Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Birinci Oturum A Grubu Sınav Soru ve Cevaplarına Ulaşmak İçin Tıklayınız
Birinci Oturum B Grubu Sınav Soru ve Cevaplarına Ulaşmak İçin Tıklayınız
İkinci Oturum A Grubu Sınav Soru ve Cevaplarına Ulaşmak İçin Tıklayınız
İkinci Oturum B Grubu Sınav Soru ve Cevaplarına Ulaşmak İçin Tıklayınız

Kaynak: KGK

Cumartesi, 12 Kasım 2022 23:40

EYT' de Yaş Koşulu Kalkıyor, Gerisi Aynı

Bakan Bilgin, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanlığının 2023 yılı bütçesinin üzerinde milletvekillerinin eleştiri ve sorularını yanıtladı.

Görüşmelerin sunum kısmında EYT ile ilgili yaptığı, "Şu anda yaş şartını kaldırırsak prim gün sayısı ve hizmet süresi tutan yaklaşık 1,5 milyon kişi var." açıklamasını anımsatan Bilgin, şöyle konuştu:

"EYT konusunda çok açık söyledim. Bugün 1,5 milyon civarında dediğim rakam; haziranda aldığımız veri. Bu rakam yıl sonu itibarıyla değişir. Çünkü orada neye bakıyoruz? Prim gün sayısına. Bazı milletvekillerince 'prime takılanlar' gibi bir şeyin oluşacağı söylendi. Prime takılanlar olmayacak. Neden olmayacak? Çünkü o günkü, 8 Eylül 1999 öncesi prim gün şartını değiştirmiyoruz; 5000 ve 5400.

Bu, kötü senaryoları kafanızdan silin. Öyle bir şey yok. Bugün bu arkadaşlar yıl sonu itibarıyla emekli olabilecek olanlar, bu düzenlemeyi yaptığımızda emekli olacak da geriye kalan yaklaşık 4 milyon insan ne olacak? İki şartı kaldırmıyoruz: Prim gün sayısı ve yıl sayısı. Kadınlar için 20, erkekler için 25 şartını yerine getirdikleri zaman onlar da bundan istifade edecekler. Yani yaptığımız düzenleme herkesi kapsayan bir düzenleme, sınır koyan bir düzenleme değil. Zannedersem bu açıklamalarım yeterli olmuştur."

EYT yasası tahmin edilenden daha kapsayıcı olacak gibi görünüyor. (ÇSGB Bakanı Vedat Bilgin "yaş koşulu kalkıyor; gerisi aynı" dedi.)

Ocak 1980 doğumlu, Ocak 1998'de sigortalı olan bir erkek, Ocak 2023'te 43 yaşında emekli olabilecek. (Eğer 5900 gün = 16 yıl 5 ay prim yatırdıysa)

1 Eylül 1981 doğumlu olup, 18 yaşını doldurunca sigortalı olan biri, eğer 16 yıl 7 ay prim yatırdıysa 1 Eylül 2024'te 43 yaşında emekli olabilecek.

1 Ekim 1981 doğumlu olup, 18 yaşını doldurunca, yani kanun çıktıktan sonra sigortalı olan biri, 60 yaşını bekleyecek.
Fark: 17 yıl!

Erkan Ayan

Resim önizleme

Cumartesi, 12 Kasım 2022 10:42

8 Soruda EYT’ de Son Durum

1- Kimler emeklilikte yaşa takılıyor?

İlk sigortalı olduğu tarih 1999 yılının Eylül ayından önce olanlar emeklilikte yaşa takılıyorlar. Bu tarihten önce sigortalıların emekli olabilmeleri için kadın çalışanların 20 yıllık sigortalılık süresi ve 5 bin gün prim ödemiş olması gerekiyordu. Erkek çalışanların ise 25 yıllık sigortalılık süresi ve 5 bin gün prim ödemiş olması gerekiyordu. Her iki kesim içinde yaş şartı aranmıyordu. 1999’un Eylül ayında sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişiklikle sigortalılık süresi ve prim gün sayısına ek olarak emeklilik için yaş şartı da getirildi. Emekli olabilmek için emeklilik yaşı kademeli olarak kadınlar için 58, erkek çalışanlar içinse 60’a çekildi ve prim gün sayısı da 7 bin güne çıkarıldı. İşte bundan sonra da bu kişiler çalışma yılını ve prim gün sayısını doldursalar da emeklilikte yaşa takıldılar.

2- Yeni düzenleme kimleri kapsayacak?

İlk sigortalı olduğu tarih 1999’un Eylül ayından önce olanlara yönelik bir düzenleme olacak. Bu tarihten önce sigortalı olan kadın çalışanlar; 20 yıllık çalışma süresini ve 5 bin gün prim gün sayısını tamamlayanlar düzenlemeden yararlanacak. Aynı şekilde 1999’un Eylül ayında önce sigortalı olan erkek çalışanlar; 25 yıllık sigortalılık süresini ve 5 bin prim günü dolduranlar düzenlemeden yararlanıp emekli olacak. Düzenlemeden yararlanmak için çalışma süresinin (hizmet süresi) ve 5 bin prim günün doldurulması şart. Hizmet süresini doldurmayanlar ve prim gün sayısı eksik olanlar EYT düzenlemesinden yararlanamayacak.

3- Yaş şartı tüm çalışanlar için mi kalkacak?

Hayır; ilk sigortalı olduğu tarih 1999 yılının Eylül ayından önce olup da kadınlarda 20 yıl, erkeklerde 25 yıl çalışma yılını doldurup, 5 bin prim gün sayısını tamamlayan ve emeklilikte yaşa takılanlar için yaş şartı kalkacak ve bu kişiler emekli olabilecek.

4- Kaç kişi EYT düzenlemesinden yararlanacak?

1999 Eylül öncesi sigortalı olup da çalışma yılını ve prim gün sayısını tam olarak dolduran kişi sayısı 1.5 milyon kişi. İlk etapta bu kişiler emekli olacak. Sonrasında prim gün sayısını ve çalışma yılını dolduranlar düzenlemeden yararlanıp emekli olacak ki, bu kişilerin sayısını Bakan Vedat Bilgin 4 milyon kişi olarak açıkladı. Böylece EYT düzenlemesinden 5.5 milyon kişi yararlanacak. Daha açık bir anlatımla, ilk etapta çalışma yılını ve prim gün sayısını tamamlayanlar emekli olacak. Prim gün sayısı ya da çalışma yılı emeklilik için eksik olanlar prim gün sayılarını ve çalışma yıllarını tamamladıklarında düzenlemeden yararlanıp emekli olabilecek.

5- EYT düzenlemesi ile prim gün sayısında ve hizmet süresinde azalmaya gidilir mi?

Hayır, erkekler için 25, kadın çalışanlar için 20 ve her iki kesim için de 5 bin prim gününde esneme olmayacak.

6- Prim gün sayısı eksik olanlar askerlik ve doğum borçlanması yaparak prim gün sayılarını tamamlayıp, düzenlemeden yararlanacaklar mı?

