Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Asgari ücret maratonu başladı. Çalışma hayatında pek çok konu için asgari ücretten hesaplama yapılıyor. Örneğin 1 Ocak’ta asgari ücret artınca işsizlik maaşı da yükselecek. BES’teki devlet katkısı da artacak.

2018 yılının asgari ücretinin belirlenmesi için çalışmalar cuma günü başladı. Peki, asgari ücret nasıl, neye göre ve kim tarafından belirleniyor? Asgari ücret, Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirleniyor. Komisyonda işçi, işveren ve devlet temsilcileri yer alıyor. Komisyonda asgari ücrete ilişkin görüşmeler ve hesaplamalar yapılıyor ve neticede bir karara varılıyor. Bu kararın alınması için oyçokluğu gerekiyor. Dolayısıyla işçi veya işveren tarafının devletin önerdiği asgari ücret rakamını kabul etmesi şart. Oyların eşit olması halinde ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın tespit ettiği başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış oluyor.

NEYE GÖRE BELİRLENİYOR?

Asgari ücret, normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi temel ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir. Dolayısıyla asgari ücretin işçinin yalnızca kendisinin ihtiyaçları düşünülerek ele alınması gerekir. Ancak ülkemizde kadınların işgücü piyasasına katılım oranı düşük olduğu için çoğu asgari ücretli kazandığı parayla ailesini geçindirmek durumunda. Bu nedenle de asgari ücret üzerinden ortalama dört kişilik bir ailenin giderlerinin karşılanması zorunluluğu ortaya çıkıyor.

HASSAS BİR KARAR

Komisyonun vereceği karar çok kritik. Yalnızca asgari ücretliler için değil, asgari ücrete yakın düzeylerde çalışan kişiler için alınacak karar büyük önem taşıyor. 2016 yılında asgari ücrette yüzde 30’a yakın artış olunca, asgari ücretin biraz üzerinde maaş alan kişilerin de ücretlerinde önemli bir artış yapılması gereği doğdu. Bu bir çığ etkisiyle ücretlerde artış getirdi. Bu konuda işverenlere ek destek uygulanarak sorun çözülmeye çalışıldı. Bu ay içerisinde verilecek karar hem işçi kesimini, hem işveren kesimini memnun edecek nitelikte olmalı.

Borçlanma miktarı değişecek

Asgari ücret yalnızca asgari ücretle çalışanları ilgilendirmiyor. Çalışma hayatında pek çok konu için asgari ücret üzerinden hesaplama yapılıyor. İlk olarak asgari ücret artınca 1 Ocak 2018 itibarıyla SGK’ya yapılan borçlanmalarda bir günlük borçlanma miktarı değişecek. Böyle olunca doğum, yurtdışı, askerlik borçlanması yapacak kişilerin cebinden daha yüksek miktarda para çıkacak. Ancak asgari ücrete bağlı tek değişken borçlanma değil.

Bağ-Kur’lunun primi etkilenecek

Asgari ücret artınca yeni adıyla 4/b’lilerin eski adıyla Bağ-Kur’lunun ödeyeceği prim de artacak. Bağımsız çalışanlar, esnaflar ve şirket ortaklarının her ay SGK’ya ödediği primlerde asgari ücrete endeksli olduğu için 1 Ocak 2018’ten itibaren asgari ücretteki artış bu kişilerin ödediği prime de yansıyacak.

1 Ocak itibarıyla işsizlere de müjde: Üst sınır yükselecek

Asgari ücrete endeksli bir diğer ödeme de işsizlik maaşı. Bir kişinin prime esas kazancı yani brüt ücreti ne kadar olursa olsun işsiz kaldığında İŞKUR’dan alabileceği işsizlik maaşında üst sınır söz konusudur. Bu üst sınır asgari ücretin brütünün yüzde 80’idir. Dolayısıyla bir kişinin çalışırken maaşı 7500 TL’de olsa bu kişi işsiz kaldığında asgari ücretin brütünün yüzde 80’inden fazla işsizlik maaşı alamaz. 1 Ocak 2018’de asgari ücret artınca bu sınır da artacak ve maaşı yüksek olan kişilerin alabileceği işsizlik maaşı da artacak.

5332 TL’lik limit yukarı çıkacak

Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) ödenen katkı paylarına yüzde 25 oranında devlet katkısı söz konusu. Ancak devlet katkısında bir üst limit var. Bu da asgari ücretin brüt tutarının yıllık miktarının yüzde 25’i. 2017 yılı itibarıyla devlet katkısındaki üst limit 5.332,5 TL. Asgari ücretin artmasıyla üst sınırda da artış olacak ve devlet katkısı miktarı yükselecek. Okan Güray Bülbül

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/asgari-ucretle-issizlik-maasi-ve-bese-devlet-katkisi-da-artacak/haber-685059

Cumartesi, 02 Aralık 2017 22:16

İşverenin İş Sözleşmesini Feshetmesi

İşveren, iş sözleşmesinin iki şekilde feshedebilir.

a) Haklı Sebeple

b) Geçerli Sebeple.

Haklı sebeple yapılan fesihlerde, haklı sebebin varlığı tartışmasız ise işe iade davası açılamaz.

Geçerli sebeple yapılan fesihlerde, işe iade davası açılabilir.

Çünkü, İş Kanununa göre, “geçerli bir neden” bulunmadan veya “sebep gösterilmeden” yapılan fesihlerin geçersiz olduğu kabul edilir. Bu nedenle, iş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir.

Ancak, işe iade davasının bazı ön şartları vardır. Bu şartlar yoksa, işe iade davası açılamaz.

Öncelikle, işçi İş Kanuna tabi bir işçi olmalıdır. Basın İş Kanunu kapsamına giren gazeteciler de işe iade davası açabilir böylece iş güvencesinden faydalanabilir.
Sözleşme Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi Olmalıdır.
İşçinin kıdemi en az altı ay olmalıdır.
İşyerinde Çalışan İşçi Sayısı En az Otuz Kişi Olmalıdır.
İşçinin, İşe İade Davası Açabilmesi İçin İşveren Vekili Statüsünde Olmaması Gerekir.
Fesih bildiriminden itibaren 1 ay süre içinde açılmış olmalıdır.

İşveren için, iş yerini etkileyen objektif nedenlerle ortaya çıkan iş gücü fazlalığı sonucunda, işçinin iş yerinde çalışma olanağı ortadan kalkmış ise fesih için geçerli bir sebebin varlığından söz edilir. Her ne kadar işveren amaç ve içeriğini belirlemekte serbest olduğu işletmesel kararları alabilse de, işletmesel karar sonucunda, tedbir olarak düşünülen feshin zorunlu hale gelmiş olması gerekir. Başka bir anlatımla işverenin fesih konusunda keyfi kararları yargı denetimine tabidir. Bununla birlikte, işletmesel kararla varılmak istenen hedefe fesihten başka bir yolla ulaşmak mümkün ise fesih için geçerli bir nedenden söz edilemez.

Fazla çalışmalar kaldırılarak, işçinin rızası ile esnek çalışma biçimleri getirilerek, işçiyi başka işte çalıştırarak ya da meslek içi eğitime tabi tutarak amaca ulaşma olanağı var iken feshe başvurulamaz. Yani, işçini işçi sözleşmesinin feshi en son son çare olmalıdır.

Açılan davada, iş sözleşmesinin feshinin geçerli bir nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşveren, davada, bunu ispatlayamazda, işçinin başka bir ispat aracına gerek kalmadan işe iade davası kabul edilir.

