Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Müşterilerini IBAN'la ödemeye yönlendiren, alışveriş karşılığında fiş kesmeyen esnafa kötü haber geldi. Ödemeyi banka hesabından alıp fiş vermeyen işletmelere her bir fiş için 3.400 TL ceza kesilecek.

Hazine ve Maliye Bakanlığı tüm işletmelerin hesaplarına IBAN yoluyla gelen transferleri incelemeye başladı.

Ödemeyi banka hesabından alıp fiş vermeyen işletmelere her bir fiş için 3.400 TL, fatura vermeyen işletmelere ise her bir fatura için 3 bin 400 liradan az olmamak üzere belgede yer alması gereken tutarın yüzde 10'u oranında özel usulsüzlük cezası kesilecek. Devleti vergi kaybına uğrattıkları için vergi incelemesi yapılacak.

Beyan dışı bırakılmış hasılat nedeniyle vergi kaybına neden olunduğu için vergi incelemesi de yapılıyor veya yapılan tespitler esas alınarak dönem matrahları takdir ediliyor, vergi cezaları kesiliyor.

İşletmelere ve işletmeyle ilişkili tüm hesaplara IBAN yoluyla gelen transferler inceleniyor. Sadece işletme sahiplerinin değil yakınlarının ve çalışanlarının hesapları ile kiralama yoluyla kullanılan hesaplar da denetleniyor. Banka hesap hareketleri, tapu ve araç sicilleri gibi verilerden yola çıkılıyor.

Gerçek kazançlarını beyan dışı bırakanlar denetim kapsamına alınıyor. Kiralama yoluyla edinilen banka hesapları da MASAK mevzuatı çerçevesinde terörün finansmanı, kara para aklama, yasa dışı bahis gibi suç unsuru barındıran eylemler kapsamında inceleniyor.

Ticaret Bakanlığı da geçtiğimiz günlerde IBAN kiralama ilanları başta olmak üzere sosyal mühendislik dolandırıcılığına karşı, "Bir banka hesabının maddi menfaat karşılığında başka kişiler tarafından kullanılmasına izin vermek, Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Kanunu'na göre suç teşkil ediyor" uyarısında bulunmuştu.

https://www.ekonomim.com/foto-galeri/ekonomi/yasli-destek-programi-yades-nedir-yades-hangi-illerde-uygulaniyor-galeri-740138

Tebliğde yer alan ve geçen yıl yapılan oran artışlarına ilişkin değişikliklerin (yüzde 8’in yüzde 10; yüzde 18’in yüzde 20’ye yükseltilmesi) KDV uygulama Genel Tebliğine aktarılmasına ilişkin ibare değişikliklerinin, sanki yeni yapılmış ve KDV oranları artırılmış gibi sunulması gerçekten vahim!

Gıda maddeleri için KDV oranı yüzde 10 olarak belirlendi

Değerli okurlar, gıda maddelerinin lokanta ve kafe gibi yerlerde satılması durumunda KDV oranının yüzde 1 yerine yüzde 10 olarak uygulanmasını sağlamak için Hazine ve Maliye Bakanlığı (Bakanlık) 16 Nisan 2024 tarihinde internet sayfasında bir tebliğ taslağı yayımlamış ve aynı gün bazı basın ve yayın organlarında taslağın KDV oran artışı şeklinde haber yapılması üzerine basın açıklaması yapmak zorunda kalmıştı.

Basın açıklamasında özetle, KDV oranlarında herhangi bir artış yapılmadığı, Bakanlığın böyle bir yetkisi olmadığı, KDV oran artırımının sadece Cumhurbaşkanı Kararı ile yapılabileceği vurgulanmış ve taslağın uygulamada görülen yanlışların düzeltilmesi ve suistimallerin önlenmesine yönelik hazırlandığı ifade edilmişti.

Ben de aynı gün T24 için kaleme aldığım “Gıda maddelerinde yorum yoluyla KDV oranı artırılmak isteniyor” başlıklı yazıda taslağı eleştirmiştim.

Söz konusu taslak 27 Nisan 2024 Cumartesi günü hiçbir değişiklik yapılmadan “aynen” yayımlandı ve tebliğin izleyen ayın başında (1 Mayıs 2024’te) yürürlüğe girmesi öngörüldü.

Aynı tartışmaların devam etmesi üzerine Bakanlık 27 Nisan 2024 tarihinde yaptığı yeni bir basın açıklaması ile ilk açıklamasını hatırlattı.

KDV oran değişikliği yetkisi kimde?

Öncelikle Bakanlığın oran değiştirme konusundaki hatırlatmaları doğru, gerçekten de bazı basın ve yayın organlarında düzenleme KDV oran artışı gibi yansıtıldı.

Oran değiştirme yetkisi sadece Cumhurbaşkanı’na ait, Bakanlığın oran konusunda böyle bir yetkisi yok. Bakanlığın yetkisi sadece KDV oranlarını belirleyen 24/12/2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) kapsamındaki “mal ve hizmetleri tanımlama” ile sınırlı.

Tebliğde yer alan ve geçen yıl yapılan oran artışlarına ilişkin değişikliklerin (yüzde 8’in yüzde 10; yüzde 18’in yüzde 20’ye yükseltilmesi) KDV uygulama Genel Tebliğine aktarılmasına ilişkin ibare değişikliklerinin, sanki yeni yapılmış ve KDV oranları artırılmış gibi sunulması gerçekten vahim!

Maliye Bakanlığı, mal ve hizmet tanımlama yetkisini mi kullandı?

Yukarıda açıkladım, oran konusunda Maliyenin yetkisi, mal ve hizmetleri tanımlama ile sınırlı.

Bakanlığın bu yetkisine dayanarak tebliği çıkardığı söyleniyor. “Söyleniyor” diyorum, çünkü yayımlanan tebliğde herhangi bir dayanak referansı yer almıyor. Tebliğin hangi yetkiye istinaden yayımlandığı belirtilmiyor.

Tebliğ, düzenleme mi, yoksa açıklama mı?

Kamuoyunda tebliğin “düzenleme” mi, yoksa “açıklama” mı olduğu yönünde de tartışmalar yapılıyor. Bu şu açıdan önemli, eğer açıklama ise geçmişe etkili olacak, düzenleme ise yürürlüğe girdiği tarihten itibaren gerçekleşecek işlemlere uygulanacak!

Bakanlığın basın açıklamasında tebliğden “düzenleme” diye bahsettiğine dikkatinizi çekerim.

Tebliğle yapılmak istenen ne?

Şimdi yorum yoluyla nasıl bazı işlemlerde KDV oranının artırıldığını açıklamaya başlayalım.

KDV’ye Türkiye’de yapılan işlemler tabi tutuluyor. Bu işlemler esas itibariyle mal teslimleri ve hizmetler ile mal ve hizmet ithalatından oluşuyor. (3065 sayılı KDV Kanunu Madde 1)

Halen geçerli KDV oran düzenlemesi, sonradan çıkarılmış BKK ve Cumhurbaşkanı kararları ile değiştirilmiş 24/12/2007 tarih ve 2007/13033 sayılı BKK’nin güncel hali olup, buna göre KDV oranı;

Gıda maddeleri için yüzde 1 (1 Sayılı Liste, A Gıda Maddeleri Bölümü),

* Gazino, açık hava gazinosu, bar, dans salonu, diskotek, pavyon, taverna, birahane, kokteyl salonu ve benzeri yerler hariç olmak üzere kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kıraathane, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler, yemeği pakette satan veya diğer şekillerde yemek hizmeti sunan yerler, lokanta, içkili lokanta, kebapçı VE BENZERİ yerlerde verilen hizmetler (bu yerlerde verilen hizmetlerin alkollü içeceklere isabet eden kısmı hariç) için yüzde 10 (2 Sayılı Listenin 24’üncü sırası).

