Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Genelde İdari yargıda, özelde vergi yargısında sistem bazen tek dereceli, bazen iki, bazen üç dereceli olarak çalışmaktadır. En altta idare ve vergi mahkemeleri, üzerinde ise istinaf mahkemeleri yer almaktadır. Sistemin en üstünde ise temyiz mercii olarak Danıştay bulunmaktadır. Sistemde idari yargı mercileri hep kurul olarak örgütlenmiş olmakla birlikte, bu yargı manzumesinin en altında bulunan vergi mahkemeleri küçük rakamlı davalara tek hâkimli olarak bakmaktadır.

İdari yargı manzumesi içerisinde gerek tek hâkimle bakılacak davaların sınırı gerek mahkemeden istinafa, oradan da temyize geçişte sınırlar, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda dava konusu miktara göre belirlenmiştir.

Öte yandan İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun ek 1. maddesinde; “Bu Kanunda öngörülen parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığı’nca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz” hükmü yer almıştır. Bu düzenlemeye göre 2022 yılı sonu itibariyle açıklanan % 122,93 oranındaki yeniden değerleme oranına göre 2023 değerlerini yeniden hesaplamak gerekmektedir.

Söz konusu ek 1. maddeye göre 2023 yılında vergi mahkemelerinde tek hâkimle bakılacak davalarda sınır 171 bin TL olacaktır (2022 yılında 77 bin TL idi). Dava konusunun bu tutarı aşması halinde vergi mahkemeleri, davaya heyet halinde bakmak durumunda olacaklardır.

Vergi mahkemelerinde duruşma yapılması, tek hâkimli vergi mahkemelerinde talep edilse dahi mahkemenin gerek görmesine, heyet halinde vergi mahkemelerinde ise talep edilmişse zorunludur. Dolayısıyla talep halinde zorunlu duruşma yapılması, konusu 2023 yılında 171 bin lirayı geçen davalar için zorunlu olmaktadır. Ancak bu sınırla bağlı olmaksızın mahkeme, talep edilmemiş olsa dahi, gerek görürse her zaman duruşma yapabilir. 

Tek hâkimle bakılacak davalarda verilen kararlardan, 2022 yılında konusu 20 bin TL’yi geçmeyenlerde verilen kararlar kesin olacaktır (2022 yılında da 9 bin TL idi). Bir başka deyişle konusu 20 bin TL’yi geçmeyen davalarda verilen kararlara karşı istinaf ve/veya temyiz yolu kapalıdır. Konusu 20 bin TL’yi geçen davalarda ise vergi mahkemesi kararlarına karşı istinaf yolu açıktır.  

İstinaf mahkemelerince 2023 yılında verilen kararlardan, konusu 581 bin TL’yi geçmeyen davalara ilişkin olanlar kesin nitelik taşıyacak ve temyiz yolu kapalı olacaktır. Konusu 581 bin TL’yi geçen davalarda ise istinaf mahkemelerince verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurmak mümkün olacaktır (Bu sınır 2021 yılında 261 bin TL idi).

Bu sınırlar önce, davaların açılış tarihine göre yaşama geçmektedir. Yani davaların açılış tarihinde geçerli tutarlara göre davaya tek hâkimin mi yoksa heyetin mi bakacağı belirlenmektedir. Bu nedenle 2022 yılında açılmış davalarda, 2022 yılına ilişkin parasal sınırlar uygulanacaktır. Örneğin 20 Aralık 2022 günü tebliğ edilen, vergi ve ceza toplamı 170 bin TL olan bir vergi/ceza ihbarnamesine karşı 27 Aralık günü dava açılırsa heyet halinde, 3 Ocak günü dava açılırsa tek hâkimli vergi mahkemesi davaya bakacaktır.

Buna karşılık tek hâkim kararlarının kesin olup olmadığına veya istinaf mahkemesi kararlarına karşı temyiz yoluna gidilip gidilemeyeceği konularında ise karar tarihinde geçerli parasal sınırlar dikkate alınmaktadır.

Bu uygulamaya göre, 2022 yılında istinaf mahkemesi nezdinde görülmekte olan ve konusu 265 bin TL olan bir davada karar 2022 yılında verildiyse, karara karşı temyiz yolu açık olacakken iş yükü ve sair sebeplerle karar verilmesinin 2023 yılına kalması halinde karar kesin olacak ve temyiz yoluna gidilemeyecektir. Yargının bazen idari yargılama usulünün gerektirdiği usul kuralları dolayısıyla bazen de iş yükü sebebiyle davanın açıldığı yılda karar verememesinin sorumlusu davanın tarafları değildir. İstinafa veya temyize gitme konusundaki parasal sınırların da dava açma tarihi itibariyle belirlenmesi ve dava süresince uygulanması gerekir. Aksi halde, bir başka deyişle günümüz uygulamasında açılmış bir davada, idarece açıklanan oranlarla kişilerin yargı yolları ve üst mahkemeye başvuru hakları üzerinde değişiklik meydana getirilerek idareye yargı sürecini etkileme olanağı yaratılmaktadır. Bu sonuç ise tabii hâkim ilkesine ve dolayısıyla Anayasaya aykırıdır. Öte yandan yeniden değerleme oranının belirleniş formülüne göre yıllık enflasyonu temsil etmediği, yürütme tarafından belirlenen değerler olduğu da açıktır. Bu nedenle uygulamayı Anayasal ilkeler açısından yerinde görmek kanaatimce mümkün değildir.

Bu sınırlar uygulanırken dava konusu olarak, toplam dava tutarlarına bakılması gerektiğini de hatırlatalım. Örneğin tarh işlemi aleyhine açılmış davalarda dava konusu vergi ve cezanın toplamına, ödeme emrine karşı açılan davalarda dava konusu vergi, ceza ve gecikme faizi toplamına bakmak gerekmektedir. Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/vergi-yargisinda-2023un-olcutleri/678662

Arsa karşılığı inşaatlar; kat karşılığı ve hâsılat paylaşımı olmak üzere iki başlık altında değerlendirilmektedir. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi genel bir ifadeyle; arsa sahibi ve müteahhit arasında yapılan, müteahhidin kendisine devredilecek arsa payları veya bağımsız bölümlere karşılık, arsa üzerine bağımsız bölümler inşa ederek bir eser meydana getirmeyi ve bunun belirli bir bölümünü arsa sahibine devretmeyi taahhüt ettiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Buna karşılık hâsılat paylaşımı esasında ise, arsa sahipleri arsalarını, arsa üzerine yapılacak bağımsız bölümlerin satış bedellerinin belli bir yüzdesini almaları karşılığında müteahhitlere devretmektedir. Damga Vergisi Kanununda hasılat paylaşımı inşaat kavramı kullanıldığından, yazımızda da bu kavram kullanılmıştır.

