Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın basına yansıyan açıklamalarını takip ettik. Vergi alanında pek çok değişikliğin sinyalini veren açıklamaların ardından yayınlanan kanun tasarısında bu değişikliklerin detaylarını inceleme şansı bulduk. Söz konusu değişikliklerden biri de şirketlerin dağıtılmayan kârlarının vergilendirilmesine yönelik. Bakan Ağbal yaptığı açıklamada, şirketlerin dağıtılmamış karlarından %1 oranında vergi alınacağını belirtmişti. Kanun tasarısında bu oran belirtilmemekle birlikte, söz konusu verginin kapsamı aşağıdaki şekilde oluşturulmuş durumda:

  • İlgili yılın kârı, kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayı izleyen ikinci ayın sonuna kadar dağıtılmazsa veya sermayeye ilave edilmezse tevkifata tabi tutulacak. Normal hesap dönemine tabi şirketler beyannamelerini nisan ayında veriyor. Bu durumda haziran sonuna kadar vergi sonrası kar dağıtılmazsa veya sermayeye ilave edilmezse bu madde kapsamında tevkifat uygulanması gerekecek. Maddede özel bir hüküm bulunmasa da, şirketin geçmiş yıl zararları bulunması durumunda, dağıtılabilir karın hesaplanmasında dikkate alınması gerekir.
  • Tevkifat yapılan karların sonradan dağıtıma konu edilmesi ve bu dağıtımın tevkifata tabi olması halinde, daha önce ödenen tevkifatın dağıtılan kâr üzerinden tahakkuk eden vergiden mahsubu öngörülüyor.
  • Tevfikat yapılan ancak dağıtımı tevkifata tabi olmayan kârlara ilişkin (örneğin, tam mükellef bir kurumdan bir başka tam mükellef kuruma kâr dağıtımı), sonradan kâr dağıtımı yapılırsa veya kar sermayeye ilave edilirse, ödenmiş olan tevkifatın iadesi söz konusu olabilecek. Bu noktada bu tür şirketler için bir istisna hükmü getirilmesi düşünülebilir.
  • Madde metninde ilgili hesap dönemine ait kâra atıf yapıldığı için 2017 itibarı ile bilançoda yer alan ve dağıtıma konu edilmemiş geçmiş yıl kârlarına herhangi bir tevkifat uygulanmayacak şeklinde bir anlam çıkarılıyor.

İlgili maddenin gerekçesinde, söz konusu vergi uygulamasının amacının kârların sermayeye ilavesini teşvik etmek olduğu belirtilmişse de bu tür bir vergilemenin şirketlerden fon çıkışını hızlandırma ihtimali bir risk olarak dikkate alınmalıdır. Zira, vergi kanunlarımızda aynı amaca yönelik bir takım istisnalar yer almakta ve bu yönüyle dağıtılmayan kârların vergilendirilmesi mevcut uygulamalarla çelişmektedir.

Burada asıl dikkat çekmek istediğimiz husus ise vergi hukuku açısından bu tür bir vergilemede karşılaşılabilecek bazı sorunlar.

Sorunun kaynağını esas itibarı ile verginin matrahı oluşturuyor. Matrah, vergi konusunun verginin hesaplanmasında esas alınan değeri veya miktarı olarak tanımlanabilir. Dağıtılmayan kârların vergilendirilmesi konusu ile ilgili olarak kanun taslağında matrah, ilgili hesap döneminde oluşmuş, sermayeye ilave edilmemiş veya dağıtıma konu edilmemiş kârların tutarı olarak belirlenmiş durumda. Dağıtılabilir kâr, ticari kârdan kurumlar vergisinin ve yedek akçelerin çıkarılması yolu ile tespit edilir. Ticari kâr ise bir şirketin muhasebe politikalarına, bünyesinde bulunduğu şirketler grubunun raporlama ilkelerine, halka açık olmasına veya olmamasına göre değişebilmektedir.