Görüldüğü gibi düzenlemede, gıda maddeleri için nerede teslim edildiğine bakılmaksızın oran belirlemesi yapılmışken, yeme-içme hizmetlerinde verilen hizmete göre değil, düzenlemede sayılan ve benzeri işletmelerde sunulan tüm hizmetler için geçerli olacak şekilde oran belirlenmiş bulunuyor.

Yeme-içme hizmetine ilişkin bölümde yer alan parantez içindeki hükümde, sayılan mahallerde verilen hizmetlerin alkollü içeceklere isabet eden kısmının hariç olacağı belirtildiği için, alkollü içeceklere isabet eden tutarın yüzde 10 yerine yüzde 20 oranında KDV’ye tutulması gerekiyor.

Söz konusu bölümde, sunulan hizmetten bağımsız olarak yapılan (örneğin bir pastaneden orada tüketilmeden satın alınan tatlı veya simit gibi) gıda maddesi teslimlerine ilişkin bir hükme ise yer verilmiyor.

Yeni tebliğin en önemli ve tartışmalı bölümü burası.

Bu nedenle, mevcut düzenleme Cumhurbaşkanınca değiştirilmediği sürece, tebliğde yer alan ve lokanta, kafe ve benzeri işletmelerde yapılan gıda maddesi teslimlerinde KDV oranının yüzde 10 olarak uygulanacağı yönündeki açıklamaların geçersiz olduğunu, Bakanlığın bu tebliğ ile yetki aşımında bulunduğunu düşünüyorum.

Tebliğin önceki işlemlere etkisi olacak mı?

Tebliğin, yürürlüğe girmesinden (1 Mayıs 2024 tarihinden) önce gerçekleşen/gerçekleşecek işlemlere etkisinin olmaması gerektiği açık. Çünkü yürürlük tarihi 1 Mayıs olarak belirlenmiş bulunuyor. Tebliğ ister “düzenleme” isterse “açıklama” kabul edilsin, hukuk devleti ilkesinin gereği olarak yürürlüğe girdikten sonra geçekleşen işlemlere uygulanmalıdır. Geçmiş etkili olmamalıdır.

Suistimal konusunda da detaylı bir şekilde açıklamaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu tebliğ çıkarılmadan önce tespit edilen/edilecek hatalı veya bilinçli olarak eksik KDV hesaplandığı iddiasının geçerli yasal dayanaklarla ortaya konulması gerekir. Bakanlığın basın açıklamalarındaki dili, çok sayıda mükellefi töhmet altında bırakıyor. Eğer bu dayanağın yeni çıkarılan tebliğle getirildiği düşünülüyorsa zaten geçmişe etkili olamayacağı açık.

Kaldı ki bence suistimal olarak değerlendirilip tarhiyatı yapılabilecek işlemler, gerçekte yemek hizmeti verildiği halde gıda maddesi teslimi olarak gösterilmiş işlemlerle sınırlıdır. Yoksa yemek hizmeti alınmaksızın veya bu işlemden bağımsız olarak satın alınan gıda maddeleri için yüzde 1 oranının uygulanmış olması, yukarıda açıkladığım gerekçelerle doğru bir uygulamadır, suistimal olarak değerlendirilemez.  

Eğer bu tür işlemler suistimal ise, yani lokanta ve benzeri yerlerde satılan gıda maddeleri için yüzde 10 oranı 1 Mayıs’tan önce de geçerli olacaksa, bu tebliği neden yayımladınız? Yeni tebliği yayımlamaya ne gerek vardı?

Maliyenin önceki işlemleri bu gözle değerlendirmesi gerekir.

Yukarıda açıkladığım üzere, bu tebliğle Bakanlığın mal veya hizmetleri tanımlama yetkisi kullandığını düşünmüyorum. Eğer böyle bir iddia varsa, söz konusu yetkinin bu şekilde kullanılması doğru olmamıştır. Çünkü mal teslimi olduğu açık olan işlemler, hizmet sunumu olarak değerlendirilemez. Eğer bu istenilseydi, oranla ilgili düzenlemeye bu husus Cumhurbaşkanınca eklenirdi.

Ayrıca bir yetki kullanılacaksa, bu hususun, ilgili düzenlemede, dayanağı da belirtilmek suretiyle açıkça ifade edilmesi gerekir. Bu doğru bilgilendirmenin de bir gereğidir. Oysa tebliğde böyle bir yetki kullanımından söz edilmemektedir.

Benzer işlemlerde uygulama nasıl yapılıyor?

KDV oranlarını tespit eden BKK’nın otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmetlerinde KDV oranının yüzde 10 olarak belirlendiği kısımda (2 Sayılı Listenin 25’inci sırası), konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden yararlanmayanlara verilen tüm hizmetler ile geceleme hizmetiyle beraber verilen ancak ayrıca belgelendirilen ya da geceleme hizmetine ait belgede ayrıca fiyatlandırılan hizmetlerin bu sıra kapsamında yer almayacağı açıkça belirtiliyor. Ancak ilgili kısımda, geceleme hizmeti kapsamında verilmesi ve geceleme bedeline dahil edilmesi mutat olan diğer hizmetlerin bu sıra kapsamında yer aldığı ifade ediliyor.

Bu nedenle KDV uygulama Genel Tebliğinin (2.4.2. ) bölümünde, konaklama tesislerinin bünyesindeki hizmet birimlerinde yiyecek-içecek hizmetlerinde de, 2007/13033 sayılı BKK’nın eki (II) sayılı listenin 24’üncü sırasına göre KDV oranının yüzde 10 olarak uygulanacağı açıklanıyor.

KDV uygulama Genel Tebliğinin (2.5.1. ) bölümünde ayrıca, geceleme hizmeti dışında olup mutat olarak geceleme hizmeti kapsamında sunulan hizmetlere ilişkin bedellerin, geceleme bedeline dahil edilerek geceleme-konaklama bedeli olarak tek bir bedel alınması ve fatura edilmesi halinde geceleme hizmeti ile birlikte bu hizmetlere de (yemek dahil) geceleme bedeli kapsamında yüzde 10 oranında KDV uygulanacağı belirtiliyor. (Şu an için her iki işlem de aynı orana tabi olduğu için bu düzelmemenin bugün için bir sorunu yok, ancak oran değişikliği olursa benzer bir sorun yaşanabilir.)

Bu örnekleri vermemin nedeni, oran belli nedenlerle paket şeklinde uygulanmak istenirse bunun yolu tartışmalı yetki kullanımı veya zorlama yorumlar değil, oranla ilgili düzenlemenin yetki sahibi Cumhurbaşkanınca yapılması gerektiğini vurgulamak/desteklemek ihtiyacını hissetmemdir.

Yemek kartı uygulamalarında değişiklik olacak mı?

Yemek çeki, kuponu ve kartlarının kullanıldığı yemek hizmetlerinde bu değişikliğin hiçbir etkisi yoktur. Bu işlemlerde yüzde 10 KDV hesaplanmaya devam edecektir.

Oran artışı fiyatları artıracaktır!

