Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

9 Ağustos 2016 tarihli ve 29796 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6728 sayılı Torba Kanun'la gelen düzenleme ile 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 102. maddesine "Muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde, sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu, gerçeğe aykırı bildiren her bir işyeri için aylık asgari ücreti geçmemek üzere meslek adı ve kodu gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanır " hükmü getirilmiştir.  

Buna göre 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık  muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde  meslek adı ve kodunu gerçeğe aykırı bildiren işyerleri cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilecektir. Bu nedenle işverenlerin cezai duruma düşmemesi için gerekli kontrollerini tamamlamaları, iş değişikliği ve terfi gibi sebeplerle meslek kodu değişen çalışanların güncellemelerini yapmaları gerekmektedir.    

Ek- Meslek Kodları Listesi​

Danıştay 9. Dairesi

Tarih         : 22.03.2017

Esas No    : 2014/9301

Karar No  : 2017/3099

KDVK Md. 29

VUK Md. 3

FATURALARIN GERÇEĞİ YANSITMADIĞININ VERGİ İNCELEME RAPORUNDA ORTAYA KONULMASI GEREKTİĞİ

 

 

 

 

 

 

 

 

Alınan faturaların sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak re’sen tarh edilen KDV ve kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin olarak, fatura alınan mükellefler hakkında düzenlenen vergi tekniği raporlarında yer alan tespitlerin değerlendirilmesinden, davacıya fatura düzenleyen şirketler hakkında davacıya fatura düzenlendiği dönemde gerçek ticari faaliyetlerinin olmadığı ve sahte fatura düzenlediğine dair somut herhangi bir tespit yapılmadığı ve davacı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna ek tutanakta fatura bedellerinin banka kanalıyla ödendiği tespitine yer verilmesine karşın, vergi inceleme elemanınca bu husus hakkında herhangi bir eleştiri ve araştırma yapılmadığı görüldüğünden, davayı reddeden vergi mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

İstemin Özeti: Davacı adına, (A) Ltd. Şti.’den ve Tasfiye halinde (B) Ltd. Şti.’den aldığı faturaların sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2008/Ocak, Mart, Nisan, Temmuz, Eylül, Ekim dönemleri için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen bir kat vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.

Karar: Uyuşmazlıkta; davacı adına, bir kısım alış faturalarının sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2008/Ocak, Mart, Nisan, Temmuz, Eylül ve Ekim dönemleri için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen bir kat vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı; davacının faturalarında yer alan katma değer vergilerini indirim konusu yaptığı (A) Ltd. Şti. ve tasfiye halinde (B) Ltd. Şti.’nden aldığı faturaların sahte olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmiştir.

3065 sayılı KDV Kanunu’nun 29. maddesinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde de, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olacağı açıklanmıştır.

Bu kuralın gereği olarak yükümlülerin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yukarıda sözü edilen 29. madde hükmünden yararlanabilmelerinin ön şartı fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmasıdır. Bu madde hükümlerine göre mal alışları nedeniyle yüklenilen katma değer vergilerinin indirim ve iade konusu yapılabilmesi için faturaların gerçek bir mal alım satımı karşılığı düzenlenmesi gerekmektedir.

Gerçekleşmemiş teslim ve hizmetler dolayısıyla katma değer vergisi ödenmesi ve bunun sonucu olarak da vergi indirimi söz konusu olamayacağından, vergi indirimine dayanak teşkil eden faturaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığının ortaya konulması gerekir.

