Hızlı kur etkisinin finansal tablolarda ağır tahribatlara yol açtığı, çok sayıda şirketi Türk Ticaret Kanunu'nunda düzenlenen “teknik iflas” aşamasına getirdiği seslendirilmektedir. Bir kısmı sadece “tebliğ” ile açıklama getirilmek suretiyle hayata geçirilebilecek pratik, pragmatik önerileri derlemeye çalıştık.

1. Bilançodaki gayrimenkul vb. maddi varlıkların değerlenmesi

Geçmişte ticaret hukukçularının, varlıkların mahkeme kanalıyla değer tespitlerinin yaptırılabileceği, belirlenen değerle kayıtlı değer arasındaki farkın aktifte varlığın değerine ilave edilebileceği, pasifte de bir fon hesabına kaydedilebileceği görüşü çerçevesinde işlemler yapılıyordu.

SPK’ya tabi bir kısım şirketlerde de bu tür işlemler yapılmıştı. Mali İdare de, değerleme farkı üzerinden amortisman ayrılmaması ve satış sırasında farkın varlığın maliyet bedeli içinde dikkate alınmaması kaydıyla mali açıdan bir sorun teşkil etmeyeceği görüşündeydi.

Ancak, daha sonra Mali İdare bu değerlemenin yapılamayacağı, yapılırsa değerleme farkının gelir sayılıp vergilenmesi gerekeceğini ileri sürmeye başladı. 7144 sayılı Kanunla yapılan, gayrimenkuller için yeniden değerleme imkânı veren, amortismanın değerlenmiş tutarlar üzerinden ayrılmasını sağlayan ancak yararlanabilmek için %5 vergi ödemek gereken düzenleme de bildiğimiz kadarıyla pek ilgi çekmedi.

Mali İdare önceki yaklaşımı çerçevesinde, bu tür değerlemelerin yapılabileceği veya yapılan bu işlemin vergisel bir sonuç doğurmayacağı konusunda bir açıklama (tebliğ ile) yapabilir.
Aslında bu işlemin yapılabilirliğine ilişkin açıklama ve düzenlemenin Ticaret Bakanlığı'nca yapılmasında, Mali İdarenin vergisel boyutunu açıklığa kavuşturmasında fayda var.

2. Sermayenin tamamlanması vergiye tabi tutulamaz

Türk Ticaret Kanunu'nun 376. maddesine göre öz varlıklarının 2/3 ünü yitiren şirketler ya sermayelerini azaltmak ya da azalan sermayeyi tamamlamakla yükümlüdürler. Aksi takdirde şirket iflas etmiş sayılacaktır.

Sermayenin ortaklar tarafından tamamlanması halinde bu tutarlar çeşitli adlarla (sermaye tamamlama fonu, zarar itfa fonu, zarar fonu vb.) bilançoda bir fon hesabında muhafaza edilmektedir.

Mali İdare verdiği bazı görüşlerde bu fonların gelir olarak değerlendirilip vergiye tabi olacağını, ayrıca KDV de hesaplanacağını belirtmiş, bazı cezalı tarhiyatlar yapmıştır.

Bu konuda da bir Mali İdare tebliği ile açıklama yapmak, yeterli ve yararlı olacaktır. Ticaret Bakanlığı'nca yapılacak bir tebliğ açıklaması ile, bu fonlara ve fonların hukuki niteliğine ilişkin açıklama yapılması da rahatlama getirebilir.

3. Tercih değişikliği mümkün olabilmeli

Yatırım aktifleştirilene kadar, o yatırımla ilgili faiz ve kur farkı giderlerinin yatırımın maliyetine ilave edilmesi zorunluluk iken, yatırım bittikten sonra, izleyen yıllarda, faiz ve kur farkının yatırım maliyetine eklenmesi veya doğrudan gider yazılması seçimlik haktır.

Mali İdare seçimlik hakkın bir kez kullanılması halinde izleyen yıllarda bu seçimin değiştirilemeyeceği görüşündedir. Bu konuda seçimlik hakkın istenirse değiştirilebileceği, diğer bir deyişle, önceki yıllarda doğrudan gider yazma yolunu seçen mükelleflerin 2018 ve sonraki yıllarda istiyorlarsa bu seçimlerinden vazgeçerek bu yıl oluşan kur farkları ve faizleri yatırımın maliyetine eklemek suretiyle aktifleştirebilecekleri açıklanabilir. Böyle bir düzenlemenin tebliğ ile yapılabileceği görüşündeyiz.

4. Kurun sabitlenmesi veya TL’ye dönülmesi sorun olmamalı

Şu an yabancı para cinsinden düzenlenmiş mal veya hizmet bedellerinin TL’ye döndürülmesi veya kurun sabitlenmesi konusunda mali açıdan da sorun yaşanır mı endişesi taşınmaktadır.
Mali İdare başlangıçta yapılmış sözleşmeye göre alacağın doğduğu, bu alacağın “değersiz alacak” (VUK 322) veya “vazgeçilen alacak” (VUK 324) kapsamında belgeye bağlanmak suretiyle azaltılabileceği yaklaşımında olabilmektedir. Veya geçmiş tecrübeler ışığında, böyle bir tehlike olabilir evhamı mevcuttur.