Aralık ayında Meclis gündemine gelecek EYT düzenlemesinin içeriği henüz net değil. Dolayısıyla prim gün sayısı eksik olanlara borçlanma hakkı tanınacak mı şimdilik bilinmiyor. Ancak Bakan Bilgin’in açıklamaları çerçevesinde yapılan düzenlemenin herkesi kapsayan bir düzenleme olacağı ve prim gün sayısı ya da çalışma yılı emeklilik için eksik olanlar prim gün sayılarını ve çalışma yıllarını tamamladıklarında düzenlemeden yararlanıp emekli olabileceklerine göre borçlanma imkanı tanınacak gözüküyor.

7- EYT düzenlemesi ne zaman olacak?

Aralık ayında yasal düzenleme Meclis’e gelecek, Meclis’te görüşüldükten sonra yasa çıkacak ve yeni düzenleme 2023 ilk aylarında uygulamaya geçecek.

8- EYT’liler 2023’ün Ocak ayında emekli maaşlarını alırlar mı?

EYT düzenlemesi yapıldıktan sonra EYT’li olup da emekli olmak isteyenler önce Sosyal Güvenlik Kurumu’na emeklilik için başvuracak. Bu kişilerin prim gün sayısı ve çalışma yılı şartlarını tamamlayıp tamamladığına bakılacak. EYT düzenlemesi kapsamına girip girmediğinin kontrolü yapılacak. Tüm bunlardan sonra bu kişilere emeklilik hakkı tanınacaktır. 2023’ün Şubat-Mart ayından itibaren bu kişiler EYT düzenlemesinden yararlanıp, emekli olmaya başlayacaklardır. Noyan Doğan

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/noyan-dogan/8-soruda-eytde-son-durum-42169450

Yanlış hatırlamıyorsam Maliyenin, kriz ortamında vergi tahsilatını artırmak amacıyla finansman gider kısıtlamasını geçici bir süre için uygulama düşüncesi vardı. Ancak benimsenen model öyle etkili sonuçlar verdi ki, sırf bu nedenle kurumlar vergisi tahsilatında önemli artışlar görüldü. Bu noktadan sonra İdare bu uygulamanın ortadan kaldırılmasını istemez. Bu nedenle yargının tutumu çok önemli!

2013 yılı başında yürürlüğe giren düzenleme ile mükelleflerce (kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri hariç) kullanılan yabancı kaynakların, özkaynak tutarını aşan kısmına isabet eden finansman giderlerinin (yatırımın maliyetine eklenenler hariç) yüzde 10'u, vergi matrahının tespitinde dikkate alınamıyor. Yani bu kısmın kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması gerekiyor.

"Finansman gider kısıtlaması" olarak adlandırılan bu uygulama, kısıtlama oranı Cumhurbaşkanınca belirlenmediği için 2021 yılı başına kadar uygulanmadı, 2021 yılı Şubat ayında kısıtlama oranının belirlenmesi ile birlikte uygulama başladı.

İlgili Tebliğde Maliye, finansman gider kısıtlamasına ilişkin düzenlemenin 1/1/2013 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olmasını gerekçe göstererek, bu tarihten itibaren (bu tarih dahil) sağlanan finansman hizmetleri veya akdedilen kredi sözleşmeleri nedeniyle oluşan finansman giderlerinin 1/1/2021 tarihinden itibaren finansman gider kısıtlamasına tabi tutulması gerektiğini açıkladı.

Her ne kadar kısıtlamaya ilişkin yasal düzenleme 2013 başından itibaren yürürlüğe girmiş olsa da 3 Şubat 2021’e kadar (sekiz yılı aşkın bir süre) kısıtlama oranı belirlenmeyerek uygulamanın başlatılmaması, mükelleflerde bu uygulamanın başlatılmayacağı yönünde haklı bir beklenti oluşturmuştu.

Bu yetkinin aniden kullanılması, mükellef hakları yönünden haklı tepkilere neden oldu. Hem bu tutumu hem de 2021 yılından önce kullanılan yabancı kaynakların kısıtlama kapsamına alınmasını, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkeleri yönünden "kabul edilemez" bulan pek çok mükellef 2021 yılı kurumlar vergisi beyanlarını bu açıdan ihtirazî kayıtla verdiler ve dava açtılar.

Açılan davaların neredeyse tamamında, dava nedenleri arasında, 2021 yılından önce kullanılan yabancı kaynakların kısıtlama kapsamına girmeyeceği görüşü yer aldı. Tabii ki yabancı kaynak tanımı, kısıtlamaya ilişkin model, netleştirme gibi başka güçlü dava nedenleri de var, ancak ne tesadüftür ki, kamuoyunun bilgisine giren ilk iki vergi mahkemesi kararı da konuyu bu açıdan (geçmişe yürüme yönünden) değerlendiren kararlar.

İlk karar kamuoyuna adeta bomba gibi düştü. Çünkü bu uyuşmazlıkta kararlar jet hızıyla çıktı. Dava açıldıktan sonra 1 yıl bile geçmeden vergi ve istinaf mahkemesi kararlarını verdi. Sanıyorum bu hızda geçici verginin dava konusu edilmesinin payı var.

Davaya ilk derece mahkemesi olarak bakan İzmir 4. Vergi Mahkemesi 12/01/2022 tarihli ve E:2021/1091, K:2022/24 sayılı kararı ile, 2021 vergilendirme dönemlerine uygulanmak üzere %10'luk kısmın kurum kazancından indirim konusu yapılamayacağının düzenlendiği, kararda henüz 2021 vergilendirme dönemi sona ermeden oranın belirlendiği ve 2021 vergilendirme döneminde uygulanmak üzere yürürlüğe girdiğinin açıkça belirtildiği, bu doğrultuda düzenlenen tebliğ hükümleri ile de, anılan kanun maddesinin yürürlüğe girdiği 1/1/2013 tarihinden itibaren sağlanan yabancı kaynaklara ilişkin olarak mahiyet ve tutar itibarıyla 1/1/2021 tarihinden itibaren kesinleşen gider ve maliyet unsurlarının gider kısıtlamasına tabi tutulacağının belirtildiği, olayda Cumhurbaşkanı Kararı ile geçmişe yürütmenin söz konusu olmadığı gerekçesi ile tahakkukta hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıyor ve davayı reddediyor.

İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. Vergi Dava Dairesi 22.04.2022 tarihli ve E. 2022/204, 2022/578 sayılı Kararıyla, istinaf başvurusuna konu edilen İzmir 4. Vergi Mahkemesi kararının, usul ve esas bakımından hukuka uygun olduğu sonucuna vararak, davacı şirketin istinaf başvurusunu oybirliğiyle reddediyor. Karar kesin olarak verildiği için Danıştay incelemesine gidemeden karar kesinleşiyor.

Tartışmalara konu olan bu karar moralleri bozsa da yine Ege’den gelen yeni bir karar morallerin düzelmesine neden oluyor.

