Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

DUYURU

Ülkemizde bazı il ve ilçelerde yaşanan terör olaylarının halen devam etmesi nedeniyle bu bölgelerde ekonomik faaliyetin son derece azalmasına ve vatandaşların günlük yaşamlarını normal şartlarda sürdürememelerine sebep olduğundan mücbir sebep halinin devam etmesi nedeniyle;

Şırnak ve Hakkari illerinin tamamı, Siirt ilinin Eruh ilçesi, Mardin ilinin Nusaybin, Derik ve Dargeçit ilçeleri, Diyarbakır ilinin Sur ve Silvan ilçelerinde ikamet eden 5510 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılar, genel sağlık sigortalıları ile söz konusu il ve ilçelerde faaliyet gösteren 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işyeri işverenlerinin 5510 sayılı Kanun gereğince;

23/12/2016-31/12/2017 tarihleri arasında verilmek zorunda olunan her türlü bilgi ve belgenin yasal süreleri içinde Kurumumuza verilmesi kaydıyla;

2015/Ekim ve öncesi dönemlere ilişkin mevcut prim borçları ile 2015/Kasım, Aralık 2016/Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık, 2017/Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık prim borçları ve ödeme vadesi 1/12/2015 ila 31/12/2017 tarihleri arasına denk gelen her türlü yapılandırma ve taksitlendirme taksitlerinin,

Kilis ilinin tamamı için, anılan ilde ikamet eden 5510 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılar, genel sağlık sigortalıları ile anılan ilde faaliyet gösteren 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işyeri işverenlerinin 5510 sayılı Kanun gereğince;

23/12/2016-31/12/2017 tarihleri arasında verilmek zorunda olunan her türlü bilgi ve belgenin yasal süreleri içinde Kurumumuza verilmesi kaydıyla;

2016/Ocak ve öncesi dönemlere ilişkin mevcut prim borçları ile 2016/ Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık, 2017/Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık dönemlerine ilişkin prim borçları ve ödeme vadesi 1/3/2016 ila 31/12/2017 tarihleri arasına denk gelen her türlü yapılandırma ve taksitlendirme taksitlerinin

5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinde belirtilen gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmaksızın 31/01/2018 tarihine kadar (31/01/2018 dahil) ertelenmesine, karar verilmiştir.

Kamuoyuna önemle duyurulur.

Özet

İşveren ile sigortalılara barınma maksatlı olarak tahsis edilen konut ve bu konutların sahipleriyle işveren arasında yapılan sözleşme gereği mülk sahibine yapılan kira ödemeleri sigortalılara nakdi olarak doğrudan bir ödeme yapılmadığı, işveren tarafından mülk sahibinin banka hesabına yatırıldığı sürece sigorta prime esas kazanç kapsamında İşveren ile sigortalılara barınma maksatlı olarak tahsis edilen konut ve bu konutların sahipleriyle işveren arasında yapılan sözleşme gereği mülk sahibine yapılan kira ödemeleri sigortalılara nakdi olarak doğrudan bir ödeme yapılmadığı, işveren tarafından mülk sahibinin banka hesabına yatırıldığı sürece sigorta prime esas kazanç kapsamında değerlendirilmemektedir. Bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumunun genelge ile yapılmış herhangi bir düzenlemesi yoktur. Ancak 5510 sayılı yasanın 80. Maddesi ile Sosyal Güvenlik Kurumunun mütalaaları ile uygulama bu yönde yürütülmektedir.

SİGORTALIYA TAHSİS EDİLEN KONUT İÇİN ÖDENEN KİRA YARDIMININ PRİME TABİ OLUP OLMAYACAĞI İLE İLGİLİ MEVZUAT

  1. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre Sigorta Primine Esas Kazançlar;

Hak edilen ücretlerin,

Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan o ay içinde yapılan ödemelerin ve işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen tutarların,

  • İdare veya yargı mercilerince verilen karar gereğince yukarıdaki (1) ve (2) numaralı alt bentlerde belirtilen kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin,
    brüt toplamından oluşmaktadır.
  1. Sigorta Primine Esas Kazanca Tabi Olmayan Kazançlar

Ayni yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev yollukları, seyyar görev tazminatı, kıdem tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile Kurumca tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı asgari ücretin % 30’unu geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları tutarları, prime esas kazanca tabi tutulmamaktadır.