Kat karşılığı inşaat işleri bakımından Vergi İdaresi ile Danıştay arasında uzun süre devam eden görüş ayrılığı 7104 sayılı Kanunla, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 2/5 maddesine eklenen hükümle sona ermiştir. Söz konusu hükme göre; Katma Değer Vergisi Kanunu’nun uygulanmasında arsa karşılığı inşaat işlerinde; arsa sahibi tarafından konut veya işyerine karşılık müteahhide arsa payı teslimi, müteahhit tarafından arsa payına karşılık arsa sahibine konut veya işyeri teslimi yapılmış sayılır.

Bu noktada belirtilmelidir ki, bizim arsa karşılığı inşaattan kastımız, hem kat karşılığı hem de hâsılat paylaşımı karşılığı inşaatlar olup, kanaatimize göre zikredilen düzenlemede geçen arsa karşılığı inşaat kavramı sadece kat karşılığı inşaatları kapsamaktadır. Bu durumun nedenleri aşağıda açıklanmıştır.

1-Söz konusu düzenlemeyle birlikte arsa (kat) karşılığı inşaat işlerinin hukuki niteliğinin trampa olduğu kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Pek çok ihtilafı gidermesi bakımından oldukça faydalı bir düzenleme olduğu ve verginin kanuniliği ilkesi bakımından taşıdığı isabet tartışmasızdır.

Ancak düzenlemeye hâsılat paylaşımı inşaat işleri açısından bakıldığında, ortaya bir sorun çıkmaktadır. Kat karşılığı inşaat işlerinde müteahhit tarafından arsa payına karşılık arsa sahibine konut veya işyeri teslimi yapılmakla birlikte, bu husus hâsılat paylaşımı inşaat işleri için geçerli değildir. Daha açık bir ifadeyle hâsılat paylaşımı inşaat işlerinde müteahhit tarafından arsa payına karşılık arsa sahibine konut veya işyeri teslimi yapılmamaktadır. Bu husus, kanun gerekçesinde de açıklığa kavuşturulmamıştır.  Yapılan düzenlemede geçen arsa karşılığı inşaat kavramının sadece kat karşılığı inşaatları kapsadığı yönündeki kanaatimizin ilk nedeni budur.

Düzenlemenin gerekçesi şu şekildedir; “Maddeyle, arsa karşılığı inşaat işlerinde, arsa sahibi tarafından müteahhide yapılan teslim, arsanın tamamı yerine, müteahhide kalacak konut veya işyerlerine isabet eden arsa payı itibarıyla gerçekleştiğinden, müteahhit tarafından yapılan işlemin de arsa payına karşılık, konut veya işyeri teslimi olduğunu öngören yeni bir uygulamaya geçilmektedir.” Bu gerekçe tetkik edildiğinde önemli başka bir sorunun da çözüme kavuştuğu görülmektedir. Bahse konu sorun, kat karşılığı inşaat işlerinde, arsa sahiplerine kesilecek faturaya ilişkin emsal bedelin tespitinde arsa payının dikkate alınıp alınmayacağına ilişkindir. 08/08/2011 tarih ve KDVK-60/2011-1 sayılı KDV Sirkülerinde arsa payının emsal bedelin hesaplanmasında dikkate alınacağı belirtilmiştir. Ancak bu düzenlemeyle birlikte artık arsa payı hariç hesaplama yapılacaktır. Bize göre gerekçede yer alan bu husus, kanuni düzenleme kadar önem arz etmektedir.

2-7104 sayılı Kanunla yapılan başka önemli bir düzenleme arsa (kat) karşılığı inşaat işlerinde arsa sahibine bırakılan konut veya işyerleri için hangi tutarın esas alınacağına ilişkindir. Söz konusu Kanunla Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 27/6 maddesine eklenen hüküm şu şekildedir; “Arsa karşılığı inşaat işlerine ilişkin bedelin tespitinde, müteahhit tarafından arsa sahibine bırakılan konut veya işyerinin, Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarı esas alınır.”

Bu düzenlemeyle iki husus aydınlığa kavuşmuştur. Bunlardan ilki arsa sahibine bırakılan konut veya işyerleri için bedelin emsal bedel olduğudur. Daha önce tebliğ bazında açıklanan bu durum hakkında kanuni düzenleme yapılması yerindelik göstermektedir. İkincisi ise emsal bedelin tespitinde, Vergi Usul Kanunu’nun 267’nci maddesinde yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarın esas alınacağı hususudur. Ancak yine de bir nokta işaret edilmelidir ki, hâsılat paylaşımı inşaat işlerinde emsal bedel uygulaması söz konusu olmayıp, arsa sahibine satışı yapılan bağımsız bölümlerin satış bedelinin üzerinde anlaşılan kısmı verilmektedir. Yapılan düzenlemede geçen arsa karşılığı inşaat kavramının sadece kat karşılığı inşaatları kapsadığı yönündeki kanaatimizin ikinci nedeni budur.

3-Konu hakkında Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde yapılan açıklamalara aşağıda yer verilmiştir.

“Arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından konut veya işyerine karşılık müteahhide arsa payı teslimi, ikincisi ise müteahhit tarafından arsa payına karşılık arsa sahibine yapılan konut veya işyeri teslimidir.

Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa payı teslimi KDV’ye tabidir. Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsa payını konut veya işyeri karşılığında müteahhide tesliminde vergi uygulanmaz.

3065 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin 6 ncı fıkrasında, arsa karşılığı inşaat işlerine ilişkin bedelin tespitinde, müteahhit tarafından arsa sahibine bırakılan konut veya işyerinin, 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarının esas alınacağı hüküm altına alınmıştır.

213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, maliyet bedeli esasında emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa, mükellef bu maliyet bedeline, toptan satışlar için %5, perakende satışlar için %10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli etmektedir.

Buna göre, müteahhit tarafından arsa sahibine arsa payının karşılığı olarak yapılan konut veya işyeri teslimlerinde, konut veya işyerinin 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarı üzerinden KDV uygulanır. 3065 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin 4 üncü fıkrasına göre, katma değer vergisi uygulaması bakımından emsal bedelin tayininde genel idare giderleri ve genel giderlerden mamule düşen hissenin bedele katılması mecburi olduğundan, genel idare giderleri ve genel giderlerden konut veya işyerine düşen hissenin arsa karşılığı inşaat işlerine ilişkin bedele dahil edilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, arsa sahibine kalacak konut veya işyerlerine ilişkin arsa payının müteahhide devri söz konusu olmadığından, arsa sahibine bırakılacak konut veya işyerlerinin maliyet bedelinin tespitinde arsa payı dikkate alınmayacaktır.

