Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Ülkelerarası ticarette, mal ve para hareketlerinin hiçbir sınırlama konmadan yapılması arzu edilir, amaçlanır.  Ancak bu ideale ulaşmak mümkün değildir.  Bu amaca ulaşmak için kurulmuş iki örgütten biri Dünya Ticaret Örgütü (DTO) , diğeri Uluslararası Para Fonu’dur (UPF).  Mal hareketlerinin serbestleşmesini sağlamak üzere Dünya Ticaret Örgütü ve parasal hareketlerin serbestliğinin sağlanması amacıyla Uluslararası Para Fonu kurulmuştur.  Mal ve para hareketlerinin uluslararası ölçekte gerçekleşmesinde, ülkelerin farklı yapılarından, farklı zenginliklere ve farklı düşüncelere sahip olmalarından dolayı sağlanmasında büyük güçlükler bulunmaktadır. Bu güçlülerin üstesinden gelinebilmesi bakımından günümüzde daha çok bölgesel birliklerin oluşumu hızlanmıştır.

Kambiyo kontrol sistemi, bir ülkedeki para birimini yabancı para birimleriyle değiştirmek veya yabancı para birimlerini yabancı ülkelere transfer etmek için belirli yasaklamaların, sınırlamaların veya izinlerin olduğu bir sistemdir. Bu sistem, uluslararası ticaret, yatırım ve sermaye hareketleri gibi para birimi üzerindeki işlemleri düzenler ve kontrol eder.

Kambiyo kontrol sistemi, genellikle ekonomik istikrarsızlık ve dış ödemelerinde sorun yaşayan ülkelerin, sermaye/para hareketlerini ve döviz kurlarını kontrol altına almak suretiyle ekonomik istikrarı korumak veya finansal krizleri önlemek amacıyla başvurdukları bir yöntemdir.

Bu sistem, bir ülkenin döviz rezervlerini korumak, rezervlerin azalmasını önlemek amaçlı da kullanılabilir. Ülke döviz rezervleri olması gereken miktara göre nispeten daha düşük seviyelerde ve bunun yanında ülke para birimi değer kaybediyorsa, para otoritesi ki genellikle ülke merkez bankaları veya resmi otoriteler tarafından döviz piyasasına müdahale edilerek para biriminin değeri korunmaya çalışılır.

Diğer taraftan kambiyo kontrol sistemi ile uygulamaya konulan sermaye hareketleri üzerindeki yasaklamalar, sınırlamalar uluslararası ticareti engelleyebilir, ülkeyi kapalı bir ekonomi haline sokabilir.

Bazı ülkelerde bu sistem geçmişte uygulanmış ve sonrasında kaldırılmış olsa da halen kambiyo kontrolleri uygulayan ülkeler bulunmaktadır.

UPF'nin yayınladığı “Döviz Düzenlemeleri ve Döviz Kısıtlamaları Yıllık Raporu”na (Annual Report on Exchange Arrangements and Exchange Restrictions) göre 2021 yılı itibarıyla kambiyo kontrollerini uygulayan ülkelerden bazılarının Arjantin, Belarus, Çin, Eritre, İran, Kuzey Kore, Küba, Myanmar, Sri Lanka, Sudan, Surinam, Suriye, Türkmenistan, Venezuela ve Zimbabwe  olduğu anlaşılmaktadır. Bu ülkeler, yabancı para birimi alım ve satımını sınırlayan, kambiyo işlemlerini düzenleyen, yasaklayan bir dizi önlem almaktadır. Ancak bu ülkeler zaman içerisinde değişebilmektir. Diğer taraftan bazı ülkelerde, sınırlandırılmış döviz işlemleri gibi daha hafifletilmiş döviz kontrol mekanizmaları da uygulanabilmektedir.

Günümüzde “kambiyo kontrol sistemi”ni uygulayan bazı ülkelere örnek verilecek olursa;

Arjantin: Ekonomik istikrarsızlık yaşadığı son dönemlerde sıkı bir kambiyo kontrolü uygulamaktadır. Hükümet, yatırımcıların döviz çıkışını sınırlamakta ve yabancı yatırımları denetlemektedir.

Brezilya: Uzun yıllardır kambiyo kontrolü uygulayan bir ülkedir. Hükümet, ülke dışında yatırımcıların yatırım yapma ve dövizle çıkış yapma haklarını kısıtlamaktadır.

Çin: Dünyanın en büyük ekonomilerinden birisidir. Uzun yıllardır kambiyo kontrolü uygulayan ülkelerdendir. Döviz kurunu belirleme ve döviz piyasasını kontrol etme konusunda Çin yönetimi, sıkı bir şekilde piyasayı kontrolü altına almıştır.

Venezuela: Son yıllarda ekonomik istikrarsızlık yaşamış ülkelerdendir. Bu nedenle sıkı bir kambiyo kontrolü uygulamaktadır. Yönetim, döviz çıkışını sınırlamaktadır ve yatırımcıların yatırımlarını denetlemektedir.

Bu ülkeler, genel olarak kambiyo kontrolü yoluyla ekonomiklerinde para birimlerindeki dalgalanmaları sınırlamayı ve finansal istikrarı sağlamayı amaçlamaktadırlar. Ancak kambiyo kontrolü politikaları, serbest piyasa ekonomileri için sınırlayıcı ve kısıtlayıcı olarak kabul edilir. Diğer ülkelerin ekonomik etkileşimleriyle çatışabilir, bu nedenle genel olarak kabul görmez uygulamalardır.

Özetle, kambiyo kontrol sistemi, bir ülkenin para biriminin kontrol edilmesine ve yönetilmesine yardımcı olmak üzere ülke resmi otoritesinin bir dizi kurallar ve düzenlemelerle piyasayı yönetmesidir. Bu sistem, para birimi değerinin korunması, döviz rezervlerinin korunması ve sermaye hareketlerinin yasaklanması, sınırlanması gibi amaçlar için kullanılır. Ancak sonuçta kambiyo kontrol sistemi uluslararası ticareti sınırlayabilir ve yabancı yatırımları engelleyebilir.

Sorun ülke döviz kaynaklarının yetersizliğinden dolayı döviz varlıklarını artırmaya yönelik olarak yapılan ancak dünya çapında ticari dengeleri bozan bir durum ortaya çıkarabilir.

Uluslararası kuruluşlar; kambiyo kontrol sistemi gibi finansal düzenlemelerin, finansal istikrarı sağlama ve kriz yönetimi amacıyla kısa vadeli bir çözüm olabileceğini kabul ederken, uzun vadede ekonomik büyümeyi sınırlandırdığını ve ekonomik açıkları artırdığını savunmaktadır.

Sonuç olarak, kambiyo kontrollerinin mümkün olan en kısa sürede kademeli olarak kaldırılması ve yerine piyasa tabanlı finansal düzenlemelerin uygulanması gerektiği ileri sürülür. Bülent DEMİRBAĞ - Hazine Başkontrolörü

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/gunumuzde-kambiyo-kontrol-sistemini-uygulayan-ulkeler/690565

Perşembe, 13 Nisan 2023 09:03

Kurumlar Vergisi Mükellefleri Kimlerdir

Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır. Gelire giren kazanç ve iratlar; ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlardır. Gerçek kişiler bu kazanç ve iratları üzerinden gelir vergisi mükellefi olarak Gelir Vergisi Kanunu hükümleri çerçevesinde vergi öderler.

Gerçek kişiler kurdukları ticari işletmelerin faaliyetleri dolayısıyla ticari kazanç elde ederler. Ayrıca ticari işletmeyi diğer gerçek kişilerle ortaklık oluşturarak da kurabilirler. Bir ticari işletmeyi kendi adına işleten kişiye tacir denir. Kişiler tek başlarına ticari işletme kurabilecekleri gibi birden fazla gerçek kişi birlikte kolektif şirket, komandit şirket, anonim şirket, limitet şirket veya kooperatif kurabilirler. Kurulan şirketler kurucularından ayrı olarak tüzel kişiliğe sahiptirler.

Kolektif ve komandit şirketlerin kurucularından ayrı kişiliği-tüzel kişiliği olmakla beraber kazançlarının vergilemesi ortaklarının gelir vergisi mükellefiyeti üzerinden yapılmaktadır.

Anonim, limitet ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler sermaye şirketidirler ve vergileme esasları şahıs şirketlerinden farklıdır. Vergilemede Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri esastır. Kurumlar Vergisi Kanununda verginin mükellefi olarak belirttiğimiz sermaye şirketi dışında da kurumlar da söz konusudur.

Kurumlar vergisi mükellefleri

Kurumlar Vergisi Kanunu’nda, kurumlar vergisi mükellefi olarak aşağıdaki kurumlar yer almıştır.
- Sermaye şirketleri,
- Kooperatifler,
- İktisadi kamu kuruluşları, yabancı iktisadi kamu kuruluşları
- Dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler,
- İş ortaklıkları.

Sermaye şirketleri

Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan anonim, limitet ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar sermaye şirketidir.

Anonim ve limitet şirketlerin kazancının tamamı kurumlar vergisine tabidir.

Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin kurumlar vergisi mükellefiyeti, komanditer ortağın hissesine yöneliktir. Vergiye tabi kurum kazancının komanditer ortakların hissesine isabet eden kısmı kurumlar vergisine, komandite ortaklara isabet eden kısmı bu ortaklarca beyan edilmek suretiyle gelir vergisine tabi tutulacaktır.

Yukarıda belirtildiği üzere, Türk Ticaret Kanununda ticaret şirketleri arasında sayılmakla birlikte sermaye şirketi mahiyetinde olmayan kollektif ve adi komandit şirketler, kurumlar vergisi mükellefi değildirler.

Yatırım fonların ve ortaklıklarının vergi mükellefiyeti

Kurumlar Vergisi Kanununun uygulanmasında, Sermaye Piyasası Kurulu’nun düzenleme ve denetimine tâbi fonlar ile bu fonlara benzer yabancı fonlar da sermaye şirketi sayılmıştır. Sermaye Piyasası Kurulu’nun düzenleme ve denetimine
tâbi başlıca fonlar şunlardır:

- Yatırım Fonları,
- Emeklilik Yatırım Fonları,
- Varlık Finansmanı Fonları,
- Konut Finansman Fonları
- Benzeri Yabancı Fonlar.

Fonların tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Mal varlığı, kurucusunun mal varlığından ayrıdır.

Yatırım ortaklıkları ise anonim şirket şeklinde kurulduklarından sermaye şirketi olarak kurumlar vergisi mükellefidirler.

Kooperatifler

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 2’nci maddesinde kurumlar vergisine tabi kooperatiflerin,1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na veya özel kanunlarına göre kurulan kooperatifler ile benzer nitelikteki yabancı kooperatifleri ifade ettiği belirtilmiştir.

Kooperatifler Kanunu’nda kooperatif, “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Dernek veya adi şirket olmakla birlikte kooperatif olarak adlandırılan okul kooperatifleri, Kurumlar Vergisi Kanununun uygulanmasında kooperatif sayılmamaktadır. Ancak Kooperatifler Kanununa göre veya derneğe bağlı iktisadi işletme şeklinde kurulmaları durumunda kurumlar vergisi mükellefi olacaklardır.

İktisadi kamu kuruluşları

İktisadi kamu kuruluşları, kamu idare ve kuruluşlarına ait veya bağlı olan tük iktisadi işletmeleri kapsar. Devlete, il özel idarelerine, belediyelere, diğer kamu idarelerine ve kuruluşlarına ait veya bağlı olup, faaliyetleri devamlı bulunan, sermaye şirketi ve kooperatif dışındaki ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler iktisadî kamu kuruluşudur.

Yabancı devletlere, yabancı kamu idare ve kuruluşlarına ait veya bağlı olan ticarî,

sınaî ve ziraî işletmeler de iktisadî kamu kuruluşu gibi değerlendirilir. Yabancı kamu idare ve kuruluşlarının vergilendirilmesinde yerli iktisadi kamu kuruluşlarının vergilendirilme ilkeleri geçerli olacaktır.

İktisadî kamu kuruluşlarının kazanç amacı gütmemeleri, faaliyetlerinin kanunla verilmiş görevler arasında bulunması, tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya iş yerlerinin bulunmaması mükellefiyetlerini etkilemez. Mal veya hizmet bedelinin sadece maliyeti karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesi de bunların iktisadî niteliğini değiştirmez.(KVK Madde 2)

Dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler

Dernek veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve sermaye şirketi ile kooperatifler dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmeler, dernek veya vakıfların iktisadî işletmeleri olarak kurumlar vergisi mükellefidirler.

Kanunun uygulanmasında sendikalar dernek, cemaatler ise vakıf sayılır.

Dernek ve vakıfların kurumlar vergisi mükellefiyeti yoktur.

Dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmelerin kazanç amacı gütmemeleri, faaliyetlerinin kanunla verilmiş görevler arasında bulunması, tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya iş yerlerinin bulunmaması mükellefiyetlerini etkilemez. Mal veya hizmet bedelinin sadece maliyeti karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesi bunların iktisadî niteliğini değiştirmez.

Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 2 nci maddesine göre dernek ve vakıfların elde ettikleri gelirlerin münhasıran Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin

(5) numaralı bendi ve Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesi kapsamında kesinti suretiyle vergilendirilmiş;

• Taşınmaz kira gelirlerinden,
• Menkul kıymet alım satım gelirlerinden,
• Menkul kıymetlerin elde tutulması ile itfasından elde edilen gelirlerden,

oluşması halinde, elde edilen bu gelirler dolayısıyla 7256 sayılı Kanununun 36 ncı maddesi ile yapılan değişiklikle, 1/1/2008-31/12/2025 tarihleri arasında dernek ve vakfa bağlı iktisadi işletme oluşmayacağından, anılan gelirler nedeniyle dernek
veya vakıf adına kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilmeyecektir. Dernek veya vakıfların söz konusu gelirleri üzerinden yapılan vergi kesintileri nihai vergi niteliğinde olacaktır.

İş ortaklıkları

Sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmelerin kendi aralarında, şahıs ortaklıkları veya gerçek kişilerle belli bir işin birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenler iş ortaklıklarıdır. Bunların tüzel kişiliklerinin olmaması mükellefiyetlerini etkilemez.