Özellikle halka açık şirketler ve uluslararası muhasebe standartlarına göre raporlama yapan şirketler, mali tabloların gerçeğe uygun sunumu amacıyla kıdem tazminatı karşılığı başta olmak üzere çeşitli karşılık giderleri muhasebeleştirmektedir. Ülkemizde muhasebe uygulamaları vergi kuralları çerçevesinde şekillenmiş olduğundan ve ihtiyatlılık prensibi gereği ayrılan bu tür karşılıklar vergi matrahını etkilemediğinden, halka açık olmayan ve uluslararası raporlama yapmayan şirketler karşılık ayırmamayı tercih edebilmektedir. Ancak, ülkemizin uluslararası muhasebe standartları ile uyumlu bir muhasebe sistemine geçiş hedefi bulunduğunu da hatırlatmak gerekir. Aynı zamanda kurumlar vergisi matrahını temsil eden mali kara ulaşırken vergi kanunlarına uygun olarak ayrılmayan karşılıklar açısından ticari kârda düzeltmeler yapılmakta ve vergi matrahının henüz gerçekleşmemiş karşılık giderlerinden etkilenmemesi sağlanmaktadır. Bir şirketin karşılık ayırmayı tercih etmesi durumunda mali kârı etkilenmese de ticari kârı olumsuz etkilenmekte ve azalmaktadır.

Kanun tasarısında yer alan dağıtılmayan kârların vergilendirilmesine ilişkin maddenin bu hali ile yasalaştığını varsayarsak, bir önceki paragrafta bahsi geçen karşılık giderleri yolu ile ticari kârın, dolayısıyla da dağıtılabilir karın azaltılması mümkündür. Diğer bir ifadeyle, şirket yönetiminin alacağı muhasebe kararları ile söz konusu verginin matrahı değişebilecek ve dolayısıyla daha az vergi ödenebilecektir.

Diğer taraftan, Vergi Usul Kanunu’nda suç ve ceza hükümleri birlikte okunduğunda şöyle bir çıkarım yapılabilmektedir: Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar hakkında, vergileme ödevini yerine getirmemeleri veya eksik yerine getirmeleri yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesine veya eksik tahakkuk ettirilmesine sebebiyet verilmesi halinde vergi ziyaı cezası kesilir.

Dağıtılmayan kârların vergi matrahı olarak belirlenmesi, karşılık ayrılması, farklı değerleme yöntemleri kullanılması gibi uygulamaların dağıtılabilir kârı azaltmaya yönelik yapıldığı iddiasıyla muhasebe hilesi sayılıp sayılmayacağı sorusunu akıllara getirmektedir. Böyle bir iddianın tersini ispatlayabilecek bir düzenleme ne kanun tasarısında ne de mevcut düzenlemelerde yer alıyor. Diğer taraftan, bu tür karşılıkların uluslararası muhasebe standartlarına uyum sağlamanın başlıca şartlarından olması nedeniyle, bu tür bir eleştiri muhasebe ve raporlama alanında belirlenmiş hedeflerle çelişecektir. Bu nedenle, bu tür bir eleştiriye imkan tanımayacak şekilde düzenleme yapılması ve dağıtılmayan karların vergilendirilmesi özelinde bir matrah tanımı yapılması gerekmektedir. Sedat Büyük

https://www.dunya.com/kose-yazisi/dagitilmayan-karlarin-vergilendirilmesinde-matrah-sorunu/384841

2017 yılı Eylül,Ekim, Kasım ve Aralık aylarındaki ücretlerde 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde yazılı tarife nedeniyle net ücretlerin 1.404,06 TL’nin altına düşmesi sonucu sadece 1.404,06 TL ile bunun altına düşen tutar arasındaki farkın ilave asgari geçim indirimi yoluyla telafisine gidilmesi yapılması düşünülen kanun değişikliği ile uygulanacaktır.

UYGULAMA NASIL OLACAK?

1) 2017  yılının Ocak ayından itibaren bekâr ve çocuksuz olan asgari ücretlilere 1.404,06 TL net ücret ödenmeye başlanmıştır.

2) 2017  yılında asgari ücret tutarında yapılan artış nedeniyle 1.777,50 TL brüt asgari ücret geliri elde edenler ile 1.889,80 TL’ye kadar brüt ücret geliri olan hizmet erbabının da elde ettiği ücret gelirleri üzerinden ödemesi gereken gelir vergisi, 2017 yılının Eylül  ayından itibaren 193 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde yer alan vergi tarifesinin ikinci dilimi de dikkate alınarak hesaplanmaktadır. Bu nedenle, söz konusu ücretlilerden bir kısmının eline geçen net ücret tutarı Eylül  2017 ayından itibaren 1.404,06 TL’nin altına düşmektedir.