Lokanta ve benzeri işletmeler daha önce yüzde 1 KDV hesaplayarak sattıkları gıda maddelerini tebliğ yürürlüğe girdikten sonra yüzde 10 KDV hesaplayarak satacakları için bu malları alan tüketiciler açısından söz konusu yerlerde satılan gıda maddelerinin fiyatları vergi artışı kadar yükselecektir.

Bu artışı müşterilerine yansıtmayıp ürünlerinden indirim yapacak az sayıda satıcı olacağını tahmin ediyorum. Çünkü önceki uygulamalarda KDV artışı maalesef fiyatları yükseltti. Bunun enflasyonla mücadele programına da zarar vereceğini düşünüyorum.

İşletmeler buna nasıl reaksiyon gösterecekler?

Lokanta ve benzeri işletmeler, tebliğ haksız da olsa yürürlükte kaldığı sürece düzenlemeye uymak zorundalar. Yoksa cezalı tarhiyata muhatap olacaklar.

Tabii ki bu düzenlemeyi kanuna aykırı bulanlar iptali için doğrudan Danıştay’da dava açabilirler. İptal olasılığını yüksek görüyorum.

Lokanta ve benzeri yerlerde gıda satışına son vermeyi düşünen işletmeler olabileceği gibi, işletmeleri ayırmak suretiyle yemek hizmeti ile gıda maddeleri satışını ayrı işletmeler bünyesinde yapmak isteyen mükellefler de olacaktır. Böyle bir reaksiyon gösterilirse, tebliğden beklenen KDV tahsilatı gerçekleşmeyecektir.

Bu tebliğ marketleri avantajlı hale getirmiştir.

Tartışmalar nasıl bitirilir?

Eğer Maliye bu tartışmaları bitirmek istiyorsa, arzu ettiği sonucu sağlayacak Cumhurbaşkanı kararının acilen çıkarılması için girişimlere başlamalıdır.

Sorun, yeme-içme hizmetlerine ilişkin oranı da yüzde 1’e düşürerek çözülebilir, ancak mevcut durumda bunun geçekleşmesini beklemiyorum.

Diğer seçenek, Kararın gıda maddeleri ile ilgili bölümüne, gıda maddelerinin lokanta ve benzeri yerlerde satılması halinde II sayılı listeye göre yüzde 10 vergi hesaplanacağı yönünde bir ibare eklenmesidir. Bu yolla sorun kolayca çözülebilir. Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/lokanta-ve-kafe-gibi-isletmelerde-satilan-gida-maddeleri-icin-kdv-oraninin-yuzde-10-uygulanmasi-kesinlesti-tartismalar-suruyor,44588

Giriş

Kurumlar vergisi mükelleflerinin kurumlar vergisi beyannamelerini vermeleri için kalan sürede artık son düzlüğe girdik diyebiliriz. Bilindiği üzere 2023 hesap dönemi için kurumların, kurumlar vergisi beyannamelerinin ekinde yer alan bilançolarının yanı sıra enflasyon düzeltmesi uygulanmış bilançolarını da bu beyannamelerine eklemeleri gerekecektir.

Enflasyon düzeltmesi, mali tablolarda yer alan parasal olmayan kıymetlerin Türk Lirası değerlerinin, tablonun ait olduğu tarihteki değerine yükseltilmesinden ibaret bir işlemdir. Düzeltme, parasal olmayan kıymetlerin enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak tutarlarının düzeltme katsayıları ile çarpılması suretiyle gerçekleştirilecektir. İbaret diyoruz ancak enflasyon düzeltmesi yapıldıktan sonra da düzeltilmesi gereken ya da hesaplanmasına dikkat edilmesi gereken işlemler yer alıyor. Bunlardan bir tanesi de tevsi yatırımlardan elde edilen kazancın indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kısmının hesabı. Bu yazımızda da tevsi yatırımlardan elde edilen kazançların indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kısmının hesaplanması özelinde enflasyon düzeltmesinin etkilerini anlatmaya çalışacağız.

Tevsi Yatırımlarda İndirimli Kurumlar Vergisi

Tevsi yatırımları mevcut bir yatırıma üretim hattı veya makine ve teçhizat ilavesiyle kapasitenin artırılmasına yönelik olan ve mevcut tesis ile alt yapı müşterekliği oluşturarak bir bütün teşkil eden yatırımlar olarak tanımlamak mümkündür.

Bu yazımızda anlatmak istediğimiz temel noktadan çok fazla sapmamak adına indirimli kurumlar vergisine kısaca değineceğiz. İndirimli kurumlar vergisi esas olarak, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançların, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan hesap döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli oranlar üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulması suretiyle mükelleflerin özellikle yeni yatırımlar için teşvik edilmesine ilişkin bir uygulamadır.  Söz konusu yatırımlar için Devletçe karşılanacak yatırıma katkı tutarı, indirimli kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle tahsilinden vazgeçilen vergi tutarını, bu tutarın yapılan toplam yatırım tutarına bölünmesi suretiyle bulunacak oran ise yatırıma katkı oranını ifade etmektedir.

Tevsi yatırımlardan elde edilen kazanca indirimli kurumlar vergisi uygulaması ise söz konusu kazancın işletme bütünlüğü çerçevesinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde mümkün olabilecektir. Kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde ise tevsi yatırım dolayısıyla indirimli vergi oranı uygulanacak kazanç, yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına oranlanması suretiyle belirlenecek olan oranın kurumun ticari bilanço karı ile çarpılması suretiyle hesaplanacaktır. Dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet ifadesinden ilgili kurumun aktifine kayıtlı bütün amortismana tabi iktisadi kıymetlerin anlaşılması gerektiği bunun dışında boş arazi-arsa ve amortismana tabi olmayan diğer kıymetlerle ilgili tutarların bu hesaplamada dikkate alınmaması gerekmektedir. Bununla birlikte sabit kıymet tutarının hesabında ise bu kıymetlerin birikmiş amortismanları düşülmeden önceki brüt tutarlarının dikkate alınması gerekmektedir. Burası önem arz etmektedir ki, bu hesaplama sırasında işletme aktifinde yer alan sabit kıymetlerin kayıtlı değeri olarak, gerekli şartların oluşması halinde yapılan enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan değerleri dikkate alınacaktır.

Tevsi yatırımlardan elde edilen kazancın bu şekilde oranlama yapılmak suretiyle belirlenmesi mükellefler açısından seçimlik bir hak olmayıp, indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın işletme bütünlüğü çerçevesinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle mükellefçe tespit edilmesi gerekmektedir. Birden fazla tevsi yatırımı bulunan kurumların oranlama yaparken sadece tevsi yatırıma konu hizmet ve üretim işletmesiyle ilgili sabit kıymetleri değil, kurumun aktifine kayıtlı olan ve amortismana tabi tüm sabit kıymetlerin toplamını dikkate almaları gerekmektedir.

Hak kazanılan yatırıma katkı tutarına birden fazla yılda ulaşılması halinde her bir dönem itibarıyla indirimli oran uygulanacak kazanç, tevsi yatırım tutarının her bir dönem sonu itibarıyla kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına oranlanması suretiyle belirlenecektir.

