Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Geçtiğimiz günlerde Kamu Gözetimi Kurumu’nun (KGK) kuruluş kanunu olan 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerden belki de en dikkat çekeni denetime tabi şirketlerin KGK tarafından gözetimlerinin yapılacak olması.

Bu değişiklik birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Son zamanlarda tarafıma iletilen soruların da başında bu değişiklik geliyor.

Akıllardaki soru işaretleriyle birlikte konuyu başlıklar halinde ele almaya çalışalım.

Değişikliğe Neden İhtiyaç Duyuldu?

KGK tarafından yapılan inceleme çalışmalarının muhatapları bağımsız denetçiler ve bağımsız denetim kuruluşları. KGK tarafından incelenmesi amacıyla dosyası seçilen bağımsız denetime tabi şirketler çoğunlukla bu incelemelerden bihaber. Ancak denetlenen finansal tablolar bizzat şirket yönetimleri tarafından hazırlanan finansal tablolar.

Üstelik yapılan incelemelerin sonucunda finansal tablolarda onlarca yanlışlığın tespit edildiğini de biliyoruz. Üstelik şirketlerin ve paydaşlarının bu yanlışlıklardan haberlerinin dahi olmaması acı bir gerçek. KGK, denetlenen şirketleri de gözetim kapsamına dahil ederek denetçiyle denetlenen şirket yönetimlerinin iletişimini, denetlenen şirketlerin bağımsız denetime olan farkındalıklarını ve temelde de denetimin kalitesini arttırmayı hedeflemekte.

Denetimin Kalitesine Nasıl Etki Edecek?

KGK’nın saha incelemeleri, tamamlanmış bir denetim dosyası üzerinden yürütülmekte olup, denetçinin uzmana sunmuş olduğu bilgi ve belgeler üzerinden gerçekleştiriliyor. Bazen sunulan bilgi ve belgelerin kasıtlı veya kasıtsız olarak, eksik veya yanlış sunulduğu durumlarda yapılan inceleme çalışmalarının kalitesi de azalabiliyor.

KGK denetime tabi tutulan şirket bünyesinde gerçekleştirilen gözetim faaliyetleriyle kendisine sunulan bilgi ve belgelerin gerçekliğini ve doğruluğunu teyit edebilecek. Bu sayede yapılan incelemelerde denetim kuruluşları ve denetimi üstlenen denetçilerden alınan bilgi ve belgelerle bağımsız denetime tabi işletmelerden alınan bilgi ve belgelerin karşılaştırılması mümkün olabilecek. Bu durumun da doğrudan denetimin kalitesine etki edecektir.

Şirketlerin Finansal Tablo Hazırlama Yükümlülüğü

Hepimizin de bildiği üzere denetime tabi tutulacak finansal tabloların hazırlanması yükümlülüğü denetime tabi tutulan şirket yönetimlerine aittir. Ancak çoğu şirketin bu yükümlülükten haberi dahi yok. Haberi olmamasının da ötesinde bu yükümlülüğü denetçinin görevi olduğunu düşünen şirket sayısı da azımsanmayacak seviyede.

Bu nedenle çoğu şirkette finansal tabloların hazırlanmasına konu olan ne bir çalışma ne de bir düzeltme kaydı mevcut değil. Bu durumu en çok denetçi değişikliği yapılan şirketlerde gözlemleyebiliyoruz. Denetlenen şirket yönetimlerinden finansal tablolara konu olan çalışma ve düzeltme kayıtlarını talep ettiğinizde çoğunlukla böyle bir çalışmanın mevcut olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Şirketlerin İstenecek Bilgi ve Belgelere Hazırlıklı Olması Lazım

Denetlenen şirket yönetimlerinin, finansal tablolara konu edilen muhasebe politikaları ve tahminler de dahil olmak üzere geçmiş yıllara ait tüm finansal bilgilerin ve düzeltme kayıtlarının şirket bünyesinde muhafaza edilmesi gerekliliğinin farkında olması lazım.

Şirketler nezdinde yapılacak gözetim faaliyetlerinde istenilmesi muhtemel ilk belgeler bunlar olacaktır. Üstelik hiçbir gerekçe göstermeksizin bizim bu bilgi, belge ve dokümanları on yıl boyunca saklama zorunluluğumuz olduğunu da göz ardı etmememiz gerek.

Asıl Amaç Denetlenen Şirketlere Ceza Değil! Rehberlik Sağlamak

KGK’nın mevcut mevzuat hükümlerine göre denetlenen şirketlere herhangi bir yaptırım uygulaması söz konusu değil. Her ne kadar kuruluş kanununa bu şirketlerin gözetimine dair bir madde eklenmiş olsa da denetime tabi şirketlerin denetlenmesi ve yaptırım uygulanması şu an için mümkün değil.

İlk etapta KGK zaten herhangi bir yaptırım ya da cezai bir müeyyideden ziyade, standartları yayımlama konusunda tek yetkili olması sebebiyle, denetlenen işletmelerle direkt bağlantı kurarak standart hükümlerinin uygulamasına yönelik rehberlik sağlamayı ve oluşan uygulama farklılıklarını ortadan kaldırabilmeyi amaçlayacaktır.

İkincil Bir Mevzuat Düzenlemesini Beklemek Lazım

KGK bu yetkiyi kuruluş kanununa ekledi ancak şu an için bu yetkiyi nasıl ve hangi çerçevede kullanacağı tamamen belirsiz. İlerleyen süreçte paydaşlarıyla da iletişim kurarak bu noktada ikincil bir mevzuat çalışması yaparak denetlenen işletmelerdeki gözetim faaliyetlerinin amacını ve kapsamını belirleyecektir.

Bekleyip görmekte fayda var.

Nusret AYYILDIZ

Bağımsız Denetçi / Kamu Gözetimi Kurumu Eski Uzmanı

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/denetime-tabi-sirketleri-bekleyen-tehlike/678052

 

Salı, 27 Aralık 2022 08:12

Çalışanlara Vergi İndirimi Geliyor

Hazine ve Maliye Bakanlığı işçi, işveren ve memur sendikalarının uzun süredir talep ettiği işçi ve memurların ücretinden kesilen vergide indirim yapılması konusunda çalışma başlattı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, HABERTÜRK TV’de Kübra Par’ın Açık ve Net Programı’nda yaptığı açıklamada, vergi dilimleri konusunda çalışma yapıldığını, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati açıkladığı zaman çok önemli etkisi olacağını söyledi. Bilgin, yapılacak düzenlemenin çalışanların ücretlerini çok rahatlatacağını, “Ocak ayında aldığımız maaşı neden temmuzda alamıyoruz” eleştirilerinin ortadan kalkacağını söyledi.

SEÇENEKLER ARASINDA İLK VERGİ DİLİMİNİN YÜZDE 10’A İNDİRİLMESİ VAR

İşçi ve memurların ücretinde birinci vergi diliminde yüzde 15, ikinci vergi diliminde yüzde 20, üçüncü vergi diliminde yüzde 27, dördüncü vergi diliminde yüzde 35 ve beşinci vergi diliminde ise yüzde 40 oranında gelir vergisi alınıyor.

HABERTÜRK’ün edindiği bilgilere göre, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ücretten alınan vergileri indirme konusundaki teknik çalışmaları devam ediyor. Seçenekler arasında ilk vergi diliminin yüzde 15’ten 10’a indirilmesi ve sonraki vergi dilimlerinin aynı oranda bırakılması da bulunuyor.

VERGİ TARİFESİNDE YÜKSEK ORANLI ARTIŞ

Vergi tarifesi her yıl yeniden değerleme oranında (YDO) artırılıyor. Artırım sırasında yüzde 5’e kadar küsuratlar dikkate alınmıyor. Bunun sonucunda vergi tarifesi her yıl daha düşük oranda artıyor. Bundan dolayı işçi ve memur her yıl daha fazla vergi ödüyor.

Gelir vergisi tarifesinin bu yıl yüzde 122,93 olan yeniden değerleme oranında artırılması halinde yüzde 15 vergiye tabi kazançların tutarı 32 bin liradan 70 bin liraya,

yüzde 20 vergiye tabi kazançların tutarı 70 bin liradan 150 bin liraya,

yüzde 27 vergiye tabi kazançların tutarı 250 bin liradan 550 bin liraya,

yüzde 30 vergiye tabi kazançlar 880 bin liradan 1 milyon 900 bin liraya yükselecek.

