Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

İhracat bedellerinin, gümrük beyannamesinde (GB) beyan edilen Türk parası veya döviz üzerinden yurda getirilmesi esastır.

  1. İhracat bedelleri, GB’de TL olarak beyan edilmişse TL olarak yurda getirilmesi mümkündür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) 5.12.2022 tarihinden sonra yapılan ihracatta, GB’nin Türk lirası olarak beyan edilmiş olması ve ihracata ilişkin bedelin Türk lirası olarak tahsil edilmesi zorunludur.
  2. Türk lirası olarak tahsil edileceği beyan edilen ihracat bedelinin, kısmen veya tamamen döviz olarak kabulü de yapılabilir. Bu durumda GB’nin 22’nci hanesinde kayıtlı Türk lirası tutar, GB’nin düzenlendiği tarih ile bedelin bankaya getirildiği tarihteki Merkez Bankası döviz alış kurlarından lehe olanı esas alınarak, kabul edilecek döviz cinsine çevrilir.
  3. İhracat bedeli, GB’de döviz olarak beyan edilmişse ancak döviz olarak yurda getirilebilir. Döviz olarak beyan edilenden farklı bir döviz üzerinden de ihracat bedelleri yurda getirilebilir. Örneğin; ihracat, ABD doları üzerinden yapılmıştır; ihracat bedelleri kısmen veya tamamen başka bir döviz üzerinden (avro, Japon yeni vb.) yurda getirilebilir. Ancak getirilen bu dövizlerin TCMB tarafından alım-satımı yapılan, yurda getirilmesi kabul edilen bir döviz olması önem arz eder.
  4. Ancak döviz olarak beyan edilen ihracatta (Ukrayna ve Rusya’ya gerçekleştirilmiş veya gerçekleştirilecek ihracat işlemleri hariç)  TL olarak ihracat bedellerinin yurda getirilmesine izin verilmemektedir. Başka bir anlatımla döviz üzerinden yapılan ihracatta bedellerin döviz olarak  yurda getirilmesi gerekmektedir. Ancak Rusya ve Ukrayna’ya yapılan ihracatta GB’ler döviz üzerinden düzenlenmiş  olsa bile ihracat bedelleri TL olarak yurda getirilebilir.
  5. İhracat bedellerinin yurda getirilmesinde  en yaygın kullanılan yöntem, bankacılık sistemi üzerinden havale yoluyla bedellerin  yurt dışından gönderilmesi şeklindedir. Kambiyo Mevzuatı uyarınca bunun dışında başka yasal yollarla da ihracat bedellerinin yurda getirilmesi mümkündür. Bunlardan biri de  ihracatçı, ithalatçı veya bunlar adına hareket edenlerin yolcu beraberinde efektif olarak yurda ihracat bedellerinin getirilmesidir. Bu durumda  ihracat bedeli karşılığı efektiflerin gümrük idarelerine beyan edilmesi ve sonrasında  da  30 gün içinde bankalara  tevdi edilmesi şartı aranmaktadır.

Özetle;

  • TL veya dövizle ihracat yapılabilir. Dövizle yapılan ihracatta (Ukrayna ve Rusya hariç) sadece efektifin/dövizin yurda getirilmesi gerekmektedir. Beyan edilenden farklı bir döviz ülkeye getirilebilir. Döviz olarak ihracat bedelinin yurda getirileceği beyan edilen işlemlerde, TL ile ihracat bedeli ödemesi kabul edilmemektedir. Sadece savaş nedeniyle Ukrayna ve Rusya’dan Türk parası ile yapılan ihracat bedeli ödemeleri kabul edilmektedir.
  • TL ile yapılan ihracat işlemlerinde TL veya dövizle ödeme kabul edilebilir.
  • KKTC’ye 5.12.2022 tarihinden sonra yapılan ihracatlar, TL ile yapılmak zorundadır. R. Bülent DEMİRBAĞ

https://bulentdemirbag.com/yazilar/doviz-kambiyo/ihracat-bedelleri-hangi-doviz-cinsinden-yurda-getirilebilir-tl-olarak-ihracat-bedeli-odemesi-yapilabilir-mi/

TCMB, 20 Mart 2023 tarihli yazısıyla yurt içinde faaliyet gösteren bankalara nakdi ve gayri nakdi toplam 5 milyon TL ve üzerinde kredi borcu olan tüzel kişilerden, Sirkülerimiz ekinde yer alan “Özet Döviz Pozisyon Raporu” talep etmiştir.

Yazıya göre, yurt içinde faaliyet gösteren bankalardan nakdi ve gayri nakdi toplam kredi bakiyesi 5 milyon TL ve üzerinde kredi borcu olan banka ve finansal kuruluşlar dışındaki tüzel kişilerin, takip eden ayın ilk 10 iş günü içerisinde, bu raporlama amacıyla oluşturulan https://tcmbveri.gov.tr/ adresinde yer alan “Özet Döviz Pozisyon Raporu” linki üzerinden doldurarak TCMB’na bildirmeleri gerekmektedir.

İlk raporlama, Mart 2023 dönemi için alınacak olup, Mart ayı sonu itibariyle yukarıda belirtilen şartları taşıyan tüzel kişilerin raporlamalarını, 2023 Nisan ayının ilk 10 günü içinde yapmaları gerektiği belirtilmiştir. Şartları taşıyan tüzel kişi kredi borçlularının takip eden aylarda da stok kredi bakiyelerinin raporlama sınırı olan 5 milyon TL’nın üzerinde olması durumunda, raporlamalar aylık dönemler itibariyle yapılmaya devam edilecek olup her bir raporlama müteakip ayın ilk 10 iş günü içerisinde yapılacaktır. Raporlama gerekliliği kredi alacaklısı bankalar tarafından, müşterisi olan tüzel kişilere tebliğ edilecek ve bu görev risk ağırlığı en yüksek olan bankaya ait olacaktır. Son gün 14 Nisan 2023

Diğer yandan TCMB’nın web sitesinde, konuya ilişkin sıkça sorulan sorular bölümü yayınlanmıştır. Bu bölümde yer alan bilgiler ışığında aşağıdaki özet çıkarılmıştır:

1. Raporlamanın zamanında ve doğru bilgileri ihtiva edecek şekilde yapılması tüzel kişilerin sorumluluğundadır. TCMB idari kayıtları ile tutarlılık kontrolleri yapılabilmektedir. Hatalı bildirim olduğu konusunda tereddüt olursa TCMB raporlama yükümlüsü kredi borçlularıyla temasa geçebilecektir. 1211 Sayılı TCMB Kanunu’nun 68 inci maddesi uyarınca Kanunun 44 üncü maddesi uyarınca Bankaca istenilen bilgi ve belgeleri  vermeyen, gerçeğe aykırı veren veya belirlenen usul ve esaslara aykırı olarak veren gerçek kişiler ile tüzel kişilerin görevli ve ilgilileri hakkında bin günden iki bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.

2. Bildirimleri, T.C. Ticaret Bakanlığı Merkezi Sicil Kayıt Sisteminde (MERSİS) kayıtlı firma yetkilileri ve/veya MERSİS’te kayıtlı firma yetkilileri tarafından sistemde tanımlanan diğer kullanıcılar tarafından yapılabilir. Diğer kullanıcıların tanımlanarak yetkilendirilmesi ve gerektiğinde yetkilerinin iptal edilmesi MERSİS’te kayıtlı firma yetkililerinin sorumluluğundadır.

3. Yurt içi tüm bankalardan nakdi ve gayri nakdi toplam kredi bakiyesi 5 milyon TL ve üzerinde olan borçlu tüzel kişilere, en yüksek kredi riski olan banka tarafından raporlama yapma gerekliliği bildirilecektir.

4. Bildirim yükümlülüğü kapsamına Türk Lirası ve yabancı para nakdi ve gayri nakdi kredilerin tamamı girmektedir. Bir başka deyişle Türkiye’de faaliyet gösteren bankalara Türk Lirası veya yabancı para cinsinden olsun toplam 5 milyon TL ve üzeri kredi borcu olanlar raporlama mükellefiyeti altındadır. Diğer yandan bu hesaplamaya, banka dışında Türkiye’de bulunan diğer gerçek veya tüzel kişilere olan borçlar ile banka olsun olmasın yurt dışında mukim olan kişilere olan borçlar dahil edilmeyecektir. Diğer yandan kredi bakiyesi hesaplamasına sadece anapara tutarı dahil edilecek, tahakkuk eden faiz tutarları dahil edilmeyecektir.

Bankalardan temin edilen leasing veya faktöring kredileri de hesaplamaya dahil edilecek, banka olmayan kuruluşlardan temin edilen leasing ve faktoring kredileri dahil edilmeyecektir.

5. Bildirim mükellefiyeti, her ayın son iş günü itibariyle belirlenecek, ayın son günü toplam kredi borcu 5 milyon TL ve üzerinde olan tüzel kişiler ertesi ayın ilk on iş günü içerisinde raporlama yapacaklardır. Kreditör bankalar ayın son iş günü Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi nezdindeki KRM (Ticari Kredi Bilgileri) veya KLKR (Kredi Limit-Kredi Risk-Tasfiye Olunacak Alacak Bilgileri) verilerinden kapsama giren borçluları tespit edecek ve raporlama mükellefiyetini (en yüksek kredi riski olan banka tarafından) kredi borçlusu tüzel kişilere bildireceklerdir.

6. Şayet ay sonu kredi bakiyesi 5 milyon TL’nın altındaysa o ay için raporlama yapılmayacaktır.

7. 15 milyon USD ve üzerinde yabancı para nakdi kredi bakiyesi olduğu için Sistemik Risk Veri Takip Sistemine bildirim yapmakta olanlar bu bildirimi yapmaya devam edecekler, “Özet Döviz Pozisyon Raporu” veriyor olmaları bu bildirimi yapma mecburiyetlerine son vermeyecektir.

8. Hesapların ölçümü ve değerlemesinde aksi belirtilmediği sürece Vergi Usul Kanunu ve ilgili diğer düzenlemeler dikkate alınacaktır. Raporun ayrı bir sayfasında hesap kalemlerine ilişkin detaylı açıklama mevcuttur. Vergi Usul Kanunu uyarınca raporlamaya yapmayan veya konsolide raporlama yapacak tüzel kişiler, durumlarını This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.adresine bildirecektir.

9. Veri formu içerisinde belirli bilanço kalemlerine yer verilmiş olup bilanço ana toplam (aktif-pasif toplamı) veya ara toplamı (varlık-yükümlülük toplamları) gibi ilave hesaplama gerektirecek tutarlar istenmemektedir. Sadece talep edilen kalemlere ilişkin bakiye bilgisi istendiğinden ayrıca mizan hazırlanması gerekmemektedir.

Her hesap için açıklama kalemlerin üzerine gelindiğinde görebilmektedir. Ayrıca uygulamada yardımcı olması amacıyla her hesaba yazılacak olan tutarların Tek Düzen Hesap Planı çerçevesinde karşılığı “İlgili hesaplar” başlığı altında yer almaktadır. “İlgili hesaplar” altında düzenleyici hesapların bulunması halinde bu tutarların netleştirilmesi ve ilgili kaleme o şekilde yazılması gerekmektedir.

Ancak firmanın muhasebe uygulamaları çerçevesinde belirli tutarların çeşitli nedenlerle (hesabın takibi, cari hesap takibi gibi) farklı hesap kodları altında izlemesi durumunda ilgili tutarlar hesap açıklamasında belirtilen tanımı karşılayan ilgili hesaba yazılmalıdır.

Alacak ve borç hesapları için reeskont hesaplanması yapılmayacaktır. Stoklar, alacak ve borçlar kalemleri en son kesinleşmiş veri ile diğer parasal kalemler en güncel haliyle bilançoya yansıtılacaktır.

Pasif kaynaklı tüm bilanço verileri pozitif değer olarak girilecektir. Aktif Toplamı, Pasif Toplamı ve Net Bilanço İçi Yabancı Para Pozisyonu veri girişi sonrası otomatik olarak hesaplanacaktır; bu alana manuel giriş yapılmayacaktır.

