Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

2023 yılı enflasyon düzeltmesi işlemleri ile 2024 yılı enflasyon düzeltmesi işlemleri, aşağıda belirtilen birkaç istisna dışında farklı değildir. Hatta 2024 yılı düzeltme işlemleri, 2023 yılı düzeltme işlemlerine göre (geçmiş tarihlere gidilmeyip sadece bir yıllık dönem esas alındığı için) çok daha kolaydır.

Kısaca bu farkları şu şekilde sıralayabiliriz :

1) Stokların düzeltilmesinde kullanılan toplulaştırılmış yöntemlerde 2024 yılında değişiklik yapılmıştır. 2023 yılı için kullanılan iki yöntemden biri olan Basit Ortalama Yöntemi uygulaması devam etmektedir. Diğer yöntem (Stok Devir Hızı Yöntemi) yerine 2024 yılında Hareketli Ağırlıklı Ortalama Yöntemi kullanılacaktır. Bu arada, 2024 yılında bu yöntemlerden birini seçen mükellefler, üç hesap dönemi geçmeden bir başka yönteme geçemezler.

2) 2023 yılı düzeltmesi sonucunda oluşan ve gider ve maliyet kalemlerini etkileyen fark tutarlarının 2024 yılı açılış fiş kaydından sonra Ocak ayında maliyet ve gider hesaplarına aktarılması işlemi unutulmamalıdır.

3) Birikmiş amortismanlar 2023 yılından farklı olarak, 2024 yılında tüm diğer parasal olmayan kalemler gibi düzeltilecektir.

4) Önceki dönemle ilgili 570/580 kar veya zarar tutarları 2023 yılında olduğu gibi 698 numaralı hesaba sıfırlanmayacak, diğer parasal olmayan kalemler gibi düzeltmeye tabi tutulacaktır.

5) 2023 yılı enflasyon düzeltmesi sonucunda “698- Enflasyon Düzeltme Hesabın' da oluşan borç kalıntısı “580- Geçmiş Yıllar Zararları” hesabına, alacak kalıntısı ise “570- Geçmiş Yıllar Karları” hesabına alınır. 2024 yılında ise, aynı hesabın borç kalıntısı “658- Enflasyon Düzeltmesi Zararları” hesabına, alacak kalıntısı ise “648- Enflasyon Düzeltmesi Karları” hesabına aktarılır. Bu yolla, 2023 yılı düzeltme sonuçları vergisel sonuç doğurmadığı halde, 2024 yılı sonuçlarının vergi matrahını etkilemesi sağlanmakta, gelir tablosunda da dolaylı yoldan bir sonuç düzeltmesi yapılmaktadır.

6) Şayet uzamazsa 2024 yılı 1.geçici vergi döneminde düzeltmelerinin muhasebe kayıtları, 698 hesap kalanının devredileceği hesap dışında 2023 yılı kayıtları ile aynıdır. (Sonuçta da oluşan “648” ya da “658” hesap, diğer gelir tablosu hesapları gibi “690” hesaba gidecektir.) örneğin 2024 dönem sonunda, “698” Hesap borç bakiyesinin (Enflasyon düzeltmesi sonucunda çıkan zarar tutarı olsaydı ) “658- Enflasyon Düzeltmesi Zararları” hesabına devri;

—————- 31.03.2024 ———————–
658  ENLASYON DÜZELTMESİ ZARARLARI         XXX
698 ENFLASYON DÜZELTME HESABI          XXX
—————————————————

7)2023 yılının düzeltme sonuçları doğrudan her hangi bir biçimde raporlanmamaktadır. 2024 yılı düzeltme sonuçları ise, doğrudan raporlanmaktadır. 2023 yılı düzeltilmiş bilançosu, 2024 yılı düzeltilmiş bilançosunun önceki dönem sütununa taşınmakta, böylece dolaylı yoldan raporlanmaktadır.


Kynk: Nusret KURDOĞLU (Merhum, Mekanı Cennet Olsun)

2018/01-12. Dönemi ve Önceki Dönemler Sahte Fatura Kullanma Tespiti/ Vergi İncelemesi Açısından 2024/01. Döneminden Sonra Ortaya Çıkan Sonraki Döneme Devreden KDV Yönünden Tarhiyat Yapılması Tarh Zamanaşımı Hükümleri Doğrultusunda Hukuka Uygun Olmadığı Düşünülmektedir.

9.6.2021 Tarih ve 2019/1199 Esas Sayılı Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararına göre Katma Değer Vergisi açısından vergi alacağı, katma değer vergisinin konusunu oluşturan teslim ve hizmetin yapıldığı tarihte doğacaktır. Ancak teslim ve hizmetin yapıldığı tarihte ödenecek KDV’nin ortaya çıkmaması, vergi alacağının henüz doğmadığı anlamına gelmemektedir.

Önceki yıldan devreden KDV’nin azaltılmasına bağlı olarak, devreden KDV tutarlarının düzeltilmesi durumunda, sonraki dönemlere ait KDV beyan tablolarında ortaya çıkan zincirleme etki sonucunda, takip eden yılda ödenecek KDV bulunması halini, vergi alacağının bu yılda ortaya çıktığı ve bu nedenle zamanaşımının bu yılı takip eden yıldan itibaren başlayacağı şeklinde yorumlamak, mükelleflerin katma değer vergisi beyan tablosuna göre değişken ve süresi belirli olmayan bir zamanaşımı süresine tabi olması sonucunu doğuracaktır.

İncelenen dosyada davacının, 2009 yılında kayıt ve beyanlarına dahil ettiği sahte olduğu belirtilen faturalar üzerinden hesaplayarak Aralık döneminde beyan ettiği tutarın azaltılmasından kaynaklanan sonraki yıl beyan tablosunun düzeltilmesi sonucu 2010 yılının muhtelif dönemleri için tarh edilen vergi ziyaı cezalı KDV içeren ihbarnameler için dikkate alınacak zamanaşımı süresinin de, vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği yılı takip eden yılın başından itibaren hesaplanması hukuka uygun olacaktır. Bu durumda, uyuşmazlığa konu vergi/ceza ihbarnamelerinin vergi alacağının doğduğu takvim yılı olan 2009 yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve tebliğ edilmesi gerekirken, 08/01/2015 tarihinde tebliğ edildiği görüldüğünden, ihbarnameler içeriği vergi ve cezaların zamanaşımına uğramıştır.

ERCAN KARACA YMM

Linkedin paylaşımından Alıntı Yapılmıştır

1-Yargıtay ilke kararlarında sık sık vurgulandığı üzere, işçinin Sosyal Güvenlik primlerinin hiç ya da gerçek ücretten yatırılmaması ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesinin işçiye iş akdini haklı nedenle fesih imkanı verir.

2-Sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil gibi alacakların ödenmemesi durumunda da işçinin haklı fesih imkânı bulunmaktadır.

3-Yargıtay, ücret alacaklarının ödenmemesini gerekçe göstererek yapılan fesihte, temel ücret yerine fazla çalışma ücretlerinin ödenmemiş olmasını yeterli saymıştır. (Yargıtay 22. HD. 28.12.2015 gün, 2014/21324 E, 2015/36057 K.)

4-Gecikmenin yirmi günü geçmesi işçinin çalışmaktan kaçınma hakkının oluşması için gerekse de, haklı fesih açısından böyle bir süre yoktur. Geniş anlamda ücretleri ödenmeyen işçinin bir günlük gecikme halinde dahi haklı fesih imkanı vardır.

5-Fesih anında işçinin ödenmemiş ücret alacağı olmasa da, ücretlerin düzenli ödenmemesi halinde de işçinin haklı fesih şartlarının oluşması mümkündür.

6-Fesih anında ödenmemiş işçi ücreti olsa dahi işyerinde sürekli olarak ücretlerin geç ödenmesi halinde işçinin haklı fesih hakkı bulunmaktadır. (Yargıtay 22. HD. 03.12.2015 gün, 2014/20553 E, 2015/33548 K.)

7-İşçiye ait ücretin bir kere dahi geç ödenmesi halinde dahi Yargıtay bu durumun işçi açısından haklı fesih nedeni olduğunu kabul etmiştir. (Yargıtay 9. HD, E. 2022/17003, K. 2023/341, T. 12.01.2023)

8-Ödenmeyen ücret çok düşük de olsa işçiye haklı fesih imkanı verir. (Yargıtay 22. HD, 2017/28871 E, 2020/6290 K, 10.06.2020 T.)

9-Ücretin her ayın değişik günlerinde ve düzensiz şekilde ödenmesi işçiye haklı fesih hakkı verir. (Yargıtay 22. HD, 2016/31954 E, 2020/3540 K.)

10-İşveren tarafından işçiye parça parça yapılan ücret ödemesinde işçinin haklı fesih hakkı vardır. (Yargıtay 9. HD, 2011/31117 E, 2013/22583 K.)

Linkedin paylaşımından Alıntı yapılmıştır.

Pazartesi, 22 Nisan 2024 08:03

Geride Kalanlara Aylık Bağlanması

Ölüm aylığı bağlanması için sigortalının belirli bir süre prim ödemiş olması gerekir. Ölen eşten dolayı maaş alan dul eş yeniden evleninceye kadar aylık almaya devam edebilir. Ancak bir eş iki eşinden birden ölüm aylığı alamaz.

Sigortalı bir kişinin vefatı halinde geride kalanlara ölüm aylığı bağlanabilmesi için en temel şart prim ödeme süresidir. Buna göre vefat eden kişi adına ölüm tarihi itibarıyla en az 5 yıl prim ödenmiş ise geride kalanlara ölüm aylığı bağlanır. 5 yıldan az primi olan kişinin vefatı halinde ise geride kalanlara aylık bağlanmaz. Diğer yandan vefat eden kişi 4/a’lı yani eski adıyla SSK’lı ise, bu durumda borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı olup toplam 900 gün uzun vadeli sigorta kollarına prim ödenmiş olması halinde de geride kalanlara ölüm aylığı bağlanabilir.

Kimler alabilir?

Ölüm aylığı geride kalan eş, çocuk, anne babaya bağlanabilir. Ancak bu kişilerin bazı şartları taşıması gerekir. Vefat eden kişi ile ölüm tarihinde yasal evlilik bağı bulunan eşe aylık bağlanır. Sigortalının eşinin çalışması veya kendi sigortalılığı nedeniyle aylık veya gelir alıyor olması bu durumu değiştirmez. Dolayısıyla vefat eden kişinin eşi çalışsa da, emekli olsa da ölüm aylığı alabilir.

Vefat eden kişinin çocuklarında ise farklı kriterler söz konusudur. Vefat eden kişinin kız çocuklarına evli olmamaları şartıyla yaşa bakılmaksızın ölüm aylığı bağlanır. Evlenen kız çocuğunun ise aylığı kesilir. Kız çocuk boşanırsa yeniden hak sahibi konumuna gelir ve aylık alabilir. Kız çocuk evlenirken çeyiz parası almış ise, boşanır boşanmaz yeniden hak sahibi olmaz.

Erkek çocuklarında ise yaş şartı söz konusudur. Erkek çocukları ise 18 yaşına kadar ölüm aylığı alabilirler. Orta öğretime devam eden erkek çocuk 20, yüksek öğrenime devam eden erkek çocuk ise en fazla 25 yaşına kadar ölüm aylığı alabilir. Yaş şartını geçen erkek çocukların aylıkları kesilir.

Erkeğe de ödenir

Vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı alan eş, çalışırsa aylığını kaybetmez. Ancak yeniden evlenirse ölüm aylığı kesilir. Bu noktada akıllara gelen husus, kişinin ikinci evliliğinde de eşinin vefat etmesi halinde ikinci ölüm aylığını alıp alamayacağıdır. Kişi ilk evliliğinden ölüm aylığı alırken, ikinci kez evlendiği anda ilk evliliğinden hak etmiş olduğu ölüm aylığı kesilir. Dolayısıyla yeniden evlenen eş, evliyken eski eşinden dolayı ölüm aylığı alamaz.

