Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

ŞANLIURFA VERGİ   DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Vergi ve   Anlaşmalar Uygulama Müdürlüğü

   

Sayı

:

64958909-213-15

                                24/05/2016

Konu

:

Fatura Düzenlenmemesi

 
         

            İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinden; firmanızın mal (...) alımında bulunduğu ancak söz konusu mallara ilişkin faturanın satıcı firma tarafından düzenlenmediğinden bahisle, söz konusu malları mali kayıtlarınıza işleyip işleyemeyeceğiniz hususunda Başkanlığımızdan görüş talebinde bulunduğunuz anlaşılmıştır.     

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içerisinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

            193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş, 38 inci maddesinin birinci fıkrasında da; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

  1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
  2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

            Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanunu'nun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41'inci maddeleri hükümlerine uyulur. "

            hükmüne yer verilmiştir.

            Bu hükümler uyarınca tespit edilecek kurum kazancından Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir. Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde; ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (7) numaralı bendinde de Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanların safi kazancının tespitinde indirim konusu yapılabileceği hükme bağlanmıştır.

            Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilebilmesi için yapılan genel giderlerin matrahtan indirilebilmesi için söz konusu giderlerle kazancın elde edilmesi ve idamesi arasında doğrudan ve açık bir illiyet bağının bulunması gerekmekte olup bu mahiyette olmayan giderlerin ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir.

            3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun; 1/1 inci maddesinde, Türkiye'de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesindeki teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu, 4 üncü maddesinde ise; hizmetin teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu, bu işlemlerin bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği,

            10 uncu maddesinin (a) bendine göre, vergiyi doğuran olay, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile (b) bendine göre, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi, (c) bendine göre de kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması sırasında meydana gelmekte olduğu,

            29/1-a maddesinde ise, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV den bu kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV'yi indirebileceği, 29/3 üncü maddesinde ise indirim hakkının, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılacağı,

            34 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında ise; yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV'yi alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği,

            hüküm altına alınmıştır.

            Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3/B maddesinde "İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır..." hükmü yer almaktadır.

            Mezkur Kanunun 227 nci maddesinin birinci fıkrasında; bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsikinin mecburi olduğu hükme bağlanmıştır.

            Aynı Kanunun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu, 231 inci maddesinin 5 inci bendinde ise; faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturanın hiç düzenlenmemiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.

            Buna göre, satın aldığınız makinaların defter kayıtlarınıza intikal ettirilerek gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi Vergi Usul Kanununun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi suretiyle mümkün bulunmaktadır.

            Satın aldığınız makinalara ilişkin faturanın satıcı firmadan alınamaması durumunda, söz konusu makinaları envanterinize kaydedebilmeniz ancak, satıcı firma hakkında yapılacak bir vergi incelemesi sonucunda işlemin gerçekliğinin ortaya konulması halinde söz konusu olabilecektir. Öte yandan, belirtilen şekilde yapılacak bir tespit sonrasında envanterinize kaydedebileceğiniz iktisadi kıymetler için amortisman ayırabileceğiniz tabiidir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İlk evliliğini yapacak gençlere ‘çeyiz hesabı’yla 5 bin liraya kadar destek veriliyor. Şu ana kadar 25 bin 678 kişinin bankalarda ‘çeyiz hesabı’ açtırdığı belirtiliyor. Yurtdışında evlenen Türkler de, bundan yararlanabilir.

Yeni yuva kuranlara 5 bin TL destek sağlayan çeyiz hesabı gençlere hem tasarruf, hem de yeni bir hayata borçsuz bir başlangıç yapma imkanı sağlıyor. Türk vatandaşları ve mavi kartlılar çeyiz hesabı açtırabilirler. Mavi kartlılar da yani Türk vatandaşlığından izinle çıkanlar da çeyiz hesabına devlet desteğinden yararlanabilir. Çeyiz hesabına devlet desteğinden yararlanabilmek için düğünün nerede yapıldığının da bir önemi yok. Dolayısıyla yurtdışında evlenen Türk vatandaşları da diğer koşulları yerine getiriyorlarsa çeyiz hesabına devlet desteğinden yararlanabilir. Bunun için 27 yaşını geçmeme şartı var.

HESAP TÜRKİYE’DE AÇILMALI

Çeyiz hesabı bankaların yurtiçindeki şubelerinde Türk Lirası cinsinden açılmalıdır. Dolayısıyla mavi kartlı kişiler çeyiz hesabı açtırmak için mutlaka Türkiye’ye gelmek ve bankaların yurtiçi şubelerinden hesap açtırmak durumundalar. Örneğin bir bankanın Viyana şubesinden çeyiz hesabı açtırılamaz.

‘Ortak’ olamaz

Açılan hesap mevduat hesabı olabileceği gibi katılım hesabı da olabilir. Diğer yandan hesabın yalnızca bir kişi adına olması gerekmektedir. Çeyiz hesabının ortak hesap olarak açılması mümkün değildir.

15 bine kadar yatırılabilir

Çeyiz hesabı açtıran kişi çeyiz hesabı açılış tarihinde hesaba 15 bin TL’ye kadar para yatırabilir. Bu sayede çeyiz hesabına uygulanacak devlet desteğinin miktarının artırılması söz konusu olabilecektir. Elinde birikmiş parası olan bir kişi bunu çeyiz hesabına aktararak devlet desteğinden yararlanma miktarını artırabilecektir. Çeyiz hesabı açtıran kişiler isterlerse ayda bir, isterlerse üç ayda bir hesaba ödeme yapabilirler. Ödemelerini aylık olarak yapan kişiler ayda en az 100, en fazla 1.000 TL ödeme yapabilirler. Üç aylık ödeme yapanlar için ise alt limit 300, üst limit 3.000 TL’dir.