Amortismana Tabi İktisadi Kıymetler ile Yapılmakta olan Yatırımlarda Enflasyon Düzeltmesi

Yukarıda tevsi yatırımlarda indirimli kurumlar vergisinden bahsederken, tevsi yatırımlardan elde edilen kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde tevsi yatırım dolayısıyla indirimli vergi oranı uygulanacak kazancın yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına oranlanması suretiyle belirlenecek olan oranın kurumun ticari bilanço kârı ile çarpılması suretiyle hesaplanacağından bahsetmiştik. Sonrasında ise bu oranlama yapılırken işletme aktifinde yer alan sabit kıymetlerin kayıtlı değeri olarak, gerekli şartların oluşması halinde yapılan enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan değerlerin dikkate alınacağına vurgu yapmıştık.

Şimdi ise konunun daha iyi anlaşılması açısından 2023 hesap dönemi enflasyon düzeltmesi kapsamında amortismana tabi iktisadi kıymetler ile yapılan ve yapılmakta olan yatırımların enflasyon düzeltmesi uygulaması içerisindeki durumundan bahsetmekte fayda var diye düşünüyorum.

Genel anlamda enflasyon düzeltmesi, paranın satın alma gücündeki değişmeler nedeniyle gerçek durumu ifade edemeyen mali tabloların, gerçek durumu ifade eder hale gelmelerini sağlamak üzere düzeltme işlemine tabi tutulmasıdır. Satın alma gücü ile ulusal para değerindeki değişmeler arasındaki ilişki göz önünde bulundurulduğunda, mali tablolarda yer alan kıymetler iki gruba ayrılır, bunlar parasal kıymetler ve parasal olmayan kıymetlerdir. Parasal kıymetler  enflasyon düzeltmesine tabi tutulmaz, çünkü bilançoda görünen parasal kıymete ait değer, bilanço tarihi itibarıyla o kıymetin satın alma gücünü de göstermektedir. Ancak bilançoda görünen parasal olmayan kıymetlere ait değerler, bilanço tarihi itibarıyla bu kıymetlerin satın alma gücünü gösteren değerler olmadığından, bilançonun enflasyonun etkilerinden ayrılabilmesi için parasal olmayan kıymetler enflasyon düzeltmesine tabi tutulur.

Amortismana tabi iktisadi kıymetlerde parasal olmayan kıymetler içerisinde yer alan parasal olmayan varlıklar içerisinde yer almaktadır ve enflasyon düzeltmesine tutulmaları gerekmektedir.  Bununla birlikte amortismana tabi iktisadi kıymetler için ayrılmış olan birikmiş amortismanlar da parasal olmayan kıymet mahiyetindedir ve enflasyon düzeltmesine tabi tutulurlar. Ancak enflasyon düzeltmesi uygulanmayan bir hesap döneminden sonra enflasyon düzeltme şartlarının yeniden oluşması halinde yapılacak enflasyon düzeltmesinde, birikmiş amortismanların, ait oldukları kıymetin bilanço tarihindeki değerinde düzeltme sonrasında ortaya çıkan artış oranı dikkate alınarak düzeltileceği hükme bağlanmıştır. Bu nedenle 2023 hesap dönemi sonuna ait bilançonun düzeltilmesinde, birikmiş amortismanların ait oldukları kıymetin bilanço tarihindeki değerinde düzeltme sonrasında ortaya çıkan artış oranı dikkate alınarak düzeltilmesi gerekmektedir. Burada belirtmek de fayda var enflasyon düzeltmesi uygulamasında amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin bir istisna düzenlenmiştir. Amortismana tabi olup faydalı ömür süresini tamamlayan ve amortisman yoluyla değeri tamamen yok edilmiş iktisadi kıymetlerin ve birikmiş amortismanlarının enflasyon düzeltmesine tabi tutulmalarının ihtiyari olduğu belirtilmiştir.

Ayrıca amortismana tabi iktisadi kıymetlerin enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak tutarları belirlenirken bir kısım değerlerin, söz konusu bu kıymetlerin Vergi Usul Kanununun değerleme hükümlerine göre bulunan tutarlarından düşülmesi gerekmekte olup bunlarında başında kuşkusuz Reel Olmayan Finansman Maliyeti gelmektedir. Sonuç olarak amortismana tabi iktisadi kıymetlerin içerisinde bulunan reel olmayan finansman maliyetlerinin, ilgili varlığın maliyet veya alış bedelinden düşülmesi sonucu bulunacak tutarın düzeltmeye esas alınması gerekmektedir. Yani amortismana tabi iktisadi kıymetlerin ROFM’den arındırma işlemi, mükelleflerin yapmış oldukları borçlanmalarda katlanmış oldukları ve amortismana tabi iktisadi kıymetlerin maliyet veya alış bedeline ekledikleri finansman giderlerinin içerisinde, enflasyon nedeniyle oluşan değer kaybının telafisine yönelik bir unsur da bulunduğundan, yani alınan borcun geri ödenmesinde borç verenin enflasyon nedeniyle uğrayacağı kayıp tutarı da finansman gideri içerisinde yer aldığından, maliyet veya alış bedeline eklenen finansman gideri içerisindeki anaparaya ait enflasyon kaybının ayrıştırılmasından sonra kalan kısmın enflasyon düzeltmesinde dikkate alınması gerekmektedir.

Yapılmakta olan yatırımlarda enflasyon düzeltmesi ise 2023 hesap dönemi sonuna ait bilançoda yer alan, yapımı süren ve tamamlandığında ilgili maddi duran varlık hesabına aktarılacak olan, her türlü madde ve malzeme ile işçilik ve genel giderlerle ilgili harcamaların yapıldığı, yani yatırımlara ilişkin tutarların düzeltilmesi işleminin söz konusu yatırımlara ait geçmiş her ay sonu itibarıyla kesinleşmiş harcama tutarlarının o ayın düzeltmeye esas tarih olarak dikkate alınması yoluyla bulunacak düzeltme katsayısı ile çarpılması ve bulunan bu tutarların toplanması suretiyle yapılması gerekmektedir. Burada da belirtmekte fayda var düzeltmeye esas yatırım tutarları belirlenirken bunların içerisinde yer alan mükelleflerin söz konusu yatırımları yaparken yapmış oldukları borçlanmalarda katlanmış oldukları ve yatırımın maliyetine ekledikleri finansman giderlerinin yani reel olmayan finansman maliyetlerinin düşülmesi gerekmektedir.

Ayrıca 2023 hesap dönemi sonu itibarıyla bilançoda yer almayan, ilgili aktif hesabına bilanço tarihinden önce aktarılmış bulunan ve yapılmakta olan yatırımlar hesabından gelmiş olan değerlerin düzeltmeye esas tarihi olarak, söz konusu değerlerin aktifleştirme tarihlerinin değil yapılmakta olan yatırımlar hesabının kullanıldığı tarihlerin alınması gerekmektedir. Buna göre söz konusu değerlerin düzeltilmesi iki aşamada gerçekleştirilecektir. Öncelikle her bir aya ilişkin yatırım harcaması, harcamanın gerçekleştiği ay sonu itibarıyla aktifleştirme tarihine kadar enflasyon düzeltmesine tabi tutulacak, sonra da aktifleştirilen bedel kül halinde aktifleştirme tarihinden 2023 hesap dönemi sonuna enflasyon düzeltmesine tabi tutularak düzeltilmiş hali ile bilançodaki yerini alacaktır.

Sonuç

Tevsi yatırımlardan elde edilen kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde tevsi yatırım dolayısıyla indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın hesaplanmasının yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına oranlanması suretiyle belirlenecek olan oranın kurumun ticari bilanço karı ile çarpılması şeklinde yapılması gerekecektir. Burada işlemin payında yani üst kısmında bölünen olarak gerçekleşen tevsi yatırım tutarı yer almaktadır. Paydasında ise yani alt kısmında bölen olarak da toplam sabit kıymet tutarı yer almaktadır.