Bu karara ilişkin davanın açılma nedenleri, 3490 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararının yürürlüğünün 1.1.2021 tarihi olmasına rağmen 25/05/2021 tarihli ve 31491 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Kurumlar Vergisi 18 no.lu Tebliğ ile yürürlüğün 1.1.2013 tarihine çekildiği, Cumhurbaşkanı Kararının başlamış hesap dönemine ilişkin olarak geçmişe dönük olarak yürürlüğe konulduğu, yabancı kaynak tanımlaması yapma hususunda vergi idaresinin belirlemede bulunma yetkisinin bulunmadığı, yapılan yabancı kaynak belirlemesinin düzenlemenin esasına aykırı olduğu, yabancı kaynak tanımlaması gereği esasında yabancı kaynak olmayan hesap kalemlerinin de yabancı kaynak olarak kabul edildiği, finansman gideri yanında finansman geliri de yaratan durumlarda netleştirme yapılmamasının hatalı sonuçlara sebebiyet verdiği, Kurumlar Vergisi 18 no.lu Tebliğ'in Kurumlar Vergisi Kanununa ve hukukun genel ilkelerine aykırı olduğu, Cumhurbaşkanı Kararı ile çeliştiği, finansman gider kısıtlaması uygulamasının verginin geriye yürümezliği ilkesine aykırı olduğu, yabancı kaynakların hesaplamaya dahil edilmemesi gerekmekte iken Tebliğ hükümleri gereği dahil edilerek haksız yere fazla vergi ödemek zorunda kalındığı, Tebliğ hükümleri ile Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 11/1-i bendinde yer alan yetkilerin aşıldığı, söz konusu hükümlerin öngörülebilirlik, belirlilik, Cumhurbaşkanı'na devredilen yetki haricinde kamu gücüne dayanarak tahsil edilen bütün yükümlülüklerin kanunla düzenlenmesi ilkesine, finansman giderleri toplamının gider kısıtlamasına tabi tutulması, gelir ve kurumlar vergisinde mali güce göre vergileme ilkesinin sonucu olan, safi gelirin vergi konusu edileceği ilkesine, kanunların geriye yürümezliği ilkesi ve kazanılmış hakların korunması ilkesine aykırı olduğu hususlarından oluşuyor.

Yani dava tek bir nedenle açılmış değil, birden fazla nedenle tahakkukun haksız olduğu ileri sürülüyor.

Manisa Vergi Mahkemesi 21/10/2021 tarihinde oy birliğiyle verdiği E: 2022/845, K:2022/1214 sayılı Kararıyla, vergilendirme dönemi sona ermeden 03.02.2021 tarihli 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile gider kısıtlamasına ilişkin belirlenen oranın 2021 vergilendirme dönemlerine uygulanmak üzere yürürlüğe girdiği, buna göre de, Kanunda belirtilen ve 2021 vergilendirme döneminde kesinleşen finansman giderlerinin %10'unun, kurum kazancından indirim konusu yapılamayacağının belirlendiği, dolayısıyla finansman gider kısıtlamasının ilk defa 2021 yılının birinci geçici vergilendirme dönemi itibariyle dikkate alınacağı, 03.02.2021 tarihli 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının yürürlük tarihinin 1.1.2021 tarihli olmasına karşın 25.05.2021 tarihli ve 31491 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kurumlar Vergisi 18 no.lu Tebliğ ile yürürlüğün 1.1.2013 tarihine çekildiği, bu durumda finansman gider kısıtlaması kapsamına Cumhurbaşkanı Kararının yayım tarihinden önce kullanılan kredilerin dahil edilmesinin hukuki belirlilik ve kanunların geriye yürümezliği ilkelerine aykırı olduğu sonucuna varıyor ve tahakkuk işleminin ihtirazî kayda konu kısmında hukuka uyarlık görmeyerek davayı kabul ederek, ödenen tutarın 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faizi ile birlikte davacıya iadesine karar veriyor.

Karar metni şiir gibi, önce uzun uzun hukuk devletinin önkoşullarından "hukuki güvenlik" ile "belirlilik" ilkeleri açıklanıyor.

Sonra 01/01/2013 tarihinde mevzuatta düzenlenen kısıtlamanın Cumhurbaşkanı Kararının yayımıyla uygulama olanağı bulduğu, 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararından önce finansal gider kısıtlaması uygulaması olmadığından mükelleflerin kredi kullanım tercihlerinde bu yönde bir maliyetlerinin bulunmadığı düşüncesinin etkili olduğu, bir başka ifadeyle Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 11/1-i maddesi çerçevesinde Cumhurbaşkanlığınca bir karar alınmış olsa idi mükelleflerin finansal gider kısıtlaması uygulamasına tabi olacaklarından finansman ihtiyaçlarını yurt içi ya da başka kaynaklardan sağlamayı tercih edebilecekleri, kısıtlamanın Cumhurbaşkanı Kararının yayım tarihinden önce ve 01/01/2013 tarihinden itibaren kullanılan kredilere ilişkin finansman giderlerine uygulanması gerektiğinin kabulü halinde mükelleflerin öngörmediği bir vergi yüküyle karşılaşacakları, bu yaklaşımın ise hukuki belirlilik ilkesi ile bağdaşmayacağı çok güzel bir şekilde ifade ediliyor.

Keşke ilgili kararda diğer dava nedenleri bakımından da değerlendirmeler yapılsaydı. Çünkü istinaf veya temyiz aşamasında bu gerekçe kabul görmezse, diğer dava nedenleri yönünden değerlendirme yapılmadığı için yargılamadaki bu eksiklik haksız sonuçlara neden olabilir.

Umarım bu ve buna benzer davalarda istinaf mahkemesi ve Danıştay da bu gerekçe ile kararlarını verirler ve içtihatlar en kısa sürede istikrar kazanır. Neticede finansman gider kısıtlaması uygulaması amacına uygun daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulur.  

Yanlış hatırlamıyorsam Maliyenin, kriz ortamında vergi tahsilatını artırmak amacıyla finansman gider kısıtlamasını geçici bir süre için uygulama düşüncesi vardı. Ancak benimsenen model öyle etkili sonuçlar verdi ki, sırf bu nedenle kurumlar vergisi tahsilatında önemli artışlar görüldü. Bu noktadan sonra İdare bu uygulamanın ortadan kaldırılmasını istemez. Bu nedenle yargının tutumu çok önemli! Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/finansman-gider-kisitlamasi-ile-ilgili-davalarda-olumlu-haberler-gelmeye-basladi,37421

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

DUYURU

4447 Sayılı Kanun’un Geçici 31 inci Maddesinde Yer Alan Kredi Faiz veya Kar Payı Desteği Hakkında Duyuru

25.05.2021 tarihli ve 31491 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7319 sayılı Sigortacılık ile Diğer Bazı Alanlara İlişkin Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4’üncü maddesi ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa geçici 31 inci madde eklenmiştir.

Anılan maddenin üçüncü fıkrasında; “Bu maddeyle sağlanan kredi faiz veya kâr payı desteği, destek kapsamına giren sigortalılar için 12 ay süreyle uygulanır. Bu madde kapsamına giren işyerleri ilave olarak işe aldığı en fazla beş sigortalı için bu destekten yararlanır.” Hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan destek uygulamasına ilişkin usul ve esaslar 09.07.2021 tarihli ve 2021/24 sayılı Genelge ile açıklanmıştır.