Belirli süreli iş sözleşmesine istinaden çalışan işçilerin sözleşme süresi sonunda işe iade davası açma hakları yoktur. Kanunda belirli süreli işlerle, belirli bir işin tamamlanması veya belli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilecektir. İsçinin iş güvencesi dışında kalması için başvurulan kötü niyetli uygulamalar korunmamalıdır.

Ama belirsiz süreli iş sözleşmesine istinaden çalışanlar işe iade davası açma hakkına sahiptirler.

Mevsimlik işçiler de, eğer ki belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışıyorlarsa bu davadan faydalanabilirler.

Belirsiz süreli iş sözleşmeleri, mevsim sonunda değil, iş sözleşmesinin askıda olduğu süre içinde işveren tarafından yeniden çağırılmadıkları ya da işe başlatılmadıkları bir sonraki mevsim başında feshedilmiş sayılır ve işe iade davasında dava açma süresi de yeni mevsimde işe başlamadıkları günden itibaren başlar.

İş Sözleşmesi İşveren Tarafından Feshedilmiş Olmalıdır.

İş Sözleşmesini işçi kendisi feshetmişse, davanın niteliği gereği işe iade davası açılamaz. Ancak, burada istisna olan, “işverenin eylemli feshi” durumudur. İşveren, açıkça iş sözleşmesini feshetmeyip, işçiyi işten ayrılması için bezdirme politikası uyguluyorsa, işçinin işe alınmaması, otomatik geçiş kartına el konulması, taşıtmatikin kapatılması, aracın elinden alınması, zorla belge imzalattırılmak istenmesi, belgeyi imzalamazsan işe gelme denmesi, sözlü olarak iş sözleşmesinin feshinin bildirilmesi, işverenin tek taraflı olarak ücretsiz izin uygulamasına gitmesi, bunları kabul etmeyen işçi yönünden “işverenin eylemli feshi”dir.

Bu durumlarda işçinin işyerine gelmesi kendisinden beklenemez ve işveren tarafından işçinin işe gelmediğine dair tuttuğu devamsızlık tutanaklarının ve yazılı fesih bildiriminin hukuki kıymeti yoktur.

Eylemli Fesih yapılan günden itibaren 1 ay içinde İşe İade davası açılabilir.

Altı aylık kıdemini doldurmamış olan işçilerin iş sözleşmeleri her hangi bir sebep gösterilmeksizin feshedilebilmektedir.

Küçük işletmelerde, özellikle 30 kişiden az işçi çalıştıran işverenlere karşı işe iade davası açılamamaktadır.

İşçinin, İşe İade Davası Açabilmesi İçin İşveren Vekili Statüsünde Olmaması Gerekir.

İşyerini bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri bu davadan yararlanamaz.

Örnek bir işe iade kararının sonuç kısmı şöyle olur,

HÜKÜM:

Davanın KABULÜ ile;
Davalı işverence yapılan feshin geçersizliğine ve davacının İŞE İADESİNE,
Davacının yasal süre içerisinde başvurusuna rağmen işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde, ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak, takdiren 4 aylık ücreti tutarı olarak belirlenmesine,
Davacının işe iadesi için süresi içinde işverene başvurması halinde, kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aylık ücret ve diğer haklarının davalıdan alınarak, davacıya ödenmesi gerektiğinin tespitine,
Harç peşin alındığından başkaca harç alınmamasına,
Davacı vekili için takdir olunan …………….. TL maktu vekalet ücreti ile davacı tarafından yapılan …………..TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafından fazla yatırılan ve kullanılmayan avansın davacıya iadesine dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, tefhimden itibaren,8 gün içinde ilgili Yargıtay Dairesi'nde temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı. …../…../…...

Ahmet Can

https://www.linkedin.com/pulse/işe-iade-davaları-ahmet-can/?trackingId=dHotidoLOHl3pqezc7zdzA%3D%3D

Günümüzün piyasa şartlarında iş hayatına yeni başlayan bir işçiden, üst düzey yönetici işçilere kadar tüm işçileri en çok tedirgin eden işini kaybetme riskidir. Bunu bilen özel sigorta şirketleri işçileri işsizlik riskine karşı koruyan işsizlik sigortası, gelir koruma sigortası yapmaktadırlar.

İşsizlik sigortasının sağladığı işsizlik Teminatından yararlanmak için bordrolu işçinin kendi hata ve isteği dışında işten çıkarılması, yani iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı nedenle feshedilmemesi gerekmektedir.

Ancak, iş sözleşmesi işveren tarafından haklı nedenle feshedilmese bile Türkiye’deki bazı sigorta şirketleri maalesef işçinin haketmiş olduğu bu işsizlik teminatını ödemekten kaçınmaktadırlar.

İşçiler de, sigorta şirketlerinin yaşattığı bu mağduriyeti gidermek için yasal yollara müracaat etmek zorunda kalmaktadırlar. Bu konuya ilişkin benzer bir örnekte aşağıdaki gibi kararları almak zorunda kalmaktadırlar.

TÜRK MİLLETİ ADINA YARGILAMA YAPARAK HÜKÜM VERMEYE YETKİLİ ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARARI

ESAS   NO : 2014/92

KARAR NO : 2015/90

DAVACI :

VEKİLLERİ : Av. AHMET CAN - Reşatbey Mah. Türkkuşu Cad. N:1 Günep Panorama B0502 B/Blok K:5 D:2 Seyhan/ ADANA

DAVALI : ………….. EMEKLİLİK A.Ş - İSTANBUL
DAVA
: TAZMİNAT

DAVA TARİHİ : 12/02/2014

KARAR TARİHİ : 22/01/2015

YAZIM TARİHİ : 16/02/2015

Davacılar vekili tarafından davalı aleyhine açılan “Tazminat” davasının mahkememizde yapılan yargılaması sonunda.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili ; Dava dışı ……….A.Ş ye ait mağazada müdür yardımcısı olarak çalışan davacının gelir ve fatura koruma amaçlı iki ayrı sigorta poliçesi düzenlettirdikten bir süre sonra davacının hizmet sözleşmesinin fesih edilmesi nedeni ile işsiz kaldığı, poliçe kapsamında yapılması gereken ödemenin talep edilmesine rağmen ödenmediğini belirtip, 3.000,00 TL'nin reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili ; Davanın niteliği itibari ile ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu,sigorta poliçelerinin düzenlendiği tarihte davacının kendisine ait hizmet sözleşmesinin fesih edileceğini bildiği halde bunu kendilerinden sakladığını, bu durumu bilmeleri halinde davacı ile sözleşme yapmaları mümkün olmadığı için poliçelerin geçersiz olduğunu belirtip davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Dava başlangıçta Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış, davanın niteliği itibari ile Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilip, görevsizlik kararı verildikten sonra süresinde yapılan başvuru üzerine dava dosyası mahkememize gönderilmiştir.

Davanın konusunu gelir ve fatura koruma sigorta poliçesi düzenlemesi sonrası hizmet sözleşmesi fesih edilen davacının poliçe kapsamında talep ettiği alacak iddiası oluşturmaktadır.

Tarafların delilleri arasında yer alan iki adet sigorta poliçesi,davacının talebi üzerine oluşturulan hasar dosyası temin edilmiş ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.

Davacı taraf hizmet sözleşmesinin fesih edileceğini önceden bilmediği halde fatura ve gelir koruma amaçlı sigorta poliçeleri düzenlettirdiğini, risk gerçekleştikten sonra ödeme yapılmasını istediği halde davalının ödeme yapmaktan kaçındığını, davalının bu kaçınmasının sözleşme gelen şartlarına aykırı olduğunu belirtip poliçelerde belirten tazminatı talep etmekte iken, davalı taraf poliçelerin düzenlendiği tarihte davacının hizmet sözleşmesinin fesih edileceğini bildiğini, bu durumu kendilerinden gizleyerek poliçelerin düzenlenmesine neden olduğunu,bu durumu bilseydiler sözleşmeleri düzenlemeyeceklerini, bu nedenle iradeleri sakatlanarak imzalanan sözleşmelerin geçerli olmadığını belirtip tazminat ödemekten kaçınmaktadırlar.