Bir yılda iki kez çekebilir

Çeyiz hesabı katılımcısı açtığı hesapta biriken parayı bir yıl içerisinde en fazla iki kez çekme hakkına sahip. Ancak çekim sonrası çeyiz hesabında bulunan bakiye hesabın açılış tarihinden itibaren yatırılması gereken asgari tutarlar toplamından daha az olmamalıdır.

İlk ödeme 2019‘da yapılacak

İlk evliliğini yapacak gençlerden çeyiz hesabına yoğun ilgi olduğu belirtiliyor. Bakanlık verilerine göre evlilik hazırlığı yapan toplam 25 bin 678 kişi bankalarda ‘çeyiz hesabı’ açtırdı. Yuva kuracak gençlere sağlanacak devlet katkısı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesine konulan ödenekten karşılanacak ve hesabın bulunduğu banka aracılığıyla ödenecek. Çeyiz hesabının hak sahibine ilk ödemesi ise 2019 yılında yapılacak. Okan Güray Bülbül

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/yurtdisinda-evlenen-de-c25-bin-tl-destek-alabilir/haber-661321

 

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

Adrese dayalı nüfus sayımı sonucunda Başbakanlığın yayınladığı 8 Nolu Genel Tebliğ, 213 sayılı VUK’nun  tebligat hükümlerine yeni bir açılım  getirmektedir. Bu sistem gereği  gerçek kişilerin vergi ile ilgili tebligatlarında  problemler bir ölçüde en aza indirgenmiş  olmaktadır.[1]

Yasal düzenleme gereği,  vergide  zamanaşımı uygulaması  tarhiyat açısından ayrı 5 yıl,  tahsilat zamanaşımı bakımından ise 5 yıl ayrıca uygulanmaktadır.  Uygulamada tarh zamanaşımı için 213 sayılı VUK hükümleri geçerlidir. Diğer taraftan, tahsilat açısından ise,  5 yıllık zamanaşımın hesabı 6183 sayılı yasanın 102. maddesi hükümlerine göre düzenlenmektedir.  Bazı yazarlar vergide  fiili anlamda zamanaşımı bulunmadığını imalı bir dille ifade etmektedirler. [2]

Tahakkuk  zamanaşımı vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından itibaren başlayarak 5 yıl içerisinde  mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. [3]Diğer yandan, vergi alacağı, vadesinin rastladığı  takvim yılını takip eden yılın başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. [4]

Genellikle zamanaşımı uygulaması vergi, vergi cezaları ve diğer amme alacaklarında çok ortaya çıkan bir konu değildir. Hemen hemen yıl sonlarına doğru bütün vergi daireleri amme alacağının zamanaşımına uğramaması için gazetelere ilanlar vermekte veya vergi dairelerinin ilan koymaya mahsus ilan tahtalarına askıya çıkarmaktadırlar. Kimi zaman da mükellefin borcuna açıktan para yatırılarak tahsilat yapılmış havası yaratılmaktadır. [5]Oysaki bu durum kanuna uygun olmayıp,  düzenlenen vezne alındıları veya  tahsilat makbuzları hukuken geçerli değildir.  Bir bakıma  bu makbuzlar mükelleflerin haberleri olmaksızın  gıyabında  onlar adına ödeme yapılarak düzenlenmektedir.  Gerçekte vergi mükelleflerinin kasasından veya bankalarından böyle bir ödeme yapılmamaktadır.  Bu durumun tespiti veya ispatı her zaman mümkündür.  Bu konuda ispat yükü kime ait olacaktır? Bu da ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü, ispat yükü her zaman vergi yükümlüsüne ait olmayabilir. İspat yükü zaman zaman yer değiştirip kimi zaman idareye olayına göre de kimi zaman mükellefe ait olabilecektir.

6183 sayılı AATUHK’nun 102. maddesinde amme alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılın başından itibaren (5) yıl içinde tahsil edilmeyen alacaklarının zamanaşımına uğrayacağından bahis edilmektedir.  Keza, aynı yasanın 103. maddesinde ise ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip işlemleri neticesinde yapılan her çeşit  tahsilatlar, ödeme emri tebliği, mal beyanı, mal edinme ve mal artışlarının bildirilmesi, sayılan işlemlerden herhangi birinin şahsi kefile veya yabancı kişi ve kurumların mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilaflı kamu alacaklarında  yargı organlarından bozma kararlarının gelmesi, amme alacağının güvenceye bağlanması, yargı organları tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olması, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazılı olarak başvurulması, amme alacağının özel yasalara göre ödemek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması halinde “zamanaşımının kesileceği” ve kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden yılın başından itibaren yeniden çalışmaya başlayacağı hüküm altına alınmıştır.

Yaşanmış bir olayda, 1995 yılının 6. ayına ilişkin ödeme emrinin vadesinin 1995 yılının 7. ayı olması nedeniyle, tahsil zamanaşımının dolduğu yıl 2000 yılı olup, bu zamana  kadar şirket adına ödem emrinin hukuksal olarak geçerli bir ilanla tebliğ edilmemiş olması karşısında düzenlenen ödeme emirlerinde  hukuka uyarlılık görülmemiştir. [6]

Tahsil zamanaşımı, vergiler ve bütün kamu alacakları için geçerli olmak  üzere,  Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında  Kanunda düzenlenmektedir. Bu kanunun  102. maddesine göre,  kamu alacağı, vadesini  izleyen yılın başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğramaktadır. Tahsil zamanaşımı   süresi dolduktan sonra alacaklı kamu idaresinin söz konusu kamu alacağını tahsil etme yetkisi  ortadan kalkmaktadır. Ancak, yükümlünün rızası ile yapacağı ödemeler kabul edilmektedir.  [7]

Vergi aslı zamanaşımına uğradığı takdirde, fer’i amme alacağı gecikme zamlarının da asla tabi olarak zamanaşımına uğrayacağı tabidir.[8]

Yine amme alacağını düşüren nedenlerden birisi de zamanaşımı olduğuna göre, para cezalarına ait özel yasalardaki zamanaşımı hükümleri saklı kalmak koşuluyla 6183 sayılı kanunun kapsamına giren bütün amme alacakları 102. maddeye göre 5 senelik zamanaşımı hükümlerine tabidir. 