Kurulacak olan iş ortaklığının kurumlar vergisi mükellefi sayılabilmesi için ;

- Ortaklardan en az birisinin kurumlar vergisi mükellefi olması,
- Ortaklığın belli bir işi sonuçlandırmak üzere yazılı bir sözleşmeyle kurulması,
- İş ortaklığı konusunun belli bir iş olması,
- Birlikte yapılacak olan işin belli bir süre içinde gerçekleştirilmesinin öngörülmesi,
- İş ortaklığı ile işveren arasında bir yüklenim sözleşmesinin olması,
- Tarafların, müştereken yüklenilen işin belli bir veya birden fazla bölümünden değil, tamamından işverene karşı sorumlu olmaları,
- İşin bitiminde kazancın paylaşılması,
- Birlikte yapılması öngörülen ve müştereken yüklenilen işin bitimi ve Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen mükellefiyetle ilgili ödevlerin tamamının yerine getirilmesiyle mükellefiyetin sona ermesi gerekir.

Mükellefiyet türleri

Kurumlar vergisine tabi tutulacak kurumların kanuni veya iş merkezlerinin Türkiye’de bulunup bulunmamasına göre kurumlar vergisi mükellefiyetinin türü farklı olmaktadır.

Tam mükellefiyet

Kurumlar vergisine tabi kurumlardan kanunî veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar, tam mükellef olarak değerlendirilir. Kanuni merkezden maksat, vergiye tabi kurumların kuruluş kanunlarında, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde, tüzüklerinde, ana statülerinde veya sözleşmelerinde gösterilen merkezdir. İş merkezi ise iş bakımından işlemlerin bilfiil toplandığı ve yönetildiği merkezdir.
Tam mükellefler, gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden vergilendirilirler.

Dar mükellefiyet

Kurumlar vergisine tabi kurumlardan kanunî ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar, dar mükellef olarak değerlendirilir.

Dar mükellefler, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançları üzerinden vergilendirilirler. Dar mükellefiyette kurum kazancı aşağıdaki kazanç ve iratlardan oluşmaktadır;

- Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun Türkiye’de işyeri olan veya daimi temsilci bulunduran yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde veya bu temsilciler vasıtasıyla yapılan işlerden elde edilen ticari kazançlar (Bu şartları taşısalar bile kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye’de satın aldıkları malları Türkiye’de satmaksızın yabancı ülkelere göndermelerinden doğan kazançlar, Türkiye’de elde edilmiş sayılmaz.( Türkiye’de satmaktan maksat, alıcı veya satıcının ya da her ikisinin Türkiye’de olması veya satış sözleşmesinin Türkiye’de yapılmasıdır.)

- Türkiye’de bulunan zirai işletmeden elde edilen kazançlar,
- Türkiye’de elde edilen serbest meslek kazançları,
- Taşınır ve taşınmazlar ile hakların Türkiye’de kiralanmasından elde edilen iratlar,
- Türkiye’de elde edilen menkul sermaye iratları,
- Türkiye’de elde edilen diğer kazanç ve iratlar.

Yabancı şirketin Türkiye şubesi olması

Yabancı bir şirketin Türkiye’de bir şube açmış olması halinde; kurumlar vergisi, katma değer vergisi ve geçici vergi yönünden mükellef olması gerekir. Ayrıca, bu mükellefin muhtasar ve prim hizmet beyannamesi vermesini gerektiren bir durum var ise gelir stopaj vergisi yönünden de mükellefiyet tesis edilir. Yabancı bir şirketin Türkiye’de sadece irtibat bürosuna bağlı faaliyetleri bulunması durumunda irtibat bürosuna yönelik gelir stopaj vergisi (muhtasar ve prim hizmet beyannamesi) yönünden mükellefiyet açılır. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kurumlar-vergisi-mukellefleri/690578

Tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin, bir hesap dönemi içinde ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri, kontrol edilen yabancı kurum ve ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borç bulunması halinde, yaptıkları işlemler ile ilgili olarak "Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form"u doldurmaları ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bağlı bulundukları vergi dairesine göndermeleri gerekmektedir.

İlgili formu doldururken dikkat edilecek önemli hususlar bu sirkülerimizin konusunu oluşturmaktadır.

1) Kurumlar Vergisi Mükelleflerince Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Formu Doldurma Zorunluluğu

1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğin “7.5 - Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form” başlıklı bölümüne istinaden 24.04.2008 tarihli Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında 1 No.lu Sirkülerdeki bilgileri de dikkate alarak, tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin, (serbest bölgelerde ve teknoloji geliştirme bölgelerinde kurulup faaliyette bulunan şirketler de dâhil), bir hesap dönemi içinde ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri (transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler), kontrol edilen yabancı kurum ve ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borç bulunması halinde yaptıkları işlemler ile ilgili olarak “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form”u doldurmaları ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bağlı bulundukları vergi dairesine göndermeleri gerekmektedir.

Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilen kurumlar vergisi mükelleflerinin de, bir hesap dönemi içinde ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri ile ilgili olarak formu doldurmaları ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bağlı bulundukları vergi dairesine göndermeleri gerekmektedir.

Formun doldurulmasında, her bir ilişkili kişi bazında yıllık toplam net tutarı 30.000 TL’nin altında olan mal veya hizmet alım ya da satım işlem bilgileri ile söz konusu ilişkili kişi bilgilerine yer verilmesine gerek bulunmamaktadır.

Normal yıllık hesap dönemi olan kurumlar vergisi mükellefleri 2022 yılında ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri (transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler), kontrol edilen yabancı kurum ve ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borç bulunması halinde yaptıkları işlemler ile ilgili olarak “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form”u kurumlar vergisi beyannamesi ekinde  en geç 2 Mayıs 2023 Salı günü akşamına kadar elektronik beyanname ekinde doldurarak vergi dairesine vermek zorundadırlar. Bu yükümlülük, kayıtlı olunan vergi dairesi ne olursa olsun ilişkili işlemleri olan tüm kurumlar vergisi mükellefleri için söz konusudur.

2) Formun Doldurulması Sırasında Sıkça Sorulan ve Tereddüte Düşülen Hususlar Hakkında Açıklamalar ve Hatırlatmalar

Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form doldurulurken pratikte tereddüte düşülen hususlar ortaya çıkmıştır. Gerek genel nitelikli olan, gerekse formun ilgili bölümleri itibariyle grupladığımız bu soruları ve cevaplarına ilişkin yaptığımız yorum ve açıklamaları aşağıda bilgilerinize sunmak istiyoruz:

2.1.) Genel Sorular

1) Kimler Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u doldurup beyan edecek?

Genel ilke olarak tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin formu doldurup kurumlar vergisi beyannamesi ekinde vergi dairesine verme yükümlülüğü mevcuttur. Bu formun doldurulması bağlı olunan vergi dairesi veya işletmenin büyüklüğü gibi kriterlere bağlı değildir. Formda sadece ilişkili kişilerle yapılan işlemler (yani transfer fiyatlandırması ile ilgili işlemler) değil, “kontrol edilen yabancı kurum” ve “örtülü sermayeye ilişkin işlemler”e ait bilgilerin de beyanı söz konusudur. Eğer yıl içinde bu sayılan üç tip işlemden hiçbiri gerçekleşmemişse form doldurulmayacak ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde vergi dairesine gönderilmesine gerek kalmayacaktır. Ancak sayılan üç tip işlemden (“ilişkili kişilerle işlemler”, “kontrol edilen yabancı kurum”, “örtülü sermaye”) sadece bir tanesi bile mevcut ise form doldurulup vergi dairesine beyan edilmek zorundadır.

2) İlişkili Kişilere İlişkin Bilgiler

Bu bölümde sadece ilgili hesap döneminde (2022)  işlem gerçekleştirilen ilişkili kişilere dair bilgiler doldurulacaktır. Eğer hesap dönemi içinde kendisiyle herhangi bir işlem yapılmamış ilişkili kişi/kurum var ise tabloda bunlara yer verilmesine gerek yoktur.

3) Serbest bölgelerde ve teknoparklarda faaliyet gösteren ve kurumlar vergisi istisnasından yararlanan kurumlar Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u doldurup vermek zorunda mıdır?

Her ne kadar serbest bölgelerde ve teknoparklarda faaliyet gösteren kurumlar, belli şartlar altında kurumlar vergisi istisnasından yararlanmakta iseler de sonuçta elde ettikleri kazanç neticesinde dağıttıkları kârlar stopaja tabidir. Öte yandan, serbest bölgelerde faaliyet gösteren kurumlar vergisi mükellefleri, Türkiye’deki ilişkili kişilerle yaptıkları işlemler (yani yurt içi ilişkili işlemler) için transfer fiyatlandırması belgelendirme raporu hazırlamakla yükümlüdürler. Dolayısıyla, serbest bölgelerde ve teknoparklarda faaliyet gösteren ve kurumlar vergisi istisnasından yararlanan kurumlar da formu doldurup vergi dairelerine vermek zorundadırlar.

4) Türkiye’deki kurumların serbest bölgede bulunan şubeleri ve yurt dışı şubelerinin Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u doldurma yükümlülüğü var mıdır?

Türkiye’de kurulmuş ve faaliyet gösteren kurumlar vergisi mükelleflerinin serbest bölgelerde bulunan şubelerinin ve yurt dışı şubelerinin ayrıca yıllık transfer fiyatlandırması raporu hazırlama ve dolayısıyla ayrıca ilgili formu doldurma yükümlülükleri yoktur. Türkiye’deki kurumlar vergisi mükellefi olan Kurum, formunda –eğer var ise - serbest bölgedeki şubesi ile yurt dışındaki şubesi ile ilgili bilgileri, “I - Transfer Fiyatlandırması Kapsamındaki İlişkili Kişilere İlişkin Bilgiler” tablosunda beyan edecektir. Dolayısıyla, serbest bölgedeki şubeye ve yurt dışı şubeye mal satışları ile serbest bölgedeki şubeden ve yurt dışı şubeden mal alımları “II – İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler” tablosunda ilgili alım satım sütunlarında belirtilecektir. Aynı zamanda bu işlemlerin tutarları, uygulanan transfer fiyatlandırması yöntemi itibariyle “III-Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler” tablosundaki alım satım sütunlarına da dahil edilecektir. Serbest bölgedeki şubenin ve yurt dışı şubenin Türkiye’deki ana merkezi ile yaptığı işlemler ana merkezin hazırlayacağı yıllık transfer fiyatlandırması raporunda analiz edilerek incelenecektir. Keza, serbest bölgedeki şube ile yabancı şubenin Türkiye’deki ana merkez ile yaptığı işlemlerin formda beyanı yükümlülüğü de merkezdeki Kuruma ait olacaktır.

5) Kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiş yatırım fonları Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u dolduracaklar mı?

Genel ilke olarak kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiş olsa bile tüm kurumlar vergisi mükellefleri için formu doldurma yükümlülüğü vardır. Ancak formda beyanı istenen üç tip işlemden (“ilişkili kişilerle işlemler”, “kontrol edilen yabancı kurum”, “örtülü sermaye”) hiçbiri yıl içinde gerçekleşmemişse yatırım fonunun formu doldurmasına gerek kalmayacaktır.

6) Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da ilişkili kişilerden yapılan alımların tutarları ile ilişkili kişilere yapılan satışların tutarları belirtilirken emsallere uygunluk ilkesini dikkate alarak değerlendirme yapmak gerekir mi?

Formun doldurulmasında işlemin emsal fiyat veya bedel üzerinden gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususuna bakılmaksızın ilişkili kişilerle yapılan tüm işlemlere dair tutarlar formda belirtilen kategoriler (Varlıklar, Hizmetler, Mali İşlemler, Diğer İşlemler vb.) itibariyle gruplanarak ve kanuni defter kayıtları esas alınarak belirtilecektir.

7) Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’un hiç verilmemesi veya eksik ya da hatalı doldurulup verilmesinin cezai yaptırımı nedir?

Henüz münhasıran transfer fiyatlandırması uygulamalarına özgü ceza hükümleri mevcut değildir. 4 seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 8. Bölümünde belirtildiği üzere, Mali İdare’ye ibraz zorunluluğu bulunan bilgi ve belgeleri Tebliğ’de belirlenen sürelerde vermeyenler hakkında Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) cezalara ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Buna göre, formun eksik/hatalı düzenlenmesi halinde VUK Madde 352 – II. Derece usulsüzlükler arasında sayılan “vergi beyannameleri, bildirimler, evrak ve vesikaların kanunen belli şekil ve muhteviyatı ve ekleri ile bunlarla ilgili olarak yapılan diğer düzenlemelere ilişkin hükümlere uyulmamış olması” fiili işlenmiş olacağından II. Derecede usulsüzlük cezası (sermaye şirketleri için 2023 yılında 370 TL) kesilebilecektir. Ayrıca, formu hiç vermeyen kurumlar vergisi mükellefleri VUK Mükerrer Madde 355’in birinci fıkrasına göre özel usulsüzlük cezasına (2023 yılı için 7.500 TL) muhatap olabileceklerdir. Özel usulsüzlük cezası kesilmesine rağmen formu verme yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere yeniden süre verilerek bu formu hazırlayıp vermeleri tebliğ edilebilir. Eğer verilen süre içinde bu yükümlülük yerine getirilmezse özel usulsüzlük cezası bir kat arttırılarak uygulanır.

Her ne kadar yukarıdaki usulsüzlük cezaları aslında çok küçük ve önemsiz gibi gözüküyor olsa da esas ceza yaptırımı formun verilmemesinin ilgili mükellefin incelemeye sevk edilme riskini arttırması, bu inceleme neticesinde tespit edilecek transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç aktarımı sonucunda ilave vergi ve vergi ziyaı cezası tarhiyatlarının yapılmasıdır. Böyle bir durumda ihtilaf sonucu vergi davasını açmak, izlemek, kazanmak için harcanacak zaman, emek ve mahkeme masrafları, formun olması gerektiği gibi doldurulup vergi dairesine verilmesi için harcanacak emek ve maliyetin çok üstünde olacaktır.

Bunlara ilaveten, 6728 Sayılı Kanun ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. Maddesi’ne 8. Fıkra eklenip transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerinin tam ve zamanında yerine getirilmiş olması şartıyla örtülü olarak dağıtılan kazanç nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmemiş veya eksik tahakkuk ettirilmiş vergiler için vergi ziyaı cezasının (Vergi Usul Kanununun 359’uncu maddesinde yazılı fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi hali hariç) %50 indirimli olarak uygulanmasına karar verilmiştir. Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülükleri kapsamında yer aldığından, formun dikkatli şekilde doldurulması, gerektiği takdirde bu indirimden faydalanabilmek adına elzemdir.

8) Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form ile Yıllık Transfer Fiyatlandırması Belgelendirme Raporu arasındaki uyum nasıl sağlanmalı?

Yıllık Transfer Fiyatlandırması Belgelendirme raporlarında (“TF Raporu”) ilişkili işlemler, işlem bazında ayrı ayrı incelenmekte ve her tip ilişkili işlem için transfer fiyatlandırması yöntem tespiti nedenleri ile birlikte, diğer alternatif yöntemlerle karşılaştırmalı olarak irdelenerek yapılmaktadır. Her yıla ilişkin beyan edilen formun ilgili yıla ait TF Raporu ile uyumlu olması gereklidir. Bu uyumun sağlanabilmesi için de TF Raporu hazırlık çalışmalarına ilgili hesap dönemi bitmeden önce ve mümkün olduğunca erken başlanmalı ve bu çalışmalar için yeteri kadar zaman ve kaynak ayrılmalıdır. TF Raporu çalışması yapılırken fonksiyon ve risk analizleri neticesi uygun emsaller araştırılmakta, TF yöntemi seçilmekte, TF yönteminin nasıl ve neden seçildiği diğer alternatif yöntemlerle karşılaştırmalı olarak açıklanmaktadır. Tüm bu detay çalışmalar, Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da yer alan “III-Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler” tablosunun hazırlanmasına dayanak ve temel teşkil etmektedir.

2.2) Transfer Fiyatlandırması ile İlgili Tabloların Doldurulması

(Tablo II. ve III.)

1) Yurt içi ve yurt dışı ilişkili işlem ayrımı var mıdır?

Formun doldurulmasında ilişkili işlemin yurt içi veya yurt dışı olmasının önemi yoktur. Yurt içi olsun, yurt dışı olsun tüm ilişkili işlemler (serbest bölgelerdeki şubeler ve yurt dışındaki şubelerle yapılan işlemler de dâhil olmak üzere) formda bildirilmek zorundadır.

2) Mal/Hizmet alım-satımlarında iadeler, iskontolar, diğer indirimler (fiyat farkları vb.) düşülüp net tutar mı yazılacak, yoksa düşülmeden önceki tutar mı belirtilmeli?

TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülere göre formda iade, iskonto ve diğer indirimler düşüldükten sonra kalan net tutarlar belirtilecektir.

3) İlişkili işlem tutarları belirtilirken Katma Değer Vergisi (KDV), Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve benzeri işlem vergileri dahil mi, yoksa hariç mi tutulacak?

TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerde, “alım ve satım sütunlarında yer verilecek tutarlara Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi dâhil edilmeyecek olup, iade, iskonto ve diğer indirimler düşüldükten sonra kalan net tutarlar yazılacaktır.” açıklaması yapılmıştır. Dolayısıyla, KDV ve ÖTV’ye benzer BSMV ve Özel İletişim Vergisi gibi diğer işlem vergilerinin de formda belirtilecek tutarlara dâhil edilmemesi, tutarların işlem vergisiz olarak belirtilmesi gereklidir. Sirkülerdeki açıklama tam olarak lafzı ile dikkate alınırsa ödediği KDV’yi indirim yoluyla giderme hakkı olmayanların da (banka ve sigorta şirketleri gibi) KDV hariç tutarları belirtmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Zira, KDV ayrıştırılmadığı takdirde, aslında tespit edilen fiyatın bir parçası olmayan KDV’nin sanki fiyatın bir parçasıymış gibi değerlendirilmesi durumu ortaya çıkacaktır. Fakat öte yandan muhasebe açısından bakıldığında KDV’yi indirim yoluyla giderme hakkı olmayanlar (banka ve sigorta şirketleri) için ödenen KDV maliyetin bir parçası olarak addedilmektedir.

Diğer yandan, ÖTV’ye tabi ürünleri üreterek ilişkili pazarlama şirketine satan kurumlarda, üretim şirketinin teslimi esnasında ÖTV’ye tabi tutulan malların, bu malları satın alan pazarlama şirketine olan maliyeti de ÖTV dâhil maliyettir. Gene TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerdeki açıklama tam olarak lafzı ile dikkate alınırsa, ÖTV’ye tabi malın pazarlama ve dağıtımını yapmak üzere satın alan ilişkili pazarlama şirketlerinin de muhasebesel olarak malın alım bedeli içine dâhil olan (yani KDV matrahı içinde kalan) ÖTV’yi ayrıştırmaları gerektiği anlaşılmaktadır. Zira, gerek ÖTV oranları olsun gerek KDV oranları olsun mükelleflerin kontrolü dışında Maliye Bakanlığı’nın yetkileri çerçevesinde ve usul olarak Bakanlar Kurulu Kararları ile her zaman değiştirilmesi söz konusu olabilen oranlardır. Mükelleflerin bu işlem vergilerinin oranlarını ve dolayısıyla tutarlarını kontrol etmeye ve bu vergi oran ve tutarlarını değiştirmeye yetkileri yoktur. Kontrol edilemeyen bir unsurun alımda olsun satımda olsun transfer fiyatı içine dâhil edilmesi karşılaştırılabilirlik analizlerinin sağlıklı yapılmasına engel teşkil edebilir. TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerde, “alım ve satım sütunlarında yer verilecek tutarlara Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi dâhil edilmeyecek” açıklamasının yapılmasının altındaki gerekçenin yukarıda bahsettiğimiz nedenlere dayandığı kanaatindeyiz. Ancak bu hususta TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerde belirtilen açıklamaya paralel olan yukarıdaki görüşümüzden farklı görüşlerin de bulunduğunu belirtmek isteriz.

4) Şirkette itfa olmuş sabit kıymetlerin şirket çalışanlarına satılması işleminin Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da bildirilmesi gerekir mi?

1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 3.1.2. Bölümündeki açıklamalarda, kurum çalışanları, kurumun ilgili bulunduğu gerçek kişiler arasında sayılmıştır. Kurum çalışanlarının kurum ile ilişkilerinin sadece işveren-hizmet erbabı ilişkisi içinde bulunması durumunda, kurum ile kurum çalışanı ücret ödemeleri açısından ilişkili kişi kapsamında değerlendirilmeyecektir. Ancak, Kurum ile çalışanları arasındaki istihdam ilişkisi dışındaki işlemler ilişkili işlem kapsamında değerlendirilecektir. Bu nedenle, Kurumun aktifine kayıtlı sabit kıymetin kurum çalışanına satılması istihdam ilişkisi dışında bir işlem olduğu için formda bildirilmesi gereklidir.

5) Kurum ortaklarına ödenen ücretler ve huzur hakları Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da bildirilecek mi?

1 seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 3.1.1. Bölümündeki açıklamalar çerçevesinde, sermaye veya kâr payı oranı ne olursa olsun kurumların gerçek kişi ortakları “İlişkili kişi” oldukları için kurum tarafından gerçek kişi ortaklara yapılan ücret ödemelerinin forma dâhil edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu noktada, hizmet akdi ile çalışma koşulunun sağlanıyor olması kaydıyla gerçek kişi ortaklara ödenen ücretin forma dâhil edilmemesi gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır. Ancak, gerçek kişi ortakların Kurum ile ilişkisinin, kurum çalışanlarından daha farklı bir boyutta olduğu hususu dikkate alınmalıdır.

Kurumun “ortak” statüsünde olmayan çalışanları da, her ne kadar ilişkili kişi kapsamında tutulmakta ise de çalışanlar için 1 seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 3.1.2. Bölümündeki açıklamalarla bir istisna getirilmiştir. Buna göre, Kurum tarafından işçi-işveren ilişkisi çerçevesinde çalışanlarına ödenen ücretler forma dâhil edilmeyecektir. Ancak Kurum ile çalışanı arasında istihdam dışı ilişkiler varsa bu işlemlerin bedelleri formda belirtilecektir. Öte yandan, ortağın, ortaklık niteliği nedeniyle aldığı huzur hakkı, yönetim kurulu ikramiyesi gibi tutarların formda gösterilmesi uygundur.

6) Yönetim Kurulu üyelerine verilen huzur hakları formda gösterilecek mi?

Ortaklık ilişkisi olmaksızın kurumun kararlarında doğrudan veya dolaylı olarak etkisi bulunabilecek yönetim kurulu, başkan ve üyeleri, kurumun veya ortaklarının idaresi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu gerçek kişilerdir. Huzur hakları Gelir Vergisi Kanunu Madde 61’deki tanımlamada “ücret” olarak değerlendirilmiştir. Ancak huzur hakkı ödemesi işçi-işveren ilişkisinden doğmadığı için Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Madde 4/1 a kapsamında sigorta primine tabi değildir. Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi ortakları Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Madde 4/1 b kapsamında (bağımsız çalışanlar) sigortalı sayılmışlardır. Gelir Vergisi Kanunu’ndaki ücret tarifi açısından ücret sayılan huzur hakları, öte yandan istihdam ilişkisine dayalı bir ücret olmadığı için üzerinden sigorta primi kesilmemektedir. Gelir Vergisi Kanunu’ndaki ücret tarifi kapsamında olduğu için aynı zamanda çalışan yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur haklarının forma dâhil edilmemesi düşünülebilir. Ancak huzur hakkı ödemesinin aslında işçi-işveren ilişkisinden doğmadığı dikkate alındığında forma dâhil edilmesi gerektiği kanaati oluşmaktadır.

7) Ortaklara yapılan kâr payı ödemesi varsa Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da belirtmek gerekir mi?

Ortaklara yapılan kâr payı ödemeleri formda beyan edilmesi gereken ilişkili işlemler kapsamında değildir. Bu nedenle, bu tutarların formda beyan edilmesi gereği yoktur. 

8) Yurt dışından alınan hizmetlere ilişkin nakden/hesaben yapılan ödemeler üzerinden kurumlar vergisi tevkifatı (stopaj) yapıldığı durumlarda forma stopaj dahil brüt tutarı mı yoksa stopaj düştükten sonraki net tutarı mı yazmalıyız?

Yurt dışından sağlanan ve netten brüte getirilip üzerinden stopaj hesaplanan serbest meslek ödemeleri ve gayri maddi hak bedellerine ilişkin yapılan ödemeler üzerinden yapılan stopajlar olması durumunda bu tip hizmet veya gayr-i maddi hak alım/kullanım bedellerinin stopaj dahil brüt tutarları ile formda belirtilmesi uygun görülmektedir. Bununla birlikte, TF rapor çalışmalarında ekonomik analiz aşamasında emsal karşılaştırma analizleri yapılırken hizmet bedelleri üzerindeki vergi yüklerinin meydana getirdiği ek maliyet tutarlarının, karşılaştırılabilirliği artıracak işlemler yapılırken dikkate alınmasında yarar vardır.

9) Ana ortak tarafından gönderilen sermaye avansının bakiyesini Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da belirtmemiz gerekiyor mu?

Her ne kadar 2013/YB-7 sayılı Merkez Bankası Genelgesinde konuya ilişkin düzenlemeler yer alsa da eğer sermaye avansı ortakların aldığı karar ile sermayeye dönüştürülmek şartıyla getirilmiş, bu husus tutarın Türkiye’ye getirildiğini belgeleyen ilgili banka dekontunda açıkça belirtilmiş ve getirilen tutar da kararda belirtildiği süre içinde gerçekten sermayeye dönüştürülmüşse böyle bir tutar borç sayılmayacağı ve zaten bu nedenle üzerinden değerleme yapılıp kambiyo gideri/geliri oluşmadığı için formda belirtilmesine gerek olmadığı görüşündeyiz. Ancak, bu tip sermaye avanslarından sonradan sermayeye dönüşmeyip kredi niteliğini kazananlar II numaralı Tablo’da Mali İşlemler bölümünde ve ayrıca V-Örtülü Sermaye Uygulamasına İlişkin Bilgiler tablosunda belirtilmelidir.

10) 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376 ve takip eden maddeleri uyarınca sermayenin kaybı ve borca batıklık durumlarında ortaklar tarafından işletmeye konan zarar telafi fonlarını formda belirtmek gerekir mi?

Eğer ortaklar zarar telafi fonunu (“tamamlama akçesi”) halihazırda yürürlükte bulunan TTK Madde 376 çerçevesinde Genel Kurul Kararı ile teknik iflastan kurtulmak için sermayenin tamamlanması maksadıyla koymuşlarsa bu fon borç niteliğinde olmadığı ve ayrıca bir mal teslimi veya hizmet ifası ile de ilgili olmadığı için zarar telafi fonunun (sermaye tamamlama akçesinin) forma dâhil edilmemesi gerekir.

11) Spot ve swap işlemlerini Formda nerede belirtmeliyiz?

Bu tip işlemlere ilişkin olarak 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliğinde herhangi bir açıklama yer almamakla birlikte 24.04.2008 tarihli Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 Seri No.lu Sirkülerde para ve faiz swap işlemlerinin formda nasıl belirtileceği detaylı olarak açıklanmıştır. Buna göre, formun para swapı satırında, sözleşmeye baz alınan kıymeti (döviz/TL) vade tarihinde alan tarafından sözleşmede belirlenen kura göre oluşan değeri (vade tarihindeki değeri) satım sütununun sol tarafına, işlemin yapıldığı tarihteki kura göre oluşan değeri alım sütununda sol tarafa yazılacaktır. Öte yandan, sözleşmeye baz alınan kıymeti vade tarihinde veren tarafından sözleşmede belirlenen kura göre oluşan değeri (vade tarihindeki değeri) alım sütununun sol tarafına, işlemin yapıldığı tarihteki kura göre oluşan değeri ise satım sütununda sol tarafa yazılacaktır.

Formun faiz swapı satırında, sözleşmeye istinaden verilen faiz alım sütununda sağ tarafa, alınan faiz satım sütununda sağ tarafa yazılacaktır.

12) İlişkili İşlemde “Hazine Zararı” yoksa gene formda belirtecek miyiz?

Kurumlar vergisi mükelleflerince tüm ilişkili işlemlerin (yurtiçi veya yurtdışı), emsallerine uygun olup olmadığına ve yurtiçi ilişkili işlemlerde hazine zararı doğup doğmadığına bakılmaksızın mutlaka formda belirtilmesi gereklidir. İlişkili işlemin emsallerine uygun olup olmadığının, yurtiçi ilişkili işlemin Hazine zararına yol açıp açmadığının incelenmesi ve belgelendirilmesi çalışmaları yıllık transfer fiyatlandırması belgelendirme raporunun konusudur.