Örnek 1: KDV mükellefiyeti bulunan Bay (A), işletmesine dahil arsa için, müteahhit (B) A.Ş. ile 15/5/2018 tarihinde arsa payı (kat) karşılığı inşaat sözleşmesi imzalamıştır. Söz konusu sözleşmeye göre arsa sahibi Bay (A), inşa edilecek 20 konuttan 8’ini ve 5 işyerinden 2’sini alacaktır.

(B) A.Ş., 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre arsa sahibine vereceği 8 konut ve 2 işyeri için toptan satış olması nedeniyle maliyet bedeline %5 ilave etmek suretiyle sırasıyla 840.000 TL ve 315.000 TL olmak üzere toplam 1.155.000 TL bedel hesaplamıştır. Bu durumda, inşa edilen konutların %1 KDV oranına tabi olduğu varsayıldığında, (B) A.Ş. tarafından arsa sahibine teslim edilen konutlara ilişkin (840.000x%1) 8.400 TL KDV, işyerlerine ilişkin (315.000x%18) 56.700 TL KDV olmak üzere toplam 65.100 TL KDV hesaplanacaktır.

KDV mükellefi arsa sahibi Bay (A)’nın aldığı konut ve işyerlerinin karşılığı olarak (B) A.Ş’ye yapmış olduğu arsa payı teslimi de konut ve işyerlerinin 213 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarları dikkate alınarak 1.155.000 TL üzerinden genel oranda (1.155.000x%18) 207.900 TL KDV hesaplanacaktır.”

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nin yukarıda yer alan örneğinde “… arsa payı (kat) karşılığı inşaat sözleşmesi imzalamıştır” ifadesi yer almaktadır. Yapılan düzenlemede geçen arsa karşılığı inşaat kavramının sadece kat karşılığı inşaatları kapsadığı yönündeki kanaatimizin üçüncü nedeni budur. Ayrıca Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nin I/B-8 bölümünde yapılan ve yukarıda yer verilen açıklamalar “Arsa Karşılığı İnşaat İşleri” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde yapılan açıklamaların tamamı kat karşılığı inşaat işlerine yönelik açıklamalar olup, yapılan düzenlemede geçen arsa karşılığı inşaat kavramının sadece kat karşılığı inşaatları kapsadığı yönündeki kanaatimizin son nedeni de budur.

 4-Vergi İdaresine göre hâsılat paylaşımı inşaat işleri de trampa niteliğinde olup, bu görüş 08/08/2011 tarihli ve KDVK-60/2011-1 sayılı KDV Sirkülerinde açıklanmıştır. 

 5-Son olarak bu noktada bir hususa vurgu yapılması gerektiği değerlendirilmektedir. Vergi kanunları ve vergiyle ilgili tebliğ, sirküler gibi alt düzenlemelerde, aynı kavramın mümkün olduğunca farklı şekillerde kullanılmamasında büyük önem bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle kanunda kullanılan kavramın aynı şekilde alt düzenlemelerde de kullanılması gerekmektedir. Bu bağlamda örneğin KDVK m. 2/5’te kullanılan arsa karşılığı inşaat kavramı, Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde arsa payı karşılığı ya da kat karşılığı inşaat olarak karşımıza çıkmamalıdır. Aksi durum, fazla miktarda kafa karışıklığı ve tereddüt meydana getirmektedir. Aynı husus vergi kanunları için de geçerlidir. Örneğin Damga Vergisi Kanununda “kat karşılığı inşaat” ve “hâsılat paylaşımı inşaat” kavramları kullanılmışken, Katma Değer Vergisi Kanununda arsa karşılığı inşaat kavramı kullanılmıştır. Açıktır ki bu durumlar, kavram kargaşasına yol açmaktadır. Dr. İsmail PAMUK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/hasilat-paylasimi-insaat-islerinin-katma-deger-vergisi-kanununun-25-maddesi-karsisindaki-durumu/678675

2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde geçerli olacak 31.12.2022 tarihli döviz kurları aşağıdaki gibidir:

Dövizin Cinsi

Döviz Alış

Döviz Satış

Efektif Alış

1 ABD Doları

18.6983

18.7320

18.6852

1 Euro

19.9349

19.9708

19.9209

1 İngiliz Sterlini

22.4892

22.6065

22.4735

1 Avustralya Doları

12.6670

12.7497

12.6088

1 Danimarka Kronu

2.6766

2.6897

2.6747

1 İsviçre Frangı

20.2019

20.3316

20.1716

1 İsveç Kronu

1.7837

1.8022

1.7825

1 Kanada Doları

13.7896

13.8518

13.7386

1 Kuveyt Dinarı

60.7537

61.5487

59.8424

1 Norveç Kronu

1.8900

1.9027

1.8886

1 Suudi Arabistan Riyali

4.9717

4.9806

4.9344

100 Japon Yeni

14.1301

14.2237

14.0778

Kasada mevcut yabancı paralar efektif alış kuru ile diğer kaydi paralarla dövizli borç ve alacaklar döviz alış kurları ile değerlenecektir. 

Geçtiğimiz yıllarda Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’da çeşitli değişiklik ve güncellemeler yapıldı. Bunlar neticesinde, pek çok konu bakımından 32 Sayılı Karar’ın ne şekilde uygulanacağı oldukça net olsa da hangi sözleşme ve işlemler çerçevesinde döviz kullanımının mümkün olduğu konusunda zaman zaman tereddüt yaşanıyor. Bu yazımızda, 32 Sayılı Karar ile Türk Ticaret Kanunu (TTK) düzenlemeleri çerçevesinde; sermayeye iştirak ve pay devir sözleşmeleri ve işlemleri kapsamındaki parasal tutarların döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak belirlenmesinin veya ödenmesinin mümkün olup olmadığı üzerinde duracağız.

TTK’nın asgari sermaye tutarlarını düzenleyen ilgili maddeleri uyarınca şirket sermayelerinin Türk Lirası cinsinden belirlenmesi gerekiyor. Benzer şekilde, TTK’nın ikincil düzenlemeleri şirketlerin ticari defterlerinin kayıtlarında Türk para birimi kullanılması gerektiğini açıkça belirtiyor. Bütün bunlara paralel olarak uygulamada da ticaret sicilleri, şirket sermayelerinin Türk Lirası cinsinden belirlenmesini şart koşuyor ve sermayenin ödendiğini tevsik eden mali müşavir raporlarında ve banka yazılarında da ilgili tutarları Türk Lirası olarak görmek istiyor. Sermayenin Türk Lirası cinsinden belirlenmesi konusunda herhangi bir tereddüt bulunmadığına göre, sermayeye iştirak anlamına gelen sermaye taahhüdü tutarlarının da ancak Türk Lirası cinsinden belirlenebileceği sonucuna varılıyor. Bu durum; “Şirket kuruluşu veya sermaye artırımı esnasında taahhüt edilen bedelin döviz cinsinden belirlenmesi veya dövize endekslenmesi mümkün değilse de bu bedelin döviz cinsinden ödenmesi mümkün mü?” sorusunu akıllara getiriyor.