Halen 880 bin lirayı aşan kazançlar için yüzde 40 oranında vergi uygulanıyor. Yeniden değerleme oranında artışla 1 milyon 900 bin lirayı aşan kazançlar yüzde 40 vergiye tabi olacak.

Gelir Vergisi Kanunu’na göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gelir vergisi tarifesinde yeniden değerleme oranı ile artırılan tutarları yüzde 50’ye kadar artırabiliyor. Cumhurbaşkanı bu yetkisini kullanırsa yüzde 15 vergiye tabi kazanç tutarı 32 bin liradan 105 bin liraya, yüzde 20 vergiye tabi kazançların tutarı 70 bin liradan 225 bin liraya, yüzde 27 vergiye tabi kazanç tutarı da 250 bin liradan 825 bin liraya çıkacak.

ÇALIŞANLARA NASIL YANSIYACAK?

Yapılacak düzenlemelerin çalışanların ödeyeceği vergilere nasıl yansıyacağını brüt 20 bin liralık kazanç üzerinden farklı senaryolara göre hesapladım.

Vergi oranlarının değişmediği, vergi tarifesinin yeniden değerleme oranında (%122,93) arttığı senaryo:

İşçinin ocak ayında 15.650 TL olan ücreti mayıs ayından itibaren ikinci vergi dilimine girecek ve 14 bin 800 liraya, ekim ayından itibaren de 14.035 liraya düşecek. Yıllık 24 bin 164 TL gelir vergisi ödeyecek, 12 ay boyunca ele geçen net ücreti 178 bin 925 TL olacak.

İlk vergi diliminin yüzde 10’a indirildiği, vergi tarifesinin yüzde 122,93 artırıldığı senaryo:

Çalışanların eline ocak ayında 16.075 TL geçecek, mayıs ayından itibaren ikinci, eylül ayından itibaren de üçüncü vergi dilimine girecekler. Ücretleri önce 15.375 TL’ye, sonra 14.035 TL’ye gerileyecek. Böyle bir senaryoda çalışanların mevcut duruma göre kazancı olmayacak. Net ücretleri ay içinde farklı olsa da yıllık bazda toplam net ücretleri 178 bin 925 TL, ödeyecekleri gelir vergisi de 24 bin 164 TL olacak.

Mevcut vergi oranlarının değişmediği ancak Cumhurbaşkanı’nın vergi tarifesini %50 artırdığı senaryo:

Çalışanların ocak ayında 15.650 TL olan net ücretleri temmuz ayında ikinci vergi dilimine girecek ve yılın kalan döneminde aylık 14.800 TL’ye düşecek. Bu senaryoda yıllık gelir vergisi tutarı 20 bin 238 TL’ye gerileyecek, yıllık toplam net ücreti ise 182 bin 851 TL olacak.

İlk vergi diliminin %10’a indirildiği ve Cumhurbaşkanı’nın vergi tarifesini %50 artırdığı senaryo:

Çalışanlar açısından en iyi sonuç bu senaryoda elde edilecek. Aylık brüt ücreti 20 bin lira olan çalışanların ocak ayında 16.075 TL olan ücreti aralık ayında da 16.075 TL olarak ödenecek. Brüt ücreti 20 bin lira olan çalışanların ödeyeceği yıllık gelir vergisi 10 bin 191 TL’ye düşecek, ele geçen yıllık toplam ücretleri ise 192 bin 897 TL’ye çıkacak.

VERGİ ORANINDA İNDİRİM İÇİN KANUN DEĞİŞİKLİĞİ GEREKİYOR

Vergi tarifesini yeniden değerleme oranının yüzde 50 üzerine çıkarma konusunda Cumhurbaşkanı’nın yetkisi bulunuyor. Kararname ile bu düzenleme yapılabilecek. Ancak, vergi oranında indirim için kanun değişikliği yapılması gerekiyor.

İŞÇİ İŞVEREN SENDİKALARINDAN ORTAK MEKTUP

TÜRK – İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Başkanı Özgür Burak Akkol ekim ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a konuyla ilgili ortak mektup gönderdi. Mektupta gelir vergisi tarifesindeki artışların enflasyonun altında kalması nedeniyle ücretlilerin ödediği vergilerin arttığına dikkat çekildi. Bu durumun, ücretlilerin her geçen yıl daha erken tarihte yüksek vergi dilimine girmesine yol açtığı kaydedilen mektupta, “Gelir vergisi tarifesinin ilk basamağının geçmiş yıllarda olduğu gibi yıllık asgari ücret brüt tutarının (fazla mesai, yakacak yardımları gibi ek menfaatler de dikkate alınarak) belirli bir miktar üzerinde tespit edilmesi, diğer vergi tarifesi oranlarının da ilk dilim baz alınarak çalışan lehine güncellenmesi TÜRK-İŞ ve TİSK olarak talebimizdir” denildi.

HAK – İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, ücretlerden alınan vergiye ilişkin hazırladıkları raporu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’e sundu. Arslan, vergi dilimlerinin ücretlere yapılan zam oranlarına paralel olarak düzenlenmesini istedi.

https://www.haberturk.com/vergide-indirim-gundemde-3550811-ekonomi

Salı, 27 Aralık 2022 07:57

Konaklama Vergisi Yeni Yılda Başlıyor

2019 yılında 7194 sayılı Kanun ile hayatımıza giren vergilerden bir tanesi de konaklama vergisiydi. Ancak gerek sektörden gelen tepkiler, gerek araya pandeminin de girmesi nedeniyle söz kousu verginin uygulaması 1 Ocak 2023 tarihine ertelenmişti. Dolayısıyla, yeni yıldan itibaren ödeyeceğimiz nurtopu gibi yeni bir vergimiz daha oldu. Gider Vergileri Kanunu’nun içine monte edilen konaklama vergisine ilişkin ikincil düzenleme (Konaklama Vergisi Uygulama Genel Tebliği) de 14 Aralık 2022 tarihli Resmî Gazete de yayımlandı.

Hayatımıza girecek olan konaklama vergisini yakından tanıyalım. Söz konusu verginin konusu, konaklama tesislerinde verilen geceleme hizmeti ile bu hizmetle birlikte satılmak suretiyle konaklama tesisi bünyesinde sunulan diğer tüm hizmetlerdir. Konaklama vergisinin söz konusu olması için üç şart gereklidir. 1) Geceleme hizmeti verilmesi, 2) Hizmetin konaklama tesisinde verilmesi, 3) Diğer hizmetler varsa geceleme hizmetiyle birlikte satılması. Bu durumda, konaklama tesisinde konaklamayanlara (geceleme hizmeti almayanlara) verilen hizmetler vergiye tabi değildir.

Kanunda konaklama tesisleri, “otel, motel, tatil köyü, pansiyon, apart otel, misafirhane, kamping, dağ evi, yayla evi gibi” ifadesiyle sınırlı olmayacak şekilde belirtilmiştir. Tebliğde ise söz konusu tesislerin kapsamı aşağıdaki gibi belirlenmiştir.

1) 31/5/2019 tarihli ve 1134 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe konulan Turizm Tesislerinin Niteliklerine İlişkin Yönetmelikte yer alan;

  1. Konaklama tesisleri kapsamında düzenlenen oteller, tatil köyleri, butik oteller, özel konaklama tesisleri, moteller, pansiyonlar, apart oteller,
  2. Sağlık tesisleri kapsamında düzenlenen sağlıklı yaşam tesisleri ile bünyesinde konaklama tesisi bulunan termal tesisler,
  3. Kırsal turizm tesisleri kapsamında düzenlenen çiftlik evi, köy evi, yayla evi, dağ evi, kampingler, konaklama amaçlı mesire yerleri,
  4. Muhtelif başlıklarda düzenlenen tesislerden (turizm kompleksleri, tatil merkezleri, eğlence merkezleri, personel eğitim tesisleri, özel tesisler gibi) geceleme hizmeti de sunan diğer tesisler.