Fakat ilk eşinden ölüm aylığı kesilen ve ikinci kez evlenen eş, ikinci evliliğinde de eşinin vefatı halinde bu eşinden dolayı da ölüm aylığına hak kazanmış ise bu durumda iki ölüm aylığını birlikte alamaz, yalnızca tercih ettiği aylığı alabilir. Dolayısıyla bir eşe iki eşinden dolayı ölüm aylığı birlikte ödenmez.

Vefat eden eşten dolayı geride kalan eşe bağlanan aylık halk arasında dul aylığı olarak isimlendiriliyor. Böyle olunca da, sanki yalnızca kadınlar ölüm aylığı alabilir gibi bir algı oluşuyor. Kanun erkek kadın ayrımı yapmıyor, Sigortalının eşi olarak hak sahibi kişiyi tanımlıyor. Bu nedenle eşini kaybetmiş erkekler de ölüm aylığı alabilirler. Eşini kaybetmiş erkeğin çalışması veya emekli olması ölüm aylığı almasına engel olmadığı için evlenmediği sürece ölüm aylığının alınması mümkündür.

Geriye dönük talep

SGK’dan ölüm aylığı alabilmek için hem gerekli şartları sağlamak, hem de yazılı olarak SGK’ya başvurmak gerekiyor. Gerekli şartları sağladığı halde SGK’ya başvurmayanlara otomatik olarak aylık bağlanmıyor. Hem anne baba ve kocadan birlikte aylık kazandığını bilmeyenler, hem de dul kalan erkeklere ölüm aylığı bağlandığını bilmeyenlerin SGK’ya başvuru yaparak hak sahibi olduklarını almaları çok önemli.

Eğer kişi ölüm aylığı hak etmesine rağmen SGK’ya başvuru yapmadıysa, 5 yıl geriye dönük olarak ölüm aylıklarını talep edebiliyor. Ancak 5 yıldan eski süreler için ölüm aylığı talep edilemiyor. Bu nedenle eşini kaybeden erkeklerin hak sahibi olup olmadıklarını değerlendirmeleri ve bir an önce SGK’ya başvurmaları çok önemli. Aksi taktirde 5 yıldan eski ölüm aylıklarını almaları mümkün değil.

Cem Kılıç

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/fbi-daesi-ciae-sor-7115809

Pazartesi, 22 Nisan 2024 07:19

Ek Vergide (Deprem Vergisi) Son Perde

6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız depremler sonrasında ortaya çıkan finansal kaynak ihtiyacına yönelik olarak çeşitli vergiler getirilmişti. Bu vergilerden belki de en çok tartışma yaratanı 7440 sayılı Kanun’un 10/27. maddesiyle getirilen “Ek Vergi” idi. Söz konusu düzenlenme özetle, 2023 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde indirim konusu yapılan indirim ve istisnalar ile indirimli kurumlar vergisi uygulamasından yararlanan yatırım harcamaları üzerinden %10, iştirak kazancı istisnası üzerinden %5 oranında ilave vergi alınmasını öngörüyordu.

Ek verginin yıl kapandıktan sonra getirilmesi nedeniyle geriye yürütüldüğü ve kanunların geriye yürümezliği ve hukuki güvenlik ilkesini, mali güce göre vergilendirme, vergide eşitlik ve genellik ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı olduğu dile getirilmişti. Ben de bu köşede kaleme aldığım yazılarda bu yöndeki görüşlerimi paylaşmıştım.[1]

Söz konusu vergiye karşı Anayasaya aykırılık iddiasıyla çok sayıda dava açıldı. Açılan davalardan birinde vergi mahkemesi konuyu Anayasa Mahkemesi (AYM)’ne taşıdı. Bu arada, bugüne kadarki davalarda vergi mahkemelerinin, emisyon primi üzerinden hesaplanan ek vergi hariç, davaların reddi veya Anayasa Mahkemesindeki başvuru nedeniyle bekletme kararı verdiklerini söyleyebiliriz.

Anayasa Mahkemesinin ek vergi kararına gelince; karar İstanbul 1. Vergi Mahkemesinin düzenlemeyi Anayasa’ya aykırılık nedeniyle somut norm denetimi yoluyla AYM’ye taşıması üzerine verilmiştir. AYM’ye taşınan uyuşmazlıktaki ek vergi, Kurumlar Vergisi Kanunun 10. maddesi uyarınca matrahtan yapılan indirimden doğduğundan AYM de başvuruyu bu açıdan sınırlı olarak incelemiş ve istisnalar, diğer kanunlar nedeniyle yapılan indirimler, yatırım indirimi ve iştirak kazancını inceleme kapsamı dışında bırakmıştır.

Yüksek Mahkeme, değerlendirmeye öncelikle hukuki güvenlik ve kanunların geriye yürütülmemesi ilkesi ile başlamıştır. AYM, vergi uygulamasında gerçek olan ve olmayan geriye yürüme konusundaki içtihatlarını vurguladıktan sonra kurumlar vergisinde vergiyi doğuran olayın 31 Aralıktaki kayıtlarla gerçekleştiğini, dolayısıyla bu tarihten sonra yapılan düzenlemelerin geçmişe etkili sonuç doğurmasının gerçek geriye yürüme olduğunu ve hukuki güvenlik ve kanunların geriye yürütülmemesi ilkesine aykırı olduğunu hatırlatmıştır.

Yüksek Mahkeme, bu bağlamda ek verginin kurumlar vergisi hesap dönemi kapandıktan sonra getirildiği ve kapanan hesap dönemine ait indirim tutarlarına yönelik olduğu gerekçesiyle düzenlemenin geriye yürütüldüğünü ifade etmiştir. Bununla birlikte, AYM geçmişte verdiği iki içtihadına atıf yaparak, beklenmedik doğal felaketler, savaş ve seferberlik hâli, siyasi, ekonomik ve sosyal krizler gibi toplumu temelden sarsabilecek olaylar nedeniyle yapılacak kanuni düzenlemelerle kanunların geriye yürütülmesinin mümkün olduğunu ifade etmiştir. Diğer bir ifadeyle, Yüksek Mahkeme ek verginin kanunların geriye yürümezlik ilkesini ihlal ettiğini kabul etse de yaşanan deprem nedeniyle bunu tolere etmiştir.

Anayasa Mahkemesi, ayrıca ek verginin mülkiyet hakkına müdahalede bulunduğunu belirtip bu müdahaleyi “kanunilik, meşru amaç ve ölçülülük (gereklilik, elverişlilik ve orantılılık)” ilkeleri açısından da değerlendirmiştir. AYM, yapılan düzenlemeyle verginin kapsamındaki indirim tutarlarının ve verginin hesaplanma usulünün herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli ve ulaşılabilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı; deprem gibi olağanüstü hadiseler nedeniyle oluşan kayıpların giderilmesi ve toplumsal dayanışmanın sağlanması maksadıyla ek vergi yükümlülüğü getirilmesinin mümkün olduğu ve kuralla ek vergi getirilmesinde kamu yararına yönelik meşru bir amacın olduğu; yaşanan depremlerin etkilerinin azaltılması için ihtiyaç duyulan finansmanın sağlanmasına katkı sağlayacağı gözetildiğinde kuralın anılan meşru amaca ulaşma bakımından elverişli olduğu; depremin yol açtığı ekonomik kayıpları telafi etmek ve sosyal dayanışmayı sağlamak amacıyla mevcut vergilerin artırılması ya da yeni bir verginin ihdas edilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olduğu ve ek vergi alınması yolunda düzenleme yapılmasının gereklilik ölçütünü karşıladığı; ek verginin iki taksitle ödenmesi, güncel kurumlar vergisinin çok altında bir oranla vergilendirme yapması, depremden etkilenen illerde mükellefiyeti bulunanları muaf tutması, geçici ve bir defalığına mahsus olması nedeniyle ek vergiye muhatap kişilere aşırı bir külfet yüklenmediği, yaşanan depremler nedeniyle oluşan maddi kayıpların büyüklüğü karşısında bu kayıpların giderilmesi neticesinde elde edilecek fayda ile katlanılacak külfet arasında makul olmayan bir dengesizliğin bulunmadığı ve bu nedenlerle sınırlamanın orantılı olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Yüksek Mahkeme, konuyu mali güce vergilendirme ilkesi açısından da değerlendirmiş ve 1999 depremindeki vergilere ilişkin kararı ile 2003 ve 2023 yıllarında ek motorlu taşıtlar vergisi hakkındaki kararlarına atıf yaparak deprem gibi olağanüstü olayların yaşandığı dönemlerde oluşan ekonomik kayıpların telafisi amacıyla, ölçülü olmak kaydıyla, ek vergilerin öngörülmesinin mali güce göre vergilendirme ve vergi yükünün adaletli dağılımı ilkelerine aykırı olmadığını belirtmiş, ek verginin yararlanılan indirim tutarına bağlı olarak ortaya çıkması, ek vergiye konu olmayan indirim unsurlarının bazılarının bağış ve yardım niteliğinde bazılarının da ilgili alanların teşvikine yönelik tutarlar olduğu gözetildiğinde bu unsurlar üzerinden ek vergi hesaplanmamasının kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında başvurabileceği vergilendirme araçlarının seçimiyle doğrudan ilgili olması nedeniyle ek verginin mali güce göre vergilendirme ilkesini ihlal etmediği sonucuna ulaşmıştır. Karar oybirliğiyle alınmıştır.

AYM yapılan başvuruyu sadece matrahtan indirilen KVK md. 10’daki indirimlerle sınırlı olarak yapsa da kararın gerekçelerinin kapsam dışı bırakılan istisnalar, diğer kanunlar nedeniyle yapılan indirimler, yatırım indirimi ve iştirak kazancı açısından da geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Kararı değerlendirecek olursak, bu kararın geçen sene Ek MTV hakkında verilen karar sonrasında sürpriz olmadığını söyleyebiliriz. Yaşanan olağanüstü bir afet sonrasında aksi bir karar çıkmasını ben beklemiyordum. Bununla birlikte, kararı hukuk çerçevesinde değerlendirecek olursam orantılılık ve mali güce göre vergilendirme ilkeleri noktasında gerekçelerin zayıf kaldığını düşünüyorum.

Ek verginin iki taksitle ödenmiş olması, kurumlar vergisinden daha düşük oranda olması, afet bölgesindeki mükelleflerin muaf tutulması, tek seferlik bir vergi olması bu verginin orantılı olduğunu göstermez. Yatırım indirimi, emisyon primi, zarar beyan edenler açısından orantısız sonuçlar çıktığı tartışmasızdır. Ayrıca yapılan açıklamalar ve İdarenin davalar sırasında sunduğu dilekçelerde zikredilen rakamlara göre deprem nedeniyle oluşan yaklaşık 2 trilyon TL finansman ihtiyacının yaklaşık 80 milyon TL’si Ek Vergi ile karşılanmıştır. Gerçi, toplanan ek verginin nereye harcandığı da belli değildir, zira genel bütçeye irat kaydedilen bu verginin doğrudan depremin maliyetinin finansmanına özgülenemeyeceğinden toplumsal fayda ile bireysel külfet arasında nasıl bir denge sağlandığı da anlaşılamamış, kararda da bu inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.

Mali güce göre vergilendirme açısından ise sadece mükellefiyeti afet bölgesinde olan işletmeler muaf tutulmuştur. Dolayısıyla, depremden ciddi olarak etkilenen ama mükellefiyeti afet bölgesi dışında olan şirketler bu vergiyi ödemek zorunda kalmıştır. Gerçi, şubesi afet bölgesinde olanların bu şube kazançlarına isabet eden tutarların ek vergi dışında olması gerektiği yönünde münferit vergi mahkemesi kararları olsa da kanunun bu yönünü pas geçen AYM kararı eksiktir.

Ek verginin sadece belli indirim ve istisnalardan yararlanan mükellefleri kapsaması, bazı istisnaların neden kapsam dışı bırakıldığının belli olmaması verginin genellik ve eşitlik ilkelerine aykırıdır. AYM bu konuyu, kanun koyucunun takdiri deyip geçiştirmiştir. Yatırımcının toplumsal külfete daha fazla katlanması beklenirken, kur korumalı mevduatla havadan para kazananların neden bu külfete katlanmadıklarını anlayabilmiş değilim.