Enflasyon düzeltmesi sonucunda bu oranlama yapılmak suretiyle bulunacak olan tevsi yatırımlardan elde edilen kazançlara indirimli kurumlar vergisi uygulamasında, söz konusu oranın enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan yeni veriler kullanılarak hesaplanması önem arz etmektedir. Bu hesaplama yapılırken tevsi yatırıma konu sabit kıymetleri değil, kurumun aktifine kayıtlı olan ve amortisman mevzuunu oluşturan tüm sabit kıymetlerin toplamı dikkate alınması gerekmektedir. Bu durumda da fazla sayıda amortismana tabi sabit kıymeti olan işletmeler açısından enflasyon düzeltmesi sonucu tevsi yatırımlardan elde edilen indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın bulunmasında kullanılan oranın daha düşük çıkması muhtemel olabilecektir. Bunun da önüne geçilebilmesi bizim görüşümüze göre her işletme özelinde farklı derecede olmakla beraber faydalı ömür süresini tamamlayan ve amortisman yoluyla değeri tamamen yok edilmiş olan sabit kıymetlerin ve birikmiş amortismanlarının enflasyon düzeltmesine tabi tutulmalarının ihtiyari olduğu göz önüne alındığında bunların söz konusu oranlamada enflasyon düzeltmesine tabi tutulmaksızın dikkate alınması suretiyle mümkün olabilecektir. Çünkü bir sabit kıymet her ne kadar faydalı ömür süresini tamamlamış olsa da tevsi yatırımlara isabet eden kazanç hesabında birikmiş amortismanları düşülmeden önceki brüt tutarları ile birlikte dikkate alınmaktadır.

Fatih KAYA
Vergi Müfettişi
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2024/04/29/enflasyon-duzeltmesi-sonrasi-tevsi-yatirimlarda-indirimli-kurumlar-vergisi/

Kaynakça

— Kurumlar Vergisi Kanunu

—  1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği

— Vergi Usul Kanunu

— Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 555)

— Vergi Usul Kanunu Sirküleri -165

27 Nisan 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 51 seri numaralı KDV Genel Tebliği ile yeme-içme sektörünü yakından ilgilendiren bir düzenleme yapıldı. Söz konusu tebliğ, taslak olarak kamuoyu ile paylaşıldığında bazı tartışmalar gündeme gelmiş ve Maliye bir açıklama yapmak zorunda kalarak düzenlemenin sektördeki kötü uygulamaların önüne geçmek için yapıldığını, vergi oranı artışı yapılmadığını kamuoyuna duyurmuştu.

Peki yapılan düzenlemenin içeriğinde ne var da tartışmalar çıktı? Konuyu detaylandırmadan önce bazı medya organlarında KDV oranlarında bir artış yapıldığı yönünde yapılan hatalı haberleri düzeltmek gerek. Vergi oranları, Anayasanın 73. maddesi uyarınca ancak kanunla veya kanunun yetki vermesi halinde altı ve üst sınırları belirtilmek şartıyla Cumhurbaşkanının çıkaracağı bir düzenlemeyle değiştirilebilir. Nitekim geçen sene 6 Temmuz 2023 tarih ve 7346 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile %8 olan indirimli KDV oranı %10’a, %18 olan genel KDV oranı ise %20’e yükseltilmişti. Ancak, KDV Uygulama Genel Tebliğinde paralel yönde bir güncelleme yapılmamıştı. İşte 51 seri numaralı Tebliğle gecikmiş de olsa bu güncelleme yapılmaktadır. Dolayısıyla, KDV oranlarında yapılmış yeni bir artış söz konusu değildir.

Tebliğde yapılan asıl düzenleme ise yiyecek içecek sunan işletmelerde uygulanan KDV oranına ilişkin “açıklama”dır. Söz konusu Tebliğ aslında yeni bir durum yaratmamakta olup Bakanlığın yukarıda bahsettiğim açıklamasında da ifade edildiği üzere sektördeki bazı suistimalleri önlemeye dönük açıklayıcı düzenlemeler yapmaktadır. Yapılan düzenleme uyarınca, “yiyecek içecek sunan işletmeler prensip olarak hizmet işletmesi mahiyetinde olduklarından buralarda imal edilen veya dışarıdan temin edilen gıda maddelerinin buralarda veya dışarıda tüketilmek üzere müşterilere satışında %10 (alkollü içeceklerde %20) oranında KDV hesaplanır.”

Söz konusu düzenleme, bu işletmelerde yapılan gıda maddeleri satışını, bir gıda maddesi satışı olarak değil, gıdanın da içinde bulunduğu bir hizmet satışı olarak değerlendirerek KDV Kanununa ekli 2 listenin 24. maddesi kapsamında %10 KDV oranına tabi olması gerektiğini söylemektedir. KDV Kanununa ekli 2 listenin 24. maddesi uyarınca “Gazino, açık hava gazinosu, bar, dans salonu, diskotek, pavyon, taverna, birahane, kokteyl salonu ve benzeri yerler hariç olmak üzere kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kıraathane, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler, yemeği pakette satan veya diğer şekillerde yemek hizmeti sunan yerler, lokanta, içkili lokanta, kebapçı ve benzeri yerlerde  verilen hizmetler (bu yerlerde verilen hizmetlerin alkollü içeceklere isabet eden kısmı hariç)” %10 KDV oranına tabidir.

Söz konusu düzenleme, mekanın türünü esas alarak bu yerlerde verilen hizmetlerin %10 oranında KDV’ye tabi olacağını söylemektedir. Dolayısıyla %10 KDV oranının uygulanması için öncelikle sayılan yerlerde bir satış olması ve bu satışın hizmet satışı olması gerekmektedir. Bu arada, düzenleme hizmet satışı yönünden oran belirlerken “alkollü içecek” satışını %20 oranında KDV’ye tabi tutmuştur. Dolayısıyla, bu işletmelerde yapılan hizmet satışları içinde alkollü içecek varsa, buna isabet eden kısım %20 KDV oranına tabi olacaktır. Bu ifadeye göre kuver, servis hizmeti vb. adlarla alınan ücretlerden de alkollü içeceklere isabet eden kısmın genel orana tabi olması gerektiği sonucu çıkmaktadır. “Hizmet satışını” esas alan düzenleme içinde cımbızla bir “mal (alkollü içecek) satışının” hariç tutulmasının ifade açısından zafiyet içerdiğini düşünüyorum.

Peki Bakanlığın atıf yaptığı suistimal ne? Sektördeki çok sayıdaki işletmenin düzenlediği belgelerde alkol servisi olsa da toplam tutarı yemek satışı gibi gösterdiği veya yemek servisi yapılsa da %1 KDV oranına tabi olan temel gıda maddesi satışı gibi belge düzenlediği görülmektedir. Ülkemizde menülerdeki fiyatlar KDV dahil tutar üzerinden gösterildiğinden bu uygulamalar nedeniyle işletmelerin tüketicilerden tahsil ettikleri KDV, düzenlenen fiş ve faturalarda daha düşük bir KDV oranı gösterildiğinden Maliye’nin değil bu işletmelerin cebine gitmektedir. Bu durum da hem vergi kaybına hem de hem de işletmeler arasında haksız rekabete yol açmaktadır. Dolayısıyla, Maliye’nin söz konusu Tebliği düzenlemedeki motivasyonu yerinde ve doğrudur. Bu arada, bu şekilde kasten yanlış belge düzenleyenlerin Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesindeki hapis cezası da öngören sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme suçuyla muhatap olma riski taşıdıkları uyarısında da bulunmuş olalım.