2) Her ne ad altında ve sürede olursa olsun kamu ya da özel sektörün tasarrufunda olan yerlerde personelin konaklaması için ayrılan (lojman olarak tahsis edilenler hariç) misafirhane, konukevi, dinlenme tesisi, kamp gibi tesisler,

3) İlgili mevzuata göre işletilen uygulama otelleri,

4) Yukarıda sayılanlar dışında kalan, turizm işletmesi belgesi ve/veya işyeri açma/işletme belgesi olup olmadığına bakılmaksızın geceleme hizmeti sunan diğer tüm tesisler.

Yukarıdaki düzenlemeye baktığımızda geceleme hizmeti verilen her türlü mekânın (tesisin) kapsama alındığını görmekteyiz. Airbnb gibi internet platformları aracılığıyla yapılan kiralamaların verginin konusuna girip girmeyeceği konusu Tebliğde açık olmasa da İdarenin bu tür kiralamaları yukarıdaki son maddenin kapsamına sokma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Nitekim İdarenin bugüne kadarki yaklaşımı, bu tür kiralamalardan elde edilen kazancın gayrimenkul sermaye iradından ziyade ticari kazanç olduğu yönündedir. Ufukta yeni hukuki ihtilaflar bizi beklemektedir.

Tebliğde geceleme hizmetinin tanımı da yapılmıştır. Buna göre, geceleme hizmeti, konaklama tesislerinde oda veya yer tahsis etmek suretiyle verilen, tesiste günlük yatma, barınma ve kalma hizmetini ifade eder. Geceleme hizmetini ifa etmeye yönelik odanın (birden fazla kişinin bir arada konaklayabildiği odalarda yatağın) kişinin tasarrufuna bırakılması ile birlikte hizmet sunumu başlamış olur. Günlük gecelemelerde kişinin gecelemeyi tamamlamaksızın tesisten ayrılmasının vergilendirmeye tesiri olmamaktadır. Birden fazla günü kapsayan gecelemelerde fiilen hizmetin sunulduğu günler esas alınır; geceleme hizmetinin sunulmadığı günler için vergi aranmaz.

Konaklama tesislerinde geceleme hizmetiyle birlikte satılmak suretiyle konaklama tesisi bünyesinde sunulan diğer tüm hizmetler de konaklama vergisine tabidir. Buna göre, geceleme hizmetiyle birlikte konsept olarak pazarlanmak ve/veya satılmak suretiyle konaklama tesisi bünyesinde sunulan yeme, içme, aktivite, eğlence hizmetleri ve havuz, spor, termal ve benzeri alanların kullanımı gibi tüm hizmetler konaklama vergisine tabidir. Bu çerçevede, oda+kahvaltı, yarım pansiyon, tam pansiyon, her şey dahil, ultra her şey dahil ve benzeri adlar altında pazarlanan ve/veya satılan ve tesis bünyesinde geceleme hizmetinin yanı sıra konsept kapsamında verilen tüm hizmetler verginin konusuna girmektedir. Ayrıca, geceleme hizmeti kapsamında verilmesi ve geceleme hizmetine dâhil edilmesi mutat olan tüm hizmetler, geceleme hizmetinden bağımsız olarak ayrıca fiyatlandırılsa ve bedeli konaklayandan ayrıca tahsil edilse dahi vergiye tabidir.

Konaklama tesisi tarafından geceleme hizmetinin yanı sıra tesis bünyesinde konaklayana sunulan yeme, içme, eğlence hizmetleri ve benzeri diğer hizmetlerin geceleme hizmetiyle beraber sunulan hizmetlerden olup olmadığının tespitinde, bu hizmetlerin ilan, reklam, rezervasyon, satış ve/veya pazarlama safhasında geceleme hizmetinden ayrı tutulup tutulmadığı, kapsamı önceden belirlenmiş bir konaklama konsepti dâhilinde sunulup sunulmadığı veya tesiste gecelemenin diğer hizmetlerden istifade edilmeksizin mümkün olup olmadığı gibi hususlar dikkate alınır. Bu durumda, kuru temizleme, ütü hizmetleri, minibar kullanımı nedeniyle yapılan ekstra ödemelerin konaklama vergisine tabi olmaması gerekir. Ayrıca; spa, masaj gibi hizmetler geceleme hizmetinden ayrı olarak pazarlanıp satılmakta ise bunların da konaklama vergisine tabi olmaması gerekir.

Tesis bünyesi dışındaki hizmetleri de kapsayacak şekilde yapılan (örneğin; ulaşım, transfer, gezi, rehberlik, müzelere giriş ve benzeri hizmetleri içeren) konsept satışlarda, her bir hizmetin mahiyeti ve tutarının açıkça gösterilmesi suretiyle konaklayana tesis bünyesi dışında sunulan hizmetler için ayrıca fatura düzenlenmesi veya bu hizmetlere ilişkin bedellerin konaklama hizmeti nedeniyle düzenlenecek faturada ayrıca gösterilmesi halinde bu hizmetler üzerinden konaklama vergisi hesaplanmayacak; vergi, sadece konaklama hizmetleri üzerinden alınacaktır.

Konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden bağımsız olarak sunulan sünnet, düğün, kokteyl, toplantı, kongre, sempozyum ve benzeri organizasyon hizmetleri verginin kapsamında değildir. Söz konusu organizasyon hizmetlerinin konaklamayı içerecek şekilde sunulması halinde, düzenlenen faturada organizasyon hizmetinin mahiyeti ve tutarının açıkça gösterilmesi veya bu hizmet için ayrıca fatura düzenlenmesi halinde bu hizmetler üzerinden konaklama vergisi hesaplanmayacaktır. Bu durumda vergi, sadece konaklama hizmetleri üzerinden alınacaktır.

Konaklama vergisinde vergiyi doğuran olay, verginin konusuna giren hizmetlerin sunulması ile meydana gelir. Bedelin bir kısmının veya tamamının hizmetin sunumundan önce veya sonra tahsil edilmesinin veya hiç tahsil edilmemesinin vergiyi doğuran olaya tesiri yoktur. Hizmetin sunulmasından önce fatura veya benzeri belgeler düzenlenmesi hallerinde vergiyi doğuran olay gerçekleşmez. Bu durumda, seyahat acentalarına yapılan satışlarda, acentaya satış aşamasında, aynı şekilde acentanın satışı aşamasında da konaklama tesisi işleticisi bakımından vergiyi doğuran olay gerçekleşmez.

Tebliğde, tesisi işletenlerin ve yakınlarının veya işletme personelinin konaklama hizmetlerinden karşılıksız olarak yararlandırılması ya da diğer şahıslara promosyon, eşantiyon, hediye, tanıtım ve benzeri adlar altında bedelsiz olarak konaklama hizmetleri sunulması hallerinde de vergiyi doğuran olayın gerçekleşmiş sayılacağı; ancak konaklama tesisi bünyesinde, tesis personelinin yalnızca kendi kullanımı için tahsis edilmiş yerlerde gecelemesinin bu kapsamda değerlendirilmeyeceği belirtilmiştir. Tebliğdeki bu düzenlemede KDV mevzuatından esinlenildiği görülmektedir. KDV Kanunu’nun 3 ve 5. maddeleri böyle bir düzenlemeye imkan verirken benzer bir hüküm konuklama vergisine ilişkin kanun  düzenlemesinde bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Tebliğdeki bu düzenlemenin yasal dayanağı olmadığından kanuna dayanmayan bir vergilemenin söz konusu olacağını değerlendiriyorum.

Konaklama vergisinin mükellefi geceleme hizmetini sunan tesisleri fiilen işletenlerdir. Tebliğde konaklama vergisi mükellefiyetinin konaklama tesisinin tamamen veya kısmen işletmeye hazır hale getirilmesiyle birlikte faaliyete başlanılmasından önce tesis ettirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Mükellefiyet, konaklama tesisi işletenin KDV yönünden bağlı olduğu vergi dairesince, KDV mükellefiyeti bulunmayanlar bakımından ise tesisin bulunduğu yer vergi dairesince tesis edilecektir. KDV mükellefiyeti bulunmayanların aynı il sınırları içindeki aynı veya farklı vergi dairelerinin yetki alanında bulunan tüm konaklama tesisleri için, talep etmeleri durumunda, ilgili Vergi Dairesi Başkanlığı (bulunmayan illerde Defterdarlık) tarafından uygun görülecek vergi dairesince tek mükellefiyet tesis edilebilecektir.