Dosyanın incelenmesinden; (A) Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 25.12.2012 tarih ve (…) sayılı Vergi Tekniği Raporunda; 17.03.2006 tarihinde faaliyetine başladığı, 500.000 YTL sermaye ile kurulduğu, 06.11.2006 tarihinde adres değişikliği yaptığı, 06.11.2006 tarihinde yeni adresine taşındığı, yapılan yoklamada, bu tarihten sonra faaliyetini yeni adresinde sürdürdüğü, yeni işyerinin mükellefiyetinin kendisine ait olduğu, işyerinde sadece bir büroda faaliyet gösterildiği, fiili olarak herhangi bir alım satım imalat yapılmadığı, halen çalışan işçisi olmadığı; 14.08.2012 tarihli yazıya istinaden yapılan yoklamada, adresinde herhangi bir faaliyetin olmadığı, adreste bulunan imalathanenin 1000 m2’lik kısmının da (C) Ltd. Şti’nin faaliyet gösterdiği, 1000 m2’lik kısmında (D) Ltd. Şti.’nin şube işyeri faaliyetinin bulunduğu, (A) Ltd. Şti.’nin belirtilen adreste faaliyetini terk ettiğinin tespit edilemediği; 2010 yılı katma değer vergisi matrahının yaklaşık 3.740.000 TL olduğu, şirketin bir takım alışlarının hakkında sahte belge düzenlemek nedeniyle vergi tekniği raporu bulunan firmalardan olduğu hususlarının tespit edildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda, (A) Ltd. Şti. hakkında davacıya fatura düzenlediği dönemde gerçek bir ticari faaliyetinin bulunmadığı ve sahte fatura düzenlediği konusunda yapılmış somut bir tespit olmadığı, adresinde bulunmadığına ilişkin tespitin davacıya fatura düzenlenen dönemden sonraki döneme ilişkin olduğu görülmüştür.

Davacıya dava konusu dönemde fatura düzenleyen diğer bir mükellef olan Tasfiye Halinde (B) Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 26.12.2012 tarih ve (…) sayılı vergi tekniği raporu incelendiğinde; yangın söndürücüler, püskürtme tabancaları, mekanik cihazların imalatı faaliyeti ile iştigal etmek üzere 19.10.2006 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, 25.05.2011 tarihinde tasfiyeye girdiği, mükellefin işyerine 03.12.2008 tarihinde yapılan yoklamada, imalathanede 6 kişinin çalıştığı, sanayi yedek parça imali ve yedek parça satışı yapıldığı, mükellefin 2007-2011 yılları kurumlar vergisi, geçici vergi, katma değer ve muhtasar beyannamelerini verdiği, borçlarını ödediği görülmektedir.

Yukarıda yer alan tespitlerin değerlendirilmesinden, davacıya fatura düzenleyen şirketler hakkında davacıya fatura düzenlendiği dönemde gerçek ticari faaliyetlerinin olmadığı ve sahte fatura düzenlediğine dair somut herhangi bir tespit yapılmadığı ve davacı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna ek tutanakta fatura bedellerinin banka kanalıyla ödendiği tespitine yer verilmesine karşın, vergi inceleme elemanınca bu husus hakkında herhangi bir eleştiri ve araştırma yapılmadığı görüldüğünden, davayı reddeden vergi mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

Danıştay 9. Dairesi

Tarih        : 20.03.2017

Esas No   : 2016/1795

Karar No  : 2017/2930

VUK Md. 127

MOTORLU ARAÇ KAYDI SORGULAMA SONUCU ESAS ALINARAK GEÇMİŞ DÖNEMLER İÇİN MÜKELLEFİYET TESİS EDİLEMEYECEĞİ

Mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları tespit etmek amacıyla düzenlenen yoklama tutanağının sadece düzenlendiği tarihteki veya düzenlendiği döneme ilişkin olay, kayıt ve mevzuları tespit edebileceği, 04.12.2010 tarihi itibariyle mevcut durumu belirten tutanağın, düzenlenme tarihinden önceki dönem için maddi delil niteliğinde olamayacağından 27.01.2012 tarihli motorlu araç kaydı sorgulama sonucu esas alınarak geçmiş dönemler için mükellefiyet tesis edilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Davacı adına, 09.06.2008 tarihinden itibaren araç alım satımı faaliyetinde bulunduğundan bahisle gerçek usulde gelir vergisi, geçici vergi ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis edilmesine ilişkin 29.12.2011 tarih ve 60708 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının, dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.