Veri formu içerisinde belirli bilanço kalemlerine yer verilmiş olup bilanço ana toplam (aktif-pasif toplamı) veya ara toplamı (varlık-yükümlülük toplamları) gibi ilave hesaplama gerektirecek tutarlar istenmemektedir. Sadece talep edilen kalemlere ilişkin bakiye bilgisi istendiğinden ayrıca mizan hazırlanması gerekmemektedir.

Tüm tutarlar, yabancı para cinsinden hesap bakiyelerinin Türk Lirası cinsinden karşılığı olarak raporlanacaktır. Buna göre ABD doları, Euro ve diğer yabancı para, raporlama tarihi itibarıyla geçerli olan ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından yayımlanan döviz alış kurları kullanılarak Türk Lirasına çevrilecek ve toplanarak ilgili alanlara yazılacaktır.

10. Tüm tutarlar, yabancı para cinsinden hesap bakiyelerinin Türk Lirası cinsinden karşılığı olarak raporlanacaktır. Buna göre ABD doları, Euro ve diğer yabancı para, raporlama tarihi (Kredi bakiyesinin hesaplandığı ay sonu olduğunu düşünüyoruz) itibarıyla geçerli olan ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından yayımlanan döviz alış kurları kullanılarak Türk Lirasına çevrilecek ve toplanarak ilgili alanlara yazılacaktır.

11. Özet Döviz Pozisyonu Formu, raporlama yükümlülüğünün doğduğu ayın sonundaki mevcut döviz pozisyonu ve bu tarihten sonraki üç aya ilişkin yabancı para varlık ve yükümlülük oluşumu dikkate alınarak raporlanacaktır. Ayrıca tüm vadelere ilişkin pozisyon durumu da bilgi amaçlı olarak doldurulacaktır.

12. Bildirilecek rapor YMM veya bağımsız denetim onayına tabi olmayacaktır.

Saygılarımızla.

(Kaynak: BDO TÜRKİYE | 10.04.2023)

Hepimizin bildiği üzere, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair 7440 Sayılı Kanun Genel Tebliği (Seri No: 1) 25 Mart 2023 tarihinde resmi gazetede yayımlandı.

Sürecin başından beri, 2022 yılı kurumlar vergisi matrah artırımın nasıl yapılacağı ile ilgili kafa karışıklığı çok fazlaydı. Bunun en büyük nedeni ise henüz 2022 yılına ilişkin Kurumlar Vergisi Beyannamesinin beyan edilmemiş olmamasıydı.

Peki, beyan edilmeyen bir verginin matrahı nasıl artırılacak?

Ancak, yayımlanan Tebliğ ile birlikte süreç netleşti.

Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Matrah Artırımı İçin Ayrı Bir Satır Açıldı!

2022 yılı Kurumlar Vergisi beyannamesinde beyan edilen vergi matrahı, 2022 matrah artırımı için olması gereken asgari matrahtan düşük olanlar, artıracakları matrah tutarını beyannamede ayrı bir satırda beyan edecekler.

Bu nedenle, 2022 yılı Kurumlar Vergisi beyannamesinde “7440 s. Kanun GEÇİCİ MADDE 1- KAPSAMINDA KURUMLAR VERGİSİNE YÖNELİK ARTIRILAN MATRAH “adı altında ayrı bir satır açılmış oldu.

Peki, bu ne anlama geliyor?

Örneğin, Mükellefin, 2021 Yılı Kurumlar Vergisi beyannamesinde 1.000.000,00 TL, 2022 yılı 3.dönem geçici vergisi beyannamesinde 1.500.000,00 TL, 2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde 500.000,00 TL vergi matrahı oluşmuştur.

Burada, matrah artırımında kıyas hükümleri dikkate alınacağından, en yüksek rakam olan 1.000.000,00 TL * (%122,93) = 2.229.300,00 TL, 2022 yılı matrah artırımında baz alacağınız rakam olarak karışımıza çıkıyor.

Gelelim, Aradaki Farka!

2022 yılı matrah artırımında baz alacağınız rakamı belirledikten sonra, geriye beyan etmek kalıyor.

Yukarıdaki örnekte belirtildiği üzere, mükellefin 2022 yılında - normal şartlar altında - 500.000,00 TL kurumlar vergisi matrahı oluşuyordu.

Ancak, matrah artırımı yapacaksınız, güncel kurumlar vergisi matrahınız artık, 2.229.300,00 TL!

Nasıl Mı?

Beyanname üzerinden ilerleyelim.

Görüldüğü üzere, mükellefin 2022 yılında 500.000,00 TL bilanço karı oluşmuştur.

Ancak, mükellef, 2022 yılında kurumlar vergisi matrah artırımı yapmak istiyor.

Peki, Şimdi Ne Olacak?

Öncelikle aradaki farkı bulmanız gerekiyor.

Yani, 2021 kurumlar vergisinde beyan edilen 1.000.000,00 TL kurumlar vergisi matrahının %122,93 ile çarpılması sonucu oluşan 2.229.300,00 TL’den 500.000,00 TL düşmeniz gerekli.

Kısaca, 2.229.300 – 500.000 = 1.729.300 TL’yi kurumlar vergisi beyannamesine ilave etmeniz ve oluşacak yeni tutar üzerinden %23 kurumlar vergisi ödemeniz gerekiyor.

Yani, bulduğunuz farkı, kurumlar beyanında “7440 s. Kanun GEÇİCİ MADDE 1- KAPSAMINDA KURUMLAR VERGİSİNE YÖNELİK ARTIRILAN MATRAH “satırında ayrıca beyan etmeniz gerekiyor.

Görüldüğü üzere, mükellef matrah artırımı yapmasaydı, 500.000 TL üzerinden %23 kurumlar vergisi ödeyecekti. Yani, 115.000,00 TL.

Ancak, bir anlamda yeni kurumlar vergisi matrahı 2.229.300 TL olduğu için 512.739,00 TL kurumlar vergisi olarak ödenecek!

Aradaki, 397.739,00 TL matrah artırımı yapacağı için, yeni kurumlar vergisi tutarı olmuş oldu.

Özetlersek;

Şayet, 2022 yılında matrah artırım yapmak istiyorsanız, kurumlar vergisinin maliyetini de atlamayın.

Çünkü, yalnızca matrah artırımının vergisi değil, aynı zamanda kurumlar vergisi de ödeyeceksiniz.

Kısaca, alternatif maliyet yapmanız şart.

Sonrasında, karar sizin.

11.04.2023

Berkay Özgüven
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

T.C

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

Esas No: 2021/8608

Karar No: 2022/3591

Tarihi: 15.03.2022

» İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat

» İş Göremezlik Derecesinin Tespiti

» İş Göremezlik Tespitinin Kurum İçin Bağlayıcı Olması İçin Kuruma Karşı da Dava Açılmasının Gerektiği

» Maddi Tazminat Hesabına Esas Alınacak Yaşam Tablosu

» Emsal Ücret Araştırması Yapılmasının Gerektiği

ÖZET: Somut olayda olduğu gibi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir. Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de, diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.

Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınacak rapor ile Yüksek Sağlık Kurulu Kararı arasında sürekli iş göremezlik oranına yönelik görüş ayrılığı bulunduğu takdirde çelişkinin giderilmesi için dosyanın Adli Tıp 2. Üst Kuruluna gönderilerek çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.

O halde, davalının sürekli iş göremezlik oranına yönelik itirazlarının giderilmesi için öncelikle Yüksek Sağlık Kurulundan ve giderek Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan ve gereği halinde Adli Tıp 2. Üst Kurulundan rapor alınmak suretiyle davacının sürekli iş göremezlik oranının kesinleştirilmesi, öte yandan bu kesinleşecek sürekli iş göremezlik oranının dosyada tespit olunan %45,2 oranından az veya fazla olması halinde bu durumun sigortalıya bağlanacak gelirin ilk peşin sermaye değerini etkileyeceği gözetilerek davacı tarafa kesinleşen bu oran üzerinden kuruma başvurarak kendisine gelir bağlatmak üzere önel vermek, kurumca istemin reddi halinde ise davacıya bu oranın kurum tarafından da bağlayıcı olması yönünden maluliyet tespit davası açmak üzere önel vermek, açılacak bu dava sonucunu bekleyerek bağlanacak gelirin rücuya kabil kısmını hükme esas alınacak rapordan tenzil etmekten ibarettir.

Gerek destek kaybından kaynaklı hak sahipleri tarafından, gerek ise de iş göremezlikten kaynaklı sigortalının kendisi tarafından açılan maddi tazminat davalarında, tazminatın hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması ön koşuldur.

Öncelikle davacı sigortalının olay tarihinde davaya konu iş kazasının gerçekleştiği işyerinde yaptığı işi belirlemek, devamla kaza tarihindeki yaşı ve kıdemini dikkate alarak, TÜİK, Çevre Şehircilik Bakanlığı rayiç ücretleri ile (sendikalı işçi olması halinde sendikadan bildirilen ücretin dikkate alınacağını gözetip) sendikalı olmayan işçi için sendika haricindeki meslek odalarından davacının alabileceği ücreti tespit etmek, hesap raporunda da bakiye ömür tablosu olarak TRH-2010 tablosunu esas alarak yapılacak hesaptan, yukarıdaki tespite göre tespit olunacak gelirin ilk peşin sermaye değeri ile geçici iş göremezlik ödeneğinin 6098 sayılı TBK 55.maddesi kapsamında rücu edilebilecek kısmını tenzil ederek sonucuna göre davacının maddi tazminat alacağını belirlemek ve sonucuna göre davacının maddi ve manevi tazminat istemi ile ilgili sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.

DAVA: Dava, iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının tazmini istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararın davacı ve davalıların vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi5. Hukuk Dairesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan, davacı ve davalılardan …………….. İnş. Taah. Nak. Pvc Demir Doğrama ve Ürünleri Tekstil Ürün Gıda ve İhtiyaç Mad. San. ve Tic Ltd. Şti. vekilleri tarafından da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 15/06/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı …………………… İnş. Taah. Nak. Pvc Demir Doğrama ve Ürünleri Tekstil Ürün Gıda ve İhtiyaç Mad. San. ve Tic Ltd. Şti. adına Av. Engin ……………………….. ile davacı adına Av. Ayşe ………………… ve temyiz eden davalı ……………….Yapı Endüstrisi ve Tic. A.Ş. geldiler. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün noksanların giderilmesi yönünden dosya mahalline iade edildikten, mahallince noksanlar ikmal edilip dosya dairemizin yukarıdaki esas numarasına kaydı yapıldıktan ve Tetkik Hâkimi Güner Durmuş tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

I- İSTEM:

Davacı vekili asıl dava dosyasının dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin iş kazası geçirmesi nedeniyle asıl dava dosyasında fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak üzere 1.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, ıslah dilekçesiyle maddi tazminat istemini 239.776,94 TL’ye artırmıştır.

Davacı vekili birleşen dava dosyasının dava dilekçesinde özetle: müvekkili lehine aynı iş kazasında uğradığı manevi kayıp nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

II- CEVAP:

Davalı ………………. İnşaat Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle: iş kazasında kusurun tamamen davacıya ait olduğunu, müvekkilinin yasal zorunluluktan doğan tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini ve gerekli iş güvenliği önlemlerini alıp eğitimlerini verdiğini beyanla açılan davanın reddi talep edilmiştir.

Davalı ……………… Yapı Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle: kazanın meydana gelmesinde kazazede işçinin ağır kusuru olduğunu, bu ağır kusurun illiyet bağını kesmediğini, ortada davacıya ait ilgili kurumlardan alınmış ne iş görmezlik derecesini gösteren bir belge ne de maluliyet oranı bulunduğunu, davacının geçirmiş olduğu kazadan, müvekkil firma ile diğer davalı arasında imzalanan taşeronluk sözleşmesi gereğince müvekkil firmanın sorumlu tutulamayacağını, iş güvenliği ve iş sağlığı konusunda her türlü tedbirin de alındığını beyanla davanın reddi talep edilmiştir.

III- MAHKEME KARARI:

A-İLK DERECE MAHKEME KARARI

İlk derece mahkemesince; “1-Maddi tazminat talebinin Kısmen Kabulü ile, 159.513,70 TL maddi tazminatın 29.08.2014 olan kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,

2-Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, 45.000 TL manevi tazminatın 29.08.2014 olan kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” karar verilmiştir.

