Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Anayasa Mahkemesi 13/12/2022 tarihli veE.2022/125,K.2022/162 sayılı Kararında, Damga Vergisi Kanunu’ nun4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlara şikâyet veya Kamu İhale Kurumuna itirazen şikâyet ya da yargı kararı üzerine ihalenin iptal edilmesi hâlinde, bu ihale kararının hükmünden yararlanılmayan kısmına isabet eden damga vergisinin sözleşmenin düzenlenmiş olması durumunda sözleşmeye ilişkin damga vergisinin ret ve iade edilmeyeceğine ilişkin düzenlemesini Anayasaya aykırı bularak iptal etti.Ekte Konu anlatımı ve Karar bulunmaktadır.

Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV);1957 yılında vergi sistemimize girmiş olup, 2004 yılında 5035 sayılı Kanun ile en son ve köklü değişiklerin yapıldığı, bir servet ve çevre kirliliği önleme vergisi olarak tanımlanabilir. MTV öncelikle Servet Vergisi olarak doğmuş daha sonra 1993 yılında yapılan değişikler ile Çevre Vergisi’ne evrilmiştir. 

MTV’nin konusu, kanununun 1. maddesi hükmünde açıklanmıştır. Buna göre; “Karayolları Trafik Kanunu’na göre trafik şube veya bürolarına kayıt ve tescil edilmiş bulunan motorlu kara taşıtları ile Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne kayıt ve tescil edilmiş olan uçak ve helikopterler “kanunda yazılı tarifeler üzerinden vergiye tabi tutulur.

Söz konusu kanun hükmünde; Motorlu taşıt ise; karada, havada insan, hayvan ve eşya taşımaya yarayan ve makine kuvvetiyle hareket eden taşıtlar olarak tanımlanmıştır.

Son yıllarda teknolojinin gelişimi ve yapay zekâ uygulamalarına hızla geçilmesi ile birlikte elektrikli araçlar üretilmeye ve tüm dünya ile birlikte ülkemizde de yaygın olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Karbon emisyonunun, her geçen gün artarak sürdürülebilir yaşamı tehlikeye sokması ve fosil yakıt kaynaklarının kısıtlılığı, tüm dünyayı bu konular da yeni çözümler üretmeye sevk etmektedir. Bunun sonucu olarak da elektrikli araçların çok daha fazla yaygınlaşmasına kesin gözü ile bakılmaktadır. Hatta Avrupa Birliği’nin aldığı karar ile fosil yakıtlı araçların 2035 yılından itibaren kullanılması da yasaklanmıştır.

Elektrikli araçların çevreye olan olumlu etkileri sadece; sıfır karbon salınımı değil buna ek olarak; bu araçların ürettiği seslerin de yok denilebilecek seviyede olmasıdır. Bu nedenle elektrikli araçların; dünya genelinde tüm ülkeler tarafından kullanımını teşvik etmek adına vergi ödemelerinde muafiyet veya önemli oranda indirim uyguladıkları bilinmektedir. Ülkemizde de, elektrikli araçların kullanımının yaygınlaştırılması adına MTV oranları, elektrikli araçlarda; 2018 yılında yapılan bir düzenleme ile %25 oranına düşmektedir. Ancak buna rağmen elektrikli araçların tamamına yakını yüksek motor gücü nedeniyle en üst seviyeden MTV dilimine girmektedir. Dolayısıyla yasal anlamda, kâğıt üzerinde indirim olsa da uygulamadaki etkisi pek hissedilmemektedir demek yanlış olmayacaktır.

Üstelik 2018 yılında MTV Kanunu’nda yapılan bu düzenleme ile motoru olmayan bu elektrikli araçlar için; “elektrik motoru olan taşıtlar için motor gücü yerine kW tanımı” yapılmıştır. Yani aslında motoru olmayan araçların verginin konusuna girmesi açısından motorlu olarak tanımlanmış ve motor gücü olarak da cm3 yerine kW tanımlanmıştır. Madem elektrikli araçları da MTV kapsamına alıp indirimli olarak vergilendirmek istiyoruz, doğrusu ve olması gereken kanunun konusundaki motorlu kara taşıtları ibaresini, “motorlu ve elektrikli kara taşıtları” olarak değiştirmektir. Kaldı ki tüm dünyada çevresel olumlu etkileri nedeniyle vergisel uygulamalar nedeniyle kullanımı teşvik edilen bu araçların ülkemizdeki kullanımının da kâğıt üstünde olduğu kadar fiilen de teşvik edilmesi yerinde olacaktır. Çünkü MTV günümüz dünyası uygulamaların da, artık servet vergisi olma özelliğini yitirmiş olup, yerine çevreye verdiği etki ön plana çıkmış bulunmaktadır. Dolaysıyla bizde vergisel kaygıları bir tarafa bırakarak elektrikli araç kullanımını teşvik etmek adına başta ÖTV ve MTV olmak üzere, sözde değil özde, uygulamada hissedilebilir vergi indirim ve istisnalarını getirmeliyiz. Çünkü unutulmamalıdır ki vergilendirme sadece gelir toplamak amacı ile değil, mali ve sosyal politikaları gerçekleştirme amacı olarak da kullanılmaktadır.

Yılmaz Sezer

YMM

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/motorlu-tasitlar-vergisi-ve-elektrikli-araclar/685272

Seçimden sonra maalesef bizi çok zor günler bekliyor!

Yaşanan deprem felaketleri nedeniyle görüşülmesi ertelenen Yapılandırma Kanun Teklifi bu hafta Salı ve Çarşamba günleri Meclis Genel Kurulu'nda görüşülecek. Paketin en çok ilgi çeken düzenlemelerinin başında matrah ve vergi artırımına ilişkin hükümler geliyor. 

Kurumlar vergisi yönünden geçmiş dört yıl (2018, 2019, 2020 ve 2021) matrah artırımı kapsamında. 2018-2020 yılları zaten önceki düzenlemenin de kapsamı içindeydi. Önceki düzenlemeden bu üç yıl için yararlanmış olanlar bakımından yeni kanunun bir etkisi olmayacak, çünkü bu mükellefler sadece 2021 yılı için artırımdan yararlanabilecekler.

Bu nedenle yeni kanunun daha etkili olabilmesi için kapsama 2022 yılının alınmasını talep edenler büyük bir çoğunluk oluşturuyor.