3) …. tarihli ve …. sayılı Kanunla 193 sayılı Kanuna eklenen geçici …. ncı maddede düzenlenen ilave asgari geçim indirimi uygulamasından, 2017 yılı Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarına ilişkin net ücretleri 193 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde yazılı tarife nedeniyle 1.404,06 TL’nin altına düşen hizmet erbabı yararlanacaktır.

4) Gelir vergisi tarifesi nedeniyle ücretlerinde düşüş olsa dahi net ücretleri 1.404,06 TL’nin altına düşmeyenler bu uygulamadan yararlanamayacaklardır.

5) Hizmet erbabının, ücret aldığı dönemde işe başlaması veya işten ayrılması, ücretsiz izin ve benzeri nedenlerle net ücretinin 1.404,06 TL’nin altına düşmesi durumunda ilave asgari geçim indirimi uygulanmayacaktır.

ESASLARI NEDİR?

1) 193 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde yazılı tarife nedeniyle 2017 yılı Eylül,Ekim, Kasım ve Aralık aylarına ilişkin net ücretleri 1.404,06 TL’nin altına düşen hizmet erbabının ücretleri ilave asgari geçim indirimi ile 1.404,06 TL’ye tamamlanacaktır.

2) 193 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde yer alan esaslara göre sadece kendisi için asgari geçim indirimi hesaplanan asgari ücretlilere 2017 yılı Ocak ayına ilişkin ödenen net ücret 1.404,06 TL’dir. Ödenen 1.404,06 TL ile 2017 yılı Eylül,Ekim, Kasım ve Aralık aylarına ilişkin olarak aylık hesaplanan net ücret arasındaki fark tutar, Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 265)’nde belirtilen esaslara göre düzenlenen “Asgari Geçim İndirimi Bordrosu”nda hesaplanan asgari geçim indirimine ayrıca ilave edilecektir.

3) Asgari geçim indirimi bordrosunda yer alan ilave tutar dahil toplam asgari geçim indirimi tutarı, ücret ödemesinin yapıldığı döneme ilişkin ücret bordrosunun "Asgari Geçim İndirimi" satırına aktarılacaktır.

4) İkinci fıkrada belirtilen esaslara göre hesaplanan ilave tutar dahil toplam asgari geçim indirimi tutarı, hizmet erbabının ücreti üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilecektir. Mahsup işleminin yapılabilmesi için, söz konusu tutarın ücretlilere ödenmiş olması gerekmektedir.

5) Asgari geçim indiriminin toplamı, ücretlinin o aydaki ücretinden kesilen gelir vergisinden fazla olamayacaktır.

6)Asgari geçim indiriminin hesaplanması ve uygulanmasına ilişkin olarak bu Tebliğde yer almayan hususlar hakkında Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 265)’nde yer alan açıklamalar dikkate alınacaktır.

Yayınlanacak tebliğ de ;

Ø  Bekar

Ø  Evli çocuklu,eşi çalışmayan,

Ø  Evli çocuklu,eşi çalışan,

Ø  Evli çocuksuz ,eşi çalışmayan,

Olmak üzere değerlendirilmesi gerekir.

Aşağıdaki Örnek:Bekar Asgari İşçilik Dikkate Alınarak Hazırlanmıştır.

AY

MAAŞ

NET

AGİORANI

AGİTUTARI

TOPLAM

AGİ DAHİL NET

FARK

EYLÜL

1.777,50

1.240,86

50

133,31

1.374,17

1.404,06

29,89

EKİM

1.777,50

1.195,21

50

133,31

1.328,52

1.404,06

75,54

KASIM

1.777,50

1.195,21

50

133,31

1.328,52

1.404,06

75,54

ARALIK

1.777,50

1.195,21

50

133,31

1.328,52

1.404,06

75,54

AY

MAAŞ

NET

AGİORANI

AGİTUTARI

TOPLAM

 

FARK

EKİM

1.889,80

1.270,72

50

133,31

1.404,03

1.404,06

0,03

KASIM

1.889,80

1.270,72

50

133,31

1.404,03

1.404,06

0,03

ARALIK

1.889,80

1.270,72

50

133,31

1.404,03

1.404,06

0,03

Not:

Yazı Kanunun ,tebliğle birlikte netlik kazanacaktır.