Taraflar arasında düzenlenen sigorta poliçelerinin kapsamı ile davacının hizmet sözleşmesinin feshi sonrası tazminat talep edip-edemeyeceği, tazminat talep edilebilecek ise miktarının ne olduğu konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılıp rapor alınmıştır. Bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi gelir koruma poliçesi sigortalının kasıt ve kusuru olmaksızın işten çıkarılması halinde işsiz kalındığı için ortaya çıkacak gelir kaybının giderilmesi için teminat oluşturmaktadır. Poliçe genel şartlarına göre davacının aynı işverenle en az 180 gün bordrolu olarak çalışması gerekmektedir. Davacı 10.04.2009 tarihinden 17.07.2013 tarihine kadar aynı işverenle 180 gün bordrolu çalışma koşulunu sağlayacak şekilde çalışmıştır. Poliçede ayrıca 90 günlük muafiyet sınırına uygun olarak poliçenin düzenlendiği, 12.02.2013 tarihinden ve işten çıkarıldığı 17.07.2013 tarihine kadar çalıştığı olayda muafiyet koşulununda gerçekleştiği kabul edilmiştir.

Her ne kadar davalı taraf poliçelerin düzenlendiği tarihte davacıya çalıştığı iş yeri tarafından hizmet sözleşmesinin fesih edileceğinin bildirildiğini, davacının bu durumu gizleyerek kendileri ile sözleşme düzenlediğini ileri sürmüş ise de; davacının poliçelerin düzenlendiği tarihte çalıştığı iş yeri olan ……….. A.Ş tarafından tüm çalışanlara “şirketin mali açıdan zora girdiğinin bildirildiği tartışmasız” olmakla birlikte her bir çalışana özel olarak belirli bir süre sonra sözleşmelerinin fesih edileceğinin bildirilmediği, personel ile ilgili yapılacak işlemler konusunda açık ve net bilgi verilmediği için sadece ekonomik nedenlerle firmanın zora girdiğinin bildirilmesinin davacıya ait hizmet sözleşmesinin belirli bir süre sonra fesih edileceği şeklinde yorumlanamayacağı, bu durumda bilgilendirme toplantısının yapıldığı ve poliçelerin düzenlendiği tarih itibari ile davacının belirli bir süre sonra hizmet sözleşmesinin fesih edileceğini bildiği halde bunu davalıdan gizleyerek sigorta poliçelerinin düzenlenmesine neden olduğu kabul edilmemiştir. Bu nedenle davalı sigorta şirketinin iradelerinin fesada uğratıldığı şeklindeki savunmasına itibar edilmemiştir.

Düzenlenen poliçelerin içeriği incelendiğinde ; Gelir koruma sigorta poliçesinin işsizlik ya da geçici iş göremezlik halinde 4.500,00 TL limit, fatura koruma sigorta poliçesinin ise işsizlik ve geçici iş göremezlik halinde yine 4.500,00 TL limit içerdiği anlaşılmaktadır.   

Poliçede yer alan koşullara göre verilecek teminat tutarı ödenecek aylık tazminat tutarının azami tazminat ödeme süresi olan 6 ay ile çarpılması sonucu ortaya çıkacak miktarın ödenmesini gerektirmektedir. Gelir koruma poliçesi limiti aşmamak üzere aylık 750,00 TL fatura koruma sigorta poliçesi ise limiti aşmamak üzere aylık 250,00 TL ödeme yapılmasını ön görmektedir. Ödeme miktarının belirlenebilmesi için işten çıkış tarihinden itibaren 30 günlük sürenin beklenmesi gerekli olup, 30 günlük bekleme süresinin 17.08.2013 tarihinde başlaması gerektiği 17.01.2014 tarihine kadar her ayın 17.günü olmak üzere aylık her iki poliçeden dolayı toplam 1.000.00 TL ödeme yapılması gerektiği, poliçe genel şartları uyarınca ödeme 6 ay süreyle devam edeceği için gelir koruma ve fatura koruma sigorta poliçeleri nedeni ile davacının talep edebileceği toplam alacağının 6.000,00 TL olduğu kabul edilmiştir. Bilirkişi raporu hazırlandıktan sonra davacı vekili 04.11.2014 tarihli dilekçesi ile fark tazminatın eksik harcını tamamlamıştır.

Davalı taraf davacının talep edebileceği tazminatı poliçe genel şartları uyarınca hesap etmesinin mümkün olduğunu, bu nedenle belirsiz alacak davası açılamayacağını ileri sürmüş ise de ; davacının poliçe genel şartlarını yorumlayarak her bir poliçe yönünden ödeme yapılması gereken süre ve aylık ödeme miktarını belirlemesinin mümkün olmadığı, bu nedenle davacının tazminat miktarını belirlemesi kendisinden beklenemeyeceği için belirsiz alacak davası açmasının mümkün olduğu kabul edilmiştir.

Toplanan delillere göre; Hizmet sözleşmesinin bir süre sonra fesih edileceği konusunda bilgi sahibi olduğu halde davacının bu durum gizleyerek davalı sigorta şirketi ile iki adet poliçe düzenlettirdiğinin kanıtlamadığı,her iki poliçe genel şartları uyarınca davacının işsiz kaldığı süre için gelir koruma ve fatura korumasından yararlanması gerektiği, her iki poliçe kapsamında talep edilebilecek toplam tazminatın 6.000,00 TL olduğu, dava açılmadan önce sigorta şirketine başvurulup tazminat talep edilerek sigorta şirketinin temerrüde düşürüldüğü kanıtlanamadığı için tüm alacak yönünden dava açılmakla temerrüttün gerçekleştiği, dava tarihinden itibaren davacının tüm alacağına faiz talep etmesinin yerinde olduğu, davalı açısından ticari iş niteliğindeki sigortacılık faaliyeti nedeni ile davalıdan avans faizi talep edilmesinin mümkün olduğunu kabul edilip davanın kabulüne ilişkin aşağıdaki hüküm oluşturulmuştur.

H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle;

6.000,00 TL tazminatın dava tarihi olan 20/11/2013 tarihinden itibaren hesaplanacak değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya ÖDENMESİNE.

Alınması gereken 409,86 TL harçtan peşin alınan 102,50 TL’ nın mahsubu ile bakiye 307,36 TL harcın davalıdan alınarak hazineye ÖDENMESİNE

Davacı tarafından yatırılan 24,30 TL başvurma harcı102,50 TL peşin harç olmak üzere toplam126,80 TL’ nin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE.

Davacı lehine hüküm tarihindeki AAÜT nin 12/2 maddesine göre takdir olunan 1.500,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ÖDENMESİNE.

Davacı tarafından yapılan tebligat ve posta gideri 110,00 TL, bilirkişi gideri 300,00 TL olmak üzere toplam 410,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak, davacıya ÖDENMESİNE.

Karar kesinleştiğinde kullanılmayan gider avansı kalması halinde bildirilecek hesap numarası olur ise hesaba, hesap numarası bildirilmez ise gider avansından karşılanmak koşulu ile posta havalesi ile yatıran tarafa İADESİNE.