23 Ocak 2023 tarihli yazımda bu talepleri değerlendirmiş ve henüz beyannamesi verilmemiş bir dönemin kapsama alınmasının zor olduğunu, ancak iş dünyasından gelen taleplerin siyasette karşılık bulması durumunda, bütçe aleyhine sonuç vermemesi (gelecekteki vergi tahsilatını azaltmaması) için bazı uyarılarda bulunmuştum.  

Bu tartışmalar henüz ülkemizde deprem felaketi yaşanmadan önce yapılmaya başlanmıştı. Depremden önce bile kaynaklarımız çok yetersizdi ve seçimden sonra geçmişte alınan olağanüstü nitelikteki ek vergilere ihtiyaç duyulacağı dillendirilmeye başlamıştı. Deprem kaynak ihtiyacını çok ciddi ölçüde artırmış bulunuyor.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Türkiye Direktörü Arvid Tuerkner’in, depremin maliyetinin 34 milyar dolar civarında olabileceği, ancak yeniden inşa maliyetinin 100 milyar doları bulabileceği yönündeki açıklamaları basına yansıdı.

Seçimden sonra maalesef bizi çok zor günler bekliyor!

2022 yılının matrah artırımı kapsamına alınması konusu bu kaynak ihtiyacı çerçevesinde değerlendirilebilir. Bazı önlemlerle Hazineyi de koruyarak özel sektörün katkıda bulunması sağlanabilir. Başka bir ifadeyle özel sektörden zorunlu olağanüstü vergiler almaktansa matrah artırımı gibi gönüllü ödemelerle daha fazla bir kaynak yaratmak mümkün olabilir.

Bu önlemler neler olabilir?

* 2022 yılı üçüncü (son) dönem geçici vergi matrahının yüzde 35’i oranında artırılarak bulunan tutar  çıpa olarak kullanılabilir. Geçici vergi matrahına yönelik teklif kanunlaştıktan sonra yapılacak düzeltme talepleri kabul edilmeyerek, bunu azaltmanın önüne geçilebilir. Matrah artırımından yararlanacakların 2022 yılı matrahlarının bu tutardan az olamayacağı hükme bağlanabilir.

* Önceki yıl matrahının TÜFE artış veya yeniden değerleme oranında artırılarak bulunan tutara da çıpa olarak itibar edilebilir. 

* 2022 yılı için matrah artıran mükelleflerin 2022 yılına ilişkin zararlarının yüzde 100’ünü izleyen dönemlerde indiremeyecekleri öngörülebilir.

* Matrah artırımına esas alınacak asgari tutarlar 2022 yılı için daha yüksek belirlenebilir.

Böylece Hazine de zarara uğratılmadan 2022 yılı matrah artırımı kapsamına alınabilir.

Yazımı sonlandırmadan, 2022 yılına ilişkin 2022 yılı sonuna kadar verilmiş KDV ve muhtasar beyannamelerinin neden vergi artırımı kapsamına alınmadığını anlamadığımı da belirtmek isterim. Kaynak ihtiyacı ortada iken matrah artırımı düzenlemesi gündemde yokken beyannamesi verilmiş dönemlerin de kapsama alınması isabetli olacaktır. Bu dönemler yapılandırma kanununun genel kapsamı içinde yer alıyor zaten... 

Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/yapilandirma-teklifi-meclis-genel-kurulu-nda-matrah-artirimi-kapsamina-2022-yili-da-alinacaksa-dort-kritik-oneri,39017

Should I stay should I go?*veya bu hafta kabul edilecek aftan, yararlanmalı mıyım yararlanmamalı mı?

Şirketlerin olası risklerini bertaraf edip, bilançoları daha düzgün, yönetilebilir, sade hale getirebilme imkanı açılarından çıkacak af çok önemli. Bu nedenle, aşağıda sıralayacağımız gerekçelerle, her yönüyle(kanunun getireceği tüm imkanlar itibariyle) aftan yararlanma konusu iyi değerlendirilmelidir:

Murphy yasasını unutmayın!**

1.Af sonrası başlayacak inceleme fırtınası nedeniyle riskler çok hızlı realize olabilir.

2.İnceleme elemanlarının genel olarak tartışmalı tüm konuları tarhiyatla sonlandırma eğilimi son yıllarda giderek arttı.

3.Mali İdarenin tartışmalı konuda olumsuz(sizin uygulamanızın aksine)bir müktezası varsa mutlaka tarhiyat yapılır.

4.Bilgi değişim anlaşmaları çerçevesinde başka ülkelerden gelecek bilgiler.

5.Ortaklar arası anlaşmazlıklar.

6.Rekabet nedeniyle rakiplerin şikayetleri.

7.Çalışanlarla yaşanmış, yaşanabilecek olası sorunlar.

…daha bir çok nedenle*** bir inceleme ve neticesinde tarhiyatla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Yönetim kurulları bu fırsatı kaçırmayın!****

Bilançolarda bahar temizliği imkanı verecek yeni Af Kanunu benzeri bir kanun çok büyük ihtimalle uzunca bir müddet çıkarılmayabilir.

Bu nedenle de bu kez sıkı bir risk analizi değerlendirmesi yaptırmakta fayda var.

1.Mali işler-muhasebe bölümü gerçekçi bir risk değerlendirme çalışması yapsın.

2.Müşavirlerinizle görüşün gerekirse önemli ve büyük tutarlı konularda ikincil görüş alın.

3.Avukatlarınızla görüşün.

Yönetim kurulları, şirketlerin karşı karşıya kalacakları vergi risklerinde, şayet risk şirketin mal varlıkları ile karşılanamazsa, kendi mal varlıkları ile sorumlu olabilecekleri hususunu (Murphy Yasası’nı da unutmadan)göz ardı etmesinler. Ha bu arada ,yönetim kurulu üyesi olarak şahsi sorumluluklarına karşı sigortanız var mı? Şirket ne derece tüm risklerine karşı sigortalı ,kontrol ettirdiniz mi?

Af mı Varlık Barışı mı, yoksa her ikisi mi? ****

Şayet bu hafta çıkacak Kanun, matrah artırımı açısından 2022 yılını kapsamazsa,2022 riskleriniz için, bu ay sonuna kadar başvuru imkanı olan Varlık Barışı düzenlemesi imkanlarını da mutlaka gözden geçirmiş olun. Bu konuda yapılacak bir değerlendirme için zaman dar olacak.