Belirtilen istisnalar dışında her ne adla yapılırsa yapılsın tüm ödemeler ile ayni yardım yerine geçmek üzere yapılan nakdi ödemeler sigorta primine tabi tutulmaktadır.

  1. Kira Yardımının Primine Tabi olmayacağının değerlendirilmesi

Yapılan ödemelerden prim kesilebilmesi için bunların ücret ve ücretten sayılan kazançlar niteliğinde olması gerekmektedir.

Genelde, sigortalı işçinin kazancı, işverenden almış olduğu ücrettir. Sigortalının çalıştıkları ayda almaya hak kazandıkları ve ücret kavramına giren her türlü ücretleri prim hesabına esas alınmaktadır. Ayrıca, prim uygulanabilmesi için hak kazanmış olmak yetmemekte, prim hesabı yapılacak ay içinde de ödenmesi gerekmektedir.

5510 sayılı Kanunun 80. maddesinin (c) bendinde ” her ne adla yapılırsa yapılsın tüm 5510 sayılı Kanunun 80. maddesinin (c) bendinde ” her ne adla yapılırsa yapılsın tüm ödemeler ile ayni yardım yerine geçmek üzere yapılan nakdi ödemeler prime esas kazanca tabi tutulur ” hükmü yer almaktadır. Kanun hükmünün düzenleniş amacına bakıldığında, karşılığı nakit ödeme biçiminde yapılan ve yukarıda (B.) bölümünden sayılan sigorta priminden istisnalar dışında kalan tüm ayni yardımların prim matrahına dahil edilmesi gerekmektedir.

Ancak, “ayni yardım” deyiminin anlamını göreceli bir kavram olup, yargı kararlarıyla belirlenmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 05/02/2007 tarihli ve 2006/4180-2007/1193 sayılı kararında ” …Ayni yardımlardan amaç, sosyal ve kişisel bir ihtiyacın karşılanması yolunda yapılan bir yardımdır. Yardımın ayni veya para olarak yapılmasının önemi bulunmamaktadır….” denilmekte ve önemli olanın yardım niteliği olduğu, yoksa bunun para olarak ya da mal olarak yapılmasının yardım niteliğini değiştirmeyeceğini belirtmiştir.

Buna göre işveren tarafından çalışmakta olan sigortalılara barınma maksatlı olarak tahsis edilen konut ve bu konutların sahipleriyle işveren arasında yapılan sözleşme gereği mülk sahibine yapılan kira ödemeleri ile ilgili olarak; sigortalı çalışanlara nakdi olarak doğrudan bir ödeme yapılmadığı, işveren tarafından mülk sahibinin banka hesabına yatırıldığı, dolayısıyla 80 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında prime esas tutulacak bir kazanç elde edilmemesi nedeniyle, sigortalılar için işveren tarafından mülk sahibine yapılan ödemeler, sigortalıya doğrudan yapılan bir ödeme olmadığı için Sigorta Primine Esas Kazanca tabi tutulmamaktadır. Kaynak: TÜRMOB

Danıştay 9. Daire,

E:2014/4977,

K:2014/4573

Sahte Belge Kullanımının Vergi İncelemesi Yerine Takdir Komisyonuna Dayanarak KDV İndirimlerinin Reddi Yasalara Aykırıdır.

  • Davalı İdare, İstanbul Vergi Mahkemesinin Kararını Temyiz Etmiştir
  • Danıştay, İdari İşlem Ve Tasarrufların Yetki Kapsamında İncelenmesi Ve Yapılan İşlemlerin Hukuk Sınırları İçerisinde Kalması Gerekmektedir.
  • Takdir Komisyonlarının Görevi Matrah Takdiri Olup, KDV İndirimlerinin Reddi Yönünde İşlem Tesis Edemezler.
  • Mahkeme Kararı Onanmıştır.