Karar: Davacı adına, 09.06.2008 tarihinden itibaren araç alım satım faaliyetinde bulunduğundan bahisle gerçek usulde gelir vergisi, geçici vergi ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi işleminin iptali talebiyle açılan davayı; EVDO sisteminde “Vergi Kimlik Numarası ile Araç Bilgilerini Sorgulama” yoluyla yapılan araştırma sonucunda davacının 09.06.2008 tarihinden itibaren 58 adet araç satın aldığı ve bu araçların 2008 yılında 3, 2009 yılında 21, 2010 yılında 21 ve 2011 yılında 11 adet olmak üzere toplam 58 adetini sattığı, davacının bu faaliyetinin devamlı olduğu, davacı tarafından alım satımın ticari olmayan başka nedenlerle yapıldığının kanıtlanamadığı, motorlu nakil vasıtası alım-satım faaliyetine ait olarak ticari faaliyette bulunduğu sonucuna varılarak davacı adına tesis edilen mükellefiyet işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının; temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1. maddesinde, gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tabi olduğu, gelirin bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu, 2. maddesinde, ticari kazançların, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar gelire giren kazanç ve iratlar olduğu, 37. maddesinde, her türlü ticari ve sınai faaliyetten elde edilen kazancın ticari kazanç olduğu hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 127. maddesinde yoklamadan maksadın, mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmek olduğu hükme bağlanmış, aynı Kanunun 134. maddesinde vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu, aynı Kanunun 3. maddesinde de vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin esas olduğu hükmüne yer verilmiş ve yoklama ile vergi incelemesi ayrı birer hukuki müessese olarak tanımlanmıştır.

Yukarıdaki Kanun hükümlerinin birlikte incelenmesinden Vergi Usul Kanununun 127. maddesi ile getirilen yoklama müessesesinin amacının mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmek olduğu, yoklama ile ancak vergi inceleme raporuna done olabilecek çeşitli tespitlerin yapılabileceği, bir başka deyimle vergi inceleme raporu düzenlenmeden tutulan tutanak ile vergi incelemesi yerine geçebilecek işlemlerin yapılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, 04.12.2010 tarihli yoklama fişi ile davacının (…) plakalı aracı 20.07.2010 tarihinde tatile gitmek amacıyla satın aldığı, aracın hususi olduğu, 17.08.2010 tarihinde sattığı, ticari faaliyetinin olmadığı, sigortalı çalıştığının kendi beyanı ile tespiti üzerine 27.01.2012 tarihli motorlu araç kaydı sorgulaması sonucuna göre, 09.06.2008 tarihinden itibaren gerçek usulde tesis edilen gelir vergisi, geçici vergi ve katma değer vergisi mükellefiyet tesisi işleminin iptali istemiyle davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları tespit etmek amacıyla düzenlenen yoklama tutanağının sadece düzenlendiği tarihteki veya düzenlendiği döneme ilişkin olay, kayıt ve mevzuları tespit edebileceği, 04.12.2010 tarihi itibariyle mevcut durumu belirten tutanağın, düzenlenme tarihinden önceki dönem için maddi delil niteliğinde olamayacağından 27.01.2012 tarihli motorlu araç kaydı sorgulama sonucu esas alınarak geçmiş dönemler için mükellefiyet tesis edilmesinde hukuka uygunluk bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ve Vergi Mahkemesi’nin kararının bozulmasına, kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

Cuma, 03 Kasım 2017 10:14

Enflasyon Oranları Açıklandı

TÜFE’de (2003=100) 2017 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 2,08, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 9,52, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,90 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 10,37 artış gerçekleşti.

EN YÜKSEK ARTIŞ AYAKKABI VE GİYİMDE

Aylık en yüksek artış yüzde 11,51 ile giyim ve ayakkabı grubunda oldu. Ana harcama grupları itibariyle 2017 yılı Ekim ayında endekste yer alan gruplardan, ev eşyasında yüzde 2,96, ulaştırmada yüzde 2,61, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 1,97 ve konutta yüzde 0,94 artış gerçekleşti.