Dair karar, 6100 sayılı HMK'na 6217 sayılı kanunun 30. Maddesi ile eklenen geçici 3. Maddesine göre kararın kendilerine tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikte başka bir yer mahkemesine verilecek usulüne uygun temyiz dilekçesi ile Yargıtay'ın ilgili dairesine gönderilmek üzere temyiz edilebileceği belirtilerek davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı.22/01/2015

http://ahmetcan.av.tr/uzmanlik-ayrinti.asp?id=246

Cumartesi, 02 Aralık 2017 19:03

Süt İzni Her Gün Ne Kadar Süredir

Çalışan Annelerin Süt İzni Ücretli İzne Tabidir.

Çalışan kadınlara verilen süt izni 4a ssk ve 4c emekli sandığı için aynı değildir;

- 4a ssk kapsamında çalışan kadınların doğum sonrası analık izin süresinin bitiminden itibaren başlamak üzere çocukları 1 yaşını tamamlayana kadar günde 1,5 saat süt izni yani emzirme hakları bulunmaktadır.

- 4c emekli sandığı kapsamında çalışan kadın memurların ise doğum sonrası analık izin bitim tarihinden itibaren ilk 6 ay günde 3 saat, ikinci 6 ay ise günde 1,5 saat süt izni yani emzirme hakları bulunmaktadır.

Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin 5.000,00TL.’yi aşan mal ve hizmet alışlarını Form Ba beyannamesi aracılığıyla, mal ve hizmet satışlarını ise Form Bs beyannamesi aracılığıyla aylık dönemler halinde bağlı bulundukları vergi dairesine e-bildirge aracılığı ile bildirmeleri gerekmektedir.

Beyannameleri takip eden ayın birinci gününden başlayarak ay sonuna kadar bildirmeleri gerekmekte olup;

  • Mükellefin terki halinde ba ve bs formları işin bırakıldığı tarihi izleyen ayın sonuna kadar tahakkuk ettirilmek zorundadır.
  • Tasfiye sürecinde olan mükellefler tasfiye sürecinde olmayan mükellefler gibi her ay olarak beyannamelerini düzenleyeceklerdir.
  • Mükellefinvefatı halinde formlar VUK uyarınca verilme tarihlerine ilaveten üç ay eklenir.

Beyannameleri eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunanlara özel usulsüzlük cezası kesilecektir. 2017 takvim yılı için özel usulsüzlük cezası 1.400,00TL.’dir.

Süresinde verilen formların 10 gün içerisinde düzeltme yapılması halinde özel usulsüzlük cezası kesilmeyecektir. 10. Günü takip eden 15 gün içerisinde verilmesi halinde 1.400,00TL. olan özel usulsüzlük cezası 1/5 indirimle 280,00TL. olarak ödenecektir. Berker Bostancı

http://www.hurses.com.tr/Haber-BA_ve_BS_Formlarinin_duzenlenmesi_ve_ceza_uygulanmasi-15549.htm

Uygulamada şirketlerin sık sık yaşadıkları ekonomik sıkıntılar dolayısıyla veya kredilendirme dolayısıyla bireyler taşıt araçlarını kendilerine almakta daha sonra bunu ortak oldukları şirketi kiraya verebilmektedirler. Özellikle yeni kurulan şirketlerde, şirketler bakımından taşıt kredisinin alınması ve birinci yıl kullandırılması pek mümkün gözükmemektedir. Zira kredi kuruluşları veya bankalar yeni kurulan şirketlere ilk bir veya birkaç yıl kredi verme konusunda hasis davranmaktadır.

Şirket ortağının veya başka bir şahsın sahibi bulunduğu aracı şirketi kiraya vermesi halinde KDVK yönünden yasanın 9. maddesine göre sorumluluk söz konusudur. Burada Maliye Bakanlığı KDVK’nun md. 9 hükümlerine göre vergi alacağının emniyet altına alınması bakımından ve gerekli görülen hallerde, vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabileceği yönünde hükümler bulunmaktadır. Yine, KDVK’nun 1/3-f md. hükmüne göre, GVK’nun 70. maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemlerinde vergiye tabi olacağı belirtilmiştir. Bu durumda yasal düzenleme gereği olarak GVK’nun 70/8. md hükmüne göre motorlu nakil ve cer vasıtaları, her türlü motorlu araç, makine ve tesisat ile bunların müştemilatının kiraya verilmesinden dolayı elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu hükme bağlanmıştır.

Emekli bir vatandaşa ait bir otomobilin bir gerçek veya tüzel kişiye kiraya verilmesi durumunda ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde verilen bir hizmet olmasa dahi KDV’ye tabi olacağı bilinmektedir. Yine, aynı konuyla ilgili olarak yayımlanan 30 seri nolu KDV Genel Tebliğinde bu tür kiralama işlemleri ile ilgili olarak KDV’nin, kiralayanın (mal sahibinin) başkaca faaliyetleri dolayısıyla gerçek usulde KDV mükellefi olmaması ve kiracının gerçek usulde KDV mükellefi olması koşullarının birlikte gerçekleştirilmesi durumunda kiracı tarafından “sorumlu” sıfatı ile beyan edileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır. bu kapsamdaki kiralamalarda araç sahipleri tarafından beyanname verilmesi söz konusu değildir. Ancak; kiraya verenlerin başka başkaca faaliyetleri dolayısıyla gerçek usulde KDV mükellefi olması halinde sorumluluk söz konusu değildir. Bu duruma göre, kiraya verenler, kiralama faaliyeti ile ilgili KDV’nin öteki faaliyetleri ile birlikte genel ilkelere göre beyanı gerekecektir.

Gerçek usulde KDV mükellefi olmayan bir kişiden araç kiralandığından, tebliğdeki esaslara göre %18 oranında KDV’nin kiralayan şirket tarafından sorumlu sıfatıyla (2) nolu KDV beyannamesi ile beyan edilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda sorumlu sıfatıyla (2) nolu KDV beyannamesi ile şirket tarafından beyan edilecek, bu KDV aynı dönemde verilecek (1) nolu KDV beyannamesinde de indirim konusu yapılabilecektir.

Öte yandan konuyla ilgili olarak GVK’nun 94. maddesine göre madde hükmünün 5/a bendi ile yine GVK’nun 70. maddesinde yazılı olan mal ve hakların kiralanması mukabilinde yapılan tediyatlar üzerinden %20 tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır(1). Şirketlerin son yıllarda aktiflerine araç almak yerine “kiralama” yolunu tercih ettikleri sıklıkla görülmektedir. Bu uygulama sonucunda kiracı şirketler araçların sadece yakıt giderlerini üstlenmekte bunun dışındaki bütün masraflar araç sahibi tarafından karşılandığı görülmektedir. Bu masraflar örneğin, kasko, bakım, onarım, tamir, servis vb. masrafları içermekte olup, bu masraflar araç sahibi tarafından karşılanmaktadır. Hal böyle olunca da aracın satın alması yerine kiralanması yolu daha çok tercih edilen bir yol olarak daha çok karşımıza çıkmaktadır.

Bursa Vergi Dairesi Başkanlığının vermiş olduğu 4.8.2006 gün ve 1471 sayılı özelgesinde, sigortalı şirketince otomobil kiralanması durumunda yapılacak olan kira ödemelerinden sorumlu sıfatıyla KDV tevkifatı yapılıp yapılmayacağı hakkındaki görüşü özetle şöyledir: “…. Buna göre dilekçeniz ekindeki acentelik sözleşmesinin tetkikinden şirketinizin sigorta yapma ve prim toplama yetkisinin bulunduğu anlaşılmış olup, banka ve sigorta muamele vergisi mükellefi olan şirketinizin faaliyetlerinde kullanılmak üzere kiralayacağı otomobil karşılığında yapılacak ödemeler üzerinden hesaplanacak KDV’nin, kiraya verenin gerçek usulde KDV mükellefi olmaması durumunda sorumlu sıfatıyla 2 nolu KDV beyannamesiyle şirketinizce beyan edilmesi gerekecektir.