 

Ali Çakmakcı

Mehmet Tiraş SMMM Adana

Temmuz 2017 tarihinde, Yargıtay 11.Ceza Dairesi tarafından sahte fatura düzenlemek ve kullanmak suçları ile ilgili 3 adet önemli karar verilmiştir. Kararların özelliği itibariyle önemli bir karar olması ve ilgililer için yararlı olabileceği düşüncesiyle söz konusu 3 adet bozma kararlarına aşağıda yer verilmiştir:

1- YARGITAY

      11.CEZA DAİRESİ                                                              İlgili Kanun/Madde

Esas No.        2017/3603                                                       213 s. VUK/230

Karar No.      2017/3679                                                       5271 s. CMK/225

Tarihi:            11.05.2017                                                      5237 s. TCK/53

ÖZETİ: Sahte fatura düzenlemek ile sahte fatura kullanmak suçlarının birbirinden ayrı ve bağımsız suçlar olduğu, birbirine dönüşmeyeceği, 5271 sayılı CMK’nın 225.maddesi uyarınca hükmün konusu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup, sanık hakkındaki kamu davasının sahte fatura kullanmak suçundan açıldığı gözetilmeden, iddianame dışına çıkılmak suretiyle sahte fatura düzenlemek suçundan hüküm kurulması, 5237 sayılı TCK’nın 53.maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, yasaya aykırıdır.

2- YARGITAY

      11.CEZA DAİRESİ                                                                İlgili Kanun/Madde

Esas No.        2017/5656                                                         5237 s. TCK/207

Karar No.      2017/3654

Tarihi:            11.05.2017

ÖZETİ: Sahte fatura düzenleme nedeniyle Vergi Usul Kanunu’na Muhalefet suçundan mahkemenin 2010/49 esas sayılı dosyası ile sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan Ordu Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/4 esas, 2011/146 karar sayılı dosyasında yürütülen yargılama akıbetlerinin araştırılıp mümkünse dosyaların birleştirilmesi, değilse dosyaları getirtilip incelenerek bu davayı ilgilendiren belgelerin onaylı örneklerinin dava dosyasına alınması ve eylemin sübutu halinde 5237 sayılı yasanın 207.maddesinde düzenlenen “özel belgede sahtecilik” suçunu oluşturacağı da dikkate alınarak hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi, yasaya aykırıdır.

3- YARGITAY

     11.CEZA DAİRESİ                                                                 İlgili Kanun/Madde

Esas No.       2016/7259                                                          213 s. VUK/227

Karar No.     2017/2673

Tarihi:           10.04.2017 

ÖZETİ: Sahte fatura düzenleme suçunda suçun maddi konusunun fatura olması, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 227.maddesinin 3.fıkrasındaki “Bu kanuna göre kullanılan veya bu kanunun Maliye ve Gümrük Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından hiç düzenlenmemiş sayılır” şeklindeki düzenlemeye göre de faturaların Vergi usul Kanunu’nun 230.maddesinde öngörülen zorunlu bilgileri içermesinin gerekmesi, suça konu faturaların ele geçmemiş olması karşısında; sahte olarak düzenlendiği iddia olunan faturaların kanunda öngörülen şekil şartlarını taşıyıp taşımadıklarının incelenmesine imkan bulunmaması nedeniyle suçun unsurları itibariyle oluşmayacağı anlaşıldığından katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi hk.

ÖNEMLİ NOT:

Yukarıda yer verilen 3 adet Yargıtay bozma kararlarının incelenmesinde yarar vardır. Görülmektedir ki, son yıllarda Asliye Ceza mahkemelerinde sahte fatura kullanma ve düzenlemeyle ilgili yüksek miktarlarda hürriyeti bağlayıcı hapis cezaları verilmektedir. Özellikle İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra, Asliye Ceza mahkemelerinin hapis kararları onaylanmaktadır. Yaşanan bir olayda 2006, 2007, 2008 yılları ile ilgili bir vergi mükellefine sahte fatura kullanması nedeniyle 9 yıl 6 ay hapis cezası verildiği görülmektedir. Uygulamada, vergi mükelleflerinin vergi incelemesi sırasında vergi inceleme raporu düzenlenmeden önce, düzeltme hakkını kullanıp kullanmadığı, pişmanlık talebinin olup olmadığı, sahte olduğu öne sürülen fatura bedellerinin banka sistemi üzerinden ödenip ödenmediği araştırılmadan kararlar verildiği, bilirkişi raporları üzerinde hatalar yapıldığı… vs. hususları dikkate alınmadan mükelleflerin yüksek miktarlarda 9-10 yıl gibi ceza aldıkları son zamanlarda sıklıkla görülmektedir. Bilirkişi raporlarının daha tutarlı olması gerektiği özellikle sahte fatura kullanımı ile ilgili malzeme alımlarının gerçekten alınıp alınmadığının, alınan malzemelerin ve fatura bedellerinin sağlıklı olup olmadığının araştırılması gerekecektir. Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Sahte_fatura_duzenlemek_ve_kullanmak_suclari_hakkinda_Yargitayin_ilginc_3_adet_bozma_karari-14425.htm

1999 ve öncesinde sigortalı olmuş kişiler 15 yıl sigortalılık ve 3600 primle SGK’dan yazı alarak istifa edip kıdem tazminatlarını talep edebilir. Bu hakkın kullanımında bir sayı sınırı yok. Tek şart en az 1 yıl çalışmak.