Diğer taraftan, zamanaşımı bakımından istisnai hükümler mevcut olmayan özel ceza kanunlarındaki kamu cinsinden para  cezalarının  TCK 68. md gereğince ve özel yasalarında zamanaşımı hakkındaki istisnai hükümler mevcut olmayan tazminat ve inzibati amaçlı para cezalarının da 6183 sayılı kanunun 102. maddesi hükmü gereğince zamanaşımına tabi tutulması gerekmektedir.

Tahsilatla ilgili kamu idareleri,  amme alacağının tahsil edilmesinde zamanaşımını kendiliğinden dikkate almak mecburiyetindedir. Zira, zamanaşımı amme düzeni ile ilgili bir düzenlemedir.  Ancak, zamanaşımından sonra mükellefin yapacağı gönüllü ödemelerin kabul edilmesi gerekmektedir.  Bu durum, 6183 sayılı yasanın 102. maddesi ile getirilen  özel bir düzenlemeden kaynaklanmaktadır.

Vergiyi doğuran olay, ihracata taahhüt süresinin bitimi tarihinde tekemmül ettiğinden, zamanaşımının, bu tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren; tahsil zamanaşımı ise tarh ve tebliğ edilen  verginin, kanunda öngörülen vadesinin rastladığı yılı   takip eden takvim yılının başından itibaren başlayacaktır. [9]

Diğer taraftan, Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından verilen kararda;   tahsil zamanaşımının süresi sonrasında mükellef eşyaları üzerine haciz tatbik olunamaz. Şeklinde kararları bulunamaz. [10]

Son yıllarda muhtarlardan  ikametgah ve nüfus cüzdanı sureti tanzimi ile ilgili  yetkilerin alınması ve bu yetkilerin alınarak nüfus idarelerine verilmesi sonucunda  artık ikametgah ilmühaber veya senetleri önemini kaybetmiş bulunmaktadır.  Vergi dairesi ile ilgili işlemlerde  ikametgaha erişim ve tebligatlar gerçek kişiler açısından önem taşımaktadır.  Adres kayıt uygulamalarına ilişkin 8  Seri Nolu Başbakanlık Genel Tebliğinde  vergi mükelleflerinin  yeni ikametgah adresleri kolaylıkla tespit edilebilmektedir.[11]Böylece gerçek gelir vergisi mükellefleri bakımından adrese dayalı nüfus sayım sistemi ile ikametgahlar kolaylıkla bulunabilmektedir.  Böylelikle  vergi daireleri yönünden ilanen tebligat  yolu kapanmış ve fiili bir tebligat yapılma yolu açılmıştır.  Adreste bulunamayan veya   adresinde  tebligat yapılamayan kişiler yönünden gelir idaresinin  ilanen tebligat yoluna gitmesi oldukça güçtür. Nazlı Gaye Alpaslan Güven

 

http://www.hurses.com.tr/Haber-Vergi_uygulamalarinda_tebligat_yonunden_Adrese_Dayali_Nufus_Sistemi-14084.htm

[1] RG, 21.05.2008 gün ve 26882 sayılı.

[2] GÜNDÜZ Zeki, Vergi rehberi, 2007, İnfomak, s.44-45, PWC Yayınları. Bkz. www.vergiportali.com

[3] VUK md. 114

[4] 6183 sayılı yasa md. 102

[5] Bkz. ARSLAN Mehmet, “Vergi Dairelerine Mükelleflerin Haberi Olmaksızın Yatırılan Paralar”, Lebib Yalkın Dergisi, 2007

[6] İzmir 2. Vergi Mahkemesi Kararı, 25.6.2008 gün ve E:2007/1562-K:2008/917 sayılı karar.

[7] KARAKOÇ Yusuf, Genel Vergi Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2007,  s.421

[8] MUŞUL Timuçin, Notlu-İçtihatlı, Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun, s.259, Bkz. Dnş. 7. D. 14.10.1967, E:1967/2291-K:1967/2291.

[9] Dnş. 7. D. nin 14.3.2006 gün ve E:2005/1076-K:2006/811 sayılı kararı.

[10] DDK, 23.9.1965 gün ve E:1966/65-K:1966/1953 sayılı kararları.

[11]  8 Seri Nolu Başbakanlık Genelgesi ile  vergi mükelleflerinin adresleri  tespit edilmektedir.

 

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

Bilindiği gibi, 3568 sayılı yasaya göre unvan ve ruhsat almış YMM, SMMM, SM gibi meslek mensuplarının kullandıkları şifre, parola, kullanıcı kodu veya mühürlerine Maliye Bakanlığı  tarafından  zaman  zaman  kısıtlama veya engel  getirilmiş olduğunu görmekteyiz. Bu kısıtlamalar genellikle bir inceleme raporuna dayalı olarak getirilmiş olduğu gibi bazen bir yargı kararına istinaden de getirilmiş bulunabilir. Meslek mensupları hakkında verilen uyarma veya kınama cezaları kesinleşmeden kendilerinin kaşe, şifre ve parolaları  hakkında herhangi bir  kısıtlama  getirilemez. Dolayısıyla vergi dairesi veya SGK gibi kurumlara  bu konuda yazı  tebliğ  edilmemesi  gerekir.     

Hemen  belirtelim ki, meslek  mensuplarını  kullandıkları mühür, kaşe, TÜRMOB kaşesi, elektronik beyanname aracılık ile ilgili  şifreler daha çok  kişiye özgü verilen kişisel  kullanım araçlarıdır.(1)3568 sayılı yasaya göre unvan almış meslek mensuplarının faaliyette bulunabilmeleri için bu kaşe, mühür veya şifrelerin kullanılmasında kısıtlama ile ilgili cezayı gerektirir bir fiilin bulunması  zorunludur. 