Diğer taraftan, otomobili kiraya verenin gerçek usulde KDV mükellefi olması durumunda ise, kira bedeli üzerinden hesaplanan KDV’nin genel esaslara göre beyan edilmesinin gerekeceği tabidir.” şeklinde görüş bildirmiştir(2). Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/Haber-Bireylerden_sirketlere_kiralanan_tasitlarda_KDV_Stopaj_vergilemesi_-15548.htm


(1) Kiracı tarafından (kullanıcı) muhtasar beyanname ile bu tutar aylık veya üçer aylık dönemlerde kiracının bağlı bulunduğu vergi dairesine beyan edilerek ödemesi yapılacaktır.

(2) Değer Nuri, Açıklamalı ve Uygulamalı Katma Değer Vergisi Kanunu, Yaklaşım Yayınları, Temmuz, 2007, s.241

Binek oto en sade tanımıyla ticari amaçla kullanılmayan, şahsi/ailesel ihtiyaçlara özgü araçlardır. Fakat bu tanımlama vergi mevzuatında biraz karmaşıktır. Katma Değer Vergisi Kanunu (KDVK) kapsamında binek otolar gümrük tarife istatistik cetvelinin 87.03 pozisyonu kapsamında değerlendirilen araçlardır. Bu pozisyonda yer alan araçlar için 2 ve 8 seri no.lu gümrük genel tebliğlerine bakılabilir. Binek oto için yüklenilen KDV’nin hangi durumlarda indirilebileceği KDV’nin tartışmalı konusudur.

KDVK'nın 29’uncu maddesine göre: Mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilirler.

KDVK'nın 30’uncu maddesinde: Faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi “olanların” bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere “işletmelere ait binek otomobillerinin” alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin indirilemeyeceği belirtilmiştir. KDV genel uygulama tebliğinde ise kanunda geçen olanlar deyimi için “taksi işletmecisi, sürücü kursu ve otomobil kiralama şirketi” ifadelerine yer verilmiştir. Kanun koyucu ikinci el binek oto satın alımlarında kiralama ve çeşitli şekillerde işletme faaliyetinde bulunanlar için “bu amaçla kullandıkları” ifadelerine yer vererek bu faaliyet amacı dışındaki kullanımlarda KDV indirim mekanizmasının kullanımını engellemiştir.

İkinci el binek otomobillerin alım ve satım faaliyeti ile iştigal eden mükellefler (oto galericiler) açısından bu otomobillerle ilgili olarak ödenen vergilerin indirim konusu yapılıp yapılmayacağı hususu ise tartışma konusudur. Maliye idaresinin bu konudaki görüşü:“ kullanılmış binek otomobil alım satım faaliyeti ile iştigal eden mükelleflerin bu faaliyeti; “kiralama” veya “çeşitli şekilde işletme” kavramı dışında kalmaktadırlar. Bu araçlar için yüklendikleri KDV’yi Kanununun 30’uncu maddesinin (b) bendine göre indiremezler.”

Bence: İkinci el binek otomobil alım-satım faaliyeti ile iştigal eden mükelleflerin bu amaçla satın aldıkları binek otomobiller için yüklenmiş oldukları KDV’ler indirime konu edilebilir. Nitekim söz konusu otomobiller işletme için ticari mal (emtia) hükmündedir. Nihayetinde kullanılmak veya ekonomik ömrü boyunca faydalanılmak amacıyla satın alınmayan bu otomobiller, ticari maldan farksız olup bilançoda stoklar bölümünde yer alırlar. 1 seri no.lu muhasebe sistemi uygulama genel tebliğinde de bahsedildiği üzere herhangi bir değişikliğe tabi tutulmadan satmak amacı ile işletmeye alınan ticari mallar ve benzeri kalemler “153.Ticari Mallar” hesabında muhasebeleştirilir. Yani söz konusu mükelleflerin satmak amacıyla almış oldukları binek otoların “254. Taşıtlar” hesabında aktifleştirilmesine ve amortisman yoluyla itfasına gerek yoktur. Bu işletmeler söz konusu otomobillerini “153. Ticari Mallar” hesabında aktifleştirerek maliyet bedelleri ile sonuç hesaplarına intikal ettirirler. Ayrıca kanun hükmünde yer alan “işletmelere ait” ifadesi ile kullanma ve faydalanma maksadıyla satın alınıp “254. Taşıtlar” hesabına kaydedilen binek otolara atıf yapıldığını düşünmekteyim.

Sonuç olarak; KDVK'nın 30/b. maddesi kapsamında yer alan indirim hakkı kısıtlamasının, kullanılmış binek oto ticareti ile uğraşan işletmelerin bu amaçla satın aldığı, ticari mal vasfı taşıyan otoları için geçerli olmadığını düşünüyorum. Yine bu düşüncemin kanun gerekçesinde yer alan, özel ihtiyaçlarda kullanılan otomobillerin, işletmeye dâhil edilerek; muvazaalı yöntemlerle vergi gelirlerinin azalmasını önleme amacı ile ters düşmediği açıktır. Ömer Şener

https://www.dunya.com/kose-yazisi/oto-galericiler-kdvk-nin-30b-maddesi-icin-uvey-evlat-mi/392930

Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun'un 69 ve 70 No'lu Genel Tebliğleri ve Vergi Usul Kanunu'nun 426 ve 427 Seri No'lu Genel Tebliğleri ile yeni nesil ödeme kaydedici cihazların kullanım zorunluluğu getirilmişti.

15 Haziran 2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 426 No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile "Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihazları" kullanma mecburiyetinin başlama tarihleri belirlenmişti. Daha sonra 5 Ağustos 2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 473 No'lu VUK Genel Tebliği ile 426 Sıra No'lu Tebliğ'in 4'üncü bölümünün (c) bendinde yer alan "1/1/2017" ibaresi "1/1/2018" olarak değiştirilmişti.

En son 30 Eylül 2017 tarihinde yayımlanan 483 No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yeni nesil ödeme kaydedici cihazları kullanma mecburiyetine ilişkin hükümler yayımlandı.

Yazımızda, yeni nesil ödeme kaydedici cihazları kullanılma mecburiyeti ve muafiyetlere ilişkin yeni düzenlemelere bir göz atalım. ​

Tebliğler ile Getirilen Kademeli Geçiş Takvimi

  • KDV Kanunu ve ilgili mevzuatına göre ödeme kaydedici cihazkullanmak zorunda olan mükelleflerden, faaliyetlerinde seyyar EFT-POS cihazı kullananlar yeni nesil ödeme kaydedici cihazlardan EFT-POS özellikli cihazları 1/10/2013 tarihinden itibaren,
  • Yol kenarı otopark hizmeti veren mükellefler yeni nesil ödeme kaydedici cihazlardan EFT-POS özelliği olan cihazları 1/10/2013 tarihinden itibaren,
  • (a) ve (b) bentleri dışında kalan mükelleflerden 2014 yılı satışları veya gayri safi iş hasılatı:
    • 1 milyon TL'yi aşan mükellefler için, 1/4/2016 tarihinden itibaren,
    • 1 milyon TL'den 500 Bin TL'ye kadar olan mükellefler için, 1/7/2016 tarihinden itibaren,
    • 500 Bin TL ile 150 Bin TL arasında olan mükellefler için, 1/10/2016 tarihinden itibaren,
    • 150 Bin TL'den az olan mükellefler için, 1/1/2018 tarihinden itibaren,
  • Nitelikleri 31 Seri No'lu Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun'la İlgili Genel Tebliğ'de belirlenmiş olan "Bilgisayar Bağlantılı Ödeme Kaydedici Cihazları"  kullanan mükelleflerle,  yukarıda yer verilen yıllık satış veya gayri safi iş hasılatı tutarlarına bağlı olmaksızın, 1/1/2018 tarihinden itibaren,
  • 1/1/2015 ila 31/12/2015 tarihleri arasında işe başlayan mükellefler için 1/1/2017 tarihinden itibaren,
  • ​1/1/2016 tarihinden sonra işe başlayacak mükellefler için işe başlama tarihinden itibaren 30 gün (kalkınmada öncelikli yörelerde 60 gün) içinde,
eski nesil ödeme kaydedici cihazlar yerine yeni nesil ödeme kaydedici cihazları  kullanma mecburiyeti getirilmiştir.