B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:

Bölge Adliye Mahkemesince “Davacı ve davalıların yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun HMK.nun 353/1-b.1maddesi gereğince esastan reddine” karar verilmiştir.

IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle: Bölge Adliye Mahkemesinin duruşma açarak inceleme yapması gerektiğini, müvekkilinin hesaba esas ücretinin az belirlendiğini, müvekkilinin daha önce aynı bölge de milletvekili lojmanları inşaatı işinde çalışması nedeniyle 2012 yılında günlük ücretinin 70,00 TL olarak belirlendiği ücret alacağı dosyasının bulunduğu dikkate alındığında2014 yılındaki kazada günlük ücretin 100,00 TL olarak kabulü gerektiğini, hükme esas bakiye ömür tablosunun TRH-2010 isimli tablo olması gerektiğini, kararın verildiği yıl asgari ücret verilerinin rapora yansıtılması gerektiğini, müvekkiline verilen %40 kusurun yerinde olmadığını, SGK müfettişinin müvekkiline %20 kusur verdiğini, emniyet kemeri teslimimin yeterli olmadığı aynı zamanda kullanmasını da temin etmesi gerektiğini, tanık Hasan ………………….’nun emniyet kemerinin bağlanacağı yer olmadığını beyan etmiş olduğunun kusurun tayininde gözetilmesini, manevi tazminat alacağının az belirlendiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.

Davalı ……………….. Yapı Şirketi vekili temyiz dilekçesinde özetle: davacı kusurunun %40’ tan fazla kabulü gerektiğini, ceza dava dosyasında alınan rapora göre davacının asli kusurlu olduğunun tespit edildiğin, davacının emniyet kemerini kullanmadığının tespit edildiğini, nitekim davacının iş kazasından önce emniyet kemerini kullanmadığı için uzmanlarca uyarıldığını, davacıda tespit olunan sürekli iş göremezlik oranına yönelik itirazlarının Yüksek Sağlık Kurulu ve Adli Tıp Kurumundan alınacak raporlarla giderilmesi gerektiğini, davacıya %45,2 oranında verilen sürekli iş göremezlik oranının yerinde olmadığını, davacı asilin her duruşmaya katıldığını ve hali hazırda çalışmakta olduğunu, ücret konusunda da dava dilekçesinde bir iddia olmadığından asgari ücret üzerinden hesap yapılması gerektiği halde ücret araştırması yapılmasının talep aşımı niteliğinde olduğunu, diğer davalı ile arasında asıl- alt işveren ilişkisi olmadığını, davacıya verilen bir emir talimat olmadığını emsal nitelikteki dosyalarda müvekkilinin asıl işveren olarak kabul edilmediğini, müvekkili şirketin şantiyede İSG eğitim ve malzemeleri konusunda denetim yaptığını, her hafta iş sağlığı ve güvenliği koordinasyon toplantılarının yapıldığını, maddi ve manevi tazminat miktarlarının fahiş olarak belirlendiğini, hesap ek raporda kök raporun hatalı olduğunun tespit edildiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.

Davalı ………………. İnşaat Şirketi vekili temyiz dilekçesinde özetle: ceza ve rücu dava dosyalarını bekletici mesele yapılması gerektiğini, hakimin reddi talebinin kabulü gerektiğini, Ceza dava dosyasında Tanık Hasan ………….’un “işverenin emniyet tedbirleri almadığına dair SGK müfettişine beyanını davacının emekli olmak için kendisine yalvarması üzerine verdiğini, davacıya emniyet kemeri verildiği halde, davacının bu kemeri söküp takmamak için emniyet kemerini kullanmadığını ,mühendis Sadullah’ın kendisine bu hususta kızdığını inşaatta düşmeyi hafifletici alanlar olduğunu, davacının işini çabuklaştırmak için kalas üzerinde çalışırken kaza geçirdiğini” beyan ettiği bu tanık beyanı dikkate alınmadan karar verildiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.

V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:

Dava iş kazasında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesine ilişkindir.

1- Mahkemece hükme esas alınan kusur oranlarının yerinde olmakla beraber, taraflar arasında davacı sigortalının iş kazası sonucu tespit olunan sürekli iş göremezlik oranı noktasında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.

Somut olayda olduğu gibi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir.

5510 sayılı Yasa’nın 18. maddesinde Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla; iş kazası nedeniyle iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği, 19 ncu maddesinde iş kazası sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık Kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacağı; iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik hallerinde meslekte kazanma gücündeki kayıp oranının belirlenmesine ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği bildirilmiştir.

5510 sayılı Yasa’nın 95. maddesine göre “Bu Kanun gereğince, yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, çalışma gücü kaybı, geçici iş göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usûl ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usulüne uygun olmayan sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade edecek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Kurum yetkilidir. Usulüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, vazife malullük derecesini, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usûlüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.

Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de, diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.

Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınacak rapor ile Yüksek Sağlık Kurulu Kararı arasında sürekli iş göremezlik oranına yönelik görüş ayrılığı bulunduğu takdirde çelişkinin giderilmesi için dosyanın Adli Tıp 2. Üst Kuruluna gönderilerek çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda 29.08.2014 tarihli iş kazası neticesinde sigortalının sürekli iş göremezlik oranının kurum sağlık kurulu raporuna göre % 45,2 olarak tespit edildiği; davalı tarafça temyiz itirazlarında tekrar edildiği şekilde anılan rapora itiraz edildiği halde davalı tarafın itirazın karşılanması için yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda rapor alınmadığı anlaşılmaktadır.

O halde, davalının sürekli iş göremezlik oranına yönelik itirazlarının giderilmesi için öncelikle Yüksek Sağlık Kurulundan ve giderek Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan ve gereği halinde Adli Tıp 2. Üst Kurulundan rapor alınmak suretiyle davacının sürekli iş göremezlik oranının kesinleştirilmesi, öte yandan bu kesinleşecek sürekli iş göremezlik oranının dosyada tespit olunan %45,2 oranından az veya fazla olması halinde bu durumun sigortalıya bağlanacak gelirin ilk peşin sermaye değerini etkileyeceği gözetilerek davacı tarafa kesinleşen bu oran üzerinden kuruma başvurarak kendisine gelir bağlatmak üzere önel vermek, kurumca istemin reddi halinde ise davacıya bu oranın kurum tarafından da bağlayıcı olması yönünden maluliyet tespit davası açmak üzere önel vermek, açılacak bu dava sonucunu bekleyerek bağlanacak gelirin rücuya kabil kısmını hükme esas alınacak rapordan tenzil etmekten ibarettir.

2- Taraflar arasında maddi tazminatın hesabına esas bakiye ömür tablosu ile ücretin tespiti noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.

Uygulamada, (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin kabulüne göre de; sigortalının veya hak sahibinin bakiye ömürlerinin tespiti noktasında 1931 tarihli “PMF (Population Masculine etFeminine)” Fransız yaşam tablosundan yararlanılmakta ise de; Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin ortak çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunun 2012/32 sayılı Genelgesiyle de ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir.

Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda, Dairemizin kurum tarafından açılan rücu davalarında da istikrarlı bir şekilde uyguladığı üzere, ülkemize özgü ve güncel verileri içeren, “TRH 2010” tablosunun iş kazası ve meslek hastalığından kaynaklı maddi tazminat davalarında da bakiye ömrün belirlenmesinde nazara alınması gerektiği açıktır. (Dairemizin 23.02.2021 tarih ve 2020/9717 E- 2021/2003 K sayılı ilamı da bu yöndedir)

Gerek destek kaybından kaynaklı hak sahipleri tarafından, gerek ise de iş göremezlikten kaynaklı sigortalının kendisi tarafından açılan maddi tazminat davalarında, tazminatın hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması ön koşuldur.

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödemek amacıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Gerçek ücretin ise; öncelikle toplu iş sözleşmesi ile imzalı bordrolara, bunların yokluğu halinde ise işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücrete göre tespit edileceği, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş olan miktarın ücret olarak değerlendirilemeyeceği, Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.

Somut olayda, davacı sigortalının kalıp söküm işinde çalışmaktayken kaza geçirdiği anlaşılmakla beraber inşaat işyerinde yaptığı işin niteliği noktasında gerekli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, hükme esas alınan hesap raporunda Ankara İnşaat Sanatkarları Esnaf ve Sanatkarları Odasından bildirilen kalıp ustası işçi ücreti dikkate alınarak asgari ücretin yaklaşık 1,60 katı düzeyindeki ücret dikkate alınarak hesap yapıldığı anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, öncelikle davacı sigortalının olay tarihinde davaya konu iş kazasının gerçekleştiği işyerinde yaptığı işi belirlemek, devamla kaza tarihindeki yaşı ve kıdemini dikkate alarak, TÜİK, Çevre Şehircilik Bakanlığı rayiç ücretleri ile (sendikalı işçi olması halinde sendikadan bildirilen ücretin dikkate alınacağını gözetip) sendikalı olmayan işçi için sendika haricindeki meslek odalarından davacının alabileceği ücreti tespit etmek, hesap raporunda da bakiye ömür tablosu olarak TRH-2010 tablosunu esas alarak yapılacak hesaptan, yukarıdaki tespite göre tespit olunacak gelirin ilk peşin sermaye değeri ile geçici iş göremezlik ödeneğinin 6098 sayılı TBK 55.maddesi kapsamında rücu edilebilecek kısmını tenzil ederek sonucuna göre davacının maddi tazminat alacağını belirlemek ve sonucuna göre davacının maddi ve manevi tazminat istemi ile ilgili sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.

Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı ve davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin, davacı ve davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde yatıran davacı ve davalı taraflara iadesine, Dairemizde icra edilen duruşmada taraflar kendilerini vekille temsil ettirmiş olmaları nedeniyle 3.815 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 3.815 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 15.03.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü 7440 sayılı Kanun uygulamasına ilişkin TÜRMOB tarafından online bir eğitim toplantısı (webinar) düzenlendi. Bu eğitim TÜRMOB’un youtube kanalından canlı olarak da yayınlandı. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 3 değerli daire başkanı Zekai Çenge, Gökhan Özçubuk ve Kamil Özkan da konuşmacılar arasındaydılar.

Eğitimde 7440 sayılı Kanununun önce kapsamı anlatıldı, sunumların ardından dinleyicilerin soruları yanıtlandı.

Sorulan sorulardan bazıları oldukça önemliydi. Cevaplar da Gelir İdaresi Başkanlığı’nın en yetkililerinden gelince, bunları ve sunumlar sırasında aldığım notları kısaca özetlemek istedim.

Yeri gelmişken İdare’nin üst düzeyde katılım sağladığı ve online olarak herkese açık olan bu tür eğitimleri oldukça faydalı bulduğumu belirtmeliyim. Bu toplantılarda geniş bir dinleyici kitlesi hem birinci ağızdan düzenlemelerin kapsamını öğrenme imkanı elde ediyor hem de sorularının cevaplarını doğrudan resmi makamlardan öğrenebiliyor. Bu açıdan bu eğitim de oldukça başarılıydı. Ben çok faydalandım. Toplantıyı hem düzenleyenlere hem de değerli katılımcılara bu vesileyle teşekkür etmek isterim. Umarım bu tür toplantıları daha sık görürüz.

Ek vergiye ilişkin konular

1) Toplantıda yaklaşık 1 milyon 60 bin kurumlar vergisi mükellefinden 2022 yılı 3. geçici vergi dönemi beyannamelerinde indirim/istisna beyan eden 61 bin mükellef bulunduğu, bunların da yaklaşık 17 bininin ek vergiye tabi olacağının tahmin edildiği belirtildi.

Dolayısıyla, ek verginin 1 milyon 60 bin kurumlar vergisi mükellefinden 17 bin gibi sınırlı sayıda bir mükellefi etkileyeceği anlaşılıyor. Oran olarak ise %1,7’ye takabül ediyor.

İdare'nin, bu konudaki tartışmaları makul görmekle birlikte ek verginin bu kadar sınırlı bir mükellef grubundan alınmasını bir sorun görmediğini anladım. Çünkü ek verginin kurumlar vergisi matrahı üzerinden alınması öngörülseydi, benzer tartışmaların o zaman da yapılacağını, ek vergiye hiç itirazın olmayacağı bir alternatifin olmadığını düşünüyor.