Son dakika... Enflasyon 9 yılın zirvesini gördü İşte doların ilk tepkisi
Tüketici fiyat endeksi, Ekim 2017
[2003=100]

EN FAZLA DÜŞÜŞ EĞLENCE VE KÜLTÜRDE

Aylık en fazla düşüş gösteren grup yüzde 1,75 ile eğlence ve kültür oldu. Ana harcama grupları itibariyle 2017 yılı Ekim ayında endekste düşüş gösteren bir diğer grup ise yüzde 0,01 ile haberleşme oldu.

YILLIK EN FAZLA ARTIŞ ULAŞTIRMADA

Yıllık en fazla artış yüzde 16,79 ile ulaştırma grubunda gerçekleşti. TÜFE’de, bir önceki yılın aynı ayına göre gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 12,74, çeşitli mal ve hizmetler yüzde 12,63, sağlık yüzde 12,21 ve ev eşyası yüzde 11,65 ile artışın yüksek olduğu diğer ana harcama gruplarıdır.

Son dakika... Enflasyon 9 yılın zirvesini gördü İşte doların ilk tepkisi

AYLIK EN YÜKSEK ARTIŞ YÜZDE 2,77 İLE BALIKESİR, ÇANAKKALE’DE OLDU

İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması (İBBS) 2. Düzey’de bulunan 26 bölge içinde, bir önceki yılın Aralık ayına göre en yüksek artış yüzde 10,68 ile TR52 (Konya, Karaman) bölgesinde, bir önceki yılın aynı ayına göre en yüksek artış yüzde 13,32 ile TRC1 (Gaziantep, Adıyaman, Kilis) bölgesinde ve on iki aylık ortalamalara göre en yüksek artış yüzde 11,99 ile TR81 (Zonguldak, Karabük, Bartın) bölgesinde gerçekleşti.

Ekim 2017’de endekste kapsanan 414 maddeden; 51 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 298 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 65 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşti.

Son dakika... Enflasyon 9 yılın zirvesini gördü İşte doların ilk tepkisi

YIL SONU BEKLENTİSİ YÜZDE 9.70'E YÜKSELMİŞTİ

Tüketici Fiyatları Endeksi'nde (TÜFE) Ekim ayında medyan bazında yüzde 1.87 artış beklenirken, yıl sonu enflasyon beklentisi bir önceki anketteki yüzde 9.60'tan sınırlı bir artışla yüzde 9.70'e yükseldi.

Reuters'ın 18 kurumun katılımıyla yaptığı ankete göre, aylık TÜFE değişim beklentileri yüzde 1.30-2.10 artış bandında yer alıyor. Yıl sonu tahmini ise yüzde 8.70-10.60 bandında bulunuyor.

Danıştay 3. Dairesi

Tarih    : 13.03.2017

Esas No : 2014/9210

Karar No  : 2017/1646

6111 s. K. Md. 7, 9

6111 SAYILI KANUN KAPSAMINDA KDV ARTIRIMI YAPILAN DÖNEMLER İÇİN DEFTER VE BELGELERİN İBRAZ EDİLMEDİĞİ GEREKÇESİYLE KDV İNDİRİMLERİ REDDEDİLEREK TARHİYAT YAPILAMAYACAĞI

6111 sayılı Kanun kapsamında KDV artırımı yapılan dönemler için KDV yönünden inceleme yapılamayacağı, yasal defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmediği gerekçesiyle vergi artırımı yapılan dönemler için KDV indirimleri reddedilerek tarhiyat yapılamayacağı hk. 