Mevzuatta, sermaye ödemelerinin döviz cinsinden yapılmasını doğrudan yasaklayan bir düzenleme yok; gerek TTK gerekse 32 Sayılı Karar bu konuda sessiz kalıyor. Uygulamada ise bu ödemeler gerek yabancı gerek Türk kişiler tarafından döviz cinsinden yapılabiliyor. Sermaye iştirak tutarı hangi para birimi üzerinden ödenirse ödensin, sermaye bu tutarın Türk Lirası karşılığı olarak kabul ediliyor ve gerek sicil gerekse muhasebe kayıtlarında sermaye tutarı buna göre belirleniyor. Sermaye ve iştirak bedellerinin Türk Lirası olarak kaydedilmesi zorunluluğu ilgili şirket hesabına döviz cinsinden aktarılan sermaye miktarının Türk lirasına fiilen çevrilmesini zorunlu kılmadığı için şirketler ilgili ödemeleri hesaplarında döviz cinsinden koruyabiliyor.

Pay devir işlemlerinde ise devir bedelinin döviz cinsinden veya dövize endeksli şekilde belirlenmesi ve bu şekilde ödenmesi konusunda 32 Sayılı Karar kapsamında getirilen sınırlamaları göz önüne almak gerekiyor. Nisan 2022’de yürürlüğe giren değişiklik uyarınca Türkiye’de yerleşik kişiler arasındaki menkul satış sözleşmelerinde sözleşme bedeli, her ne kadar döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılabiliyor olsa da ödeme yükümlülüklerinin Türk Lirası cinsinden yerine getirilmesi ve kabul edilmesi zorunlu tutuluyor. Değişikliğin yürürlüğe girmesini takiben, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 21 Nisan 2022 tarihinde yayımladığı basın duyurusunda menkul ibaresini “gayrimenkul tanımına girmeyen her türlü mal ve eşya” olarak tanımlaması ile birlikte devredilen payı temsil eden pay senetlerinin menkul nitelikte olduğu kabul ediliyor. Bu kapsamda pay devir işlemlerinde ilgili yasağa uyulması ve dolayısıyla, pay devir bedeli sözleşmede döviz cinsinden veya dövize endeksli belirlense bile Ödemenin Türk Lirası cinsinden yapılması gerekiyor.

Öte yandan, senede bağlanmamış yani çıplak payların devri bakımından söz konusu payların menkul niteliği ve pay devir bedelinin Türk Lirası cinsinden ödenmesi zorunluluğu olup olmadığı tartışmaya açık. 32 Sayılı Karar kapsamında çıplak pay senetlerinin devri konusunda herhangi bir sınırlama bulunmuyor. Bu sebeple, pay devir bedelinin döviz olarak veya döviz cinsinden belirlenebileceği ve ödemenin döviz cinsinden yapılabileceğini ileri sürenler bulunuyor. Fakat aynı zamanda, bakanlığın açıklamasındaki menkul tanımının geniş anlamda yorumlanabileceği ve çıplak payların da pay senetleri ile aynı rejime tabii tutularak devir bedelinin Türk Lirası olarak ödenmesinin zorunlu olacağı da ileri sürülüyor. Bu görüş çerçevesinde, çıplak payların aslen iktisabı için yapılan sermaye iştirak ödemelerinin de Türk Lirası cinsinden yapılmasının zorunlu olduğu iddia edilebilir. 

Özetle, her ne kadar ticari hayatta işlemlerin döviz ile yapılması bazı durumlarda tercih edilebiliyor olsa da mevzuat uyarınca öngörülen sınırlamalara dikkat etmek ve mevzuata uyumu sağlamak amacıyla pay sahiplerinin ve şirketlerin bu konuda gerekli özeni göstermeleri gerekiyor. Av. Umut KOLCUOĞLU

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/pay-devir-ve-sermaye-istirak-bedellerinin-doviz-veya-tl-olarak-belirlenmesi-ve-odenmesi/678564

Geçen hafta, kur korumalı mevduat (KKM) konusunda, Danıştay’da Tebliğe karşı açılan davada, Danıştay’ın Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair 19 Seri No’lu Tebliğin “40.3.1.1. Yabancı Paraların Dönem Sonu Değerlemesinden Kaynaklanan Kur Farkı Kazançlarına İlişkin İstisna” bölümünün yürütmesini durdurduğunu (YD kararı verildiğini) okuduk.

Bildiğiniz üzere, geçen sene kurumlar vergisi beyanlarının çoğu bu konuda ihtirazi kayıtla verilmiş ve dava açılmıştı. Bir yandan, ihtirazi kayıtla beyan üzerine açılan davalar ilk derece vergi mahkemelerinde devam ederken, bir yandan da bir kısım mükelleflerin tebliğe karşı açtıkları davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülmekteydi.

1. İdare ne yapacak?

İdarenin, yürütmenin durdurulması kararı üzerine, işlemin uygulanmasını durdurarak askıya alması ve işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlayıcı işlem ve eylemler yapması gerekir. Ancak, mali idare, en fazla, belki tebliğin bahse konu bölümünün yürürlüğünün durdurulduğunu duyurmakla yetinecektir.

2. Vergi mahkemeleri ne yapacak?

Vergi mahkemeleri bu karara uymak zorunda değil. Ancak verecekleri kararda, henüz kesin ilk derece mahkeme kararına dönüşmemiş olsa bile bu karar verecekleri kararın şekillenmesinde önemli bir faktör olarak etkili olacak.

3. Vergi mahkemesi daha önce yürütmeyi durdurma talebini reddetmiş ise ne olacak?

İlk etapta, yürütmeyi durdurma talebinin reddedilmiş olması nihai karar açısından önem taşımayacak.

4. Vergi mahkemesinden yeniden yd kararı mı istenmeli?

Devam eden vergi mahkemesi davalarında yd kararı henüz verilmemişse, yd reddedilmişse veya ilk etapta yd istenmemişse bile, Danıştay’ın konuya ilişkin kararı ve açtığınız dava açısından anlamı-etkisini ortaya koyan bir dilekçe ile yd talepli başvurmakta fayda var.  

5. Vergi mahkemesinde dava devam ederken idareden iade talep edilebilir mi?

Etseniz de İdare, açtığınız dava devam ederken, mahkemeden bir karar gelmeden, Danıştay’ın YD kararı üzerine iade yapmayacaktır.