2) Ek vergiye tabi indirim ve istisnalardan yıl sonunda vazgeçilip geçilemeyeceği konusu uygulamada çokça tartışılıyor. Toplantıda bu konuya da değinildi.

Mükelleflerin 2022 yılı 3. geçici vergi dönemi beyannamelerinde yararlandıkları istisnalardan/indirimlerden kurumlar vergisi beyannamesinde faydalanmaktan vazgeçmelerinin kabul gören bir yaklaşım olmayacağı, İdarenin genel olarak istisnadan vazgeçilmesine sıcak bakmadığı ifade edildi.

Burada şartlı istisna ve mutlak istisna ayrımı yapılmadı ama bu ayrımın önemli olduğunu düşünüyorum. Tebliğde bu konuda bir açıklama yapılacaksa bu ayrıma dikkat edilmesi gerekir.

3) 6 Şubat 2023 tarihli depremler nedeniyle mücbir sebep ilan edilen yerlerde fabrikası veya şubesi bulunduğu halde kurumlar vergisi mükellefiyeti başka illerde olan mükelleflerin ek vergi karşısındaki durumu da toplantıda bahsedilen diğer bir konu oldu.

Bu mükelleflerin ek vergiyi ödemeleri gerekeceği, bu konudaki itirazlarda haklılık payı bulunduğu ancak yasal düzenlemenin açık olduğu ve bunlar için bir muafiyet olmadığı dile getirildi.

Gerçekten de ek vergiye ilişkin yasal düzenlemede 6/2/2023 tarihi itibarıyla, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illeri ile Sivas İlinin Gürün İlçesinde kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunanların ek vergiden muaf olduğu belirtiliyor.

Bu düzenleme gereği, faaliyetlerinin tamamı veya önemli bir kısmı bu yerlerde olan mükellefler sırf kurumlar vergisi mükellefiyeti bu yerler dışında olduğu için ek vergi ödemek zorunda kalacaklar. Yasal düzenleme açık olduğundan, tebliğde bu mükelleflerin durumuna ilişkin farklı bir değerlendirme yapılmayacağı anlaşılıyor.

Diğer yandan, bu mükellefler Maliye Bakanlığınca deprem nedeniyle ilan edilen mücbir sebep kapsamına da doğrudan girmiyor. Ancak bunların münferit başvuruları halinde, durumları İdare tarafından değerlendirilip, mücbir sebep kapsamında oldukları kabul edilebiliyor. Yasal düzenlemede muafiyet kapsamındaki mükellefler mücbir sebep ilanıyla ilişkilendirilmediğinden, mükellefin mücbir sebep halinde olduğu İdareye yapmış olduğu münferit başvurusu sonucu kabul edilse dahi, ek vergi ödemesi söz konusu olabilir. Tebliğde en azından bu mükelleflerin muafiyet kapsamında olduklarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmesi gerekir.

4) Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-c maddesinde düzenlenen yurt dışı iştirak hissesi satışı kazancı istisnaları da %15 vergi yükü şartını taşımaları halinde %5 ek vergiye tabi olacak istisnalar arasında sayıldı.

5) KVK 5/1-a (yurt içi iştirak kazancı istisnası), 5/1-b (yurt dışı iştirak kazancı istisnası) ve 5/1-g (yurt dışı şube kazancı istisnası) istisnaları için 2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde doğrudan %5 ek vergi hesaplanacağı; 5/1-h (yurt dışı inşaat işleri istisnası) ile 5/1-c (yurt dışı iştirak hissesi satışı kazancı istisnası) istisnalarının ise önce %10 ek vergiye tabi tutulacağı, %15 vergi yükünün tevsiki halinde ise %5’inin iade edileceği belirtildi. Bir önceki yazımda bu konudan bahsetmiştim.

6) Ek verginin, Kanunda genel bütçe geliri olarak tarif edilmesi ve takibinin vergi daireleri tarafından yapılacak olması nedeniyle KDV iadesi alacağının mahsup edilmesi suretiyle ödenebileceği teyit edildi.

7) Ek verginin sadece 5520 sayılı Kanun ile diğer kanunlarda yer alan düzenlemeler uyarınca kurum kazancından indirim konusu yapılan istisna ve indirim tutarları ile indirimli kurumlar vergisi matrahları üzerinden hesaplanacağı ifade edildi. Bu kapsamda, kurumlar vergisi beyannamesinin diğer indirim ve istisnalar satırında gösterilen VUK-TFRS çevrim düzeltmeleri, kıdem tazminatı düzeltmeleri ve uluslararası vergi anlaşmaları gereğince istisna tutulan kazançlar gibi indirim ve istisnalar üzerinden ek vergi hesaplanmayacağı dile getirildi.

Çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları gereğince istisna tutulan kazançların ek vergi karşısındaki durumu da uygulamada çok merak ediliyordu. Bu kısımdaki açıklamalardan, bunlar üzerinden ek vergi alınmayacağını anladım. Tebliğde bu konuda detay açıklama yapılacaktır.

Matrah artırımına ilişkin konular

8) 2022 yılında gerçekleşen tür değişikliklerinde kurumlar vergisi matrah artırımının nasıl uygulanacağı hakkında birden çok soru soruldu. Bu sorulara cevap olarak, devir alan şirketin yeni kurulmuş bir şirket olarak kabul edileceği, bu şirketin 2022 yılı matrah artırımında kıyaslama hükümlerinin uygulanmayacağı, buna karşılık eski şirket için ise 2021 ve 2022 yılı geçici vergi beyan kıyaslarının yapılacağı ve eski şirketin 2022 yılındaki kıst dönemi için asgari matrah artırımı tutarının kıst olarak hesaplanacağı ifade edildi.

9) 21 Mart 2023 tarihine kadar tamamlanamayan vergi incelemelerine yönelik işlemlerin şu anda bekletildiği, mükelleflerin bu dönemler için 31 Mayıs 2023 tarihine kadar matrah artırımı yapabilecekleri ve matrah artırımı halinde bu incelemelere devam edilmeyeceği vurgulandı. Bu nedenle, matrah artırımı beyanlarının henüz alınmaya başlamamış olmasının bu mükellefler için bir hak kaybına neden olmadığı söylendi. Nitekim, Tebliğde de bu yönde açıklamalar bulunuyor.

10) Uygulamada 2022 yılı kurumlar vergisi matrah artırımında, 2022 yılı asgari kurumlar vergisi beyanının 500 bin TL olması gerektiğine yönelik bazı görüşler ileri sürülüyor. Toplantı sonunda iletilen sorular arasında bu şekilde sorular da vardı.

Cevap olarak, öyle bir şartın olmadığı, 2022 yılı kurumlar vergisi beyanının kıyas hükümleri dikkate alınarak tespit edileceği, bulunan bu tutarın 500 bin TL’nin altında olabileceği, bu tutar üzerinden %25 oranında matrah artırılması gerekeceği ancak bu artırılan tutarın 500 bin TL’nin altında olamayacağı belirtildi. Tebliğde de bu yönde örnek ve açıklamalar bulunuyor.

11) 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin önceki kanunlar kapsamında matrah artırımından yararlanılıp şartlar ihlal edilmişse, 7440 sayılı Kanundan yararlanılarak bu başvuruların yeniden ihyasının mümkün olmadığı dile getirildi. Bu yıllar için 7440 sayılı Kanun kapsamında yeniden başvuru yapılması gerektiği, şartları ihlal edilen önceki kanunlar kapsamındaki başvurulara ilişkin ödemelerin bu başvurulara ait ödemelerden mahsup edilemeyeceği ifade edildi. Erdal Güleç

https://www.linkedin.com/pulse/7440-say%C4%B1l%C4%B1-kanuna-ili%C5%9Fkin-gibe-sorulanlar-ve-yan%C4%B1tlar%C4%B1-erdal-g%C3%BCle%C3%A7/

Ek vergi hakkında dava açmak isteyen mükelleflerin çok az bir süresi kaldı

Değerli okurlar, deprem nedeniyle bir defaya mahsus alınması öngörülen “ek vergi” bir gece vakti Meclis Genel Kurulunda Yapılandırma Kanunu görüşülürken verilen bir önerge ile ansızın geliverdi.

Ek vergi için yapılan geçmişe yürüme, öngörülebilirlik, eşitlik ve mali güce göre vergi ödeme ilkeleri yönünden Anayasaya aykırılık eleştirilerine girmeyeceğim. Çünkü sonuna kadar haklı bu eleştiriler…

Anayasaya aykırılık ve iptal olasılığı…

Deprem nedeniyle getirilmiş olması, kamu yararı ve verginin matrahı olarak her ne kadar 2022 yılı kazançları alınmış olsa da 2023 yılında tahakkuk eden özel bir vergi olarak değerlendirilebileceği gibi nedenlerle ek verginin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilme olasılığını düşük buluyordum. Daha önce benzeri vergilerin Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiş olması ve tabii ki duygusal bir toplum oluşumuzun doğurduğu psikolojik nedenlerin de bu görüşümde etkisi olmuştu.

Ancak şimdi öyle düşünmüyorum. Dava açan mükellefler mutlaka olacaktır. Eğer Anayasa'ya aykırılık iddiası ciddi görülüp konu itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine taşınırsa, iptal edilme olasılığın yüksek olduğunu düşünüyorum. Anayasa Mahkemesi, eğer konu önüne gelirse bu verginin eski versiyonlarından farklı olarak teknik olarak içerdiği hataları da mutlaka değerlendirecektir.

Maliye Bakanlığı ek verginin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi olasılığını ya ciddiye almıyor ya da iptal edilebileceğini bile bile hareket ediyor.

Çünkü geçen hafta kurumlar vergisi beyanname formatında ek vergiye dönük yapılan değişiklikler, ek verginin 2022 yılı kurumlar vergisine ek, bir anlamda asgari kurumlar vergisi niteliğinde olduğunu pekiştiriyor. Anlaşılan odur ki, ek vergi 2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden tahakkuk ettirilecek. Yani Maliye verginin iptal edileceğini düşünenlere bu yaklaşımı ile bir anlamda destek verdi.

Üstelik bu verginin “kazanç üzerinden alınan bir vergi” olduğu ve çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarından etkilenmesi gerektiği yönündeki görüşler de gittikçe ağırlık kazanıyor. Maliyenin de çıkaracağı tebliğde böyle değerlendirme yapması bekleniyor.

Uzatmayalım, Maliye'nin son değişiklikleri sonrasında ek verginin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilme olasılığının arttığını düşünüyorum.

Son gelişmeler bana, “Ek vergi ileride iptal edilecek olsa da bugünden tahsil edelim, çünkü deprem ve ekonomik kriz nedeniyle paraya çok ihtiyacımız var; sonra gerekirse iade ederiz” şeklinde özetlenebilecek bir bakış açısını düşündürüyor. Aynen geçmişte, iptal edileceğini bile bile Bütçe kanunlarına konulan hükümler gibi… Malûm Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümüyor!

İyileştirme beklentileri…

Ek vergiye pek çok haklı eleştiri var, ancak en haklı ve yaygın olanları üç nokta üzerinde yoğunlaşıyor.

Birincisi, gerçek bir vergi istisnası olmayıp, mükerrer vergilemeyi ve efektif vergi yükünün hedeflenen orandan daha yükseğe çıkmasını önleyen iştirak kazançları istisnasının bu vergi kapsamına alınmış olması.

Bunun teknik bir hata olduğu çok açık, ancak istisnanın bu özelliği bilinerek kapsama alındığını düşünüyorum. Çünkü amaç nasıl olursa olsun fazla vergi toplamak! Sanırım en çok yararlanılan istisnalardan olması ve hedeflenen tahsilata vereceği katkı, bu istisnanın kapsama alınmasına neden olmuş. Ayrıca temettü geliri elde eden kurumlara bu yolla nakit girişi olduğu ve bu kurumların ödeme gücünün yüksekliği de kanun koyucuyu etkilemiş olmalı!

