değiştirilebilir olacağı kanaatindeyiz.

Finansman giderleri ile kur farklarının maliyet bedeline hangi şartlarda, ne zaman ve ne kadar süre ile dahil edileceğinin yeniden düzenlenmesinin ve özelgeler ile tebliğlerin çelişen hükümlerinin ortadan kaldırılması için yeni bir düzenleme yapılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.

K. Nadir GÜLHAN

YMM / E. Hesap Uzmanı

Lebib Yalkı Dergisi / Aralık-2018

Kaynakça

-Beyanname Düzenleme Kılavuzu-2018, Hesap Uzmanları Derneği Yayınları

-ÖZYER, Mehmet Ali; Vergi Usul Kanunu Uygulaması; Hesap Uzmanları Derneği Yayınları; Aralık-2015

-YALÇIN, Hasan; Ticari Kazanç, Kurum Kazancı ve Serbest Meslek Kazancının Tespitinde Giderler, HSY; İstanbul.

Cuma, 26 Haziran 2020 11:38

2020 Konkordato Gider Avansı Tarifesi

26 Haziran 2020 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 31167

Adalet Bakanlığından:

Amaç ve kapsam

MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu gereğince konkordato talep edilirken mahkeme veznesine yatırılacak olan avansın miktarı ile ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.

Dayanak

MADDE 2 – (1) Bu Tarife, 2004 sayılı Kanunun 285 inci maddesinin dördüncü fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır.

Konkordato gider avansı

MADDE 3 – (1) Talep eden, bu Tarifede gösterilen gider avansını konkordato talebinde bulunurken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Konkordato gider avansı her türlü tebligat ve posta ücretleri, bilirkişi ve konkordato komiseri ücretleri, ilan ücreti, iflas gideri ile dosyanın bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay’a gidiş dönüş ücretleri gibi giderleri kapsar.

Konkordato gider avansı miktarı

MADDE 4 – (1) Talep eden;

a) Konkordato talep edilirken bildirilen alacaklı sayısının üç katı tutarında tebligat gideri,

b) Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanacak yedi adet ilan bedelinin asgari tutarı olan 700,00 Türk Lirası,

c) Resmî İlan Fiyat Tarifesinde belirlenen Basın-İlan Kurumu resmî ilan portalında yapılacak yedi adet ilan bedelinin asgari tutarı,

ç) İlgili kurum ve kuruluşlara yapılacak bildirim için elli adet iadeli taahhütlü posta ücreti,

d) Bir bilirkişi için Bilirkişilik Asgari Ücret Tarifesinde belirlenen ücretin üç katı tutarı,

e) Mahkemece belirlenecek ücreti sonradan tamamlanmak üzere konkordato komiseri olarak görevlendirilecek kişi için asgari 1.000,00 Türk Lirası üzerinden hesaplanan beş aylık ücret tutarı,

f) Diğer iş ve işlemler için 400,00 Türk Lirası,

g) İflasa tabi olanlar yönünden 18.000,00 Türk Lirası iflas gideri,

toplamını avans olarak öder.

(2) İflasa tabi olmayan borçlular yönünden yukarıda sayılan gider avansı miktarından indirim yapılmasına mahkemece karar verilebilir.

Konkordato gider avansının iadesi

MADDE 5 – (1) Gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesinden sonra talep edene iade edilir. Talep eden tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle yapılır. Hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilir.

Gider avansının ikmal ettirilmesi

MADDE 6 – (1) Tarifeye göre yatırılmış gider avansının yeterli olmadığı yargılama sırasında anlaşılır ise eksik kalan kısım, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 120 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre ikmal ettirilir.

Zaman bakımından uygulama

MADDE 7 – (1) Bu tarifedeki gider avansı, 15/3/2018 tarihinden sonra yapılan konkordato taleplerinde uygulanır ve tarifeye göre alınması gereken gider avansının eksik olduğunun anlaşılması halinde 6100 sayılı Kanunun 114 üncü ve 115 inci maddelerine göre işlem yapılır.