Uygulamada, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı 3568 sayılı yasaya göre unvan almış meslek mensuplarının çalışma usul ve esaslarını denetleyebilmektedir. Bunun dışında 3568 sayılı yasaya göre unvan almış meslek mensuplarının faaliyetleri mahalli meslek odaları tarafından da denetlenebilmektedir. Zaman zaman meslek  mensuplarının  piyasada iş yaparken  haksız rekabete neden  olabilecek  fiillerinin de olup olmadığı  şikayet konusu  edilebilmektedir.  Bu konuda  meslek mensuplarının  uymakla zorunlu oldukları kurallar, yasalar olarak başta 3568 sayılı yasa, TCK, 213 sayılı VUK ve bunlarla ilgili tüzükler, yönetmelikler gibi ikincil mevzuat bulunmaktadır.  Diğer yandan, 3568 sayılı yasaya göre faaliyette bulunan meslek  mensuplarının  yaptıkları iş itibariyle kısmen de olsa “kamu görevlisi”  sayıldığı ayrı bir tartışma konusudur.  

Zaman zaman meslek mensuplarının çalışmaları ile ilgili  yaptıkları  işlerde mühürlerine veya şifre veya parolalarına  kısıtlamalar getirilebilmektedir. Böyle bir kısıtlama getirilebilmesi için meslek mensubu  hakkında verilen geçici alı koyma veya meslekten men cezalarının  kesinleşmiş olması  zorunludur. Aksi takdirde herhangi bir kısıtlama getirilmesi olanaksızdır.(2)  213 sayılı VUK md. mük. 257 hükmü gereğince Maliye Bakanlığı mükelleflerin elektronik ortamda beyanname vermeleri ve bağlı olarak tahakkuk fişi düzenlenmesi hakkında yetkileri bulunmaktadır.(3) Keza madde hükmüne göre beyanname elektronik ortamda bizzat  mükellefler tarafından yollanabileceği gibi, beyanname gönderme yetkisi almış kişilerce de  gönderilebilecektir. Maddeye göre Maliye Bakanlığı bu konularda her türlü düzenleme yapma yetkisine sahiptir.(4)

Maliye Bakanlığı bu yetkiye dayalı olarak konuyla ilgili 340, 346 ve 367 seri no.lu VUK GT’leri ile 15 Seri no.lu VUK Sirküleri ve 2004/11 seri no.lu uygulama iç genelgesini yayımlamış bulunmaktadır. Bu genelgeler uyarınca elektronik ortamda vergi dairesine gönderilecek beyannameler için aracılık ve sorumluluk sözleşmesi yapılması  veya elektronik  beyanname aracılık sözleşmesi düzenlenmesi  gerekmektedir.  405 seri nolu VUK GT hükümlerine göre elektronik beyanname gönderme aracılık yetkisi talep formu doldurularak  bağlı oldukları vergi dairesine bizzat, tüzel kişilik şeklinde faaliyette bulunanların ise kanuni temsilcilerinin müracaat etmeleri  gerekmektedir. 

405 sıra no.lu VUK GT’ye göre yapılan  sözleşmeler aynı zamanda  vergi dairesine bildirilmektedir.  Elektronik ortamda  yapılan sözleşme yüklemeleri vergi dairesi  tarafından çeşitli amaçlarla  izlenilmektedir. Örneğin yapılan sözleşmelerin  neticesine göre  fatura veya  serbest meslek  makbuzlarının  düzenlenip düzenlenmediği, damga vergisinin  ödenip ödenmediği takip edilebilmektedir. 

405 seri no.lu VUK Genel tebliği hükümlerine göre düzenlenen elektronik beyanname aracılık ve sorumluluk sözleşmesi hükümlerine göre; 

Meslek mensubu ile mükellef arasında; mükellefin defterlerini tutmak, bilanço, gelir tablosu ve vergi beyannamelerini düzenlemek / tasdik işlemi yapmak üzere   ../../......... tarih ve .................................... sayılı hizmet sözleşmesi bulunmaktadır. Meslek mensubu, söz konusu sözleşmeye konu teşkil eden ve elektronik ortamda ilgili vergi dairesine gönderilmesine aracılık edilecek olan beyannamelerde yer alan bilgilerin, defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağı belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkacak vergi ziyaına bağlı olarak salınacak vergi, kesilecek ceza ve hesaplanacak faizlerin ödenmesinden, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 227 nci maddesi uyarınca ve bu maddenin Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 4 Sıra No’lu Vergi Beyannamelerinin Serbest Muhasebeci ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerce İmzalanması Hakkında Genel Tebliğ hükümleri uyarınca mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.  

Vergi mükellefi ile, beyannameye intikali gereken her türlü bilgiyi meslek  mensubuna doğru ve muntazam  bir şekilde  verme zorunluluğu mükellefe aittir.  Meslek  mensubu kendisine eksik, noksan  veya hiç  iletilmeyen  bilgilerle ilgili olarak düzenlediği beyannamede sorumlu değildir. Meslek mensubunun sorumluluğu  ancak kendisine  aktarılan  bilgi ve belgelerle mahduttur. Mükellef tarafından meslek  mensubuna verilen bilgilerin beyannameye doğru intikal ettirilmemesi halinde  ortaya çıkacak  vergi kaybı  nedeniyle kesilecek  vergi, vergi ziyaı, gecikme faizi nedeniyle meslek  mensubu  birlikte  müştereken  ve müteselsilen  sorumlu olacaktır.  Bu konuda meslek mensuplarının kendilerine sorumluluk sigortası yaptırmaları mümkün olabilmektedir. 

Mükellefin, beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesini teminen meslek mensubuyla bu sözleşmeyi düzenlemiş olması, bu konudaki yükümlülüklerinin yerine getirilmiş olduğu anlamını taşımaz.