Affın maliyetinden kim sorumludur? 

Kuşkusuz kanundan yararlanan şirket ilk etapta affın mali portresinden sorumlu olacaktır.

Ancak, örneğin, Ortaklar Cari Hesabı için aftan yararlansanız ve vergi açısından bilançodan o alacağı silseniz de alacaklılar ve diğer ortaklar açısından o alacak halen varlığını sürdürecektir. Diğer bir ifade ile ortaklar cari hesabı için aftan yararlanılması, şirketten alacaklı olan tedarikçiler, banka veya şirketten aynı şekilde borçlanmamış diğer ortaklar (yani özel hukuk ) açısından geçerli olmayacaktır.

Ortağın boşanma davasında mal varlığı tartışmalarını veya ortağın mirasçılarının miras bölüşümünde bile bu konu tartışmaları etkileyebilecektir. Bu açılardan da (medeni hukuk)ortaklar cari hesabı açısından aftan yararlanılmış olması o alacağı ortadan kaldırmayacaktır.

SPK ve Türk Ticaret Kanunu açısından da affın maliyetinin kim tarafından ödeneceği, maliyetin sebep olan ortaklar tarafından karşılanması tartışmaları(örneğin-özellikle ortada örtülü kazanç dağıtımı iddiası ile yapılan bir tarhiyat varsa)gündeme gelebilecektir.

Aftan yararlanılarak borçların yeniden yapılandırılması sonrası, eski dönem yönetimlerinin artık bu borçlardan sorumlu tutulamayacakları yönünde kararlar da mevcuttur.

Velhasıl, af konusunda alınacak karar dikkatle alınmalıdır. Kanun sonrası gerektikçe, gelen sorular ve çıkan tartışmalar çerçevesinde konuyla ilgili değerlendirmelere devam ederiz.

* Kalmalı mıyım yoksa gitmeli mi?-The Clash-Combat Rock albümü 

** Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır: "Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."

*** Vergi İncelemesine Alınmak İçin 40 Neden -www.dunya.com-Zeki Gündüz,27 Kasım 2022

**** Sonradan Pişman Olmayın -I, www.dunya.com-Zeki Gündüz -6.2.2023

****The Purge-Kayıt Dışı Gelirler İçin Peşin Vergi Affı-www.dunya.com,22.Kasım.2023

Zeki GÜNDÜZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/affin-maliyetini-kim-odeyecek-sirket-mi-ortaklar-mi-yoneticiler-mi/687370

Pazartesi, 06 Mart 2023 07:32

SGK' ya EYT Başvuruları

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) Düzenlemesi Sonrası Kurumumuza Yoğun Olarak Yapılan Başvurular

Kamuoyunda Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) olarak bilinen vatandaşlarımıza yönelik 1.3.2023 tarihli ve 7438 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 3.3.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Düzenleme kapsamında yaşlılık aylığına hak kazanma şartlarını yerine getiren sigortalılarımıza aylık bağlanabilmesi için işverenleri tarafından işten ayrılış bildirgelerinin verilmesi sonrası Kurumumuza “Gelir/Aylık/Ödenek Talep Belgesi” ile başvurulması yeterlidir.

Buna rağmen, işverenler tarafından işten ayrılış bildirgesi verilmeden önce “Emekli Olur” yazısı temin edilmek üzere sigortalıların Kuruntumuza yönlendirildiği tespit edilmiş olup, sigortalıların emekli olabilmeleri için Kuruntumuzdan bu yazının temin edilmesine gerek bulunmamaktadır.

Kurumumuz tarafından e-Devlet platformunda sunulan hizmetler arasında yer alan “SGK Tescil ve Hizmet Dökümü”, “Sosyal Güvenlik Kayıt Belgesi” ve “Çalışma Hayatım” ayrıca www.sgk.gov.tr internet adresinde yer alan “Ne Zaman Emekli Olurum” uygulamalarında sigortalıların aylığı hak kazanmak için yerine getirmesi gereken şartlar, bu şartları yerine getirip getirmedikleri ve hangi tarihte yerine getirecekleri, sigortalı tescil ve hizmet bilgileri yer almaktadır.

Bu nedenle, işverenlerce sigortalıların söz konusu belgeleri temin etmesi için Kurumumuza yönlendirilmemesi, e-Devlet üzerinden temin edilecek bilgi ve belgelere istinaden işten ayrılış bildirgelerinin düzenlenmesi, sadece hizmetlerinde tereddüt olan sigortalılar için Kurumumuzdan resmi yazı talep etmeleri aylık bağlama işlemlerinin en kısa zamanda sonuçlanmasını ve sigortalıların herhangi bir mağduriyet yaşamamalarını sağlayacaktır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU

BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ

T.C

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

Esas No. 2021/7346

Karar No. 2021/16453

Tarihi: 14.12.2021

» Çift Bordro

» Gerçek Ücretin Kayıtlarda Gösterilmemesi

ÖZET: Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen karar, süresi içinde duruşmalı olarak davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş ise de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 369. maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

Davacı isteminin özeti:

Davacı vekili, müvekkilinin 12.04.2018 tarihinden iş sözleşmesinin feshedildiği 09.04.2019 tarihinde kadar davalılara ait maden ocağında haftanın 7 günü 06.00-18.00 ya da 18.00-06.00 saatleri arasında mekanik ustası olarak çalıştığını, haftada ortalama 3 gün de 12 saat yerine 14-15 saat çalıştığını, ücretinin 2.250,00 dolar olduğunu beyanla hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, fazla mesai ücreti alacaklarının davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalılar vekili, davacının müvekkili şirketlerde çalışmasının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İstinaf Başvurusu:

İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :

Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile davalılar vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı, davalılar vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

Gerekçe:

1-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, taraflar arasındaki sözleşmeye, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalılar vekilinin aşağıdaki bendin dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut olayda, davacı işçi aylık 2.250,00 ABD Doları ücret aldığını iddia etmiş, davalılar davacının iddiasını kabul etmemiştir. Mahkemece davacının ücreti, banka kayıtları ve tanık beyanlarına göre 2.250,00 ABD Doları olarak kabul edilmiş ise de tanık beyanlarına göre davacıya banka üzerinden ödendiği görülen aylık 1.900,00 ABD Doları ücretin yanı sıra elden aylık 200,00 ABD Doları daha ödendiği anlaşılmış olup davacının ücretinin kabul edilenin aksine banka kayıtları ve tanık beyanlarına göre aylık 2.100,00 ABD Doları olarak ispatlandığı gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde verilen karar isabetli olmamıştır.