Bu kapsamda, 28.03.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun geçici 20 inci maddesi kapsamında kefalet sağlanan ve kamunun doğrudan veya dolaylı olarak hâkim sermayedar olduğu bankalardan bu maddenin yürürlük tarihinden sonra 30.06.2022 tarihine kadar kredi kullanan işverenlerce, Kurumumuz sistemlerinde yer alan teşvik tanımlama ekranlarında “7319- 4447 Sayılı Kanun Geçici 31.Madde – Kredi Faiz veya Kar Payı Desteği” menüsü ile sisteme tanımlanmış sigortalılarından en fazla 5 sigortalı seçiminin yapılması gerekmektedir.

İşverenlerimiz Sigortalı seçimini İşveren Sistemi (https://uyg.sgk.gov.tr/IsverenSistemi) uygulamasında yer alan “İşveren / Teşvikler ve Tanımlar / 4447-Geçici 31 inci Madde Listeleme” menüsünden “Sigortalı Seç” butonu ile yapabileceklerdir.

4447 sayılı Kanunun geçici 31 inci maddesinde yer alan destekten yararlanmak isteyen işverenlerimizce seçilecek sigortalılar için Kurumumuz sistemlerinde Kanunda öngörülen şartların sağlanıp sağlanmadığı yönünde çalışma yapılacağından, söz konusu sigortalı seçiminin işverenlerimizce 14.11.2022 Pazartesi günü saat 23:59’a kadar yapılması gerekmektedir.

Seçimi yapılan sigortalıların sonradan değiştirilemeyeceği dikkate alındığında, işverenlerimizce 2021/24 sayılı Genelgede yer alan usul ve esaslar dikkate alınarak en fazla 5 sigortalı seçiminin yapılması önem arz etmektedir.

Sigortalı seçimi sadece 28.03.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun geçici 20 inci maddesi kapsamında kefalet sağlanan ve kamunun doğrudan veya dolaylı olarak hâkim sermayedar olduğu bankalardan maddenin yürürlük tarihinden sonra 30.06.2022 tarihine kadar kredi kullanan işverenlerce yapılacağından, 7319 teşvik tanımlaması yapan ancak kredi kullanmayan işverenlerce herhangi bir işlem yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Kaynak: SGK

12 Kasım 2022 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 32011

Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulundan:

ESAS NO : 2021/6

KARAR NO: 2022/2

ÖZÜ 1) Vergi incelemesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra borçlu hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 13. maddesinin 1. bendine göre ihtiyati haciz işlemi tesis edilemeyeceği doğrultusunda İçtihadın birleştirilmesi hakkında.

2) Vergi incelemesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra borçlu hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 13. maddesinin 3. bendine göre ihtiyati haciz işlemi tesis edilip edilemeyeceği konusunda içtihatların birleştirilmesine gerek bulunmadığı hakkında.

İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KURULU KARARI

Vergi incelemesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra bordu hakkında ihtiyati haciz işlemi tesis edilip edilemeyeceği konusunda Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Daireleri kararları ile Danıştay Dördüncü, Yedinci Daireleri ve Vergi Dava Daireleri Kurulu kararları arasındaki aykırılığın, içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesinin Danıştay Başkanı tarafından istenilmesi üzerine, konuyla ilgili kararlar ile yasal düzenlemeler incelendikten ve Raportör Üyenin açıklamaları ite Danıştay Başsavcısının düşüncesi dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:

I. KONU İLE İLGİLİ KARARLAR

A. VERGİ İNCELEMESİ SONUÇLANIP TARHİYAT YAPILDIKTAN SONRA BORÇLU HAKKINDA İHTİYATİ HACİZ İŞLEMİ TESİS EDİLEMEYECEĞİNE İLİŞKİN

Danıştay Üçüncü Dairesince verilen 23/12/2020 tarih ve E:2018/1878, K:2020/6078 sayılı karar:

6183 sayılı Kanun’un 13. maddesinin 1. bendi uyarınca ihtiyati haciz kararı alındığı belirtildikten sonra, 6183 sayılı Kanun’un 9. maddesi, 13. maddesinin 1. bendi ve 17. maddesine göre, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk hesaplamalara göre teminat istenebileceği, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk kararı alınabileceği, inceleme sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz kararı alınamayacağı gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesi Vergi Dava Dairesinin kararı bozulmuştur.

(Danıştay Üçüncü Dairesinin 11/03/2015 tarih ve E2013/2900, K:2015/1148 saydı kararı da aynı yöndedir.)

Danıştay Dokuzuncu Dairesince verilen 06/04/2018 tarih ve E:2016/1917, K:2018/2163 sayılı karar:

Davacı hakkında 6183 sayılı Kanun’un 13. maddesinin 1. bendi uyarınca tesis edilen ihtiyati haciz işleminin iptali istemiyle açılan davada; 6183 sayılı Kanun’un kamu alacağının korunması ile İlgili hükümlerini kapsayan Birinci Kısmının İkinci Bölümünde yer alan teminat istenilmesi, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk müesseselerinin, henüz kamu alacağı olma niteliği kazanmamış vergi ve cezaların, tahakkuk ettikleri tarihte karşılaşılabilecek tahsil imkansızlığına bir önlem olarak öngörüldüğü, vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk hesaplamalara göre teminat istenebileceği ve ihtiyati haciz karan alınabileceği, diğer bir deyimle bu madde uyarınca ilgililer hakkında İhtiyati haciz karan alınabilmesi için incelemenin henüz tamamlanmamış olması gerektiği, vergi incelemesi tamamlandıktan sonra ihtiyati haciz kararı alınamayacağından, uyuşmazlık konusu işleme karşı açılan davayı kabul eden mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

(Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 28/03/2019 tarih ve E:2018/1596, K:2019/1306 sayılı karan, 09/10/2018 tarih ve E:2016/5401, K:2018/6084 sayılı kararı ile 02/04/2018 tarih ve E:2016/4492, K;2018/1991 sayılı kararı da aynı yöndedir.)

Danıştay Dokuzuncu Dairesince verilen 19/10/2021 tarih ve E:2019/2591, K:2021/4815 sayılı karar.

Davacı adına tesis edilen ihtiyati tahakkuk ve 6183 sayılı Kanun’un 13. maddesinin 1. ve 3. bentleri uyarınca tesis edilen ihtiyati haciz işlemlerinin iptali istemiyle açılan davada mahkemece verilen iptal kararı, Vergi Dava Dairesince ihtiyati haciz yönünden yukarıda belirtilen gerekçeye yer verilmek suretiyle reddedilmiş ve bu kararın temyizi üzerine Dairece onanmıştır.