Hele bir de buna KDV sosu katılırsa, evham iki katına çıkmaktadır.

Bizce taraflar özgür iradeleri ile her zaman mevcut sözleşmeyi istedikleri gibi değiştirebilirler.

Döviz cinsinden tarif edilmiş tutarları kuru sabitlemek veya TL’ye çevirmek suretiyle yeniden tanımlayabilirler.

Fatura henüz düzenlenmemişse ilave bir işlem yapmadan, daha önce bir fatura düzenlenmişse karşı tarafın düzeltme faturası düzenlemesi suretiyle, kolayca bu düzeltmelerin yapılabileceği düşüncesindeyim.

Mali İdare'nin bu konuda da rahatlatıcı bir açıklama yapması yararlı olacaktır.

5. Grup şirketlerin tefeci sayılma korkusu

Yeni Türk Ticaret Kanunu sonrasında teknik detayına girmeyeceğim nedenlerle grup şirketlerinin artık birbirine borç veremeyeceği, verirse bu hususun “tefecilik” addedilebileceği endişeleri oluştu.

Bu konuda bir problem olmadığı hususunda Ticaret Bakanlığı'nca bir açıklama yapılması yararlı olacaktır.

Bunun yanında, grup şirketlerinde bir nev’i “tek hazine hesabı” anlamına gelebilecek yapılara ilişkin düzenleme yapılması da yararlı olabilecektir.

6. Yurt dışındaki ortaktan alınan faizsiz borç için KDV olmamalı

Yabancı ortağınızdan faizsiz hatta kur farksız (TL cinsinden) borç aldığınızda Mali İdare'nin cezalı uygulaması ile karşılaşabilirsiniz.

Böylesi bir durumda normalde alkışlanması gereken şirketlere olmayan, hayali faiz üzerinden cezalı KDV tarhiyatı yapılıyor.

Bir faiz olmamasına rağmen, önce emsal faiz ne olacak idiyse hayali bir faiz hesabı yapılıyor, sonra bu hayali faiz tutarı üzerinden gecikme faizi ile gerçek KDV ve ceza isteniyor.

Bu uygulamanın da yanlış olduğunu, bu konuya da bir tebliğ ile açıklık getirmek gerektiğini düşünüyorum. 

7- Teknik İflas Konusunda;

a- Ödenmedikçe kur etkisini dikkate almama

Öncelikle tebliğdeki geçici maddeden:” …henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı dikkate alınmayabilir” şeklindeki açıklamadan başlamak gerekir.

Vergi Usul Kanunu açısından bir düzenleme yapılmadıkça, kurumlar vergisi beyanı açısından bu değerleme yapılmak zorundadır.

SPK, KGK, BDDK’nın (Bankalar açısından da bir düzenleme yapılmış) bağımsız denetim, muhasebe ve denetim standartları açısından bunu kabul edebilmesi zor görünmektedir. 
Değerleme yapmak vergi pozisyonu açısından işe geliyor ancak bilançonun zayıflaması nedeniyle işe gelmiyor olabilir.

b- Sermayenin azaltılması konusu

Mali idare azaltılan sermayenin iç kırılımına (Sermayenin kaynaklarına: nakit, fonlar…) bağlı olarak, hiç vergilenmemiş sermaye unsurlarına öncelik vererek vergileme eğilimindedir. Bu konuya bu duruma uygun bir çözüm getirilmelidir.

c- Sermaye artırımı yapılabilmelidir.

Uygulamada sermaye kaybı ve borca batıklık halinde sermayenin artırılmasına izin verilmemekte, tamamlamaya zorlanmaktadır. Kolayca sermaye artırımı yapılabilmelidir.

Özellikle ortakların şirketten olan alacaklarının sermayeye ilavesi kolaylaştırılmalı, engel çıkarılmamalıdır. Çok sayıda işletmede şirkete sermaye koyma konusunda ortakların mali güçlerinin eşit olmaması nedeniyle farklılıklar mevcuttur. Sermayeye ilave edilmezse şirketi destekleyen ortak haksızlığa uğrayacak veya bu durum mekanizmayı tıkayacaktır.

d- Ortakların tamamladıkları sermaye gelir değildir. Mali idare süratle (Geçen yazımızda da belirttiğimiz üzere) bu konuyu açıklığa kavuşturmalıdır.

e- Mali yapıyı güçlendirecek diğer önlemler kolaylaştırılmalıdır.

Geçen yazımda belirttiğim, başta varlıkların değerlenerek değerleme farklarının bilançoya yansıtılması olmak üzere tüm olası araçlar kullanılabilmelidir.

8- Şüpheli hale gelen alacakların KDV’si

Yapılan bir düzenleme ile (Yasal takibe başlanılan veya borçlunun konkordato ilanı veya iflas isteminin kabulü gibi durumlar nedeniyle) şüpheli hale gelen alacaklarla ilgili KDV kısmı, değersiz alacaklarda olduğu gibi düzeltilebilmelidir. Aksi taktirde tahsil edilemeyen alacaklarla ilgili ödenen KDV’ler şirketin mali yapısını zayıflatabilecektir.