Soru: 1994 SSK girişliyim. 1996-2014 arası çalıştığım işyerimden 15 yıl 3600 gün yazısıyla kıdem tazminatımı aldım. Şu anda çalıştığım firmadan ikinci kıdem tazminatı alabilir miyim? Bir arkadaşım kıdem alma yazısını verip tazminatını alıp ihbar süresi doldurmana gerek yok, hemen ayrılabilirsin dedi. Kafam karıştı. (İsmail Ö)

Beklemeye gerek yok

Cevap: 8 Eylül 1999 ve daha önceki tarihlerde ilk kez sigortalı olmuş kişiler 15 yıl sigortalılık ve 3600 prim günüyle SGK’dan yazı alarak istifa edip kıdem tazminatlarını talep edebilirler. Bu hakkın kullanımında bir sayı sınırı da yok. Ancak önemli olan bu hakkı kullanırken en az 1 yıl aynı işverene bağlı çalışmış olmak. Yeni işyerinizde de en az 1 yıl çalışma şartını yerine getirdiğiniz için 3 yıllık süre için kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Önce SGK’dan yazıyı alıp daha sonra bu nedenle istifa ettiğinizi işvereninize bildirip kıdem tazminatınızı talep edebilirsiniz. Ayrıca 15 yıl, 3600 günle kıdem tazminatı talep eden kişinin ihbar süresine uyma zorunluluğu da bulunmamaktadır. İşveren ihbar süresini bekle diyemez.

2. Bağ-Kur anlamına gelmiyor

Soru: 1988-1990 yılları arasında vergi mükellefliğim var, daha sonra 1996’da SSK’lı oldum. Şu an 6100 gün oldu. Elimde 1988-1900 yılları arasında vergi mükellefi olduğuma dair belgem var. Baktığınız zaman bir yıllık emekliyim ama olamıyorum, ne yapmam gerekiyor? (Murat Ö)

Cevap: 1988’deki çalışmanız için prim ödeseydiniz 50 yaşında 5375 prim günüyle emekli olabilirdiniz. Ancak vergi mükellefiyetinizin olması Bağ-Kur’lu olmanız anlamına gelmiyor. Bu dönemde Bağ-Kur’a prim ödemediğiniz için bu süreler için sigortalı sayılmanız mümkün değil. Böyle bir düzenleme hayata geçmezse 1996’daki yılındaki SSK girişinize binaen 56 yaşında, 5825 günle emekli olabilirsiniz.

3. Destek primi zorunluluğu kalktı

Soru: Geçtiğimiz ay SSK’dan emekli oldum. Eşimin şirketine ortak olacağım. Emekli aylığımdan kesinti olacağını duydum. Doğru mu? (Ahmet T)

Cevap: Emekli olduktan sonra Bağ-Kur’a tabi çalışması olan veya Bağ-Kur’lu olmayı gerektiren bir statüde şirket ortağı olan kişilerin sosyal güvenlik destek primi ödeme zorunluluğu kaldırıldı. Dolayısıyla eşinizin şirketine ortak olabilirsiniz ve sosyal güvenlik destek primi ödemeniz de gerekmez ve maaşınız düşmez.

4. 6 ay ücretsiz izin hakkınız var

Soru: Geçtiğimiz ay doğum yaptım. Analık iznim sonrası 6 ay ücretsiz izne ayrılmak istiyorum. İşverenin bu izni vermeme durumu olabilir mi? (Fidan Ç)

Cevap: Doğum sonrasında kadın işçilerin iki alternatifi var. İlk doğumda 60, ikinci doğumda 120, üçüncü doğumda 180 gün part-time çalışma hakkı veya 6 ay ücretsiz izin kullanılabilir. İşverenin size ücretsiz izin vermiyorum deme şansı yok. Ücretsiz izin için eşinizin çalışması zorunluluğu da yok.