Uygulamacılara tavsiyemiz Kanun ve Tebliğin yayınlanma

Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=8915

MEHMET TİRAŞ, SMMM, ADANA

Cuma, 06 Ekim 2017 09:20

İşçinin Alkol Ve Sigara İçmesi

1. Giriş

İşçinin çalışma saatleri dışında kalan özel yaşantısında alkol ya da sigara kullanmasının, sarhoş olmasının önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Genel olarak bu tür alışkanlıkların iş akdinin feshine etkisi düşünülemez. Ancak işçinin alkolü özel yaşamında sıkça kullanmasının işverenle olan güven ilişkisini zedeleyeceği durumlar için geçerli nedene dayanarak iş sözleşmesinin feshedilebileceğini kabul etmek gerekecektir. Bununla beraber işçinin mesai saatleri içerisinde alkol ve sigara kullanması, işyerine sarhoş olarak gelmesi durumlarında ise fiilin niteliğine göre işverenin haklı veya geçerli nedenle fesih imkanı ortaya çıkacaktır.  

Bu yazımızda, işçinin alkol ve sigara kullanmasının iş akdine etkilerinden bahsedeceğiz.

2.İşçinin Alkol Kullanmasının İş Akdine Etkileri

İş Kanununun 25'inci maddesinin II/(d) fıkrasında; "İşçinin.... işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması" haklı fesih nedeni olarak görülmüştür. İlgili madde de belirtildiği üzere, işverenin haklı nedenle fesih hakkını kullanabilmesi için işçinin işyerinde alkol alması ya da işyerine sarhoş olarak gelmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, işçinin işyerinde alkol alması yeterlidir, iş akdini sona erdirmek için sarhoş olana kadar beklemesine gerek yoktur. İşçinin özel yaşamında kullandığı alkol ise kişilik hakları kapsamındadır. Dolayısıyla işverenin karışma hakkı bulunmamaktadır. Ancak iş akdinin temelini teşkil eden unsurların başında karşılıklı güven ilişkisi gelmektedir. Bu kapsamda sadece işin ifasına yönelik tutum ve davranışlar değil, işin ifası ile doğrudan ilişkisi olmayan davranışların da belirli durumlarda feshe neden olacağı söylenebilir. İşçinin alkolü özel yaşamında sıkça kullanması işverenle olan güven ilişkisini zedeleyeceği durumlarda geçerli nedene dayanarak iş sözleşmesinin feshedilebileceğini kabul etmek gerekecektir.

Nitekim Yargıtay bir kararında, işçinin iş saatleri dışında alkollü araç kullanması nedeniyle sürücü belgesine el konulduğu halde bunu işverenden saklayarak, işverenin aracını kullanmasını geçerli neden olarak kabul etmiştir. 1

3.İşçinin Sigara Kullanmasının İş Akdine Etkileri

İşçinin işyeri düzenine aykırı olarak sigara içmesi bir başka fesih nedenidir. Türk İş Hukuku'na bakıldığında, bu konu daha çok iş güvenliği açısından değerlendirildiği görülmektedir. 2 Bu durumda sigara içme yasağına aykırı hareketin iş güvenliği açısından tehlike oluşturduğu durumlarda işverenin iş sözleşmesini bildirimsiz haklı nedene dayanarak feshetme hakkı doğacaktır. Zira, Yargıtay konu ile ilgili bir davada, ambalaj üretimi yapıldığı, işin niteliği gereği yanıcı ve parlayıcı özelliği olan solvent maddesinin yoğun olarak kullanıldığı bir bölgede sigara içen işçinin iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayandığını kabul etmiştir. 3 Ancak, iş güvenliği açısından herhangi bir tehlike olmamasına rağmen işverenin, verimliliğinin azalması, sigara içmeyenlerin pasif içiciliğin tehlikeleriyle karşı karşıya kalması, işletme imajının zedelenmesi gibi gerekçelerle sigara içilmesi ile ilgili bazı sınırlamalara gitmesi doğal karşılanabilir. Yalnız diğer hakların kullanımında olduğu gibi, bu hakkın kullanımında da işverenin iyi niyet kuralından hareket ederek öncelikle çözüm bulmaya çalışması gerekir. 4 Bu doğrultuda, sigara kullanımının verimi düşürdüğü ya da diğer çalışanları olumsuz etkilediği durumlarda iş sözleşmesi geçerli nedene dayanarak feshedilebilecektir.