Danıştay Dokuzuncu Dairesince verilen 24/04/2018 tarih ve E:2016/4515, K:2018/2512 sayılı karar île 27/12/2017 tarih ve E:2016/5625, K:2017/10688 saydı karar:

Davacı hakkında 6183 sayılı Kanun’un 13. maddesinin 3. bendi uyarınca tesis edilen ihtiyati haciz işleminin iptali istemiyle dava açıldığı belirtildikten sonra, 6183 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile 13. maddesinin 3. bendinden bahiste, 6183 sayılı Kanun’un kamu alacağının korunması ile ilgili hükümlerini kapsayan Birinci Kısmının İkinci Bölümünde yer alan teminat istenilmesi, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk müesseselerinin, henüz kamu alacağı olma niteliği kazanmamış vergi ve cezaların, tahakkuk ettikleri tarihte karşılaşılabilecek tahsil İmkansızlığına bir önlem olarak öngörüldüğü, dolayısıyla, özel kanunlara göre henüz tahakkuk etmemiş vergi ve cezalar hakkında, kamu alacağının güvenceye bağlanması amacıyla öngörülen ihtiyati haciz kararlarının alınıp uygulanmasının mümkün olduğu, dosyanın incelenmesinden; davacı hakkında vergi inceleme raporuna göre ihbarnamenin düzenlendiği dava konusu ihtiyati haciz işleminin ise daha sonraki tarihte tesis edildiği anlaşıldığından, yukarıda yer alan yasa! düzenlemelere göre davacı şirket hakkında İhbarname düzenlenmesinden sonra ihtiyati haciz kararı alınamayacağı gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.

İnceleme sonuçlandıktan sonra 13. maddenin 1. bendine göre ihtiyati haciz kararı alınamayacağından, şartların varlığı halinde 13. maddenin diğer bentlerine göre ihtiyati haciz kararı alınabileceğinde ise tereddüt bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, vergi incelemesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra borçlu hakkında ihtiyati haciz işlemi tesis edilip edilemeyeceği konusunda Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Daireleri kararlan ile Danıştay Dördüncü. Yedinci Daireleri ve Vergi Dava Daireleri Kurulu kararları arasında var olan içtihat aykırılığının içtihatların birleştirilmesi yoluyla bağlayıcı bir çözüme kavuşturulması ve içtihadın, “vergi incelenmesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra borçlu hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 13. maddesinin 1. bendine göre ihtiyati haciz işlemi tesis edilemeyeceği” yönünde birleştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI.SONUÇ

Açıklanan nedenlerle,

1) Vergi incelemesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra bordu hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 13. maddesinin 1. bendine göre ihtiyati haciz işlemi tesis edilemeyeceği doğrultusunda içtihadın birleştirilmesine, 13/05/2022 tarihli birinci toplantıda karar yeter sayısı sağlanamadığından ikinci toplantıda mevcudun oyçokluğuyla;

2) Vergi incelemesi sonuçlanıp tarhiyat yapıldıktan sonra borçlu hakkında 6183 sayılı Kanun’un 13. maddesinin 3. bendine göre ihtiyati haciz işlemi tesis edilip edilemeyeceği konusunda Danıştay Vergi Dava Daireleri ve Kurulu kararları arasındaki aykırılığın içtihadın birleştirilmesi yoluyla giderilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;

27/05/2022 tarihinde karar verildi.

Tamamı İçin Tıklayınız

9 Kasım 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 7420 sayılı Kanunla çalışanlarla ilgili iki önemli düzenleme yapıldı. Bunlar,

- Birincisi; Çalışanlara elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma gideri karşılığı olarak aylık 1.000 TL’ye kadar yapılacak ödemeler,

- İkincisi ise; Personele yemek bedelinin nakit olarak ödenmesi ile ilgili.

Yeminli Mali Müşavir Abdullah Tolu, ntv.com.tr için bu soruları yanıtladı ve düzenlemenin ayrıntılarını yazdı.

Çalışan maaşlarına 1000 TL destek - 1

ÇALIŞANA DOĞALGAZ DESTEĞİ NEDİR?

7420 sayılı Kanunun geçici 1. Maddesi ile, işverenler tarafından çalışanlara elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine (fuel-oil, kömür, odun vb.) karşılık olmak üzere 9 Kasım 2022 tarihinden itibaren 30 Haziran 2023 tarihine kadar (bu tarih dahil) (yani toplamda 8 ay), mevcut ücretlerine/prime esas kazançlarına ilave olarak yapılan aylık 1.000 TL'yi aşmayan ödemeler Gelir Vergisi ve SGK Priminden istisna edildi.

Bu düzenleme ile, işverenlerin çalışanlarına elektrik, doğalgaz ve ısınma giderlerine karşılık olmak üzere yapacakları ödemeler vergi ve SGK yönünden teşvik ediliyor.

İŞVEREN DOĞALGAZ DESTEĞİ YAPMAK ZORUNDA MI? 

Hayır, çalışanlara bu ödemelerin yapılması işverenler açısından zorunlu değil, tamamen isteğe bağlı.

DOĞALGAZ DESTEĞİNİN ŞARTLARI NEDİR? 

İşverenlerin çalışanlarına elektrik, doğalgaz ve ısınma giderlerine karşılık olmak üzere yapacakları ödemelerdeki vergi ve SGK istisnasının şartları ise şu şekilde:

- Aylık toplam 1.000 TL’yi aşmayan ödemeler istisna kapsamına giriyor.

İşverenler tarafından çalışanlara elektrik, doğalgaz ve ısınma giderlerine karşılık olmak üzere yapılacak ödemelerin aylık toplam 1.000 TL’ye kadar olan kısmı istisna kapsamında bulunuyor.

1.000 TL’yi aşan kısım ise gelir vergisi ve SGK primine tabi.

- Bu ödemelerin çalışanların mevcut ücretlerine/prime esas kazançlarına ilave olarak yapılması gerekiyor.

Bu istisnadan faydalanılabilmesi için, yapılacak söz konusu ödemelerin mutlak suretle çalışanların mevcut ücretlerine/prime esas kazançlarına ek olarak yapılması gerekiyor.

Çalışanların ücretinde bir artış oluşturmadan ücret kalemlerinin adı değiştirilerek, bu istisnalardan yararlanılması mümkün bulunmuyor.

- İstisna 9 Kasım 2022 – 30 Haziran 2023 tarihleri arasında yapılacak ödemeler için geçerli.

İstisna düzenlemesi süresiz değil, 9 Kasım 2022 tarihinden 30 Haziran 2023 tarihine (bu tarih dahil) kadar yapılan söz konusu ödemeler için bu istisnalar uygulanabilecek.

- Bu ödemeler; elektrik, doğalgaz ve ısınma giderlerine karşılık olarak yapılmalı.

İstisna uygulanabilmesi için, söz konusu ödemenin, işverenler tarafından çalışanlara elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine karşılık olmak üzere yapılması gerekiyor.

DOĞALGAZ DESTEĞİNİN DENETİMİ NASIL OLACAK? 

Söz konusu ödemelerin elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine karşılık yapılıp yapılmadığının nasıl tevsik edileceği konusu açık değil. Bunun için işverenler tarafından alınacak bir kararın yeterli olup olmayacağı veya çalışanların elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderlerine ilişkin olarak işverenlere fatura ibraz etmelerine gerek bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekiyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çok kısa bir süre içerisinde müşterek çıkarılacak tebliğ veya ayrı ayrı çıkarılacak tebliğlerle bu konuya açıklık getirilmesi bekleniyor.