6. Dava açmamış olanlar ne yapabilir?

Dava açmamış olanlar düzeltme yoluyla İdareye başvurarak fazla ödedikleri tutarın iadesi talebinde bulunabilirler. Bu konuda, yargı, bu hususun düzeltme kapsamında değerlendirilebilip değerlendirilemeyeceği tartışması yapacaktır. Bizce, ortada bir hata varsa buna yol açan idari düzenlemedir. Bu düzenlemenin yargıda yetkisizlik nedeniyle yürütmesi durdurulmuşsa, bu yeni duruma göre iade/düzeltme hakkının mükellefe verilmesi gerektiği görüşündeyim.

7. Danıştay’ın kararı kesin mi?

Henüz Danıştay açılan davada nihai kararını dahi vermemiş, bir ara karar mahiyetinde olmak üzere YD kararı vermiştir. Danıştay 4. Dairesi’nin bu kararı, esas incelemesinden bağımsız olarak, kararın İdare’ye tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’na itiraz yolu açık olmak üzere verilmiştir. İdare, konuyu itiraz yoluyla Vergi Dava Daireleri Kurulu’na taşırsa- ki taşıyacaktır- verilen yd kararı kesinleşecek veya kaldırılacak. YD kararı incelemesinden bağımsız olarak esas incelemesi Danıştay 4. Daire’sinde devam edecektir.

8. Faiz istenebilecek mi?

Dava, mükellef lehine kesinleşirse, mükellefe iade yapılırken fazla ödenen tutarlar tecil faizi tutarında bir faizle iade edilecektir.

9. 2022 Kurumlar Vergisi Beyanları için ne yapmalı?

Şayet 2022 yılı kurumlar vergisi beyan dönemine kadar nihai karar çıkmamışsa, tavsiyem YD kararının dikkate alınması ve sanki o bölüm yokmuş gibi beyanın hazırlanmasıdır. Şayet YD kararı ile aynı yönde nihai kararını vermişse yine bence temyiz sonucu beklenmeden, tebliğin o bölümleri (yürütmesi durdurulan bölümleri) olmadan nasıl beyanda bulunulacaksa o şekilde beyanda bulunulmalıdır.

10. 2023 geçici vergi beyanlarında ne yapmalı?

2023 geçici vergi beyan dönemlerinde de aynı şekilde, yani, tebliğin yürütmesi durdurulmuş bölümleri olmadan nasıl beyan edilecekse o şekilde beyanda bulunulmalıdır. Zeki GÜNDÜZ

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kkm-konusunda-verilen-yurutmeyi-durdurma-kararinin-anlami-ne-10-soru-10-cevap/680137

Maliye, kendi aleyhine yerleşik hale gelen yargı kararlarını dikkate alarak, bu kararlara konu düzenlemelerinin bazılarını düzeltiyor, ısrar ettiği bazı düzenlemelerini ise ikincil mevzuattan (Yönetmelik, Tebliğ, Sirküler vb.) çıkararak, ilgili ana Kanunlara taşıyor. Son dönemlerde yapılan yasal değişikliklere bakıldığında, bu durum kolaylıkla tespit edilebilir.

Ancak, ilk defa yargıda kazandığı dava konusu bir düzenlemesinden kendi isteğiyle vergi mükellefleri lehine vazgeçiyor. Bu, ayakta alkışlanacak bir davranış olmasının ötesinde, bir o kadar da dikkat çekici!

Maliye’nin vazgeçtiği düzenleme ne ile ilgili?

Şimdi, Maliye yargı kararı ile destekli hangi düzenlemesinden vazgeçti diye merak ediyorsunuz değil mi? Hemen söyleyelim, kar yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması neticesinde sermaye artırımı nedeniyle ortaklara verilecek bedelsiz pay (hisse) senetlerinin, kar payı dağıtımı sayılıp sayılmayacağı ile ilgili!

Maliye’nin konu ile ilgili mevcut düzenlemesi nasıl?

Maliye’nin, bedelsiz olarak elde edilen pay senetlerinin satışından sağlanan kazançların vergilendirilmesiyle ilgili düzenlemesi şu şekilde (1 Sıra No.lu KVK Genel Tebliği):

“5.6.2.4.3. Bedelsiz olarak elde edilen hisse senetlerinin satışından sağlanan kazançların durumu 

Sermaye yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması neticesinde sermaye artırımı nedeniyle verilecek bedelsiz hisse senetlerinin, bu şirkete iştirak edenler yönünden aktif ve pasiflerinde bir artışa neden olmaması gerekir. Dolayısıyla, bedelsiz hisse senetleri nedeniyle aktifte tutulan hisselerin sadece adedi değişecek, bedelinde değişme olmayacaktır.

Dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde ise bu işlem sonucu ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark bulunmamaktadır. Her iki halde de ortaklar, kurum bünyesinde oluşan kârlar üzerinde tasarrufta bulunma imkanına sahip olmaktadır. Dolayısıyla, kâr yedeklerinden karşılanan sermaye artırımları sonucunda ortaklarca bedelsiz iştirak hissesi iktisap edilmesi durumunda, alınan bu iştirak hisseleri nominal bedelle iştirak hesaplarında izlenecek ve iştirak kazançları istisnası nedeniyle kurumlar vergisine tabi tutulmayacaktır.”

Bu düzenlemenin ikinci paragrafının iptali için dava açıldı!

Evet, Maliye’nin bu düzenlemesinin ikinci paragrafının yürütmesinin durdurulması ve iptali için bir mükellef tarafından dava açıldı.

2013 yılında açılan bu dava ile başlayan süreç, 2019 yılı sonunda Danıştay 4. Dairesi’nin verdiği bir karar ile sonuçlandı. Yaklaşık 6 – 7 yıl süren bir süreç sonunda Danıştay, Maliye’nin Genel Tebliğ ile yaptığı bu düzenlemeyi onadı. Ancak, dava süreci çok agresif ve heyecanlı geçti, düzenlemenin iptali ve onanması arasında gitti geldi. Bu konudaki ayrıntıları www.ogunhaber.com sitesinde 2 Haziran 2020 tarihinde yayınlanan köşe yazımda bulabilirsiniz.

Dava süreci nasıl gelişti?

Dava süreci aşağıdaki şekilde gelişti:

1) Şirket karının nakden dağıtılmayıp sermayesine ilave edilmek suretiyle ortaklara bedelsiz pay senedi verilmesinin kar dağıtımı olarak değerlendirilemeyeceği, çünkü nakden bir kar verilmediği ve ortaklar tarafından da elde edilmiş bir temettü, kar payı vb. olmadığı, dolayısıyla beyan edilmesi gereken vergiye tabi bir gelirin de olmadığı, Tebliğin ikinci paragrafı ile aksi yönde yapılan düzenlemenin hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle, söz konusu düzenlemenin yürütmesinin durdurulması ve iptali amacıyla 2013 yılında dava açıldı.