Anılan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme sonucunda İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde hüküm tesisi ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi kararı hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgililere iadesine, 14.12.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Pazartesi, 06 Mart 2023 07:24

Matrah Artırımında 2022 Tartışması!

Kesinleşmiş borçların yıllık yüzde 9 faizle yapılandırılması, dava aşamasındaki borçlar, matrah ve vergi artırımı, stok, kasa - ortaklar cari hesap düzeltmeleri ve diğer düzenlemelerin yer aldığı, “Cumhuriyet Tarihimizin En Geniş Kapsamlı Yapılandırma Düzenlemesi” olarak adlandırılan Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (Yeni Torba Yasa Teklifi) 7 - 8 Mart 2023 tarihlerinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek yasalaşması bekleniyor.

Ancak, söz konusu Kanun Teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçtiği şekilde yasalaşmayacağı, Genel Kurul’daki görüşmeler sırasında çok sayıda ilaveler yapılacağı kesin gibi. Özellikle deprem ve 14 Mayıs’ta yapılacak genel seçimler öncesi son torba yasa olması vesilesiyle çok sayıda yeni madde eklenmesi de kaçınılmaz görünüyor. Eklenmesi gereken düzenlemelerin bir kısmı ise, iş dünyasından gelen taleplerle ilgili. Çünkü, bugüne kadar gerek reel sektörden gerekse sahadan gelen bilgiler, Teklifte yer alan düzenlemelerin büyük bir kısmının başta iş dünyası, esnaf, KOBİ ve STK’lar olmak üzere kamuoyunun beklentilerini tam olarak karşılamadığını gösteriyor. İş dünyasının Teklifte yer alan bazı düzenlemelere ciddi itirazları, bazılarına ise değişiklik talebi var.

Bize göre, iş dünyası ve kamuoyundan gelen itiraz ve taleplerin Genel Kurul aşamasında gözönünde bulundurulmasında fayda var.

En büyük beklenti: 2022 yılının matrah artırımı kapsamına alınması!

Evet, iş dünyasının en büyük beklentisi ve talebi, 2022 yılının matrah ve vergi artırımı kapsamına dahil edilmesi. Bu yöndeki taleplerini de devletimizin en üst makamlarına kadar iletmiş durumdalar.

Şu an TBMM Genel Kurul aşamasında bulunan Torba Yasa Teklifinde 2018, 2019, 2020 ve 2021 yılları için yıllık gelir ve kurumlar vergisi ile KDV ve gelir/kurum stopaj beyanları için matrah ve vergi artırımı yapılması öngörülüyor. Ancak, beklenilenin ve istenilenin aksine 2022 yılı matrah ve vergi artırımı kapsamında değil. Teklifin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında bu konu gündeme geldi, ancak bilinmeyen bir nedenle Genel Kurul aşamasına bırakıldı.

Destekleyen de var, karşı çıkanda!

2022 yılının matrah ve vergi artırımı kapsamına alınmasını destekleyen çok, ancak az sayıda da olsa buna karşı çıkan da var.

Kamuoyunun bir kısmı, gelir ve kurumlar vergisi beyanlarının henüz verilmemiş olması nedeniyle 2022 yılının matrah ve vergi artırımı düzenlemesi dışında bırakılması gerektiğini savunuyor. Buna karşılık, iş dünyası ve kamuoyunun büyük bir kısmı ise; en fazla zorluğun ve bilançolardaki bozulmaların 2022 yılında yaşandığını, 2018 – 2019 – 2020 yıllarının zaten daha önceki yasalarla matrah ve vergi artırımı kapsamına alındığını ve mükelleflerin bu yıllar için yararlandığını, 2021 yılının ise pandemiye rastladığını, mükellefler açısından bir önem taşımadığını belirterek, hazinenin Kanun Teklifi’nden beklediği geliri sağlayabilmesi için 2022 yılının mutlak suretle matrah ve vergi artırımı kapsamına alınması gerektiğini belirtiyorlar.

2022 yılının dahil edilmesi için teknik bir zorluk var mı?

Hayır, kesinlikle yok.

2022 yılı, bazı verilerden hareket edilerek ve Maliye’nin her düzenlemede dikkat ettiği bazı güvenlik eşikleri konularak, matrah ve vergi artırımı kapsamına alınabilir.

2022 yılı KDV ve muhtasar beyanları ile ilk 9 aylık geçici vergi beyanları Maliye’nin elinde. Yani, KDV ve stopaj artırımları açısından herhangi bir sorun bulunmuyor. Gelir ve kurumlar vergisi açısından ise, ilk 9 aylık geçici vergi beyanları yüzde 25 -30 oranında artırılarak ve yüzde yüz zarar ve gelir ve kurumlar vergisi iade – mahsup reddi vb. yapılarak 2022 yılı da matrah ve vergi artırımı kapsamına alınabilir.

Ancak, bu yapılırken hem hazinenin hem de mükelleflerin menfaatleri arasındaki denge mutlak suretle korunmalı.

Öte yandan, hazineye gelir artıcı kalem olması ve depremin yarattığı maliyetlerin karşılanması açısından, seçim öncesi ek vergi/vergiler getirilmesinin zor olduğu hususu dikkate alındığında, şu an için en mantıklı şey, 2022 yılının matrah ve vergi artırımı kapsamına alınması.

Basına yansıyan son haberler, 2022 yılının dahil edileceği şeklinde!

Geçtiğimiz hafta boyunca yazılı ve görsel basına yansıyan haberler, 2022 yılının matrah ve vergi artırımı düzenlemesi kapsamına alınması için gerekli çalışmaların yapıldığı ve bu çerçevede hazırlanan önergenin Genel Kurul aşamasında Teklife ekleneceği doğrultusunda. Ancak, dün sosyal medyaya yansıyan haberler ise, 2022 yılının eklenmeyeceği şeklinde.

Yukarıda da belirtildiği üzere, iş dünyası başta olmak üzere kamuoyunun büyük bir kısmının talebi ve beklentisi ise, 2022 yılının mutlak suretle matrah ve vergi artırımı kapsamına alınması gerektiği doğrultusunda. Bizim görüşümüz de, 2022 yılının matrah ve vergi artırımı kapsamına alınması gerektiği yönünde.