13) İlişkili kurumdan 2022 yılı içinde üç defa kredi alıp ödedik, 31.12.2022 itibariyle hiç kredi bakiyesi kalmadı, bu krediler için 2022’de toplam 100.000 TL faiz ödedik. Bu işlemi Formda nasıl göstermeliyiz?

Formun, II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosunda "Mali işlemler" bölümünde yer alan "Ödünç Para/Kredi-Faiz" satırına, ödünç para ve kredi işlemlerinde anaparaya ilişkin yılsonu bakiyesi bu satırın sol tarafına (örneğimizde 31.12.2022 bakiyesi sıfır olduğu için burada herhangi bir rakam olmayacak), yıl içindeki toplam faiz tutarı (örneğimizde 100.000 TL) bu satırın sağ tarafına ayrı ayrı yazılacaktır.

14) İlişkili kuruluştan aldığımız krediye 2022 yılında nakden veya hesaben hiçbir faiz ödemediğimiz halde gene formda belirtmek zorunda mıyız?

İlişkili kişiden alınan kredinin karşılığında 2022 yılında hiçbir faiz ödemesi yapılmamış olsa da bu kredinin 31.12.2022 itibariyle bilançoda belli bir bakiyesi varsa kredinin 31.12.2022 bakiyesi “Mali İşlemler” Bölümünde Ödünç Para / Kredi-Faiz satırının alım sütununun soldaki satırına yazılacaktır. Hiç faiz ödemesi olmadığı için alım sütununun sağdaki kısmı ise boş kalacaktır.

15) Masraf yansıtmaları formda dikkate alınacak mı?

Evet. Dışarıdan sağlanan hizmetlerin ilişkili kişilere/kurumlara üzerine herhangi bir kâr marjı konulmaksızın aynen faturalanması neticesi oluşan masraf yansıtma işlemlerinin de formda belirtilmesi gerekir. Bu tip herhangi bir kâr marjı eklenmeksizin aynen faturalanan masraf yansıtma tutarlarının, II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosunda “Diğer İşlemler” bölümünde (Diğer) belirtilmesi uygun olacaktır. Masraf yansıtması faturası bizim şirketimize kesilmişse Alım sütununda, biz ilişkili kuruluşumuza masraf yansıtması faturası kesmiş isek Satım sütununda belirtmek gerekecektir.

Pratikte üzerine kâr marjı konulmadan yapılan masraf yansıtmalarının transfer fiyatlandırması yönteminin ne olacağı sorusu çok sık sorulmaktadır. Masraflar olduğu gibi maliyetiyle yansıtıldığı için maliyet artı sıfır kâr marjı söz konusudur. Dolayısıyla, dışarıdan sağlanmış bir hizmetin bire bir maliyetiyle ilişkili kuruluşa faturalandığı masraf yansıtmalarının transfer fiyatlandırması yöntemi “maliyet artı” yöntemi olarak değerlendirilebilir. Geçtiğimiz yıllarda bazı yerlerde, masraf yansıtmalarının transfer fiyatlandırması yönteminin hatalı olarak “mükellefin belirlediği yöntem” olarak belirtildiğini gözlemlemiştik. Basit bire bir aktarım şeklindeki münferit (yani maliyeti üzerinden kâr marjı konmadan faturalanan) masraf yansıtmaları için transfer fiyatlandırması yönteminin “maliyet artı” olarak belirtilmesi uygundur.

16) İlişkili kişilerle olan cari hesapların değerlemesi neticesinde oluşan kur farklarını formda belirtecek miyiz? Bu kur farklarını alımı-satımı yapılan hizmetler ve mallar için ayırıp ilgili satırlara yazmak gerekir mi?

Öncelikle belirtmek isteriz ki transfer fiyatlandırması genel prensiplerine göre cari hesaplarda ödemelerin / tahsilatların geç yapılması neticesinde zaman içinde değişen ve sonuçta hiç kimsenin kontrol edemeyeceği ekonomik konjonktürdeki değişimler sebebiyle ortaya çıkan kambiyo zararları (656 numaralı hesap) ve kambiyo kârları (646 numaralı hesap) transfer fiyatlandırması incelemelerinin konusu dışındadır. Nitekim emsallere uygunluk tespiti için yapılan ekonomik analizler de faaliyet kârı seviyesinde yapılır. Tek Düzen Hesap Planındaki ifadesiyle “Diğer Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Kârlar ile Giderler ve Zararlar” kalemleri dikkate alınmaz. Dolayısıyla, “Diğer Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Kârlar/Giderler ve Zararlar” gruplandırması içinde bulunan ve cari hesapların dönem sonları itibariyle değerlemesi sonucu ortaya çıkan kambiyo zararları / kârları formda hiç belirtilmemelidir.

17) Mal/Hizmet alım-satımlarında sonradan faturalanan vade farklarını formda nerede belirtmeliyiz (mal/hizmet bedeline dâhil edilmeli mi yoksa ayrıca mı gösterilmeli)?

Sonradan kesilen vade farkları faturaları bir nevi finansman işlemi olarak değerlendirilebilir. II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosunda “Mali İşlemler” bölümünde (Diğer) belirtilmesi uygundur.

18) Yatırımların aktifine giren kur farkları “Varlık” bölümüne mi yazılmalı yoksa kullanılan krediye ilişkin olduğundan “Mali Bilgiler” bölümüne mi yazılmalı?

163 numaralı VUK Genel Tebliğinde, yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerektiği açıklanmıştır. 334 No.lu VUK Genel Tebliğinde ise lehe oluşan kur farklarının da aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulabileceği belirtilmiştir. Bu ilkeler çerçevesinde yatırımların aktifine girmiş kur farklarının artık maliyetin bir parçası olduğundan formda “Varlık” bölümünde belirtilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Dolayısıyla, yatırım maliyetine girmiş kur farklarının ayrıştırılıp Mali Bilgiler bölümünde belirtilmesine gerek yoktur.

19) Yıl içinde transfer fiyatlandırması politikasına uyum için düzeltme yapılmış ise bu düzeltmeyi formda nasıl belirteceğiz?

Eğer ilgili hesap dönemi içinde işlem iptali ve/veya faturalaşma yoluyla düzeltme yapılmış ve bu düzeltme kanuni kayıtlara da yansıtılmışsa otomatikman kanuni kayıtlardaki tutarlar bu düzeltme neticesi oluşmuş tutarlar olacağı için forma da yansıtılmış olacaktır. Ancak, hesap dönemi kapanıp kanuni defterler basıldıktan sonra tespit edilerek yapılmasına karar verilen bir düzeltme olursa, işlem kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde düzeltilebilecek ve bu durumda sonradan yapılan bu düzeltme tutarı, kayıtlara girmediği için forma dâhil edilmeyecektir.

20) Transfer fiyatlandırması politikası çerçevesinde yurt dışından ilişkili kişilerden ticari mal alımlarında “Debit Note” / “Credit Note” yoluyla yapılan düzeltmeleri formda nasıl göstereceğiz?

Transfer fiyatlandırması politikalarına uyum sağlamak amacıyla yurt dışı ilişkili işlemler söz konusu olduğunda (örneğin yurt dışında ilişkili kuruluştan ticari mal alınıp Türkiye’de satılması) dönem içinde yurt dışı ilişkili kuruluş tarafından “debit note” ve/veya “credit note” gönderimi söz konusu olabilmektedir. Bu durumlarda, “debit note” tutarının mal alım tutarına ilave edilmesi, credit note alınmış ise bu tutarın da mal alım tutarından indirilmesi ve alım tutarlarının net bazda formda belirtilmesi uygun olacaktır.

21) Faturası gelip de kayda alınan Yoldaki Mallar da Ticari Mal Alımlarına dahil edilmeli midir?

İlişkili kişiden faturası 2022 yılı içinde gelip yine 2022 yılında kayıtlara alınmış olan tüm ticari mal alımları formda II. Tablo’da Ticari Mallar alımı tutarı içine dahil edilmelidir.

2.3) Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler

Transfer fiyatlandırmasına konu olan işlemlerde yöntem seçiminin işlev ve risk analizleri ile faaliyetin incelenmesi ve her işlemin kendi özel şartlarına göre yapılması ve seçilen yöntemin “işlemin mahiyetine en uygun yöntem” olduğunun diğer mevcut yöntemlerle karşılaştırmalı olarak irdelenmesi gereklidir. Herhangi mevcut bir uygulama politikası olmaksızın ve bu çalışmalar hiç yapılmaksızın çok kısa bir süre içinde bazı varsayımlarla yöntem seçimi yapılıp formda belirtmek sağlıklı değildir. Formun III. Numaralı tablosu alım ve satım tutarlarının kullanılan transfer fiyatlandırması yöntemleri bazında dağılımının yapılmasını gerektirmektedir. Bunun için ilişkili işlem tipleri bazında öncelikle yöntemlerin doğru olarak seçilmesi ve ardından transfer fiyatlandırması yöntemi seçilen tüm işlemlerde alım-satım tutarlarının yöntem bazında ayrı ayrı tespit edilmesi gereklidir.

İlişkili İşlem Toplamları Kontrolü: Formu doldurma işlemi tamamlandıktan sonra, III.-Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler Tablosundaki Alım ve Satım sütunlarının toplam işlem tutarları, II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosu’ndaki “Yapılan İşlemlerin Toplamı” satırının alım ve satımlar ile ilgili toplam tutarlarına eşit olmalıdır.

2.4) Kurumun Yurt Dışı İştiraklerine İlişkin Bilgiler (Tablo IV)

Formun başlığında “Kontrol Edilen Yabancı Kurum” ifadesi kullanılmış olmasına rağmen daha sonra Formun IV numaralı tablosunun başlığı “Kurumun Yurt Dışı İştiraklerine İlişkin Bilgiler” olarak adlandırılmıştır. Bu ifade, bütün yurtdışı yabancı iştiraklere ilişkin bilgilerin mi yoksa sadece Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) Madde 7 ile düzenlenmiş olan “Kontrol Edilen Yabancı Kurum” kapsamına giren yurt dışı iştiraklerin mi tabloya yazılması gerektiğine dair bir tereddüt oluşturmuştur. Görüş ve değerlendirmelerimize göre, bu tablodaki bilgilerin sadece, kontrol edilen yabancı kurumlar (yani sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sine sahip olunan yurtdışı iştirakler) için doldurulması gerektiği kanaatindeyiz. Kontrol oranı (sermaye, oy veya kâr payı oranı) olarak ilgili hesap dönemi (yani 2022 yılı) içinde herhangi bir tarihte sahip olunan en yüksek oran dikkate alınacaktır.

Eğer Kontrol Edilen Yabancı Kurum şartlarını taşıyorsa serbest bölgelerdeki iştirakler hakkındaki bilgiler de belirtilecektir.

2.5) Örtülü Sermaye Uygulamasına İlişkin Bilgiler (Tablo V)

1) Örtülü Sermaye uygulamasına ilişkin bilgiler tablosu her durumda doldurulacak mı, yoksa sadece örtülü sermaye durumunun varlığı halinde mi doldurulacak?

Örtülü Sermaye uygulamasına ilişkin Tablo V’ te istenen detay bilgilerin niteliği geçmiş senelerde de Tablo V’ in doldurulmasında tereddütlere yol açmıştır. Sadece, 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki Sirkülerin 7. Bölümünde belirtilen açıklamanın lafzı dikkate alındığında, 2022 yılında ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen bir borç bulunması halinde Tablo V.’ in doldurulması gerekmektedir. Dolayısıyla, örtülü sermaye şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmadan 2022 yılı içinde ortak veya ortakla ilişkili kişiden alınmış borç var ise istenen bilgilerin Tablo V.’ te belirtilmesi gerekecektir.

2) Ortağımızdan Özsermayesinin üç katını aşan tutarda borç kullanıyoruz ancak bu borç için hiç faiz ödemiyoruz, buna rağmen bu borcu gene Örtülü Sermaye uygulamasına ilişkin bilgiler tablosunda göstermemiz gerekiyor mu?

Her ne kadar hiç faiz ödemesi olmasa da eğer borç yabancı para cinsinden ise değerleme neticesi kur farkı giderleri oluşabilir. Bu kur farkı giderlerinin de Tablo V.’ te belirtilmesi gereklidir. Üzerinden hiç faiz ödenmemiş olsa bile ortaklardan veya ortaklarla ilişkili kişilerden alınmış tüm borçların tabloda belirtilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

3) Ortağa verilen borçlar, hem transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler bölümünde yer alan “Mali İşlemler” sütununda, hem de örtülü sermayeye ilişkin bilgiler bölümünde mi bildirilecek?

Öncelikle belirtelim ki ; “V-Örtülü Sermaye Uygulamasına İlişkin Bilgiler” tablosu sadece ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen bir borç bulunması halinde (yani kredi kullanan) tarafından doldurulması gereken bir tablodur. Borç veren bir şirket bu tabloyu doldurmayacaktır. Öte yandan, transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler tablosunda “Mali İşlemler” bölümünde hem ilişkili kişilerden alınan borçlar (üç kat özsermaye sınırının altında olan borçlanmalar da dahil olmak üzere) hem de ilişkili kişilere verilen borçların bakiye ve faiz bilgileri belirtilmek durumundadır.

4) Özsermayenin negatif olması halinde Tablo V’teki Özsermaye Tutarı nasıl belirtilecektir?

Elektronik kurumlar vergisi beyannamesi doldururken eksi (-) işareti kullanılamadığı için özsermayenin negatif olması durumunda Tablo V teki bu satıra “0” (sıfır) yazılabilir.

5) Avanslar örtülü sermaye kapsamında değerlendirilebilir mi?

1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “Örtülü Sermaye Tutarı” ile ilgili açıklamalar içeren 12.1.6. Bölümünde avanslarla ilgili olarak yapılan açıklamalar şöyledir:

“Öte yandan, gelecekte yapılacak bazı mal ve hizmet teslimleri karşılığında peşin alınan ya da verilen değerleri ifade eden avanslar, sipariş yöntemi ile mal alan işletmenin, sipariş ettikleri iktisadi değerlerin üretiminde üretici işletmeye finansman imkânı sağlamak amacıyla verilebileceği gibi, satış fiyatını düşük tutmak veya satış garantisi sağlamak amacıyla da verilebilmektedir. Avanslar hangi amaçla verilirse verilsin işletmeye finansman imkânı sağladığı açıktır. Dolayısıyla, alınan avanslar da işletme bakımından alınan borç olarak değerlendirilecek ve örtülü sermaye hesaplamasında dikkate alınacaktır. Ancak, inşaat işlerinde yapılan iş kısmı ile orantılı olarak hesaplanıp ödenen istihkak bedellerinin avans olarak kabul edilip örtülü sermayenin hesabında borç unsuru olarak dikkate alınması söz konusu değildir.”