Memur mesai saatlerinde kapıyı kilitleyemez

Danıştay'ın kararına göre, memurun mesai saatlerinde oda kapısını kilitlemesi suç sayıldı. Bir kamu hastanesinde görevli diyetisyen, mesai saatinde odasının kapısını kilitleyip, hastayı içeriye almadı. Telefonlara da cevap vermeyen sağlıkçı, idarenin devreye girmesiyle hastayı içeriye aldı. Hakkında idari soruşturma açılan sağlıkçıya uyarı cezası verildi. Cezanın iptalini isteyen diyetisyene mahkemeden ise ‘Mesai saatinde memurun odasının kapısını kilitlemesi suçtur’ kararı çıktı. Okan Güray Bülbül

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/15-yil-3600-gunle-2-kez-c2-kidem-tazminati-alinabilir-c2-c2/haber-666272

Yasama organına sunulmuş bulunan ve ağırlıklı olarak vergi mevzuatını hedef alan Torba Kanun Tasarısı'nı irdelemeye bu yazımda da, kurumları ilgilendiren değişikliklerle devam ediyorum. Önce istisnalardaki ve ilgili muafiyetteki değişikliklerle başlayalım.

- KVK md. 5/1-e'de yer alan; kurumların iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançlara belli koşullarla yüzde 75 oranında uygulanan istisnanın oranı yüzde 50'ye indirilmektedir. Yine aynı bentte yer alan aynı süreye elde tutulmuş iştirak hisseleri, kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlarda istisna uygulaması yine yüzde 75 olarak devam edecektir.

Bent içerisinde farklı oran yaratmak, bence karışıklığa davettir. Bendin düzenlediği bütün kazançları aynı oranda istisnaya tabi tutmak, bence daha yerindedir. Öte yandan bu değişikliğin yürürlüğe giriş tarihi, kanunun yayım tarihi olarak belirlenmiştir. Bu da karışıklık yaratacak niteliktedir. Yayım tarihinde satışı yapılmış ancak fon ayrılmamış veya satış yapılmış ancak satış bedeli tahsil edilmemiş hallerde hangi oranın uygulanacağı sorunu gündeme gelebilecektir. Bu nedenle yürürlük tarihinin dönemsellik ilkesi de dikkate alınarak “1.1.2018'den sonra satışı yapılan gayrimenkullere uygulanmak üzere” şeklinde belirlenmesi yerinde olacaktır.

- KVK md. 5/1-f'de yer alan; Bankalara borçlu olanların ve bunların kefillerinin, borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisseleri, kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının bankalara devrinden doğan hasılatın borç tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançlara ve bankaların bu şekilde elde ettikleri kıymetlerin satışından doğan kazançlarına tanınan istisna kapsamına finansal kiralama ve finansman şirketleri de eklenmektedir. Ayrıca bankaların yanı sıra finansal kiralama ve finansman şirketlerinin bu kıymetleri satışından elde ettikleri kazançların da taşınmazlarda yüzde 50'sinin, diğer varlıklarda yüzde 75'inin vergiden istisna olması öngörülmektedir. Bu kapsam genişletmesi, 1.1.2018'den itibaren yürürlüğe girecektir.

- Kooperatiflerin risturn kazançları istisnası kapsamından; üretim kooperatiflerinde ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatiften üretim maliyetinde kullanılmak üzere satın aldıkları malların değerine ve kredi kooperatiflerinde ortakların kullandıkları kredilere göre hesapladıkları risturnlar çıkartılmaktadır. Bu değişikliğinde 1.1.2018 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Ancak burada istisna kapsamı biraz daraltılmaktadır. KVK'nın aynı konuyu düzenleyen muafiyet düzenlemesi karşısında buradaki istisnanın uygulamada anlamsız kaldığı gerekçede söylenmekte ise de muafiyet koşullarını taşıyamayan üretim ve kredi kooperatifleri, bu değişiklikle istisnadan olmaktadır.