Tebliğdeki örnekler dondurulmuş bir tartışmayı da alevlendirmiştir. Söz konusu işletmelerde eğer bir servis veya hizmet alınmadan sadece gıda satışı yapıldığında hangi KDV oranı uygulanmalıdır? Yapılan düzenleme, Maliye’nin gözünde böyle bir ayırım olmadığını, yeme içme hizmeti sunan işletmelerde yapılan her türlü satışın %10 (alkollü içecek %20) KDV oranına tabi olacağını söylemektedir. Bu durumda, fırından veya marketten alınan bir simit %1 KDV oranına tabi olurken aynı simit pastaneden alınırsa %10 oranında KDV’ye tabi olmaktadır. Tebliğin bu anlayışının KDV Kanununa ekli 2 sayılı listesinin 24. maddesindeki düzenlemeye aykırı olduğunu düşünüyorum. Zira, söz konusu düzenlemede açıkça “verilen hizmetler” ifadesi geçmektedir.

KDV Kanununun 4. maddesinde hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olarak tanımlanmıştır. Kanunun 2. maddesinde ise teslim, bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir. Dolayısıyla, KDV açısından mal teslimi ve hizmet ayrı kavramlardır. Bir hizmet, doğası gereği bazı malların teslimini de içerebilir, ancak salt bir mal üzerindeki mülkiyet hakkının devri hizmet değil teslimdir. Konuyu yeme içme sektörü açısından değerlendirdiğimizde, müşterinin ürünü satın alıp parasını ödeyip gittiği ve işletmeden başka bir servis almadığı durumda artık bir mal satışından (tesliminden) bahsetmek gerekir. Dolayısıyla, Tebliğ bu alamda yetki aşımı yapmakta olup hukuki ihtilafların yaşanması kuvvetle ihtimaldir. Sektördeki aktörler Tebliğdeki örneklerin iptali için dava açabilirler.

Uygulamaya ilişkin açıklayıcı bir düzenlemenin RG’de yayımından ileri bir tarih olan 1 Mayıs 2024’de yürürlüğe girecek olması ise enteresan bir durum yaratmıştır. Bakanlık, yeni bir durum yaratan değil de halihazırdaki olması gereken uygulamaya dönük açıklayıcı bir düzenleme yapıyorsa yürürlüğün neden ertelendiğini ben anlamış değilim.

Uygulamada, yapılan satışın salt gıda maddesi satışı mı (teslim) yoksa hizmet satışı mı olduğunun tespitinin çok zor olduğunun ve Maliyenin mükellefin insafına kaldığının farkındayım. Ancak bunu önlemenin yolu yasal düzenlemeleri sınırları zorlayacak ve yetki aşındıracak şekilde yorumlamak değil, kanunla veya Cumhurbaşkanı kararıyla söz konusu işletmelerde yapılan her türlü satışı kapsayacak şekilde bir düzenleme yapmaktır.

Yazımı nereden çıktığını bilmediğim bir şehir efsanesini düzelterek bitirmek istiyorum. Piyasada alkollü içecek giderlerinin gelir ve kurumlar vergisi açısından gider olarak indirilemeyeceği ve KDV’sinin indirilemeyeceği yönünde yanlış bir bilgi var. Kanunlarımızda (şimdilik!) bu yönde bir kısıtlama yok. Dolayısıyla, bir çalışan veya müşteri yemekte alkollü içecek içti diye bunun giderleştirilmesi ve KDV’sinin indirimi reddedilemez, yeter ki işle bağlantılı olduğu tevsik edilsin. Piyasada alkollü içecek faturası kestirilmemesinin altında bu yanlış şehir efsanesinin de olduğunu düşünüyorum.

Sözün özü: Aşındırılan yetki yıpranır.

Numan Emre ERGİN

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/yiyecek-icecek-sektorunde-kdv-orani-meselesi/740168

Pazartesi, 29 Nisan 2024 07:41

Kümesteki Kazlar Neden Homurdanıyor?

Eskiler teşbihte hata olmaz derler. Bu nedenle konuya daha baştan affınıza sığınarak gireyim. Son yıllarda beyan dönemlerinde, hava durumu ilan eder gibi mükelleflerin dava konusu yaptıkları, yapabilecekleri hususları listeliyoruz. Acaba, neden ihtirazi kayıtlar artıyor?

İhtirazi kayıt ve konuyu yargıda tartışarak çözüm bulma arayışı kayıt içinde çalışan mükelleflerin hukuki sınırlar içinde gösterdikleri bir tepki mi? Kümesteki kazların homurdanması mı? Ya da kümesteki kazlar neden homurdanıyor olabilir?

Vergi yükününün adil dağılmadığı algısı, vergi yükünün adaletsiz dağıtıldığını düşünen kesimlerde ister istemez kabullenmeme, yükten kurtulma veya yükü hafifletme konusunda yolların aranmasına sebebiyet veriyor olabilir. “Neler giderek vergiye karşı direnci artırıyor olabilir?” sorusunu kendime sorduğumda aklıma gelen kalemleri sıralayayım:

1- Gelir dağılımının bozulması, milli gelirin dağılımında düşen payın giderek azalması,

2- Enflasyonun başlı başına bir vergi işlevi görmesi,

3- Milli gelirden alınan payla mütenasip vergi alınmıyor olduğu hissi,

4- Kayıt dışılıkla gerektiği gibi mücadele edilmiyor olduğu hissi,

5- Sürekli yapılan aflarla yaratılan adaletsizlik duygusu,

6- Yolsuzlukların üzerine gidilmediği hissi,

7- Kamu harcamalarının denetlenmediği hissi,

8- Düzenlemelerin giderek teknik boyutlu (idari kadroda hazırlanan taslakların), temsilsiz (usulünce yasalaşma süreci yaşanmadan-tüm kesimlerle tartışılmadan-alel acele-palyatif çözümler şeklinde) hazırlanıyor olması,

9- Suçun ve suçlunun üzerine gidilmediği, genel bir cezasızlık ve adaletsizlik hissi,

10- Sadece ve sürekli kayıtlı mükelleflerin (kümesteki kazların) üzerine gidildiği hissi,

11- Vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerdeki ağırlığın sürekli artması,

12- Muafiyet, indirim ve istisnaların ne derece adilane olduğu sorusu,

13- Yaşanılan (hak etmediklerini düşündükleri muamele ile karşılaştıkları durumlarda) sorunların yarattığı his,

14- Çok büyük bir kesimde vergi vermemenin sermaye birikiminin yolu olarak görülmesi,

15- Yabana atılmayacak bir kesimde mali yükleri eksiksiz taşıma halinde ayakta kalınamayacağı düşüncesi, bir çırpıda aklıma gelenler.

Bu hususlar genel ve makro düzeydeki sorunların vergi davranışlarına etkisi ile ilgili hususlar. Bu liste daha çok uzayabilir. Devletin bu konularda hızla gerekli adımları atarak algıyı değiştirme çabasına girmesi gerekiyor. Enflasyon düzeltmesi de yeni davalara sebep olacak gibi duruyor Şimdilerde vergi camiasını enflasyon düzeltmesi meşgul ediyor. Teknik olarak tartışılan sorunlar var. Çok uzun yıllardır yapılmaması yanında işin içine Mükerrer 298/Ç, Geçici 31, Geçici 31’e ilave, Geçici 32, Geçici 33 girince ortalık teknik olarak birbirine girdi.