İstemin Özeti: Davacı adına, yasal defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmemesi nedeniyle düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca indirimlerinin reddi suretiyle 2009 yılının Ocak ila Aralık dönemleri için re’sen salınan katma değer vergisi ve kesilen üç kat vergi ziyaı cezasına karşı dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; 2009 yılına ilişkin defter ve belgelerin incelemeye ibrazına ilişkin 07.11.2012 tarihli yazının 12.12.2012 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen verilen süre içerisinde ibraz yükümlülüğünün gereğinin yerine getirilmediğinden katma değer vergisi indirimlerinin reddedilerek cezalı tarhiyatların yapıldığı, davacı şirketin 2009 yılında katma değer vergisi için 6111 sayılı Kanunun matrah artırımına ilişkin 7. maddesinden yararlandığından matrah ve vergi artırımında bulunulan yıllar ile ilgili olarak kurumlar vergisi ve katma değer vergisi yönünden inceleme ve tarhiyat yapılamayacağı, davacı şirketin 6111 sayılı Yasanın 9. maddesinin b fıkrasının 6. bendinde sayılan fiilleri işlediğinin davalı idare tarafından somut olarak tespit edilemediği, davacı şirket adına matrah artırımında bulunulan dönemler için inceleme yapılmasının 6111 sayılı Yasanın 7. ve 9. maddelerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle cezalı tarhiyatı kaldırmıştır. Davalı idare tarafından; matrah ve vergi artırımında bulunulmasının defter ve belgelerin muhafaza ve ibrazına ilişkin hükümlerin uygulanmasına engel teşkil etmeyeceğini, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

İş Kanunu'na göre, işe iade davasını kazanan ve işe başlatılan işçiye çalıştırılmadığı süre için en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları, işe iade davasını kazandığı halde işe başlatılmayan işçiye ise dört aylık ücret ve diğer haklarla birlikte en az dört aylık en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödenir.

İşçiye ödenecek diğer haklar kavramına, ikramiye, prim, gıda, yol, yemek ve yakacak yardımları gibi para ile ölçülebilen haklar dahil edilebilir.

İşçi işe başlatılsın veya başlatılmasın çalıştırılmadığı süre için ödenen en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklardan işsizlik sigortası primi de dahil olmak üzere tüm sigorta kollarına ait primler kesilecek ve bu süreler hizmetten sayılacaktır. Ücret niteliğinde olan bu ödemeler gelir ve damga vergilerine de tabi olacaktır.

Dört aydan sekiz aya kadar ödenecek olan işe başlatmama tazminatı niteliği itibariyle ücret sayılabilecek bir kazanç durumunda olmaması, işverene verilen bir ceza niteliğinde olması nedeniyle, prime tabi tutulmayacaktır. Bu ödeme gelir vergisinden muaf olacak, damga vergisi kesilecektir.

İşçi, mahkeme kararının tebliğinden itibaren on işgünü içerisinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmadığı takdirde, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılacak, ücret ve tazminata hak kazanamayacaktır. Lebib Yalkın Yayımları

Gayrimenkul sermaye iratlarının vergilendirilmesinde GVK’nun 70. maddesinde yapılan tanımlama gereği gayrimenkul sermaye iradının tarifi ve mahiyeti bu madde hükmünde ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Maddeye göre, gayrimenkul sermaye iratlarının beyanı GVK’nun hükümlerine göre 1-25 Mart tarihleri arasında mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine beyanı yapılacaktır. 

Kira gelirlerinin beyanı sırasında mutlak surette kira gelirinin “elde edilmiş” olması zorunludur. Başka bir ifade ile, tahsil edilmeyen   kira gelirlerinin beyanı mümkün değildir. Mutlak surette tahsilatın gerçeklemiş olması zorunludur. Aksi halde beyanname verilmesi söz konusu olmayacaktır. Gayrimenkul kira gelirlerinin beyanı sırasında önemli ve istisnai durumlar söz konusudur. Ayrıca kiraya verilen bina ve arazilerde emsal kira bedeli uygulaması yapılmalıdır. Buna göre, kiraya verilen bina ve arazilerde emsal kira bedeli, varsa özel yetkili makamlarca veya mahkemelerce tespit edilmiş kira bedeli dikkate alınacaktır. 

