Yazdır

Teknik İflas ve Yönetim Kurulunun Sorumluluğu

Covid - 19 pandemisi ile birlikte şirketlerin mevcut planlamalarında kısa, orta ve hatta uzun vadede revizyon gereksinimleri ortaya çıkmaktadır. Bu gereksinimlerin karşılanmasında, sosyal verilerin yanı sıra pek tabii ki finansal verilerin titizlikle analiz edilmesi gerekmektedir. Şirketlerin yönetim kurulları, şu sıralar öngörülemeyen birçok konuya ilişkin kesinleşen finansal tablolarını, bütçelerini ve nakit akışlarını analiz ederek, planlamalarını tekrar gözden geçirmektedir. Bu duruma paralel olarak, yönetim kurulunun ve yöneticilerin şirketin sermaye ve özkaynak yapısını güçlü tutması ve devamlı olarak gözlemlemesi önem arz etmektedir.

Bu yazıda, sermayenin kaybı, borca batık olma durumuna (teknik iflas) ilişkin hatırlatmalara yer verilmiş olup, bu bağlamda yönetim kurulu üyelerinin ve yöneticilerin sorumluluğuna dikkat çekilmiştir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) “2. Devredilemez görev ve yetkiler” başlıklı 375. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendinde yönetim kurulunun “Borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması” nın devredilemez ve vazgeçilemez görevleri arasında olduğu hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan, 6102 sayılı TTK’nın “V – Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu” başlıklı 553. maddesinin 1. fıkrasında;

“(1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlâl ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen maddeler dikkate alındığında, şirketin teknik iflası gibi hayati bir konunun yönetim kurulu üyeleri tarafından titizlikle analiz edilmesi ve devamlı olarak gözlemlenmesi gerekmektedir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu uyarınca teknik iflas düzenlemesi:

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Sermayenin kaybı, borca batık olma durumu” başlıklı 376. maddesinde çağrı ve bildirim yükümlülüğü aşağıdaki ifadeler ile hüküm altına alınmıştır.

“(1) Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırır ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar.

(2) Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer.”

Yukarıdaki madde hükmüne göre, son yıllık bilanço üzerinden sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden” sona erecektir.

Son yıllık bilânçodan, zararlar sebebiyle sermaye ile kanunî yedek akçeler toplamının üçte ikisinin karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, yönetim kurulunun çağrısı üzerine genel kurul aşağıdaki kararları alabilir. Sermayenin,

Önemli bir not olarak, mevcut durumun bir ara bilânço ile anlaşılmış olması halinde, yönetim kurulu son yıllık bilânçoyu beklememelidir.

Her ne kadar yazımızın konusu olmasa da sermaye azaltımı yöntemi kullanılırken Gelir İdaresi Başkanlığı’nın muktezaları ile yönlendirdiği ve vergilenebilir kaynakların çekildiğinin sayılacağı yaklaşımları da dikkate almak gerekir. Bir taraftan sermaye azaltıp teknik iflastan kurtulmak için çabalarken, diğer taraftan kurumlar vergisi ve stopaj ödeme yükümlülüğü doğurucu işlemlerden kaçınmak gerekir. Buna göre, her şirketin kendi özelinde bilançolarının yapısını analiz ederek ilerlemesinin daha uygun olacağı kanaatindeyim.

Teknik iflas hesaplamasına ilişkin 15.09.2018 tarihli Tebliğ:

15.09.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve yayım tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK 376 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ ile sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarında uyulacak usul ve esaslar düzenlenmiştir.

İlgili Tebliğ’in Geçici 1. maddesine göre; “1/1/2023 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararları dikkate alınmayabilir.” açıklamasına yer verilmiştir.

Şirketlerin, teknik iflasa ilişkin yapacakları analizde, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerinden doğan kur farkı zararlarını arındırmak suretiyle, sermaye ve özkaynak yeterliliklerini belirlemeleri önem arz etmektedir. Diğer taraftan, uygulamanın 01.01.2023 tarihine kadar geçerli olması sebebiyle, şirketlerin ileriye dönük yapacakları projeksiyonda, uygulamanın bitiş tarihini göz önünde bulundurmaları uygun olacaktır. Aksi halde, şirketler 01.01.2023 tarihi itibariyle bir anda teknik iflas ile karşı karşıya kalabilecektir.

Sorumlu Vergicilik Bakışıyla…

Şirketlerin yönetim kurulları, Covid – 19 salgını ile birlikte bütçe, nakit akışı vb. hususların yanında şirketin sermaye ve özkaynak yapısını güçlü tutmaya çalışırken teknik iflasa ilişkin verecekleri kararda; henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerinden doğan kur farkı zararlarını dikkate alıp/almama hususunu göz önünde bulundurmaları faydalı olacaktır.

Unutulmamalıdır ki, borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görevleri arasında yer almaktadır. Yönetim kurulu üyeleri ve yöneticiler yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlâl ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu tutulabilecektir.