AYM’nin bu kararı sonrasında vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ile Danıştay’daki dosyaların mükellefler aleyhine sonuçlanacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, emisyon primi konusunda mükellef lehine gelen vergi mahkemesi ve istinaf mahkemesi kararlarının ayrıştırılması gerektiğini düşünüyorum. Zira aslında şirkete konulan bir sermaye olan ve şirket açısından bir gerçek bir gelir olmayan zaten de gelir olarak değil özkaynağın bir unsuru olarak muhasebeleştirilen emisyon priminin sırf açıklık sağlamak için kanunda istisnalar arasında sayılması nedeniyle ek vergiye tabi tutulmasını adaletsiz buluyorum. Dolayısıyla, ek verginin kendisi AYM tarafından iptal edilmemiş olsa da emisyon primi üzerinden ek vergi alınmamalıdır.

Sözün özü: Olmayan kazançtan vergi alınmaz.

Numan Emre ERGİN

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/ek-vergide-deprem-vergisi-son-perde/739211

[1] https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sapkadan-cikan-tavsan-ek-vergi/686229

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/deprem-vergisinde-netlesen-ve-acikta-kalan-konular/691027

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/ek-vergiye-dava-acma-konusu/696851

Değerli okurlar, bildiğiniz üzere, 2021’de enflasyon düzeltmesi şartları oluşmuş ancak Vergi Usul Kanununa eklenen Geçici 33. madde ile uygulama 2023 yılı sonuna kadar ertelenmişti. Bu arada yapılan bir düzenleme ile “yıllık” yeniden değerleme yapabilme (VUK Mükerrer 298/Ç), iki ayrı düzenleme ile de işletmeye kayıtlı taşınmazların kayıtlı değerlerinin önce %5 (VUK geçici 31), sonra %2 (VUK geçici 32) bir ödeme karşılığı “güncellenebilmesi” imkânı getirilmişti.

VUK geçici 33. maddesindeki ifadeler nedeniyle ,2023 yılı için enflasyon düzeltmesi yaparken 2021,2022 ve 2023 yılında (Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesinin ç bendi çerçevesinde) yeniden değerleme yapmış olanlar için, 2023 Ekim-Aralık döneminin amortismanlarının değerlenmiş tutarlar üzerinden amortismana tabi tutulabilip tutulamaması konusunda bir kafa karışıklığı oluştu.

Biz bu dönemin aynını 2003-2004 döneminde de yaşamıştık

Bildiğiniz üzere daha önce uzun yıllar uygulanan yeniden değerleme düzenlemesi iptal edilerek 2003 yılında ilk defa enflasyon düzeltmesi hükümleri getirildi. VUK geçici 25. madde ile de geçiş dönemi düzenlendi. Konuya ilişkin 328 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin ilgili bölümü aynen aşağıdaki gibidir. “Ancak mükerrer 298’inci maddenin 5024 sayılı Kanunla değişik söz konusu hükümleri 1/1/2004 tarihinden sonrasına ait mali tablolar için hüküm ifade edecektir. Çünkü, 5024 sayılı Kanunla Vergi Usul Kanununa eklenen geçici 25’inci maddede, 31/12/2003 tarihli bilançoya ilişkin enflasyon düzeltmesinin bu madde hükümlerine göre gerçekleştirileceği belirtilmiştir. Buna göre, 31/12/2003 tarihli mali tablolar, 5024 sayılı Kanun hükümleri göz önünde bulundurulmaksızın önceki hükümlere göre düzenlenecektir.

31/12/2003 tarihli mali tablolardan sadece bilanço için geçerli olmak üzere enflasyon düzeltmesi yapılacak ve 2003 yılına ait vergi matrahı, düzeltme öncesi mali tablolara göre tespit edilen karlar üzerinden hesaplanacaktır. 2003 yılı hesap dönemi sonunda düzenlenen bilançolar her halükârda enflasyon düzeltmesine tabi tutulacaktır. Sonuç olarak, mükellefler 31/12/2003 tarihli bilançolarını Vergi Usul Kanununa 5024 sayılı Kanunla eklenen geçici 25’inci madde hükümleri doğrultusunda düzelteceklerdir. Daha sonraki dönemlere ait mali tablo düzeltme işlemleri ise Vergi Usul Kanununun mükerrer 298’inci maddesindeki hükümlere göre yapılacaktır.”

Dolayısıyla o dönemde şirketler 2003 yılı sonuna kadar yeniden değerleme yapmış ve amortismanlarını da yılsonu değerlenmiş tutarlar üzerinden ayırmışlar, bir kayıp da yaşamamışlardı. Kafa karışıklığının temel sebebi geçici vergi dönemlerinin dördüncüsünün kaldırılmış olmasıdır. Geçici 33. madde geçiş dönemi uygulamasını düzenleyen değil mükerrer 298’in uygulamasını ertelemeye dönük bir maddedir.

Bu nedenle geçici 33. maddede 2023 hesap dönemi ile ilgili ilgili olarak enflasyon düzeltmesine tabi tutulmayacak dönemler tanımlanmış, bu tanımlama yapılırken de 2023 hesap dönemi geçici vergi dönemlerinde mükerrer 98. maddenin uygulanmayacağı ifade edilmiştir. Çünkü sadece 2023 dönem sonu mali tablosu enflasyon düzeltmesine tabi tutulabilecektir. Aksi takdirde enflasyon düzeltme döneminin 2023 Ekim ayından başlatılmadığının kabulü gerekecektir ki böyle bir iddianın yapılamayacağı da genel kabuldür.

555 Seri Nolu Genel Tebliğ Ve 165 Nolu Sirküler

Her iki düzenlemede de açık ve net bir şekilde 2023 döneminin vergi beyanında enflasyon düzeltmesi hükümleri dikkate alınmadan oluşturulan beyanın göz önüne alınacağı ifade edilmektedir. Bu nedenle de 2023 yılında kayıtların ve uygulamanın enflasyon düzeltmesi hükümleri dikkate alınmadan yapılması, dolayısıyla yeniden değerlemenin dokuz ay değil 12 ay yapılması, amortismanın da 12 aylık yeniden değerlenmiş tutarlar üzerinden hesaplanması gerekmektedir.

Eksik değerleme

2023 ilk üç geçici vergi döneminde yeniden değerleme yapmış olanlar yılın son çeyreğinde de yeniden değerleme yaparak, amortismanlarını son üç ayı da değerlenmiş tutarlar üzerinden ayırabilmeliler düşüncesindeyim.

İhtirazi kayıt

Mali İdare bu konuyu açıklığa kavuşturmazsa benim tavsiyem doğrudan uygulama yönünde olacaktır. Şayet tersi bir açıklama yapılırsa veya risk alınmak istenmezse bu takdirde ben en azından ihtirazi kayıtla beyanda bulunularak konunun yargıya götürülmesini tavsiye ediyorum. Diğer ihtirazi beyan konuları üzerinde önceki yazımda durmuştum. Mali İdarenin gereksiz ihtilafları önlemek için adım atmasını umuyorum. Zeki GÜNDÜZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/2023-ekim-aralik-doneminde-amortisman-kaybi/723824

Kamuoyunun sonucunu merakla beklediği davalardan birisi daha geçtiğimiz hafta Cuma günü karara bağlandı. Evet, tam da düşündüğünüz gibi, bu dava, Kahramanmaraş ve çevre illerdeki depremin oluşturduğu olumsuz etkilerin giderilmesi, afetzede vatandaşlarımızın acil ihtiyaçlarının karşılanması ve bölgenin yeniden inşasına kaynak sağlanması amacıyla sadece 2022 hesap dönemine ilişkin olmak üzere bir defalığına 7440 sayılı Af Yasası ile getirilen ek vergi ile ilgiliydi. Anayasa Mahkemesi (AYM), ek vergi düzenlemesini Anayasaya aykırı bulmadı ve iptal etmedi! (AYM’nin 14.03.2024 tarihli ve Esas Sayısı: 2023/169, Karar Sayısı: 2024/82 sayılı Kararı, 19.04.2024 tarihli ve 32522 sayılı Resmi Gazete).

Şimdi merak edilen husus ise, bu AYM kararının, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanması konusunda açılmış davaları etkileyip etkilemeyeceği ile ilgili!

Ek vergiye çok sayıda dava açıldı!

1 milyon 69 bin 339 kurumlar vergisi mükellefinden 2022 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamesinde istisna, indirim ve indirimli kurumlar vergisi matrahı beyan eden yaklaşık 75 bin kurumlar vergisi mükellefi ek vergi hesapladı! Bu 75 bin kurumlar vergisi mükellefinin yaklaşık 45 bini, 2022 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamelerini ek vergi kaynaklı ihtirazi kayıtla verdi, tamamına yakın kısmı da dava açtı!

Ek vergi düzenlemesi AYM’ye intikal etti!

Bir vergi mahkemesi, açılan bir davada ileri sürülen anayasaya aykırılık iddialarını ciddi bularak, ek vergi düzenlemesinin Anayasa'nın 13, 35 ve 73. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi (İstanbul 1. Vergi Mahkemesi’nin 02.11.2023 tarihli ve E. No:2023/1090 sayılı Kararı). Söz konusu dava, AYM’nin  14 Mart 2024 tarihli Genel Kurul gündeminde yer aldı.

AYM’nin ek vergi düzenlemesini iptal etmeyeceğini belirtmiştik!

Gazetemizde 15 Mart 2024 tarihinde yayınlanan “AYM Ek Vergi Düzenlemesini İptal Eder Mi?” başlıklı köşe yazımızda; haklı gerekçelere dayansa da, AYM’nin ek vergi düzenlemesini, Ek MTV düzenlemesi kararındaki gerekçelerle iptal etmeyeceğini açıklamıştık. AYM’nin ek MTV ile ilgili Kararında yer alan gerekçe şu şekilde: "Anayasa Mahkemesinin deprem gibi olağanüstü olayların yaşandığı dönemlerde oluşan ekonomik kayıpların telafisi amacıyla -ölçülü olmak kaydıyla- ek vergilerin öngörülebileceği yolundaki içtihadından, dava konusu kural bakımından da ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 13, 35 ve 73. maddelerine aykırı değildir, iptal talebinin reddi gerekir." (AYM’nin 28/9/2023 tarihli ve E:2023/131, K:2023/160 sayılı Kararı, 06.10.2023 tarih ve 32331 sayılı Resmi Gazete).

AYM ek vergi düzenlemesini iptal etmedi!

Evet, AYM, yukarıda belirtilen kararı ile, ek vergi düzenlemesini anayasaya aykırı bulmadı ve iptal etmedi

Açılan davaların önemli bir kısmı emisyon primiyle ilgili!  

Ek vergi kaynaklı açılan davaların önemli bir kısmı, üzerinden ek vergi hesaplanan emisyon primi kazancı istisnası ile ilgili.

Emisyon primi kazancı istisnasına getirilen ek vergiye; bu primin gelir/kazanç değil, ortaklarca konulan sermaye benzeri bir öz varlık kalemi olduğu, emisyon priminin kazanç olup olmadığı yönündeki ihtilafların yasa koyucu tarafından istisna kapsamına alınmak suretiyle çözüldüğü, ek verginin indirim ve istisna tutarları ile indirimli kurumlar vergisi matrahını oluşturan kurum kazancı üzerinden alındığı, kazanç niteliğinde olmadığı açık olan emisyon primlerinin ek verginin konusuna girmediği, emisyon primi elde eden mükelleflerden ek vergi alınmasının sermaye yani servet üzerinden vergi alınması anlamına geleceği, bunun da anayasaya aykırı olduğu, 7440 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemenin Anayasa'nın 2, 10 ve 73. maddelerine aykırı olduğu, bu sebeple getirilen ek verginin “hukuk devleti”, “hukuki güvenlik”, “hukuki belirlilik” ve “kanunların geriye yürümezliği” ilkeleriyle bağdaşmadığı ve hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle dava açıldı.

Açılan 2 dava Maliye aleyhine sonuçlandı!

Emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanması ile ilgili olarak açılan davalardan ikisi mükellefler lehine, Maliye aleyhine sonuçlandı!