2) Danıştay 4. Dairesi, davacı mükellefin iddialarını yerinde görerek, Maliye’nin söz konusu düzenlemesinde yer alan ikinci paragrafın yürürlüğünü durdurdu (Danıştay 4. Dairesi’nin 16.09.2013 tarih ve E:2013/2951 sayılı Kararı).

3) Maliye, Danıştay 4. Dairesi’nin söz konusu yürütmeyi durdurma kararını temyiz etti.

4) Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (VDDK), Danıştay 4. Dairesi’nin yürütmeyi durdurma kararını iptal etti (Danıştay VDDK’nın 28.11.2013 tarih ve E: 2013/9 sayılı Kararı).

5) Bu defa Danıştay 4. Dairesi, yukarıda yer alan ikinci paragraftaki düzenlemeyi esastan iptal etti (Danıştay 4. Dairesi’nin 14.06.2017 tarih ve E:2013/2951 K:2017/5260 sayılı Kararı). İptal gerekçesi ise şu şekilde:

“Sermayenin öz kaynaklar kullanılarak artırılması hem sermayede hem de pay sayısında artışa neden olmakla birlikte, şirkete dışarıdan bir katkı söz konusu olmadığından, yapılan sermaye artırımının şirketin malvarlığını artırıcı bir etkisi bulunmamakta, böyle bir sermaye artırımı nedeniyle oluşan payları temsil eden hisse senetlerinin ortaklara dağıtılması halinde ortakların malvarlığında da bir artış meydana gelmemektedir. Zira bedelsiz hisse senetleri ortaklara hisseleri oranında dağıtıldığından, sahip olunan pay adedi artsa da, ortaklık payları değişmemektedir. Genel Tebliğin davaya konu kısmında, dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark olmadığı değerlendirilmiş ise de, şirketin malvarlığına dışarıdan getirilen bir katkı söz konusu olmadığından, şirket bünyesinden çekilmeyen ve şirketin öz kaynakları arasında bulunan kârın sermayeye eklenmesi ile sermaye artırımının yine öz kaynaklardan olan sermaye yedekleri kullanılarak yapılması ya da sermaye artırımına hiç gidilmemesi arasında iştirak edenlerin malvarlığına etkileri yönünden bir farklılık bulunmamaktadır.”

6) Maliye, Danıştay 4. Dairesi’nin esastan verdiği bu kararı da temyiz etti!

7) Danıştay VDDK, Maliye’nin temyiz talebi üzerine, bu kez de Danıştay 4. Dairesi tarafından esastan verilen kararı bozdu (Danıştay VDDK’nın 07.02.2018 tarihli ve E.2017/626, K.2018/51 sayılı Kararı).

Bozma gerekçesi ise şu şekilde:

“Kâr yedeklerini kullanarak sermaye artışı gerçekleştiren şirketin ödenmiş sermayesi, artırılan tutar kadar artmaktadır. Ortaklar açısından bakıldığında, iştirak edilen şirketteki sermaye artışı nedeniyle sahip olunan hisse senedinin sayısı artacağı gibi iştirakin değeri de artacağından, bu durumun, ortaklara doğrudan kâr payı dağıtımından bir farkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla; kâr payı niteliğini haiz olan bu iştirak kazançlarının, Kanunda sayılan istisnaya ilişkin kurallar dışında, vergiye tabi kurum kazancına dahil edilmesi gerekmektedir.”

8) Danıştay 4. Dairesi bozma kararına uyarak, Maliye’nin Tebliğinde yer alan ve iptali istenen ikinci paragrafta yer alan düzenlemeyi onadı (Danıştay 4. D.nin 04.12.2019 tarihli ve E.2018/5022, K.2019/8373 sayılı Kararı).

Maliye, Danıştay onaylı bu düzenlemesinden U dönüşü mü yapıyor?

Evet, Maliye’nin yıl bitmeden kendi internet sitesinde yayınladığı 21 Seri No.lu Kurumlar Vergı̇sı̇ Genel Teblı̇ğı̇ (Serı̇ No: 1)’nde Değı̇şı̇klı̇k Yapılmasına Daı̇r Teblı̇ğ Taslağı ile, Danıştay Kararı ile onaylı yıllardır uyguladığı söz konusu düzenlemesinden vazgeçmeye hazırlandığı anlaşılıyor.

Büyük bir aksilik olmadığı veya son anda vazgeçilmediği  takdirde, yeni düzenleme söz konusu Tebliğin Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla beraber yürürlüğe girecek!

Tebliğ Taslağındaki yeni düzenleme tam olarak nasıl?

Maliye’nin söz konusu Tebliğ Taslağında yer alan yeni düzenlemesi aynen şu şekilde:

“MADDE 1- 3/4/2007 tarihli ve 26482 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No:1)’nin “5.6.2.4.3. Bedelsiz olarak elde edilen hisse senetlerinin satışından sağlanan kazançların durumu” başlıklı bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sermaye yedekleri ve kar yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması neticesinde sermaye artırımı nedeniyle verilecek bedelsiz hisse senetlerinin, bu şirkete iştirak edenler yönünden aktif ve pasiflerinde bir artışa neden olmaması gerekir. Dolayısıyla, bedelsiz hisse senetleri nedeniyle aktifte tutulan hisselerin sadece adedi değişecek, bedelinde değişme olmayacaktır.”

Maliye, kar yedekleriyle sermaye artırımındaki görüşünden U dönüşü yapıyor!

Evet, Maliye, mevcut görüşünü, Tebliğ Taslağındaki bu yeni düzenlemesi ile, kar yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması neticesinde sermaye artırımı nedeniyle verilecek bedelsiz hisse (pay) senetlerinin, bu şirkete iştirak edenler yönünden aktif ve pasiflerinde bir artışa neden olmadığı, dolayısıyla, bedelsiz hisse (pay) senetleri nedeniyle aktifte tutulan hisselerin sadece adedinin değişeceği, bedelinde değişme olmayacağı, bu nedenle kar payı dağıtımı sayılamayacağı” şeklinde değiştiriyor.

Yani, Tebliğ Taslağındaki bu düzenleme yürürlüğe girdiği takdirde, kar yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması neticesinde sermaye artırımı nedeniyle ortaklara verilecek bedelsiz hisse (pay) senetleri, kar payı dağıtımı sayılmayacak ve vergilendirilmeyecek!

Peki, 232 No.lu Tebliğde de aynı yönde değişiklik yapılacak mı?

Kurumlar Vergisi Tebliğ Taslağında yer alan bu görüş değişikliği son derece olumlu, ancak eksik! Çünkü, aynı yöndeki değişikliğin 232 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde de yapılması gerekiyor.