Meslek mensubu  ile mükellefin aralarında yaptığı aracılık  ve sorumluluk sözleşmesi gereğince e-beyan ortamında beyannamelerini yollamak, doğru bir şekilde tahakkuk fişlerini almak, doğru  beyanlara uygun tahakkuk fişlerini mükellefe zamanında intikal ettirmek  zorunluluğu bulunmaktadır.(5)

Sonuç olarak, 405 seri no.lu  genel tebliğ hükümlerine göre meslek  mensuplarının  yolladığı beyannamelerle ilgili e-beyan sorumluluk sözleşmesi kapsamında beyannameleri kendilerine intikal eden  veriler  ışığında Gelir İdaresine yollamak zorundadırlar. Bu zorunluluğa uyulmaması durumunda mükellefe tarh edilecek vergiler ve kesilecek cezalar ile beraber meslek  mensubu müteselsilen sorumludur. Eksik, yanlış veya gerçeğe aykırı yapılan bildirimler, beyanlar, e-beyanlar konusunda meslek mensubunun 3568 sayılı yasaya göre çeşitli cezalarla cezalandırılacağı bilinmelidir.  Bu  cezalar disiplin cezaları olabileceği gibi, meslekle ilgili uzun veya kısa süreli men cezaları olabileceği gibi tamamıyla meslekten  men şeklinde de  cezalandırılabilir. Bazı durumlarda YMM’ler hakkında da kullandıkları mühre kısıtlama konulabilmektedir. Aynı kısıtlama şifre ve parolaları ile ilgili olarak da serbest  muhasebeci mali müşavir veya serbest muhasebeciler hakkında uygulanabilmektedir.(6) 

Nazlı Gaye ALPASLAN

http://www.hurses.com.tr/Haber-3568_sayili_yasaya_gore_meslek_mensuplarinin_e_sifre_ve_parolalari-14046.htm    03.10.2017

https://vergialgi.com/meslek-mensuplarina-verilen-cezalar-nedeniyle-muhur-sifre-ve-parolaya-el-konulmasi     23.12.2021

1-03.01.1190 gün ve 20391 sayılı  RG’de yayımlanan  yönetmelik 24. madde  hükümlerine göre, sözleşme yapılması  zorunludur.
2-Hakkında kesinleşmiş bir karar olmadan  meslek  mensubunun  mühür, şifre, parola veya kaşesine engelleme konulamaz. Bu anlamda, YMM’lerin mühürleri alınamaz.  SMMM’lerde ise  kaşelerine el konulamaz.  SGK yönünden ise, SGK şifreleri iptal edilemez.
3-Bkz. 405 seri nolu VUK Genel Tebliği, bölüm 2.1
4-Bkz. ÜREL Gürol, Güncel Vergi Usul Kanunu, Maliye ve Hesap Uzmanları, 2. Baskı, Mart 2007, s.431.
5-405 Seri Nolu Genel Tebliğ eki 3, sözleşme md.3,4.
6-Bkz. Genel esaslar kontrol segmentlerine ilişkin açıklamalar GEK19 - 2010/2  İç Genelge. 

 

4 yıldır çalıştığım firmadan, istifa ederek ayrılmak istiyorum. Tazminat alamayacağımı biliyorum. İstifamdan dolayı işverenim benden herhangi bir ücret talep edebilir mi? Ertan A.

İş Kanunu'na göre, işçi ve işverenlerin iş sözleşmesini fesh ederken karşı tarafa önceden bildirimde bulunma yükümlüğü bulunmaktadır.
İşyerindeki kıdemi 6 aya kadar olanlar 2 hafta, 6 ayla 1.5 yıl arasında olanlar 4 hafta, 1.5 yıl ile 3 yıl arasında olanlar 6 hafta, 3 yıldan fazla olanlar 8 hafta önceden, yazılı olarak sözleşmeyi sona erdireceğini karşı tarafa bildirimde bulunmakla yükümlüdür. Eğer bu sürelere uyulmadan taraflardan biri iş sözleşmesini sona erdirirse bu süreler kadarki ücretleri karşı taraftan talep edebilir. Bu nedenle belirttiğiniz gibi önceden ihbarda bulunmazsanız işvereninizin sizden ihbar tazminatı talep etme hakkı doğar. Ayrıca, işe başlarken yapmış olduğunuz sözleşmede işi haklı bir neden olmaksızın bırakmanız halinde herhangi bir cezai şart konulmuş ise örneğin sizi eğitime göndermiş bunun masrafını işveren karşılamış ise bu yapmış olduğu masrafları aradan makul bir süre geçmeden işten ayrılmış iseniz bunu da sizden yasal olarak talep edebilir. Yani kısaca siz 8 hafta önceden işten ayrılacağınızı bildirin.

NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
SSK ilk başlangıcım 15.04.1989, 26.04.1971 doğumluyum, 4865 primim var. 5...133912 Nolu SMS 
SSK başlangıcınıza göre 25 yıl, 51yaş, 5450 prim gün şartlarına tabisiniz. 585 gün daha ödemeniz durumunda prim gün sayınız tamamlanır ancak 51 yaşınız 2022 yılında dolacağından emekli olacağınız tarih 26 Nisan 2022 tarihi olacaktır.


Doğum tarihim 1970, 18 ay askerlik yaptım. 15 Nisan 1993 SSK girişim var. 5300 gün prim ödemem var. Askerliği ödersem ne zaman emekli olurum? 5...820714 Nolu SMS
İşe başlangıcınıza göre 25 yıl, 54 yaş ve 5675 prim gün şartlarına tabisiniz. Askerlik tarihiniz işe girişten önce ise 5 aylık askerlik borçlanarak 25 yıl, 53 yaş ve 5600 prim gün şartlarına tabi olabilirsiniz. Bu durumda askerliği borçlanırsanız 2023'te, borçlanmazsanız 2024'te emekli olursunuz. Ali Şerbetçi

http://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2017/09/16/isten-cikartan-da-cikan-da-haber-vermeli

Salı, 03 Ekim 2017 18:31

Sosyal Güvenlik Neden Önemli

Hayata gözlerimizi açtığımızda başlayan yaşam serüvenimiz  bütün bir yaşamımız boyunca sürer, öldüğümüzde hak sahiplerine geçecek güvencemiz nedir diye sorulduğunda cevabımız ne olmalı?