Birincisi; Emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanması ile ilgili olarak açılan bir davada Vergi Mahkemesi, davacıyı haklı bularak, ek vergi tahakkukunun iptaline karar verdi (İstanbul 2. Vergi Mahkemesi’nin 20.12.2023 tarihli ve Esas No: 2023/1186, Karar No:2023/3048 sayılı Kararı).

Söz konusu Karar’da; “emisyon primi kazanç niteliğinde olmadığı, KVK’da vergiden istisna tutulmamış olsaydı dahi vergiye tabi tutulamayacağı, KVK’nın 5/1-ç maddesinde yer alan ve emisyon priminin kurumlar vergisinden istisna tutulan kazançlar arasında sayılması yönündeki düzenlemenin, kurumlar vergisi beyannamesi verilirken izlenecek olan yolun gösterilmesi ve uygulamada doğması muhtemel olan tereddütlerin kanun hükmüyle önlenmesi amacıyla yapılan bir düzenleme olduğu, emisyon primi kurum kazancı niteliğinde olmadığından, ek verginin konusuna girmediği sonucuna ulaşıldığı, bu nedenle, davacı tarafından ihtirazı kayıtla verilen beyanname üzerine ihtirazı kaydın kabul edilmeyerek düzenlenen tahakkuk işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı” belirtildi.

İkincisi ise, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanmaması gerektiği yönünde verilen istinaf kararı. İstinaf kararı, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanmaması gerektiği şeklinde! Söz konusu kararın önemli kısımları şu şekilde:

“Ek vergi alınabilmesi için öncelikle ortada bir kurum kazancı bulunmasının ve kurumlar vergisi matrahına dahil kurum kazancının yasayla istisna edilmiş olmasının gerekmesi, Türk Ticaret Kanunu uyarınca emisyon priminin çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları, hayır amaçlı ödemeler için kullanılmasının ve fazlasının kanuni yedek akçeye eklenmesinin gerekmesi, bu tutarında sermayenin ve çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirse yalnızca zararların kapatılmasında, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmede veya işsizliğin önüne geçilmesinde ve sonuçlarının hafifletilmesinde elverişli önlemler olarak kullanılabilecek olması, Sermaye Piyasası Kurumu tarafından ise sermayenin bir parçası olarak değerlendirilmesi, Tek Düzen Hesap Planında da gelir kalemleri ile ilişkilendirilmemesi ve sermaye yedeği olarak muhasebeleştirilmesi, yasada getirilen istisna hükmünün esasında açıklayıcı mahiyette ve emisyon priminin ticari kazanç olup olmadığı hususundaki tartışmaları sonlandırmaya yönelik olduğu sonucuna varılması karşısında, dava konusu ek tahakkukta hukuka uyarlık görülmemiştir.” (İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Sekizinci Vergi Dava Dairesi’nin 13.03.2024 tarihli ve E.2023/1652, K.2024/820 sayılı Kararı).

Danıştay’ın emisyon primi ile ilgili yerleşik görüşü ne?

Aslında Vergi Mahkemeleri ve İstinaf Vergi Dava Daireleri, emisyon primi konusunda kendilerine yansıyan dava dosyaları ile ilgili karar verirken, Danıştay 9. Dairesi tarafından 2011 yılında verilen bir kararı referans alıyor.

Danıştay 9. Dairesi’nin söz konusu Kararı; “emisyon priminin kazanç niteliğinde olmayıp sermaye artırımı kapsamında olduğu, KVK’nın 5/1-ç maddesinde emisyon priminin kurumlar vergisinden istisna tutulan kazançlar arasında sayılması yönündeki düzenlemenin, kurumlar vergisi beyannameleri verilirken izlenecek yolun gösterilmesi ve uygulamada doğması muhtemel tereddütlerin kanun hükmüyle önlenmesi amacıyla yasa koyucu tarafından yapılan bir düzenleme olduğu, anılan düzenlemenin emisyon primine kazanç niteliği kazandırdığının düşünülemeyeceği” şeklinde (Danıştay 9. Dairesi’nin 06.12.2011 tarih ve E.2008/8409, K.2011/8227 sayılı Kararı). Nitekim, Danıştay 9. Dairesi emisyon primi ile ilgili olarak verdiği tüm kararlarda bu karara atıfta bulunuyor (Danıştay 9. Dairesi’nin 10.10.2023 tarihli ve E.2022/4819, K.2023/3555, aynı tarihli ve E.2022/3998, K.2023/3554, aynı tarih ve E.2022/4820, K.2023/3548 sayılı Kararları).

Peki, emisyon primine ek vergi ile ilgili Danıştay’da dava açıldı mı?

Evet, emisyon primi kazancı istisnasına getirilen ek vergi ile ilgili tartışma Danıştay’a da taşındı. Açılan bir dava ile, 3 Seri No.lu 7440 Sayılı Kanun Genel Tebliği’nin 5. Maddesinin 3. Fıkrasının (ç) bendinde yer alan “Emisyon Primi Kazancı İstisnası (5520 sayılı Kanun Madde 5/1-ç)” ibaresi ile 7. Maddesindeki 5 ve 9 no.lu örneklerin iptali ve dava sonuçlanıncaya kadar yürütmesinin durdurulması (YD) talep edildi. Davaya bakan Danıştay 3. Dairesi, davacının YD talebini reddetti (Danıştay 3. Dairesi’nin 19.10.2023 tarihli ve E.2023/3128 sayılı Kararı). Ancak, davacı bu karara karşı Danıştay VDDK’ya itirazda bulundu. Danıştay VDDK, davacının itiraz istemini reddetti (Danıştay VDDK’nın 24.01.2024 tarihli ve İtiraz No: 2023/20 sayılı Kararı).

Danıştay 3. Dairesi, söz konusu davaya ilişkin olarak artık esas yönünden karar verecek!

Peki, AYM’nin bu kararının emisyon primi davalarına yansıması olur mu?

Ek vergi düzenlemesinin Anayasa'nın 13, 35 ve 73. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için açılan dava, AYM tarafından reddedildi, ek vergi düzenlemesi iptal edilmedi!

Peki, AYM’nin bu kararının, Danıştay, istinaf ve vergi mahkemelerde görülmekte olan emisyon primi kazanç istisnası üzerinden alınan ek vergi davalarına etkisi olur mu?

Maalesef bu konuda da farklı görüşler var.

Kişisel görüşümüz, AYM’nin ek vergiye ilişkin söz konusu kararının, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ödenen ek vergi ile ilgili olarak açılan davalara doğrudan bir etkisi olmayacağı yönünde. Çünkü, emisyon primi istisnası üzerinden ödenen ek vergiye karşı açılan davalarda sunulan ana gerekçe, anayasaya aykırılığın ötesinde, emisyon primlerinin bir kazanç değil, ortaklarca konulan sermaye benzeri bir öz varlık kalemi, sermaye yedeği olduğu ve bu nedenle emisyon primi kazancı üzerinden ek vergi alınmaması gerektiği şeklinde.

Dava süreci oldukça hassas!

AYM’nin ek vergi düzenlemesi ile ilgili kararı sonrasında, emisyon primi kazanç istisnası üzerinden ek vergi hesaplanıp hesaplanmayacağı konusunda açılan bu davalarla ilgili süreç hem Maliye hem de emisyon primi kazanç istisnası üzerinden adlarına ek vergi tahakkuk eden çok sayıda şirket açısından son derece önemli ve bir o kadar da hassas!

Bu davalarla ilgili gelişmeleri hep beraber bekleyip göreceğiz!

Abdullah TOLU

Abdullah TOLU
Vergi Kurdu

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/aym-karari-emisyon-primi-ek-vergi-davalarini-etkiler-mi/739217

Tüm mükellefler bu konuya odaklanmış vaziyette, benim tahminim bu hafta içinde birinci geçici vergi dönemi için enflasyon düzeltmesinin yapılmayacağının açıklanacağı yönünde. Sanırım enflasyon düzeltmesinin 6 aylık periyotlarla yapılması esası benimsenecek

Değerli okurlar, hesap dönemi takvim yılı olan kurumlarda 2023 yılına ilişkin kurumlar vergisi (KV) beyannamelerinin Nisan ayı sonuna kadar verilmesi gerekiyor.

Beyan süresinin başladığı 1 Nisan’da yazdığım yazıda, bu yıla özgü olarak KV beyannamelerinin verilme süresinin normalde yapılageldiği şekilde birkaç gün uzatılmasının yeterli olmayacağını, uzun bayram ve 23 Nisan tatili ile 20 yıl sonra yapılan enflasyon düzeltmesi işlemlerini yetiştirebilmek için en az 1 ay uzatılması gerektiğini ifade etmeye çalışmıştım. Aynı gerekçelerle 2024 yılı birinci geçici vergi beyan süresinin de uzatılması gerekiyor.

Yanlış anlaşılmasın, mali müşavirler ve çalışanları son yıllarda zaten uzun tatil yapamıyorlar. Mükelleflerin mali işler kadroları, meslek mensuplarına nazaran tatil konusunda daha şanslı oldukları, tatil yapamasalar bile mevcut sürelerde faaliyet sonuçlarını ve dönem sonu işlemlerini vergi danışmanlarının/mali müşavirlerin devreye gireceği aşamaya getirmekte zorlandıkları için süre uzatımına ihtiyaç duyuluyor.

Halen süre uzatımının ilan edilmemiş olmasını endişe verici buluyorum. Birinci geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi yapılıp yapılmayacağı konusunda şu ana kadar bir açıklama yapılmamış olması ise daha da endişe verici. Tüm mükellefler bu konuya odaklanmış vaziyette, benim tahminim bu hafta içinde birinci geçici vergi dönemi için yapılmayacağının açıklanacağı yönünde. Sanırım enflasyon düzeltmesinin 6 aylık periyotlarla yapılması esası benimsenecek.   

Bugün tartışmak istediğim konu bunlar değil. 2023 yılı sonu itibariyle Vergi Usul Kanununun (VUK) geçici 33’üncü maddesi gereğince enflasyon düzeltmesi yapılacağı gerekçesiyle 2023 yılının son çeyreği için, VUK’nun mükerrer 298/Ç maddesine göre yeniden değerlemenin yaptırılmamış olması.

Yeniden değerleme uygulaması, enflasyon düzeltmesi şartlarının gerçekleşmediği dönem sonlarında (geçici vergi dönem sonları ve hesap dönemi sonunda) mevcut amortismana tabi iktisadi kıymetler için yapılması mümkün olan bir uygulama. Bir anlamda amortismana tabi iktisadi kıymetlerle sınırlı bir kısmi enflasyon muhasebesi işlemi.

Enflasyon düzeltmesi yapıldığı dönemlerde amortismanlar, VUK’nun mükerrer madde 298/A-6 uyarınca düzeltilmiş değerler üzerinden ayrılıyor. Düzeltmenin yapılmadığı dönemlerde bu eksikliği giderebilmek için, yeniden değerleme uygulamasıyla amortismanların yeniden değerlenmiş değerler üzerinden ayrılmasına olanak sağlanıyor. Yani bir telafi uygulaması…

2023 yıl sonu itibariyle nasıl olsa enflasyon düzeltmesi yapılacağı gerekçesiyle yeniden değerleme yaptırılmaması, son üç aya ilişkin amortisman tutarlarının eksik gider yazılmasına sebebiyet veriyor. Dolayısıyla 2023 yılı kazançları yüksek tespit edilmiş oluyor. 2023 yılı için matrahı çıkan mükelleflerde bu durum fazla vergi ödenmesine neden olacaktır.

Bunu biraz açalım.

2023 yılı düzeltmesi “vergisiz” yapıldığı için kanunun “vergili” enflasyon düzeltmesi uygulanan dönemler için yeniden değerleme yapılmayacağı hükmünü Maliye yanlış yorumluyor!