Ne olacağını hep beraber bekleyip göreceğiz!

Matrah ve vergi artırımını ihlal edenlere mahsup hakkı verilmeli!

Daha önce 7326 sayılı Kanun kapsamında matrah ve vergi artırımında bulunup da, taksitlerini süresinde ödeyemeyerek ihlal eden mükelleflere 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin olarak yapacakları yeni matrah ve vergi artırımları nedeniyle tahakkuk eden vergilerden, 7326 sayılı Kanun kapsamında aynı yıllara ilişkin olarak yaptıkları matrah ve vergi artırımları nedeniyle ödedikleri tutarları mahsup etme imkanı verilmesi ile ilgili.

Son derece doğru ve haklı bir talep. Ancak, Torba Yasa Teklifi’nde, maalesef bu talebi karşılayan yani bu şekilde yapılacak mahsuba imkan veren bir düzenleme bulunmuyor. Bize göre, geçmişte 7326 sayılı Kanun çerçevesinde yapılan ancak taksitlerin süresinde ödenememesi nedeniyle matrah ve vergi artırımları bozulan mükelleflerin, daha önce ödedikleri taksit tutarlarını, aynı yıllara (2018, 2019, 2020) ilişkin olarak yeni düzenlemeye göre yapacakları matrah ve vergi artırımları nedeniyle tahakkuk eden vergilerden mahsup edebilmelerine imkan sağlanmalı. Bu son derece hakkaniyetli bir uygulama olur. Hem de, aynı yıllara ilişkin olarak yapılacak matrah ve vergi artırımları için mükerrer vergi de ödenmemiş olur.

Başvuru ve ilk taksit ödeme süreleri uzatılmalı!

Torba Yasa Teklifi’nde, yapılandırma ve diğer başvuruların 30 Nisan 2023, ilk taksit ödemelerinin ise 31 Mayıs 2023 tarihine kadar yapılması öngörülüyor. Teklifte ayrıca Cumhurbaşkanımıza bu süreleri birer ay uzatma yetkisi veriliyor. Cumhurbaşkanımız bu yetkisini kullandığı takdirde (ki daha önce kullandı), başvuru süresi 31 Mayıs’a, ilk taksit ödeme süresi ise 30 Haziran’a uzuyor.

Ancak, söz konusu tarihleri teklifin Ocak ayı sonu veya Şubat ayının ilk haftasında yasalaştırılacağı varsayımına göre yapılmıştı. Ancak, Teklifin yasalaşıp yürürlüğe girmesi Mart ayının ilk yarısını bulacak gibi görünüyor. Ayrıca, 23 MART – 21 NİSAN ARASI RAMAZAN AYI, 21 – 23 NİSAN ARASI RAMAZAN BAYRAMI, 14 MAYIS İSE GENEL SEÇİMLER. Yani, TAKVİM OLDUKÇA YOĞUN VE SIKIŞIK! Sizce Cumhuriyet tarihinin en büyük borç yapılandırmasının yapılacağı ve rekor katılımın beklendiği bu Torba Yasa düzenlemeleri ile ilgili olarak yukarıda belirtilen yoğun ve zorlu sürece yapılandırma ve diğer başvurular ile ilk taksit ödemelerinin dahil edilmesi doğru mu?

Bu konuda iş dünyası ve kamuoyunun beklentisi; BAŞVURU SÜRESİNİN 30 HAZİRAN, İLK TAKSİT ÖDEME SÜRESİNİN İSE 31 TEMMUZ OLARAK BELİRLENMESİ.

İş dünyası SGK primleri için de vergi artırımı benzeri bir düzenleme istiyor!

Son yıllarda SGK ile işverenler arasında yaşanan ihtilaflar yargıda ciddi iş yükü oluşturmaya başladı. Bu ihtilaf ve dava sayısının giderek artacağı ifade ediliyor. Ayrıca, bu durum, Kurum ile işverenler arasındaki ilişkileri de olumsuz etkiliyor. Bu nedenle, kurum – işverenler arasındaki ilişkiyi olumsuz etkileyen bu hususun kısa yoldan çözüme kavuşturulmasında fayda var. İş dünyası, söz konusu ihtilafların çözümü açısından, SGK primlerine de, vergideki matrah ve vergi artırımına benzer bir düzenleme getirilmesini talep ediyor. Bu şekilde, hem bu ihtilafların önüne geçilebileceği hem de bütçeye ciddi miktarda kaynak sağlanabileceği ifade ediliyor. 

Kar payı stopaj artırımında oran yüzde 15 değil, yüzde 10 olmalı!

Önceki yapılandırma düzenlemelerinin hemen hemen tamamında, şirketlerin kar payı dağıtımlarına ilişkin stopajlar, gelir ve kurumlar vergisi stopaj vergi artırımı kapsamı dışında bırakılıyordu. Ancak, Yeni Torba Yasa Teklifi ile, kar payı dağıtımlarına bağlı stopajlar ile ana merkeze aktarılan tutarlara bağlı ödemeler üzerinden yapılan stopajlar da, kurumlar vergisi stopaj artırımı kapsamına alınıyor, ayrıca, bu kapsamda kâr dağıtımına veya ana merkeze aktarılan tutara bağlı ödemeler üzerinden yapılması gereken stopajlarla ilgili olarak vergi artırımı yapanların kurumlar vergisi yönünden de mutlak suretle matrah artırımında bulunmaları gerektiği belirtiliyor. Şirketler açısından son derece önemli ve olumlu bir düzenleme.

Yalnız Teklifte, kar payı stopaj artırımından, ilgili yıllar için kurumlar vergisi yönünden artırılan matrahların yüzde 80‘inden az olmamak üzere belirlenen tutarlar üzerinden yüzde 15 oranında hesaplanan verginin ödenmesi halinde yararlanılabileceği belirtiliyor. Ancak, 4936 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla, 22 Aralık 2021 tarihinden itibaren kâr payında stopaj oranı yüzde 15’den yüzde 10’a indirilmiş bulunuyor. Burada oran konusunda bir atlamanın söz konusu olmadığı, kanundaki standart oran olan yüzde 15’in esas alındığı anlaşılıyor. Teklifte kar payı stopaj artırımında vergiye uyumlu mükellefler için farklı bir oran belirlenmesi de söz konusu değil. Bize göre, kar payı stopaj artırımında oranın yüzde 15 değil, yüzde 10 olması gerekiyor. Dolayısıyla, Teklifte bu doğrultuda bir oran değişikliği yapılmasında fayda var.