Bu çalışmamızda emsal kira bedeli esası olan uygulamanın bir istisnasını teşkil eden ve boş kalan gayrimenkullerin korunması amacıyla bedelsiz olarak başkalarının oturması için bırakılması konusu tartışılacaktır.[1]

Bilindiği gibi kiraya verilen malvarlıklarının kira bedelleri bunların emsal kira bedelinden düşük olamayacaktır. Bir bedel olmadan başkalarının intifasına bırakılan mal ve hakların emsal kira, bu mal ve hakların kirası olarak kabul edilecektir. Bina ve arazide emsal kira bedeli, bu mal ve hakların kirası olarak kabul edilmektedir. Bina ve arazide emsal kira bedeli, yetkili özel mercilerce veya mahkemeler tarafından takdir veya tespit edilmiş kirası, bu şekilde tespit veya takdir edilmiş kira mevcut değil ise, VUK’nun hükümlerine göre saptanan vergi değerinin %5’dir. [2]

Öte yandan, diğer mal ve haklarda emsal kira bedeli bu mal ve hakların maliyet bedelinin, bu bedel bilinmediği takdirde ise VUK’nun servetlerin değerlenmesi hakkındaki hükümlere göre belirlenen değerlerin %10’u kabul edilecektir. 

Diğer taraftan, Maliye Bakanlığınca yayımlanan bir genelge de açıklandığı üzere, “Elde edilen gerçek kira gelirinin kira sözleşmesi, ödemeye ilişkin banka dekontu, havale makbuzu vb. belgelerle veya kiracının ifadesi ile ispat ve tevsik edildiği durumlarda emsal kira bedeli esası uygulamasına gidilmeyecektir.”[3]

Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen bir kararda, “ortağı olduğu şirkete, gayrimenkulünü bedelsiz olarak tahsis eden kişi adına, gayrimenkulün emlak vergisi değerinin %5’i esas alınarak, emsal kira bedeli takdir olunur.” şeklinde karar verilmiştir.[4]

Yasal düzenleme gereği, boş kalan gayrimenkullerin, boş kaldığı sürece ve kira getirisi bulunmadığı sürece bir gayrimenkul sermaye iradı beyanı yapılması mümkün değildir. Ancak, bazı durumlarda konutların boya, badana, tamir, bakım ve uzun süre içinde birisinin oturması ve bu konuta bakması gereği söz konusudur. İşte boş kalan gayrimenkullere bakmak veya korumak amacıyla bu konutlar birilerine oturması için bırakılabilecektir. Ancak bu gibi durumlarda oturan kişi kira ödemediği için bu konuta bakması ve bu konutu gerçekten koruması gerekecektir. Bu bakım işleminin de bir kira ödenmeksizin yerine getirilmesi gerekmektedir. Bir bakıma konuta kira ödemeyen kişi aynı zamanda bu konutun bakım, onarım, boya ve diğer koruma hizmetlerini kendi cebinden karşılamak durumundadır. Gerçekten de günümüzde eskiyen binalar ve yapılar sürekli korunması gerekmektedir. Özellikle eski, tarihi ve ahşap yapıların iki üç yılda bir gözden geçirilmesi bütün tesisat ve tertibatlarının yenilenmesi gerekmektedir. Aksi halde, bu binalar kullanılmaz duruma gelebilmektedirler. Günümüzde bir konutun sık sık tamir edilmesi yerine bu binaların yıkılıp, yeniden yapılması bile zaman zaman konuşulmaktadır. Çünkü, tamir ve tadilat işlerine başlanıldığı takdirde bunun sonu bir türlü gelmemektedir. İşte kanun koyucu GVK’nun 73. maddesine koyduğu hüküm ile kira ödemeden bir konutta oturan kişi eğer bu konuta bakacak, koruyacak ve kollayacak ise burada mal sahibi yönünden bir kira tahsilatı yapılmadığı için “emsal kira bedeli” ilkesi gereği bir gayrimenkul sermaye iradı beyanı mümkün olmayacaktır.

Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen bir kararda, “bedelsiz kiralama işlemlerinde emsal kira bedelinin GVK md. 73 de yazılı esasa göre belirlenmesi gerekmekte olup, genel ifadelerle matrah takdir edilemez” şeklinde karar verilmiştir.[5] Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Konutlarin_bedelsiz_bakim_ve_koruma_amacli_baskalarinin_kullanimina_birakilmasi-14979.htm


[1] Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, Kira Geliri Elde Edenler İçin Yıllık Gelir Vergisi Beyanname Düzenleme Rehberi, Yıl:2009, s. 10-11

[2] GVK md. 73, GT 89, 109

[3] Maliye Bakanlığı’nın, 05.01.1999 tarih ve 1999/1 Nolu GVK İç Genelgesi.