Konaklama vergisinin matrahı, verginin konusuna giren hizmetler karşılığında, KDV hariç, her ne suretle olursa olsun alınan veya bu hizmetler için borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamıdır. Konaklama hizmetine ilişkin düzenlenen faturada ayrıca gösterilen ve ticari teamüllere uygun iskontoların konaklama vergisi matrahından indirilmesi mümkündür. Tebliğde, sunulan konaklama hizmetlerine ilişkin vade farkı, fiyat farkı, kur farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin de matraha dâhil olduğu belirtilmiştir. Bu düzenleme de kanunda yer almamaktadır. Dolayısıya, geçmişte benzer durumlarda yargıya taşınan ve mükellef lehine karara bağlanan olaylar dikkate alındığında, Tebliğle getirilen bu düzenleme nedeniyle yaşanabilecek hukuki ihtilafların mükellef lehine sonuçlanmasını bekleyebiliriz.

Konaklama hizmetinin müşteriye acenta tarafından konaklama vergisi dahil satılması ve bu durumun konaklama tesisine ispat ve tevsik edilmesi şartıyla, konaklama vergisi konaklama tesisi tarafından konaklama hizmetine ilişkin acentaya düzenlenecek faturada gösterilir. Bu durumda, konaklama vergisi acentenin müşteriye satış bedeli üzerinden değil, tesisin acenteye satış bedeli üzerinden hesaplanacak olup acente karı matraha dahil edilmeyecektir.

Tebliğde, mükellefin hizmet satış bedelinin emsal bedeline göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde ve tesisi işletenler ile yakınlarına, personeline veya üçüncü kişilere bedelsiz verilen konaklama hizmetinde de matrah olarak emsal bedelin esas alınacağı belirtilmiştir. Tebliğdeki bu düzenleme de kanunda yer almadığından yasal dayanağı yoktur. Söz konusu uygulamalar transfer fiyatlandırması ve KDV açısından sorun teşkil etse bile konaklama vergisine ilişkin kanun düzenlemesinde bu yönde bir düzenleme bulunmamaktadır.

Konaklama vergisinin oranı % 2 olmakla birlikte Cumhurbaşkanı, bu oranı bir katına kadar artırmaya, yarısına kadar indirmeye, bu sınırlar içinde farklı oranlar tespit etmeye yetkili kılınmıştır.

Konaklama vergisi, konaklama tesislerince düzenlenen fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilecektir. Bu vergiden herhangi bir ad altında indirim yapılamayacak olup bu vergi, katma değer vergisi matrahına dahil edilmeyecektir. Konaklama hizmetinin sunumundan önce fatura ve benzeri belge düzenlense dahi, bu belgede konaklama vergisi gösterilmeyecektir.

Konaklama vergisinde vergilendirme dönemi, faaliyette bulunulan takvim yılının birer aylık dönemleridir. her bir vergilendirme dönemine ait konaklama vergisi, vergilendirme dönemini takip eden ayın yirmi altıncı günü akşamına kadar KDV yönünden bağlı olunan vergi dairesine, KDV mükellefiyeti bulunmayanlarca ise tesisin bulunduğu yer vergi dairesine elektronik ortamda beyan edilecek ve aynı süre içinde ödenecektir.

Birden fazla vergilendirme dönemine sirayet eden hizmetlerde, ilgili vergilendirme dönemlerinde verilen hizmetler bakımından, konaklama hizmetinin bitiş (tesisten çıkış) tarihinin hizmet sunumundan önce belli olması durumunda hizmetin son gününün (çıkış günü) rastladığı vergilendirme dönemi, böyle bir belirleme olmaması halinde ise hizmetin sunumunun yapıldığı günlere ilişkin her vergilendirme döneminin son günü itibarıyla vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş sayılacaktır.

Kanunda öğrenci yurtları, pansiyonları ve kamplarında öğrencilere verilen hizmetler ile karşılıklı olmak kaydıyla yabancı devletlerin Türkiye’deki diplomatik temsilcilikleri, konsoloslukları ve bunların diplomatik haklara sahip mensupları ile uluslararası anlaşmalar gereğince vergi muafiyeti tanınan uluslararası kuruluşlar ve mensuplarına verilen hizmetler vergiden istisna tutulmuştur.

Konaklama vergisine ilişkin detayları inceledikten sonra, yazımı bazı genel değerlendirmeler ile bitirmek istiyorum. Kanun gerekçesinde de atıf yapıldığı üzere, bir çok ülkede konaklama veya turistik amaçlı verilen hizmetlerden faydalanan kişilerden turizm vergisi, turist konaklama vergisi, ziyaretçi vergisi, şehir vergisi, konaklama vergisi gibi adlar altında vergiler alınmaktadır. Verginin maktu veya nisbi olması ülkeden ülkeye değişmektedir. Bu verginin temelinde, yerel veya merkezi yönetimlerin o şehirde yaşayanlara verilen hizmetleri aksatmadan şehre gelip orada konaklayan turistlere daha iyi hizmet vermelerini sağlamak için bu turistlerden ilave vergi alma düşüncesi yatmaktadır. Yani bu vergi aslında şehirlerin altyapı hizmetlerinin güçlendirilmesi ve turistlerin şehirde neden olduğu yıpranmayı telafi etmek amacıyla tahsil edilmektedir. Bizim konaklama vergimizde ise toplanacak vergi tamamen genel bütçeye alınmakta olup yerel yönetimler için bu vergiden özel bir pay ayrılmamaktadır. Bu durum, başlı başına eleştiriyi hak etmektedir.

İkinci olarak; konaklama vergisini düzenleyen kanunda KDV Kanunu’na bir atıf yapılmamakta veya hüküm bulunmayan durumlarda KDV Kanunun uygulanacağına dair bir ifade yer almamaktadır. Ancak, İdare çıkardığı Tebliğde sanki kanunda bu yönde bir hüküm varmışçasına düzenleme yapmıştır. Bu durum, verginin kanuniliği ilkesine aykırı olup kanuna aykırı vergilemenin önünü açacağından vergi yargısının kapısı yine aşınacak gibi durmaktadır.

Son olarak; KDV gibi bir dolaylı vergi olan konaklama vergisinin konaklama işletmelerince konaklayan kişilere yansıtılması beklenir. Ancak dolaylı vergilerin fiyatlara dahil edilerek fiyatlamanın yapıldığı bir sistemde işletmelerin bu verginin ne kadarını konaklayanlara yansıtacağı ayrı bir tartışmayı gerektirmektedir.

Sözün özü: Vergisiz misafirlik kervansarayda olur. Numan Emre ERGİN

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/konaklama-vergisi-yeni-yilda-basliyor/678037

Evet, Danıştay, Maliye’nin KDV tevkifat iadelerine 2021 yılında getirdiği “ödeme şartı”na ilişkin düzenlemesini, bu defa da esastan iptal etti! Daha önce verdiği kararlarla, söz konusu düzenlemenin yürütmesini durdurmuştu.

Maliye’nin iptal edilen düzenlemesi tam olarak neydi?

Maliye, tevkifat uygulamasından doğan KDV iadelerinde, daha önce alıcıların tevkif ettikleri KDV’yi beyan etmelerini yeterli bulurken, 1 Mart 2021 tarihinden itibaren alıcıların tevkif ettikleri KDV’leri vergi dairelerine ödemiş olmaları şartını getirmişti (35 Seri No.lu KDV Tebliği). Yani, Danıştay’ın iptal ettiği düzenleme, tevkifat uygulamasından doğan KDV iadelerine, 1 Mart 2021 tarihinden itibaren getirilen “ödeme şartı” ile ilgili.

Düzenlemeden etkilenen bir mükellef dava açtı!

Getirilen ödeme şartı nedeniyle tevkifat KDV iadesi reddedilen bir mükellef, Tebliğ’de yer alan düzenlemenin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle, YD talepli iptal davası açtı.

Dava süreci nasıl seyretti?

YD talepli açılan bu iptal davasında süreç şu şekilde seyretti:

1) Danıştay 4. Dairesi, Tebliğdeki düzenlemenin yürürlüğünü durdurdu (Danıştay 4. Dairesi’nin 09.09.2021 tarihli ve Esas No: 2021/2647 sayılı Kararı).

2) Maliye, Danıştay 4. Dairesi’nin bu YD kararına Danıştay VDDK nezdinde itiraz etti.