VUK’nun mükerrer 298/Ç maddesinde, bu maddenin (A) fıkrasında yer alan enflasyon düzeltmesi yapma şartlarının gerçekleşmediği hesap dönemlerinin sonu itibarıyla amortismana tabi iktisadi kıymetler (bu niteliklerini korudukları müddetçe sat-kirala-geri al işlemine veya kira sertifikası ihracına konu edilenler hariç) ve bunlar üzerinden ayrılmış olup bilançolarının pasifinde gösterilen amortismanlar için yeniden değerlemeye yapılabileceği hükme bağlanmış bulunuyor.

Bunun nedeni yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi, enflasyon düzeltmesi nedeniyle zaten düzeltilmiş değerler üzerinden amortisman ayrılabileceği için yeniden değerleme işlemine gerek kalmaması.

VUK’nun geçici 33’üncü maddesinin birinci fıkrasında, geçici vergi dönemleri de dahil olmak üzere 2021 ve 2022 hesap dönemleri (kendilerine özel hesap dönemi tayin edilenlerde 2022 ve 2023 yılında biten hesap dönemleri itibarıyla) ile 2023 hesap dönemi geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesine yapılmayacağı hükme bağlandıktan sonra; ikinci fıkrasında, mükerrer 298 inci maddenin (Ç) fıkrası uygulaması açısından, birinci fıkrada enflasyon düzeltmesi yapılmayacağı belirtilen dönemlerin enflasyon düzeltmesi şartlarının gerçekleşmediği dönem olarak değerlendirileceği hükmüne yer verildi.

İşte bu ikinci fıkra uyarınca, enflasyon düzeltmesi yapılmayan 2023 yılına ait üç geçici vergi dönemi için de yeniden değerleme yapılabildi. Yani 9 aylık kazançlar düzeltilmiş değerler üzerinden ayrılan amortismanlar esas alınarak tespit edildi.  

Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin, aşağıda açıklayacağım nedenle 2023 yılı sonu itibariyle düzeltilmiş tutarları üzerinden amortisman ayrılması kabul edilmediği halde 2023 sonu itibariyle yeniden değerleme yapılmasına izin verilmedi.

Bunu yeniden değerlemeye ilişkin 537 sıra no.lu VUK Genel Tebliğinin 6/2 nci bölümündeki açıklamadan anlıyoruz. Çünkü söz konusu bölümde, mükelleflerin VUK’nun geçici 33’üncü maddesi uyarınca şartların gerçekleşmemiş sayıldığı 2022 ve 2023 hesap dönemleri geçici vergi dönemleri sonları itibarıyla da yeniden değerleme yapılabileceği belirtiliyor. Böylece dolaylı olarak 2023 yılı sonu itibariyle yeniden değerleme yapılamayacağı ifade edilmiş oluyor.

VUK’nun, geçici 33’üncü maddesinden önce 1/1/2022 tarihinde yürürlüğe giren mükerrer 298’inci maddesinin Ç fıkrasında yer alan genel hüküm, açıkça bu maddenin (A) fıkrasında yer alan enflasyon düzeltmesi yapma şartlarının gerçekleşmediği hesap dönemlerinin sonu itibarıyla yeniden değerlemeye yapılabileceğini öngördüğü ve bu fıkrada belirtilen enflasyon düzeltmesi şartlarının da “vergili” enflasyon düzeltmesi uygulamasına ait olduğu (yani 2024 ve şartların gerçekleştiği izleyen yıllar) açık olduğu halde Maliyenin ilgili tebliğde hatalı yönlendirme yaptığını düşünüyorum.

Kanun koyucunun 2023 yılının son çeyreğine ilişkin olarak güncellenmemiş değerler üzerinden amortisman ayrılmasını istemiş olabileceğini kabul edemiyorum. Maliye yayımlayacağı bir tebliğ veya sirküler ile bu haksızlığı giderebilir, eksikliği telafi edebilir.

2023 amortismanları zaten kanuna göre düzeltilmiş değerler üzerinden ayrılmalıdır!

 Yukarıda açıkladığımız sonuca başka bir açıdan da ulaşabiliriz.

VUK’nun mükerrer 298/A maddesi gereğince, enflasyon düzeltmesi yapılan dönemlerde amortisman uygulamasına düzeltilmiş değerler esas alınıyor, yani düzeltilmiş değerler üzerinden amortisman gideri yazılıyor.  

2023 düzeltmesi için herhangi bir geçici madde bulunmadığına göre, bu düzeltmenin de genel hüküm olan VUK’nun mükerrer 298/A maddesine göre yapılması zorunluluktur.

Nitekim enflasyon düzeltmesine ilişkin 555 sıra no.lu VUK Genel Tebliğinin 1 /2 nci maddesinde, 2023 hesap dönemi ve düzeltme şartlarının gerçekleşmesine/varlığına bağlı olarak (geçici vergi dönemleri dâhil) izleyen hesap dönemlerine ilişkin olarak enflasyon düzeltmesine tabi tutulacak mali tabloların ve VUK’nun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrası ile geçici 33 üncü maddesine göre yapılacak düzeltme işlemlerinin usul ve esaslarının belirlenmesinin bu tebliğin amacını ve kapsamını oluşturduğu ifade edilmiştir.

Yani geçici 33’üncü maddede, 2023 enflasyon düzeltmesine ilişkin uygulama esaslarına yönelik bir hükme yer verilmediğinden ve geçici 25 benzeri geçmişe ilişkin vergisiz düzeltmeye dair herhangi bir geçici madde de bulunmadığından, 2023 düzeltmesine ilişkin yasal dayanak da VUK’nun mükerrer 298/A maddesidir.

Bu maddede de açıkça amortismanların düzeltilmiş değerler üzerinden ayrılması öngörülmektedir. Buna rağmen 555 no.lu tebliğde, 2023 hesap dönemine ait vergi matrahının, düzeltme öncesi mali tablolara göre tespit edilmesi gerektiği gerekçesiyle 2023 hesap dönemi amortisman giderlerinin de enflasyon düzeltmesi öncesi değerler üzerinden hesaplanacağı belirtilmiştir (Madde 12/4) Bu gerekçe ile düzeltilmemiş değerler üzerinden amortisman ayrılması gerektiği görüşüne katılmıyorum.

Maliye kanunu amaçsal yorumlayarak, amortismanların düzeltilmiş değerler üzerinden ayrılmasını kabul etseydi, son çeyreğe ilişkin yeniden değerlemenin yaratacağı sonuç sağlanmış olacaktı. Yani haksızlık giderilebilecekti.

Sonuç olarak, 2023 yılının son 3 ayına ilişkin yeniden değerleme yaptırılmaması ve 2023 amortismanlarının düzeltilmiş değerler üzerinden ayrılmasına izin verilmemiş olması nedenleriyle 2023 yıl sonu itibariyle amortismanların eksik gider yazılmış olduğunu, dolayısıyla 2023 kurum kazancının yüksek oluştuğunu düşünüyorum.

Bu gerekçe ile 2023 yılı KV beyannamelerinin ihtirazî kayıtla verilmesi seçeneği değerlendirilebilir.

Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/2023-yilinin-son-ceyregine-iliskin-amortismanlar-eksik-mi-ayrildi,44484

Yeni İş Arama İzni; Bildirim süresi içerisinde olan işçinin yeni iş bulması için işçiye verilen izindir.

İş arama izni ile ilgili uygulamada karıştırılan konulara değinmeye çalışalım.

↪ İş arama izninden bahsedilebilmesi için iş akdinin derhal fesih yerine bildirimli fesih edilmesi gerekir.
↪İşveren tarafından bildirim süresi verilmeden ihbar tazminatı ödenerek fesihte iş arama izni veya ücreti verilmez.
↪İş arama izni günden en az 2 saat olarak kullandırılır.
↪İşçinin fiilen çalıştığı günlerde kullandırılması gerekir.
↪Hafta tatili, resmi tatil, yıllık izin veya işçiden kaynaklanan istirahat, ücretsiz izin gibi çalışılmayan durumlarda iş arama izni verilmez
↪İş arama izninin ne zaman kullanılacağını işveren belirleyebilir
↪İş arama izninde işçinin çalışması halinde fazla çalışma olup olmadığı haftalık 45 saatlik çalışma aşıp aşmadığına göre belirlenir.
↪İş arama izninden işçinin çalışması halinde ücreti %100 zamlı ödenir. Bu ücretten SGK, Gelir ve damga vergisi kesilmesi gerekir.
↪İşçinin hangi tarihlerde hangi saat aralığında iş arama iznini kullandığı form veya dilekçe ile belirtilmesi ve işçiye imzalatılması işveren açısından önem arz eder.
↪Hafta tatili, resmi tatil veya yıllık izin gibi izinler iş arama izni yerine sayılamaz.
↪Kısmi süreli çalışan için oranlama yapılarak hesaplama yapılır.

İş arama izinlerini hesaplarken işveren işçinin fiilen çalıştığı günleri dikkate almalı ve işçinin iş arama izinlerini toplu olarak kullanma isteği son günlere denk getirilerek kullandırılmalıdır.

?İşçi bu süreleri hesaplarken günlük "2 saat iş arama izni x fiili çalışılan süre /7,5" yaparak kaç gün öncesinden iş arama iznini kullanabileceğini belirleyebilir.

? Bu sürede çalışılması halinde "Saatlik Ücret x Toplam kullanılmayan iş arama saati x2 = İş arama ücreti şeklinde hesaplama yapılabilir.

Sonuç olarak:
İş arama izni fiili çalışılan günlerde kullandırılır. Örneğin 14 gün ihbar süresi olan işçinin 14x2=28 saat iş arama izninden bahsedilemez. İşçinin 14 gün içinde kaç gün çalıştığı baz alınmalıdır.

Gene aynı şekilde işçinin toplu olarak iş arama iznini kullanacak ise fiilen çalıştığı günleri baz almalıdır.

 Uzmanı

Konu-1: İndirim İmkanı Olduğu Halde Ticari Kazançtan İndirim Konusu Yapılmayan Geçmiş Yıllara Ait Zararın Mahsup Edilmemesi

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda; 2004 yılında beyan ettiğiniz zararı takip eden yıllarda bankalardan kredi çekebilmek amacıyla beyanname üzerinde mahsup etmediğinizi belirterek, 2009 yılı karınızdan 2004 yılı zararının mahsup edilip edilemeyeceği hakkında görüş talep etmektesiniz.

Sonuç: Bu itibarla, 2005 ve takip eden yıllarda gelir vergisi beyannamelerinde indirim imkanı olduğu halde ticari kazancınızdan indirim konusu yapılmayan 2004 yılı zararının, 2009 yılı gelir vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün olmayıp, 2005 ve izleyen yıllara ait gelir vergisi beyannamelerinin düzeltilmesi yoluyla söz konusu yıllara ait gelir vergisi matrahlarının tespitinde de indirimi mümkün değildir. (10.02.2011 tarih ve B.07.4.DEF.0.15.10.00-003-2 sayılı özelge)

Konu-2: Devralan Mükellefin Matrah Artırımında Bulunması, Devralınan Şirketin Matrah Artırımının Olmaması Zarar Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; şirketinizin … vergi kimlik numaralı mükellefi… ile Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20 nci maddelerine uygun olarak birleştiği ve aynı Kanunun 9 uncu maddesinde belirtilen şartların da sağlandığı, şirketinizin 7143 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanarak 2017 yılı için matrah artırımında bulunduğu, ancak birleşilen ... nin herhangi bir artırımda bulunmadığı ve 7143 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde matrah artırımı hükümlerinden yararlanan mükelleflerin artırımda bulundukları yıllara ilişkin zararlarının %50 sinin 2018 ve izleyen yıllar karından mahsup edilemeyeceğinin hüküm altına alındığı, kendisinin geçmiş yıl zararı bulunmayan ancak birleşilen … 2013, 2014 ve 2015 yılları zararlarının bulunduğu belirtilerek, söz konusu zarar mahsubunun ne şekilde yapılacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

….

Sonuç: Devraldığınız … son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve söz konusu şirketin faaliyetine devrin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam etmeniz kaydıyla, devraldığınız kurumun devir tarihi itibariyle öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının kurumlar vergisi matrahınızın tespitinde indirim konusu yapılması mümkündür.