Yürürlükten kaldırılan tarife

MADDE 8 – (1) 13/6/2019 tarihli ve 30800 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Konkordato Gider Avansı Tarifesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Yürürlük

MADDE 9 – (1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

1) Huzur hakkı ödenecek kişi, aynı yerde 5510 sayılı Kanunun 4-1/a kapsamında çalışıyorsa bu kişiye ödenecek huzur hakkı sigorta prime tabidir.

2) Huzur hakkı ödenecek kişi, aynı yerde 5510 sayılı Kanunun 4-1/b kapsamında çalışıyorsa bu kişiye ödenecek huzur hakkı sigorta prime tabi değildir.

HUZUR HAKKI ÖDEMELERİNİN PRİME TABİ OLUP OLMADIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ:

Uygulamada bazı görevlerin komisyon, komite, idare heyeti gibi organların toplantılarına iştirak edilmek suretiyle yapıldığı ve iştirak edenlere toplantı veya saat başına huzur hakkı adı altında para ödendiği durumlar ortaya çıkabilmektedir.

Şirket ortakları, şirket müdürleri ve yönetim kurulu üyelerinin kanunlar açısından belirli sorumluluk ve yükümlülük bulunmaktadır. Bu kişilerin aldıkları bu sorumluluk ve yükümlülükler nedeni ile karşı karşıya kaldıkları riskleri azaltmak amacı ile belirlenen maddi karşılığa huzur hakkı denmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 61’inci maddesine göre huzur hakları ücret olarak nitelendirilmekte ve stopaj yoluyla vergilendirilmektedir.

SGK mevzuatına göre ise, huzur hakkı adı altında yapılan ödemelerin prime tabii olup olmadığı hususu sigortalıların statüsüne göre belirlenecek olup kişiler, huzur hakkı ödenen veya ödenecek yerde 5510 sayılı Kanunun 4-1/a maddesi kapsamında hizmet akdine bağlı olarak çalışıyorlarsa, bu kişilere yapılan huzur hakkı ödemeleri sigorta primine tabi tutulacaktır. Ancak anılan kişiler hizmet akdi ile çalışmamakta yani 4-1/b kapsamında sigortalı iseler huzur hakkı adı altında yapılan ödemelerden sigorta primi kesilmeyecektir.

Anonim şirketlerde; yönetim kurulu üyeleri, 5510 sayılı Kanunun 4-1/a maddesi kapsamında yani hizmet akdine bağlı olarak, yönetim kurulu üyesi olduğu şirkette çalışıyorlarsa, bu kişilere yapılan huzur hakkı ödemeleri sigorta primine tabi tutulması gerekir, Anonim şirketlerde; yönetim kurulu üyeleri, 5510 sayılı Kanunun 4-1/b maddesi kapsamında yani bağ kurlu ise bu kişilere yapılan huzur hakkı ödemeleri sigorta primine tabi tutulmasına gerek bulunmamaktadır.

Limited şirketler içinde 5510 sayılı Kanunun 4-1/b maddesi kapsamında müdür sıfatına sahip ortaklar ve müdür olmayan ortaklara yapılan huzur hakkı ödemeleri sigorta primine tabi tutulmasına gerek bulunmamaktadır. Limited şirketler içinde hizmet akdine bağlı olarak çalışan ve 5510 sayılı Kanunun 4-1/a kapsamında olan müdür sıfatına sahip kişilere yapılan huzur hakkı ödemelerinin sigorta primine tabi tutulması gerekmektedir.

SGK Genelgesi 2020/20 – İşveren İşlemleri Genelgesi

Evet, çok haklısınız! Vergi beyannamelerinin pandemi nedeniyle verilme ve ödeme sürelerinin ertelenmesi, SGK bildirimlerinin verilip ödemelerinin ertelenmesi, kısa çalışma, ücretsiz izin, VERBİS'e başvuru süresinin ötelenmesi vb. derken, süreler birbirine karıştı.

Yazımızın konusu, pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasağı kısıtlaması kapsamına giren 65 yaş ve üstü emekli vatandaşlarımızın 2019 yılında elde ettikleri kira gelirleri nedeniyle vermeleri gereken Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi ile ilgili.