Yapılandırma Kanunu ile kurumların gerçek kişi ortaklarından olan alacaklarının yüzde 3 vergi alınarak silinmesine olanak sağlanırken, tam mükellef kurumların elde ettikleri resmi kar payları üzerinden yüzde 5 ek vergi alınması haklı olarak çok eleştiriliyor. Yani devlet kurumsallaşmayı adeta cezalandırıyor! Gerçek kişi ve yabancı ortakların elde ettikleri kâr paylarının ek vergiye tabi olmadığını da hatırlatalım.

İkinci en çok eleştirilen konu, emisyon primlerinin kapsama alınması. Bu da iştirak kazançları gibi gerçek bir istisna, hatta kazanç bile değil. Emisyon primleri aslında ortakların şirkete koyduğu sermayeden farksız. Nitekim Türk Ticaret Kanununa göre “yasal yedek akçe” niteliğinde ve çıkarma giderleri düşüldükten sonra doğrudan yasal yedek akçe olarak kayda alınıyor.

Emisyon primi uygulaması günümüzde yeni ortak girişinde yaygın olarak kullanılan bir yöntem. Mevcut ortaklarla yeni giren ortakları eşitleyen, mevcut ortakların haklarını koruyan bir mekanizma. Yeni ortaklar da ortaklığa hisse alımı yoluyla değil, doğrudan ortaklığa sermaye ve emisyon pirimi koymak suretiyle katılmayı tercih edebiliyorlar.

Bu model girişimcilik ekosistemi tarafından da yaygın olarak kullanılmakta. Bunun ek vergi yoluyla geriye dönük vergilenmesinin göründüğünden çok olumsuz etkileri olabilir. Genç girişimcilerimizi başka ülkelere kaybedebiliriz!

Üstelik 2022 yılı halka açılmaların yoğun olduğu bir yıldı, bu nedenle de ekonomik etkileri sanılanın üzerinde olabilir.

Üçüncü nokta ise teşvikli yatırımlar için yararlanılan indirimli kurumlar vergisi matrahı üzerinden de bu verginin alınacak olması. Kazanılmış hakların korunması esastır. Belli yatırımları desteklemek amacıyla sağlanan bu vergi teşvikinin, ek vergi ile üstelik vergi indirim oranı farklılığı gözetilmeksizin ek vergi matrahına alınması, başta bu açıdan hatalı olmak üzere birçok olumsuz sonuç doğurabilecek nitelikte.

Yatırımcılar 2023 yılı planlamalarını bu maliyeti dikkate almadan yaptılar. Ek verginin 2023 yılında yatırım harcamalarına tahsis edilecek kaynakları azaltacağını, istihdam ve ihracat üzerinde de azaltıcı etkileri olacağını söylemek kehanet olmaz.

Ek vergi, henüz yatırımına yeni başlamış yatırımcıların yatırım projelerinden vazgeçmelerine dahi neden olabilir!

Bu eleştirilerin gerek münferit gerekse işveren örgütleri tarafından siyasilere ve Maliyeye aktarılması, mükelleflerde iyileştirme beklentileri yaratmıştı. Kanun değişikliği ve bazı konularda tebliğ ile sorunlar giderilebilir, diye düşünülerek iyimser bir hava oluşmuştu. Ancak Meclisin tatile girmesi ve Maliyenin beyanname değişikliklerini açıklaması ile birlikte bu iyimser hava bir anda ortadan kalktı.

Meclis tatile girdiğine göre bundan sonra neler yapılabilir?

Meclis 7 Nisan 2023 Cuma gününden başlamak üzere, seçim sonuçlarının Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilanını takip eden üçüncü günde toplanmak üzere tatile girdi.

Böylece ek vergide, 2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesinden önce yasal düzenleme yapılması olasılığı ortadan kalktı.

Gözler şimdi Maliye Bakanlığı'na çevrildi.

Maliye tebliğ yoluyla bazı konularda sorunu çözebilir. Tavsiyem, moralleri bozmadan tebliğ önerilerinin Maliye'ye aktarılması yönündedir. Seçim, bürokratlarda da inisiyatif kullanma konusunda isteksizliklere sebep olabilir. Bunu da düşünmeden ısrarla konuyu gündemde tutmak doğru bir yaklaşım olacaktır.

Ayrıca ek vergi hakkında münferit dava açmak isteyenlerin çok az bir süresi kaldı. Dava açma hazırlıklarının da bir an önce başlatılması değerlendirilmelidir.

Tebliğ ile çözülebileceğini düşündüğüm konular…

* İştirak kazançlarında kanunla düşük oran belirlenmek suretiyle bu kazançların ek vergi kapsamında olduğu tartışmasız bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu nedenle iştirak kazançlarında dava seçeneği dışında uygulanabilecek bir çözüm yolu bulunmuyor.

* Emisyon primi gerçek bir istisna değil, kanunda istisnalar arasında sayılmamış olsaydı vergiye tabi tutulamayacaktı. Bu nedenle Maliye çıkaracağı tebliğde, emisyon primi üzerinden ek vergi hesaplanmayacağı yönünde açıklama yapabilir. Böyle bir açıklama kanuna uygun olur. Maliye maalesef bu konudaki görüşünü, kurumlar vergisi beyannamesinde yaptığı değişiklik dolayısıyla (mükellefler bakımından) olumsuz yönde açıklamıştır. Beyanname formatında, emisyon primleri üzerinden ek vergi hesaplanması öngörülmektedir. Bu hatalı yaklaşımdan dönülebilir. Ben en çok bu konuda umutluyum.

* İndirimli kurumlar vergisi matrahı üzerinden ek vergi tahsil edilebilir, ancak tebliğ ile devreden katkı tutarlarının yararlanılmayan indirime (hesaplanan ek vergiye) tekabül eden kısmının ileride kullanılabileceği yönünde açıklama yapılabilir. Böylece yatırımcılarımız bir taraftan ek vergi ödeyerek deprem harcamalarına dolaylı olarak katkıda bulunurken (çünkü ek vergi genel bütçeye dahil edildiği için tamamının deprem için kullanılacağının garantisi yok, ancak 100 milyar TL civarında olduğu beklenen ek vergi tahsilatının çok üzerinde kamu harcaması yapılacağı anlaşılıyor), diğer taraftan sonraki yıllarda devreden katkı tutarının kullanıma bağlı olarak, teşvik mevzuatının sağladığı kazanılmış haklarından da yararlanmış olurlar.

Ödeme kolaylığı sağlanabilir…

Ek vergi, Yapılandırma Kanununa ilave edilen hükümle ihdas edildi. Ödemesi için de iki taksit öngörüldü. Yapılandırma Kanunu ile çeşitli aşamalardaki kamu alacakları için 48 aya varan taksitle ödeme seçeneği sunulurken, aniden getirilen ek vergi için cimri davranılmış olması, açık bir çelişki.

Artık kısa vadede kanuni düzenleme çıkarılamayacağına göre Maliye'nin 6183 sayılı Tahsilat Kanunu'nun 48. maddesindeki tecil ve taksitlendirme yetkisini kullanarak ek vergi için avantajlı bir ödeme seçeneği oluşturması mutlaka düşünülmelidir. Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/meclis-tatile-girdi-ek-vergide-simdi-neler-olabilir,39507

Pazartesi, 10 Nisan 2023 10:00

Geçici Vergi

Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) mükerrer madde 120 uyarınca “Ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu kanunun ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümleri uyarınca ilgili hesap döneminin ilk dokuz ayı için belirlenen üçer aylık dönem kazançları üzerinden 103’üncü maddede yer alan tarifenin ilk gelir dilimine uygulanan oranda geçici vergi öderler. Şu kadar ki; 42’nci madde kapsamına giren kazançlar ile noterlik görevini ifa ile mükellef olanların bu işlerden sağladıkları kazançlar geçici vergi matrahına dahil edilmez. Geçici vergi matrahının hesaplanmasında VUK’un değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunda düzenlenen indirim ve istisnalar dikkate alınır. Dönem sonundaki mal mevcutları, istenirse sadece kayıtlar üzerinden de tespit edilerek, geçici vergi matrahının hesabında dikkate alınabilir.

Cumhurbaşkanı geçici vergi dönemlerini üç aya indirmeye, geçici verginin beyan süresini üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın 14’üncü, ödeme süresini ise 17’nci günü akşamı olarak belirlemeye yetkilidir.

Hesaplanan geçici vergi, üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın 14’üncü günü akşamına kadar bağlı olunan vergi dairesine beyan edilir ve on yedinci günü akşamına kadar ödenir. Aynı dönem içinde tevkif edilmiş bulunan gelir vergisi (42’nci maddede belirtilen kazançlardan yapılan tevkifat hariç) hesaplanan geçici vergiden mahsup edilir.

Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10'u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re'sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir.

Bir önceki takvim yılında üçer aylık dönemler halinde tahakkuk ettirilerek tahsil edilen geçici vergi, yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilir. Mahsup edilemeyen tutar, mükellefin diğer vergi borçlarına mahsup edilir. Bu mahsuplara rağmen kalan geçici vergi tutarı, o yılın sonuna kadar yazılı olarak talep edilmesi halinde mükellefe red ve iade edilir.

İşin bırakılması halinde, işin bırakıldığı dönemi izleyen dönemlerde geçici vergi ödenmez.

Geçici vergi uygulamasına ilişkin usuller Maliye Bakanlığı'nca tespit edilir.

VUK’un 121’inci maddesi uyarınca “Yıllık beyannamede gösterilen gelire dahil kazanç ve iratlardan bu kanuna göre kesilmiş bulunan vergiler, beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilir.”

Mahsubu yapılan miktar Gelir Vergisi'nden fazla olduğu takdirde aradaki fark vergi dairesince mükellefe bildirilir ve mükellefin tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde müracaatı üzerine kendisine red ve iade olunur.

Maliye Bakanlığı; iadeyi mahsuben veya nakden yaptırmaya, inceleme raporuna, yeminli mali müşavir raporuna veya teminata bağlamaya ve iade için aranılacak belgeleri belirlemeye yetkilidir.

Bu yetki; kazanç türlerine, iade şekillerine, geliri elde edenin veya ödemeyi yapanın hukuki statüsüne göre ayrı ayrı kullanılabileceği gibi belli hadler çerçevesinde de kullanılabilir.

Mahsuben iade işlemi, aranan tüm belgelerin tamamlanması koşuluyla, yıllık gelir vergisi beyannamesinin verildiği tarih itibarıyla yapılır. İkmalen veya re’sen yapılan tarhiyatlarda mahsup işlemi, mahsup talebine ilişkin dilekçe ve eklerinin eksiksiz olarak vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarih esas alınarak yapılır. Aranan belgelerin tamamlanması aşamasında yapılan tahsilatlar yönünden düzeltme yapılmaz.

Kontrol edilen yabancı kurumlara yapılan ödemeler üzerinden 94’üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kesilen vergiler, Türkiye'de yıllık beyannameyle bildirilen kontrol edilen yabancı kurum karı üzerinden hesaplanacak gelir vergisinden mahsup edilebilir. Mahsup edilecek vergi, kontrol edilen yabancı kurumun bu ödemelerden kaynaklanan kazancına isabet eden gelir vergisinden fazla olamaz.

Mükerrer madde 121 uyarınca “Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartları taşıyanların yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5'i, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirilir. Şu kadar ki hesaplanan indirim tutarı, her hal ve takdirde bir milyon Türk lirasından (323 Seri No'lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 1/1/2023 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde uygulanmak üzere 4.400.000 TL) fazla olamaz. İndirilecek tutarın ödenmesi gereken vergiden fazla olması durumunda kalan tutar, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebilir. Bu süre içinde mahsup edilemeyen tutarlar red ve iade edilmez. Gelir vergisi mükelleflerinin yararlanacağı indirim tutarı, ticari, zirai veya mesleki faaliyet nedeniyle beyan edilen kazançların toplam gelir vergisi matrahı içerisindeki oranı dikkate alınmak suretiyle hesaplanan gelir vergisi esas alınarak tespit edilir.”