DOĞALGAZ DESTEĞİNİN HAZİNEYE MALİYETİ NEDİR? 

Çalışanlara ücretleri dışında yapılan her ne adla yapılırsa yapılsın tüm nakdi ödemeler ücret olarak gelir vergisine ve SGK primine tabi bulunuyor. Bu düzenleme ile, Hazine, işverenler tarafından çalışanlara elektrik, doğalgaz ve ısınma giderlerine karşılık olmak üzere yapılacak ödemelerin aylık toplam 1.000 TL’ye kadar olan kısmını gelir vergisi ve SGK priminden istisna ederek, bu tutara isabet eden gelir vergisi ve SGK priminden vazgeçiyor. Çok önemli bir teşvik.

Bu istisna nedeniyle Hazine'nin bir asgari ücretlide vazgeçtiği gelir vergisi 178,4 TL, SGK primi ise 454,6 TL tutarında. Yani, Hazine’nin vazgeçtiği toplam tutar, 633,00 TL!

DOĞALGAZ DESTEĞİNİN İŞVERENE MALİYETİ NEDİR? 

İşverenler, çalışanlara daha önce vergi ve SGK primi ödeyerek yaptıkları bu ödemelerin aylık 1.000 TL’ye kadar olan kısmı için artık vergi ve SGK primi ödemeyecek. Çalışan sayısına göre yararlanılan vergi ve prim istisnası tutarı da artıyor. Bu ödemeleri yapan işverenler için önemli bir kazanç.

Bu istisna olmasaydı, bir asgari ücretlide işverenler net 1.000 TL.ye kadar yapacakları söz konusu ödemeler nedeniyle 178,4 TL gelir vergisi ve 454,6 TL SGK primi fazladan ödeyeceklerdi. İstisna nedeniyle bir asgari ücretlide toplam kazançları 633 TL oluyor.

Çalışanların ücretleri, söz konusu istisna nedeniyle en az 1.000 TL artacak.  

Ayrıca, personele nakit olarak ödenen yemek bedelleri de gelir vergisinden istisna edildi.

7420 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, işverenlerce, işyerinde veya müştemilatında yemek verilmeyen durumlarda çalışılan günlere ait bir günlük yemek bedelinin 51 TL’yi aşmayan kısmı gelir vergisinden istisna edildi. Ödemenin bu tutarı aşması halinde aşan kısım ile bu amaçla sağlanan diğer menfaatler ücret olarak vergilendirilecek. Bu düzenleme 1 Aralık 2022 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek. Yeni yılda bu tutarın 114 TL olması bekleniyor.

Daha önce, bu şekilde nakit olarak yapılan ödemelerin tamamı gelir vergisine tabi tutuluyordu.

Öte yandan, yapılan bu düzenleme ile yemek çeki, yemek kuponu ve yemek kartı verilmesi suretiyle sağlanan menfaatlere ilaveten nakit ödenen yemek bedelleri de gelir vergisi istisnası kapsamına alındı. Yani, istisna uygulaması için menfaatin yemek çeki, yemek kuponu ve yemek kartı verilmesi suretiyle sağlanması şartı kaldırıldı.

Ancak, bu istisna düzenlemesi SGK primini kapsamıyor. Mevcut durumda, bu 51 TL’nin 12,94 TL’lik kısmı SGK priminden istisna, aşan kısım prim kesintisine tabi bulunuyor. ABDULLAH TOLU

https://www.ntv.com.tr/ntvpara/calisan-maaslarina-1000-tldestek,AbQOw2jlbUO3So9AmwKGrA

 

5510/4-b kapsamındaki (eski adıyla Bağkur’lu) sigortalıların yürütmekte oldukları işleri nedeniyle işyerinde veya işyeri dışında meydana gelen kazalar, iş kazası sayılmaktadır.

Bu kişilerin geçirdikleri iş kazalarının Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 35. maddesine göre kazanın meydana geldiği tarihten itibaren bir aylık süreyi geçmemek şartıyla, bildirim yapmaya engel halin ortadan kalktığı günü takip eden günden başlanarak kendileri tarafından en geç 3 iş günü içinde SGK’ya bildirilmesi gerekiyor.

4/b kapsamındaki sigortalıların iş kazası bildirimi kağıt ortamında yapılabildiği gibi 4/a kapsamındaki sigortalıların iş kazası bildirimlerinin yapıldığı “İş Kazası Meslek Hastalığı E-Bildirim” ekranından elektronik ortamda da yapılabilmektedir.

4/b kapsamındaki sigortalıların iş kazası bildirimlerinin elektronik ortamda yapılabilmeleri için e-Sigorta şifresinin aktif olması ve SGK işyeri tescil kütüklerinde işveren veya şirket ortağı olarak kaydının bulunması gerekiyor. e-Sigorta şifresi aktif olmasına rağmen işyeri tescil kütüklerinde iş kazası geçiren 4/b kapsamındaki sigortalının işveren/şirket ortağı olarak bilgileri yer almıyorsa elektronik ortamda iş kazası bildirimi yapılmasına sistem tarafından izin verilmemektedir. Bu durumda, işyeri tescil kayıtlarında gerekli güncellemelerin yapılması için ilgili SGK Müdürlüğüne başvurulması ya da iş kazası bildiriminin kağıt ortamında yapılması gerekecektir.

Diğer taraftan iş kazası ve meslek hastalıklarının süresi içinde SGK’ya bildirilmemesi halinde uygulanacak idari para cezaları 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda düzenlenmiş olup, anılan Kanunun “Kapsam ve İstisnalar” başlıklı 2. maddesinin (ç) bendinde “Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar.” hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür.

Kanunda yer alan bu istisna maddesi çerçevesinde 4/b kapsamında sigortalı olan vatandaşlarca iş kazası bildirimlerinin süresi içinde yapılmaması halinde;

  • 4/a kapsamında en az bir sigortalı istihdam ediyorlar ise çalışan sayısına ve işyerinin tehlike sınıfına bakılarak 2022 yılı itibariyle 6.966,00 TL ile 20.898,00 TL değişen tutarlarda idari para cezası uygulanmaktadır.
  • 4/a kapsamında çalışanı olmayanlara ise 6331 sayılı Kanun kapsamında olmadıklarından iş kazasını süresi içinde SGK’ya bildirmeseler bile idari para cezası uygulanmamaktadır.

İŞ ARAMA İZNİNDE ÇALIŞAN İŞÇİYE ÖDENECEK ÜCRET

Haftanın altı günü çalışma yürütülen işyerimizde 4 hafta ihbar süresi bulunan bir işçimize iş yoğunluğu nedeniyle iş arama izni kullandıramadık. İş arama izin ücretini nasıl hesaplamamız gerekiyor? Leyla K.

İş Kanunu’nun 27. maddesine göre,

  • İş arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz.
  • İşveren iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini % 100 zamlı ödemekle yükümlüdür.