Temennim üç aylık amortisman kaybı, Mükerrer 298/Ç’den yararlananların enflasyon düzeltmesinde düzeltemedikleri dönemlerin oluşması gibi tebliğlerle çözülebilecek hususların çözülerek gereksiz davaların açılmasının önüne geçilmesidir.

Enflasyon düzeltmesi yapıldığında, aktif kalemlerde değerlenebilecek kalemler (duran varlıklar, makina ve demirbaşlar) fazla ise ve pasifte aktifi dengeleyecek kadar parasal olmayan kıymetiniz yoksa (pasif borç ağırlıklı) ise 2024 yılından itibaren vergi matrahlarınız artacak. Amortismanlar da değerlenmiş tutarlar üzerinden hesaplanacağı için bir miktar gider de yaratacak ama gelir tarafı ağır basacak.

Henüz elde edilmemiş, kabaca rafta- depoda duran malın, duran varlıkların, demirbaş, makina ve teçhizatların durduğu yerde (enflasyon düzeltmesi nedeniyle) artan değeri üzerinden, ortada realize edilmiş bir gelir yokken, fiktif bir kazanç üzerinden vergi ödenmesi Anayasamızda ifadesini bulan vergileme prensiplerinin aşağı yukarı hepsine ters değil mi?

Zeki GÜNDÜZ

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kumesteki-kazlar-neden-homurdaniyor/724637

 

İş Kanunu 25/II-g maddesinde işçinin işverenden izin almaksızın kanunda belirtilen sürelerle devamsızlık yapması halinde işverene haklı nedenle derhal fesih hakkı verir.

İşveren işçinin ilk devamsızlık yaptığı tarihten itibaren iş kanununda belirtilen 3 devamsızlık durumundan birinin varlığı halinde haklı fesih yapabilir.

İşverenin işçiye ihtar yazısı göndermesi ve savunma talep ederek devamsızlığın haklı nedene dayanıp dayanmadığını sorması ve cevabi yazı için makul süre vermesi halinde fesih tarihi ne olmalıdır. Örneğin işçiye 2 iş günü süre verilmesi halinde haklı fesih hakkının doğduğu tarih mi? cevabi yazı için verilen süre sonunda mı fesih yapılmalı.

I. Durum: İşçinin 25/II-g maddesine göre devamsızlık sınırının aşıldığı tarih itibariyle yapılabilir. Örneğin işçinin ardı ardına 2 iş günü devamsızlık yapması durumunda 2. devamsızlık yapılan tarih itibariyle fesih yapılabilir.

II. Durum: işçiye verilen makul süre itibariyle fesih yapılabilir. Bu durumda işçinin işe gelmediği günler içinde devamsızlık tutanağı tutulmasının işveren yararına olacaktır.

III. Durum makul süre içinde işçinin cevabi yazı vermesi ve haklı bir sebebe dayanması halinde ise haklı nedenle fesih yapılmaz. İşçinin gelmediği günler için eksik gün bildirimi yapılabilir.

İşçiye gönderilecek ihtarda eğer iş akdinin cevabi yazı verilmemesi halinde .... tarihi itibariyle ..... nedenle feshedileceği bildirilmiş ise bu tarih itibariyle feshedilebilir.

Haklı nedenle fesih için dikkat edilmesi gereken bir konuda 6 iş günlük süredir. Burada işçinin devamsızlık yapmayı bırakıp işe başlaması halinde 6 iş günlük süre başlayacaktır.

Bir önemli konuda işçinin devamsızlık yaptığı günlerin bordroda gösterilmesi gerekir. İşçi için kaç gün devamsızlık tutanağı gösterildi ise bugünlerin bordroda eksik gün nedeni olarak gösterilmesi işveren yararına olacaktır.

MURAT DELİP

Uzmanı

Enflasyon Muhasebesi ile ilgili 2023 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Bilanço Dipnotlarında yazılacak örnek bilgileri İndirmek İçin Tıklayınız

Hazırlayan Ve Kaynak,

Linkedin Paylaşımından Alıntı Yapılmıştır.

Çalışan ve işveren ilişkisi iş akdinin feshine kadar devam eder, İşçi, iş görme borcundan dolayı işverenin yönetim hakkı kapsamında belirlemiş olduğu çalışma gün ve saatlerine riayet etmek durumundadır.

İşveren de yönetim hakkını sınırsız olarak kullanamaz. Yasa ile belirlenmiş olan sınırlar dahilinde kullanabilir.

⌛ İşçinin devamsızlığı;
- İşe gün boyunca hiç gelmeyerek
- Mesai saatlerinde işyerinden ayrılarak belli bir saat devamsızlık yapmak
- İşe geç kalmak veya erken çıkmak gibi olabilir.

İş Kanunu Madde 25'te işverenin haklı fesih yapabileceği durumlar belirtilmiştir. Bu durumlardan biri de kanunda belirtilen sürelerle işçinin devamsızlık yapmasıdır.

Kanun maddesinde;
"İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi." hükmü yer alır.

⚠ Görüldüğü üzere işçinin haklı nedenle feshi için, devamsızlığın;
- İşverenin onayı veya işveren vekilinin onayı olmamalı (izinsiz olmalı)
- Haklı bir sebebe dayanmamalı
- Ardı ardına 2 iş günü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü veya bir ayda üç iş günü devamsızlığın söz konusu olması gerekir.

Bu şartların varlığı dışında devamsızlık nedeniyle haklı fesih hakkı kullanılamaz.

Peki işçinin saatlik devamsızlıkları toplanarak haklı fesih yapılabilir mi?

Yukarıdaki kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere işçi mazeretsiz işe hiç gelmemelidir. İşçinin işe geç gelmesi vb. saatlik devamsızlığı haklı fesih imkanı sağlamaz. Nitekim Yargıtay'ın bir kararında da bu duruma değinilmiştir.

"Devamsızlık süresi, ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda üç işgünü olmadıkça, işverenin haklı fesih imkanı yoktur. Belirtilen işgünlerinde hiç çalışmamış olunması gerekir. Devamsızlık saatlerinin toplanması suretiyle belli bir gün sayısına ulaşılmasıyla işverenin haklı fesih imkanı doğmaz. 22. Hukuk Dairesi 2017/17188 E. 2018/23817 K."

Sonuç olarak;
- Devamsızlık günleri İş Kanunu'nda belirtilen sürelerle olmalı
- İşçinin haklı bir nedeni bulunmamalı
- İşveren, işveren vekili, izin vermeye yetkili yönetim tarafından izin verilmeden yapılmalı
- Devamsızlığın saatlik olması halinde gün olarak dikkate alınmamalı
- Ve en önemlisi ve sık yapılan hatalardan biri devamsızlık yapılan günlerin bordroda gösterilmesi veya bu günler için prim gün bildirimi yapılması

Bir sonraki konumuz işçinin geç kaldığı saatlere karşılık 1 günlük ücreti kesilebilir mi?

MURAT DELİP

Uzmanı

4857 sayılı İş Kanunu’nun “Sözleşmenin sona ermesinde izin ücreti” başlığını taşıyan 59. maddesine göre, “iş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar”.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra anılan Kanunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 126/3 hükmüne yer verilmediği gerekçesiyle yıllık izin ücretinin Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde düzenlenen on yıllık genel zamanaşımına tabi olacağı ileri sürülmüştür.