Öte yandan kooperatif muafiyetine ilişkin yapılan değişiklikle muaf kooperatiflerin ortak dışı işlemleri için iktisadi işletmelerinin olabileceği ve bu işletmelerin vergiye tabi olacağı hükme bağlanmaktadır. Böylece Tasarı ile muaf kooperatiflere, muafiyet koşullarını delme veya aşma yolu açılmaktadır. Ancak bu işletmelerin vergilendirmeye ilişkin esasları belirlenmeyerek, belirleme yetkisi Maliye Bakanlığı'na verilmektedir. Böyle bir düzenleme Anayasa'nın 73. maddesine (verginin yasallığı ilkesine) açıkça aykırıdır. Bu noktada söylemeliyim ki, hem muafiyet için koşullar belirleyen hem de bu koşulların ihlal yolunu düzenleyen bir muafiyet hükmüne ilk defa rastlamaktayım.

Kurumlar vergisi mükelleflerinin 2017 yılında gerçekleştirdikleri imalat sanayine yönelik teşvik belgesi kapsamındaki yatırımları için geçeri indirimli kurumlar vergisine ilişkin kanuni oranların, 2018 yılında yapılacak aynı kapsamdaki yatırımlar için de geçerli kılınması, Tasarı ile öngörülmektedir.

Tasarı ile transfer fiyatlandırması düzenlemelerinden kurtulmak için peşin fiyat anlaşması yapanlara uygulanan harçların da kaldırılması Tasarı ile öngörülmektedir.

Önemli değişiklik ise kısaca finansman kurumları diyeceğimiz bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktöring şirketleri, finansman şirketleri, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri sigorta ve reasürans şirketleri, emeklilik şirketleri ile sermaye piyasası kurumlarının tabi oldukları vergi oranı yüzde 20'den yüzde 22'ye çıkartılmaktadır. Sermaye piyasası kurumları ise Sermaye Piyasası Kanunu'nun 35. maddesinde sayılmıştır.

Maddeye göre, yatırım kuruluşları, bağımsız denetim şirketleri, değerlendirme ve derecelendirme şirketleri, ipotek, konut ve varlık finansmanı kuruluşları, varlık kiralama şirketleri, portföy yönetim şirketleri, takas ve saklama kuruluşlarıdır. Elbetteki bunların kazançlarında var olan istisnalar varlıklarını sürdürmektedir. Bu oran değişikliğinin 1.1.2018'den sonra verilecek beyannamelere uygulanması öngörüldüğünden, söz konusu kurumların 2017 yılı son dönem geçici vergilerini de etkileyecektir.

Ancak bu oran yükseltmesinde dört garip nokta var. Birincisi dünyada devletler vergi rekabeti içerisinde kurumlar vergisini düşürme kavgası verirken biz yükseltiyoruz. İkincisi ise Sayın Cumhurbaşkanımız faizleri düşürmek için mücadele verirken, biz kredi ve finansman şirketlerinin vergi sonrası kârlarını tırpanlıyoruz. Şimdi bu şirketler kârlarını korumak için vergi artışını müşterilerine, yani kredi kullananlara yansıtmayacaklarını mı düşünüyoruz. Üç, kamunun vergi gelirine ihtiyacı varsa bu yükü bütün kurumlara değil de niçin sadece bu şirketlere yüklüyoruz. Dördüncüsü ise yılsonuna doğru oranı değiştirip gereksiz yere geçmişe etkili vergilendirme tartışması yaratmamız.

Bir önemli değişiklikte finansal kiralama ve finansman şirketlerine, şirket işlemlerinden kaynaklanan alacaklarından doğmuş veya doğması beklenen ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını karşılamak üzere BDDK tarafından belirlenmiş usul ve esaslara göre ayırdıkları özel karşılıklarını da kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapma olanağının sağlanmasıdır. 1.1.2018'de yürürlüğe girmesi öngörülen bu düzenlemenin KVK'da değil de 6361 sayılı Kanun'da değişiklik yapılarak gerçekleştirilmesi, pek yerinde değildir. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/torba-kanun-tasarisinin-kurumlara-getirdikleri/384607

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ   DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef   Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

67854564-105[1741]-113

24/02/2016

Konu

:

Tasfiyeye girilmesi halinde yeni defter tasdikinin   zorunlu olup olmadığı

             İlgide kayıtlı özelge talep formunuzdan, 20.. yılı içerisinde tasfiyeye giren şirketinizin unvanının başına "Tasfiye Halinde" ibaresinin eklendiğini belirterek, tasfiyeye giriş nedeniyle kanuni defterlerin tasdik ettirilmesinin zorunlu olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşünün istenildiği anlaşılmaktadır.