3) Danıştay VDDK, yanlış hasım gerekçesiyle YD kararını kaldırdı (Danıştay VDDK’nın 03.11.2021 tarihli ve İtiraz No: 2021/6 sayılı Kararı).

4) Danıştay 4. Dairesi hasmı düzelterek, yeniden YD kararı verdi (Danıştay 4. Dairesi’nin 01.02.2022 tarihli ve E. 2021/2647 sayılı Kararı). 

5) Maliye bu YD kararına da itiraz etti!

6) Danıştay VDDK, bu kez Maliye’nin itirazını reddetti, Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen YD kararını onadı! (Danıştay VDDK’nın 23.03.2022 tarihli ve İtiraz No: 2022/3 sayılı Kararı). 

Maliye: Esastan karar verilinceye kadar ödeme şartı aranılmayacak!

Maliye, Danıştay VDDK tarafından verilen itiraz red kararı sonrasında bir Genel Yazı hazırlayarak 13 Mayıs 2022 tarihinde tüm teşkilatına gönderdi. Söz konusu Genel Yazıda; tevkifat uygulamasından kaynaklanan KDV iadelerinde, alıcılar tarafından 2 No.lu KDV Beyannamesi ile beyan edilen ve tahakkuk ettirilen KDV'nin ödenmiş olması şartının aranılmayacağı açıklandı (GİB’in 13 Mayıs 2022 tarihli ve E-64994458-130[5509-815]-63230 sayılı Genel Yazısı).

Söz konusu Genel Yazı’daki açıklama aynen şu şekilde:

“Danıştay Dördüncü Dairesinin 1/2/2022 tarih ve Esas No:2021/2647 sayılı Kararı ile KDV Genel Uygulama Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair 35 Seri No.lu Tebliğin 15 inci maddesinin yürütmesi durdurulduğundan, tevkifat uygulamasından kaynaklanan iade taleplerinin yerine getirilmesinde, alıcı tarafından 2 No.lu KDV Beyannamesi ile beyan edilen ve tahakkuk ettirilen KDV'nin ödenmiş olması şartı mükelleften aranmayacaktır.

Ancak, bu kapsamdaki iade taleplerine ilişkin olarak vergi dairelerince, alıcılar tarafından tevkif edilen KDV'nin Hazineye intikal edip etmediği hususunun araştırılması ve Hazineye intikal etmediği tespit edilen vergilerin takip ve tahsili bakımından gecikmeksizin işlem yapılması uygun olacaktır.”

Genel yazı, KDV iadelerinde oluşan tıkanıklığı açtı!

Gerçekten Maliye’nin yaptığı düzenleme, akabinde bu düzenlemenin iptali için açılan dava ve yaşanan süreç, tevkifat KDV iadesi talep eden binlerce mükellef başta olmak üzere hemen herkesi yordu! Ödeme şartı nedeniyle KDV iadelerinin yapılmaması, iade talep eden mükellefleri oldukça mağdur etti!

Maliye’nin Danıştay VDDK’nın bu itiraz red kararının ardından tüm teşkilatına gönderdiği Genel Yazı, tevkifat KDV iadelerinde ödeme şartı nedeniyle oluşan tıkanıklığı açtı.

Maliye, tevkifat yapıp vergi dairesine ödemeyen alıcıların peşine düştü!  

Maliye, söz konusu Genel Yazısı’nda, bu konuya dikkat çekerek, alıcılar tarafından tevkif edilen KDV'nin Hazineye intikal edip etmediği hususunun araştırılması ve Hazineye intikal etmediği tespit edilen vergilerin takip ve tahsili bakımından gecikmeksizin işlem yapılması gerektiğini açıkladı. Yani, Maliye, söz konusu karar sonrasında, tevkifat yaparak vergi dairesine beyan edip ödemeyen alıcıların peşine düştü!

Köşe yazımda, bilgilendirme yapacağımı belirtmiştim!

16 Mayıs 2022 tarihinde yayınlanan köşe yazımda, Danıştay VDDK’nın itiraz red kararının ardından Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen YD kararının kesinleştiğini, ancak iptal davasının esas yönünden devam ettiğini, Danıştay 4. Dairesi’nin yakın bir zamanda YD kararındaki gerekçelerle bu kez Tebliğde yer alan ödeme şartına ilişkin düzenlemeyi esas yönünden iptal etmesinin beklendiğini, bu konuda yaşanacak gelişmeleri ayrıca paylaşacağımı belirtmiştim.

Dava esas yönünden de sonuçlandı, düzenleme iptal edildi!

Evet, söz konusu iptal davası esas yönünden de sonuçlandı.

Danıştay, Maliye’nin KDV tevkifat iadelerine getirdiği ödeme şartına ilişkin düzenlemesini, bu defa da esastan iptal etti! (Danıştay 4. Dairesi’nin 10.11.2022 tarihli ve E.2021/2647, K.2022/6427 sayılı Kararı)

İptal gerekçesine dikkat!

İptal kararının gerekçesi şu şekilde:

“Dava konusu düzenleyici işlemle alıcılar tarafından tevkif edilen verginin satıcılar tarafından iade alınabilmesi için, önceki düzenleyici işlemlerden farklı olarak, alıcılar tarafından verginin ödenmesi gerektiğine yönelik şart getirilmiştir.

Kanun koyucu, indirim mekanizmasında verginin ödenip ödenmediğine herhangi bir önem atfetmemiştir. Kanun koyucunun düzenlemediği bir hususun, tevkifattan doğan vergi iadesinin yerine getirilebilmesi için idarenin düzenleyici işlemiyle aranmasının 3065 sayılı Kanunun 29. Maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen yetkinin kapsamı içerisinde değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla, Kanunda açıkça yetki verilmeyen hususlara yönelik düzenleme içeren dava konusu düzenleyici işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Öte yandan, dava konusu düzenleyici işlemden önceki düzenleyici işlemlerde, tevkifat işlemlerinden doğan verginin iadesinde, tevkifata konu verginin alıcılar tarafında ödenmesinin gerektiği hususunda herhangi bir şart öngörülmemiş, dolayısıyla alıcılar tarafından tevkif edilen verginin hazineye ödenip ödenmediğine bakılmaksızın satıcılar tarafından değinilen işlemden doğan verginin diğer koşulların bulunması halinde iadesine imkan tanınmıştır. Tevkifat uygulamasından doğan iade işlemlerine ilişkin usul ve esasları düzenleyen dava konusu düzenleyici işlemde, önceki uygulamadan vazgeçilmesine dayanak alınabilecek herhangi bir hukuki sebep de gösterilmediğinden, dava konusu işlemde bu yönüyle de uyarlık bulunmamaktadır.”

Sonuç olarak,

Danıştay, Maliye’nin KDV tevkifat iadelerine getirdiği ödeme şartına ilişkin düzenlemesini yukarıda yer alan gerekçelerle esas yönünden de iptal etti! Maliye’nin yapacağı düzenlemelerde bu gerekçeleri dikkate almasında fayda var! Abdullah TOLU

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kdv-tevkifat-iadesindeki-odeme-sarti-esastan-da-iptal-edildi/678053

18.12.2018 tarih ve 476 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın 1. maddesi ile Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 11/7. maddesine dayanılarak, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/1 ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15/1 maddelerinde sayılanlara internet ortamında verilen reklam hizmetleri için yapılan ödemeler vergi kesintisi kapsamına alınmış olup bu hizmetlere ilişkin olarak hizmeti verenlere veya internet ortamında reklam hizmeti verilmesine aracılık edenlere yapılan ödemelerden, ödeme yapılan kişilerin mükellef olup olmamasına bakılmaksızın vergi kesintisi yapılması öngörülmüştür.

Bu stopajla ilgili olarak pek çok makale yazılmıştır. Ancak makalelerde konu çoğunlukla yurt dışı ödemeler açısından çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları (özellikle İrlanda Anlaşması) ve işyeri kavramı üzerinden tartışılmıştır. Konuya, anılan Cumhurbaşkanı Kararı’nın yasal dayanağını oluşturan Kanun maddesi açısından yaklaşan bir incelemeye rastlamadım (atlamış da olabilirim).