2 bin TL’lik borç silmenin kapsamına emlak vergisi de dahil edilmeli!

Yeni Torba Yasa Teklifi’nde yer alan bir düzenlemeyle, kişi bazında ülke genelinde vergi dairelerine olan ve vadesi 31 Aralık 2022 tarihinden (bu tarih dahil) önce olduğu halde 1 Ocak 2023 tarihi itibariyle ödenmemiş olan borç aslı ve cezası, gecikme zammı, gecikme faizi, idari para cezası toplamı 2 bin TL ve altında olan borçların silinmesi öngörülüyor. Bu düzenleme yasalaştığı takdirde, kişi bazında ülke genelinde vergi dairelerine olan ve toplam tutarı 2 bin TL’yi geçmeyen borçlar silinecek.

Peki, bu borç silme konusu neden vergi dairelerine olan borçlarla sınırlı? Neden emlak vergisi bu borçlar arasında yer almıyor? Maalesef Teklifte yer alan düzenleme bu şekilde. Kamuoyundan bu borç silme düzenlemesi kapsamına emlak vergisinin de dahil edilmesi hususunda yoğun bir talep var.

Depremzedelerin vergi borçları mutlak suretle terkin edilmeli!

1999 depreminde olduğu gibi, yeni bir yasal düzenleme yapılarak, depremin meydana geldiği 11 ilimizde ve Sivas’ın Gürün İlçesi’nde bulunan vatandaşlarımız ile vergi mükelleflerimizin deprem öncesi dönemlere ilişkin tahakkuk etmiş ve vadesi geldiği halde ödenmemiş veya depremden önceki dönemlere ait olup deprem tarihi itibarıyla vadesi geçmemiş olan Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergilerle (gelir -  kurumlar vergisi, KDV, ÖTV, damga vergisi, emlâk vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, veraset ve intikal vergisi, çevre temizlik vergisi ile harç ve bunlara bağlı gecikme faizi, gecikme zammı ve vergi cezaları terkin edilmeli.

Deprem bölgesinden olan alacaklar doğrudan değersiz alacak sayılmalı!

Şirketler, deprem bölgesinde faaliyet gösteren ve depremden zarar gören gerçek kişi veya şirketlerden olan alacaklarını tahsil edememe durumu ile karşı karşıya bulunuyorlar. Depremde her şeyini kaybetmiş insanlarımızdan ve şirketlerimizden söz konusu alacakların tahsil edilmesinin güçlüğü de ortada. Alacaklı hiçbir işletmenin bu alacaklarını talep edeceklerini de düşünmüyoruz. Son günlerde gelen soruların büyük bir bölümü de, özellikle bu konuda yoğunlaşıyor. Bize göre, alacaklı işletmelerin depremzede kişi ve işletmelerden olan ve tahsil imkanı kalmayan alacakları için üzerine bir de vergi ödemeleri hakkaniyete uygun düşmez. Bu nedenle, yapılacak bir yasa değişikliği ile, söz konusu alacaklar Vergi Usul Kanununa göre doğrudan değersiz alacak sayılmalı, alacaklı işletmeler bu alacakları zarar yazarak gelir ve kurumlar vergisi matrahlarından düşebilmeli, ayrıca hesapladıkları KDV’leri indirilecek KDV olarak düzeltmek suretiyle, bu alacaklar tamamen vergiden arındırılmalı.

Depremzedeye verilen konutlar için emsal kira düzenlemesi şart!

Maalesef şu anki ana gündemlerimizden birisi de, evlerini bedelsiz veya düşük kiralarla depremzede vatandaşlara verenlerle ilgili. Maalesef bu şekilde sahibi oldukları evleri depremzede vatandaşlarımıza bedelsiz veya düşük bir kira karşılığında kiraya veren kişilerin ileride “emsal kira” sorgusu ile karşılaşmaları muhtemel.

Emsal kira bedeli düzenlemesi Gelir Vergisi Kanunu’nun 73. Maddesinde yer alıyor. Söz konusu düzenlemeye göre, kiraya verilen mal ve hakların kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamıyor. Bedelsiz olarak başkalarının kullanımına bırakılan mal ve hakların emsal kira bedeli, bu mal ve hakların kirası sayılıyor. Bina ve arazide emsal kira bedeli, yetkili özel mercilerce veya mahkemelerce takdir veya tespit edilmiş kirası, bu suretle takdir veya tespit edilmiş kira mevcut değilse Vergi Usul Kanunu'na göre belirlenen vergi değerinin yüzde 5'i. Diğer mal ve haklarda emsal kira bedeli ise, bu mal ve haklarının maliyet bedelinin, bu bedel bilinmiyorsa, Vergi Usul Kanunu'nun servetlerin değerlendirilmesi hakkındaki hükümlerine göre belli edilen değerlerinin yüzde 10'u. Bazı durumlarda ise, emsal kira bedeli esası uygulanmıyor.

Dolayısıyla, depremzede vatandaşlara kapılarını açan iyiniyetli vatandaşlarımızın ileride emsal kira bedeli sorgulamasına tabi olmamaları açısından, GVK’nın 73. Maddesinde değişiklik yapılarak, konutların depremzedelere bedelsiz veya düşük bedelle kiraya verilmesi hallerinde de emsal kira bedeli esasının uygulanmayacağı özel olarak hükme bağlanmalı.

İş dünyasının diğer önerileri neler?

- Matrah ve vergi artırımı yapılan yıllar için geriye dönük vergi suçları yönünden inceleme yapılmamalı, her ne adla olursa olsun usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları kesilmemesine ilişkin düzenleme yapılmalı.

- Matrah ve vergi artırımlarından yararlanan mükelleflerin devreden KDV’leri sahte belge kullanımı vb. gerekçelerle geçmişe dönük olarak düzelttirilmemeli.

- Matrah ve vergi artırımı yapılan yıllar için geriye dönük vergi suçları yönünden inceleme yapılmamalı, her ne adla olursa olsun usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları kesilmemesine ilişkin düzenleme yapılmalı.