Tebliğ’de yer alan yukarıdaki detaylı açıklamalara göre avansların da örtülü sermaye kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak bu yönde farklı görüşlerin ileri sürülebileceğini de belirtmek isteriz.

6) Ortaklar veya Ortaklarla İlişkili Kişilerden mal/hizmet alımları nedeniyle ortaya çıkmış olan ticari borçlar da varsa Tablo V’te “Toplam Borçlar” tutarını belirtirken bunları nasıl değerlendireceğiz?

1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “Örtülü Sermaye Tutarı” ile ilgili açıklamalar içeren 12.1.6. Bölümünde; “Piyasa koşulları ve ticari teamüllere göre yapılan vadeli mal ve hizmet alımları ile ilgili olarak ortaya çıkan borçlanmalarda, vade farkı tutarları ayrıca hesaplanmış olsa da bu borç tutarları örtülü sermayenin varlığının tespitinde dikkate alınmayacaktır. Söz konusu süreleri aşan vadeli alımlar nedeniyle ortaya çıkan borçlar örtülü sermayenin varlığının tespitinde dikkate alınacak; bu şekilde hesaplanan örtülü sermaye tutarına isabet eden vade farkları tespit edilerek örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz olarak kabul edilecektir.” açıklaması yer almaktadır. Bu açıklamalara göre piyasadaki ticari teamüllere uygun olan ticari borçların örtülü sermaye kapsamında olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak burada “ticari teamüllere uygun olma” kesin ve objektif kıstaslarla tanımlanmış bir kavram olmadığı için sübjektiftir ve kesin olarak değerlendirilmesi kolay değildir. Öte yandan, 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki Sirkülerin 7. Bölümünde Tablo V’ in “Ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarı” satırının doldurulması ile ilgili olarak yapılan açıklamada bu satıra ilgili hesap döneminde ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarının yazılacağı ifade edilmiştir.

Bu ifadeye göre de ortak ve ya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların ticari veya mali olup olmadığına bakılmaksızın tüm borçların dikkate alınması gerektiği kanısı ortaya çıkmaktadır. Bu durumda ortaklar veya ortakla ilişkili kişilere ticari borçlar varsa ve bu borçlar nedeniyle örtülü sermaye riski meydana geliyorsa durumun her şirketin kendi faaliyetlerine göre değerlendirmesi yapılarak analiz edildikten sonra Tablo V’ teki ilgili satırların doldurulması gerekmektedir.

7) Yabancı para cinsinden borçlanmalarda “ortak ve ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarı”nın tespitinde kur farklarını nasıl değerlendirmek gerekecektir?

1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “Borcun Özsermayenin Üç Katını Aşması” ile ilgili açıklamalar içeren 12.1.5. Bölümünde; ”Yabancı para üzerinden yapılan borçlanmalara ilişkin borç/öz sermaye hesabında, her bir borcun alındığı tarihte geçerli olan döviz kuru esas alınacaktır. Yabancı para üzerinden alınan borcun vadesinin izleyen yıla sarkması halinde, izleyen yıl için söz konusu hesaplama, borcun ödenmeyen tutarının bilanço günü itibarıyla Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre değerlenmiş tutarı esas alınmak suretiyle yapılacaktır.” açıklaması yer almaktadır.

Yukarıda belirtilen ilgili Tebliğ hükmüne istinaden; ortak ve ortakla ilişkili kişiden temin edilen yabancı para cinsinden borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutar tespit edilmeye çalışılırken borcun alış tarihindeki geçerli döviz kurunun dikkate alınması ve dolayısıyla daha sonradan oluşan kur farklarının dikkate alınmaması gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak 2022 öncesinden devreden yabancı para cinsinden borç var ise bilanço günündeki kur esas alınacaktır.https://www.verginet.net/

Yurt içinde faaliyet gösteren bankalardaki nakdi ve gayri nakdi toplam kredi bakiyesi 5 milyon TL ve üzerinde olan, 5411 sayılı Bankacılık Kanununda tanımlanan banka ve finansal kuruluşlar haricindeki tüzel kişi müşterilerinizin özet döviz pozisyon raporunu, takip eden ayın ilk 10 iş günü içerisinde, bu raporlama amacıyla oluşturulan https://tcmbveri.gov.tr/ adresinde yer alan "Özet Döviz Pozisyon Raporu" linki üzerinden doldurarak Bankamıza bildirmeleri, konunun Bankanızca müşterilerinize gereği için tebliğ edilmesi istenmişti.

Raporlama sürecinde ilgili taraflardan alınan geri bildirimler değerlendirilmiş, geçiş sürecinin kolaylaştırılması için söz konusu raporlamanın kapsam ve süresinde aşağıda belirtilen değişiklikler yapılmıştır:

1. Merkezi olağanüstü hâl ilan edilen deprem ilerinde bulunan firmalar, olağanüstü halin devamı süresince raporlama zorunluluğundan muaf tutulmuştur.

2. Raporlama yükümlülüğü kapsamına girecek firmaların belirlenmesinde esas alınan, yurt içi tüm bankalardaki nakdi ve gayri nakdi toplam kredi bakiyesi alt sınırı 5 milyon TL'den 10 milyon TL'ye yükseltilmiştir.

3. Aylık özet döviz pozisyon raporu için bildirim süresi "takip eden ayın ilk 10 iş günü" yerine "takip eden ayın son günü" olarak değiştirilmiştir.

Ayrıca:

a. Yurt içi tüm bankalardaki nakdi ve gayri nakdi toplam kredi bakiyesi 10 milyon TL ile 50 milyon TL arasında olan firmaların raporlama yükümlülüğü 2024 yılı Ocak ayına ilişkin raporla başlamak üzere ertelenmiştir.

b. Yurt içi tüm bankalardaki nakdi ve gayri nakdi toplam kredi bakiyesi 50 milyon TL ve üzerinde olan firmalar için ise Mart ve Nisan 2023 aylarına ilişkin raporlamaların en geç bildirim süresi 30 Haziran 2023'e uzatılmıştır.

Merkez Bankası Açıklaması İçin Tıklayınız

Kaynak, TCMB

Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına ilişkin 7440 sayılı Kanunun İşletme Kayıtlarının Düzeltilmesi başlıklı 6/1 ve 6/2 maddeleri kapsamında yapılacak başvurular hakkında 7440 sayılı Kanun Genel Tebliği (Seri No:1) ile düzenlemeler yapılmış olup, ilgili Genel Tebliğin “VI- İşletme Kayıtlarının Düzeltilmesine İlişkin Hükümler” başlıklı bölümünde yapılan açıklamalar çerçevesinde; Ba formunun “Soyadı/Adı Unvanı” bölümüne “Muhtelif Satıcılar (7440 sayılı Kanun Madde 6/1)”, “Vergi Kimlik Numarası” bölümüne (3333 333 333), Bs formunun “Soyadı/Adı Unvanı” bölümüne “Muhtelif Alıcılar (7440 sayılı Kanun Madde 6/2)”, “Vergi Kimlik Numarası” bölümüne (4444 444 444) yazılabilmesi için Beyanname Düzenleme Programında (BDP) değişiklik yapılmıştır.

Kurum Geçici Vergi Beyannamesinde Değişiklik

Beyanname Düzenleme Programında Kurum Geçici Vergi Beyannamesinde; “Zarar Olsa Dahi İndirilecek İstisna ve İndirimler” bölümüne 353, 386, 387 kodları, “Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde Elde Edilen Kazançlar” tablosunda yer alan “Teknoloji Geliştirme Bölgesi” listesine 182 ila 187 kodları, “Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler” tablosuna “7440 sayılı Kanun kapsamında oluşan KKEG” satırı eklenmiştir.

Kaynak: İVD/GİB

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

Sayı: E-83604451-207.02-70246052

Konu: 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü Maddesinde Yer Alan İşsizlik Sigortası Primi Teşviki

Tarih: 11.04.2023

GENELGE

2023/18

1- Genel Açıklamalar

Bilindiği gibi, üç yıl süreyle ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmeyen, çok tehlikeli sınıfta yer alan ve ondan fazla çalışanı bulunan işyerlerine sağlanacak işsizlik sigortası primi işveren payı desteği 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu‘nun ek 4 üncü maddesinde açıklanmıştır.

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun ek 4 üncü maddesinde;

“20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında çok tehlikeli sınıfta yer alıp ondan fazla çalışanı bulunan ve üç yıl içinde ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmeyen işyerlerinde çalışanların işsizlik sigortası işveren payı teşvik olarak bir sonraki takvim yılından geçerli olmak üzere ve üç yıl süreyle %1 olarak alınır. Ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmesi hâlinde takip eden aydan itibaren bu teşvik uygulamasına son verilir. İşverenler bu fıkrada öngörülen şartları tekrar sağlamaları ve talepleri hâlinde bu teşvikten yeniden yararlanır. Türkiye genelinde birden fazla tescilli çok tehlikeli sınıfta yer alan işyeri bulunan işverenin 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında çalıştırılan toplam çalışan sayısı esas alınır.

Bu maddeye göre teşvikten yararlanan işverenlerden birinci fıkrada belirtilen iş kazalarını bildirmeyenler, iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren yararlandıkları primleri yasal faizi ile birlikte geri öderler ve bu teşvikten beş yıl süre ile yasaklanırlar. Haklarında yasaklama kararı verilen tüzel kişilerin şahıs şirketi olması hâlinde, şirket ortaklarının tamamı hakkında; sermaye şirketi olması hâlinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzel kişi ortaklar hakkında yasaklama kararı verilir. Haklarında yasaklama kararı verilenlerin gerçek veya tüzel kişi olması durumuna göre; ayrıca bir şahıs şirketinde ortak olmaları hâlinde bu şahıs şirketi hakkında da, sermaye şirketinde ortak olmaları hâlinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olmaları kaydıyla bu sermaye şirketi hakkında da aynı şekilde yasaklama kararı verilir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.”,

hükmü yer almaktadır.

Söz konusu madde 23.04.2015 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu madde kapsamında teşvikten yararlanmanın usul ve esasları 31.12.2018 tarihli ve 30642 sayılı 4. Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan “Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan ve Ondan Fazla Çalışanı Bulunan İşyerlerinde İşsizlik Sigortası Primi İşveren Payı Teşvikinden Yararlanılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” de açıklanmıştır.

Buna göre, 6331 sayılı Kanun kapsamında çok tehlikeli sınıfta yer alıp ondan fazla çalışanı bulunan ve üç yıl süreyle ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmeyen işyerlerinin işsizlik sigortası primi işveren payı, teşvikten yararlanmaya esas şartların sağlandığı üç yıllık süreyi takip eden üç yıllık sürede %1 olarak hesaplanacaktır.

Bu itibarla, 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesine ilişkin önem arz eden hususlar aşağıda açıklanmıştır.

2-Kapsam

6331 sayılı Kanun kapsamında çok tehlikeli sınıfta yer alıp ondan fazla çalışanı bulunan ve üç yıl süreyle ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmeyen işyerleri 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesinde yer alan işsizlik sigortası teşvikinden yararlanabilecektir.

Kamu işyerlerine yönelik 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesinde herhangi bir kısıtlama yer almadığından, bu maddede yer alan işsizlik sigortası teşvikinden şartları sağlayan özel sektör işyerlerinin yanı sıra kamu işyerlerinin de yararlanması mümkün bulunmaktadır.

3- Teşvikten Yararlanırken Ölümlü veya Sürekli İş Göremezlikle Sonuçlanan İş Kazası Meydana Gelmesi Halinde Teşvik Uygulamasına Son Verilmesi

4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında “(…)Ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmesi hâlinde takip eden aydan itibaren bu teşvik uygulamasına son verilir.(…)” hükmü yer almaktadır.

“Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan ve Ondan Fazla Çalışanı Bulunan İşyerlerinde İşsizlik Sigortası Primi İşveren Payı Teşvikinden Yararlanılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ”in “Teşvik uygulamasının sona erdiği haller” başlıklı 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde;

“Ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmesi halinde, ilgili durumun Bakanlıkça veya Kurumca tespit edildiği tarihi takip eden ay/dönem başından itibaren işyerinin teşvik uygulamasına son verilir.”,

Aynı maddenin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında;

“Teşvikten haksız olarak yararlanma durumunun olması halinde işverenlerin eksik ödedikleri işsizlik sigortası işveren hissesi primleri 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte işverenden tahsil edilir. Tahsil edilen prim ve gecikme cezası ile gecikme zammı Kurum tarafından işsizlik sigortası fonuna aktarılır.”

hükümleri yer almaktadır.

Kanun hükmünün incelenmesinden, teşvik uygulamasından yararlanmada esas şartın teşvik kapsamına giren işyerinde ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazasının meydana gelmemesi olduğu anlaşıldığından, teşvikten yararlanılacak üç yıllık sürede ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmesi ve iş kazasının yasal süresi içinde Kurumumuza bildirilmesi halinde, iş kazasının yaşandığı tarihi takip eden ay/dönem başından itibaren işyerinin teşvikine son verilecektir.

Bu bağlamda iş kazasının, yaşandığı ayı takip eden sonraki bir tarihte ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan bir iş kazası olduğunun tespit edilmesi durumunda, Kanunun amir hükmü gereği iş kazasını takip eden aydan itibaren teşvik uygulamasına son verilecektir. Yersiz yararlanılan tutarlar 5510 sayılı Kanun’un 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte işverenden tahsil edilecektir.

Örnek 1: 2019/Ocak ayından itibaren 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesinde yer alan işsizlik sigortası teşvikinden yararlanmaya başlayan A Ltd. Şti.’de 19.11.2019 tarihinde ölümlü iş kazası yaşandığı ve bu iş kazasının yasal süresi içinde Kurumumuza bildirildiği varsayıldığında, işverenin 2019/Aralık ayından itibaren bu teşvik uygulamasına son verilecektir. İşveren, 2019/Aralık ayı ile 2020, 2021 ve 2022 yıllarında bu teşvikten yararlanamayacaktır. Söz konusu yıllarda varsa yersiz yararlanılan teşvik tutarları gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte işverenden tahsil edilecektir. 2020, 2021 ve 2022 yıllarında anılan Tebliğde belirtilen şartlar sağlanmak kaydıyla 2023, 2024, 2025 yıllarında yine bu Tebliğde belirtilen şartlar sağlanmak şartıyla bu teşvikten yararlanabilecektir.