232 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin ilgili bölümünde yer alan mevcut düzenleme aynen şu şekilde:

“3.5- Sermaye Artırımları Dolayısıyla Sahip Olunan Hisse Senetlerinin Maliyet Bedeli

(…)

Kar yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde, bu işlem dolayısıyla sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedeli, daha önce sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedeli ile yeni alınan hisse senetlerinin itibari değerleri toplamının sermaye artırımı sonrasında sahip olunan toplam hisse senedi sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanacaktır.”

Dolayısıyla, 1 seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde değişiklik yapılırken, 232 No.lu Tebliğde de aynı doğrultuda değişiklik yapılması şart! Aksi halde uygulamada ciddi problemler çıkabilir.

Sonuç olarak;

Bu yeni düzenleme, kar yedeklerini kullanarak sermayelerini artıran ve ortaklarına bedelsiz pay senedi veren işletmeler ve bunların ortakları açısından son derece önemli! Küçük bir hatırlatma: Aynı değişikliğin 232 No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde de yapılması lazım.

Yeni yılın ilk güzel haberi.

Bu güzel haberlerin daha da devam edeceğini düşünüyorum.

Hayırlı olsun! Abdullah TOLU

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/maliye-kar-yedekleriyle-sermaye-artiriminda-u-donusu-mu-yapiyor/678579

Pazartesi, 02 Ocak 2023 07:33

Ticari Defterlerin Açılış Ve Onayı

Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1 maddesi uyarınca “Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır. Defterler, üçüncü kişi uzmanlara, makul bir süre içinde yapacakları incelemede işletmenin faaliyetleri ve finansal durumu hakkında fikir verebilecek şekilde tutulur. İşletme faaliyetlerinin oluşumu ve gelişmesi defterlerden izlenebilmelidir.”

Tacir, işletmesiyle ilgili olarak gönderilmiş bulunan her türlü belgenin, fotokopi, karbonlu kopya, mikrofiş, bilgisayar kaydı veya benzer şekildeki bir kopyasını, yazılı, görsel veya elektronik ortamda saklamakla yükümlüdür.

Fiziki ortamda tutulan yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri ile dördüncü fıkrada sayılan defterlerin açılış onayları, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce noter tarafından yapılır. Bu defterlerin izleyen faaliyet dönemlerindeki açılış onayları, defterlerin kullanılacağı faaliyet döneminin ilk ayından önceki ayın sonuna kadar notere yaptırılır. Pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla izleyen faaliyet dönemlerinde de açılış onayı yaptırılmaksızın kullanılmaya devam edilebilir. Yevmiye defterinin kapanış onayı, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar, yönetim kurulu karar defterinin kapanış onayı ise izleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar notere yaptırılır. Açılış onayının noter tarafından yapıldığı hallerde noter, ticaret sicili tasdiknamesini aramak zorundadır. Ancak anonim ve limitet şirketlerin ticaret siciline tescili sırasında defterlerin açılış onayları ticaret sicili müdürlükleri tarafından yapılır.

Ticari defterlerin elektronik ortamda tutulması halinde bu defterlerin açılışlarında ve yevmiye defteri ile yönetim kurulu karar defterinin kapanışında noter veya ticaret sicili müdürlüğü onayı aranmaz. Fiziki ortamda veya elektronik ortamda tutulan ticari defterlerin nasıl tutulacağı, defterlere kayıt zamanı, onay yenileme ile açılış ve kapanış onaylarının şekli ve esasları Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı’nca müştereken çıkarılan tebliğle belirlenir.

Pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri gibi işletmenin muhasebesiyle ilgili olmayan defterler de ticari defterlerdir. Ticaret Bakanlığı, pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defterinin elektronik ortamda tutulmasını zorunlu kılabilir. Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri saklıdır.

Bu kanuna tabi gerçek ve tüzel kişiler, 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun defter tutma ve kayıt zamanıyla ilgili hükümleri ile aynı kanunun 175’inci ve mükerrer 257’nci maddelerinde yer alan yetkiye istinaden yapılan düzenlemelere uymak zorundadır. Bu Kanunun defter tutma, envanter, mali tabloların düzenlenmesi, aktifleştirme, karşılıklar, hesaplar, değerleme, saklama ve ibraz hükümleri 213 sayılı Kanun ile diğer vergi kanunlarının aynı hususları düzenleyen hükümlerinin uygulanmasına, vergi kanunlarına uygun olarak vergi matrahının tespit edilmesine ve buna yönelik mali tabloların hazırlanmasına engel teşkil etmez.

Defterler ve gerekli diğer kayıtlar Türkçe tutulur. Kısaltmalar, rakamlar, harfler ve semboller kullanıldığı takdirde bunların anlamları açıkça belirtilmelidir.

Defterlere yazımlar ve diğer gerekli kayıtlar, eksiksiz, doğru, zamanında ve düzenli olarak yapılır.

Bir yazım veya kayıt, önceki içeriği belirlenemeyecek şekilde çizilemez ve değiştirilemez. Kayıt sırasında mı yoksa daha sonra mı yapıldığı anlaşılmayan değiştirmeler yasaktır.

Defterler ve gerekli diğer kayıtlar, olgu ve işlemleri saptayan belgelerin dosyalanması şeklinde veya veri taşıyıcıları aracılığıyla tutulabilir. Defterlerin ve gerekli diğer kayıtların elektronik ortamda tutulması durumunda, bilgilerin saklanma süresince bunlara ulaşılmasının ve bu süre içinde bunların her zaman kolaylıkla okunmasının temin edilmiş olması şarttır. Elektronik ortamda tutulma halinde birinci ile üçüncü fıkra hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.

Her tacir, ticari işletmesinin açılışında, taşınmazlarını, alacaklarını, borçlarını, nakit parasının tutarını ve diğer varlıklarını eksiksiz ve doğru bir şekilde gösteren ve varlıkları ile borçlarının değerlerini teker teker belirten bir envanter çıkarır.

Tacir açılıştan sonra her faaliyet döneminin sonunda da böyle bir envanter düzenler. Faaliyet dönemi veya başka bir kanuni terimle hesap yılı on iki ayı geçemez. Envanter, düzenli bir işletme faaliyetinin akışına uygun düşen süre içinde çıkarılır.

Maddi duran malvarlığına dahil varlıklarla, ham ve yardımcı maddeler ve işletme malzemeleri düzenli olarak ikame ediliyor ve toplam değerleri işletme için ikinci derecede önem taşıyorsa, değişmeyen miktar ve değerle envantere alınırlar; şu şartla ki, bunların mevcutları miktar, değer ve bileşim olarak sadece küçük değişikliklere uğramış olsunlar. Ancak, kural olarak üç yılda bir fiziksel sayım yapılması zorunludur. Veysi SEVİĞ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/ticari-defterlerin-acilis-ve-onayi/678563

 

Cumartesi, 31 Aralık 2022 14:05

Netleşmeyen EYT Soruları Ve Yanıtları

1- Soru: Merhaba yıpranma olan iş kolunda çalışıyorum. Yıpranmam yatırılmamış. İlgili şirketi mahkemeye verdim. Ancak EYT çıkıyor. Şartları beni kapsıyor. EYT’den emekli olursam daha sonra yıpranmadan elde edeceğim haklarımla maaşım değişir mi? Yoksa mahkeme sonucunu bekleyip öyle mi emeklilik dilekçesi versem?