- Borçlarını bu yasa kapsamında yeniden yapılandıran mükelleflere vergi borcu yoktur yazısı verilebilmesi için, borcun yüzde 10’unu ödeme şartı aranılmamalı.

- Kapsama giren tüm yıllar için KDV artırımında bulunan mükellefler özel esaslar kapsamından çıkarılmalı, bunlardan ilgili yıllarda sahte fatura kullanımı gerekçesiyle düzeltme yapılması istenilmemeli. Abdullah Tolu

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/matrah-artiriminda-2022-tartismasi/685301

21 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde kısmi bölünmede sermaye azaltımında, bölünen şirkette sermayeye eklenmiş olan unsurların devralan şirkete devredilmesi ve bu şirket nezdinde söz konusu unsurların takip edilmesi halinde bölünen şirket nezdinde bu aşamada herhangi bir vergilendirmenin söz konusu olmayacağı belirtilmiş olup, tebliğin devamında kısmi bölünme sonrası sermaye unsurlarını devralan şirket nezdinde sermaye azaltımına gidilmesi durumunda ise azaltılan sermaye unsurlarının niteliğine göre vergilendirmeye tabi tutulacağı belirtilmiştir.

Yapılan bu açıklamalar ilk bakışta bir biriyle tutarlı gibi gözükmekle birlikte bünyesinde uygulayıcılar açısından tereddütlü hususlar barındırmaktadır. Şöyle ki;
1-Devralan şirketin bölünen şirketten devralarak sermaye alt kaleminde takip ettiği vergilendirilebilir unsurları izleyen yıllarda sermaye alt kaleminde takip etmeyi bırakması halinde, bölünen şirkette bölünme nedeniyle zamanında yapılmayan vergilendirme yapılacak mıdır?

2-Velev ki yapıldı, o zaman sermaye unsurlarını başta devralarak sermaye alt hesabında izleyen devralan şirket ilerleyen dönemde sermaye azaltımına giderse sermaye azaltımı nedeniyle vergilendirilecek mi?
1. Sorunun cevabı kanaatime göre Tebliğdeki “bu aşamada herhangi bir vergilendirme söz konusu olmayacaktır.” İfadesinde zımni olarak veriliyor. Böyle bir durumda devralanın yaptığı işlem nezdinde bölünen şirket nezdinde vergilendirme yapılması gibi vergilendirmenin mantığına aykırı bir durum ortaya çıkıyor.
2. Sorunun cevabı Tebliğdeki cümle dikkate alındığında Evet olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Tebliğ bu özel durumu dikkate almadan bir kere devraldıysan ve alt hesapta izlediysen sonrasına bakmadan sermaye azaltımı halinde vergilendiririm diyor. Ama bu durumda da devralan şirketin alt hesapları izlemeyi bırakması durumunda bölünen şirketi vergilendirdikten sonra devralan şirketide aynı unsurlar için sermaye azaltımı nedeniyle vergilemek mükerrer vergilendirmeye neden olacaktır.

Kanaatimce bu sorun devralan şirket nezdinde 32/B maddesinde düzenlenecek ve devralan şirketi hesapları izlemeyi bırakması veya daha sonra sermaye azaltımı yapması halinde vergilendirilmesini öngören bir sorumluluk düzenlemesi ile çözülebilir. Bunun dışında Tebliğ veya özelgeyle konunun çözümüne çalışılması idareyi yine davalarla uğraştırmaktan öteye gitmez…Necmettin Gündüz YMM

Cumartesi, 04 Mart 2023 21:57

EYT Emeklilerine SGK Teşviği

03.03.2023 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7438 sayılı (EYT Kanunu) Kanun ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa GEÇİCİ MADDE 95 eklenmiştir.

Buna göre; “..Birinci fıkra kapsamında yaşlılık veya emekli aylığı talebinde bulunarak ilk defa yaşlılık veya emekli aylığı bağlananlardan, yaşlılık veya emekli aylığı talebi nedeniyle işten ayrılış bildirgesi verilenlerin işten ayrılış tarihini takip eden 30 gün içerisinde en son çalışılan özel sektör işyerinde sosyal güvenlik destek primine tabi çalışmaya başlamaları halinde, …. sosyal güvenlik destek primi işveren hissesinin beş (5) puanlık kısmına isabet eden tutar Hazinece karşılanır.” Düzenlemesi yapılmıştır.

Bu maddeyi yorumlarken arkadaşlar şu hususları gözden kaçırmasın.
✅EYT için acilen hemen başvurma zorunluluğu yok.
✅Bu hakkı kullanmada herhangi bir süre sınırlaması yok.
✅Çalışan ne zaman kanunda belirtilen şartları taşırsa ve emeklilik için SGK’ya başvurursa o zaman emekli olur.
✅Emeklilik başvurusundan sonra 30 gün içinde eski işyerinde sosyal güvenlik destek primine (SGDP) tabi olarak girişi yapılan personel için beş (5) puanlık teşvikten yararlanılır.

Orhan Kotan 

KDV sistemimiz devreden KDV’nin iadesine imkân vermemesi sebebiyle yapısal olarak eksik ve sorunludur. Bu sebeple sistem hem etkin işlememekte hem de piyasayı bozucu etkilere yol açabilmektedir.

KDV’nin bu yapısal sorunundan en fazla etkilenen sektör, şüphesiz sanayi sektörüdür. Yatırım, üretim ve ithalat aşamasında peşin ödenen KDV’lerin katma değere dönüştürülüp işletme üzerinde oluşturduğu yükün telafisi uzun zaman alabilmektedir. Bu sebeple KDV’nin aracısı olan yatırımcı, devleti faizsiz fonlamakta ve ek finansman yüküne maruz kalmaktadır.

Sanayi sektöründe faaliyet gösteren işletme, aynı zamanda ihracatçı ise bu yükü iade mekanizması nedeniyle nispeten daha az hissederken sadece yurtiçine yönelik üretim yapan imalatçılar bunu daha fazla hissedebilmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz bu sorunların imalat sanayiindeki olumsuz etkilerini hafifletmek üzere KDV Kanununda zaman içinde birçok düzenleme yapıldı. Özellikle son yıllarda bu yöndeki çabalar hızlandı. Peki, nedir bunlar?