Örnek 2: 2019/Ocak ayından itibaren 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesinde yer alan işsizlik sigortası teşvikinden yararlanmaya başlayan B Ltd. Şti.’de 19.12.2019 tarihinde iş kazası yaşandığı ve bu iş kazasının yasal süresi içinde Kurumumuza bildirildiği ve sigortalının iş kazasına bağlı 2020/Mart ayında vefat ettiği varsayıldığında, işverenin 2020/Ocak ayından itibaren bu teşvik uygulamasına son verilecektir. İşveren, 2020, 2021 ve 2022 yıllarında bu teşvikten yararlanamayacaktır. Söz konusu yıllarda varsa yersiz yararlanılan teşvik tutarları gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte işverenden tahsil edilecektir. 2020, 2021 ve 2022 yıllarında anılan Tebliğde belirtilen şartlar sağlanmak kaydıyla 2023, 2024, 2025 yıllarında yine bu Tebliğde belirtilen şartlar sağlanmak şartıyla bu teşvikten yararlanabilecektir.

Bununla birlikte, işverenlerce birden fazla çok tehlikeli işyerleri için bu teşvikten yararlanılması halinde, ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan ve yasal süresi içinde bildirilen iş kazası hangi işyerinde meydana geldiyse o işyerinin teşvik uygulamasına son verilecek olup, diğer işyerleri teşvikten yararlanmaya devam edebilecektir.

Diğer taraftan, birden fazla çok tehlikeli işyerlerinden dolayı bu teşvikten yararlanan işverenler için;

– İşyerinin, İSG-KATİP’e kayıtlı onaylanmış ve devam eden iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin verilmesine ilişkin, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi ya da İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliğine göre Bakanlıkça yetkilendirilmiş kurum ve kuruluşlar ile yapılmış bir sözleşmesinin bulunmaması durumunda iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin alınmadığı ay başından itibaren veya işyeri tehlike sınıfının çok tehlikeli sınıftan tehlikeli/az tehlikeli sınıfa dönüşmesi halinde tehlike sınıfı değişiklik tarihini takip eden ay/dönem başından itibaren sadece sözleşmesi bulunmayan veya tehlike sınıfı değişen işyerinin teşvik uygulamasına son verilecek işverenin diğer işyerleri diğer şartların sağlanması kaydıyla teşvikten yararlanmaya devam edebilecektir.

– Toplam sigortalı sayısının on ve altına düşmesi halinde teşvikten yararlanan çok tehlikeli sınıfta yer alan tüm işyerleri için teşvik uygulamasına çalışan sayısının on ve altına düştüğü ay/dönem başından itibaren son verilecektir.

4- Teşvikten Yararlandıktan Sonra Ölümlü veya Sürekli İş Göremezlikle Sonuçlanan İş Kazasının Meydana Geldiğinin Tespit Edilmesi Halinde Yararlanılan Teşviklerin Geri Alınması

“Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan ve Ondan Fazla Çalışanı Bulunan İşyerlerinde İşsizlik Sigortası Primi İşveren Payı Teşvikinden Yararlanılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ”in “Teşvik uygulamasının sona erdiği haller” başlıklı 10 uncu maddesinin beşinci fıkrasında; “Teşvikten yararlandıktan sonra, teşvikten yararlanmaya esas şartların arandığı üç yıllık sürede veya teşvikten yararlanılan üç yıllık sürede, bu Tebliğin 4 üncü maddesinde belirtilen diğer şartlar hariç ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazasının meydana geldiğinin tespit edilmesi halinde, teşvikten yersiz yararlanılmış sayılacağından, teşvikten yararlanılan tüm aylara ilişkin ödenen işsizlik sigortası işveren hissesi primleri 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte işverenden tahsil edilir. Tahsil edilen prim ve gecikme cezası ile gecikme zammı Kurum tarafından işsizlik sigortası fonuna aktarılır.” hükmü yer almaktadır.
Teşvikten yararlandıktan sonra, teşvikten yararlanmaya esas şartların arandığı üç yıllık sürede veya teşvikten yararlanılan üç yıllık sürede ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazasının meydana geldiğinin tespit edilmesi halinde sadece iş kazasının meydana geldiği tarihi takip eden aydan itibaren iş kazasının meydana geldiği yılda ve takip eden üç yıllık sürede yararlanılan işsizlik sigortası işveren hissesi primleri 5510 sayılı Kanun’un 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte işverenden tahsil edilecektir. İş kazasının yaşandığı tarih ve öncesinde yararlanılan teşvikler işverenlerden geri alınmayacaktır.

Örnek 3: 2019-2020-2021, 2022-2023-2024 ve 2025-2026-2027 yıllarında 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesi teşvikinden yararlanan C Ltd. Şti.’de 10.10.2021 yılında yaşanan kazanın iş kazası olduğunun 01.01.2025 tarihinde Kurumun denetim ve kontrol ile görevli memuru tarafından tespit edildiği ve iş kazasının yasal süresi içinde bildirildiği, bu kazada yaralanan sigortalı için sürekli iş göremezlik geliri bağlanmasına 01.02.2025 tarihinde karar verildiği varsayıldığında, 2021/Kasım, Aralık, 2022, 2023 ve 2024 yılında yararlanılan teşvikler işverenden geri alınacak ve 2022, 2023 ve 2024 yıllarında tebliğde aranılan şartların sağlanması halinde 2025-2026-2027 yıllarında yararlanılan teşvikler geri alınmayacaktır.

5- Teşvikten Yasaklama

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun ek 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında;

“Bu maddeye göre teşvikten yararlanan işverenlerden birinci fıkrada belirtilen iş kazalarını bildirmeyenler, iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren yararlandıkları primleri yasal faizi ile birlikte geri öderler ve bu teşvikten beş yıl süre ile yasaklanırlar. Haklarında yasaklama kararı verilen tüzel kişilerin şahıs şirketi olması hâlinde, şirket ortaklarının tamamı hakkında; sermaye şirketi olması hâlinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzel kişi ortaklar hakkında yasaklama kararı verilir. Haklarında yasaklama kararı verilenlerin gerçek veya tüzel kişi olması durumuna göre; ayrıca bir şahıs şirketinde ortak olmaları hâlinde bu şahıs şirketi hakkında da, sermaye şirketinde ortak olmaları hâlinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olmaları kaydıyla bu sermaye şirketi hakkında da aynı şekilde yasaklama kararı verilir.” hükmü bulunmaktadır.

Yine, “Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan ve Ondan Fazla Çalışanı Bulunan İşyerlerinde İşsizlik Sigortası Primi İşveren Payı Teşvikinden Yararlanılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ”in “Teşvikten yasaklama” başlıklı 11 inci maddesinin birinci ve beşinci fıkralarında;

“Teşvikten yararlanan işverenlerden, ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazalarını bildirmeyenlerin veya geç bildirenlerin kapsama giren tüm işyerleri için iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren eksik ödedikleri işsizlik sigortası işveren hissesi primleri, 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir. Tahsil edilen prim ve gecikme cezası ile gecikme zammı Kurum tarafından işsizlik sigortası fonuna aktarılır. Bu işverenler, teşvikten iş kazasının tespit edildiği tarihi takip eden aydan itibaren beş yıl süre ile yasaklanırlar.”,

“Bu madde kapsamında yasaklama kararı verilen işverenler, beş yıl dolduktan sonra takip eden üç yıl için 4 üncü maddedeki şartları sağlamaları ve talep etmeleri halinde teşvikten tekrar yararlanabilir.” hükümleri yer almaktadır.

Teşvikten yararlanan işverenlerin ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazalarını bildirmemeleri veya geç bildirmeleri halinde işverenin tüm işyerleri, iş kazasının meydana geldiği tarihi takip eden aydan itibaren 5 yıl süre ile bu teşvikten yasaklanacaktır.

Bununla birlikte, teşvikten yararlanan işverenlerin ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazalarını bildirmemeleri veya geç bildirmeleri halinde, teşvik kapsamına giren tüm işyerleri için iş kazasının meydana geldiği tarihi takip eden aydan itibaren yersiz yararlanılan teşvik tutarları, 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte işverenden tahsil edilecektir.

Örnek 4: Mardin ve Mersin illerinde çok tehlikeli sınıfta yer alan iki işyeri olan D Ltd. Şti.’nin her iki işyeri için 2019-2020-2021 ve 2022-2023-2024 yıllarında 4447 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesi teşvikinden yararlandığı, ancak Mardin ilindeki işyerinde 10.10.2021 tarihinde yaşanan sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazasının Kurumumuza bildirilmediğinin 01.01.2023 tarihinde tespit edildiği varsayıldığında, bu işyeri ile birlikte işverenin Mersin ilinde faaliyet gösteren işyeri de 2021/Kasım ila 2026/Ekim arasında bu teşvikten yasaklı hale getirilecek ve bu aylarda yararlanılan yersiz teşvikler geri alınacaktır. Ayrıca işverenin 2027-2028-2029 döneminde bu tebliğde yer alan şartları sağlaması halinde 2030/Ocak ayından itibaren bu teşvikten yararlanabilecektir.

6- Teşvikten Yasaklanacak İşyerlerinin Tespiti

6.1. Teşvikten yararlanan işverenlerin ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazalarını bildirmemeleri veya geç bildirmeleri halinde işverenin tüm işyerleri beş yıl süre ile yasaklanacaktır.

Haklarında yasaklama kararı verilen işyerinin, şahıs şirketi olması hâlinde, şirket ortaklarının tamamı; sermaye şirketi olması hâlinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzel kişi ortaklar hakkında beş yıl süreyle yasaklama yapılacaktır.

Bu teşvikten yasaklama kararı verilenlerin ayrıca bir şahıs şirketinde ortak olmaları hâlinde bu şahıs şirketi hakkında da, sermaye şirketinde ortak olmaları hâlinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olmaları kaydıyla bu sermaye şirketi hakkında da teşvikten beş yıl süreyle yasaklama yapılacaktır.

Buna göre, hakkında yasaklama kararı verilen işyerinin, adi ortaklık, komandit veya kollektif şirketi olması halinde bu şirket ortaklarının tamamı hakkında; limited, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket olması halinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzel kişi ortakların tamamı hakkında yasaklama işlemi yapılacaktır.

Bununla birlikte, hakkında yasaklama kararı verilen gerçek veya tüzel kişinin, komandit veya kollektif şirketine ortak olması halinde bu işyerleri hakkında da, sermayesinin yarısından fazlasına sahip oldukları limited, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler hakkında da yasaklama işlemi yapılacaktır.

6.2. Yasaklama kapsamına giren işverenin alt işveren olması halinde asıl işveren hakkında da yasaklama yapılacak olup varsa diğer alt işverenler hakkında yasaklama yapılmayacaktır. Alt işveren için yasaklama hususunda 5 nolu bölümde yer alan açıklamalara göre işlem yapılacak ancak alt işverenden dolayı yasaklanan asıl işverenin ortaklık ilişkisinin bulunduğu diğer işyerleri için herhangi bir yasaklama yapılmayacaktır.

Diğer taraftan, asıl işveren hakkında verilen yasaklama kararından dolayı alt işverenler yasaklanmayacaktır.

6.3. Yasaklama kapsamına giren işyerinin kamu işyeri olması halinde, kamu işyerinin sermayesinin yarısından fazlasına ortak olduğu işyeri hakkında da yasaklama yapılacaktır. Ancak, kamu işyerinin yöneticisinin ortak olduğu işyerleri için yasaklama yapılmayacaktır.

6.4. Hakkında yasaklama kararı verilen işyerlerinde, beş yıllık yasaklama süresi içerisinde ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmesi ve bu iş kazasının bildirilmemesi veya geç bildirilmesi halinde söz konusu işyerleri için bu iş kazasının meydana geldiği tarihi takip eden ay başından itibaren yeni bir beş yıllık yasaklama yapılacaktır.

Örnek 5: Teşvikten 2020/Mayıs-2025/Nisan ayları itibarıyla yasaklanmış D işyerinde 11.01.2023 tarihinde meydana gelen ölümlü iş kazasını yasal süresi içinde Kurumumuza bildirmediği varsayıldığında, yeni yasaklama dönemi 2023/Şubat ila 2028/Ocak olacağından, 2029-2030-2031 yıllarında teşvikten yararlanmaya esas şartların yeniden sağlaması ve işverenin başvuruda bulunması halinde 2032/Ocak ayından itibaren teşvikten tekrar yararlanılabilecektir.

7- Diğer Hususlar

7.1. Kanunda aranılan bütün şartları sağladığı halde, şartların sağlanıp sağlanmadığının kontrolü aşamasında Kurum sisteminden kaynaklanan nedenlerden dolayı bu teşvikten yararlanamayan işverenler, Kuruma başvurmaları halinde bu teşvikten yararlandırılacaktır.

7.2. Bu teşvikten yararlanmak istemeyen işverenlerin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik İl/Merkez Müdürlüğüne dilekçe ile başvuruda bulunması gerekmektedir.

7.3. Asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulan işyerlerinde, asıl ve alt işverenlerin tehlike sınıflarının farklı olması halinde, sadece çok tehlikeli sınıfta yer alan asıl veya alt işverenler bu teşvik kapsamına girecektir.

8- Yürürlük

Bu Genelge hükümleri 01.01.2019 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihi itibariyle yürürlüğe girer.

Bilgi edinilmesini ve gereğini rica ederim.

Kürşad ARAT

Kurum Başkan V.

Tecil-terkin uygulaması olarak da ifade edilen ihraç kayıtlı satışlara ilişkin kanuni düzenleme Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11/1-c maddesinde yapılmıştır. Söz konusu düzenleme uyarınca: ihraç edilmek şartıyla imalatçılar tarafından kendilerine teslim edilen mallara ait katma değer vergisi, ihracatçılar tarafından ödenmez. Mükelleflerce tahsil edilmeyen ancak ilgili dönem beyannamesinde beyan edilecek olan bu vergi, vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilerek tecil olunur. Söz konusu malların, ihracatçıya teslim tarihini takip eden ay başından itibaren 3 ay içinde ihraç edilmesi halinde, tecil edilen vergi terkin olunur.