Ayrıca, … matrah artırımı uygulamasından faydalanmadığı için, söz konusu şirketin öz sermayesinin devralınan tutarını geçmeyen zararları, şirketiniz tarafından 7143 sayılı Kanunda belirtilen %50'lik sınırlamaya tabi olmaksızın Kurumlar Vergisi Kanununun 9 uncu maddesi hükümleri dikkate alınmak suretiyle kurumlar vergisi matrahınızın tespitinde beyanname üzerinde indirim olarak dikkate alınabilecektir. (12.08.2020 tarih ve 84098128-125[9-2019/4]-E.226246 sayılı özelge)

Konu-3: Faaliyet Dönemi Zararla Sonuçlanmasına Rağmen Kar Bildirilmesi Halinde Geçmiş Yıl Zararları

Talep: İlgide kayıtlı yazınız ve eklerinin incelenmesinden, 2003 takvim yılında zarar beyan ettiği halde rızaen matrah artırımında bulunan iliniz ................. Vergi Dairesi mükelleflerinden ................... nin, 2004 takvim yılı içerisinde verilen geçici gelir vergisi ve 2005 takvim yılında verilecek olan yıllık gelir vergisi beyannamelerinde, 2003 takvim yılına ait zararın mahsup edilip edilemeyeceği hususunda tereddüde düşüldüğü anlaşılmaktadır.

Sonuç: Mükelleflerin beyanı esas olduğundan, ilgili yıl faaliyeti zararla sonuçlanan ancak dönem matrahını rızaen karlı gösteren mükellefler hakkında bu beyanlar esas alınarak tarhiyat yapılacaktır.

Dolayısıyla, ilgili yıl faaliyetlerinden zarar ettikleri halde rızaen kar beyan eden mükelleflerin, geçmiş yıl zararını sonraki yıllarda beyan edecekleri gelirden mahsup etmeleri mümkün bulunmamaktadır. (11.03.2005 tarih ve  B.07.0.GEL.0.40/4045-87/11900 sayılı yazı)

Konu-4: Resen Terk Eden Mükellefin Yeniden İşe Başlaması Halinde Geçmiş Yıllara Ait Zararların Mahsubu

I

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda şirketinizin 2016 yılında re'sen terk ettirildiği, 28.03.2018 tarihi itibariyle faaliyetine tekrar başladığı belirtilerek; 2016 yılında en son verilen KDV beyannamesinden devreden katma değer vergisini 04/2018 KDV beyannamesinde indirim konusu yapıp yapamayacağınız ve şirketinizin 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin zarar tutarlarını kurumlar vergisi beyannamesinde mahsup edip edemeyeceğiniz hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

….

Sonuç: 2016/2 Seri No.lu Uygulama İç Genelgesi kapsamında yapılan yoklama ve araştırmalar neticesinde işine devam ettiğine dair herhangi bir bilgi veya belgenin bulunmaması nedeniyle mükellefiyet kaydı 31.12.2016 tarihi itibarıyla re'sen terkin ettirilen Şirketinizin, 10.04.2018 tarihli yoklama fişi ile 28.03.2018 tarihinde yeniden faaliyete başladığı hususunun tespit edilmesi neticesinde, yeniden faaliyete geçtiği tarih itibarıyla mükellefiyetinin tesis ettirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, Şirketinizin re'sen terkten önceki dönemlerle ilgili kurumlar vergisi beyannamelerinin tetkikinden her yıla ilişkin zarar tutarlarının ilgili beyannamelerde ayrı ayrı gösterildiği ancak geçmiş yıl zararlarının gösterilmediği, ayrıca 31.12.2016 tarihi itibariyle resen mükellefiyet terk işleminin yapıldığı ve 28.03.2018 tarihi itibariyle yeni mükellefiyet tesis işleminin yapıldığı ve ara dönemde vergisel ödevlerin yerine getirilmediği görülmüştür.

Bu nedenle geçmiş yıl zararlarının 2018 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır. (12.08.2020 tarih ve 49327596-125.02[KVK.2019.ÖZ.39]-E.124257 sayılı özelge)

II

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda; 2011 yılında başladığınız serbest meslek faaliyetini 2012 yılında terk edip 2013 yılında yeniden başladığınız belirtilerek, 2011 yılına ait olan ve 2012 yılı karından düşüldükten sonra kalan geçmiş yıl zararının 2013 yılı birinci dönem geçici vergi beyannamesinde mahsup edip edemeyeceğiniz hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.

….

Sonuç: Buna göre 25.04.2012 tarihinde terk ettiğiniz serbest meslek faaliyetinize ilişkin zararın 20.02.2013 tarihinde başladığınız yeni mükellefiyetinizde indirilecek geçmiş yıl zararı olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır. (17.04.2014 tarih ve 38418978-120[88-13/1]-417 sayılı özelge)

Konu-5: Geçmiş Yıl Zararlarının Beyannamede Ayrıca Gösterilmemesi Halinde Zarar Mahsubu

I

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda; 2004, 2005 ve 2006 yıllarında zarar edildiği, 2006 yılı kurumlar vergisi beyannamesi ekinde verilen bilanço ve gelir tablosunda önceki yıl zararları gösterilmesine rağmen beyanname üzerinde 2004 ve 2005 yılı zararlarının ilgili sütunlara yazılmadığı, daha sonra 2006 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin şekil yönünden eksik olan ilgili sütunlarının düzeltme beyannamesiyle düzeltildiği, bu dönemlerde oluşan zararların önce 2007 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden indirildiği ve bakiye zararın 2008 yılı kârından mahsubunun yapıldığı belirtilmiş olup yapılan işlemler ile ilgili Başkanlığımız görüşü sorulmuştur.

Sonuç: Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;

- 2004 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde ticari bilanço zararı gösterilmemesi nedeniyle, sonraki dönemlerde indirim konusu yapılacak bir zarar tutarından söz edilemeyecektir.

- 2005 yılı zararının, 2006 ve 2007 yıllarına ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin düzeltilmesi suretiyle bu beyannamelerde ayrı olarak gösterilmesi; 2006 yılı zararının da, 2007 ve 2008 yılı kurumlar vergisi beyannamelerinde ayrı olarak gösterilmesi şartıyla, söz konusu zarar tutarlarının 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin verilen beyannamelerde indirim konusu yapılması mümkündür. (03.06.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-210 sayılı özelge)

II

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ... Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün ... vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, Şirketinizin 2004 ve 2005 yıllarını zararla kapattığı ve 2006 yılında oluşan dönem kârından geçmiş yıllara ilişkin zararını mahsup ettiği belirtilerek, geçmiş yıllara ilişkin zararlarınızın dönem bilançolarında gösterilmiş olmasına rağmen 2005 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde gösterilmeden 2006 yılında mahsup edebilmeniz için 2005 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin düzeltilip düzeltilemeyeceği hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.

Sonuç: 2005 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde zarar beyan edilmesi nedeniyle kurum kazancından indirim konusu yapılamayan ve anılan beyannamede gösterilmeyen 2004 yılı zararının, söz konusu 2005 yılı beyannamesinin düzeltilerek 2004 yılı zararının bu beyannamede gösterilmesi halinde, 2006 yılı kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. (09.06.2011 tarih ve  B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-679 sayılı özelge)

Konu-6: Geçmiş Yıl Zararının Mahsubunda Sıralama

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunun incelenmesinden, Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuzu, geçmiş yıl zararlarının kardan mahsubu ile ilgili olarak 2002, 2003, 2004 ve 2006 hesap dönemlerinde zarar ettiğinizi, 2005 hesap döneminde elde ettiğiniz kârdan sadece 2004 hesap dönemi zararınızı mahsup ederek kurumlar vergisi ödediğinizi, 2007 hesap döneminde elde ettiğiniz kârdan ise daha önce 2005 hesap dönemi kârından mahsup etmediğiniz 2002 ve 2003 hesap dönemi zararları ile 2006 hesap dönemi zararını mahsup ettiğinizi ve kurumlar vergisi ödediğinizi, Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğünün 2007 hesap dönemi kârından mahsup etmiş olduğunuz 2002 ve 2003 hesap dönemi zararlarının 2005 hesap dönemi kârından mahsup edilmesi gerektiğini, 2007 hesap dönemi kârından düşülmeyeceğini bildirdiğini belirterek bu durumun düzeltme beyannamesi ile mi yoksa dilekçe ile mi düzeltileceği konusunda özelge talep ettiğiniz anlaşılmaktadır.

Sonuç: Birden fazla dönemin zararla sonuçlanması durumunda, zarar mahsubunda en önceki yıl zararından başlanmak suretiyle mahsup işlemi yapılmalıdır. Zarar mahsubunun azami beş yıllık süre içerisinde yapılabilmesinin mümkün olması, en önceki yıl zararının mahsubunu zorunlu kılmaktadır.

Buna göre geçmiş yıllara ait zararların, beş yıllık süre içinde olmak kaydıyla, dönem kârının mevcut olduğu ilk dönemden itibaren mahsup edilmesi gerekmekte olup dönem kârının mevcut olduğu hesap döneminde mahsup edilmeyen geçmiş yıl zararlarının, sonraki dönemlerde mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır. (03.05.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.07.16.01-KVK.ÖZ.2010.28.-74 sayılı özelge)

Konu-7: Devir Alınan Ferdi İşletmenin Geçmiş Yıl Zararlarının Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ……… Turizm Kuyumculuk İnşaat-………. ……. ferdi işletmesinin tüm aktif ve pasifi ile birlikte şirketinize devrolunduğu belirterek, devir alınan ferdi işletmenin devir bilançosunda bulunan geçmiş yıl ve cari yıl zararlarının şirketinizin kurumlar vergisi matrahından mahsup edilip edilemeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

….

Sonuç: Şahıs işletmelerinin sermaye şirketlerine devrinde, gelir vergisi mükellefiyetine ilişkin geçmiş yıl zararlarının kurumlar vergisi matrahının tespitinde mahsup edilebileceğine ilişkin olarak vergi mevzuatımızda herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.

Buna göre, …….. Turizm Kuyumculuk İnşaat-……. ………… ferdi işletmesinin Gelir Vergisi Kanununun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendine göre şirketinize devrinde, anılan şahıs işletmesinin cari yıl ve geçmiş yıl zararlarının şirketinizin kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır. (01.06.2017 tarih ve 19341373-125[ÖZELGE-2015/2]-62 sayılı özelge)

Konu-8: Murisin Ölümü Nedeniyle İşi Devralan Varislerin Geçmiş Yıl Zararlarını Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda, eşinizin ölümü nedeniyle intikal eden işletmenin faaliyetine tarafınızca devam edildiği belirtilerek, eşinize ait gelir vergisi beyannamesinde gösterilen ve mahsup edilemeyen geçmiş yıl zararlarının aynı faaliyeti devam ettirmeniz nedeniyle 2014 yılı yıllık gelir vergisi beyannamesinde beyan edilen kardan mahsup edilip edilemeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Sonuç: Ölüm tarihi itibarıyla eşinizin mükellefiyetinin sona erdirilerek varis olarak şahsınız adına mükellefiyet tesis edilmesi gerektiği tabii olup, gelir vergisi uygulamasında gelir vergisinin mükellefi ferdi işletmeler değil ferdi işletme sahibi gerçek kişiler olduğundan ve Gelir Vergisi Kanununun 88 inci maddesinde gelir vergisi mükellefi bir gerçek kişinin gelir kaynaklarının bir kısmında oluşan zararların yine bu kişinin diğer gelir kaynaklarının kazanç ve iratlarına mahsup edilmesine imkan tanındığından, eşinizin ölümü nedeniyle intikal eden işletmenin faaliyetine tarafınızca devam edilmesi halinde dahi eşinizin beyannamelerinde gösterilen geçmiş yıl zararlarının tarafınızca elde edilen kazanç ve iratlara mahsubu mümkün bulunmamaktadır. (17.05.2016 tarih ve 85550353-120[2015-6]-9 sayılı özelge)