Oysa söz konusu kararın, anlaşmalar ve VUK’un işyeri tanımı açısından önce, yetki unsuru açısından tartışılması gerekir. Çünkü bir idari düzenleyici işlemin yetki aldığı veya dayandığı kanun maddesinin Anayasa’ya aykırılığı söz konusu ise, bu maddeye dayanılarak alınan kararlar da hukuka aykırı hale gelir ve iptale açık olur.

VUK’un 8/1. maddesine göre, bir kişinin vergi mükellefi olabilmesi için vergiyi doğuran olayın şahsında gerçekleşmesi ve bu yüzden vergi borcunu kendi malvarlığından ödemek zorunda olması gerekmektedir. Devlet vergilendirme ve vergi mükellefini belirleme yetkisini Anayasa’nın 73. maddesinin gereği olarak kanun çıkartılarak kullanır.

Esas olanın verginin mükellefinden tahsili olmakla beraber kanun koyucu, verginin tahsilinin kolaylaştırılması ve özellikle vergi alacağını güvence altına almak amacıyla, vergi mükellefi ile iktisadi veya hukuki ilişki içinde olan bazı üçüncü kişileri de mükellef ile birlikte veya onun yerine vergi borcunun ödenmesinden sorumlu tutabilmektedir. Vergi hukukunda “sorumluluk” kavramı ile ifade edilen bu müessese, VUK’un 8/2. maddesinde “verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi” olarak tanımlanmıştır. Vergi sorumluluğu, başkasının vergisini keserek ödemekten sorumlu olanları ifade eden vergi kesen durumundaki vergi sorumlusu şeklinde de ortaya çıkmaktadır. Vergi sorumlusu, asıl mükellefe yaptığı ödemelerden hesapladığı vergiyi keserek alacaklı vergi dairesine onun adına yatırmaktadır. “Vergi kesen” durumundaki vergi sorumlusu, sadece teknik anlamda vergi sorumluluğunu üstlenmiş olup, esasında “aracı ödeyici” niteliğindedir. Dolayısıyla bir vergi sorumlusundan bahsedilebilmesi için ilk olarak, vergiyi doğuran olayı ve mükellefi Kanunla belirlenmiş, tarh, tahakkuk ve tahsil edilebilir bir verginin hukuken varlığı gerekir. Yine bir vergi sorumlusundan bahsedebilmek için, hukuken unsurları ile var olan bir verginin tahsilinin kolaylaştırılması, hızlandırılması ve/veya güvenceye alınması için kanunla belirlenmiş bir sorumlunun bulunması gerekir. Vergi mükellefi ve vergi sorumlusu arasındaki en önemli fark da burada ortaya çıkmaktadır. Vergi mükellefiyetinde vergiyi doğuran olay ilgili kişi nezdinde gerçekleşmektedir. Vergi sorumluluğunda ise vergiyi doğuran olay vergi sorumlusu nezdinde gerçekleşmemektedir. Bu nedenle sorumluluktan söz edebilmek için, öncelikle vergiyi doğuran olayın nezdinde gerçekleştiği ve vergi ödemekle yükümlü kılınmış bir mükellefin varlığı gerekir.

Vergi kesenlerin sorumluğunu genel olarak düzenleyen VUK’un 11. maddesine 6745 sayılı Kanun’la eklenen fıkraya göre; “Cumhurbaşkanı, ödeme yapılan kişilerin mükellef olup olmamasına, ödeme yapan veya ödemeye aracılık edenlerin vergi kanunlarına göre vergi kesintisi yapmak zorunluluğu bulunup bulunmamasına, ödemenin konusunun mal veya hizmet alım satımı olup olmamasına, elektronik ortamda gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesine, ödeme yapılanın bu tutarı vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapıp yapmamasına bakılmaksızın, vergiye tabi işlemlere taraf veya aracı olanlara vergi kesintisi yaptırmaya, iş grupları, iş nevileri, sektörler ve emtia grupları itibarıyla, vergiye tabi işlemle ilgili, vergi kanunlarında belirtilen alt ve üst limitler arasında olmak şartıyla, farklı kesinti oranları tespit etmeye yetkilidir.”

Bu düzenlemeye istinaden 18.12.2018 tarihli ve 476 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın 1. maddesinde ile de internet ortamında reklam hizmeti veren veya bu hizmete aracılık edenlere 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren yapılacak ödemelerden yurt dışındaki şirketler için %15 oranında stopaj yapılması kararlaştırılmıştır.

Görüldüğü gibi söz konusu fıkra ile ödeme yapılan kişilerin mükellef olup olmamasına, ödeme yapan veya ödemeye aracılık edenlerin vergi kanunlarına göre vergi kesintisi yapmak zorunluluğu bulunup bulunmamasına bakılmaksızın mükellefiyet tesis yetkisi tanınmaktadır. Bir başka deyişle burada, vergi kanunlarının vergilendirmediği, mükellef kılmadığı kişilere yapılan ödemelerden, yine kanunların vergi kesme yetkisi vermediği kişilerden vergi alma yetkisi tanınmaktadır. 

Anayasa md. 73/4’te ise Cumhurbaşkanı’na vergilendirme alanında tanınabilecek yetkiler sınırlı olarak, “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanı’na verilebilir” şeklinde belirtilmiştir. Bu yetkiler, mükellef olmayanlardan kesinti yoluyla vergi alınması veya kanunlarla vergi sorumlusu kılınmayanlara sorumluluk yüklenmesi gibi kanunlarda olmayan yükümlülükleri ihdas yetkisi vermemektedir. Bu nedenle verilen yetki, bir başka deyişle Cumhurbaşkanı Kararı’nın dayanağı olan VUK md. 11/7 verginin yasallığı ilkesine aykırıdır. Mükellefiyet ve sorumluluğu ihdas yetkisi, kanun koyucunun münhasır ve Anayasa madde 7’ye göre devredemeyeceği yetkilerindedir. Verilen yetkinin nasıl kullanıldığı veya Anayasa’nın emrettiği şekle uygun kullanılıp kullanılmadığı konusu, yetki maddesinin hukuka uygunluğunun bir ölçütü değildir. Bu nedenle yetki maddesinin Anayasa Yargısı denetiminden geçirilmesi, söz konusu kararın hukuka uygunluğunun belirlenmesi açısından önem taşımaktadır.  Bunlar benim kişisel hukuki görüşlerim olmakla birlikte, benim de aynı yönde hukuki mütalaamın mevcut olduğu bir dosyada ileri sürülen Anayasa’ya aykırılık iddiasının, İstinaf Mahkemesi’nce değerlendirilmemesi, Danıştay 4. Dairesi’nin 2022/6407 sayı ve 30.11.2022 günlü Kararı’nda, bozma sebebi olarak görmüştür.

Bakalım istinaf mahkemesi, bu konuda ne diyecek? Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/anayasal-acidan-reklam-odemelerinden-stopaj-yukumlulugu/678033

6111 sayılı Kanunun 51 inci maddesiyle Kanuna eklenen ek 6 ıncı madde ile 1/3/2011 tarihinden itibaren ticari taksi, dolmuş ve benzeri şehir içi toplu taşıma araçlarında çalışanlardan bir veya birden fazla kişi yanında kısmi iş sözleşmesiyle bir ay içinde 10 günden az çalışanlara, kendileri tarafından prim ödemeleri imkanı sağlanmıştır. Bu sigortalılar, 5510 sayılı Kanunun hizmet akdi kapsamında sigortalı sayılacaktır.

Şartları

-Hizmet akdi, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmama (tarım da dahil) ve kamu görevlisi olarak çalışmama,

-İsteğe bağlı sigortalı olmama,

-Banka sandıklarına tabi çalışmama,

-Gelir veya aylık almama,

-18 yaşını doldurmuş olma,

şartlarını taşımaları gerekmektedir.

Müracaat Şekli

Bu sigorta kolu kapsamına dahil olmak isteyenler, SGK internet sitesinde örneği yer alan “Şehir İçi Toplu Taşıma Araçlarında Kısmi Süreli Çalışanlara Ait İşe Giriş Bildirgesi”ni, toplu taşıma aracı sahibinin bağlı bulunduğu meslek odası ya da meslek kooperatiflerince onaylatarak, araç sahibiyle şoför arasında imzalanan kısmi süreli iş sözleşmesi ile birlikte şoförlük mesleğini yaptıkları sosyal güvenlik il müdürlükleri/merkezlerine müracaat etmeleri gerekmektedir.