65 yaş ve üstü emekli vatandaşlarımız için sokağa çıkma kısıtlaması 10 Haziran 2020 tarihinde sona erdiğinden, 2019 yılında elde ettikleri kira gelirlerine ilişkin yıllık gelir vergisi beyannamelerini 25 Haziran 2020 Perşembe günü sonuna kadar vermeleri ve tahakkuk eden gelir vergisini de ödemeleri gerekiyor.

Yalnız, bu sonuca ulaşmak o kadar da kolay değil, epey bir araştırma yapmanız, hatta birilerine sormanız ve danışmanız gerekiyor! Çok ilginç değil mi? Basit ama ağır sonuçları olan bir konu.

Sokağa Çıkma Kısıtlaması Kapsamına Giren 65 Yaş ve Üzeri Mükelleflerle İlgili Mücbir Sebep Düzenlemesi

518 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile, İçişleri Bakanlığı'nca alınan tedbirler uyarınca 65 yaş ve üstünde olması nedeniyle sokağa çıkma kısıtlaması kapsamına giren mükelleflerin 22 Mart 2020 ila sokağa çıkma kısıtlamasının sona ereceği tarih (bu tarihler dâhil) arasında mücbir sebep halinde olduğunun kabul edilmesi ve mücbir sebep dönemine ilişkin verilemeyen beyanname/bildirimlerin verilme süreleri ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin son gününün, sokağa çıkma kısıtlamasının sona ereceği günü takip eden 15. günün sonuna kadar uzatılması uygun bulunmuştu.

İçişleri Bakanlığı 65 Yaş ve Üzeri Kişilerin Sokağa Çıkma Kısıtlamasını Esnetti!

İçişleri Bakanlığı, 29 Mayıs 2020 tarihli ve "18 Yaş Altı ve 65 Yaş Üzeri Kişilerin Sokağa Çıkma Kısıtlaması" konulu Genelgesi ile, daha önce sokağa çıkma kısıtlaması getirilen 65 yaş ve üzerindeki vatandaşlarımız arasındaki işletme sahibi, esnaf, tüccar, sanayici, serbest meslek sahipleri ile çalışanlardan durumlarını aktif sigortalılıklarını gösteren SGK hizmet belgesi, vergi kaydı, şirket yetki belgesi, oda ve birlik kimliğinden biriyle belgeleyenlerin, sokağa çıkma kısıtlamasından muaf tutulacağını açıkladı.

Yani, 65 yaş üstü için sokağa çıkma kısıtlamasını esnetti.

Maliye, İçişleri Bakanlığı'nın Esnetme Genelgesine Göre Mücbir Sebep Hali Bitenleri Belirledi!

Maliye, mücbir sebep hali kapsamındaki 65 yaş ve üstünde olan bazı mükelleflerin sokağa çıkma kısıtlamasının kaldırılmasına bağlı olarak yapılması gereken beyan ve ödeme yükümlülüğüne ilişkin olarak 2 Haziran 2020 tarihli bir duyuru yayınladı.

Duyuruda, 65 yaş ve üstünde olması nedeniyle daha önce sokağa çıkma kısıtlaması getirilen ve 518 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile beyanname/bildirim verme ve ödeme süreleri ertelenen

- Ticari, zirai ve/veya mesleki kazançları yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunan mükelleflerin,

- Ticari, zirai ve/veya mesleki kazançları yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunmayan mükelleflerden aktif sigortalı olarak çalışması nedeniyle sokağa çıkma kısıtlamasından muaf tutulanların,

mücbir sebep dönemine ilişkin beyanname ve bildirimlerini sokağa çıkma kısıtlamasının sona erdiği 1 Haziran 2020 tarihini takip eden 15. gün olan 16 Haziran 2020 günü sonuna kadar vermeleri ve bu beyanname ve bildirimlere istinaden tahakkuk eden vergileri de aynı sürede ödemeleri gerektiği açıklandı.

Yukarıda belirtilen mükellefler de söz konusu beyanname ve bildirimlerini belirtilen sürede verip ödediler.

Bu kapsamda, 65 yaş ve üstü mükelleflerden aktif sigortalı olarak çalışanlar için de sokağa çıkma yasağı kaldırıldığından, bunlar 2019 yılında elde ettikleri kira gelirleri nedeniyle 1 – 15 Haziran 2020 tarihleri arasında yıllık gelir vergisi beyannamelerini vererek, tahakkuk eden gelir vergisini ödediler.