Bahse konu kanuni düzenleme tetkik edildiğinde, ihraç kayıtlı satışların “imalatçı” vasfına haiz satıcılar tarafından yapılabileceği görülmektedir. Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği uyarınca imalatçının;

-Sanayi siciline kayıtlı ve sanayi sicil belgesine haiz olması veya Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından alınmış çiftçi kayıt belgesi, gıda işletmesi kayıt belgesi ve işletme onay belgelerinden (üretici belgesi) herhangi birine sahip olması,

-İlgili meslek odasına kayıtlı bulunması,

-Üretimin yapıldığı dönemde yürürlükte bulunan Sanayi Sicil Tebliğlerinde öngörülen sayıda işçi çalıştırması ve gerekli araç parkına sahip olması veya kapasite raporundaki üretim altyapısına sahip olması, gerekmektedir.

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nin yukarıda belirtilen sanayi sicil belgesi ile kapasite raporuna sahip olunması yönündeki şartlar, Katma Değer Vergisi Kanunu hükümlerinde bu yönde bir düzenleme olmaması gerekçesiyle Danıştay tarafından kabul görmemektedir. Bahse konu bazı Danıştay kararları aşağıda özetlenmiştir.

Danıştay 4. Dairesinin 22/06/2021 tarihli ve Esas No: 2016/425, Karar No: 2021/3422 sayılı kararıDavacının ihraç kaydıyla yaptığı teslimlerin yurtdışına ihraç edildiği hususunda taraflar arasında herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, dava konusu işlemin davacının ilgili dönemde sanayi sicil belgesine sahip olmaması nedeniyle tesis edildiği, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11/1-c maddesi hükmünde imalatçı ifadesi sınırlandırılmamış olup, tam tersine Kanun hükmünün gerekçesinde istisnanın kapsamının geniş tutulduğu belirtildiğinden, ilgili makineleri imal eden bir kişinin imalatçı sayılmamasının düşünülemeyeceği, kaldı ki, davacı firmanın ilgili dönemlerden sonra da olsa sanayi sicil belgesini de almış bulunduğu, Kanunda sanayi sicil belgesinin ve kapasite raporunun geç alınmasıyla ilgili herhangi bir şartın olmadığı görüldüğünden yaptığı işin niteliği bakımından imalatçı kapsamında sayılması icap eden davacı hakkında ihraç kayıtlı mal teslimleri için Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11/1-c maddesi hükmünün uygulanması gerektiğinden, davacının ilgili dönemlerde sanayi sicil belgesine sahip olmadığı nedeniyle iade/mahsup talebinin reddi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Danıştay 4. Dairesinin 20/05/2019 tarihli ve Esas No: 2015/7859, Karar No: 2019/3783 sayılı kararı: Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11/1-c maddesi hükmünde, sanayi sicil belgesinin ve kapasite raporunun geç alınmasıyla ilgili herhangi bir şartın olmadığı görüldüğünden, yaptığı işin niteliği bakımından imalatçı kapsamında sayılması icap eden davacının ihraç kayıtlı mal teslimleri için tecil-terkin uygulamasından yararlanması gerekmektedir.

Danıştay 9. Dairesinin 14/10/2019 tarihli ve Esas No: 2016/19445, Karar No: 2019/4628 sayılı kararı: İşin niteliği bakımından imalatçı kapsamında olduğu hususunda ihtilaf bulunmayan davacı hakkında Katma Değer Vergisi Kanunu’nun. 11/1-c hükmünün uygulanması gerekirken, genel tebliğde yer alan düzenlemeden hareketle sanayi sicil belgesini geç aldığından bahisle KDV iade başvurusunun reddi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Danıştay 9. Dairesinin 21/01/2009 tarihli ve Esas No: 2007/4132, Karar No: 2009/90 sayılı kararıİmalatçı vasfına sahip olan firmanın, imal edip ihraç kaydıyla teslim ettiği makinenin, kapasite raporu ile sanayi sicil belgesinde üretim konusu mal grubunda yer almadığı gerekçesiyle bu teslime ilişkin KDV iade isteminin reddine ilişkin işlemde yasal isabet bulunmamaktadır.

Danıştay 9. Dairesinin 09/05/2007 tarihli ve Esas No: 2006/3558 Karar No: 2007/1699 sayılı kararı: Kapasite raporunda üretim konusu “yıkama ve temizlik maddeleri”, sanayi sicil belgesinde de “likit deterjan” yazan firmanın, ürettiği bu ürünlerin yanında hammadde temin etmek ve işin organizasyon ve riskini üstlenmek suretiyle fason olarak ovma tozu ve toz deterjan imal ettirerek ihraç kayıtlı teslim etmesi durumunda, tecil-terkin uygulamasından faydalanması mümkündür.

Yukarıda özetlenen Danıştay kararlarında da belirtildiği üzere, ihraç kayıtlı satış yapılabilmesinin temel şartı, satışa konu emtianın imalatçısı olunmasıdır.  Vergi kanunlarında yer almayan bir şartın/düzenlemenin, bir hakkın kullanılmasını sınırlandıracak/özüne dokunacak şekilde tebliğ ve benzeri alt düzenlemelerle getirilmesi, verginin kanuniliği ilkesini ihlal etmektedir.  Kanuni düzenlemede, ihraç kayıtlı satışlar için sanayi sicil belgesi ve kapasite raporuna sahip olunması yönünde şart bulunmamaktadır. Bu halde ihraç kayıtlı satışa konu emtianın imalatçısı olunduğu, sanayi sicil belgesi ve kapasite raporuna bağlı kalmaksızın, Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesi uyarınca yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Dr. İsmail PAMUK-YMM

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/ihrac-kayitli-satislarda-sanayi-sicil-belgesi-ile-kapasite-raporu-sorunu/690412

Çarşamba, 12 Nisan 2023 10:16

Kurumlar Vergisi Beyan Dönemi Özelgeleri

Gelir İdaresi’nce verilen özelgelerden seçilmiş bazılarının özetine, yorum yapmadan zaman zaman bu köşede yer vermeye çalışıyorum. Kurumlar vergisi beyan döneminin bitmesine sayılı günler kaldığını dikkate alarak, bugün konuyla ilgili olabildiğince yeni tarihli bazı özelgelerin özetlerine yer vermek istedim. Tam metinlerine Gelir İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinden ulaşmak mümkün.

- Bağımsız denetim şirketlerinde kurumlar vergisi oranı kaçtır?

(03.02.2023 tarih ve 166942 sayılı özelge)

Sermaye Piyasası Kanunu’nda sayılan sermaye piyasası kurumları arasında yer alan, bağımsız denetim şirketlerinde elde edilen kurum kazançlarına uygulanacak kurumlar vergisi oranı %25’tir.

- Adi ortaklığa ait kur korumalı mevduat nedeniyle elde edilen kazanç için ortaklar kurumlar vergisi istisnasından yararlanabilir mi?

(03.02.2023 tarih ve 166919 sayılı özelge)

Adi Ortaklığın 31.12.2021 tarihli bilançosunda yer alan döviz tevdiat hesabının kısmen veya tamamen 17.02.2022 tarihine kadar Türk lirasına çevrilerek, 6 ay vadeli kur korumalı Türk lirası mevduat hesabına aktarılmış olması halinde, söz konusu yabancı para varlığının dördüncü geçici vergilendirme dönemine ilişkin dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan kur farkı kazancı ile ilgili olarak, kurumlar vergisi mükellefi olan ortaklarca hisseleri oranında Kurumlar Vergisi Kanunu’nun geçici 14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında kurumlar vergisi istisnasından yararlanılması mümkün bulunmaktadır.

- Aktifte yer alan eurobondun satılarak Türk lirası mevduat ve katılma hesabında değerlendirilmesi durumunda kurumlar vergisi istisnasından yararlanılabilir mi?

(03.02.2023 tarih ve 166940 sayılı özelge)

Bilançoda mevcut bulunmakla birlikte, istisna kapsamında yabancı para olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan ve bilançonun menkul kıymetlere ilişkin hesaplarında izlenmesi gereken dış borçlanma aracı mahiyetindeki eurobondların Türk lirasına çevrilerek Türk lirası mevduat ve katılma hesaplarında değerlendirilmesi halinde, söz konusu eurobondların dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan kur farkı kazancının, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun geçici 14. maddesi kapsamında kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

- Borsada işlem gören payların iki yıldan kısa süre aktifte kaldıktan sonra satışında, satıştan doğan zarar mahsup konusu yapılabilir mi?

(02.01.2023 tarih ve 542 sayılı özelge)

Finansal danışmanlık faaliyetinde bulunan şirketin atıl durumda bulunan nakit varlıklarıyla Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetlerine yatırım yapması durumunda;

- Sahip olduğu bu hisseler nedeniyle elde ettiği temettüler için, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca iştirak kazancı istisnasından yararlanması mümkündür.

- Söz konusu hisselerin şirket aktifinde iki tam yıldan daha az bir süre kaldıktan sonra satışı, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamına girmediğinden, bu hisselerin satışından doğan zararların, ilgili dönem kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

- Yıllara sari inşaat ve onarma işi hakediş ödemeleri finansman gider kısıtlaması hesabında yabancı kaynak olarak kabul edilir mi?

(22.02.2023 tarih ve 92810 sayılı özelge)

Yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerine ilişkin hakediş bedellerinin izlenmesi için kullanılan “35 Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım Hakediş Bedelleri” hesabının “3. Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar” grubunda yer alması nedeniyle, bu hesaba kaydedilen tutarların da yabancı kaynakların öz kaynakları aşıp aşmadığının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

- Finansman gider kısıtlaması uygulamasında, kıdem tazminatı karşılığı, maliyet giderleri karşılığı, gider tahakkukları karşılığı ve diğer borç ve gider karşılıkları yabancı kaynak mıdır?

(27.03.2023 tarih ve 99912 sayılı özelge)

Bilançonun yabancı kaynaklar kısmında yer alan “Kıdem Tazminatı Karşılığı”, “Maliyet Giderleri Karşılığı”, “Gider Tahakkukları Karşılığı” ve “Diğer Borç ve Gider Karşılıkları” hesaplarının, finansman gider kısıtlaması uygulamasında yabancı kaynaklar toplamının hesabında dikkate alınması gerekmektedir.

- Alınan sipariş avansları hesabına ilişkin kambiyo zararı finansman gider kısıtlamasına tabi midir?

(08.12.2022 tarih ve 573035 sayılı özelge)

Bir gider veya maliyet unsurunun finansman gider kısıtlaması uygulamasına konu olabilmesi için, bu unsurların yabancı kaynak kullanımına ve bu kaynağın kullanım süresine bağlı olarak doğmuş olması gerekir. 

Alınan sipariş avansları, gelecekte yapılacak bazı mal ve hizmet teslimleri karşılığında peşin alınan değerleri ifade etmektedir. Avanslar, sipariş yöntemi ile mal alan işletmenin, sipariş ettikleri iktisadi değerlerin üretiminde üretici işletmeye finansman imkânı sağlamak amacıyla verilebileceği gibi, satış fiyatını düşük tutmak veya satış garantisi sağlamak amacıyla da verilebilmektedir. Avanslar hangi amaçla verilirse verilsin işletmeye finansman imkânı sağladığı açıktır. Dolayısıyla alınan sipariş avanslarının işletme için bir borç niteliğinde kabul edilmesi gerekmektedir. 

Buna göre, bilançonun "Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar" bölümünde yer alan "Alınan Sipariş Avansları" hesabına ilişkin kambiyo zararının finansman gider kısıtlamasında dikkate alınması gerekmektedir.

- Finansman gider kısıtlaması uygulamasında yabancı kaynak tutarının tespitinde aynı işlemden kaynaklanan alacak ve borç tutarları birlikte dikkate alınabilir mi?

(03.02.2023 tarih ve 166914 sayılı özelge)

Finansman gider kısıtlaması uygulamasında yabancı kaynak ve öz kaynak karşılaştırmasına esas yabancı kaynaklar, bilançonun kısa vadeli yabancı kaynaklar ve uzun vadeli yabancı kaynaklar toplamını ifade etmekte olduğundan, yabancı kaynak tutarının tespitinde bilançoda yer alan aynı işlemden (prim tahsilatına aracılık vb.) kaynaklanan alacak ve borç tutarlarının birbiri ile mukayese edilmek suretiyle netleştirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Ayrıca, müşterilerden olan alacaklardan kaynaklanan ve bilançoda “Müşteriden Alacaklar” hesabında izlenen alacak tutarları ile “Sigorta Şirketine Borçlar” hesabında izlenen ilgili sigorta şirketlerine olan borç tutarlarının aynı kaynağa ilişkin olmaması nedeniyle, söz konusu borç ve alacaklara istinaden oluşan kur farkı gelir ve kur farkı giderlerinin birbirinden mahsubu da mümkün bulunmamaktadır.

- Çevrenin kirletilmesi nedeniyle ödenen kirlilik yükü bedeli gider kaydedilebilir mi?

(17.02.2023 tarih ve 3310 sayılı özelge)

Dereye atık su deşarjı yapılması ve yapılan deşarjın kabul edilebilir parametrelerin üzerinde kirliliğe sahip olması nedeniyle kesilen ve uzlaşmayla kesinleşen kirlilik yükü bedeli ile faiz ve ilam vekalet ücretine ilişkin ödemelerin, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi hükmü uyarınca kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.

- Uluslararası taşımacılık işinden elde edilen kazanca 1 puanlık kurumlar vergisi oranı indirimi uygulanabilir mi?

(13.02.2023 tarih ve 199740 sayılı özelge)

Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlar için yapılan ve yurt dışında faydalanılan taşımacılık işi hizmet ihracı kapsamında değerlendirileceğinden, taşımacılık işinin yurt dışında faydalanılan kısmından elde edilen kazançlara Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin yedinci fıkrası hükmü kapsamında kurumlar vergisi oranının 1 puan indirimli uygulanması mümkün bulunmaktadır.

- Sermaye artışından gelen nakitle teşvik belgeli yatırım yapılması durumunda, ilave indirimden ne kadar süre yararlanılabilir?