Toplu taşıma aracı sahibinin beyanı ve bağlı olduğu odanın onayının bulunmadığı işe giriş bildirgeleri işleme alınmayacaktır. Ay içerisinde birden fazla toplu taşıma aracı sahibinin yanında çalışılması veya yeni bir toplu taşıma aracı sahibiyle çalışmaya başlanılması halinde, her bir araç sahibiyle yapılan kısmi süreli iş sözleşmelerinin de SGK’ya verilmesi gerekmektedir.

Sağlanan Haklar

Bu sigortalılara, 5510 sayılı Kanuna göre gerekli şartları yerine getirmeleri halinde kendilerine malullük ve yaşlılık aylığı, ölümleri halinde ise hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanacak, kendileri ya da bakmakla yükümlü oldukları kişiler, genel sağlık sigortasından sağlanan sağlık yardımlarından yararlanacaklardır.

Ticari Taksi Şoförlerinin SGK Prim Tutarı 2023

2023 yılı için, Ek-6 sigortalılarının ödemeleri gereken aylık prim tutarı; prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırı arasında olmak kaydıyla, sigortalılar tarafından beyan edilen günlük kazanç tutarının 30 katı üzerinden hesaplanmaktadır.

Buna göre 2023 yılı için, asgari ücret üzerinden prime esas kazanç beyanında bulunan bir Ek-6 sigortalısının ödemesi gereken aylık prim tutarı: 10008 TL × %32,5 = 3.252,6 TL’dir (Azami tutar ise 24.394,5 TL’dir).

Bu kapsamdaki sigortalıların %3 oranındaki işsizlik primini de ödeyerek işsizlik sigortasına tabi olmayı talep etmeleri halinde ödemeleri gereken aylık prim tutarı 10008 TL × %35,5 = 3.552,84 TL olmaktadır (Azami tutar ise 26.646,3 TL’dir).

https://www.bibilenvar.com/ticari-taksi-soforlerinin-sgk-prim-tutari-2023/83/638/#.Y6inn_1_xfQ.linkedin

Bildiğiniz üzere geçen sene finansman gider kısıtlaması konusunda çok sayıda ihtirazi kayıtla beyanda bulunulup dava açıldı.

En temel konu da kısıtlamaların hangi tarihli sözleşmeler için uygulanacağıydı. İşletmede kullanılan yabancı kaynaklar için katlanılan finansman giderlerinin Cumhurbaşkanlığı’nca belirlenecek bir kısmının gider olarak dikkate alınamayacağına ilişkin düzenleme 15 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. 1 Ocak 2013’te yürürlüğe gireceği belirtildi, ancak 4 Şubat 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı’na kadar Cumhurbaşkanlığı’nca bir oran belirlemesi yapılmadığından düzenleme uygulanmadı.

25 Mayıs 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Kurumlar Vergisi Genel tebliği ile 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren alınan kredilerin 2021 yılında oluşacak faizlerine bahsi geçen düzenleme çerçevesinde kısıtlama uygulanacağı belirtildi.

Mükellefler ise Cumhurbaşkanı Kararı ile uygulanmaya başlanan kısıtlamanın, Resmi Gazete’de yayınlandığı 4 Şubat 2021 tarihinden sonra alınmış olan krediler için uygulanması gerektiği gerekçesi ile dava açtı.

İzmir ve İstanbul’da zıt kararlar

İzmir 4. Vergi Mahkemesi, tebliğ açıklamalarını yerinde bularak, geçmişe yürüme olmadığı gerekçesi ile davayı reddetti ve bu karar İzmir İstinaf Mahkemesince de onaylandı.

İstanbul da ise tersi yönde, mükellefin talebini haklı bulan vergi mahkemesi kararları verilmeye başlandı. Bildiğimiz kadarıyla, henüz istinaf mahkemesi kararı çıkmadı.

İstanbul Vergi Mahkemesi, Anayasa'da güvence altına alınan verginin kanuniliği, hukuki güvenlik, öngörülebilirlik, devlete güven ve belirlilik ilkelerine aykırı düşeceği gerekçeleri ile mükellefin talebini oy çokluğu ile kabul etti.

Bu konuda, 1996-2003 yılları arasında da benzer bir düzenleme vardı. Düzenleme, 1 Ocak 1996’dan itibaren yürürlüğe girmek üzere, bir buçuk sene önce 24 Haziran 1994 tarihinde (4008 Sayılı Kanun) Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu düzenlemenin, yürürlüğü için ayrı bir karara, düzenlemeye, tebliğe de ihtiyaç yoktu. Tebliğde (yürürlükten kaldırılan eski 54 Sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği) bu düzenlemenin kredi ne zaman alınırsa alınsın 1 Ocak 1997 sonrasında oluşan finansman giderleri için uygulanacağı ifade edilmekteydi.

Danıştay, tebliğdeki bu düzenlemeyi iptal etti ve bu kısıtlamanın kanununu yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1997 sonrası için uygulanacağına hükmetti. (Danıştay 4. Dairesi’nin 27 Ekim 1997 tarih ve E.1997/636 K.1997/3797 sayılı kararıyla iptal edilmiş, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 12 Mart 1999 tarih ve E.1998/80 K.1999/146 sayılı kararıyla da temyiz talebi reddedilmişti.)

Danıştay, kanun, yürürlükten bir buçuk yıl önce kanunlaşmış ve Resmi Gazete’de yayınlanmış olmasına, yani mükelleflerce bir buçuk yıl önceden uygulanacak hüküm biliniyor olmasına rağmen, kanunun fiilen uygulamaya girdiği 1 Ocak 1997 öncesindeki borçlanmalar için (kanunun bir buçuk yıl önce yürürlüğe girmiş olmasını gözeterek en azından kanunun Resmi Gazete’de yayınlandığı tarihten itibaren alınmış kredilerin faizlerinin kısıtlamaya tabii tutulması gibi) bir ayırıma dahi gitmedi.

Bir buçuk yıllık dönem için bile farklı değerlendirme yapmayan Danıştay’dan bu kez, 4 Şubat 2021’de sürpriz bir kararla aktive olan düzenleme nedeniyle farklı bir karara varmasının beklenemeyeceği düşüncesindeyim.

Velhasıl, Anayasa Mahkemesi benzeri durumlarda genel ilkelerden hareketle verdiği kararlarda ve Danıştay, bire bir ve ilkesel olarak benzeyen bu konuda daha önce sözünü söylemişti. Bu nedenle, şayet 4 Şubat 2021 öncesi alınmış kredileriniz varsa, o kredilerle ilgili 2022 yılında hesaplayacağınız finansman gider kısıtlaması için bu sene de ihtirazi kaydı düşünün derim. Zeki GÜNDÜZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/finansman-gider-kisitlamasi-konusunda-danistay-sozunu-23-yil-once-soylemisti/679070

"...213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 227. maddesine istinaden Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan "4 Sıra Nolu Vergi Beyannamelerinin Serbest Muhasebeci Ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerce İmzalanması Hakkında Genel Tebliğde"; meslek mensuplarının, mükellef tarafından kendilerine ibraz edilen belgelerin, Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri ile genel muhasebe kurallarına uygun ve doğru olarak yasal süresi içinde, kanuni defterlere kaydedilmesinden ve mali tablolara aktarılmasından sorumlu oldukları, meslek mensuplarının, bilerek kullandıkları veya harici araştırmayı gerektirmeden sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olduğu anlaşılabilen belgelerden de sorumlu olacakları, miktar veya tutar itibariyle işletmenin faaliyet konusu veya iş hacmiyle mütenasip olmayan belgeler ile ticari örf ve teamüle uygun olmayan belgeler, meslek mensuplarınının sorumluluğu kapsamında olduğu, böyle bir belgenin varlığı halinde, meslek mensupları, bunun doğruluğunun tespitini mükelleften isteyebilecekleri, mükellefin bir tespitte bulunmaması veya bu konuda meslek mensubunun ikna olmaması halinde, keyfiyetin meslek mensubunca beyanname verme süresi sonuna kadar ilgili vergi dairesine yazılı olarak bildirileceği, bu bildirimle birlikte meslek mensubunun söz konusu belgelere ait sorumluluğunun ortadan kalkacağı belirtilmiştir.
....
Davacının hizmet verdiği mükelleflerden 68 adedi hakkında sahte belge düzenlediklerine dair rapor bulunduğu, 17 adedi hakkında ise, sahte belge alma ve verme fiiline ilişkin tespit bulunduğu ve özel esaslara alındıkları, bunlardan 23 mükellefin beyannamelerini bunların sahte belge tanzimine başladıkları tarihten itibaren vermeye başladığı dikkate alındığında davacının söz konusu şahsın sahte fatura düzenlediğini bildiği halde ilgili dönem geçici vergi beyannamelerini verdiği ve bu dönemlere ilişkin olarak … adına tarh edilen vergi ve cezalardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu sonucuna varıldığından davacı adına yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır." Danıştay 4. Dairenin Kararı, HAKAN DEĞİRMENCİ

İş kazası bildirmeme veya geç bildirme cezası 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa göre 2023 yılında yeniden değerleme oranında (%122,9) artarak minimum 15.529- TL olmuştur.