Nitekim Yargı kararları da bu yöndedir.

Örnek bir kararda,

"... Dosya içeriğine göre operatör olarak görev yapan ve gece vardiyasında çalışan davacının 05.02.2007 günü çay molasında kapalı ortamda sigara içtiği, açık alanda içmesi gerektiğini işverenin diğer işçileri tarafından söylenmesi üzerine aldırmadığı, uyarılması üzerine de "sizi buraya toplayanları" ve "böyle insanlardan laf duymak zoruma gidiyor" şeklinde söylemde bulunduğu, davacının yaklaşık bir ay önce de çalışırken iş güvenliği açısından ESD bandı takmama nedeni ile uyarıldığı, bant takmadığının kabulünde olduğu anlaşılmaktadır. Davacının söylediği sözler 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II.d maddesi anlamında sataşma niteliğinde olmamakla birlikte, uyarılara rağmen disiplinsiz davrandığı, gereksiz sözler söylediği ve tartışmaya girdiği, bu davranışlarının işyerinde olumsuzluklara yol açtığı sabittir. İşyeri kurallarına uymayan ve disiplinsiz davranan davacı ile iş ilişkisinin sürdürülmesi olanağı kalmamıştır." 5

şeklinde hüküm kurulmuştur.

4.Sonuç

İşçi ve işveren arasında düzenlenen hizmet sözleşmesinin temeli karşılıklı güvene dayanmaktadır.

Bu kapsamda işçi işverene sadakat yükümlülüğü çerçevesinde hizmetini sunmak, işveren de yükümlülüklerini yerine getiren işçinin ücretini ödemekle yükümlüdür.

İşçinin çalışma saatleri içerisinde sadakat yükümlülüğüne aykırı olarak ortaya koyduğu tutum ve davranışlar korunmadığı gibi çalışma saatleri dışında sergilediği fiiller de korunmamaktadır.

Bu kapsamda işçinin işyerinde alkol alması, çalışma saatleri dışında alkol almakla birlikte işyerine sarhoş olarak gelmesi, yine işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde sigara kullanması işverene iş akdini haklı nedenle fesih imkanı sunarken; işçinin çalışma saatleri dışında sıklıkla alkol almasının işverenle olan güven ilişkisini sarsacağı durumlarda ve işçinin işyerinde sigara kullanımının verimliliğinin azalması, sigara içmeyenlerin pasif içiciliğin tehlikeleriyle karşı karşıya kalması, işletme imajının zedelenmesi gibi sonuçlara sebep olacağı durumlarda iş akdinin geçerli nedenle feshedilebileceği kabul edilmelidir. Ufuk Yola/Lebib Yalkın Yayımları

Kaynakça

- AYDIN, Ufuk (2002). İşçinin Kişilik Hakları. Eskişehir: T.C. Anadolu Üniversitesi

- Yargıtay 9.H.D. 2004/14165 E. 2005/2615 K. 31.01.2005 T.

- Yargıtay 9.H.D. 2007/42697 E. 2008/20143 K. 14.07.2008 T.

- Yargıtay 22.H.D. 2012/16640 E. 2013/4968 K. 11.03.2013 T.

5510 sayılı Kanuna göre sigortalı kadınlar doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla en çok üç defaya mahsus olmak üzere doğum borçlanması yapabilmektedir. Doğum borçlanması sigortalı kadının kendisi tarafından yapılabildiği gibi hak sahipleri tarafından da yapılabilmektedir.