Cevap: Yıpranma nedeniyle prim gününüz artacağı için aylığınız artabilir. Bu nedenle EYT kapsamında aylık bağlatsanız bile daha sonra aylığınız güncellenebilir. Ancak bağlattıktan sonraki tarihten itibaren yeni miktarda aylık alabilirsiniz. Geriye dönük hak talep edemezsiniz

2- Soru: Merhaba benim işe başlama tarihim 1995, prim ödeme gün sayım 5130. SGK’nın sisteminde 5750 gün ile emekli olur yazıyor. Ben EYT’den emekli olabilir miyim? Yoksa 5 bin 750’ye mi tamamlamam gerekiyor?

Cevap: Bu konu taslak Meclis gündemine geldiğinde netleşecek. Herkes için 5000 gün yeterli olursa hemen emekli olabilirsiniz. Giriş tarihine göre kademeli prim olursa bu durumda 5.750 prim günü ile emekli olabilirsiniz.

3- Soru: Merhaba, askerliğimi 1996’da yaptım. Mayıs 2000’de sigorta girişim var. Ben askerlik borçlanmamı yapıp EYT’li olabilir miyim? Hangi borçlanmalar primi hangi borçlanmalar giriş tarihini öne çekiyor?

Cevap: Askerliği borçlanıp EYT kapsamına girebilirsiniz. Askerlik önce, giriş sonra olduğu için bu hakkınız var. Askerlik gibi avukatlık stajı, fahri asistanlık ve yurtdışı doktora öğrenimi süresi sigorta girişini geri çeker.

4 - Soru: Merhaba 01.12.1981 doğumluyum. Çalışma hayatına 23 Haziran 1996 yılında 16 yaşında başladım. İlk isteğe bağlı Bağ-Kur’lu olarak 28.08.2000 başlayıp devamında SSK olarak devam edilmiş olup toplamda 5.585 günüm var. Emeklilik için EYT geçerli olur mu ya da geriye dönük işvereni mahkemeye verip kayıp olan yıllar için davacı olup sonuç alabilir miyim?

Cevap: Geriye dönük sigortasız çalışmaların tespitinde 5 yıllık hak düşürücü süre var. Bu süre geçtiyse ne yazık ki hak talep edemezsiniz. Diğer yandan sigortalılık süreniz de 18 yaşından itibaren hesaplanır.

5 - Soru: Merhabalar, 29.07.1975 doğumluyum, 01.08.1997 tarihinde SGK girişim. Mevcut 60 gün ödenmiş primim var. 21.08.2000 tarihinden beri özel bir bankada banka sandığına bağlı olarak aralıksız çalışıyorum, hizmet birleştirmesi de yaptım. Banka özel sandık olduğundan ödenen primlerim e - Devlet üzerinde gözükmüyor. E - Devlet çalışma hayatı üzerinden yaptığım sorgulamada, emeklilik yaşım 57, prim gün sayısı 5900 ve sigortalılık süresi 25 yıl olarak izleniyor. EYT çıkarsa emeklilik hakkı kazanır miyim?

Cevap: EYT’den yararlanabilirsiniz. Hizmet birleştirmesi yaparsanız e - Devlet’te hizmetleriniz gözükür.

Cem Kılıç

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/akliniza-takilan-eyt-sorularina-yanitlar-6880578?sessionid=2

Harçlar Kanunu Genel Tebliği (Seri No: 91)

(1) Sayılı Liste

XIV- (6322 sayılı Kanunun 20 nci maddesi ile eklenen bölüm. Yürürlük: 15/6/2012) Denetim yetkilendirme belgeleri ve müşavirlik ruhsat harçları:

1- Denetim kuruluşları yetkilendirme belgeleri (Her yıl için):

a) Kamu yararım ilgilendiren kuruluşları denetleyecek bağımsız denetim kuruluşları yetkilendirme belgeleri:

aa) Belgenin verildiği yıl 257.733,30

bb) Takip eden yıllarda 85.910,30 TL’den az olmamak üzere bağımsız denetim faaliyetlerinden elde edilen bir önceki yıl gayrisafi iş hasılatının Binde 5,75‘i

b) Diğer kuruluşları denetleyecek bağımsız denetim kuruluşları yetkilendirme belgeleri:

aa) Belgenin verildiği yıl 128.866,40

bb) Takip eden yıllarda 42.953,70 TL’den az olmamak üzere bağımsız denetim faaliyetlerinden elde edilen bir önceki yıl gayrisafi iş hasılatının Binde 5,75‘i

2-Denetim yetkilendirme belgeleri ve müşavirlik ruhsat harçları:

a) Yeminli mali müşavirlik ruhsatı 15.461,90

b) Bağımsız denetçi yetkilendirme belgesi 7.729,60

e) Serbest muhasebeci mali müşavirlik ruhsatı 3.864,20

(2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 51 inci maddesiyle değişen ibare. Yürürlük: 09/7/2018) Cumhurbaşkanı gayrisafi iş hasılatı üzerinden hesaplanacak harem oranım binde 2’den az, binde 10’dan çok olmamak üzere yeniden belirlemeye yetkilidir.

(2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 51 inci maddesiyle değişen ibare. Yürürlük: 09/7/2018) Cumhurbaşkanı hu yetkisini denetim kuruluşlarının gayrisafi iş hasılatlarına göre farklı oranlar belirleyerek de kullanabilir.

Cumartesi, 31 Aralık 2022 12:17

Yeni Yılınız Kutlu Olsun ...

Gelecek güzel günlere olan umudumuzu koruyarak 2023 Yılında Dünyaya ve Ülkemize huzur, sağlık ve mutluluklar dileriz!

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Transfer Fiyatlandırması Formunu Unutmayın Kurumlar Vergisi beyannamesinde son günlere yaklaşırken, “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen…
  • Örtülü Sermaye Müessesesinde Değişim Gereği Önceki yazımda kurumlar vergisinin örtülü sermaye müessesesinden bahsederek uygulanmasında dikkat…
  • Yeme İçme Hizmeti Veren Yerlerde KDV Uygulamasına İlişkin Yeni Tebliğ Düzenlemesi Bilindiği üzere; KDV oranlarının belirlendiği ve güncellenmiş 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na ekli I…
Top