- Yatırım teşvik belgesi olan mükelleflerin makine ve teçhizat alımları ile yazılım ve gayri maddi hak kiralamaları KDV’den istisnadır. (KDV Kanunu 13/d maddesi)

- Sanayi sicil belgesi olanların imalat sanayiinde kullanmak üzere aldıkları belirlenmiş makine ve teçhizatlar KDV’den istisnadır. (KDV Kanunu Geçici 39. madde)

- Yatırım teşvik belgesi olanların belge kapsamındaki inşaat işlerine ilişkin mal ve hizmet alımları KDV’den istisnadır. (KDV Kanunu Geçici 37. madde)

Bu düzenlemeler başta belirttiğimiz devreden KDV’nin KDV sisteminde olmamasından kaynaklanan olumsuz etkileri telafi etmeye yöneliktir. Son derece yerinde olan bu düzenlemelerin getiriliş perspektifine ve amacına uygun şekilde yorumlanması ve uygulanması beklenir. Ancak bu konuda uygulamada sorunlar olduğu anlaşılıyor.

Bu yazımızda KDV Kanunu’nun geçici 37. maddesi ile getirilen istisnanın uygulanmasında yaşanan soruna değinip çözüm önerilerimizi ortaya koyacağız.

KDV Kanunu’nun geçici 37’nci maddesi, imalat sanayiinde faaliyet gösteren işletmelerin yatırım teşvik belgesi kapsamında yer alan inşaat harcamalarını KDV ödenmeden yapmalarına imkân sağlayan bir istisna düzenlemesidir.

Bu düzenleme 18.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6770 sayılı Kanun ile 01.01.2017 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girmişti. Düzenleme ilk çıktığı haliyle imalat sanayiine yönelik yatırım teşvik belgesi kapsamında yapılan inşaat harcamalarına ilişkin ödenen KDV’lerin, daha sonra belirli prosedürlerin sağlanması ile yatırımcıya iade edilmesini öngörüyordu. Bir başka ifadeyle, önce öde sonra iade al şeklindeydi. Bu haliyle amaçlanan hedefin tam sağlanması mümkün değildi. Bu yüzdendir ki 7394 sayılı Kanun ile 1.5.2022 tarihinden geçerli olmak üzere madde düzenlemesi yatırımcının KDV’yi başlangıçta ödememesi formatına dönüştürüldü. Bu yönüyle madde bildiğimiz tam istisnalar kapsamına alınmış oldu. Ayrıca, isabetli bir tercih ile turizme yönelik teşvik belgesi olanların inşaat işlerine ilişkin mal ve hizmet alımları da bu kapsama dahil edildi.

Maliye, yukarıda belirttiğimiz istisnayı çıkardığı ikincil düzenlemelerde de bu yönde bir açıklama olmamasına karşın dar yorumlama eğilimindedir. İmalat sanayiinde faaliyet gösteren bir işletme, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na başvurup muhtevasında fabrika inşaatına yönelik teşvik unsuru da olan bir yatırım teşvik belgesi almasına rağmen bu inşaat harcamaları eğer sıfırdan bir fabrika inşasına yönelik değil ise istisna kapsamında değerlendirilmemektedir. Gelir İdaresi tarafından yakın dönemde verilen görüşler (özelge mevcut değildir.) bu yöndedir. Ancak bu yorum, ne kanun lafzına ne de Tebliğ düzenlemelerine uygundur.

Bu durumu birkaç örnekle açıklamaya çalışalım.

Örneğin uzun yıllardır kullanılmayan ve dört duvar kalmış atıl bir binayı alıp baştan aşağıya kullanım amacınıza uygun şekilde yenilediğinizde bu yatırıma ilişkin inşaat harcamalarınız, teşvik belgesi kapsamında olsa bile istisnadan yararlandırılmayabilir. Çünkü Maliye, sıfırdan yapılmayan bir fabrika inşaatının harcamalarının düzenleme kapsamında olmadığı görüşündedir.

Konuyu daha özellikli bir örnek üzerinden somutlaştırmaya devam edelim. Yatırımcı finansman modeli kapsamında arsa maliyetine para bağlamak istemediğinden kiraladığı arsaya sıfırdan bir fabrika binası yapmaya karar verip bunun için de yatırım teşvik belgesi almıştır. Sanayici, bu yatırım dolayısıyla yapacağı inşaat harcamalarını KDV Kanunu geçici 37’inci maddesindeki istisnadan faydalanarak yapmak istediğinde Maliye, bu modelin özel maliyet kapsamında değil yap işlet devret kapsamında olduğunu değerlendirdiğinden (inşa edilen fabrikanın emsal bedelden arsa sahibine fatura edilmesi gerektiği şeklinde özelgeler mevcuttur.) istisnayı uygulatmama eğilimindedir. Ancak bu somut olay da söz konusu istisna düzenlemesinin lafzına ve amaçlarına aykırı gözükmemektedir. 

Ne öneriyoruz?

Öncelikle KDV Kanunu’nun geçici 37’nci maddesinde düzenlenen bu istisna, getiriliş amacına uygun şekilde uygulamadaki sıkıntıları da giderecek şekilde kalıcı düzenlemeler arasına alınmalıdır.

Yukarıda verdiğimiz örnekler ile uygulamada karşılaşılan diğer sıkıntılara yönelik olarak kanun gerekçesine bağlı kalınarak basit onarım ve inşaat işleri dışında kalan yatırım teşvik belgesinde komple yatırım ya da modernizasyon/tevsi yatırımı şeklinde teşvik edilen tüm inşaat harcamalarının istisna kapsamında olduğu netleştirilmelidir.

Hakkı Sayan

Yeminli Mali Müşavir

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/imalat-sanayinin-kdv-yuku-ve-dar-yorumlanan-kdv-yuku/685124

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Yıllık İşletme Cetveli Gönderme Süresi Uzatıldı 2023 dönemi yıllık işletme cetveli gönderme süresi 6 Mayıs 2024…
  • 2024 Yılı Birinci Geçici Vergi Dönemi İçin Enflasyon Düzeltmesi Yapılmayacak Enflasyon düzeltmesi yapılmayacak 2024 hesap döneminin birinci geçici vergi dönemi…
  • Vakıflarda Şubeler ve Şubelerin Muhasebe Uygulamaları Vakıflar Yönetmeliğinde şube, vakıf faaliyetlerinin yürütülebilmesi için yeni vakfa bağlı olarak…
Top