Konu-9: Geçmiş Yıl Zararlarının Sermayeye Eklenebilecek Nitelikteki Fonlar Veya Yedek Akçeler Kullanılması Suretiyle Kapatılması Halinde Zarar Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin bilançosunda görülen geçmiş yıl zararlarının sermayeye eklenebilecek nitelikteki fonlar veya yedek akçeler kullanılmak suretiyle kısmen veya tamamen kapatılmış olmasının önceki hesap dönemlerine ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinde ayrı ayrı gösterilen geçmiş yıl zararlarının kurum kazancından indirim hakkını sona erdirip erdirmediği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Sonuç: Kurumlar vergisi mükellefleri geçmiş yıl zararlarının izleyen dönem karlarına, yedeklere veya sermayeye mahsubunu yaparak veya ortaklardan zarar kadar para tahsil ederek bu zararları muhasebe kayıtlarından çıkarabilmektedirler. Kurumlar vergisi mükelleflerinin geçmiş yıl zararlarının Türk Ticaret Kanununun ilgili hükümleri çerçevesinde sermaye azaltımı yoluyla kapatılması halinde, bu zararların muhasebe kayıtlarında görülmesi mümkün olmayacaktır. Ancak, geçmiş yıl zararlarının bu şekilde kapatılması işlemi, ticari bilanço ile ilgili bir işlem olup bu işlemin yapılmış olması mükelleflerin gerçekte var olan zararlarının mahsup edilebilme imkanını da ortadan kaldırmayacaktır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, şirketinizin geçmiş yıl zararlarının sermayeye eklenebilecek nitelikte fonlardan veya yedek akçelerden mahsup edilerek kapatılması, söz konusu geçmiş yıl zararlarının, Kurumlar Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı şartlar dahilinde ve beş yıllık mahsup süresi de dikkate alınarak kurum kazancından indirilmesine engel teşkil etmeyecektir. (25.12.2014 tarih ve 60757842-5520-26 sayılı özelge)

Konu-10: Yedek Akçelere veya Kurumca Ayrılmış Diğer Fonlara Mahsup Edilerek Kapatılan Geçmiş Yıl Zararlarının Durumu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin bilançosunda görülen geçmiş yıl zararlarının sermayeye eklenebilecek nitelikteki fonlar veya yedek akçeler kullanılmak suretiyle kısmen veya tamamen kapatılmış olmasının önceki hesap dönemlerine ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinde ayrı ayrı gösterilen geçmiş yıl zararlarının kurum kazancından indirim hakkını sona erdirip erdirmediği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Sonuç: Şirketinizin geçmiş yıl zararlarının sermayeye eklenebilecek nitelikte fonlardan veya yedek akçelerden mahsup edilerek kapatılması, söz konusu geçmiş yıl zararlarının, Kurumlar Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı şartlar dahilinde ve beş yıllık mahsup süresi de dikkate alınarak kurum kazancından indirilmesine engel teşkil etmeyecektir. ( 25/12/2014 tarih ve 60757842-5520-26 sayılı özelge)

Konu-11: İş Ortaklığından Doğan Zararın Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda; şirketinizin %50 ortağı olduğu iş ortaklığının 2011 yılında tasfiyesinin tamamlandığı ve faaliyetinin zararla sonuçlandığı belirtilerek, tasfiye sonucu payınıza düşen tutarın kayıtlarınızda yer alan tutardan az olması nedeniyle aradaki farkın, vergi matrahının tespitinde gider olarak indirilip indirilemeyeceği konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Sonuç: Ortaklıkları ise Kurumlar Vergisi Kanununda ayrı bir kurum olarak değerlendirilmekte ve kurumlar vergisi mükellefi olarak sayılmaktadırlar. İş ortaklıklarının faaliyetinden doğan kazanç, kurumlar vergisine tabi tutulmakta ve vergi sonrası kazanç ortakların hisselerine göre ortaklara dağıtılmaktadır.

Kurumlar vergisi mükelleflerinin zararlarının, bu mükelleflerin ortaklarınca indirilebilmesi mümkün olmayıp aynı durum kurumlar vergisi mükellefi iş ortaklarının zararları için de geçerlidir.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, şirketinizin %50 ortağı olduğu iş ortaklığının zararlarının şirketiniz kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir. (20.03.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.02-KVK-2-88 sayılı özelge)

Konu-12: Adi Ortaklıktan Doğan Zararın Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ... Sanayi Ltd. Şti. ile ... Tic. Ltd. Şti. tarafından kurulan adi ortaklığınızın, ....2010 tarihinde ... ile imzalanan sözleşme çerçevesinde, ... yer altı fiberoptik kablolu erişim şebekesinin döşenmesi işini yüklendiği ve işin 180 gün süreceği belirtilmiş olup ortaklarınızın geçici vergi beyannamelerine aktarılacak kar veya zararın, üçer aylık geçici vergi dönemleri itibarıyla mı, yoksa işin bittiği tarihi kapsayan geçici vergi dönemi itibarıyla mı dikkate alınacağı konusunda Başkanlığımız görüşü sorulmuştur.

Sonuç: Adi ortaklıklar Borçlar Kanununun 520-541 inci maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan Kanunun 520 inci maddesinde adi ortaklık, iki veya daha fazla kişinin, bir sözleşmeye dayanarak, ortak bir amaca ulaşmak için emek ve mallarını birleştirmesi olarak tanımlanmıştır. Adi ortaklıkların tüzel kişiliği olmadığı gibi gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olmaları da söz konusu değildir. Adi ortaklık olarak faaliyette bulunulması halinde, ortaklığa stopaj ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis ettirilmektedir. Adi ortaklıkların ortaya çıkan kâr veya zararı, adi ortaklığı oluşturan ortaklar tarafından hisseleri oranında kendi kazançlarına dahil edilerek vergilenmektedir.

Buna göre, adi ortaklıklarda her bir ortak, ortaklık faaliyetinden kendi payına düşen kâr veya zararı, geçici vergi beyannameleri ile yıllık kurumlar vergisi beyannamesine dahil etmek zorundadırlar.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, ...2010 tarihinde başlayan ve 180 gün sürecek olan iş yıllara sari inşaat işi olarak değerlendirilemeyeceğinden, ortaklığınızın her bir geçici vergi dönemi itibarıyla kâr/zararını tespit etmesi ve ortaya çıkan kâr veya zararın ortaklarınız tarafından, hisseleri oranında ilgili dönem geçici vergi beyannamelerine dahil edilerek beyan edilmesi gerekmektedir. (20.06.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.01.16.01-2010-2182-GV-43 sayılı özelge)

Konu-13: Tasfiye Dönemine Ait Zararın, Yasal Yedekler Ve Geçmiş Yıl Kârlarından Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı dilekçenizde, tasfiye dönemine ait zararınızın mevcut yasal yedekler ve geçmiş yıl kârlarından mahsup edildiği belirtilerek, bu mahsup işleminin vergi mevzuatı karşısındaki durumu ile ilgili olarak Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

Sonuç: Şirketinizin tasfiyesi sonucu oluşan zararın geçmiş yıl kârlarına ve/veya yasal yedeklere mahsup edilmesi işleminde, nakden veya hesaben bir ödeme bulunmamaktadır. Bu nedenle, geçmiş yıl kârlarının ve/veya yasal yedeklerin geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmesi işlemi, kar payı dağıtımı olarak değerlendirilmeyecek ve kar payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılmayacaktır. (23.02.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-707 sayılı özelge)

Konu-14: Özel Hesap Döneminden Normal Hesap Dönemine Geçişte Zarar Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ... Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... vergi kimlik numaralı mükellefi olarak Türkiye'de aracı kurum olarak faaliyet gösteren tam mükellef tüzel kişi olduğunuz, daha önce özel hesap dönemi kullanırken 01/01/2012 tarihinden itibaren hesap dönemi olarak takvim yılını kullanmaya başladığınız, 01/12/2010-30/11/2011 ile 01/12/2011-31/12/2011 kıst dönemi olmak üzere iki ayrı hesap dönemi için kurumlar vergisi beyannamesi verdiğiniz belirtilerek 01/12/2008-30/11/2009 özel hesap döneminde oluşan zararınızın 2014 yılı kurum kazancınızdan da indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Sonuç: Kurumlar vergisi mükellefleri; kurumlar vergisi beyannamelerinde, her yıla ilişkin tutarları ayrı ayrı gösterilmek ve beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla ticari faaliyetlerinden doğan zararlarını sonraki dönem kazançlarından mahsup edebileceklerdir. Hesap dönemine ait değişiklikler nedeniyle aynı takvim yılı içerisinde kıst dönem de dahil olmak üzere birden fazla kurumlar vergisi beyannamesi verilmesi mükelleflerin zarar indirimi uygulamalarında bir değişikliğe yol açmamaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, 01/01/2012 tarihinden itibaren hesap dönemi olarak takvim yılına geçen şirketinizin 01/12/2008-30/11/2009 özel hesap döneminden doğan zararınızın 2014 hesap dönemi de dahil olmak üzere 2009 yılını takip eden 5 yıl içinde kurum kazancınızdan indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır. (29.11.2012 tarih ve 62030549-125[9-2012/198]-3113 sayılı özelge)

Konu-15: Geçmiş Yıl Zararlarının Sermaye Azaltımı Yoluyla Mahsubunda Tevkifat Yapılıp Yapılmayacağı

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda;

- 2005 yılı ve sonrasına ait geçmiş yıllara ilişkin ticari zararınızın 39.316.048,26 TL olduğu,

- Şirketin gerçek mali durumunun ilgili tablolarda görünmesi amacıyla, geçmiş yıl zararlarının 17.000.000 TL'lik kısmının sermaye azaltımı yoluyla giderileceği ve hiçbir ortağa ödeme yapılmayacağı,

- Sermayenizin 24.786.000 TL olduğu ve sermayenin; nakit karşılığı 5.298.925,74 TL, yeniden değerleme artış fonu 18.691.571,42 TL, emisyon primi 226.017,74 TL, iştirakler değer artış fonu 13.275,51 TL; olağanüstü yedekler 556.210,29 TL şeklindeki kalemlerden oluştuğu

belirtilmiş ve bu mahsup işlemi sonucunda yapılması gereken vergisel işlemler konusunda Başkanlığımız görüşü sorulmuştur.

Sonuç:

- Şirketinizin yapacağı sermaye azaltımı karşılığında dikkate alınacak geçmiş yıl zararlarının, daha önce sermayeye eklenmiş olan değer artış fonuna ilişkin kısma mahsup edildiği kabul edilecek ve şirketin sermaye azaltımı yapacağı tutar olan 17.000.000 TL üzerinden Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin Mülga "Yeniden Değerleme" başlıklı bölümünün birinci fıkrası uyarınca kurumlar vergisi hesaplanarak ödenecektir.

- Daha önce sermayeye eklenmiş olan değer artış artış fonunun geçmiş yıl zararlarına mahsubu işleminde, nakden veya hesaben bir ödeme bulunmamaktadır. Bu nedenle, üzerinden kurumlar vergisi hesaplanarak ödenen değer artış fonunun geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmesi işlemi, kâr payı dağıtımı olarak değerlendirilmeyecek ve kar payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılmayacaktır. (21.02.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.38.15.01-KV-20-195-28 sayılı özelge)

Konu-16: Emisyon Priminin Geçmiş Yıl Zararlarına Mahsup İşleminin Kar Dağıtımına Bağlı Tevkifata Tabi Olup Olmayacağı

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Şirketinizin öz kaynak hesaplarında 2009 ve 2012 yıllarında gerçekleşen primli sermaye artışı nedeniyle emisyon primi tutarının ……… TL olduğu ve Şirketiniz teknik iflas sınırında olduğu için emisyon priminin geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmek istenildiği belirtilerek emisyon priminin geçmiş yıl zararlarına mahsup işleminin kar dağıtımına bağlı tevkifata tabi olup olmayacağı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.

….