Söz konusu indirimden faydalanabilmek için:

1) İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) olması,

2) (1) numaralı bentte belirtilen süre içerisinde kesinleşmiş olması koşuluyla vergi beyannamelerindeki vergi türleri itibarıyla ikmalen, re'sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması (Kesinleşen tarhiyatların, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl için geçerli olan, birinci fıkradaki indirim tutar sınırının %1'ini aşmaması durumunda bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.),

3) İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla, (1) numaralı bent kapsamındaki vergi beyannameleri üzerine tahakkuk eden vergilerin ödenmiş olması (Ödemenin, ilgili mevzuatı gereği istenilen bilgi ve belgelerin tam ve eksiksiz olarak ibraz edilmiş olması koşuluyla, vergi kanunları gereği doğan iade alacaklarından mahsuben yapılmış olması ve indirimden yararlanıldıktan sonra söz konusu iade alacağı tutarının mahsuben ödemesi talep edilen vergi borcu tutarının altına düşmesi halinde, eksik ödenmiş duruma gelen vergilerin mahsuben ödenmek istenilen tutarın %10'unu aşmaması kaydıyla, eksik ödenmiş vergiler dolayısıyla veya vergi kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin, şartların sağlanamaması halinde kanunlarında belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden 15’inci günün bitimine kadar ödenmesi şartıyla, bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.), ayrıca, vergi aslı (vergi cezaları ile fer'i alacaklar dahil) 1.000 (bin) Türk Lirası’nın üzerinde vadesi geçmiş borcunun bulunmaması şarttır. Veysi SEVİĞ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/gecici-vergi/690050

Danıştay’dan hep Maliye’yi şok eden kararlar gelecek değil ya, rahatlatan kararlar da gelmeye başladı. Özellikle verilen bu son karar Maliye’yi oldukça rahatlattı! Karar, gerçekten de hem Maliye hem de konut sektörü ve konut alıcıları açısından oldukça önemli. Bu kesinleşmiş nihai bir karar değil, süreç devam ediyor. Hatta dava sürecinin daha başında bile denilebilir.

Maliye’yi rahatlatan karar ne ile ilgili?

Daha fazla merak ettirmeyelim, Danıştay’ın Maliye’yi rahatlatan kararı, 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla 1 Nisan 2022 tarihinden sonra alınan yapı ruhsatlarına göre inşa edilen net alanı 150 m2’den büyük konut teslimlerine getirilen kademeli KDV oran uygulamasının, eski tarihli ruhsata göre inşa edilen net alanı 150 m2’den büyük konutların teslimlerine de uygulanıp uygulanamayacağı ile ilgili.

Söz konusu Karara geçmeden önce, 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla konut teslimlerine uygulanacak KDV oranları konusunda yapılan değişiklikleri kısaca hatırlamakta fayda var.

Konut teslimlerine uygulanacak KDV oranları değiştirildi!

5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile, 1 Nisan 2022 tarihinden itibaren konut teslimlerine uygulanacak KDV oranları ile ilgili ciddi değişiklikler yapıldı (5359 sayılı Karar, 29 Mart 2022 tarihli ve 31793 sayılı Resmi Gazete).

Peki, bu konuda konut sektöründen görüş alındı mı?

Evet, Maliye, konut KDV oranlarında değişikliğe gitmeden önce konut sektörü STK’ları ve doğrudan sahadaki inşaat şirketleri ile görüş alışverişinde bulunarak, yapacağı düzenlemeleri belirledi. İçinde konutlarında olduğu bazı mal teslimi ve hizmet ifalarının KDV oranlarında yapılan düzenlemelere ilişkin çalışmalar yaklaşık 3 ay kadar sürdü.

Konut KDV’sinde neler değişti?

5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile, 1 Nisan 2022 tarihinden itibaren konut teslimlerine uygulanacak KDV oranları ile ilgili aşağıdaki değişiklikler yapıldı:

1) Konutta büyükşehir KDV düzenlemesi yürürlükten kaldırıldı.

2) Konut teslimlerine uygulanacak KDV oranları, yapı ruhsatının (bina inşaat ruhsatı) alındığı tarihe göre belirlenecek:

a) 1 Nisan 2022 tarihinden sonra alınan yapı ruhsatlarına göre inşa edilen;

- Net alanı 150 m2 veya altında kalan konut teslimlerinde KDV oranı yüzde 1’den 8’e yükseltildi.

- Net alanı 150 m2’den fazla olan konutların teslimlerinde ise kademeli KDV oranı uygulamasına geçildi, satış bedelinin 150 m2’ye kadar olan kısmı için yüzde 8, 150 m2’nin üzerindeki kısmı için yüzde 18 KDV hesaplanacak.

- 6306 sayılı Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerde dönüşüm projeleri çerçevesinde yapılan net alanı 150 m2’ye kadar olan konut teslimlerinde yüzde 1 KDV hesaplanacak. Belirtilen yerlerde yapılan konutların net alanının 150 m2’den fazla olması halinde ise, kademeli vergilendirme yapılacak, bu konutların net alanının 150 m2’ye kadar olan kısmına yüzde 1, aşan kısmına ise yüzde 18 KDV uygulanacak.

b) 1 Nisan 2022 tarihinden önce alınan yapı ruhsatlarına göre inşa edilen konutların teslimlerinde ise önceki düzenlemeler geçerli olacak (5359 sayılı Karar, Mad. 10), Örneğin, net alanı 150 m2’ye kadar olan konutlar için KDV oranı, büyükşehir statüsünde olmayan yerlerde yüzde 1, büyükşehirlerde ise belirlenen kriterlere göre yüzde 1, 8 ve 18 uygulanacak.

c) Kademeli KDV oran düzenlemesi sadece 1 Nisan 2022 tarihinden sonra alınan yapı ruhsatlarına göre inşa edilen net alanı 150 m2’den büyük konutların teslimleri için geçerli. 1 Nisan 2022 tarihinden önce alınan yapı ruhsatlarına göre inşa edilen net alanı 150 m2’den fazla olan konutların 1 Nisan 2022 tarihinden sonraki teslimlerinde ise kademeli KDV oranı uygulanmayacak.

3) Arsa ve arazi teslimlerinde KDV oranı yüzde 18’den yüzde 8’e indirildi.

Kademeli KDV oranından yararlanamayan bir alıcı dava açtı!

Evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi, 1 Nisan 2022 tarihinden önceki tarihli yapı ruhsatlarına göre inşa edilen net alanı 150 m2’den büyük bir konutu satın alan alıcı vatandaş, kademeli KDV oran uygulamasından yararlanması gerektiğini, ruhsat tarihine göre farklı KDV oran uygulanmasına ilişkin düzenlemenin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek, 41 Seri No.lu KDV Tebliği’nde yer alan “1 Nisan 2022 tarihinden önce yapı ruhsatı alınmış net alanı 150 m2’yi aşan konutlarda KDV genel oranı uygulanır.” ibaresinin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle dava açtı.

Danıştay 4. Dairesi YD Red Kararı verdi!

Danıştay 4. Dairesi, olayın esasına hiç girmeden ve dolayısıyla kendisini bağlamadan davacının yürütmeyi durdurma (YD) talebini reddetti (Danıştay 4. Dairesi’nin 06.12.2022 tarihli ve E. No: 2022/4348 ayılı Kararı).

Davacı bu karara itiraz etti!

Evet, davacı, kararın kendisine tebliğini izleyen günden itibaren 7 (yedi) gün içinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nda (VDDK) bu karara karşı itirazda bulundu. VDDK bu konuyla ilgili henüz bir karar vermedi.

Peki, vatandaşın itirazının kabul edilmesi mümkün mü?

Evet, her şey mümkün. Çünkü, kararı veren Danıştay 4. Dairesi, kararda esasa yönelik herhangi bir hususa girmeden, davacının yürütmeyi durdurma talebini reddetti.

Maliye, bu YD ret kararı üzerine biraz da olsa rahatladı!

Dava süreci devam ediyor, gelişmeleri buradan duyuracağız.

Bu konu Maliye, konut sektörü ve alıcılar açısından da son derece önemli. Abdullah TOLU

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/danistaydan-maliyeyi-rahatlatan-karar/690081

10 Nisan 2023 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 32159

Kanun No: 7451

Kabul Tarihi: 04 Nisan 2023

MADDE 1- 9/7/1982 tarihli ve 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun Muafiyetleri ve Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 6- Genel bütçe ve özel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde mesleğe özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle girilen ve belirli bir yetişme programı sonrası yeterlik sınavına tabi tutularak müfettiş, denetçi, denetmen ve kontrolör kadro veya pozisyonlarında yardımcılık veya stajyerlikte geçen süreler dâhil en az beş yıl görev yapmış olanlar arasından, yapılacak yazılı ve/veya sözlü sınav sonucunda başarılı olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunun (TENMAK) durumlarına uygun TENMAK denetçisi pozisyonlarına atanabilirler. Bu şekilde atananların sayısı beşi geçemez.

Bu maddeye göre atananların yardımcılık veya stajyerlik kadro veya pozisyonlarında geçirdikleri süreler, TENMAK denetçi yardımcısı pozisyonunda; müfettiş, denetçi, denetmen ve kontrolör unvanlı kadro veya pozisyonlarda geçirdikleri süreler TENMAK denetçisi pozisyonunda geçirilmiş sayılır.”

MADDE 2- 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun 3 üncü maddesinde Altyapı Tesisi tanımında yer alan “enerji nakil hattı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “madencilik faaliyetleri kapsamında ihtiyaç duyulan elektrik enerjisini karşılamak üzere kurulan yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı lisanssız enerji üretim tesisleri,” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 3- 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanununun 216 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan “6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi” ibareleri “kanuni faiz” şeklinde ve ikinci fıkrasında yer alan “üç” ibaresi “dört” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 4- 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“j) Yeşil OSB: Kaynak ve enerji verimliliği, yalın üretim, endüstriyel atık işbirliği ve çevreye duyarlı uygulamaları ile öne çıkan çevresel, ekonomik, sosyal ve yönetimsel açıdan Bakanlıkça belirlenen kriterler çerçevesinde Türk Standardları Enstitüsü tarafından sertifikalandırılan OSB’leri,”

MADDE 5- 4562 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ve mevcut dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş, mevcut altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, mevcut yedinci fıkrasında yer alan “altıncı” ibaresi “yedinci” şeklinde değiştirilmiş, mevcut sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, mevcut onbirinci fıkrasında yer alan “%8’inden” ibaresi “%5’inden” şeklinde, “%10’undan” ibaresi “%15’inden” şeklinde değiştirilmiş ve mevcut ondördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Yürürlükteki imar planlarında sanayi alanı olarak belirlenmiş yerlerde, planı onaylayan idarenin görüşünün alınması ve imar planına esas jeolojik ve jeoteknik etüt yapılması kaydıyla OSB yer seçimi işlemi yapılmadan OSB alanı kesinleştirilir.”

“Yönetmelikte belirtilen şart ve sürelerde yatırım yapmayı taahhüt eden parsel maliklerine, kamulaştırma yapılmadan seçilen alanda OSB tarafından yer verilebilir. Taahhüdü yerine getirmeyenlerin taşınmazları kamulaştırılır.”

“OSB yer seçimi kesinleştirilen alanın bulunduğu büyükşehir belediyesi, il belediyesi, ilçe belediyesi, belde belediyesi, 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununa göre kurulan sanayi odası, yoksa ticaret ve sanayi odası, o da yoksa ticaret odası, il özel idaresi veya yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı, konuyla ilgili mesleki kuruluş ve teşekküllerin temsilcileri Bakanlık uygun görüşüne istinaden OSB kuruluşunda yer alabilir. OSB kuruluşunda yer alan kurum ve kuruluşların temsilcileri ve vali tarafından imzalanmış kuruluş protokolünün Bakanlıkça onaylanması ve sicile kaydı ile OSB tüzel kişilik kazanır.”

“Bakanlık tarafından OSB olarak sınırları kesinleştirilen alanlarda, acele kamulaştırma kararına istinaden Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesi kapsamında mahkemece takdir edilen taşınmaz bedelinin banka hesabına yatırılması ve acele el koyma kararı verilmesini takiben yatırımların gecikmemesini teminen, OSB tarafından altyapı inşaatı ve tahsis yapılabilir, yatırımlar için ruhsat ve izinler verilebilir. Bedel tespitine ilişkin Kamulaştırma Kanununun 11 inci maddesinin üçüncü fıkra hükmü saklıdır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte düzenlenir.”