9- Vazgeçilen alacaklarda mahsup

Vazgeçilen alacaklarda geçmiş yıl zararlarına da mahsup imkanı getirilmelidir.

10- Şirketlerin mali yapılarını güçlendirme çabaları kolaylaştırılmalıdır.

a) Bölünme konusunda kafa karışıklığı giderilmelidir.

Finansal güçlükle karşılaşan şirketlerin kullandığı, kurumlar vergisi kanununda da düzenlenmiş bölünme müessesesinde ne yazık ki cezalı tarhiyatlarla karşı karşıya kalınmaktadır.

Bölünme neticesinde zorunlu olarak yapılan sermaye azaltımı işlemi ortağa kar dağıtımı olarak nitelendirilmektedir.

Aynı şekilde bölünmeye yasada olmayan sınırlar getirilebilmektedir.

b) Şirketlerin gayrimenkul satışları nedeniyle yaşadığı sorunlar giderilmelidir.

Yasadaki sınırlar dışında (Ki böyle bir dönemde bu hususlar dahi gözden geçirilmelidir) yorum yoluyla ilave şartlar aranması (Örn; fiilen yapılmasa da, ana sözleşmede gayrimenkul alım satımının faaliyetler arasında sayılmasının gayrimenkul ticaretine delil sayılması gibi) uygulamasına son verilmelidir.

Yasadaki şarta bağlı istisna, zararına satış halinde zararın %50’sinin gider olarak dahi dikkate alınmasını engeller tarzda yorumlanmaktadır.

c) Hisselerin basılıp basılmadığından hareketle yaratılan sorunlar. Kanunla getirilen istisnalar, şekli birtakım gerekçeler öne sürülerek eleştiri ve tarhiyat konusu yapılabilmektedir.

d) İstisna uygulamasında limited şirket paylarına AŞ hisselerinden farklı muamele yapılması doğru değildir.

e) Limited şirketlerin nev’i değişikliğinde hisselerin elde tutma süresinin hesabında görüş değişikliğine gidilmesi gibi durumlar işlemleri zora sokabilmektedir.

11- Şirket satışlarında değerin düşmesinin önüne geçilmesi veya işin kolaylaşmasını sağlayacak yaklaşımlar

Bir şirketin hisselerinin devralınması, sonrasında ortaya çıkabilecek risklerin şirket varlıklarından karşılanması anlamına gelecektir. Diğer bir deyişle bugün bir değer atfederek satın aldığımız şirket sonradan ortaya çıkabilecek riskler nedeniyle size pahalıya mal olabilir.

Bu nedenle satın almadan önce şirketler inceletilebilir, riskleri anlaşılmaya çalışılır. Tespit edilen olası riskler kadar da hisse değeri azaltılır.

Bazen olası vergisel veya benzeri mali riskler nedeniyle alıcı ve satıcı fiyatta ve devir şeklinde anlaşamazlar.

Af dönemleri bunun için önemli bir fırsattır. Bu nedenle af imkânlarından yararlanan şirketler geçmiş risklerini sıfırlar, böylelikle şirket hisselerini daha rahat satabilir hale gelirler.

a) Kurumlar vergisi ve hatta KDV’de matrah artırımında bulunmuş şirketler kar payı stopajı incelemesinden ari tutulmalıdır.

Bu konuda bir iç duyuru yapıldığını ancak buna daha sonra uyulmadığını duyuyoruz. Özellikle transfer fiyatlamasından hareketle yapılan stopaj incelemeleri affa aykırılık taşımaktadır. Bu durum güveni zedelemektedir.

b) Hisse devrinde yeni alanlara riskten arınma için bir fırsat verilebilir.

Yeni hissedar eski dönemle ilgili bir riskle karşı karşıya kalmak istemiyorsa matrah artırımında bulunabilmeli ve bu yolla önceki dönemle ilgili riskini sıfırlayabilmelidir. Bu tutar öngörülen risk tutarı üzerinden kendiliğinden daha düşük bir verginin (Faizsiz ve cezasız) ödenmesi suretiyle olabilmelidir. Zeki Gündüz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/bilancolari-guclendirmeye-donuk-oneriler-3/428105

Leave a comment

Make sure you enter all the required information, indicated by an asterisk (*). HTML code is not allowed.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 3568 Sayılı SMMM ve YMM Kanunun da Maliye Bakanlığının Uygun Görüşü Alındıktan Sonra…” İbaresinin Kaldırılması İle İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2024/63 Karar Sayısı : 2024/75 Karar Tarihi…
  • PRİMLİ PAY ve MUHASEBE UYGULAMA Anonim şirketlerde kuruluş veya sermaye artırımı sırasında, pay senedinin üzerinde…
  • Kooperatif ve Üst Kuruluşları Ana Sözleşme İntibakı 26/10/2024 Son Tarih 7339 sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair…
Top