Ancak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 147. maddesinin gerekçesinde hizmet sözleşmesi hükümlerine göre çalışanların “dönemsel edimler” niteliğindeki ücret alacaklarının aynı maddenin 1. bendi kapsamına girmesi nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 126. maddesinin 3. bendindeki hükmün ayrıca düzenlenmesine gerek görülmediği belirtilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 147.maddesinin 1.bendine göre, “Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler” beş yıllık zamanaşımına tabidir. Yıllık ücretli izin dönemsel edim niteliğinde olup, buna ait ücret hakkında da anılan hüküm uygulanmalıdır.         

12.10.2017 tarih ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 15. maddesi ile 4857 Sayılı  İş Kanunu’na eklenen ek 3. maddede de yıllık izin ücretinin beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu açıkça düzenlenmiştir.  Buna göre Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihi  ile 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 12.10.2017 tarihi arasındaki dönemde de yıllık izin ücretinin tabi olduğu zamanaşımı süresi (5) yıldır.      

CEVAT NEVRUZ

ı

Linkedin Paylaşımınından Alıntı Yapılmıştır

Kaynak : Yargıtay 9HD. İlke Kararları

Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Tebliğe göre; Bakanlığın 26 Nisan 2014 tarihli Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde yer alan “yüzde 8” ibarelerinin "yüzde 10”, “yüzde 18” ibarelerinin "yüzde 20” şeklinde değiştirilmesine karar verildi.  

Düzenlemeyle birlikte lokantaların hizmetlerini, et, su, meyve suyu gibi gıda malzemesi satışı göstererek yüzde 10 yerine yüzde 1 KDV ile faturalandırmasının önüne geçilecek.

Yüzde 10 oranında KDV 

Taslağa göre hizmet sunan lokanta, kafe, pastane gibi işletmeler kendilerinin hazırlayıp sundukları yiyecek ve içecekler ile dışarıdan temin edilerek buralarda sattıkları ürünler için yüzde 10 oranında KDV hesaplayacak.

Bu işletmelerin telefonla veya internet üzerinden sipariş suretiyle adrese gönderme, gel-al gibi yöntemlerle yaptıkları tüm satışlar da aynı kapsamda değerlendirilecek.

Karar yürürlüğe girdi

Öte yandan, yiyecek ve içecek hizmetlerine yönelik işyeri ruhsatı bulunmadığı halde müşterilerine masa, oturma yeri, tezgâh gibi servis yapılabilen alanlarda yiyecek ve içecek hizmetleri sunanların bu yerlerde yaptıkları satışlar da bu kapsamda olacak.

Karar Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

 

27 Nisan 2024 Tarihli Resmi Gazete

Sayı : 32529

Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:

KATMA DEĞER VERGİSİ GENEL UYGULAMA TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ (SERİ NO: 51)

MADDE 1- 26/4/2014 tarihli ve 28983 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin (III/B-2.4.) bölümünde yer alan “(%8)” ibareleri “(%10)”, “(%18)” ibareleri “(%20)” şeklinde değiştirilmiş, aynı Tebliğin (III/B-2.4.1.) bölümünün birinci paragrafında yer alan “1/1/2008 tarihinden itibaren” ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve aynı bölümün dördüncü paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraflar eklenmiştir.

“Bu işletmeler prensip olarak hizmet işletmesi mahiyetinde olduklarından buralarda imal edilen veya dışarıdan temin edilen gıda maddelerinin buralarda veya dışarıda tüketilmek üzere müşterilere satışında %10 (alkollü içeceklerde %20) oranında KDV hesaplanır.

Örnek 1: (K) Kahvecisi, kendi hazırladığı kahvelerin yanında (T) işletmesinden temin ettiği keklerin de satışını yapmaktadır. Self-servis olarak hizmet veren işletmeye gelen müşteri sipariş ettiği kahvenin yanında ıslak kek satın almış ve işletmeye ait alanda oturmak yerine siparişlerinin paketlenmesini istemiştir. Ayrıca 100 gr Türk kahvesi çektirmiştir. Kafeterya ruhsatına sahip olan (K)’nın yaptığı bu satışların tamamında %10 oranında KDV hesaplanacaktır.

Örnek 2: (G) Lokantasında yemek yiyen müşteri (D), lokantadan ayrılırken 1 kg baklava satın almıştır. Lokanta, müşteriye vermiş olduğu yemek hizmeti ile baklava satışında %10 oranında KDV hesaplayacaktır.

Bu işletmelerin telefonla veya internet üzerinden sipariş suretiyle adrese gönderme, gel-al gibi yöntemlerle yaptıkları tüm satışlar da aynı mahiyettedir.

Örnek 3: (A) Pastanesi, telefonla verilen sipariş üzerine imalathanesinde 8 kişilik doğum günü pastası hazırlamıştır. Müşteri pastanın ev adresine gönderilmesi yerine iş çıkışı pastaneye gelerek pastayı alacağını bildirmiştir. İş çıkışında sipariş pastanın yanında 1 kg kuru pasta ve 2 şişe limonata satın almıştır. Pastane işletme ruhsatına sahip (A)’nın sipariş suretiyle hazırladığı pasta ve yanındaki gıda satışlarında %10 oranında KDV hesaplanacaktır.

Öte yandan, yiyecek ve içecek hizmetlerine yönelik işyeri açma ve çalışma ruhsatı bulunmadığı halde müşterilerine masa, oturma yeri, tezgâh gibi servis yapılabilen alanlarda yiyecek ve içecek hizmetleri sunanların bu yerlerde yaptıkları gıda maddeleri satışları da 2007/13033 sayılı BKK eki (II) sayılı listenin 24 üncü sırası kapsamındadır.

Örnek 4: Sahilde faaliyet gösteren (B) Büfe İşletmesi, yiyecek ve içecek hizmetlerine yönelik işyeri açma ve çalışma ruhsatı bulunmadığı halde büfesinin önüne yerleştirdiği masa ve taburelerde oturan müşterileri ile sahilde bulunan şezlonglarda denize girenlere tost, çay ve meşrubat satışı yapmaktadır. (B) Büfe İşletmesi, fiilen yiyecek ve içecek hizmetleri sunduğundan büfede hazırladığı tost ve çayın yanında dışarıdan hazır temin ettiği gıda maddelerinin satışında %10 oranında KDV hesaplayacaktır.”

MADDE 2- Bu Tebliğ yayımını izleyen ayın başında yürürlüğe girer.

MADDE 3- Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.

Page 1 of 1195

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • IBAN'la Alınan Ödemelere Kesilecek Cezalar Belli Oldu! Müşterilerini IBAN'la ödemeye yönlendiren, alışveriş karşılığında fiş kesmeyen esnafa kötü…
  • Lokanta Ve Kafe Gibi İşletmelerde Satılan Gıda Maddeleri İçin KDV Oranının Yüzde 10 Uygulanması Kesinleşti; Tartışmalar Sürüyor! Tebliğde yer alan ve geçen yıl yapılan oran artışlarına ilişkin…
  • Enflasyon Düzeltmesi Sonrası Tevsi Yatırımlarda İndirimli Kurumlar Vergisi Giriş Kurumlar vergisi mükelleflerinin kurumlar vergisi beyannamelerini vermeleri için kalan…
Top