483 No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile Getirilen Muafiyetler

  • Mevcut eski ödeme kaydedici cihazları mali hafızaları doluncaya kadar kullanma imkanı getirilen mükellefler

483 No'lu VUK Tebliği ile bazı mükelleflere mevcut ödeme kaydedici cihazları 10 yılı geçmemek üzere mali hafızaları doluncaya kadar kullanabilme imkanı getirilmiştir. Bu imkandan faydalanılabilmesi için;

Yeni nesil ödeme kaydedici cihaz kullanma mecburiyeti getirilen mükelleflerden;

  • Aynı veya şube şeklindeki işyerlerinde çok sayıda ödeme kaydedici cihazı kurumsal satış veya muhasebe yazılım sistemleri ve değişik çevre birimleri (barkod sistemleri, banka vb. kuruluşlara-ödeme kuruluşları, elektronik para kuruluşları, yemek kartı kuruluşları, belediye yardım kuruluşları vb. diğer kuruluşlar dahil- ait EFT-POS cihazları ile diğer çevre birimleri) ile birlikte ve entegre bir yapıda kullanan,
  • 30 Eylül 2017 tarihi itibariyle aşağıdaki şartlardan en az ikisini sağlayan ve toplam 20 ve üzerinde ödeme kaydedici cihaza sahip olan,
  • 2016 yılı satışları veya gayri safi iş hasılatı toplamı 10 milyon TL'yi aşan,
  • 2016 yılı bilanço aktif toplamı 10 milyon TL'yi aşan,
  • 2016 yılı bilanço öz sermaye veya öz kaynak toplamı 1 milyon TL'yi aşan,

mükelleflerin işletmelerindeki mevcut eski nesil ödeme kaydedici cihazları, cihazın ilk alış faturasının düzenlendiği tarihten itibaren 10 yılı geçmemek üzere mali hafızaları doluncaya kadar kullanmaya devam edebilmeleri, tebliğin 4.maddesinde aşğıda belirtilen şartları birlikte sağlamaları durumunda mümkün hale getirilmiştir. Buna göre;

  • 1/1/2018 tarihinden önce, 397 ve 433 No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği'nde belirtilen e-Fatura ve e-Arşiv Fatura uygulamalarına geçerek faturalarını e-Fatura ve/veya e-Arşiv Fatura olarak düzenleyen,
  • 1/1/2018 tarihinden önce, perakende mal satışı ve hizmet ifalarına ilişkin olarak 1/1/2018 tarihinden sonra düzenlenecek ödeme kaydedici cihaz fişlerine (perakende satış fişleri dahil)  ait günlük mali bilgileri ihtiva eden elektronik raporu, bu Tebliğ'in 5'inci maddesinde belirtilen şekilde hazırlamak ve belirtilen şekilde GİB bilgi sistemine e-Arşiv uygulaması aracılığı ile elektronik ortamda bildirebilecek teknik alt yapıyı tesis eden,
  • 1/1/2018 tarihinden önce, başvuru usul ve esasları (www.efatura.gov.tr) internet adresinde yayınlanan başvuru kılavuzuna göre GİB'e elektronik ortamda başvuran,

mükellefler bu imkandan yararlanabilecektir.

  • Mevcut eski nesil ödeme kaydedici cihazların mali hafızalarının dolması veya cihazın ilk alış faturasının düzenlendiği tarihten itibaren 10 yıllık sürenin geçmesi durumu

İşletmelerinde mevcut eski nesil ödeme kaydedici cihazları kullanma imkanı getirilen mükellefler, söz konusu cihazların mali hafızalarının dolması veya cihazın ilk alış faturasının düzenlendiği tarihten itibaren 10 yıllık sürenin geçmiş bulunması halinde, söz konusu cihazları mali hafıza değişimine tabi tutmaksızın 60 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun'la İlgili Genel Tebliğ'de belirlenen esaslara göre hurdaya ayırmak ve yerlerine yeni nesil ödeme kaydedici cihaz satın alarak kullanmaya başlamak zorunluluğundadır.

  • Bazı şartları sağlayan ve tüm satışlarında e-Fatura ve/veya e-Arşiv Faturası düzenleyen mükelleflere yeni nesil ödeme kaydedici cihaz kullanma muafiyeti

483 No'lu Tebliğ'in 6.maddesi ile bazı şartları sağlayan ve tüm satışlarında e-Fatura ve/veya e-Arşiv faturası düzenleyen mükelleflere yeni nesil ödeme kaydedici cihaz kullanma muafiyeti getirilmiştir.

Tebliğ'in 6. maddesinde; tüm satışlarında e-Fatura ve/veya e-Arşiv Fatura düzenleyen mükelleflerin bazılarına ödeme kaydedici cihaz kullanım muafiyeti tanınmıştır.

Yeni nesil ödeme kaydedici cihaz kullanma mecburiyeti bulunan mükelleflerden;

  • 2016 yılı satış veya gayrisafi iş hasılatı 10 milyon TL'yi,
  • Bilanço aktif toplamı 10 milyon TL'yi,
  • Bilanço öz sermaye veya öz kaynak toplamı 1 milyon TL'yi,

aşması koşullarından en az ikisini sağlayan ve,

  • 20'den fazla ödeme kaydedici cihaza veya fatura vb. belgeleri düzenlemede kullanılan bilgisayar sistemine sahip olan,
  • e-Fatura, e-Arşiv Fatura ve e-Defter uygulamasına dahil olan ve
  • Perakende mal satışları ve hizmet ifaları dahil tüm satışlarında elektronik ortamda e-Fatura ve/veya e-Arşiv Faturası düzenlemeyi tercih ettiğini bağlı olduğu vergi dairesine tevsik edici belgelerle birlikte yazılı olarak bildiren,

mükelleflerin perakende mal satışları ile hizmet ifalarının belgelendirilmesinde ödeme kaydedici cihaz kullanma mecburiyeti, bildirimin vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarihten itibaren bulunmamaktadır.

  • Muafiyetlere ilşkin açıklamaların yapıldığı 15 Kasım 2017 tarihli Gelir İadresi Başkanlığı duyurusu

Gelir İdaresi Başkanlığınca, 483 Sıra No'lu VUK Genel Tebliği'nin 3. ve 6. maddeleri ile getirilen "Mevcut Eski Nesil ödeme kaydedici cihazların 10 Yıllık Süreyi Aşmayacak Şekilde Mali Hafızaları Doluncaya Kadar Kullanma" ve "Ödeme Kaydedici Cihaz Kullanım Muafiyeti" imkanlardan yararlanmak isteyen mükelleflerin yapmaları gerekli olan başvurulara ilişkin 15 Kasım 2017 tarihli duyuru yayımlandı. ​

Söz konusu mükelleflerden, eski nesil ödeme kaydedici cihazlarının mali hafızaları doluncaya kadar kullanmaya devam etme imkanından yararlanacak olanların 483 No'lu Tebliğ'de yazılı şartları taşımaları ve en geç 1/1/2018 tarihine kadar www.efatura.gov.tr internet adresinden elektronik ortamda başvuruda bulunmaları gerekiyor.