(19.12.2022 tarih ve 1500152 sayılı özelge)

Nakden artırılan sermayenin yatırım teşvik belgesi kapsamındaki makine ve teçhizat alımında kullanılan kısmına ilişkin olarak ilave 25 puan uygulamasından, (diğer şartların da sağlanması kaydıyla) nakdi sermaye indiriminden yararlanılan tüm dönemler için faydalanılması mümkündür. Recep BIYIK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kurumlar-vergisi-beyan-donemi-ozelgeleri/690401

7440 sayılı Yapılandırma Kanununu ayrıntılı olarak inceledikçe hemen her gün yeni bir sürprizle karşılaşmaya başladık. İşin ilginç yanı, söz konusu madde hükümleri ilk okunduğunda tam olarak anlaşılamıyor ancak, ikinci ve/veya üçüncü kez okunduğunda madde içine yerleştirilmiş sürprizler ortaya çıkıyor. Hem de ne sürpriz.!

Teklif aşamasında kar payı stopaj artırımını önermiştik!

7440 sayılı Kanun daha teklif aşamasında iken, kar payı stopaj artırımına ilişkin bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu, Kanuna buna imkan veren bir düzenlemenin mutlak suretle eklenmesi gerektiğini ısrarla önermiştik.

Bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyuluyordu?

7440 sayılı Kanuna kadar çıkarılan tüm yapılandırma yasalarında matrah ve vergi artırım düzenlemelerinin bir tarafı bilinçli bir şekilde eksik bırakılıyor, bunun için vergi artırımına imkan verilmiyordu. Çoğu kimse tarafından fark edilmeyen bu konu, maalesef matrah veya vergi artırımı yapsanız da, sizi vergi incelemesinden ve cezalı vergi tarhiyatından koruyamıyordu.

Evet, bu konu, kar payı stopajı artırımı ile ilgili.

Özellikle transfer fiyatlandırması yoluyla yapılan örtülü kazanç dağıtımı yönünden yapılan vergi incelemelerinde kurumlar vergisi ve KDV artırımı yapsanız dahi, örtülü kar (kazanç) dağıtımı yapıldığı iddiasıyla şirketlere kurumlar vergisi stopajı, ortaklara ise elde ettikleri kar paylarını beyan etmedikleri gerekçesiyle gelir vergisi tarhiyatı yapıldı, hala da yapılıyor.

Yani, kar payı stopajı konusu matrah ve vergi artırımı düzenlemesinin yumuşak karnı, kanayan yarası haline geldi.

Kar payı stopaj artırımı nihayet yasalaştı!

Gerçekten de sahada yaşanan bu sorun ve çözüm önerimiz değerlendirmeye alındı, 7440 sayılı Kanuna eklenen bir hükümle, kar payı stopaj artırımı yapılabilmesine de imkan sağlandı. Bu şekilde önceki yapılandırma yasalarındaki büyük eksiklik de giderilmiş oldu, kâr payı stopajı için ilk kez artırım olanağı getirildi. Son derece önemli bir düzenleme!

Kar payı stopaj artırımı için kurumlar vergisi artırımı şart!

Kâr payı stopaj artırımından yararlanılabilmesi için, daha önce stopaj beyan edilmiş olsun olmasın kurumlar vergisi yönünden matrah artırımı yapılması gerekiyor (7440 sayılı Kanun, Mad. 5/2-d). Artırım tutarları çok yüksek çıkmıyorsa hem kar payı stopajı hem de kurumlar vergisi yönünden artırım yapılmasında fayda var.

Kâr dağıtım stopaj artırımı nasıl yapılacak?

7440 sayılı Kanun ve 1 Seri No.lu Tebliğe göre, kâr paylarında stopaj artırımı, kâr payı ödemesine ilişkin stopajın beyan edilip edilmemesi durumuna göre iki şekilde düzenlenmiş bulunuyor. Hemen belirtelim, kâr payı ödemelerinde stopaj artırımından yararlanılabilmesi için, kurumlar vergisi yönünden de matrah artırımı yapılması gerekiyor.  

1) Kâr payı stopajı beyan edilmişse!

Kâr payı ödemeleri üzerinden yapılması gereken stopaj için muhtasar ve prim hizmet beyannamesi verilmiş veya verilen beyannamelere bu ödemeler dahil edilmişse, beyan edilen kâr payı ödemelerinin gayrisafi tutarlarının yıllık toplamı üzerinden; 2018 yılı için yüzde 6, 2019 yılı için yüzde 5, 2020 yılı için yüzde 4, 2021 yılı için yüzde 3 ve 2022 yılı için yüzde 2 oranlarında hesaplanacak verginin ödenmesi suretiyle artırım yapılabiliyor (7440 sayılı Kanun, Mad. 5/2-c/1).

2) Beyanname verilmemiş veya kâr payı stopajı beyan edilmemişse!

Kâr payı ödemeleri üzerinden stopaj yapılması gereken döneme ilişkin hiç muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin verilmemiş olması veya beyanname verilmekle birlikte kâr dağıtım stopajının beyannamede bulunmaması hâlinde, kurumlar vergisi mükelleflerince 7440 sayılı Kanunun 5. ve geçici 1. maddelerinin birinci fıkraları kapsamında ilgili yıllar için artırılan kurumlar vergisi matrahlarının yüzde 80’inden az olmamak üzere belirlenen tutarlar üzerinden yüzde 15 oranında hesaplanan vergi ödenmek suretiyle artırım hükümlerinden yararlanılabiliyor (7440 sayılı Kanun, Mad. 5/2-ç-4).

Buraya kadar her şey tamam, hiçbir sorun yok.

Peki, buradaki büyük sürpriz ne?

Şimdi sıra geldi kar payı stopaj artırımı yapmak isteyenleri bekleyen büyük sürprize.

Daha önce 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemlerine ilişkin olarak önceki yapılandırma yasaları ile kurumlar vergisi matrah artırımı yapanlar bu hesap dönemlerine ilişkin olarak kar payı stopaj artırımı yapmak istedikleri takdirde, daha önce yaptıkları bu matrah artırımları kabul edilecek mi yoksa bu hesap dönemleri için 7440 sayılı Kanuna göre yeniden kurumlar vergisi artırımı yapmaları mı gerekecek?

Ne dersiniz? İlginç değil mi?

Evet, yeni yeniden matrah artırımı yapılması gerekiyor!

Hemen cevap verelim; 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemleri için kar payı stopajı artırımında bulunulmak istenilmesi halinde, maalesef daha önceki yapılandırma yasalarına göre 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemleri için yapılmış olan kurumlar vergisi matrah artırımları geçersiz sayılıyor, bu dönemler için 7440 sayılı Kanuna göre yeniden kurumlar vergisi matrah artırımı yapılması isteniyor. Aksi halde, daha önceki yapılandırma yasalarına göre bu yıllar için yapılan matrah artırımlarına dayanılarak 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemleri için kar payı stopajı artırımı yapılması mümkün bulunmuyor.

Gerçekten de çok enteresan, 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemleri için kar payı stopajı artırımı yapılabilmesi için, bu yıllara ilişkin olarak daha önce yapılan kurumlar vergisi artırımlarının üzerine 7440 sayılı Yeni Yapılandırma Kanununa göre yeniden matrah artırımı yapılması gerekiyor. Bir anlamda, kar payı stopaj artırımı için 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemleriyle ilgili çifte matrah artırımı yani çift dikiş gerekiyor!

Grup şirketlere ceza gibi!

Kar payı stopaj artırımı özellikle grup şirketler için son derece önemli. Çünkü, Kurumlar Vergisi Matrah Artırımı + Kar Payı Stopaj Artırımı + Gerçek Kişi Ortaklarda Gelir Vergisi Artırımı tam koruma sağlıyor, bir çeşit tam korumalı kasko sigortası!

Kar payı stopaj artırımı için 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemleri için daha önceki yasalara göre yapılan kurumlar vergisi matrah artırımlarının geçersiz sayılması ve bu dönemler için 7440 sayılı Kanuna göre yeniden matrah artırımı istenilmesi, ilişkili kişi statüsündekiler başta olmak üzere grup şirketler için tam anlamıyla ciddi bir ceza.

Nedeni ne olursa olsun yapılmış bir geçerli matrah artırımının yok sayılması pek alışılan bir durum değil. Bize göre, Maliye’nin bu durumu yeniden değerlendirmesinde fayda var!

Ne dersiniz? Abdullah TOLU

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kar-payi-stopaj-artirimi-yapacaklara-buyuk-surpriz/690411

KİRA ödemeleri bankadan yapılmak zorunda; konut kiraları aylık 500 liranın üzerinde olanların, işyeri kiralarının ise tamamının bankadan ödenmesi zorunlu.

Haftalık, günlük veya benzeri şekilde kısa süreli konut kiralamalarında da (500 TL altı bile olsa) tüm kira bedellerinin yine bankadan (veya posta idareleri aracılığıyla) ödenmesi zorunlu. (268 ve 298 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğleri) Enflasyon etkisiyle artık 500 lira altı konut kira ödemesine rastlanması da pek mümkün olmadığından aslında “Tüm kira ödeme işlemleri için bankadan ödenme zorunluluğu vardır” da diyebiliriz. Maliye’nin getirdiği bu zorunluluktaki amaç; kira gelirlerinin beyanındaki kayıt dışılığı önlemek. Her ne kadar son yıllarda sürekli mükellef sayısı artmış olsa da (2 milyon 368 bini geçmiş durumda) belli ki bir kısım kira işlemleri hâlâ kayıt dışı olarak gerçekleşmekte.

Şimdi Vergi Barışı yasasıyla cezalı vergi ödeme riskini tamamen ortadan kaldırmak isteyen mülk sahipleri için Maliye ile el sıkışma, barışma imkânı tanınıyor. Vergi Barışı’ndan yararlanan mülk sahipleri düşük sayılabilecek maliyetlere katlanıp vergi (Barışı) ödemesi yaparak Maliye’nin incelenmeme güvencesine sahip oluyorlar.

Peki, Vergi Barışı ile ilgili mülk sahipleri nelere dikkat edecek? Kriterleri neler? Merak edilen yönlerini örnek hesaplamalarla ele ala

1- Hangi dönemler için barıştan yararlanılabilir?

2018, 2019, 2020, 2021 ve 2022. Bu yıllar için matrah arttırımı yapıldığında bu yıllara ait gelirlere ilişkin artık vergi incelemesine tabi olma riski de kendiliğinden sonlanıyor. Maliye, normalde geçmiş 5 yıl için vergi incelemesi yapabiliyor. Geçmiş beş yılın tamamı için de, herhangi bir (veya birkaç) yıl için de vergi barışından yararlanmak mümkün.

2- Ne kadar ödeme yapılacak?

Geçmiş beş yılın hangisi için ne kadar ödeme yapılması gerektiği tabloda görülebilir. Örneğin; 2020 yılı için vergi incelemesi riskinden kurtulmak isteyenler, daha önce beyan ettikleri GV matrahını, yüzde 25 oranında arttıracak (Arttırılan matrah 42.320 TL’nin altında olamıyor), bunun da yüzde 15’ni ödeyecekler. Arttırımda bulunulan yıla ait yıllık beyannamelerin; yasal süresinde verilmesinde ve tahakkuk eden vergilerin süresinde ödenmesi konusunda aksama yaşanmışsa vergi oranı (en az matrah tutarı üzerinden) olarak yüzde 15 değil, yüzde 20 oranı dikkate alınacak. Her bir dönem için ayrı ayrı 20 TL’yi aşmayan tutardaki eksik ödemeler, 5 puanlık oran avantajından yararlanmayı engellemiyor.

3- Hiç beyanname vermeyenler ne kadar ödeme yapacak?

2018 için 37.600 lira, 2019 için 39.840 lira, 2020 için 42.320 lira, 2021 için 44.960 lira, 2022 için 80.000 lira ödendiğinde, geçmiş beş yılın vergisi sorulmayacak. İlgili yıllarda kira gelirinden dolayı beyanname verme sınırını aşmayanlar için zaten vergi riski olmadığını da belirtelim. “Hangi yıl için en az ne kadar kira geliri elde edildiğinde beyanname verme, vergi ödeme zorunluluğu bulunmuyordu?” sorusunun cevabı da aşağıdaki tablodan görülebilir. (Tablo 1)

4- Başvuru ve ödeme tarihleri ne zaman?

31 Mayıs 2023 tarihine kadar başvuru yapılabilecek. Matrah artırımı sonrası hesaplanan vergiler, peşin ödenmek istenirse 30 Haziran’a kadar tek seferde ödenebilecek. İlk taksit ödeme süresi içerisinde peşin ödeme yapanlara hesaplanan vergiler üzerinden yüzde 10 indirim de uygulanacak. Taksitle ödeme yapacaklar için (12 taksit ve 1,09 katsayı uygulanarak) ilk taksit 30 Haziran’a kadar ödenebiliyor. (Tablo 2)

2022 İÇİN FARKLI KRİTERLER

2022 kira gelirlerinin beyan dönemi (31 Mart 2023) henüz sona ermemişken vergi barışı yasalaştığından, 2022 için matrah artırımında bulunacaklar için ilave kriterler getirildi. 7440 sayılı yasanın uygulanmasına yönelik 1 no. lu tebliğde 2022 için matrah artırımı kriterleri örnekle açıklanıyor. (8 no.lu örnek) 2021’de 200 bin lira, 2022 de 350 bin lira gelir (gayrimenkul sermaye iradı) elde eden mükellef örneği üzerinden kıyaslama sonrası beyan edilmesi gereken matrah artırım tutarı tabloda (aşağıda) açıklanıyor. (Tablo 3)

Mülk sahipleri Vergi Barışı’ndan nasıl yararlanabilirMülk sahipleri Vergi Barışı’ndan nasıl yararlanabilirMülk sahipleri Vergi Barışı’ndan nasıl yararlanabilir

Ahmet Karabıyık

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/sandikta-akraba-yarisi-42249236

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN SÜRESİNDE ÖDENMEMESİ Türk Ticaret Kanununun 332. Maddesi Uyarınca Anonim Şirketler Asgari 250.000,00…
  • 2023 Yılında Yapılan Enflasyon Düzeltmesi, 2024 Yılında Ortaya Çıkacak "ENFLASYON DÜZELTMESİ KARINI" Etkiler Mi? CEVAP : HAYIR 2- 2023 yılında yapılan enflasyon düzeltmesi, 2024…
  • İNDİRİMLİ KURUMLAR VERGİSİ 32/A MADDESİ KAPSAMINDA VERGİ ZİYAI CEZASI İndirimli Kurumlar Vergisi uygulamasında; KVK 32/A maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen…
Top