MADDE 6- 4562 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Yeşil OSB kriterlerini sağlamak üzere OSB’ler tarafından hazırlanan projeler Bakanlıkça öncelikle değerlendirilir.”

MADDE 7- 4562 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “prensipler içerisinde” ibaresi “prensipler ve şeffaflık ilkesi çerçevesinde yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara uygun şekilde” şeklinde değiştirilmiş ve ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 8- 4562 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Arsa” ibaresi “Ön tahsis ve parsel” şeklinde değiştirilmiş, “prensipler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve şeffaflık ilkesi doğrultusunda yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar” ibaresi eklenmiş, dokuzuncu fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut onuncu fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“OSB tüzel kişiliği sanayi veya hizmet destek alanında bulunan parsellerde üstyapı inşa edebilir, üretime geçme şart ve taahhüdü veren yatırımcılara parselleri üstyapılı kiralayabilir veya üstyapılı satabilir.”

“Yönetmelikle belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde, katılımcılar tesislerini üretim amaçlı olmak üzere bir veya birden fazla kiracıya kiralayabilir.”

MADDE 9- 4562 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 10- 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine “elektrik piyasası” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve şarj hizmeti” ibaresi ve bende aşağıdaki paragraf; (B) bendinin (b) alt bendine “bedeller” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile yıllık lisans bedelleri” ibaresi ve bende aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

“(a) alt bendindeki yıllık lisans bedelinin mükellefi lisans sahibi tüzel kişilerdir. Yıl içerisinde uygulanacak yıllık lisans bedeli, Kurulca belirlenerek bir önceki yılın Aralık ayı içerisinde ilan edilir. Yıllık lisans bedellerinin süresinde ödenmemesi durumunda, ödenmeyen bu tutarlar Kurumun bildirimi üzerine 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ilgili vergi daireleri tarafından takip ve tahsil edilir.”

“(b) alt bendindeki yıllık lisans bedelinin mükellefi, sertifika ve lisans sahibi tüzel kişilerdir. Yıl içerisinde uygulanacak yıllık lisans bedeli, Kurulca belirlenerek bir önceki yılın Aralık ayı içerisinde ilan edilir. Katılma payı ve yıllık lisans bedellerinin süresinde ödenmemesi durumunda, ödenmeyen bu tutarlar Kurumun bildirimi üzerine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ilgili vergi daireleri tarafından takip ve tahsil edilir.”

MADDE 11- 4628 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kurumun taraf olduğu dava ve takipler ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinde Kurum her türlü yargı harcından ve teminat gösterme yükümlülüğünden muaftır.”

MADDE 12- 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinin üçüncü ve dördüncü paragrafları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kurum tarafından hazırlanacak olan iletim tarifesi; üretilen ve ithal edilen doğal gazın nakli için iletim şebekesinden yararlanan eşit durumda olan tüm kullanıcılar arasında fark gözetmeksizin uygulanacak fiyatları, hükümleri ve tarife şartlarını içerir.

Kurum, transit iletim tarifelerini ve ihracata ilişkin iletim tarifelerini, Bakanlık görüşü alarak yurt içi iletim tarifelerinden farklı usul ve esaslara göre tespit etme yetkisine sahiptir.”

MADDE 13- 4646 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 3- Kurul; Bakanlık onayı alarak, ithalata ilişkin müracaatlarda, ithalat yapılacak ülke ile BOTAŞ’ın doğal gaz ithalat sözleşmesi bulunup bulunmadığını, piyasada rekabet ortamının oluşturulmasını, sözleşmelerden doğan yükümlülükleri ve ihracat bağlantılarını dikkate alarak belirleyeceği usul ve esaslar dahilinde talepleri değerlendirerek ithalata müsaade edebilir.

Ancak bu hükümler, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG), spot boru gazı ve sıkıştırılmış doğal gaz (CNG) ithalatı için uygulanmaz. Ayrıca, yapılacak spot sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG), spot boru gazı ve sıkıştırılmış doğal gaz (CNG) ithalatında bu Kanunun 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendinin (2), (3) ve (4) numaralı alt bentleri ve (4) numaralı alt bendini takip eden birinci paragrafta belirtilen şartlar aranmaz. Spot boru gazı ithalat miktarı, süresi ve uygulama yöntemi Bakanlık görüşü alınarak Kurul tarafından belirlenir.

İthalat veya ihracat faaliyeti yapan tüzel kişilerden arz güvenliği kapsamında alınacak maddi teminatlar ile rekabetin teminine ilişkin hususlar Bakanlık görüşü alınarak Kurum tarafından yönetmelik ile düzenlenir.”

MADDE 14- 4646 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 2- Bu Kanun hükümlerine uygun olarak, BOTAŞ’ın yürüttüğü faaliyetler ayrıştırılarak yatay bütünleşmiş tüzel kişi şeklinde yeniden yapılandırılıncaya kadar BOTAŞ’ın dikey bütünleşmiş tüzel kişiliği devam eder. BOTAŞ’ın faaliyetlerinin ayrıştırılması ve yeniden yapılandırılması amacıyla kurulacak şirketlerin işletme konusu, ticaret unvanı, sermayesi ve ortaklık yapısı ile bu kapsamda gerçekleştirilecek devir ve benzeri işlemlere dair hususlar Cumhurbaşkanı kararı ile düzenlenir.

Bakanlık izni ile BOTAŞ’ın doğal gaz alım sözleşmelerine konu miktarların devri veya kontrat devri yapılabilir. Kontrat devri süreçleri tamamlanıncaya kadar BOTAŞ bu Kanundaki piyasa payı sınırlamalarına tabi olmaz.

BOTAŞ’ın Hazine garantili yükümlülükleri saklıdır.”

MADDE 15- 10/5/2005 tarihli ve 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “fiyatlardan” ibaresinden sonra gelmek üzere “pompaj depolamalı,” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 16- 25/1/2006 tarihli ve 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Hizmetlerine İlişkin Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 6- 8/2/2023 tarihli ve 6785 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile olağanüstü hâl ilan edilen iller ile 15/2/2023 tarihinde genel hayata etkili afet bölgesi ilan edilen Elazığ’da bulunan il özel idareleri, belediyeler ile sanayi ve ticaret odaları, Kanunun 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (e) bentlerinde belirlenen usule göre ödeyecekleri paylardan 2023 ve 2024 yılları için muaftır.

Olağanüstü hâl ilan edilen iller ile genel hayata etkili afet bölgesinde bulunan il özel idareleri, belediyeler ile sanayi ve ticaret odalarının muaccel borçlarına ilişkin olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı ve/veya İller Bankasınca pay borcunun kesilmesine yönelik olarak yapılan işlemler ile genel hükümler çerçevesinde kalkınma ajansları tarafından başlatılan takipler durdurulur, 2025 yılı Haziran ayı sonuna kadar muaccel borçlara faiz işletilmez, ilgili kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri işlemez ve bu borçların tahsiline yönelik olarak bu tarihe kadar herhangi bir işlem yapılmaz.

Bu maddenin yayımlandığı tarihten önce 2023 yılı için tahakkuk eden katkı payı borcunu ifa eden il özel idareleri, belediyeler ile sanayi ve ticaret odalarına, ödedikleri katkı payı faiz işletilmeksizin ya da yeniden değerlemeye tabi tutulmaksızın bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde ilgili kalkınma ajansı tarafından iade edilir.”

MADDE 17- 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 20 nci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş, mevcut üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve mevcut dördüncü fıkrasına birinci cümlesinde yer alan “mazbut vakıflara ait taşınmazların” ibaresinden sonra gelmek üzere “yatırım karşılığı uzun süreli kira sözleşmeleri hariç olmak üzere” ibaresi ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Genel Müdürlük tarafından, ekspertiz bedeli kira devir talebinde bulunan kiracıya ait olmak üzere, bağımsız ekspertiz kuruluşları tarafından hazırlanacak ekspertiz raporu ile belirlenecek kira bedeli üzerinden kira sözleşmelerinin üçüncü kişilere devrine izin verilebilir. Belirlenecek yeni kira bedeli mevcut kira bedelinden düşük olamaz.

Tarımsal faaliyet karşılığı kiralamalarda kira süresi, tarımsal faaliyet yatırım bedeli göz önüne alınarak Genel Müdür onayı ile yirmi yıla kadar tespit edilebilir. Tarımsal faaliyet karşılığı kiralamalarda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği yapılabilir.

Yatırım karşılığı uzun süreli kiralamalar; tarımsal faaliyet yatırımı ile onarım, inşa veya restorasyon karşılığı kiralama modellerinden oluşur.”

“Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait taşınmazların yatırım karşılığı uzun süreli kira sözleşmeleri işletme döneminin başında, işletme döneminin ilk yılına ait üç aylık kira bedeli tutarı kadar teminat alınır. Bu teminat kira artış oranı dikkate alınarak işletme süresini müteakip her yılın ilk kira ödemesi sırasında güncellenir. İşletme teminatının nakit olarak alınması halinde İdarece vadeli hesapta tutulur. Alınan üç aylık teminat; kira süresinin sona ermesiyle, varsa kira ve ecrimisil alacaklarına, tahliye masraflarına ve taşınmazda meydana gelen zararlara mahsup edilir ve kalan kısım kiracıya iade edilir.”

“Yatırım karşılığı uzun süreli kiralama sözleşmelerinde; sözleşme süresinin bitiminden önce günün koşullarına göre, emsal ve rayiç bedeller gözetilerek tespit edilecek kira bedelinin yüklenici tarafından kabul edilmesi halinde sözleşme süresinin bitiminden itibaren yüklenici ile yıllık kira sözleşmesi yapılabilir.”

MADDE 18- 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 7 nci maddesinin onuncu fıkrasının son cümlesine “6 ncı maddesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile 6/B maddesi” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 19- 6446 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(2) Birinci fıkra kapsamında yetki verilen veya görevlendirilenler, yetki ve görevleri kapsamında yürüttükleri iş ve işlemleri bedeli mukabilinde yapabilirler. Yürütülen bu iş ve işlemler için; ihtisas sahibi kamu kurum ve kuruluşlarının uygulayacakları bedeller kendileri tarafından, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilerin uygulayacakları bedeller Kurum tarafından, özel hukuk tüzel kişilerinin uygulayacakları bedeller ise Bakanlık tarafından belirlenir.”

MADDE 20- 6446 sayılı Kanunun ek 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendine “bedeli,” ibaresinden sonra gelmek üzere “sona erdirilmesi, iptali,” ibaresi ve maddeye beşinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.

“(6) Şarj ağı işletmeci lisansı iptal edilen tüzel kişi, bu tüzel kişilikte yüzde on veya daha fazla paya sahip ortaklar ile lisans iptal tarihinden önceki bir yıl içerisinde görevden ayrılmış olanlar dâhil, yönetim kurulu başkan ve üyeleri, lisans iptalini takip eden üç yıl süreyle şarj ağı işletmeci lisansı alamaz, lisans başvurusunda bulunamaz, lisans başvurusu yapan tüzel kişiliklerde doğrudan veya dolaylı pay sahibi olamaz, yönetim kurullarında görev alamaz.”

MADDE 21- 6446 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına beşinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş ve fıkranın son cümlesinde yer alan “Maliye Bakanlığının” ibaresi “Hazine ve Maliye Bakanlığının” şeklinde değiştirilmiştir. “TEDAŞ’ın bu fıkra kapsamındaki denetim işlemleri için yapacağı her türlü masraf Bakanlık bütçesine konulan ödenekten karşılanır.”

MADDE 22- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 23- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür. 9/4/2023

07 Nisan 2023 Tarihli ve 32156 Sayılı Resmi Gazete’de “Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 1)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 22)” yayımlandı.

Bu Tebliğ ile elektrik motorlu taşıt üretenler için yatırıma katkı tutarının kullanımına ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.

Hatırlanacağı üzere, 19 Temmuz 2019 tarihli R.G’de yayımlanan 7186 Sayılı Kanun’un 19 uncu maddesiyle, Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici 12 nci madde ile ülkemizde elektrik motorlu otomotiv markası/markalarının üretilmesinin ve bu araçların yurt içinde tercih edilirliğinin vergisel yönden desteklenmesi amacıyla düzenleme yapılmıştır.