Mücbir Sebep Sadece Kira Geliri Elde Eden 65 Yaş ve Üstü Emekli Vatandaşlarımız İçin Devam Ediyordu, O da 10 Haziran'da Sona Erdi!

65 yaş ve üstünde olması nedeniyle daha önce sokağa çıkma kısıtlaması getirilen ve beyanname/bildirim verme ve ödeme süreleri ertelenen ticari, zirai ve/veya mesleki kazançları yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunmayan mükelleflerden aktif sigortalı olarak çalışmayan yani emekli olan mükelleflerin sokağa çıkma kısıtlaması, 10 Haziran 2020 günü sonuna kadar devam etti.

İçişleri Bakanlığı, 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımızın saat 10.00 – 20.00 saatleri arasında serbestçe dışarı çıkabileceklerini açıkladı. Yani, 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımızdan emekli olanlar için de, sokağa çıkma kısıtlaması 10 Haziran 2020 günü sonu itibariyle kaldırıldı.

Maliye, 65 Yaş ve Üzeri Emekli Vatandaşların Sokağa Çıkma Yasağının Kalkması ile İlgili Bir Duyuru Yapmadı!

İçişleri Bakanlığı, 65 yaş ve üzeri emekli vatandaşlarımızın sokağa çıkma kısıtlamasını 10 Haziran 2020 günü sonu itibariyle kaldırdı. Ancak, Maliye, bu konu hakkında herhangi bir duyuru yapmadı! Bu da, 65 yaş ve üzeri emekli vatandaşlarımızın beyan ve ödeme yükümlülüklerine ilişkin tereddütlere neden oldu.

65 Yaş ve Üzeri Emekli Vatandaşlar 2019 Yılı Kira Gelirlerine İlişkin Gelir Vergisi Beyannamesini 25 Haziran 2020 Günü Sonuna Kadar Verip, Ödeyecekler!

65 yaş ve üzeri emekli vatandaşlarımızın sokağa çıkma kısıtlaması 10 Haziran 2020 günü sonu itibariyle kaldırıldığından, 2019 yılında kira geliri elde eden 65 yaş ve üzeri emekli vatandaşlarımızın 2019 yılı yıllık gelir vergisi beyannamelerini 25 Haziran 2020 günü sonuna kadar vermeleri ve tahakkuk eden gelir vergisini ödemeleri gerekiyor. Gelir vergisi 2 eşit taksitte ödendiğinden, tahakkuk eden verginin yarısının 25 Haziran'da, kalan yarısının ise 1 - 31 Temmuz tarihleri arasında ödenmesi de mümkün.

Sonuç Olarak;
65 yaş ve üzeri emekli vatandaşlarımız aman dikkat, 2019 yılı kira gelirlerinize ilişkin yıllık gelir vergisi beyannamesini verme ve ödemesinde son gün 25 Haziran, yani bugün!

Maliye, keşke bu konuda da bir duyuru yapsa iyi olurdu.

Ne dersiniz? ABDULLAH TOLU

https://www.ogunhaber.com/yazarlar/abdullah-tolu/65-yas-ve-uzeri-emekli-vatandaslarimiz-icin-kira-beyannamesi-verme-ve-odemesinde-son-gun-25-haziran-100988m.html

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • BİNEK OTOYA İLİŞKİN ENFLASYON DÜZELTMESİ SONRASI VERGİSEL AÇIDAN GİDER ANALİZİ Binek otomobil; Türk Gümrük Tarife Cetveli’nin (87.03) pozisyonunda yer alan motorlu…
  • SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN SÜRESİNDE ÖDENMEMESİ Türk Ticaret Kanununun 332. Maddesi Uyarınca Anonim Şirketler Asgari 250.000,00…
  • 2023 Yılında Yapılan Enflasyon Düzeltmesi, 2024 Yılında Ortaya Çıkacak "ENFLASYON DÜZELTMESİ KARINI" Etkiler Mi? CEVAP : HAYIR 2- 2023 yılında yapılan enflasyon düzeltmesi, 2024…
Top