Doğum borçlanması yapılabilmesi için kadın sigortalının sigortaya tescil edilmiş ve adına kısa veya uzun vadeli sigorta kolları primi ödenmiş olması gerekir. Sigortaya tescil tarihinden önce doğan çocuklar için doğum borçlanması yapılamayacaktır.

5510 sayılı Kanunda, 'bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür' ifadesi yer alsa da, sigorta tescil tarihinden önceki doğumlar için borçlanma yapılamayacağı için, doğum borçlanması sigortalılık süresini geriye götürmeyecektir. Sadece borçlanılan süre kadar prim günü kazandırır. Ancak, kadın sigortalı stajyer olarak çalışması nedeniyle tescil edilmiş ve adına kısa vadeli sigorta kolları primi bildirilmiş ise bu tarihten sonra doğan çocukları için borçlanma yapabilecek, ileride bütün sigorta kollarına tabi çalıştığı takdirde sigortalılık süresi başlangıcı borçlanılan süre kadar geriye götürülecek, sigortalı kadın daha erken emekli olabilecektir. Lebib Yalkın Yayımları

Gelir İdaresi Başkanlığı internet vergi dairesi sitesinde Gelir Geçici Beyannamesinde değişiklik yapıldığına ilişkin 03.10.2017 tarihli duyuru yayınlanmıştır. 

Söz konusu duyuruya göre;

  • 2017/3.Dönem Gelir Geçici Vergisi Beyannamesinin "VERGİ BİLDİRİMİ” kulakçığında yer alan Mükellefin Kazancının Tespit Yöntemi ve Varsa Ortak Olunan Firmalara Ait Bilgiler tablosuna “Mükellef ve Ortaklığın Vergi Kimlik Numarası” alanı eklenmiştir.

Bu alana mükellefler öncelikle kendilerine ait bilgileri girecek sonra varsa ortaklığa ait bilgiler girilecektir.

  • “EKLER” kulakçığına “Eğitim Sağlık Harcamaları” için tablo eklenmiştir.

Eğitim Sağlık İndiriminden faydalanan mükelleflerimizin “EKLER” kulakçığındaki “Eğitim Sağlık Harçamaları” tablosunu doldurmaları gerekmektedir.

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

ŞANLIURFA VERGİ   DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Vergi ve   Anlaşmalar Uygulama Müdürlüğü

Sayı

:

64958909-213-15

                                24/05/2016

Konu

:

Fatura Düzenlenmemesi

            İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinden; firmanızın mal (...) alımında bulunduğu ancak söz konusu mallara ilişkin faturanın satıcı firma tarafından düzenlenmediğinden bahisle, söz konusu malları mali kayıtlarınıza işleyip işleyemeyeceğiniz hususunda Başkanlığımızdan görüş talebinde bulunduğunuz anlaşılmıştır.     

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içerisinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

            193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş, 38 inci maddesinin birinci fıkrasında da; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

  1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
  2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

            Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanunu'nun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41'inci maddeleri hükümlerine uyulur. "

            hükmüne yer verilmiştir.

            Bu hükümler uyarınca tespit edilecek kurum kazancından Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir. Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde; ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (7) numaralı bendinde de Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanların safi kazancının tespitinde indirim konusu yapılabileceği hükme bağlanmıştır.

            Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilebilmesi için yapılan genel giderlerin matrahtan indirilebilmesi için söz konusu giderlerle kazancın elde edilmesi ve idamesi arasında doğrudan ve açık bir illiyet bağının bulunması gerekmekte olup bu mahiyette olmayan giderlerin ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir.

            3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun; 1/1 inci maddesinde, Türkiye'de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesindeki teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu, 4 üncü maddesinde ise; hizmetin teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu, bu işlemlerin bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği,

            10 uncu maddesinin (a) bendine göre, vergiyi doğuran olay, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile (b) bendine göre, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi, (c) bendine göre de kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması sırasında meydana gelmekte olduğu,

            29/1-a maddesinde ise, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV den bu kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV'yi indirebileceği, 29/3 üncü maddesinde ise indirim hakkının, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılacağı,

            34 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında ise; yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV'yi alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği,

            hüküm altına alınmıştır.

            Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3/B maddesinde "İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır..." hükmü yer almaktadır.