Ödeme kaydedici cihaz kullanım muafiyetinden yararlanmak isteyen mükelleflerin ise Tebliğ'de öngörülmüş şartları sağladıklarını tevsik edici bilgi ve belgelerle birlikte bağlı bulundukları vergi dairesine yazılı olarak başvurmaları gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyoruz. Bora Yargıç https://www.kpmgvergi.com

3065 sayılı KDV Kanunu 1986 yılından beri uygulanıyor. KDV oranları ise yine Kanun'un 28'inci maddesinde % 10 olarak belirlenmiş olmakla birlikte Bakanlar Kurulu'na bu oranları 4 katına kadar yükseltmek ve % 1'e kadar indirmek konusunda yetki verilmiştir. Bakanlar Kurulu ise bu yetkisini 28'inci maddede belirtildiği üzere muhtelif mal ve hizmet grupları için birçok kez kullanmıştır. Önemli bir husus ise, yetki maddesinde Bakanlar Kurulu'na mal grupları ve hizmet türleri ile bazı malların perakende safhası için farklı oran belirleme yetkisi verilmişken, malların ve hizmetlerin tüketim ve/veya teslim yerine göre bir oran belirleme yetkisinin olmayışıdır.

Son geçici değişiklikler hariç oran değişiklikleri 27 Aralık 2017 tarihinde 2007/13033 sayılı BKK ile % 18 yanı sıra % 8 ve % 1 oranlı üç ayrı KDV uygulama kapsamı yeniden belirlenmiştir.  Buna göre Bakanlar Kurulu Kararı'na ekli 1 sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler % 1 e tabi tutulurken 2 Sayılı listede % 8 oranında KDV'ye tabi mal ve hizmetler ayrıca belirlenmiştir. Buna göre,  1 sayılı listede net alanı 150m2 altındaki konut teslimlerinde ise KDV oranı % 1 olarak uygulanmaktadır.

Görüleceği üzere KDV oranları belirlenirken prensip olarak mal ve hizmet türleri itibarıyla bir ayrım yapılarak farklı oranlar belirlenmiştir. Diğer bir ifadeyle, malın teslim edileceği yer veya hizmetin ifa edileceği kişi yani kullanıcının veya alıcının niteliğine göre bir oran belirlemesi yapılmamıştır. Bakanlar Kurulu'na verilen yetki kapsamında da tüketim veya teslim yerine göre KDV oran belirleme yetkisi tanınmamıştır.

Yine indirimli KDV uygulamasının akabinde yüklenilen fazla KDV tutarlarının iadesi ise KDV Kanunu'nun 29'uncu maddesine açıklanmış bulunmaktadır. Buna göre; 3065 Sayılı KDV Kanunu'nun 29'uncu maddesinin (2) numaralı fıkrasında;

Bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki farkın sonraki dönemlere devrolunacağı ve iade edilmeyeceği belirtilmiş ve akabinde, şu kadar ki, 28 inci madde uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan verginin, bu mükelleflerin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin % 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödeneceği, yılı içinde mahsuben iade edilemeyen verginin ise izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden veya mükellefin yukarıda sayılan borçlarına mahsuben iade edileceği belirtilmiştir.

Dolayısıyla indirimli orana tabi tutulan konut teslimlerine ilişkin yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarlarının BKK ile her yıl belirlenen tutar üzerindeki kısmının iadesi mümkündür.

Ticari Amaçlı Konut Teslimlerinde Yüklenilen KDV'nin İadesi Mümkün mü?

İdarenin son yıllardaki yaklaşımına baktığımızda ne KDV Kanunu ne de genel tebliğ ve sirkülerlerinde kullanıcıya göre bir oran belirlemesi yapmaz iken özellikle bir şirketin ürettiği konutların ilişkili veya ilişkisiz başka bir şirkete topluca veya ayrı ayrı satışında KDV iade uygulamasında farklı yorumlar yaptığı ve iade taleplerini geri çevirdiğini görüyoruz.

Burada İdarenin temel gerekçesi ise; " (…)konutların daha sonra başkalarına satılabileceği göz önünde bulundurulduğunda satış nihai tüketim amaçlı olmadığından söz konusu satışların KDV Kanunun 2 inci maddesine göre bir teslim olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı (…)" yönündedir.

Dolayısıyla nihai olarak konutun % 1 oranında KDV'ye tabi tutulmasının gerekçesinin konutu kullanacak olan kişiye teslimi olduğu sonucunu doğuran bu yorum ise KDV oran uygulama sistematiğini bozduğu da açıktır.

Hâlbuki eğer şirketler arası ticari amaçlı yapılacak konut satışlarında KDV oranının % 1 değil de % 18 uygulanacağı yönünde bir belirleme yapılmış olsaydı idarenin mevzuatta olmayan ancak amaçsal yorumla ulaşmaya çalıştığı hali hazırda yaptığı gibi bir sonuca varmak mümkün olabilirdi. Ancak mevcut KDV oran uygulamasında teslimin kime yapıldığından ziyade neyin teslim edildiği önem arz ediyor. Buna göre, 150 m2 net alana kadar gerek oturum amaçlı gerekse ticari amaçlı bir konut satışı olduğunda mevcut uygulamada % 1 oranında KDV uygulanması ve buna ilişkin olarak da yüklenilen KDV tutarlarının iade alınmasına yukarıdaki gerekçe ile bir engel oluşturulmaması gerekeceği düşüncesindeyiz.

Yargı Bu Konuda İdare ile Aynı Görüşte Değil

2017 yılında ilk derece Ankara 5'inci vergi mahkemesinde verilen bir kararda ise konu gayet ayrıntılı olarak değerlendirildikten sonra, ortak şirkete yapılan teslimin nihai tüketim amacıyla yapılmadığı, işletmeden çekmek suretiyle ortaklar adına fatura edilen konutların daha sonra başkalarına satılabileceği, dolayısıyla kanuni anlamda teslimin söz konusu olmadığı iddiasıyla iade talebinin reddedilmesi üzerine Mahkeme, "KDV Kanunu'nun 2. Maddesinde teslim tarif edilirken nihai tüketimden bahsedilemediği, teslim için aranan tek koşulun tasarruf hakkının devredilip devredilmediğinin olduğu, hatta Kanun'un 3. Maddesinde vergiye tabi malların her ne suretle olursa olsun, vergiye tabi işlemler dışındaki amaçlarla işletmeden çekilmesinin vergiye tabi malların işletme personeline ücret, prim, ikramiye, hediye, teberru gibi namlarla verilmesinin de teslim sayılması karşısında davalı idarenin, davacı şirketin ortaklarına …. adet konu tesliminden doğan katma değer vergisi iade alacağı talebinin reddi işleminde hukuka uygunluk görülmediği (…)" yönünde karar vererek İdare'nin uygulamasının yanlış olduğunu gerekçeli olarak ortaya koymuştur.

Sorumlu Vergicilik Bakışıyla…

KDV mevzuatı uyarınca oran uygulamasında teslimin ve hizmetin kime yapıldığından ziyade teslim ve hizmetin ne olduğuna göre bir uygulama mevcuttur. Bu açıdan KDV oranı % 1 olan bir konutun nihai kullanıcıyla, ticari amaçla bu konutu satın alan şirket arasında bir fark olmaması gerekir. Buna göre KDV Kanunu'nun 28'inci maddesi ve buna ilişkin çıkarılan ikincil mevzuata uyarınca indirimli orana tabi konut teslimi dolayısıyla yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen BKK tarafından belirlenen haddin üstündeki KDV tutarlarının mükellefe iade edilmesi gerekir.