[4] Dnş. 4. D. nin, 22.11.1999 gün ve E:1999/2142-K:1999/4188 sayılı kararları.

[5] Dnş. 4. D.nin, 14.03.2001 gün ve E:2000/2939-K:2001/37 sayılı kararları.

İş mevzuatında işveren vekili özel bir konuma sahiptir. Genel olarak işveren vekilleri iş güvencesi hariç işçiye sağlanan tüm haklardan yararlanabilmektedir. Aynı zamanda işveren vekili işveren gibi yapılan iş ve işlemlerden sorumludur. İşveren vekilinin hangi görev ve niteliklere sahip olduğu bu anlamda oldukça önemlidir. İşverenin sadece vekalet vermiş olmasıyla bir kişinin işveren vekili sayılması mümkün değildir. İşveren isterse aynı anda birden çok kişiye çeşitli konularda vekâlet verebilir. Banka işlemlerinin yürütülmesi, Sosyal Güvenlik Kurumu’na elektronik ortamda bildirim yapılması, noter işlemlerinin yürütülmesi gibi birçok konuda tek bir kişiye veya birden fazla kişiye vekalet verilebilir. Yetki sahibi her durumda işveren vekili sayılmaz. İşveren vekili olmanın iş ve sosyal güvenlik mevzuatında bazı şartları vardır. İş Kanunu’nun 2. maddesinde işveren vekili, “işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimseler” olarak tanımlanmıştır. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmamaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre "İşveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu Kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar” denmektedir. İşveren vekiline işveren tarafından verilen temsil yetkisi; işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev almayı kapsamalı, yönetimde bir görev verilmemiş ise salt temsil yetkisi verilen kişiler işveren vekili olarak kabul edilememelidir.

Örneğin, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yasal bildirimleri için işveren, insan kaynakları yetkilisine e-bildirge kullanıcısı olma yönünde yetki vermişse, bu çalışan sadece e-bildirge kullanıyor diye işveren vekili sayılmayacaktır. Ancak bu çalışan aynı zamanda işyeri ve işletmenin bütünü sevk ve idare ediyorsa, yani yönetimde söz hakkı bulunuyorsa ancak bu halde işveren vekili sayılacaktır. Bu ilkenin benimsenmesi işveren ve çalışanlar açısından büyük önem taşımaktadır. Öyle ki yakın zamanda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun en önemli uygulama sorunlarından biri de “işveren vekili” kavramı olmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan tespite göre, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bazı ünitelerinde e-Sigorta kullanıcı kodu ve şifresi almak için işverenlerin yetki verilmesini talep ettiği e-Sigorta kullanıcılarının, aynı zamanda işveren vekili olarak görevlendirmediği halde işveren vekili olarak tescil ekranına işlendiği tespit edilmiştir. Oysa ki bir kimsenin e-Bildirge kullanıcısı olması işveren vekili olması için yeterli değildir.

Bu hususta Sosyal Güvenlik Kurumu da idari düzenlemeyle, işverenler tarafından işveren vekili yetkisi verilmediği halde sadece e-sigorta kullanıcı kodu almaya ve kullanmaya vekaletname ile görevlendirilmiş kişilerin işveren vekili olarak yapılan kayıtlarının düzeltilmesine karar vermiştir. Resul Kurt

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vekaleti-olan-herkes-isveren-vekili-sayilmaz/389309

Cuma, 03 Kasım 2017 08:53

Elektronik Tebligat Duyurusu

213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında tebliği gereken belgelerin hızlı, güvenli ve etkin bir şekilde elektronik ortamda tebligatına izin veren Elektronik Tebligat Sistemi 1 Nisan 2016 tarihinden itibaren uygulanmaktadır. Tebliğ edilecek belgeler elektronik imza ile imzalandıktan sonra Elektronik Tebligat Sistemi ile mükelleflere elektronik ortamda ulaştırılmaktadır.