İş arama izni çalışma günlerinde verileceğinden, hafta tatili ile bayram ve genel tatil günleri için iş arama izni verilmez. Bu bakımdan iş arama izninin kullandırılmaması halinde işçiye ödenecek iş arama izin ücreti de yalnızca çalışma günleri için hesaplanacaktır.

İş arama izninin kullandırılmaması halinde işçiye ödenecek iş arama izin ücreti, “saatlik ücret X toplam iş arama izin saati X 2” formülüyle hesaplanır.

Buna göre haftanın altı günü çalışma yürütülen işyerinde aylık 9.000 TL brüt ücret karşılığı çalışan bir işçinin;

Saatlik brüt ücreti: 9.000/225 =40,00 TL

4 hafta ihbar süresi içindeki toplam iş arama izin saati: 4 haftalık sürenin her bir haftasında 6 iş günü bulunduğundan toplamda 6 gün X 4 hafta = 24 iş günü için 24 X 2 = 48 saat olacaktır.

Bu durumda 4 haftalık ihbar süresi içinde iş arama izni kullandırılmayan işçiye 40 X 48 X 2 = 3.840,00 TL tutarında brüt iş arama izin ücreti ödenmesi gerekecektir.

BİR ÖNERİ

Sosyal Güvenlik Kurumunca özel sektörde çalışan sigortalıların prime esas kazançlarının bir önceki ayda bildirilen kazançlara göre azalması durumunda sigortalılara bilgilendirme amaçlı kısa mesaj gönderilmektedir.

Ancak, işverenlerce sigortalılara ücret niteliğinde ödemelerin yanı sıra ücret dışı (prim ikramiye gibi) ödemeler de yapılmaktadır. Ücret dışı bu ödemelerin bir kısmı arızi nitelikte olup, her ay düzenli bir şekilde ödenmediğinden, prime esas kazancın bir önceki ayın kazancı ile kıyaslanması sonrasında sigortalıya gönderilen bilgilendirme mesajı kimi zaman sigortalılar nezdinde sigorta primlerinin eksik bildirildiği yönünde bir algı oluşmasına neden olabilmektedir.

Bu bakımdan bir önceki ayın bilgileriyle yapılacak kıyaslamanın MUHSGK’nın “Hak Edilen Ücret” sütununda yer alan bilgilerle yapılması, “Prim İkramiye ve Bu Nitelikteki İstihkak” sütununda yer alan bilgilerin bu kıyaslamaya dahil edilmemesi isabetli olacaktır. Eyüp Sabri Demirci

https://www.karar.com/yazarlar/eyup-sabri-demirci/is-kazasi-geciren-sirket-ortaginin-kaza-bildirimi-1594675

Nakit sermaye artırımında faiz indirimiyle ilgili kaç makale yazdım hatırlamıyorum. Hepsi de sorunlarla ilgiliydi. Müessese adeta sorun yumağı. Düzenleme sil baştan yapılmadığı sürece de sorunların giderilmesi mümkün gözükmüyor.

Konuyla ilgili yargı kararları da çoğalıyor. Zaman zaman sizlere kararları aktarmaya çalışıyorum. İşte yeni kararlardan birisi daha.

Dava konusu

Aşağıda özetleyeceğim Danıştay Kararı’nda yer alan bilgilerden anladığıma göre;
davacı sermaye artırımında bulunmuş, artırım öncesinde sermaye artırımında kullanılmak üzere şirket hesabına bir miktar havale yapılmış, gelen tutar şirkette “320 Satıcılar” hesabına kaydedilmiş, daha sonra yapılan yönetim kurulu toplantısında alınan karar gereği muhasebe hatası düzeltilerek ilgili tutar “529 Diğer Sermaye Yedekleri” hesabına alınmış, daha sonra sermaye artırma prosedürü tamamlanmış, artırılan sermayenin bir kısmı daha önce sermaye artırımı için gönderilen tutardan karşılanmış, kalan kısmın bir bölümünün ortaklar tarafında nakden ödenmesi taahhüt edilmiş, ödemenin bir kısmı da fiilen yapılmış.

1 seri no’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin "10.6.3.1.1. Sermaye Avanslarının Durumu" başlıklı alt bölümünün 1. fıkrasında yer alan "a) Banka hesabına yatırıldığı tarihten itibaren şirketin bilançosunda öz sermaye kalemleri arasında yer alan "Diğer Sermaye Yedekleri" hesabında izlenmesi ve" cümlesi ile 2. fıkrasındaki "Ayrıca, şirketin banka hesabına yatırıldığı tarihten itibaren bilançoda öz sermaye kalemleri arasında yer alan "Diğer Sermaye Yedekleri" hesabında izlenmeyen tutarlar için, ilgili hesap döneminde bu tutarlara ilişkin sermaye artırımı gerçekleştirilse dahi indirim uygulamasından faydalanılması mümkün bulunmamaktadır." cümlesinin ve ihtirazi kayıtla verilen beyannameye istinaden tahakkuk eden verginin, sermaye artırımı öncesi ortaklar tarafından gönderilen tutardan kaynaklanan matraha isabet eden kısmının iptali ile ödenen verginin iadesi istemiyle dava açılmış.

Davalı Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın savunması

Danıştay Kararında yer alan Hazine ve Maliye Bakanlığının savunması bazı yönleriyle dikkatimi çekti. Kısaca değerlendirmek isterim.

- Bakanlık savunmasında, ilgili maddede sermaye avanslarının indirim hakkından yararlanabileceğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığı, Tebliğ ile piyasada bazı mükelleflerin tercih ettiği sermaye avansı sisteminin de indirim hakkından yararlanması için imkân sağlandığını ileri sürüyor. Bu savunmada önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum. Mevcut düzenleme çerçevesinde indirim olanağı yoksa Bakanlığın buna olanak sağlaması mümkün değil, indirim olanağı varsa engellemeye yetkisi olmadığı gibi. Bakanlık benim anlayışıma göre açık açık yetkimizi aştık diyor.

- Savunmada belirtilen bir başka nokta, iptali istenen cümlelerin tek başına yeni kurallar içeren hukuki bir düzenleme getirmediği, mükellefler lehine yapılan bir düzenlemeyi ve uygulamasını açıkladığı, düzenlemenin kötüye kullanımları engellemek amacıyla mükelleflerin izlemesi gereken adımları gösterdiği belirtiliyor. Bence iptali istenen cümleler tek başına yeni kurallar içeren yeni bir hukuki düzenleme getiriyor. Getirilen düzenleme makul da değil. Kanunda olmayan bir koşul getiriliyor (hangi hesaba kaydedileceği) ve avansın ilgili hesap döneminde sermayeye eklenmesi (Avans Ocak ayında gelmişse bir yıla yakın süre, Aralık ayında gelmişse en fazla bir ayda, belki de biraç gün içinde) şartı getiriliyor.

- Savunmada davacının, kendi hatasından kaynaklanan durumu Tebliğ’in ilgili hükümlerinin iptali suretiyle gidermek istediği belirtiliyor. Vergi Usul Kanunu’nda hem yanlış kayıtların düzeltilmesine hem de vergi hatalarının düzeltilmesine yönelik hükümler var. Hataların Kanun’a uygun olarak düzeltilmesinde bir sorun yok. Bu bir eksiklik değil, yasal hakların aranmasına da engel değil. Savunma bu yönüyle de doğru değil.