Buna göre, 6745 sayılı Kanun’un 80 inci maddesi kapsamında teşviklerden yararlanmasına karar verilen ve bu kapsamda sera etkisi yaratan egzoz gazı salimimin tamamen ortadan kaldıracak teknolojilerin geliştirilmesi için münhasıran Türkiye’de gerçekleştirdikleri Ar-Ge faaliyetleri sonucunda geliştirdikleri elektrik motorlu taşıt araçlarını Türkiye’de imal eden mükelleflerin, bu yatırımları dolayısıyla Kanunun 32/A maddesi kapsamında hak kazandıkları yatırıma katkı tutarını, söz konusu malların ilk iktisabı dolayısıyla 31/12/2035 tarihine kadar vergi dairesine ödenen özel tüketim vergisinin (ÖTV), takvim yılının üçer aylık dönemleri itibarıyla bu mükelleflere kısmen veya tamamen, nakden ya da vergi borçlarına mahsuben ödenmesi suretiyle kullandırabilme hususunda Cumhurbaşkanına yetki verilmiştir.

26/12/2019 tarihli ve 1945 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye’de üretilen sadece elektrikli taşıtların ilk iktisabı dolayısıyla ödenen ÖTV’nin, takvim yılının üçer aylık dönemleri itibarıyla, Kararda belirtildiği şekilde tamamen, nakden ya da vergi borçlarına mahsuben ödenmesi suretiyle kullandırılması uygun görülmüştür. Bu şekildeki kullanımın Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 12 nci maddesi kapsamında hak edilen yatırıma katkı tutarının %56,5’ini veya öngörülen bu tutarın aşılmaması kaydıyla azami 960 bin adet taşıt satışı için ödenen ÖTV tutarını geçmemesi öngörülmüştür.

Yatırıma katkı tutarının bu kapsamda kullanılması için yatırımların;

a) Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 80 inci maddesi kapsamında teşviklerden yararlanmasına karar verilen bir yatırım olması,

b) Sera etkisi yaratan egzoz gazı salınımını tamamen ortadan kaldıracak teknolojilerin geliştirilmesi için münhasıran Türkiye’de gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetleri sonucunda geliştirilen elektrik motorlu taşıt araçlarına yönelik olması

gerekmektedir.

1) İade talebinde aranacak belgeler

4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listede yer alan “sadece elektrik motorlu olanlar” kapsamında olan ve yurt içinde imal edilen taşıtlar için iade talebi Gelir İdaresi Başkanlığının internet adresi (www.gib.gov.tr) üzerinden kurumlar vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine verilecek Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 429) ekinde yer alan standart iade talep dilekçesi ile elektronik ortamda ve takvim yılının üçer aylık dönemlerini takip eden bir ay içerisinde yapılacaktır.

İade taleplerinde, standart iade talep dilekçesi ekine aşağıdaki belgeler eklenecektir:

  • İade talep eden imalatçının sanayi sicil belgesinin aslı veya noter onaylı örneği (Bu belge bir defaya mahsus olmak üzere verilecek olup, belgenin vize edilmesi veya yenilenmesi halinde yeni belge ibraz edilir.)
  • Yatırım teşvik belgesi ve eki listenin onaylı örneği (Bu belgenin revize edilmediği sürece bir defaya mahsus olmak üzere verilmesi yeterlidir.)
  • İade hakkı doğuran taşıtların şasi numarası bilgilerini de içeren faturaların listesi,
  • Yatırıma katkı tutarının toplamı, önceki dönemlerde yararlanılan katkı tutarı, kalan yatırıma katkı tutarı, endekslenen yatırıma katkı tutarı, önceki dönemlerde iadeye konu olan ÖTV tutarı ve araç sayısı, ilgili dönemde yararlanılacak ÖTV iade tutarı bilgilerini içeren tablo,
  • YMM Raporuna istinaden yerine getirilecek taleplerde YMM Raporu.

Gelir İdaresi Başkanlığınca gerekli görülmesi halinde, dilekçe ve ekine eklenmesi gereken belgeler ile liste ve tabloların içeriğinde değişiklik yapılabilecek ve istenebilecek diğer belge, liste ve tabloların “www.gib.gov.tr” adresi üzerinden elektronik ortamda gönderilmesini zorunlu tutabilecektir.

2) İade talebinin yerine getirilmesi

İade talepleri, yukarıda belirtilen belgeler tamamlanmadıkça hüküm ifade etmeyecektir. Bu belgelerin vergi dairesine ibrazı üzerine, yurt içinde imal edilen taşıtlar için iadesi talep edilen ÖTV’nin, mükellefi tarafından ödenip ödenmediği ilgili vergi dairesi tarafından sistem üzerinden kontrol edilecektir. Bir eksiklik bulunmaması durumunda iade mükellefin talebine göre, YMM Raporu veya Vergi İnceleme Raporuna istinaden yerine getirilecektir.

Öte yandan, (2A) numaralı ÖTV Beyannamesinin verildiği vergi dairesi tarafından iadeye konu edilen tüm taşıtların satış sonrası ihraç edilerek ÖTV’lerinin iade edildiğinin veya 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri gereğince mükellefine iade edilen taşıtlara ilişkin ÖTV'lerin iade edildiğinin tespit edilmesi durumunda, bu durum 5 işgünü içinde imalatçı mükellefin kurumlar vergisi yönünden bağlı bulunduğu vergi dairesine ve bu vergi dairesi tarafından da bir sonraki iade talebindeki tutardan mahsup edilmek üzere imalatçı mükellefe bildirilecektir.

Vergi inceleme raporu veya YMM Raporu ile yapılacak nakden iade talepleri, bunların eksiksiz ibraz edildiği tarihte geçerlik kazanacaktır.

Aynı şekilde, YMM Raporu ile yapılacak mahsuben iade talepleri, diğer belgelerle birlikte Raporun eksiksiz ibraz edildiği tarihte geçerlik kazanacaktır. Vergi İnceleme Raporu sonucuna göre sonuçlandırılacak mahsuben iade taleplerinde ise mahsup talep dilekçesinin vergi dairesine verildiği tarih itibarıyla iadeye hak kazanılacaktır.

3) Diğer hususlar

Mükellefe mahsuben veya nakden yapılan iade tutarları, mükellef tarafından kurum kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınacağından, bu tutarların, geçici ve yıllık kurumlar vergisi beyannamelerinde "Zarar Olsa Dahi İndirilecek İstisna ve İndirimler" bölümünde yer alan "Diğer İndirim ve İstisnalar" satırında gösterilmek suretiyle kurum kazancından indirilmesi mümkündür.

Yatırıma katkı tutarının mahsuben veya nakden iade alınarak kullanılan bölümü için, ayrıca indirimli kurumlar vergisi hesaplanmayacaktır.

Örnek: (T) A.Ş., sera etkisi yaratan egzoz gazı salınımını tamamen ortadan kaldıracak teknolojilerin geliştirilmesi için münhasıran Türkiye’de gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetleri sonucunda geliştirilen sadece elektrik motorlu taşıt araçları üretimine ilişkin proje bazlı yatırımların desteklenmesi mevzuatı kapsamında yatırım teşvik belgesi almıştır.

2023 yılı Nisan ayı itibarıyla yatırımını kısmen tamamlayan ve hak kazanılan 5.000.000.000 TL yatırıma katkı tutarı bulunan şirketin, ürettiği sadece elektrik motorlu taşıtların 1/4/2023-30/6/2023 tarihleri arasında satışından doğan kurum kazancı için indirimli kurumlar vergisi uygulamasından faydalanma hakkı bulunmaktadır.

1/4/2023 ila 30/6/2023 tarihleri arasında, (T) A.Ş. tarafından üretilerek satılan 2.000 adet elektrikli taşıtın ilk iktisabı dolayısıyla vergi dairesine 140.000.000 TL ÖTV ödenmiştir.

(T) A.Ş., iade talep dilekçesi ve iade tutarının hesaplanmasına ilişkin YMM Raporuyla birlikte, ilgili üç aylık dönemde vergi dairesine ödenen ÖTV’nin iadesine ilişkin 5/7/2023 tarihinde vergi dairesinden iade talebinde bulunmuştur.

İlgili dönemde YMM Raporuna göre hak edilen yatırım katkı tutarının (5.000.000.000 TL) azami (5.000.000.000 TL x %56,5) 2.825.000.000 TL’sinin, ödenen ÖTV tutarlarına mahsuben veya nakden iadesi mümkündür.

Bu durumda, ilgili üç aylık dönemde ödenen 140.000.000 TL ÖTV tutarı, nakden veya mükellefin talep ettiği vergi borçlarına mahsuben iade edilebilecektir.

Öte yandan, madde kapsamında ÖTV iade talebinde bulunmaya hakkı olan mükelleflerin gerçekleştirdiği, Türkiye’de kayıt ve tescil edilmemiş taşıtların ihracında, ÖTV Kanunu hükümleri uyarınca Türkiye’de ilk iktisap söz konusu olmadığından, bu işlemler ÖTV’nin konusuna girmez ve ihraç edilen bu taşıtlara ilişkin (2A) numaralı ÖTV Beyannamesi de verilmez. Dolayısıyla, bu araçlara ilişkin olarak iade hesabına dahil edilebilecek bir unsur bulunmamaktadır.

Ayrıca, taşıtların ihraç kaydıyla teslimlerinde, ihracatın gerçekleşmesi halinde de tecil edilen ÖTV terkin edileceğinden iadeye konu olabilecek ÖTV tutarı bulunmayacaktır. Aynı şekilde, Özel Tüketim Vergisi Kanunu kapsamında istisnalı olarak teslime konu edilen ve dolayısıyla ÖTV ödemesi söz konusu olmayan taşıtlar bakımından da iade hesabına herhangi bir tutarın eklenmeyeceği tabiidir.

Diğer taraftan, söz konusu mükelleflerin yurt içinde sattıkları taşıtların, taşıtı iktisap eden mükellefler tarafından ihraç edilmesi halinde, satış faturasında gösterilen ve ödenen ÖTV’nin, ihracatçı mükellef tarafından iadeye konu edilmesi durumunda, söz konusu vergi ayrıca bu uygulama kapsamında iadeye konu edilemez. İmalatçı mükelleflere iade yapıldıktan sonra taşıtı iktisap edenlerce ihracatın ve iadenin gerçekleştiğinin İdarece tespiti halinde ise bu durum, imalatçı mükellefe bildirilir ve Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 12 nci maddesi kapsamında yapılacak ilk iade hesabında bu tutarlar, iade alınacak tutardan düşülmek suretiyle işlem tesis edilir.

Bunun yanı sıra, kayıt ve tescil edilmiş olsa dahi 6502 sayılı Kanun hükümleri gereğince alıcıları tarafından iade edilen taşıtların ÖTV’sine ilişkin düzeltme işlemleri, ÖTV mevzuatı çerçevesinde değerlendirilecek olup, taşıtların ayıplı mal olması nedeniyle alıcısına iade edilmesi ve bu nedenle ödenen ÖTV’nin iade edilmesi durumunda, bu tutarlar da iade hesabına dahil edilmeyecektir. Bu durumun, Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 12 nci maddesi kapsamında iadenin gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkması durumunda ise, söz konusu ÖTV tutarları mezkûr madde kapsamında yapılacak ilk iade talebindeki tutardan mahsup edilmek suretiyle hesaplaması yapılacaktır. verginet.net

Söz konusu Tebliğe aşağıdaki bağlantı yoluyla ulaşabilirsiniz.

Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 1)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 22)

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN SÜRESİNDE ÖDENMEMESİ Türk Ticaret Kanununun 332. Maddesi Uyarınca Anonim Şirketler Asgari 250.000,00…
  • 2023 Yılında Yapılan Enflasyon Düzeltmesi, 2024 Yılında Ortaya Çıkacak "ENFLASYON DÜZELTMESİ KARINI" Etkiler Mi? CEVAP : HAYIR 2- 2023 yılında yapılan enflasyon düzeltmesi, 2024…
  • İNDİRİMLİ KURUMLAR VERGİSİ 32/A MADDESİ KAPSAMINDA VERGİ ZİYAI CEZASI İndirimli Kurumlar Vergisi uygulamasında; KVK 32/A maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen…
Top