Yeni mükellefiyet tesis ettiren kurumlar vergisi mükelleflerinin işe başlama tarihini takip eden 15 gün içerisinde “Elektronik Tebligat Talep Bildirimi (Şirketler ve Diğer Tüzel Kişiler İçin)”ni kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine kanuni temsilcileri aracılığıyla vermeleri gerekmektedir.

Yeni mükellefiyet tesis ettiren ve Elektronik Tebligat Sistemini kullanmak zorunda olan gelir vergisi mükellefleri ise mükellefiyet tesisi sırasında söz konusu bildirimi ilgili vergi dairesine verebilecekleri gibi internet vergi dairesi üzerinden de Elektronik Tebligat Talep Bildirimini verebilmektedirler.

Elektronik Tebligat Talep Bildiriminin Elektronik Tebligat Sistemi ile ilgili işlemleri yapmaya yönelik özel yetki içeren noterde verilmiş vekâletnameyle yetkili kılınan kişiler aracılığıyla teslim edilmesi de mümkündür.

Vergi dairesine bizzat veya vekili aracılığıyla başvuran mükelleflerin başvuruları değerlendirildikten sonra gerekli şartları taşıyan mükelleflere internet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresi verilmektedir.

Elektronik Tebligat gönderildiğinde, Elektronik Tebligat Talep Bildiriminde belirtilen telefon numarasına SMS yoluyla bilgilendirme yapılmaktadır. Elektronik tebligat ile ceza ihbarnameleri, ödeme emirleri vb. belgeler tebliğ edildiğinden uzlaşma, cezada indirim ve dava açma gibi yasal haklarının kullanılabilmesi için tebligattan zamanında haberdar olmak önem arz etmektedir. Bu nedenle başvuru sırasında bildirilen cep telefonu numarasının doğruluğu tebligatlardan haberdar olabilmek açısından önemlidir.

Elektronik Tebligat Sistemi kullanıcıları, elektronik ortamda gönderilen belgelere https://intvrg.gib.gov.tr internet adresi üzerinden kullanıcı kodu, parola ve şifre ile ya da T.C. kimlik no ile giriş yapmak suretiyle ulaşabilirler.

Elektronik Tebligat Sistemini kullanmak üzere alınmış olan kullanıcı kodu, şifre veya parolanın unutulması ya da değiştirilmek istenmesi durumunda kullanıcıların vergi dairesinin sicil servisine başvurmaları gerekmektedir.

Elektronik Tebligat Sistemini kullanan gerçek kişi mükelleflerin iletişim bilgilerinde, tüzel kişi mükelleflerinin ise kanuni temsilci ve iletişim bilgilerinde değişiklik olması durumunda;  https://intvrg.gib.gov.tr internet adresine giriş yaparak Kullanıcı İşlemleri/”E-Tebligat Aktivasyon Bilgileri Güncelle” menüsünden söz konusu bilgilerin güncellenmesi herhangi bir hak mahrumiyetine neden olunmaması açısından önem arz etmektedir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Hastalık halinde verilen geçici iş göremezlik ödenekleri farklılık göstermektedir.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 2023 YILI ENFLASYON DÜZELTMESİ HATALI İSE GEÇMİŞE YÖNELİK NASIL DÜZELTİLİR? Değerli okurlar, enflasyon muhasebesinde yanlış değerlenen veya değerlemesi unutulan maalesef…
  • TMS 21 KUR DEĞİŞİMİNİN ETKİLERİ STANDARDININ UYGULANMASI 1.  Giriş Bir işletme; yabancı para birimlerinde işlemler yapmak ya…
  • E DEFTERLERİN / BERATLARIN 2. KOPYALARININ İBRAZ ZORUNLULUĞU * E-Defter ve berat dosyalarının 2. kopyalarının muhafaza işleminin Başkanlıktan…
Top