            Mezkur Kanunun 227 nci maddesinin birinci fıkrasında; bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsikinin mecburi olduğu hükme bağlanmıştır.

            Aynı Kanunun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu, 231 inci maddesinin 5 inci bendinde ise; faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturanın hiç düzenlenmemiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.

            Buna göre, satın aldığınız makinaların defter kayıtlarınıza intikal ettirilerek gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi Vergi Usul Kanununun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi suretiyle mümkün bulunmaktadır.

            Satın aldığınız makinalara ilişkin faturanın satıcı firmadan alınamaması durumunda, söz konusu makinaları envanterinize kaydedebilmeniz ancak, satıcı firma hakkında yapılacak bir vergi incelemesi sonucunda işlemin gerçekliğinin ortaya konulması halinde söz konusu olabilecektir. Öte yandan, belirtilen şekilde yapılacak bir tespit sonrasında envanterinize kaydedebileceğiniz iktisadi kıymetler için amortisman ayırabileceğiniz tabiidir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Sayı: B.07.1.GİB.4.35.16.01-176200-126


Tarih: 15/12/2010

 
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
GELİR VE KURUMLAR VERGİLERİ MÜDÜRLÜĞÜ
 

Sayı:.4.35.16.01-176200-126                                                      15/12/2010

Konu: Home officelerde yapılmayan kira ödemeleri

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ... Anonim Şirketi ile yapmış olduğunuz aracılık sözleşmesine istinaden bireysel emeklilik aracılık işi ile iştigal etmek üzere ikamet ettiğiniz konutta faaliyete başladığınız, faaliyet göstereceğiniz konutun eşinize ait olduğu ve herhangi bir kira ödemesi yapılmayacağını belirterek stopaj ödemesi olup olmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 70 inci maddesinin birinci fıkrasında; mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyedleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 73 üncü maddesinde, "Kiraya verilen mal ve hakların kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamaz. Bedelsiz olarak başkalarının intifaına bırakılan mal ve hakların emsal kira bedeli, bu mal ve hakların kirası sayılır. Bina ve arazide emsal kira bedeli, yetkili özel mercilerce veya mahkemelerce takdir veya tespit edilmiş kirası, bu suretle takdir veya tespit edilmiş kira mevcut değilse Vergi Usul Kanunu'na göre belirlenen vergi değerinin % 5'idir." hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde de "Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergisine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar." denilmiş, maddenin 5-a bendinde, Kanunun 70 inci maddesinde yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığında yapılan ödemelerden gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır. Anılan maddedeki yetkiye dayanılarak söz konusu tevkifat oranı, 29/12/2006 tarih ve 2006/11449 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile % 20 olarak belirlenmiştir.

Öte yandan, aynı Kanununun 86 ncı maddesi uyarınca, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş gayrimenkul sermaye iratlarının gayrisafi tutarının, bu maddedeki tutarları aşması halinde, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.

128 Seri No'lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin X-a bölümünde ise, "........ tüccar, serbest meslek erbabı ve çiftçiler yalnızca ticari, mesleki veya zirai faaliyetlerine ilişkin olarak kiraladıkları mal ve haklar için ödedikleri kira bedellerinden tevkifat yapacaklardır. Aynı zamanda hem işyeri hem ikametgah olarak kiralanan gayrimenkuller vergi mevzuatımız açısından işyeri olarak kabul edildiğinden bu gayrimenkuller için ödenecek kiraların tamamı üzerinden tevkifat yapılacaktır....." açıklamaları bulunmaktadır.

Bu açıklamalar doğrultusunda, mülkiyeti eşinize ait olan işyeri içinnakden veya hesaben kira ödemesinde bulunulmaması halinde tevkifat yapılmayacaktırancak söz konusu işyeri için emsal kira bedelinin belirlenerek 2009 yılı için 1.070 TL'yi aşması halinde eşiniz tarafından yıllık gelir vergisi beyannamesi ile genel hükümlere göre beyan edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

 Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

Vergi Dairesi Başkanı a.
Grup Müdürü


(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

 

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

 BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef   Hizmetleri Grup Müdürlüğü

   

Sayı

:

64597866-105[280-2016]-3601

24/02/2016

Konu

:

Döviz cinsinden olan alacaklar ile alacak karşılıkları   için geçici vergi dönemlerinde kur değerlemesi yapılıp yapılmayacağı.