- Savunmada yer alan, muvazaaların engellenmesi amacıyla sermaye avanslarının banka hesabına yatırıldığı tarihten itibaren şirketin bilançosunda öz sermaye kalemleri arasında yer alan "Diğer Sermaye Yedekleri" hesabında izlenmesi" düzenlemesinin yapıldığı, aksi bir durumda diğer hesaplarda izlenen tutarların ileri bir tarihte sermaye avansı olarak değerlendirileceği ve Kanun hilafına indirim olanağından yararlanması mümkün hale geleceği belirtiliyor. Somut olayda ortaklardan alınan para borç hesabına kaydedilmiş. Ortaklara borcun sermayeye eklenmesinde de bence indirimi engelleyen bir durum yok. Aşağıda bu konuya yeniden değineceğim.

Karar özeti

İstemi inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 27.12.2021 tarih ve E:2018/3367 K:2021/11010 sayılı kararında;

- Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. maddesinin 3. fıkrasında yer alan, maddenin uygulanmasına ilişkin usulleri belirleme konusunda Hazine ve Maliye Bakanlığı’na verilen yetki çerçevesinde yayınlanan Genel Tebliğde yer alan bölümde, ilgili kanun hükmüne aykırılık bulunmadığı ve söz konusu düzenlemeyle, Kanun hükmüne açıklama getirilerek uygulamada birlik sağlandığı gerekçesiyle Tebliğin iptali istenilen bölümlerinde hukuka aykırılık bulmamış ve iptal istemini reddetmiş,

- Sehven yapıldığı anlaşılan kaydın düzeltilerek, sermaye artırımı öncesi tahsil edilen tutarın 529 Diğer Sermaye Yedekleri hesabına alındığı, dolayısıyla Tebliğde öngörülen şartın sağlandığı dikkate alınarak, dava konusu tahakkuk işleminin sermaye artırımı öncesi ödenen tutara isabet eden kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varmış ve bu kısma ilişkin olarak tahakkuk eden verginin iptali ve ödenen verginin iadesi istemini kabul etmiş.

Kişisel değerlendirmem

Yukarıda özetlediğim Danıştay Kararı’nın Tebliğin ilgili bölümünün iptali istemine ilişkin red kararına katılmıyorum.

Ortaklar tarafından şirkete ödenen tutarlar üç farklı nitelikte olabilir.

1) Sermaye avansı olabilir. Sermaye avansının sermayeye eklenmesinde indirimi engelleyen bir düzenleme yok. Sermaye avansının hangi hesaba kaydedildiğinin de bir önemi yok. Kaydedilecek hesaba göre İdarenin indirim hakkını ortadan kaldırması mümkün değil.

2) Borç olabilir. Somut olayda gerçekte ortaklara olan borcun sermayeye eklenmesi yok, sermaye avansı ekleniyor ama ortaklara borçların sermayeye eklenmesinde de bence faiz indirimine engel bir hüküm yok. İdare indirim mümkün değil diyor ama yargı kararları engel görmüyor. (Ankara Bölge İdare Mahkemesi Birinci Vergi Dava Dairesinin 08.11.2017 tarih ve E: 2017/1362 K: 2017/1898 sayılı kararı.) Bence de engel yok. Bu arada Mali İdare; ortağa borcun ödenmesi sonrası bu tutarın sermaye taahhüdünün karşılanmasında konulması halinde de indirimi mümkün görmüyor ama yargı kararları buna engel görmüyor (İstanbul Bölge İdare Mahkemesi İkinci Vergi Dava Dairesi’nin 10.11.2020 tarih ve E: 2020/911 K:2020/1906 sayılı kararı), sermaye artırımından gelen nakitle ilişkili kişiye olan borcun ödenmesi durumunda indirimi Kabul etmiyor, yargı kararları buna engel görmüyor (İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü vergi Dairesinin 24.05.2022 tarih ve E:2021/3831 K:2022/1967 sayılı Kararı)

3) Zarar itfa fonu veya sermaye destekleme primi olabilir. Bu durumda indirimden yararlanılıp yararlanılamayacağı tartışılabilir ama konunun somut olayla bir ilgisi yok.

Bu gerekçelerle, somut olayda tebliğin ilgili bölümünün yasaya uygun olmadığını düşünüyorum. Bakanlığın, hükmün uygulamasına ilişkin usulleri belirleme yetkisi çerçevesinde Tebliğde yer alan düzenlemeyi yapıp yapamayacağına gelince, öncelikle Tebliğde yapılan iş usule ilişkin değil doğrudan esasa ilişkin bir konu. Bakanlığın esasa ilişkin bir yetkisi yok ama olsa bile bu yetki çerçevesinde ilgili düzenlemede yer alan kuralların dışında kural koyarak, indirim olanağını kısıtlaması bence mümkün değil. Bu konuda çok yargı karar söylenebilir ama çok yeni bir tanesini ifade etmekle yetineyim.

İlgilenenler hatırlar, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nde 2017 yılında yapılan değişiklikle, altyapı gayrimenkul yatırım ortaklıklarının (AGYO) kazançlarının kurumlar vergisinden müstesna olmadığına ilişkin bir düzenleme/açıklama yapıldı. Tebliğde yer alan açıklama iptal davasına konu oldu ve Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 02.03.2021 tarih ve E:2017/4268 K:2021/1335 sayılı kararıyla dava reddedildi. Temyiz talebini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 15.12.2021 tarihli Kararı’nda Bakanlığın yetki sınırını çizdi, dava konusu Tebliğin, istisnanın uygulanmasına ilişkin usulleri tespit etme konusunda Bakanlığa verilen yetkinin sınırı aşılarak kanunla getirilen istisnanın kapsamını daraltan ve verginin kanuniliği ilkesine aykırılık teşkil eden, münhasıran AGYO’ların kazançlarının kurumlar vergisi istisnasından yararlanamayacağı yönündeki düzenlemelerinde ve davanın reddi yolunda verilen Daire kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaştı ve davayı kabul ederek Danıştay Dördüncü Dairesinin kararını bozdu. Ben de kişisel olarak böyle düşünüyorum. Recep BIYIK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/nakit-sermaye-artiriminda-faiz-indirimi-konusunda-bir-yargi-karari/674134

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN SÜRESİNDE ÖDENMEMESİ Türk Ticaret Kanununun 332. Maddesi Uyarınca Anonim Şirketler Asgari 250.000,00…
  • 2023 Yılında Yapılan Enflasyon Düzeltmesi, 2024 Yılında Ortaya Çıkacak "ENFLASYON DÜZELTMESİ KARINI" Etkiler Mi? CEVAP : HAYIR 2- 2023 yılında yapılan enflasyon düzeltmesi, 2024…
  • İNDİRİMLİ KURUMLAR VERGİSİ 32/A MADDESİ KAPSAMINDA VERGİ ZİYAI CEZASI İndirimli Kurumlar Vergisi uygulamasında; KVK 32/A maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen…
Top