Tabi ki,

Sosyal Güvenliğimiz ve onun getirdiği haklardır.

Bu haklarımızı  ancak ilköğretim çağından itibaren çocuklarımıza bilinçlendirilerek ilerleyen yaşlarımızda hak kaybına uğramadan elden ayaktan düştüğümüzde, çalışamayacağımız zamanlarda kimseye el avuç açmadan yaşam koşullarına karşı  direncimiz elde edeceğimiz emekli gelirleri ile olacaktır.

Bunun da tanımlaması kısacana şudur!

Bu alanda Sosyal Güvenlik bilincini yerleştirmektir.

SOSYAL GÜVENLİKTE BİLİNÇLİ OLMAMANIN KAYIPLARI

ÇALIŞAN AÇISINDAN

Ø   Sağlık Yardımı Alamaz

Ø  Analık Sigortasından Yararlanamaz

Ø  Kısa Vadeli Sigorta Kollarının sağladığı haklardan olan iş göremezlik gelirlerini alamaz

Ø  Uzun Vadeli Sigorta Kollarından Malullük,Yaşlılık ve Ölüm Sigortasından Yararlanamaz

Ø  İşsizlik Sigortasından Hakları olmaz

Ø  BES faydalanamaz

Ø  Çalışma Hayatından doğan haklarından yararlanamayacaktır.

İŞVEREN AÇISINDAN

Ø  İş Kazası /Meslek Hastalığı Riski ve Sorunları karşısında tüm maliyetleri yüklenir

Ø  Denetimlerde İdari Para Cezalarıyla karşı karşıya kalırlar

Ø  Teşviklerden Yararlanamazlar

Ø  Devletin vereceği hibe vs kredilere hak edemezler

DEVLET AÇISINDAN

Ø  Büyük oranda vergi ve prim kaybı ortaya çıkmakta, bu da sosyal güvenlik ve bütçe açığına neden olmaktadır.

Ø  Sosyal güvenlik sisteminde aktif/pasif dengesi bozulmakta ve sistem finansal açıdan tıkanmaktadır.

Ø  Gelir elde etmeyen vatandaşlara yönelik yapılan primsiz ödemeler artmaktadır.

SOSYAL AÇIDAN

Gelir dağılımında adaletsizlik, yoksulluk ve ahlaki dejenerasyon gibi sosyal sorunlara yol açmaktadır.

AHLAKİ VE DİNİ NORMLARLA SOSYAL GÜVENLİK BİLİNCİNE ETKİSİ

Toplumsal ahlakın sosyal güvenlik kapsamında dikkate alınması gereken bir diğer yönü de çalışma ahlakıdır.

Sosyal güvenlik alanında, sahte emeklilik, muvazaalı boşanma, devlet kaynaklarından hak etmediği halde yararlanma vb. sosyal güvenlik sistemini suiistimal eden ve ahlaki normlara uygun olmayan davranışların yaygınlaşması, bir süre sonra bu davranışların toplum tarafından benimsenmesi ve hatta ahlaki normlara uygunmuş gibi algılanmasına neden olarak iş ve çalışma yaşamındaki tutumları değiştirebilmektedir.

Ahlaki vicdan, çevrenin değerlerine bağlıdır.

Bu alanda STK olarak Sosyal Güvenlik Müşavirleri Derneği kurularak 10 yıla yaklaşan süre de hem meslek mensuplarını meslek alanında bildirmek, hem de toplumun sosyal güvenlik alanında bilinçlenmesi yolunda üyeleri doğru bilgileri yazılı ,görsel basında paylaşmaya başlamıştır.

Sosyal Güvenlikte en büyük tehlike bilgi kirliliğidir.

Sosyal Güvenlik Müşavirleri  5510 sayılı SS ve GSSK,4857 sayılı İş Hukuku,854 sayılı Deniz İş Hukuku,5953 sayılı Basın-İş Hukukundan doğan haklar geniş halk kitleriyle paylaşmakla kalmıyor, Sosyal Güvenlik alanında hakkını aramak isteyen kesimlerinde sözcüsü oluyor.

Sendikalı çalışmanın önemi, İş Kanunu dışında kalan işçiler için borçlar kanunun yaptırım gücünden bahsediyor.

Derneğin en önemli misyonu;

Kayıt dışına karşı daima mücadele ediyor.

Emeklilerin daha iyi şartlarda emekli maaşı alması için bu sahada eleştirel gözle bakmaya çalışıyor.

Aynı zaman da SGK aktüreyal dengelerinin gözetiminde yana tavır alıyor.

SGK çalışanlarının özlük haklarının düzeltilmesinden yana olduğunu her platformda dile getirmeye devam ediyor.

Sosyal Güvenlik bilincini yerleştirmek eğitimle mümkün olmaktadır.

REFORM yasanın anlam açısından yarattığı kargaşa ortamından bir güneş gibi doğarak ''SOSYAL GÜVENLİK MÜŞAVİRLERİ DERNEĞİ'' faaliyete geçmiş,200'e yakın üyesiyle bu alanda her kesimle buluşmuştur.

Sosyal Güvenlik Müşavirleri ilerleyen yıllarda oda haline gelme hedeflerine ulaşmak istiyor. Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=8903

 

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

Salı, 03 Ekim 2017 18:24

Yabancılar da Emekli Olabilir mi?