 
         

            İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ... sektöründeki faaliyetlerinizden dolayı Başkanlığımız …vergi numaralı mükellefi olan şirketinizin, tahsil edemediği dövizli alacaklarına ilişkin dava sürecini başlatarak Vergi Usul Kanunu hükümleri çerçevesinde karşılık ayırmak suretiyle giderleştirdiği, ancak döviz cinsinden olan Şüpheli Alacaklar Hesabı ve Şüpheli Alacaklar Karşılığı Hesabının geçici vergi dönemleri itibariyle yıl sonlarında ve sonraki yıllarda değerlemeye tabi tutulması hususunda tereddüte düştüğünüzü belirterek, döviz cinsinden olan şüpheli alacakların ve bunlara ilişkin ayrılan karşılık tutarlarının değerlenip, değerlenmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Şüpheli Alacaklar” başlıklı 323 üncü maddesinde;

             “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

  1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
  1. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;

            şüpheli alacak sayılır.

            Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

            Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

            Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr zarar hesabına intikal ettirilir.”

            hükmü yer almaktadır.

            Kanun hükmüne göre ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava ve icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkan bulunmamaktadır. Diğer yandan, şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmekte olup, şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için daha sonraki dönemlerde karşılık ayrılması mümkün olmamaktadır.

            Ancak,  ayrılan şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.

            Öte yandan, yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir.

            Döviz cinsinden alacakların dönem sonunda değerlenmesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacak şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları için de şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.

            Ancak, döviz cinsinden alacakların dönem sonunda değerlenmesi nedeniyle kambiyo zararı oluşması durumunda şüpheli alacakların, oluşan kambiyo zararı kadar azaltılması ve ayrılan şüpheli alacak karşılıklarının da kambiyo zararı kadar azaltılarak konusu kalmayan bu karşılıkların gelir hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.

            Diğer taraftan; Kurumlar Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasında, kurumlar vergisi mükelleflerince cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödeneceği hükme bağlanmıştır.

            Konuya ilişkin olarak yayımlanan 217 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “Geçici Vergiye Esas Kazancın Tespiti” başlıklı 3 üncü bölümünde;

             “…. Geçici vergiye esas kazançların tespitinde, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ilişkin hükümlerinin de dikkate alınması gerekmektedir. Değerleme işlemleri ise geçici vergi döneminin kapandığı tarih itibariyle yapılacaktır.”

             açıklamasına yer verilmiştir.

            Öte yandan, aynı Tebliğin “Yabancı Paraların ve Yabancı Para Cinsinden Olan Borç ve Alacakların Değerlemesi” başlıklı bölümünde ise;

             “Vergi Usul Kanununun 280 inci maddesinde, yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği ve bu hükmün yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da cari olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, geçici vergiye tabi kazançların tespitinde yabancı paralar ile yabancı para cinsinden olan alacak ve borçların bu hüküm dikkate alınarak değerlenmesi gerekmektedir. Bu şekilde yapılacak değerlemede T.C. Merkez Bankasınca Resmi Gazetede geçici vergi döneminin kapandığı tarih itibariyle yayımlanan döviz alış kurları esas alınacaktır.”

             açıklaması yapılmıştır.       

             Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; ... işlerinizden doğan ve şüpheli hale gelen yabancı para cinsinden alacakların geçici vergi dönemlerinde değerlenmesi gerekmektedir.              

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • EN SON DEĞİŞİKLİKLE DÖVİZLİ ÖDEME YAPILABİLECEK HALLER 2024 28/02/2024 tarihli ve 32474 Sayılı Resmi Gazete’de “Türk Parası Kıymetini…
  • KDV BEYANNAMESİNDE PÜF NOKTALAR Değerli okurlar, son dönemlerde KDV Kanunu ile bazı diğer kanunlarda…
  • EMEKLİLERDE EMLAK VERGİSİ Mayıs ayının emlâk vergisi için birinci taksitin ödenme ayı olmasını…
Top