Ancak bu tutarlar 10 kişiden az çalışanı olan az tehlikeli işyerleri için geçerlidir.

İş kazasını bildirmeme ya da geç bildirme cezası işyerlerinin çalışan sayısı ile işyerinin tehlikeli iş statüsüne göre değişmektedir.

Buna göre;

Çalışan sayısı 10 kişiden az olan işyerleri 3 kategoriye ayrılarak ceza işlemi uygulanır.
Az Tehlikeli İşyerlerinde (Aynı miktarda) :         15.529 TL
Tehlikeli İşyerlerinde (%25 artırılarak) :            19.411 TL
Çok Tehlikeli İşyerlerinde (%50 artırılarak):       23.293 TL

Çalışan sayısı 10 kişiden 49 kişiye kadar olan işyerleri 3 kategoriye ayrılarak ceza işlemi uygulanır.
Az Tehlikeli İşyerlerinde (Aynı miktarda) :         15.529 TL
Tehlikeli İşyerlerinde (%50 artırılarak) :            23.293 TL
Çok Tehlikeli İşyerlerinde (%100 artırılarak):    31.058 TL

Çalışan sayısı 50 kişiden fazla olan işyerleri 3 kategoriye ayrılarak ceza işlemi uygulanır.
Az Tehlikeli İşyerlerinde (%50 artırılarak) :       23.293 TL
Tehlikeli İşyerlerinde (% 100 artırılarak) :         31.058 TL
Çok Tehlikeli İşyerlerinde : (%200 artırılarak):  46.587 TL

Orhan KOTAN

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada "EYT'de yaş konusu henüz netlik kazanmadı, düzenleme 2023 öncesinde Meclis'e sunulmuş olur" diye konuştu. Bakan Bilgin, yaş şartı sınırlamasının getirilme ihtimaline ilişkin olarak şöyle konuştu: Son aşamayı Cumhurbaşkanımızla paylaşacağım, ileteceğim, kendisi değerlendirecek. Kabinede karar çıkar mı kesinlikle söyleyemem ama değerlendirileceğini söyleyebilirim. Seçenekli bir tablo var önümüzde. Ben bu tabloyu arz edeceğim. Bir yaş aralığı olması ihtimal dahilindedir. Henüz netleşmedi. İmkanlar nispetinde en kapsayıcısı olacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin: "EYT' de yaş konusu henüz netlik kazanmadı, düzenleme 2023 öncesinde Meclis'e sunulmuş olur" açıklamasında bulundu.

Haber Global televizyon kanalında soruları yanıtlayan Bakan Bilgin ayrıca, "8 Eylül 1999'dan önce sigorta yaptırdıktan sonra askere giden ya da doğum iznine ayrılan borçlanmadan yararlanabilir" değerlendirmesinde bulundu.

Bakan Bilgin'in açıklamasından öne çıkan başlıklar şöyle:

"BELİRLEDİĞİMİZ ÜCRET CUMHURİYET TARİHİNİN REKORU"

Dünyada yaşanan büyük sorunlar, Türkiye'ye ağır bir enflasyon olarak yansımıştır. Enflasyon ücretleri düşürür, tahrip eder, öyle bir tarafı vardır. Biz 2 yıldır bu sürecin meydana getireceği sorunları görerek çok açık bir politika izledik. Türkiye sosyal bir devlettir. Emekçileri koruyan bir yapıya sahiptir. Biz bu yaklaşımı son 2 yılda kararlılıkla sürdürdük. Enflasyon geçtiğimiz ay hız kesmeye başladı. Tahminimizce, yüzde 35 ila 40 arasında mayıs ayına gireceğiz. Biz 8.500 rakamı açıklarken, beklentileri ölçen bilimsel bir çalışma yaptırdık ve derinlemesine gözlem ve araştırma teknikleri olan bir araştırma yaptırdık. Küçük, büyük ve orta ölçekte çalışan işletme sahiplerine, yöneticilere, sendikalara, işçilere, bir de kamuoyuna sorduk. Belirlediğimiz asgari ücret rakamı, Cumhuriyet tarihinin rekoru. Peşin muhalefet yapmak isteyenler kendilerine gerekçe üretmekte zorlanabilir. Biz doğru yaptığımızı biliyoruz. Kaç gündür telefonlarımız susmuyor. Bu rakam çok ciddi bir rakamdır, bazılarında panik yaratmıştır. 7 bin 500- 8 bin arasında beklentileri olanlar, rahatsızlık duymuşlardır.

"BİR YAŞ ARALIĞI İHTİMAL DAHİLİNDEDİR"

Kabinede benim sunumum yok ama ben bu konuşları kabinede sayın Cumhurbaşkanımıza arz ediyorum. Ben bu toplantıda da geldiğimiz son aşamayı Cumhurbaşkanımızla paylaşacağım, ileteceğim, kendisi değerlendirecek. Kabinede karar çıkar mı kesinlikle söyleyemem ama değerlendirileceğini söyleyebilirim. Seçenekli bir tablo var önümüzde. Ben bu tabloyu arz edeceğim. Bir yaş aralığı olması ihtimal dahilindedir. Henüz netleşmedi. İmkanlar nispetinde en kapsayıcısı olacak. Ödemelerde firma limitlerinden düşmeyecek bir çalışma olacak. Emekli olarak çalışmaya devam ederlerse sosyal güvenlik deste primi ödeniyor. O pirim şimdi yüksek. Emekli olmadan çalışanlarla aynı seviyeye getirmeye düşünüyoruz.

"ARALIK AYI İTİBARIYLA 1 MİLYON 900 BİN KİŞİ EYT BEKLİYOR"

Şu anda aralık ayının başındaki rakam 1 milyon 900 bin idi. Her ay sayılar artıyor. Ocak başında 2 milyonu geçebilir. Bu kadar kişi yaş şartı olmasaydı emekli olabilecekti. Yaklaşık 400 bini memur, 480 bini BAĞKUR'lular. Diğerleri, çoğunluğu da 4A'lılar. 274 bin kişini de işi yok ve yaşı bekliyor. Yaş sınırı olursa aşağı yukarı yarısı bu yıl, yarısı diğer yıl oluyor.

Geçtiğimiz sene kamu çalışanlarımıza enflasyonun üzerinde bir artış yaptık. Bu sene de çalışmalarımız devam ediyor. Yılbaşından hemen önce ya da sonra hemen paylaşırız. Kamu çalışanlarımız için yaptığımız çok önemli bir şey var. Talep edilirken çok konuşuluyordu ama çözülünce pek konuşulmuyor. O da şu, sözleşmeli personellerimizi kadroya geçirdik. Yarın Meclis'e gidiyor.

https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-bakan-bilgin-den-eyt-yas-konusu-aciklamasi-3550529-ekonomi

HARUN ORDU Katkıları ile,

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Transfer Fiyatlandırması Formunu Unutmayın Kurumlar Vergisi beyannamesinde son günlere yaklaşırken, “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen…
  • Örtülü Sermaye Müessesesinde Değişim Gereği Önceki yazımda kurumlar vergisinin örtülü sermaye müessesesinden bahsederek uygulanmasında dikkat…
  • Yeme İçme Hizmeti Veren Yerlerde KDV Uygulamasına İlişkin Yeni Tebliğ Düzenlemesi Bilindiği üzere; KDV oranlarının belirlendiği ve güncellenmiş 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na ekli I…
Top