Sonuç: Menkul sermaye iratları açısından vergiyi doğuran olay niteliğinde olan hukuki ve ekonomik tasarrufun gerçekleşmesinde, gelirin sahibi tarafından talep edilebilir hale gelmesi anlamına gelen hukuki tasarruf aşaması, gelirin istendiği anda sahibine ödenecek hale gelmesi anlamına gelen ekonomik tasarruf aşamasınca izlenmekte olup söz konusu menkul sermaye iradı gelirinin fiilen tahsil edilip edilmemesi gelirin elde edilmesine etki etmemektedir.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, emisyon priminin geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmesi işleminin kar payı dağıtımı olarak değerlendirilmemesi ve kar dağıtımına bağlı tevkifat yapılmaması gerekmektedir. (16.05.2016 tarih ve 62030549-125[15-2015/289]-59069 sayılı özelge)

Konu-17: Nev’i Değişikliğine Tabi Tutulan Şirketin Kıst Dönem Zararlarının Takip Eden Geçici Vergi Beyannameleri Ve İlgili Dönem Kurumlar Vergisi Beyannamesinde İndirime Konu Edilip Edilmeyeceği

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda; şirketinizin 28.01.2015 tarihinde nevi değişikliği yaparak anonim şirkete dönüştüğü, nevi değişikliğine tabi tutulan şirket tarafından verilen 01.01.2015-27.01.2015 kıst dönem kurumlar vergisi beyannamesinin 1.536.005,63-TL zararla sonuçlandığı, ancak söz konusu zararın 1-3/2015 dönemine ilişkin geçici vergi beyannamesinde kazanç beyan edildiği halde indirim konusu yapılmadığı belirtilerek, söz konusu kıst dönem zararınızın takip eden dönem geçici vergi beyannamelerinde ve ilgili dönem kurumlar vergisi beyannamesinde indirime konu edilip edilmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Sonuç: Şirketiniz tarafından 28.01.2015 tarihinde aktif ve pasifiyle birlikte kül halinde devralınan …… Ltd. Şti. tarafından son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve nevi değişikliği sonucu kurulan şirketinizin, devralınan şirketin faaliyetine devrin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam etmesi kaydıyla, devralınan kurumun devir tarihi itibariyle öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının kurumlar vergisi matrahınızın tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Ancak, devralınan kurumun faaliyetlerinin, 5 yıllık süre içinde arızi hale getirilerek kısmen durdurulması veya sona erdirilmesi halinde, zarar mahsubu uygulamasından yararlanılmasının mümkün olmayacağı ve şartların ihlali halinde, zarar mahsubu olanağı ortadan kalkacağından gerekli düzeltme işleminin yapılacağı ve yersiz zarar mahsubu nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı doğacağı tabiidir.

Öte yandan, ilgili hesap döneminde kazanç olmasına ve indirim konusu yapılabilecek geçmiş yıl zararı bulunmasına rağmen geçmiş yıl zararlarını dikkate almayan mükelleflerin, bu dönemi izleyen yıllarda söz konusu geçmiş yıl zararlarını mahsuba konu etmeleri mümkün değildir. Ayrıca, kazanç beyan edilen dönemde geçmiş yıl zararlarını mahsup etmeyerek bu hakkından vazgeçen mükelleflerin, kazanç beyan edilen dönem beyannamesini düzeltmeleri ve geçmiş yıl zararlarını indirim konusu yapmaları da söz konusu olmayacaktır.

Buna göre, şirketinizin kazanç beyan ettiği 1-3/2015 dönemine ait geçici vergi beyannamesinde indirim konusu yapılmayan devralınan şirketin devir tarihine kadar olan kıst dönem zararının, ilgili dönem geçici vergi beyannamelerinizde ve 2015 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamenizde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır. (17.02.2016 tarih ve 38418978-125[9-15/2]-6576 sayılı özelge)

Konu-18: Geçmiş Yıllara İlişkin Giderlerin İndirim Konusu Yapılıp Yapılamayacağı

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; 2011 yılına ait olup, dönem yasal kayıtları tamamlanarak, kapanış işlemleri gerçekleştikten sonra tarafınıza ulaşan ve yasal defterlere kayıt imkanı kalmayan gider (telefon, elektrik, su, doğalgaz, posta, sağlık malzemesi, banka masrafları gibi) faturalarını, tahakkuk ve dönemsellik ilkesi gereğince, KVK-6/2007-1 sayılı Sirkülerde yapılan açıklamalar çerçevesinde beyannamenin “Kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar” bölümünde indirim konusu yaptığınız, söz konusu faturalara ait tutarları mükerrer indirime mahal vermeyecek şekilde 2012 yılı defterlerine kanunen kabul edilmeyen gider olarak kaydettiğiniz belirtilerek, yapılan işlemlerin doğru olup olmadığı hususunda görüş talep edilmektedir.

Sonuç: 2011 yılına ait olan ancak, hesap dönemi kapandıktan sonra gelen gider faturalarında yer alan tutarların tahakkuk ettikleri 2011 yılının gideri olarak değerlendirilmesi ve fatura tarihinin içinde bulunduğu 2011 yılının kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla bu fatura tutarları, kurumlar vergisi beyannamesinde "Zarar olsa dahi indirilecek istisnalar ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar" satırında açıklama da girilerek gösterilmek suretiyle kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir. Ayrıca, söz konusu faturalar 2012 yılında kayıtlara alınarak bu dönemde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınacaktır.

Öte yandan, 2011 yılına ilişkin banka hesaplarının kullanımı nedeniyle şirketinize, 2012 yılında düzenlenen ekstrelerle yansıtılan hesap işletim ücreti, masraf v.b. giderlerin ise 2012 hesap döneminin kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. (20.08.2013 tarih ve 85373914-125[49.01.07]-78 sayılı özelge)

Konu-19: Devralınan şirkete ait fabrikanın kiraya verilmesi halinde zarar mahsubu hk

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunda; şirketinizin, 2012 yılında … A.Ş. ile … A.Ş.yi kül halinde devraldığı, bu birleşmeden dolayı devreden 3.945.510 TL toplam zararın, (2012 yılında 1.689.466 TL'si, 2013 yılında ise 907.781 TL'sinin) 2.597.247 TL'sinin mahsup edildiği, geri kalan 1.348.263 TL tutarının 781.685 TL'sinin ise 2014 yılı beyannamesinden mahsup edileceği, şirketinizin kendi bünyesinde bulunan fabrikaları ile devir aldığı fabrikaların teknolojik yapılarının eski olması, yatırım maliyetlerinin yüksek olması, yatırımları karşılayabilecek işletme sermayesinin yetersiz olması nedeniyle şirketinizin faaliyetlerini sürdürebilmesinin güç hale geldiği, bu nedenle yönetim kurulunca bir kısım tesislerin kiraya verilmesinin karara bağlandığı belirtilerek; bu kiralama işlemleri nedeniyle 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun zarar mahsubu maddesine göre mahsup edilen ve takip eden yıllarda mahsup edilecek birleşmeden dolayı devreden zararların mahsubunun yapılıp yapılamayacağı hususunda Defterdarlığımız görüşü sorulmaktadır.

Sonuç: şirketiniz tarafından 2012 yılında aktif ve pasifiyle birlikte kül halinde devralınan şirketlerin, son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerini kanuni süresinde vermiş olmaları ve devralan kurumunuzca bu şirketlerin faaliyetlerinin devrin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam ettirilmesi şartıyla, devralınan şirketlerin devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarlarını geçmeyen zararlarının, şirketinizce kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkündür.

Ancak, devraldığınız şirketlere ait fabrikaların faaliyetlerinin, devrin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle şirketiniz tarafından devam ettirilmeyip, teknolojik yapılarının eski olması, yatırım maliyetlerinin yüksek olması, yatırımları karşılayabilecek işletme sermayesinin yetersiz olması gibi nedenlerle bu fabrikaların kiraya verilmesi işlemi, devralınan şirketlerin faaliyetlerinin arızi hale getirilerek kısmen durdurulması veya sona erdirilmesi anlamına geleceğinden, bu durumda (fabrikaların faaliyetlerine kiracılar tarafından devam edilse dahi), 2012 ve müteakip yıllarda yersiz zarar mahsubu nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için de vergi ziyaı doğmuş olacaktır. (24.05.2016 tarih ve 19174029-010.01-15 sayılı özelge)

Konu-20: Sermaye Düzeltmesi Enflasyon Olumlu Farklarının Dönem Zararından Mahsubu

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin tasfiyeye gireceği, tasfiye dönemindeki bilançosunun özsermaye hesaplarında "sermaye" ve "sermaye düzeltmesi enflasyon olumlu farkları" hesaplarının alacak bakiyesi, "dönem zararı" hesabının ise borç bakiyesi vereceği belirtilerek, şirketinizin tasfiye sürecinde, alacak bakiye veren "sermaye düzeltmesi enflasyon olumlu farkları" hesabını borç bakiye veren "dönem zararı" hesabına mahsup etmesi durumunda mahsup edilen tutarın kurumlar vergisine ve kar dağıtımı stopajına tabi olup olmayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü istenilmektedir.

Sonuç: Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci ve geçici 25 inci maddeleri hükümleri, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarının düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararına mahsup edilebileceğine ilişkin olup, her iki maddede de cari dönem zararının, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları ile mahsup edilebileceğine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, cari döneme ait zararın, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları ile mahsup edilmesi halinde bu hususun başka bir hesaba nakledilme addedilmek suretiyle, söz konusu işlemlerin yapıldığı dönemin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin vergiye tabi tutulması gerekmektedir. (17.06.2020 tarih ve 38418978-125[6-18/43]-E.158697 sayılı özelge)

Konu-21: Hasılat Esaslı Kazanç Tespiti Beyanında Geçmiş Yıl Zararlarının Mahsup Edilip Edilmeyeceği Hk.

Talep: İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden; özel halk otobüsü ile şehir içi yolcu taşıma işi ile iştigal ettiğiniz, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun "Hasılat esaslı kazanç tespiti" başlıklı 113 üncü maddesinde belirtilen şartları sağlayarak 1/1/2020 tarihinden itibaren hasılat esaslı kazanç tespiti uygulamasına geçtiğiniz belirtilerek, vergiye tabi kazancınızın tespitinde geçmiş yıl zararlarının mahsup edilip edilmeyeceği hususunda görüş talep ettiğiniz anlaşılmış olup, konu hakkında Başkanlığımız görüşüne aşağıda yer verilmiştir.

Sonuç: " Halk Otobüsü/ Otobüs ile yapılan şehir içi ve banliyö yolcu taşımacılığı" faaliyeti dışında başka faaliyetinizin bulunmaması ve söz konusu faaliyetiniz kapsamında hasılat esaslı kazanç tespiti usulünden faydalanmanız nedeniyle vergiye tabi kazancınızın tespitinde elde ettiğiniz hasılatınızdan geçmiş yıl zararlarının mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır. (05.11.2020 tarih ve 37538499-120[113/2020-1]-E.30657 sayılı özelge)

Konu-22: Mahsup İmkanı Kalmayan Geçmiş Yıl Zararların Durumu

Talep: şirketimizin mahsup imkanı kalmayan geçmiş yıl zararlarının yedek akçeler ile mahsup edilerek bilanço kalemlerinin sadeleştirilmesinin Kurumlar Vergisi Kanunu karşısındaki durumu hakkında Başkanlığımızdan görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.

Sonuç: geçmiş yıl zararlarının geçmiş yıl kârlarına ve/veya yasal yedeklere mahsup edilmesi işleminde, nakden veya hesaben yapılmış bir ödeme söz konusu olmadığından, bu mahsup işlemi kâr payı dağıtımı olarak değerlendirilmeyecek ve kâr payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılmayacaktır. (23.05.2016 tarih ve 71387770-125[9-2016/45]-11 sayılı özelge)

Page 10 of 1200

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN, YURT İÇİNDE ÖDENEN VERGİLERİN VE GEÇİCİ VERGİNİN MAHSUP SIRASI  Kurumlar Vergisi Kanununa göre Hesaplanan Kurumlar Vergisinden aşağıdaki sıra dahilinde…
  • Müjde! Birinci Geçicide Enflasyon Düzeltmesi Uygulanmayacak! İsteyen Mükellefler Enflasyon Düzeltmesi Uygulayabilir Mi? 2023 yılı kurumlar vergisi beyannameleri epeyce zaman aldı, 2023 kasım…
  • Reklam Harcaması Sponsorluk Harcaması Farkı * Reklam Harcaması: Şirketin pazarlama ve tanıtımı kapsamında ticari kazancın…
Top