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Defter tutacaklar" başlıklı 172 nci maddesinde defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, "Hesap dönemi" başlıklı 174 üncü maddesinde, defterlerin hesap dönemi itibariyle tutulacağı, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatılacağı ve ertesi dönem başında yeniden açılacağı, hesap döneminin normal olarak takvim yılı olduğu hükme bağlanmış, 220 nci maddesinde tasdike tabi defterler, 221 inci maddesinde ise tasdik zamanına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

            Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli olacağı, tasfiyenin başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönemin bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı hükmü yer almaktadır.

            Buna göre, tasfiyenin başladığı tarih ile aynı takvim yılı sonuna kadar olan hesap dönemi ve bu dönemden sonraki her takvim yılının ayrı bir dönem kabul edilmesi nedeniyle, her tasfiye dönemine ait kanuni defterlerin tasdiki zorunlu olup, tutulması zorunlu defterlerin en geç tasfiyeye girdiğiniz tarih itibariyle tasdik ettirilmesi gerekmektedir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

Sayı: B.07.1.GİB.4.35.16.01-176200-126


Tarih: 15/12/2010

 
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
GELİR VE KURUMLAR VERGİLERİ MÜDÜRLÜĞÜ
 

Sayı:.4.35.16.01-176200-126                                                      15/12/2010

Konu: Home officelerde yapılmayan kira ödemeleri

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ... Anonim Şirketi ile yapmış olduğunuz aracılık sözleşmesine istinaden bireysel emeklilik aracılık işi ile iştigal etmek üzere ikamet ettiğiniz konutta faaliyete başladığınız, faaliyet göstereceğiniz konutun eşinize ait olduğu ve herhangi bir kira ödemesi yapılmayacağını belirterek stopaj ödemesi olup olmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 70 inci maddesinin birinci fıkrasında; mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyedleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 73 üncü maddesinde, "Kiraya verilen mal ve hakların kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamaz. Bedelsiz olarak başkalarının intifaına bırakılan mal ve hakların emsal kira bedeli, bu mal ve hakların kirası sayılır. Bina ve arazide emsal kira bedeli, yetkili özel mercilerce veya mahkemelerce takdir veya tespit edilmiş kirası, bu suretle takdir veya tespit edilmiş kira mevcut değilse Vergi Usul Kanunu'na göre belirlenen vergi değerinin % 5'idir." hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde de "Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergisine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar." denilmiş, maddenin 5-a bendinde, Kanunun 70 inci maddesinde yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığında yapılan ödemelerden gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır. Anılan maddedeki yetkiye dayanılarak söz konusu tevkifat oranı, 29/12/2006 tarih ve 2006/11449 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile % 20 olarak belirlenmiştir.

Öte yandan, aynı Kanununun 86 ncı maddesi uyarınca, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş gayrimenkul sermaye iratlarının gayrisafi tutarının, bu maddedeki tutarları aşması halinde, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.

128 Seri No'lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin X-a bölümünde ise, "........ tüccar, serbest meslek erbabı ve çiftçiler yalnızca ticari, mesleki veya zirai faaliyetlerine ilişkin olarak kiraladıkları mal ve haklar için ödedikleri kira bedellerinden tevkifat yapacaklardır. Aynı zamanda hem işyeri hem ikametgah olarak kiralanan gayrimenkuller vergi mevzuatımız açısından işyeri olarak kabul edildiğinden bu gayrimenkuller için ödenecek kiraların tamamı üzerinden tevkifat yapılacaktır....." açıklamaları bulunmaktadır.

Bu açıklamalar doğrultusunda, mülkiyeti eşinize ait olan işyeri için nakden veya hesaben kira ödemesinde bulunulmaması halinde tevkifat yapılmayacaktır; ancak söz konusu işyeri için emsal kira bedelinin belirlenerek 2009 yılı için 1.070 TL'yi aşması halinde eşiniz tarafından yıllık gelir vergisi beyannamesi ile genel hükümlere göre beyan edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

 Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

Vergi Dairesi Başkanı a.
Grup Müdürü


(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

 

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

 BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef   Hizmetleri Grup Müdürlüğü

   

Sayı

:

64597866-105[280-2016]-3601

24/02/2016

Konu

:

Döviz cinsinden olan alacaklar ile alacak karşılıkları   için geçici vergi dönemlerinde kur değerlemesi yapılıp yapılmayacağı.