Sosyal güvenlik hakkından, yabancı çalışanların faydalanıp faydalanmayacağı konusunda bazen tereddüt yaşandığı görünüyor. Oysa ki hem Türk hem de yabancı çalışanlar için sosyal güvenlik hakkı anayasal bir hak olarak güvence altına alınmıştır. Bunun doğal sonucu olarak emeklilik açısından yabancı uyruklu kişilerin Türk uyruklulardan farkı olmadığından yeterli prim ödemesi varsa ve yaşı tamamlamışsa emekli olma hakkı olacaktır.

Hatta ölmeleri halinde bu haktan dul eş ve yetim çocuklar da yararlanacaktır.

5510 sayılı Kanun'un 4’üncü maddesinde, Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağı düzenlenmiştir. 5510 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesinde, “uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla; yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir kuruluş tarafından ve o kuruluş adına ve hesabına Türkiye’ye üç ayı geçmemek üzere bir iş için gönderilen ve yabancı ülkede sosyal sigortaya tabi olduğunu belgeleyen kişiler ile Türkiye’de kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, yurt dışında ikamet eden ve o ülke sosyal güvenlik mevzuatına tabi olanların sigortalı sayılmayacağı” hükmüne yer verilmiştir (5510, m.6/I-e). Dolayısıyla genel olarak 3 aylık bir muafiyet olsa da, bunun temel şartı yabancı ülkede sigortalı olduğunun belgelenmesidir. Bu süre ise, ülkeye göre sosyal güvenlik sözleşmesi olup olmadığıyla şekillenir.

Türkiye ile 30 ülke arasında sosyal güvenlik sözleşmesi bulunmaktadır. Sosyal güvenlik sözleşmesi hükümlerine göre, Türkiye’deki sigortalı çalışması emekli olmaya yetmeyenler, her iki ülkedeki çalışmaları emekli olmaya yeterse, talebi halinde Türkiye’deki çalışmasına karşılık gelen prim gün karşılığı kadar sözleşme aylığı almaya hak kazanırlar. Bu durumda ilk sigorta başlangıcı her iki ülkede başlamış olan sigorta tarihinin ilk önce olanıdır.

Örneğin, Türkiye’de ilk defa 2005 yılında sigortalı olan Alman uyruklu erkek işçinin 4000 gün prim ödemesi bulunuyor. Türkiye’den emekli olması için 7000 gün prim ve 60 yaşını tamamlaması gerekmektedir.

Bu kişinin, Almanya’da 1990 yılında sigortalı olduğu Alman sigorta kurumuna yatırılmış 3000 gün priminin bulunduğu varsayıldığında;

Türkiye prim günleri emekli olmasına yetmediği için;

1- Bu işçi isterse Alman ve Türkiye günleriyle emeklilik talebinde bulunabilir.

2- Talepte bulunursa 1990 yılına ait Almanya sigorta başlangıcı dikkate alınarak kişinin her iki ülkede 5525 gün primi bulunduğundan sözleşme aylığı bağlanır.

3- Kişiye 7000 gün üzerinden maaş hesaplanır 4000 günlük maaş ödenir. Başka bir ifadeyle maaşın 4000/7000 oranı verilir.

Yaşlılık aylığına hak kazanan yabancı ya da Türk sigortalıya, SGK kendiliğinden aylık bağlamaz. Sigortalıya aylık bağlanabilmesi için, sigortalıların çalıştığı işten ayrıldıktan sonra kendisinin veya varsa vekilinin yazılı olarak SGK’ ya başvurması şarttır.

Başvuru yazılı olarak elden veya posta yoluyla yapılabildiği gibi e-devlet şifresiyle internet üzerinden de yapılabilir. Yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanan sigortalıların aylıkları, genel kural olarak yazılı istek tarihinden sonraki aybaşından başlatılır. Resul Kurt

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yabancilar-da-emekli-olabilir-mi/381724

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

2016-2017 Eğitim öğretim yılı için verilen teşvik bu yıl için uzayacak mı?

6764 sayılı Kanunla birlikte 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununa Geçici Madde 12 ile işverenlere teşvik verilmiştir.

Bu teşvikte 2016-2017 Yılı Eğitim ve Öğretim dönemini kapsıyor.

18/09/2017 tarihinde ise 2017-2018 Yılı Eğitim ve Öğretim dönemi başlayacaktır.

Konuyla ilgili bir adım şu ana kadar atılmamıştır.

Oysa bu geçici madde ile birlikte öğrenci ücretleri aynı miktar ödemeye endekslenmiştir.

Bakanlar Kurulu 5 Eğitim –Öğretim yılına kadar uzatmaya yetkisi var.

Umarım bu yılda bu uzatma gündeme gelecektir.

Ø  Aday çırak ve çıraklar,

Ø  18 inci madde hükümleri uyarınca işletmelerde mesleki eğitim gören, staj veya tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilere(Ön Lisans, Lisans Öğrencileri de dâhil)

‘’ mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumu öğrencilerine beceri eğitimi, mesleki ve teknik ortaöğretim okul ve kurumu öğrencilerine staj ve tamamlayıcı eğitim yaptırır.’’

Ø  25 inci maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılacak ödemeler asgari ücretin net tutarının yüzde otuzundan az olamaz. (AGİ HARİÇ)

Ø  Ödenebilecek en az ücretin; yirmiden az personel çalıştıran işletmeler için üçte ikisi, yirmi ve üzerinde personel çalıştıran işletmeler için üçte biri, 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (B) bendinin (h) alt bendi için ayrılan tutardan Devlet katkısı olarak ödenir.

TEŞVİKTE SINIR EN AZ TUTAR GÖRE 20’DEN AZ PERSONEL VARSA 2/3 DEVLET ÖDÜYOR……20’DEN FAZLA İSE 1/3 ÖDENİYOR…

ÖDEYEN KİM HAZİNE

KAYNAK 4447 İŞSİZLİK DEVLET KATKISI PAYINDAN..

2017-2018 Yılı eğitim ve öğretim yılında devam eder mi?