İdarenin mevcut mevzuata aykırı olarak nihai kullanıcı dışındakilere teslim edilen konutları teslim saymamasının ise bir muvazaa olmadığı sürece doğru kabul edilemeyeceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla eğer böyle bir risk veya algı var ise öncelikle KDV Kanunu'nun 28'inci maddesindeki yetki kapsamının değiştirilmesi ve akabinde de KDV 1 sayılı listenin değiştirilerek ticari amaçlı konut teslimlerinin % 1 yerine % 18 KDV'ye tabi olacağına ilişkin bir düzenleme yapması gerekir. Ancak KDV Kanunu'ndaki yetki maddesi değişmeden kullanım yerine veya teslim yerine göre bir KDV oranı belirlenemeyeceğini ve iade uygulamasının da bu şeklide bir amaçsal yorumla engellenmemesi gerektiğini düşünüyoruz.​ Timur Çakmak

 

Bir süredir TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen ve çok sayıda vergi düzenlemesini de içeren torba tasarı geçtiğimiz Salı günü kabul edilerek yasalaştı. Aralık ayı içinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp Resmi Gazete'de yayımlandığında yasama süreci tamamlanacak.

Kanunla yapılan çok sayıda düzenlemeden bazıları yayımı tarihi itibariyle yürürlüğe girecek. Hem yayım tarihi itibariyle yürürlüğe girecek düzenlemelere şimdiden hazır olmak, hem de ileride yürürlüğe girecek düzenlemelere uyum için hazırlıklara başlamak isteyenler için, düzenlemelerden seçtiğim bazılarının yürürlük tarihlerini özetlemek istedim.

Yeni kurumlar vergisi oranı

Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen bir geçici maddeyle, 2018, 2019 ve 2020 yıllarıyla sınırlı olarak kurumlar vergisi oranı yüzde 22 yapıldı. Dolayısıyla 2018 yılının ilk geçici vergi döneminde yeni oranın ilk uygulamasını yapıyor olacağız.

Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilen kurumlar için uygulama, ilgili yıl içinde başlayan hesap dönemleri için yapılacak. Buna göre bu kurumlarda yeni oran ilk olarak, özel hesap dönemi 1 Şubat'ta başlayan kurumlar için uygulanmak üzere, haziran ayında verilecek geçici vergi döneminde kullanılacak.

Taşınmaz ve iştirak satış kazancı istisnası

Kurumların iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançlarına uygulanan istisnayı, kazancın yüzde 75’inden yüzde 50’sine indiren düzenleme kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. Farklı görüşler ortaya çıkar mı bilmem ama kanunun yayımı tarihine kadar olan satışlarda eski oranın, yayımı sonrası satışlarda ise yeni oranın uygulanacağını düşünüyorum.

Finansal kiralama ve finansman şirketlerinde özel indirimin gider kaydedilmesi

Finansal kiralama ve finansman şirketleri tarafından ayrılan özel karşılıkların tamamının, ayrıldıkları yılda gider olarak dikkate alınmasını sağlayan düzenleme, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girecek.

GMSİ matrahının tespitinde götürü gider oranı

Gayrimenkul sermaye iratlarının vergilemesinde, götürü gider yönteminin seçilmesi durumunda dikkate alınan götürü gider oranını yüzde 25’den yüzde 15’e indiren düzenleme, 01.01.2017 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. Dolayısıyla 2018 yılı Mart ayında kira geliri beyan edecek olanlar, götürü gider yöntemini seçmeleri durumunda yüzde 15 götürü gider indirecekler.

Engellilerin istisna kapsamında taşıt iktisabında istisna

Otomobil, arazi taşıtı, SUV ve benzeri taşıtların engelliler tarafından ilk iktisabında uygulanan istisnanın, iktisap edilen aracın değerinin 200 bin liranın altında olması şartıyla sağlanmasını öngören, motor silindir hacmine bağlı sınırlamayı ise kaldıran düzenleme, kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girecek.

Bazı içecekleri ve makaronları özel tüketim vergisi kapsamına alınması

Makaronları yüzde 65,25 oranında vergilemek üzere özel tüketim vergisi kapsamına alan düzenleme kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girecek.

Başta alkolsüz biralar, sade ve meyveli gazozlar, enerji içecekleri, meyve ve sebze suları olmak üzere birçok malı özel tüketim vergisi kapsamına alan ve uygulanacak oranı yüzde 10 olarak belirleyen düzenleme, 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girecek.

İhtiyati hacze itiraz, ödeme emrine itiraz, teminatlı alacaklarda ödeme ve mal bildirimi süreleri

6183 sayılı Kanun’da yer alan; ihtiyati hacze itiraz süresini, ödeme emri ile amme borçlusuna borcun 7 gün içerisinde ödenmesi veya mal bildiriminde bulunulması yönünde bildirimde bulunulacağını belirten düzenlemede yer alan süreyi, teminatlı alacakların paraya çevrilmesinden önce borçluya yapılan tebliğ ile verilen ödeme süresini, ödeme emrine itiraz ve itirazı reddedilenler için mal bildiriminde bulunma süresini ve mal bildiriminde bulunmayanlar hakkında uygulanacak hapis cezası kararı alınması için geçmesi gereken süreyi 7 günden 15 güne çıkartan düzenleme, 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girecek.

Yeni özel iletişim vergisi oranı

Farklı hizmetler için halen yüzde 5, 15 ve 25 olan özel iletişim vergisi oranlarını, bütün hizmetler için yüzde 7.5 olarak belirleyen düzenleme, 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girecek.

Banka ve sigorta muameleleri vergisi

Daha önce sadece Türkiye’de kurulu borsalarda gerçekleştirilen işlemler sonucu lehe alınan paralar istisna kapsamında iken, işlemin yapıldığı yere bakılmaksızın, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri sonucu lehe alınan paraları banka ve sigorta muameleleri vergisinden istisna tutan düzenleme, kanunun yayımlandığı ayı izleyen aybaşında, yani 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girecek.

Yeni şans oyunları vergisi oranı

Şans oyunları ile düzenlenen yarışma ve çekilişlerde kazanılan ikramiyelerde veraset ve intikal vergisi oranını yüzde 10’dan yüzde 20’ye çıkartan düzenleme, kanunun yayımlandığı ayı izleyen aybaşında, yani 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girecek.

Motorlu taşıtlar vergisi kanunu düzenlemeleri

Motorlu taşıtlar vergisi artışı öngören düzenlemeler, 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girecek.

Transfer fiyatlandırması yöntem belirleme anlaşması harçları

Transfer fiyatlandırması ön fiyat anlaşmalarına ilişkin başvuru harcı (56.979,40 TL) ve yenileme harcını (45.583,30 TL) kaldıran düzenleme, kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. Recep Bıyık

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yeni-vergi-duzenlemelerinin-yururluk-tarihi/392782

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • KISMİ SÜRELİ ÇALIŞANA RESMİ TATİL ÜCRETİ ÖDENİR Mİ? Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçi haftada en fazla…
  • İHALELERE KATILMAK İÇİN SGK’YA OLAN KESİNLEŞMİŞ BORÇLARIN SINIRLARI 01.10.2024 TARİHİNDEN İTİBAREN DEĞİŞTİRİLİYOR Kamu İhale mevzuatına göre, ihalelere katılabilmek için Sosyal Güvenlik Kurumundan…
  • HİBE MALİYET- GELİR İLİŞKİSİ Vergi Usul Kanunu Madde 262: Gayrimenkullerle Doğrudan İlgili Olması Şartıyla,…
Top