 
         

            İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ... sektöründeki faaliyetlerinizden dolayı Başkanlığımız …vergi numaralı mükellefi olan şirketinizin, tahsil edemediği dövizli alacaklarına ilişkin dava sürecini başlatarak Vergi Usul Kanunu hükümleri çerçevesinde karşılık ayırmak suretiyle giderleştirdiği, ancak döviz cinsinden olan Şüpheli Alacaklar Hesabı ve Şüpheli Alacaklar Karşılığı Hesabının geçici vergi dönemleri itibariyle yıl sonlarında ve sonraki yıllarda değerlemeye tabi tutulması hususunda tereddüte düştüğünüzü belirterek, döviz cinsinden olan şüpheli alacakların ve bunlara ilişkin ayrılan karşılık tutarlarının değerlenip, değerlenmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Şüpheli Alacaklar” başlıklı 323 üncü maddesinde;

             “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

 

  1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
  1. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;

 

            şüpheli alacak sayılır.

            Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

            Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

            Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr zarar hesabına intikal ettirilir.”

            hükmü yer almaktadır.

            Kanun hükmüne göre ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava ve icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkan bulunmamaktadır. Diğer yandan, şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmekte olup, şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için daha sonraki dönemlerde karşılık ayrılması mümkün olmamaktadır.

            Ancak,  ayrılan şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.

            Öte yandan, yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir.

            Döviz cinsinden alacakların dönem sonunda değerlenmesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacak şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları için de şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.

            Ancak, döviz cinsinden alacakların dönem sonunda değerlenmesi nedeniyle kambiyo zararı oluşması durumunda şüpheli alacakların, oluşan kambiyo zararı kadar azaltılması ve ayrılan şüpheli alacak karşılıklarının da kambiyo zararı kadar azaltılarak konusu kalmayan bu karşılıkların gelir hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.

           

            Diğer taraftan; Kurumlar Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasında, kurumlar vergisi mükelleflerince cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödeneceği hükme bağlanmıştır.

            Konuya ilişkin olarak yayımlanan 217 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “Geçici Vergiye Esas Kazancın Tespiti” başlıklı 3 üncü bölümünde;

             “…. Geçici vergiye esas kazançların tespitinde, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ilişkin hükümlerinin de dikkate alınması gerekmektedir. Değerleme işlemleri ise geçici vergi döneminin kapandığı tarih itibariyle yapılacaktır.”

             açıklamasına yer verilmiştir.

            Öte yandan, aynı Tebliğin “Yabancı Paraların ve Yabancı Para Cinsinden Olan Borç ve Alacakların Değerlemesi” başlıklı bölümünde ise;

             “Vergi Usul Kanununun 280 inci maddesinde, yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği ve bu hükmün yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da cari olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, geçici vergiye tabi kazançların tespitinde yabancı paralar ile yabancı para cinsinden olan alacak ve borçların bu hüküm dikkate alınarak değerlenmesi gerekmektedir. Bu şekilde yapılacak değerlemede T.C. Merkez Bankasınca Resmi Gazetede geçici vergi döneminin kapandığı tarih itibariyle yayımlanan döviz alış kurları esas alınacaktır.”

             açıklaması yapılmıştır.        

          

             Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; ... işlerinizden doğan ve şüpheli hale gelen yabancı para cinsinden alacakların geçici vergi dönemlerinde değerlenmesi gerekmektedir.

                   

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Kat Karşılığı İnşaat İşlerinde KDV Uygulaması (01.04.2022 Tarihinden Sonra İnşaat Yapı Ruhsatı Alınanlar İçin) KAT KARŞILIĞI ARSA TESLİMİ / KAT KARŞILIĞI İNŞAAT İŞLERİ KDV…
  • Z Raporlarının Bs Formunda Bildirilmesi Z raporu, bir iş günü içerisinde ödeme kaydedici cihaz kullanmak…
  • KATMA DEĞER VERGİSİNDE İNDİRİM VE İADE İŞLEMLERİ BEYANNAMEDE ZAMANINDA YAPILMAMASI Bilindiği üzere, katma değer vergisinde indirim ve iade işlemleri; KDV…
Top