Bunu da Bakanlar Kurulu karar verilecektir.

Sayılı günlerde bakalım bu konuda uygulamaya yönelik karar çıkacak mı? Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=8902

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

 

Hizmet akdine/iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan sigortalılar (SSK) ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20’nci maddesinde belirtilen banka ve sigorta sandıklarına tabi sigortalıların kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalmaları durumunda belli şartlarla işsizlik sigortasından yararlanmalarının sağlanması amacıyla 1 Haziran 2000 tarihinde işsizlik sigortası yürürlüğü konulmuştu.

Benzer uygulamadan, Bağ-Kur (4/1-b) kapsamındaki sigortalıların da yararlanmasının sağlanması amacıyla 6824 sayılı Torba Kanun’la 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na Ek 6’ncı madde ile ”Esnaf Ahilik Sandığı’’ başlılığı altında düzenlemede yapılmıştır.

Yazımızda, uygulamanın ne zaman yürürlüğe gireceği, uygulamadan kimlerin, nasıl yararlanacağı, ne kadar prim ödeneceği, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneğinin (işsizlik ödeneği) asgari ve azami tutarının ne olacağı konularına değinilecektir.

Bağ-Kur (1/1-b) statüsündeki sigortalılar kapsama giriyor

Yasadaki düzenlemeye göre;

  • 5510 sayılı Kanun’un 50’inci maddesi kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılar,
  • 6132 sayılı At Yarışları Hakkında Kanun’a tabi jokey ve antrenörler,
  • Köy ve mahalle muhtarları,
  • Tarımsal faaliyette bulunan Tarım Bağ-Kur sigortalıları hariç olmak üzere; 5510 sayılı 4/1-b (Bağ-Kur) kapsamında hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar (ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, gelir vergisinden muaf olup esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı olanlar, şirket ortakları),

Esnaf Ahilik Sandığı sigortalısı olacak ve getirilen yeni haklardan yararlanabileceklerdir.

Uygulama zorunluluk esasına dayanıyor

Esnaf Ahilik Sandığı sigortası (işsizlik sigortası) zorunluluk esasına dayanmaktadır.

Dolayısıyla, yukarıda belirtilen sigortalıların uygulamadan yararlanmak isteyip istememelerinin herhangi önemi bulunmamaktadır. Bu çerçevede, yukarıda sayılan ve halen faaliyette olanlar kanunun yürürlüğe gireceği 1 Ocak 2018 tarihinde, faaliyetine daha sonra başlayanlar ise başladıkları tarihten itibaren zorunlu olarak Esnaf Ahilik Sandığı sigortalısı olacaklardır.

Bağ-Kur’lular Ahilik Sandığı primlerini geri alabilecekler mi?

Kapsama giren Bağ-Kur sigortalılarının herhangi bir nedenle sigortalılık durumunun sona ermesi hâlinde, o ana kadar ödedikleri Esnaf Ahilik Sandığı primleri ile devlet payı tutarları kendilerine iade edilmeyecektir. Ancak, Esnaf Ahilik Sandığı’na sigortalılarca ödenen primler, kazancın tespitinde gider olarak gösterilebilecektir.

Bağ-Kur’lular işsizlik sigortasından hangi şartlarla yararlanabilecek?

Kapsama giren Bağ-kur sigortalılarının işsizlik sigortasından yararlanabilmeleri için;

  • İflas istemiyle mahkemeye başvurulmuş olmak suretiyle veya iflasa tabi olmamakla birlikte iş yerini kapatmak suretiyle sigortalılığının sona ermesi,
  • Sigortalılığın sona ermesinden önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olması,
  • Son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile Ahilik Sandığı primi ödemiş olması, • Esnaf Ahilik Sandığı primi ve bu prime ilişkin herhangi bir borcunun olmaması,
  • Sigortalılığın sona erdiği tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içinde en yakın İŞ-KUR birimine şahsen ya da elektronik ortamda başvurulması, gerekmektedir.

Bağ-Kur sigortalılarına ne kadar işsizlik ödeneği verilecek?

Esnaf Ahilik Sandığı (işsizlik maaşı) ödeneğinin günlük tutarı; sigortalının son dört aylık sigorta prime esas kazançları (SGK matrahı) dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde 40’ı olarak hesaplanmaktadır. Ancak, bu şekilde hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde 80’ini geçemeyecektir. Hesaplanacak olan ödenekten sadece damga vergisi kesintisi yapılacaktır. ,

İşsizlik ödeneğinden ne zamandan itibaren yararlanabilecek?

Bağ-Kur sigortalıları ile ilgili işsizlik sigortası uygulaması 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren başlayacağı ve işsizlik ödeneğinden yararlanabilmek için de sigortalılığın sona erdiği tarihten önceki son üç yılda en az 600 gün Ahilik Sandığı primi ödenmesi şartı arandığından, kapsamdaki Bağ-Kur sigortalıları en erken 1 Eylül 2019 tarihinden itibaren işsizlik ödeneğinden yararlanabileceklerdir



Celal Özcan

https://www.dunya.com/kose-yazisi/bag-kurlularin-prim-yuku-2018-ocakta-2-puan-artacak/381718

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • RESMİ TATİL ÇALIŞMASI 13 SORU 13 CEVAP 1)      Resmi Tatilde Çalışmak Zorunda mıyım? Resmi tatilde işçinin çalışıp…
  • 2024/1. Geçici Vergi Döneminde Enflasyon Düzeltmesi Yapılıp, Yapılmaması İle İlgili Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 560) Resmi Gazetede Yayımlandı Hazine ve Maliye Bakanlığı, kamuoyunda enflasyon muhasebesi olarak bilinen enflasyon düzelmesi uygulamasının,…
  • İhalelere Katılımda Enflasyon Düzeltmesine Tabi Bilançolar Mı Kullanılacak! 29/1/2022 tarihli ve 31734 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul…
Top